Etiket arşivi: Sosyal medya

Resmi Gazete’den Yasa Özetleri – 26 Ekim 2021

Mahmut ESEN
Mülkiye Başmüfettişi (E)

Konu: Bu günkü (26.10.2021) R.G.’de yayınlanan yasaların özeti

A-14.10.2021 gün ve 7338 sayılı “VERGİ USUL KANUNU İLE BAZI KANUNLARDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN” yayımlanmıştır.

1Basit usulde vergilendirilen yaklaşık 850 bin esnafın kazançları Gelir Vergisinden istisnaya tabi tutulmuştur.

Uygulama kapsamına 2021 yılı gelirleri de katılmıştır.

2- Sosyal medyada metin, görüntü, ses, video vb. içeriklerin paylaşımlarından elde edilen gelirler bankalar aracılığı ile tahsil edilecek, hesap sahibine yapılan ödemeler sırasında bankalar %15 oranında G.V. (AS: Gelir vergisi) stopajı yapacaklardır.

3-Çiftçilere kamu idarelerince yapılan destek ödemelerinden G.V. kesintisi yapılmayacaktır.

4– Geçici vergide 4. Dönem geçici beyanname verilmesi kaldırılıyor. G.V. ve Kurumlar Vergileri beyan ödeme tarihleri bir ay öne çekilmiştir.

5- Gelir ve Kurumlar Vergileri mükelleflerinin % 5 vergi indirimden yararlanma olanakları genişletilmiştir.

6- Dijital vergi dairesi kurulmuştur.

7-Yurtdışındaki Türk vatandaşlarına tebligatlar GİB yerine vergi daire başkanlıklarınca yapılacaktır.

8İlanen tebligatlar vergi dairesinin internet sitesinde yayınlanabilecektir.

9-Mükelleflerin bilgilerinin kamu idarelerince Maliye’ye bildirilmesi halinde, bu bilgiler mükellef tarafından verilmiş sayılacaktır.

10-Gider pusulasına konu ödemelerin bankalar aracılığıyla yapılması halinde, ayrıca gider pusulası düzenlenmeyecektir.

Gider pusulası düzenlenmemesi veya düzenlenmiş sayılmaması hallerinde özel usulsüzlük cezası kesilebilecektir.

11-Mükelleflerin amortismana tabi iktisadi kıymetlerine yeniden değerleme uygulaması getirilmiştir.

12– Yazı/protesto vb. usulle istenildiği halde tahsil edilememiş, dava/icra takibi gideri daha çok olacağı düşünülen 3.600 TL altındaki alacaklar, doğrudan şüpheli alacak olarak kabul edilebilecektir.

13- Nakdi sermaye artışının yurt dışından getirilecek gelirle sağlanması halinde, faizin % 75 oranında indirim yapılacaktır. 

B-21.10.2021 gün ve 7339 sayılı “KOOPERATİFLER KANUNU İLE BAZI KANUNLARDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN” yayımlanmıştır.

Bu bağlamda;

1-Kooperatif ortaklığa girmek isteyenlerin başvuruları yönetim kurulunca bir ay içinde sonuçlandıracaktır. Kamu kaynaklarınca desteklenen bazı kooperatiflerde, yönetim kurulu ana sözleşmesinde koşulları taşıyanların ortaklık talepleri (AS: istemleri) geri çevrilemeyecektir.

2-Kooperatif ortaklık payı değerleri (TL) güncellenmiştir.

3-Kooperatif hakkında bilgi edinme hakkı kapsamı genişletilmiştir. (Faaliyet raporu/bilanço, denetçi raporu vb. raporlar elektronik ortamda (KOOPBİS) yayınlanacaktır.)

4-Genel kurul toplantısı elektronik ortamda da yapılabilecektir.  Ortaklar listesi KOOPBİS de yayımlanacaktır.

5- Yönetim kurulu üyelerine kooperatifçilik eğitimi alma koşulu getirilmiştir.

6-Kamu kaynaklarından desteklenen kredilere kefil olan kooperatifler ile tarımsal desteklere aracılık eden kooperatif yönetim kurulu üyeleri (üst kurullarda da görevli olsa bile) salt 1 ücret ve huzur hakkı alacaktır.

7- Denetçilere de eğitim alma koşulu getirilmiştir. Zimmet/ihaleye fesat karıştırma vb. suçlardan mahkum olan denetçilerin görevine son verilecektir. Denetçi raporunun önemi artırılmıştır.

Bu suretle 6102 sayılı Türk Ticaret Yasasının ilgili hükümlerine göre Kamu Gözetimi Muhasebe ve Denetim Standartları Kurumunca yetki verilmiş bağımsız deneticiler tarafından yapılmakta olan denetimler etkisiz hale getirilmektedir.

9- Kamu kaynaklarından desteklenen kredilere kefil olan kooperatifler ile tarımsal desteklere aracılık eden kooperatiflere, kooperatif birliklerinin yanı sıra merkez birliğine de üye olmaları koşulu getirilmiştir.

10- Kooperatiflerin genel kuruluna katılacak Bakanlık temsilcisinin yetkileri artırılmıştır.

11- Ortakların çoğunluğu kadınlardan/engellilerden oluşan kooperatiflere bazı muafiyetler (AS: kimi bağışıklıklar) (ilan ücreti / TOBB ödentisi alınmaması) getirilmiştir.

12- Uygulanacak cezaların kapsamı genişletilmiş ve kimi cezalar ağırlaştırılmıştır.

13- Ticaret Bakanlığı tarafından KOOPBİS kurulmuştur. Merkezi veri tabanı üzerinden kooperatiflerin hizmetlerine erişilebilecektir.

14- Kooperatifler en geç üç yıl içinde bu Yasa hükümlerine uyarlanacaktır.

Selam ve saygılarımla.

 

 

 

 

 

 

Hayır Sayın Cumhurbaşkanı!..

 

Sosyal medya, (bu akşam yayınladığınız mesajda olduğu gibi) “Toplumsal barışı tehdit eder bir hale” gelmedi. Sosyal medya, (yine bu akşam buyurduğunuz gibi) “devletin milli güvenliğini de tehdit eder bir hale” de gelmedi.

Siz her iki kavramı, yani “Toplumsal barış ve devletin milli güvenliğini” kendi şahsi ve siyasi bekanızla özdeşleştirdiğiniz için böyle düşünüyorsunuz. Tipik bir otoriter yönetim tarzının haletiruhiyesi ile bu değerlendirmeyi yapıyorsunuz. Aslında, sosyal medyanın bugünkü haliyle kullanımı, yani insanların fikir ve ifade özgürlüğünün sınırlarını zorlayarak bu mecralarda görüşlerini açıkça duyuruyor ve sizin hoşunuza gitmese de eleştirel paylaşımlar yapmaları, yanlışları görmeleri ve göstermeleri, övüneceğiniz – övüneceğimiz bir şey olmalıdır.

Oysaki siz, Cuma akşamı “Türk Konseyi Medya Forumu” adlı etkinliğin kalıtımcılarına hitaben yolladığınız video mesajda şunları buyurmuşsunuz:

“Günümüzde sosyal medyanın da yaygınlaşmasıyla birlikte tüm insanlıkla beraber biz de sık sık dezenformasyon kampanyalarına maruz kalıyoruz. Yalan ve çarpıtılmış haberler sebebiyle dünyada milyonlarca savunmasız insanın hayatı kararmakta, ciddi travmalar ve dramlar yaşanmaktadır. Hiçbir denetimin veya otokontrolün olmadığı sosyal medya mecraları, bugün hem demokrasiyi hem toplumsal barışı hem de devletlerin milli güvenliğini tehdit eder konuma gelmiştir.”

Bu cümlelerinizde “savunmasız insanların hayatlarının karartılmasından, ciddi travmalar yaratılmasından” filan söz ederek, haliyle kimsenin savunamayacağı mağduriyetlerin arkasına gizlenerek, meselenin asıl muhtevasını gözlerden kaçırmaya da çalışıyorsunuz. Kimse, savunmasız insanlara yönelik saldırıları mazur göremez. Ayrıca kimse, “hiçbir denetim ve otokontrolün olmadığı” bir sosyal medya talebinde de bulunmuyor.

Farklı düşündüğümüz nokta şu:

Siz, “Kendi yandaşlarınızdan ve kendi güç aygıtınızdan gelen saldırıların mağduru olan ve travmalar yaşayan insanları düşünerek” etmiyorsunuz bu lafları. Tam tersine “sizin cenahtan” bunların yapılmasına bir itirazınız yok. Hiç olmadı. Çünkü kendiniz, pekala sözlü ya da (sizi savunanların marifeti ile fiili) saldırıları savunan bir zihniyetle hareket edebilme hakkını kendinizde görebiliyorsunuz. Bunu, iktidarınız süresince yaptığınız hemen her konuşmada görmek mümkün. Benzer otoriter yönetimler hep başvurdukları “Ben her ağzıma geleni, her istediğim insana söyleyeyim. Ama kimse bana, ima yoluyla da olsa, en ufak bir eleştiriye yeltenmesin” anlayışı içinde davranıyorsunuz. Zaten avukatlarınız tarafından, başkaları aleyhinde rekor düzeyde hakaret davaları açılmasının arkasında da bu yok mu?

Yine, bu akşamki demecinizde “Digital Faşizm”den ve onun yıkıcı etkisinden söz ediyorsunuz. Buna örnek olarak da (mealen) “Azerbaycan – Ermenistan çatışmasında uluslararası medyanın, Türkiye – Azerbaycan tezlerinin karşısında bilgi ve tezlerle uluslararası kamuoyunu yanıltmasını” gösteriyorsunuz.

Ama verdiğiniz örnek her ne kadar doğru olsa da, kendiniz iç siyasette “Hakim medya üzerinden, sadece resmi bilgi ve söylemin tartışmasız olarak empoze edilmesini arzulayan” bir medya politikası ile, aynı bu sözünü ettiğiniz “Digital Faşizmin” örnekerini sergilemiyor musunuz?

Sayı olarak (izlenirlik ya da tiraj tartışmalı ama) da olsa önemli bir çoğunluğunu kontrolünüzde tuttuğunuz yandaş medya organlarının, en başta da resmen denetiminizde olan TRT ve Anadolu Ajansı üzerinden kayıtsız koşulsuz bir tek taraflı yayıncılığının başka bir izahı olabilir mi?

Muhalefetin sesini duyurabilecek (muhalif demiyorum) medya organlarının gazetesi ile ajansı ile TV’si, radyosu ve internet siteleri ile, sürekli baskılara maruz kaldıkları, reklam ve ilan ambargosu, RTÜK cezaları ile sürekli kapatma ve susturulma tehdidi altında yayın yaptığı  bir medya ortamının, “Digital Faşizm”den daha başka ve daha yerinde bir tanımı yapılabilir mi?

Sosyal medyada talep ettiğiniz ve yasal bazı düzenleme hazırlıkları içinde olduğunuzu bildiğimiz hazırlıkların da temel muhtevasını bu anlayış oluşturmuyor mu?

Twitter, Facebook, Instagram ve pek çok benzeri ortamlarda, istiyorsunuz ki, aynen TRT ve AA örneğindeki gibi, ya da kontrolünüzdeki yandaş gazete ve TV-Radyo alemindeki gibi, ille de “Devlet propaganda aygıtının” kayıtsız şartsız hakimiyeti olsun. Hoşunuza gitmeyen yani  “Saray”ın onaylamadığı hiçbir şey hiçbir ses duyulmasın. Ya da cezalandırılsın. Kısılsın. Kesilsin.

Bu da bir taleptir. Bu da bir istektir. Ve tabii ki bu da bir tercihtir.

Ama bu tercih, Kuzey Kore, eski Arnavutluk, Saddam’ın Irak’ı, Kaddafi’nin Libya’sı ve hatta Kenan Evren’in 1981-82 Türkiye’si benzeri  rejimlerin de tercihi değil miydi? Yani bu ülkeyi, “Demokrasi Skalası’nda ya da Ligi”nde alt sıralara itecek bir tercihten söz ediyoruz burada.

O yüzden sosyal medya, özgürlükler, düşüncenin ifade edilmesi ve benzeri konulara bu tercihlerin ve bu tercihlerin bir ülkeyi nerelere götürebileceği gibi konuları iyice gözden geçirmeniz ve bu “Digital Faşizm” konusunda farklı görüşleri de dinleyip kulak vermenizi diliyorum.

Bu yazı o tür (saray dışı) bir “alternatif bakış açısının örneği” olarak görüşlerinize sunum örneği olsun.

Size ulaşır mı bilmiyorum…

Ama avukatlarınızın – hukukçularınızın ziyadesi ile ilgisini çekeceğinden ve yukarıda saydığım ve eleştirdiğim bir anlayışla “üzerine atlanacağından” eminim. Siz de emin olun.

Bir gün muhalefete düşerseniz (aslında iyi bir tecrübe olabilir) bu dediklerimi daha iyi anlayacağınızdan da emin olarak, en derin ve en kalbî saygılarımın kabulünü rica ederim.

MEDYA TOPLUMUN KUTUP YILDIZIDIR

MEDYA TOPLUMUN KUTUP YILDIZIDIR

Mustafa AYDINLI
Eğitimci – Yazar

Medya; iletişim sağlayan radyo, TV, gazete ve dergiler gibi basın yayın organlarının tümü, yani kitle iletişim araçları, basın yayın organları. Günümüzde, sanal ortamda “sosyal medya” olanakları da eklendi bunlara. Toplum bu organlar aracılığı ile kanaat sahibi olur. Yönünü belirler, haber alır, görüş açıklar, karar verir. Kısacası medya toplumun yön belirlemesi, bilinçlenmesi doğruları öğrenmesi konusunda kutup yıldızı görevi görür.

  1. Son yıllarda medya organları, çeşitli isimlerle adlandırılmakta. Örneğin “yandaş medya”, “Candaş Medya”, “Yoldaş medya”, “Paralel Medya”, “Havuz Medyası” gibi adlarla belirli yayın organlarını işaret ederek onları olumsuz yönleri ile eleştirmek, suçlamak, küçük görmek veya yermek gibi anlamlarda kullanılmaktadır. Kurtuluş Savaşımız döneminde bir de “Mütareke Basını” vardı. Doğal olarak çağdaş, demokratik ve hukuk kuralları egemen olan bir ülkede basın – yayın organlarının belli bir yayıncılık anlayışı ve mevzuat kurallarına bağlı ve güvenceli olması gerekir. Tarafsızlık ve bağımsızlık en temel ilkelerdendir. Basın Ahlak Yasası çerçevesinde doğru haber verme, basın ahlak ve ilkeleri anlayışı “Yanıt verme ve düzeltme” haklarının kullandırılması gibi. (Basın Ahlak Yasası, basın çalışanı gazetecilerin uymayı kabul ettikleri, yasal dayanağı olmayan bir anlaşma metnidir. 14 Şubat 1952’de Uluslararası Basın Enstitüsü’nün ilkelerine dayalı olarak benimsenmiştir.)
  2. Yandaş medya günümüzde, basının (Doğan Medya Grubunun, Demirören Grubuna verilmesi ile) yaklaşık %95’ine egemendir.  “İktidar yanlısı” basın – yayın organları için kullanılan bir deyimdir.
  3. Havuz Medyası; TMSF (Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu) tarafından el konan şirketlerin yayın organlarının sözde ihaleyle satış bedellerinin bir “havuzda” toplanarak, bu şirketleri satın alması istenen iktidar yanlısı kişilerin sahip oldukları yayın organlarına bu ad verilmiştir. Bu yayın organları, kayıtsız – şartsız iktidarı desteklemekte hatta güdümünde bulunmaktadırlar. Hiçbir sorgulama gereği duymayacak ölçüde iktidar yanlısı %95’lik yandaş – devşirilmiş blok içindedir.

Candaş ve Yoldaş Medya; iktidar karşıtı, muhalif basın-ayın organları için kullanılan bir deyimdir. Yazılı ve görsel basının ancak %5’lik bir dilimini oluşturmaktadır. Ancak aksine, toplumun en az %50’yi aşkın kesimince dikkatle izlenmektedir.

Paralel Medya terimi; Fetullah Gülen Cemaati ve yayın organları için kullanılıyordu. 15 Temmuz 2016’ya dek AKP iktidarının ortağıydı. İktidarı paylaşamama nedeniyle aralarının açılması ve 15 Temmuz 2016 darbe girişiminden sonra tümü kapatıldı.

Mütareke Basını : Osmanlı Devleti 1918’de 1. Dünya Paylaşım Savaşından yenik çıkmıştı. Mondros Mütarekesi (silah bırakışması) imzalanmış (30 Ekim 1918), başkent İstanbul dahil, anayurdun her yanı işgal edilmişti. Teslim olmayan yurtsever güçler silaha sarılarak Anadolu’da mücadele başlatmışlardı. Adı Kuvayı Milliye direnişi, önderi de Çanakkale Kahramanı Mustafa Kemal Paşadır.

İşgal altındaki İstanbul’da basının bir bölümü işgalcilere ve büyük devletlere yalakalık yapıyordu. Milli Mücadele tarihimizde utanç verici bir olaydır. İşgalci güçlere karşı çıkılmamasını, onların tüm isteklerine boyun bükülmesini, dahası Yunan işgaline bile karşı çıkılmaması gerektiğini istemiş ve Saltanat öncülüğünde haince yayınları ile halkı uyuşturmaya çalışmıştı. O gününün “Mütareke basını”ndan kimi örnekler :

ALİ KEMAL: “Padişaha sadakatle bağlı Anadolu halkı, Mustafa Kemal denilen şakiye haddini bildirecektir.” (20 Nisan 1920, Peyamı Sabah)

REF’İ CEVAT (Ulunay) : “İngilizleri bekliyoruz. Türkler kendi güçleriyle adam olamaz. İngilizler elimizden tutarak bizi kurtaracak.” (21 Nisan 1919 ve 16 Mart 1920, Alemdar Gazetesi)

“Yunanlar ne kadar ebedi düşmanımız olursa olsun, bugünkü galiplerimizin bir müttefikidir, onlara karşı yapılacak hareket, İtilaf Devletlerinin kırgınlığına sebep olur. Gafletin bu derecesi görülmüş, işitilmiş şey değildir!” (23 Mart 1920, Alemdar Gazetesi)

“Mustafa Kemal isyancıdır, cezası ağır olmalıdır!” (29 Nisan 1920, Peyamı Sabah)
*****
Basın toplumun gözü, kulağı hatta beynidir. Ona yönünü bulmasında en önemli rolü oynayan, Kutup Yıldızı konumundadır. Yeter ki basın özgür – tarafsız – bağımsız olsun, tekelleşip, kartelleşmesin, nesnel (objektif) olsun.

Kimi basın kuruluşlarının Çanakkale Savaşları kahramanı Mustafa Kemal Atatürk’e yer vermemelerini, adını anmayıp yok saymalarını hayret ve dehşetle karşılıyor, soruyoruz:

  • Yukarıda örneklerini verdiğimiz Mütareke Basınından da mı hiç ders al(a)madık?

 

Türkiye’de meseleyi gençler ve kadınlar ele almıştır!


Dostlar
,

Sayın Prof. Dr. D. Ali Ercan‘dan bize ulaşan değerlendirme aşağıda..

  • Yaşasın gençlerimiz ve yaşasın kadınlarımız..

Büyük Atatürk de şaşmaz bir öngörü ile Cumhuriyetimizi GENÇLERE
emanet etmemiş miydi ??

Teşekkürler Sayın Ercan..

Sevgi ve saygı ile.
10.6.2013, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

====================================
portresi

Türkiye’de meseleyi gençler ve kadınlar ele almıştır! 
 
Değerli arkadaşlar,İstanbul Bilgi Üniversitesi, Taksim’deki göstericiler arasında bir anket yapmış; ~ 3 bin kişiyle yapılan anket oldukça güvenilir bir ankettir.
Bu anketin ilginç sonuçlarını sizlerle paylaşmak istedim;
 

 
  • % 45 kadarı 19-30 yaş arası. Türkiye genelinde yaşa göre nüfus dağılım oranına baktığınızda 18 yaş üstü nüfusun %25 kadarı 19-30 yaş aralığındadır.
    Demek ki, bilgisayar döneminin gençleri büyüklerinden 2 kez daha çok ilgileniyorlar Ülkenin geleceği ile, ki oldukça doğru ve akılcı olanı da budur.
  • %92’si AKP seçmeni değil ve Başbakan’ın otoriter davranışına tepkili. Başbakanın özellikle son zamanlardaki söylem ve davranışları bardağı taşıran damlalar oldu. İçki yasağından söz etmesi, sürekli “Cami dikmek” edebiyatı, dindar-kindar gençlik, yaşam tarzına müdahale, 3.üncü köprüye Yavuz Sultan Selim adı, 31 Mart (1909) Gerici ayaklanmasının merkezi Topçu kışlasının yeniden inşa düşüncesi vs.. Taksim Gezi Parkındaki ağaçların sökülmesiyle
    patlak veren, katlanarak büyüyen tepki selinin önünü açtı. Özellikle AKP açısından düşündürücü olan, az da olsa göstericilerin % 4 – %5 kadarının AKP seçmeni oluşudur. Bu AKP oylarının son dönemde en az 5 puvan yitimi anlamına gelir.
  • % 54’ü ilk kez bir eyleme katılıyor. Eyleme sürükleyen etmen büyük oranda Sosyal medya olmuştur. İnterneti yoğun kullanan gençlerin etkileşim ve iletişim becerilerinin rolü büyüktür. Ve dikkat çekeni genç kızların yoğun katılımı;
    özellikle Kadınlar için kâbus demek olan ‘Şeriat’ tehlikesini enselerinde hissediyor olmalılar, dolayısıyla en doğal tepkilerini gösteriyorlar. Yalnızca bizde ve yalnızca şeriata karşı değil; vahşi kapitalizmin dolu dizgin at oynattığı Gezegenimizde anlamsız -tahripkâr üretim– haksız, adaletsiz paylaşım-savurgan tüketim-sarmalındaki insanların sömürü karşısındaki çaresizliği, nüfus artışı, yaşam kaynaklarının yok edilişi, çevre kirliliğine bağlı iklim değişikliği gibi
    küresel tehlikeler karşısında İnsanlığın geleceği tüm Dünyada kadınların
    doğru davranışına endekslidir.
  • % 55’i Apolitik ve % 15’inin belli bir siyasal görüşü var. Apolitik olanlar ağırlıklı olarak 19-30 yaş arası gençlerdir, ki oldukça  doğal bir sonuç. Göstericilerin % 45 kadarının politik angajmanı olduğu düşünülürse, göstericiler arasında radikal anlamda politik olanların oranı 0,15 x 0,45 azami % 7 kadar demektir… Bunlar da malûm 5-10 küçük partinin yandaşlarıdır. Eylemin görüntüsüne gölge düşüren, kamu malına, halka zarar veren çirkin hareketlerin failleri provokatörler (%1 de olsa) bunlar arasından çıkıyor. İlginçtir, polis de bu kırıp dökenlere karşı aciz kalıyor, ama uygar bir şekilde tepkisini dile getirenlere karşı şiddet kullanıyor… “Provokatörlerin polisle bir bağlantısı var mı?” sorusu akla geliyor.
  • % 65’i Laiklikten yana. Bu oran çok ilginç. Büyük çoğunluğu kendini “çağdaş” olarak betimleyen bu insanların üçte biri açıkça laiklikten yana tavır koyamıyorlar. Bu ülkemizde hala Laiklik kavramının pek anlaşılmadığı ya da laiklik=inançsızlık olarak algılandığı anlamına gelir. Cumhuriyet Eğitim sisteminin, özellikle Tarih ve Cumhuriyet Tarihi derslerinin başarısızlığının resmidir.Laiklik, kamu / devlet düzeninde geçerli ortak kuralların, yasaların inanç temelinde değil, bilim temelinde oluşudur.” Bu cümleyi öğretememişiz halka. Bir başka yorum da şöyle olabilir; tepkili halkın en az üçte biri mütedeyyin, müslümandır ve bunlar

    “müslüman laik olamaz” şeklinde düşünmektedirler.
    (Bu konuyu ayrı bir makalede ele almıştım.)

  • %81’i Özgürlükçü. Genel tablonun egemen rengi budur; daralmış, sıkıştırılmış, bunalmış bir gençliğin Özgürlük istemi. Gençler özetle diyorlar ki;
    “benim giyinişime, yediğime, içtiğime, yaşam tarzıma karışmayın, hoşgörün, engellemeyin, da-yat-ma-yın… ‘akil’ lik taslamayın; beni sosyal-ekonomik-siyasal cendereye sokmayın.” Nitekim göstericilerin taşıdığı bir pankartta

    – Dinin AKP tekelinde,
    – Atatürk’ün CHP tekelinde,
    – Milliyetçiliğin HP tekelinde,
    – Doğu sorununun BDP tekelinde oluşuna
     tepki dile getiriliyordu.Ve  son olarak,
  • % 80’i Askeri müdahalelere karşı. Gençler Orduyu seviyorlar,
    ancak askeri kışlanın dışında istemiyorlar.
Değerli arkadaşlar,

Bence meseleyi artık Türkiye’nin geleceği gençlik, özellikle de genç kadınlar
ele almıştır.

Haklı tepkileri ve enerjileri küçümsenmeyecek boyuttadır.Hangi iktidar gelirse gelsin, artık gençliği birinci sırada hesaba katmak durumunda kalacaktır. Bilimsel aklın yol göstermediği, temel olmadığı hiçbir hareket, hiçbir düzen bu ülkede (ve de Dünyada) kalıcı olamaz.Sevgilerimle. æ