Etiket arşivi: Yüce Atatürk

YOBAZA ATATÜRK BİLGİSİ

Dostlar,

Çooook başarılı bir power point sunusunu paylaşmak istiyoruz..

Emek verip hazırlayanı gönülden kutlarız..

Yüce ATATÜRK‘ün yapıp – ettikleri ile günümüzden kimi kişiler ve eylemleri karşılaştırılmakta..

  • YOBAZA ATATÜRK BİLGİSİ

Mutlaka izlenmeli, paylaşılmalı..

Lütfen tıklar mısınız??

Yobaza_Ataturk_Bilgisi

Sevgi ve saygı ile.
15 Ocak 2014, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

Türkiye’de Devlet Krizi mi Var?

Dostlar,

9 Eylül Üniversitesi tarih hocalarından değerli dostumuz sevgili Prof. Kemal Arı‘nın çok ufuk açıcı ve derinlikli bir tarihsel irdelemesini paylaşalım..

Tam da devrimci – bilimsel tarih irdelemesi yöntemiyle kaleme alınan bir makale..

Zaten Tarihbilim‘den beklenen de bu değil mi??

Dünü güne bağlamak ve geleceği çıkarsamak, öngörmek..

Unutulmasın, Prof. Kemal Arı da Cumhuriyet’in eğitim felsefesinin ve kurumlarının ürünü.. Kendisine teşekkür ediyoruz..

Yaşasın Türkiye Cumhuriyeti,
O’nun sarsılmaz – sırtı yere getirilemez devrimci,
Kemalist birikimi ve Yüce ATATÜRK!

AYDINLANMA kazanacak..
Tarihsel deteriminizmin kaçınılamayacak yasasıdır..

Sevgi ve saygı ile.
8.1.14, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

================================

Türkiye’de Devlet Krizi mi Var?

portresijpg

Prof. Dr. Kemal Arı

 

Evet, ne yazık ki Türkiye’de ardı ardına yaşanan olaylar nedeniyle, ülkemizin içinde bulunduğu durum, bir hükümet krizini de aşarak, “devlet krizi” boyutunu almıştır.

Daha ötesi de var: Olan bitene ve yazılıp çizilene bakılırsa, özellikle Suriye Politikası’na bağlı olan gelişmelerle bağlantılı olarak, Türkiye’nin büyük devlet krizinden de öte,
ülkeler arası krize aday ülke olma yönünde hızla yol aldığı söylenebilir…
Bu şuna benziyor:

Bir bina var ortada… Temel iğreti… Ve temel iğreti olunca, onun üzerine yapılan yapının bütününde hiçbir yapılıp edilen; gerçek işlevini yerine getiremiyor. Zincirleme biçiminde birbirini izleyen gelişmeler biçiminde, koskoca bir bünyeyi tepeden aşağı kilitleyen bir
ur durumunu alıveriyor…

Bu zamana dek, ülkemizde gündem olan konular neydi bir anımsayalım:

Ulus devletin dönemi artık bitmişti.

Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran kurucu irade, siyasal, toplumsal ve ekonomik konularda yanlış işlere yönelmişti. Türkiye AB yolunda hızla ilerleyecek; alt kimlikler, ulus gerçeği yadsınacağı için parlatılıp ortaya çıkarılacak; böylece sözde bir çoğulculuk kültürüne geçilecekti… Bunu da önce “açılım”, sonra da “çözüm süreci” işleyecek;

  • Türkiye’de Silahlı Kuvvetler, açıkça bir kumpasın tutsağı olarak
    gücünü ve işlevini yitirecek
    ; bir kaos ve güven ortamı yaratılacak;
    buradan da hareketle büyük bir sistem değişikliğine gidilecekti.

Bu sistem değişikliğinde; geçmiş kimlikleri önemli değil, kimi güruhlar, batılı anlamda çoğulcu, ancak başkanlık sistemine uygun bir federal yapının çıkış yolu olabileceğine dek getirmişlerdi işi… Bir dönem yıkılmıştı onlara göre…
Ve artık yeni bir dönemin inşa edilmesi süreci gelmişti.

Oysa oyun kurucuların; yani önce dış, ardından da iç dinamiklerin başka hesapları da vardı. ABD’nin BOP’u malum, bilinmedik bir şey değil… Ancak ABD, bütün olup bitenlere, sayısız masum kanı akıtılması, sayısız Müslüman kadının ırzına geçilmesi; pek çok tarihsel yapıtın akıl almaz biçimde yağmalanmasına karşın; büyük bir yenilgi almıştı Ortadoğu’da… Sözde, ılımlı İslam demokrasiler yaratma düşü,
bir balon gibi sönmüştü. Bunda da birkaç etken vardı:

Birincisi, Ortadoğu’daki halkların uzayan süreç içinde akıl almaz direnişleri;
yükselen Amerikan karşıtlığı; ikincisi de; ABD bölgeye sokuldukça ve
kalıcı kimi adımlar attıkça, artık eski dağınıklığından sıyrılmış olan Rusya’nın,
özellikle Suriye konusunda, bu ileri karakolunu yitirmemek için donanmasını harekete geçirerek kararlılığını ortaya koymasıydı… Bu yeni gelişme, Obama’nın büyük ölçüde canını sıktı:

Suriye’de, kışkırtılan kabileler ve siyasi aktörler birbirlerini doğrarlarken;
Esad Rejimi’ni devirmek için girişilecek bir askeri harekâtta Rusya tavrını çok net biçimde ortaya koymuşken; bölgedeki Amerikan karşıtlığı da dikkate alındığında, bu harekatın
ne yararı olabilirdi ki!

Bu kez, papuç pahalıya geliyordu…

  • Üstelik ılımlı demokrasi diye diye, destek vererek,
    toplumsal ayaklanmaları Arap Baharı diye pazarlarken,
    ortaya demokrasi adına çıkan yapılar, bir süre sonra
    denetlenemez bir radikal İslamcılığa doğru kayma eğilimi
    içine girmişlerdi.

Bu evdeki hesabın, çarşıya uymadığını gösteriyordu. Oysa, denetlenebilir diktatörlükler, denetlenmesi güç şeriatçı-radikal rejimlere dönüşen bu yapılara göre
ABD için çok daha iyi sonuçlar yaratabilirdi.

Bu kez, açıkça ilan etmese de; ABD, BOP’un çöktüğünü görüyordu.

Evet, kimi sarsıntılar, kimi hesaplar ve ara ara uç veren kimi sıkıntılar olabilirdi ama, genel olarak coğrafya okunduğunda, ABD artık bölgenin tek hükümranı değildi.
Bırakın Rusya’yı, Rusya’nın desteğini almış bir İran bile ABD’nin prestijini
bir anda yerle bir ederdi.

Politikadır bu… Çıkar neredeyse oraya dümeni kırma becerisinin son derece yaygın olduğu bir uzmanlık alanıdır.

Türkiye açısından bakıldığında ise; durum gerçekten ürkünçtü (vahimdi).
Suriye’de Amerika’dan çok Amerikacılık politikası, bir süre sonra Türkiye adının,
Radikal İslam’la anılmasına neden oldu.

El Kaide;

– Türkiye’nin karşısında bayrakları gönderde sallanan;
Tekbir sesleri getirerek kadınlara önce tecavüz edip,
– Sonra da kameralar önünde kafalarını kesen;
– İnsanları kurşuna dizen vahşi görüntülü kişilerle birlikte yer almıştı.

Bunu batı kamuoyunun elbette benimsemesi beklenemezdi.

  • Türkiye, açıkça bir batağın içinde bulmuştu kendini.

Ancak, dış politikayı bir türlü doğru okuyamayan aktörler, gerçekçi bir çizgi üzerinden gitmektense, duygularıyla hareket ediyorlardı. Bu duygu da kendini,
eski Osmanlı Ruhu’nun yeniden canlandırılması olarak ortaya koymuştu… Nasılsa ulus devlet artık eski işlevini yitirmişti ya bu bilindik kişilere göre;
onun yerini artık Yeni Osmanlıcılığın alacağına şaşılacak derecede kendilerini inandırmışlar; bir de bu yetmiyormuş gibi, bölge ülkelerinin de buna destek vereceklerini sanmışlardı.

Sözde güçlü devlettik; ancak bir yandan güçlü sandığımız devletin,
bu yanlış hesaplar içinde, terörü destekleyen ülkeler kategorisine dek uzanacak
bir dizi sakat yolların içine itildiğini bir türlü görmüyorduk.

İçerde ise artık durum bambaşkaydı. ABD’nin ve giderek AB’nin desteğini yitirmiş olan hükümetten; Pansilvanya’daki muktedir de elini çekmişti. Zaten bu Mavi Marmara olayından beri uç vermiş bir hastalıktı. Önce dersaneler gerekçesiyle bu açıkça ortaya çıktı; ardından yine eski yöntemlere dönülerek, kimi kasetler ortalıkta göründü;
ardından da devletin gizli belgeleri, yolsuzlukların birer kanıtı olan görüntüler
bir anda ortalığı sardı.

İçerde; önce başkanlık, onun yanı sıra federal bir cumhuriyeti hesaplayan kafa;
bu kez bu hastalıklı durumlar nedeniyle, kendisine karşı bir komplo kurulduğunu söyleyen basit bir dil kullandı.

Derken,

  • ayakkabı kutularından ortalığa saçılan ve kaynağının ne olduğu
    bir türlü anlaşılamayan milyonlarca dolarlık paralar,
    para sayma makineleri
    ortalığa dökülüverdi.

Kimi bakanların çocukları ve önemli kişiler tutuklandı. Savcılık soruşturmasında iş,
Sayın Başbakan’ın oğlu Bilal Erdoğan’a dek uzandı. Bu kez, yürütmenin yargıya karşı, karşı bir atağı gelişti. Devletin içinde yargı; yolsuzlukları ortaya dökmek için bir adım atmışken; bu kez daha önce bu yapıya hiç sesi çıkmayan iktidar,
devlet içinde paralel bir devlet yapılanmasından söz eder oldu…

Gelinen nokta nedir?

“Güçler ayrılığı ilkesi” açıkça ihlal edilmiştir.

Yürütme, hem yasamanın hem de yargının üzerinde çok daha etkin olmak için,
kimi belgeler ortaya döküldükçe, daha cevval bir tavra bürünmüştür.

17 Aralık’ta (2013) yaşayan olayları Gezi Olayları ile ilişkilendirerek
,
bunu Türkiye’nin gelişmesini istemeyen dış güçlerin müdahalesine bağlayabilecek ölçüde düş gücü geniş bir yoruma sığınmıştır.

Siyaset boşluğa düşmüştür.

Toplum, olan bitenlerden şaşkın; ne olduğunu tam anlayamadan, kafa karışıklığı içine sürüklenmiştir. Buna karşın, gelecek seçimlerde, toplumun önüne konulacak
siyasal aktörleri seçme konusunda, özellikle merkez sağdaki boşluk;
siyasal istikrarsızlık için çok önemli sakıncalar yaratacak ölçüde büyüktür.

Pekala bugün herkes biliyor ki; iktidar partisine giden oyların önemli bir bölümü;
sol partilere oy vermek istemeyen; güçlü bir milli kimlik vurgusuyla ortaya çıkan
öteki muhalefet partisine de pek sempatiyle bakmayan; liberal ancak muhafazakar eğilimli, batılı değerleri ve demokrasi değerlerini yadsımayan; Cumhuriyetin kuruluş felsefesine karşı pek de alerjisi bulunmayan kesimden beslenmektedir. Bu kesim;
verili (mevcut) siyasal yelpazede, kendini temsil edecek liberal-muhafazakâr eğilimde, eski Adalet Partisi ya da Anavatan Partisi gibi bir parti bulamadığı için;
içi yatmasa da iktidar partisinin AB söylemi ve Batılı anlamda özgürlükçü demokrasi söyleminin peşinden sürüklenmektedir.

Bu anlamda bakıldığında; Türkiye’de siyasal partilerin, toplumun siyasal eğilimlerine uygun bir yapılanma içinde bulunmadığı zaten anlaşılmaktadır…

Sonuç ne?

Sonuç şudur    :

Dağınık bir siyasal yapı içinde, türlü hukuksuzluklar ve güçler ayrılığındaki
karmaşa içinde yolunu şaşırmış bir Türkiye tablosu, her geçen gün iç ve dış etkenlerin müdahalesiyle, toplumu çok daha büyük şaşkınlıklar içine sürükleyecek yeni gelişmelere tanıklık edebilir.

  • Yaşananlar diyalogsuzluk temelinde yoluna devam eden bir devlet krizidir.

Ancak merhum Tevfik Fikret’in bir sözünü derhal anımsayalım:

Sabah olacaktır;
sabah olur geceler
Kıyamete kadar sürmez bu gök
Karamsar olma…

Karamsar olmaya gerek yoktur.

Bu gelişmeler, Türkiye’nin yüz yıllık tarihsel birikiminin ne denli değerli olduğunu
bir kez daha ortaya çıkarmıştır. Bu karmaşık dönem; güçler ayrılığı ilkesini
tam olarak içselleştirmiş; cemaat ve dinci yapılanmaları büyük ölçüde
kendi içinden ayıklamış bir devlet yapısına geçişi hızlandırabilir.

Tek bir şeye gerek vardır:

Bugünden yarına hazır olmak…

Süreç, gelecek günlerin, geçmiş günlere göre daha aydınlık olacağının işaretlerini veriyor.

Yeni Yıla Girerken Kadın ve Çağdaşlık


Yeni Yıla Girerken Kadın ve Çağdaşlık

portresi

 

Prof. Dr. Taciser Onuk

 

 

TUİK’ e göre genel nüfusumuzun yaklaşık yarısı kadındır.
Tanrı, yaratıcı gücünü kadınla paylaşarak ona özel bir statü kazandırmıştır.
Kadın, insanlık yapısının en önemli direği ve temelidir.
Kadın evrenin kaynağı olan yaratıcı gücün yarısıdır.

Yüce Atatürk’ün en büyük yapıtı olan laik-demokratik Türkiye Cumhuriyetimiz, her yönüyle ileriye dönük, ulusu kadın-erkek bütün dinamikleriyle devletin temelinde buluşturan büyük bir toplumsal değişim ve gelişim projesidir.

Ulusumuzun ölüm kalım savaşı verdiği milli mücadele döneminde
Türk kadını, vatanın kurtarılması için yardım toplamak, insanların cesaret ve mücadele gücünü artırmak için mitingler, toplantılar yapmak, dernek-vakıf-birlikler kurarak birlikteliği ve ortak güç sağlamak azmini ayakta tutma çabası ve başarısı içinde olmuştur.

Cephede doğrudan çarpışan kadınlar olmakla birlikte, cephe gerisinde de her alanda erkeklerin yanında bulunarak ülkemizin kurtarılmasında çok büyük katkılar sağlamışlardır. Kadını ve erkeğiyle omuz omuza kazanılan Kurtuluş Savaşı’ndan sonra kurulan Türkiye Cumhuriyeti, Ulusun çağdaş ve demokratik bir yönetime kavuşmasının başlangıç noktası olmuştur.

Atatürk 1923’teki

  • “Bizim toplumumuzun başarılı olamamasının nedeni,
    kadınlarımıza karşı gösterdiğimiz ilgisizlik ve kusurdan doğmaktadır.

sözüyle çağdaş toplumun yaratılmasında kadının toplumdaki yeri ve önemini bir kez daha vurgulamıştır. Atatürk’e göre;

  • “Bir toplumun kültür düzeyini, o toplumda o kültürde kadının ulaştığı düzey belirlemektedir. Türkiye Cumhuriyetinde kadın en saygın yerde, her şeyin üstünde
    ve en şerefli varlıktır.”

Kadınlar ancak Cumhuriyetin kurulmasıyla birlikte siyasal, toplumsal haklarına
yasal olarak kavuşabilmiştir. Başta laik eğitim sistemi ve Aydınlanma düşüncesi olmak üzere her alanda gerçekleştirilen Devrimler, kadının yasal ve yapısal yönden konumunun yükseltilmesi ve hak ettiği yere gelmesini sağlamıştır.

Atatürk’ten sonra toplumda kadın gücünün yeterli kullanılamamasının sonunda,
başta laik eğitim sistemi ve aydınlanma düşüncesi olmak üzere Türk Kültürünü oluşturan değer ve kurallar giderek yok olmuştur.

Sorunlar şiddet yoluyla çözülmeye başlanmış, insanlar ve ülkeler arasında iletişim bozulmuştur.

  • Toplumda özellikle kadına yönelik her türlü şiddet, gericilik, bölücülük, şeriatçılık, tarikatçılık giderek artmıştır.

“Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine İlişkin Yasa”ya karşın dünyada kadınlara şiddet uygulayan ülkelerin başında geliyoruz.

Kadına yönelik tecavüz, dayak, cinayet ve şiddetin her türlüsü olanca yabanıllığı (vahşiliğiyle) sürüyor. Töre kurbanı kızlar artıyor, biz Ulus olarak seyrediyoruz.

Başta cinsel taciz olmak üzere, bir yılda 28 bin kadın saldırıya uğramıştır.
Özellikle aile içi şiddet yüzünden her yıl yüzlerce kadın yaşamını yitiriyor. 2013 yılının ilk dokuz ayında 136 kadın öldürüldü. 50 binden çok kadının eşlerine mahkeme kararıyla evden uzaklaştırma ve uyarı gibi önlemlerle koruma sağlandı.
Mayıs 2013’e dek şiddete uğradığı için polis korumasına alınan kadın sayısı
11 bini geçmiştir. Kadına şiddet olanca hızıyla sürüyor.

Dünya Ekonomik Forumu‘nun 134 ülkede yaptığı “Toplumsal Cinsiyet Eşitliği” araştırmalarına göre Türkiye ne yazık ki 129. sırada. (Rahmi Turan, SÖZCÜ)

Sonuç olarak    :

Atatürk’ün ulusçuluğunu, demokrasi anlayışını, laikliği, eğitim anlayışını,
kültür politikasını, Türk kadınına verdiği hakların önemini ve değerini anlayamadık, anlatamadık.

Allahın bir lütfu, en büyük şansımız Atatürk, gençlere kadınlara ve tüm ulusa
hedef olarak çağdaş uygarlığı yakalamayı ve hatta en önlerde yer almayı göstermiştir.

Kemalist Devrim her şeyden önce bir kültür devrimidir.
Amacı, çağın gereklerine uygun yeni insanlar yaratmaktır.
Atatürk, on beş yılda ümmetten çağdaş ve özgür bir ulus yaratmıştır.
Ölümünden sonra gelen veya getirilen hiçbir önder O’nun gösterdiği yoldan gidememiştir.
(A. Saltık: “yeterince” gidememiştir denebilir,  fazlası en başta İ. İnönü‘ye haksızlık..)

Çözüm gene Atatürk’çü düşünce ile her çağda çağdaşlıktır.
Çağaş kadın çağdaş toplum yaratır.
Uygar olmayan toplumlar, uygar olan toplumların yönetimine mahkumdur.

=========================

Teşekürler,
Cumhuriyet kadını Sayın Prof. Dr. Taciser Onuk..

İyi yıllar..

Sevgi ve saygı ile.
7.1.14, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

Atatürk’ün Ankara’ya Gelişinin 94. Yılı Töreni

Dostlar,

Yüce ATATÜRK‘ün Anadolu’da Kurtuluş Savaşı’nı örmek için 19 Mayıs 1919’da başladığı eylem, 27 Aralık 1919’da Ankara’ya gelişi ile sürer..

Bu yıl 94. yılı..

Ankara Üniversitesi bu amaçla bir anma töreni düzenledi..

Bu gün saat 16:30’da ve DTCF Farabi salonunda..

27_Aralik_2013_Ankara_Univ._Töreni27_Aralik_2013_Ankara_Univ._Töreni

Sevgi ve saygı ile.
26 Aralık 2013, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net 

27_Aralik_2013_Ankara_Univ._Töreni 27_Aralik_2013_Ankara_Univ._Töreni

Devrim Şehidi Necip Hablemitoğlu’nu 11 Yıl Sonra Gene Anıyoruz

portresi_bir_soz_ile

Devrim Şehidi Necip Hablemitoğlu’nu 11 Yıl Sonra Gene Anıyoruz

Dostlar,

11 uzuuun yıl geçti…
Kanije ve Uyvar yumrukları ve bakışları birer çocuktular..
Onur anıtı eş Doç. Dr. Şengül Hablemitoğlu ise artık orta yaşlı bir kadın..
Profesör oldu ve Ankara Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Dekanı..

Türkiye AKP’ye teslim edileli 34 gün geçmişti..

3 Kasım 2002 seçimleri sonucunda kurulan 1. AKP hükümeti 14.11.2002’de TBMM’den güvenoyu almıştı.

Abdullah Gül Başbakan idi ve hükümetlerinin 34. gününde, 18 Aralık 2002 akşamının soğuk kış karanlığında bu kanlı cinayet, uluslararası şebekeler ve içerideki alçak işbirlikçilerince pervasızca işlendi.

Haydi AKP olarak hükümette yeni idiler diyelim.. Engelleyemediler diyelim.. Gerçi bunun da kabul edilir yanı yok çünkü Devlet süreklidir..

  • MİT – Genelkurmay Askeri İstihbaratı – Emniyet İstihbarat ve Jandarma İstihbarat..

gibi devasa 4 istihbarat kurumu bulunan ve devlet geleneği olan bir ülkede böylesi bir cinayetin 11 yıldır aynı hükümet iktidarda iken aydınlatılamaması nasıl açıklanabilir? Üstelik ülkenin her hücresine dek nüfuz etmiş bir
AKP iktidarı veriliyken (mevcutken)..

Anayasal – evrensel düşünce özgürlüğümüzü kullanarak olasılıkları sıralarsak suç mu işlemiş oluruz??

– Beceriksizlik, aymazlık
– Şaşkınlık (gaflet)
– Sapkınlık (dalalet)
– İşbirlikçilik – cinayete ortaklık – ihanet ??

Hangisi, hangisi, hangisi, hangisi??

İlki mi; “Beceriksizlik, aymazlık” mı ??

İkincisi mi; “Şaşkınlık (gaflet)” mi ??

Üçüncüsü mü; “Sapkınlık (dalalet)” mi??

Dördüncüsü mü; “İşbirlikçilik – cinayete ortaklık – ihanet” mi ??

Gücünüze gidiyor ve isyan ediyorsanız neden çözmüyorsunuz 11 yıldır??

Ayinesi iştir kişinin, lafa bakılmaz.. Gerisi laf-ı güzaf.. (boş söz!)

Adının ilk sözcüğü “Adalet” olan bir siyasal parti 11 yıldır tek başına iktidar, TSK’nin kozmik odalarına bile düzmece davalarla girilmiş, kendi atadıkları ve yıllarca birlikte çalıştıkları genelkurmay başkanı ve kuvvet komutanlarını terörist örgütçü ilan ederek zindanlarda tutsak alan bir siyasal kadro;

Dr. Necip HABLEMİTOĞLU cinayetini çöz(e)miyor!?

Hazır Cemaat – İktidar arası kayıkçı kavgası gündemde iken,
İktidar muhatabına bir gol daha atmak ister mi acaba??

Boş ya da ham hayal kuruyoruz değil mi??

Çözüm ancak halkın yurtsever – devrimci – halkın iktidarında..
Umudumuzu hatta öngörümüzü, elbette diyalektik bağlamda sürdürüyoruz.

Cinayetin ipuçlarını sürdürmek isteyenler, dostumuz – kardeşimiz Dr. Necip Hablemitoğlu’nun yazdıklarına bakmalılar.. Kimdi başlıca 2 muhatap?

Alman vakıfları ve Fetullah Gülen Cemaatı değil miydi??

Bu vakıflardan birinin başı, Ceviz Kabuğu programında Dr. Necip Hablemitoğlu’nun sorularından bunalarak programı terk etmemiş miydi??

Cemaat’ın ipliğini pazara çıkarmamış mıydı Dr. Necip Hablemitoğlu??

Aşağıdaki dosyayı okumak çok ufuk açıcı olacaktır kuşkusuz..

ETKI_AJANLARI_NUFUZ_CASUSLARI_ve_Fethullah_Gulen_raporu

Bu rapordan çarpıcı bir paragraf :

  • Türkiye’nin, AB adaylık kapısında sonsuza kadar beklemesi pahasına ulus-devlet bütünlüğünden ödün veren; uluslararası tahkimi tartışmasız kabul ile çağcıl kapitülasyonların kapısını açan; tam bağımsızlıktan vazgeçmenin Cumhuriyet’e en büyük ihanet olacağını algılayamayan; bölgesel ittifaklara yönelik alternatif politikalar üretmek yerine, sonuçları ne olursa olsun
    AB’ne koşulsuz teslimiyetçiliği yeğleyen;
  • sömürge valisi görünümlü lider ve politikacılardan kurtulmak zorundadır… 

Biz bu dizeleri yazarken, AB ülkelerinin bir bölümüne vizesiz giriş (!?) bağlamında bir seçim öncesi reklam toplantısında Başbakan R.T. Erdoğan, “AB’ye katılım sürecinde bütün çeptırları* cebinde taşıdığını, bizzat izlediğini” söylüyordu. Toplantıda AB, İçişleri Komisyon Başkanınca (diyelim İçişleri Bakanı düzeyinde) temsil ediliyordu ama bizim Başbakan da konuşuyordu uzuuuun uzun.. AB’ye yük olmaya değil yük almaya geliyorlardı!

(* “çeptır”, İngilizce “Chapter” sözcüğünün okunuşu ve rapor – kitapta “bölüm” anlamına geliyor..)

  • Sevgili Necip; gönlümüzdeki tahtta seni taşımayı sürdüreceğiz.

Cinayetin aydınlanması için sana çoook ama çooook mahçubuz..
Cumhuriyetin tüm burçları, tam da senin acı acı uyardığın biçimde
işgal altında.. 

Ama yine de bu lanetli kuşatmayı yaracak ve Yüce ATATÜRK‘ün aydınlığında Türkiye’mizi geleceğe taşımayı sürdüreceğiz..

Sevgi ve saygı ile.
16.12.13, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net 

NTV’deki yanlı yayını Türk Tarih Kurumu Yanıtlamalı..


Dostlar
,

Sayın Onur Öymen’den kısa ama önemli, anlamlı bir not ve çağrı..

Biz de katılıyoruz ve Türk Tarih Kurumu‘nun daha atak davranması gerektiğini düşünüyoruz bu vb. bağlamlarda..

Ama devlet dairesi durumuna dönüştürülen Türk Tarih Kurumu  beklenen görevi siyasal yönlendirmelerle (baskılar!) yapamayabiliyor halen gözlediğimiz gibi.

Oysa Büyük Atatürk, Türk Tarih Kurumu ve ikizi Türk Dil Kurumu‘nu 
birer devlet dairesi olarak değil; yönetsel özerklikleri ve bilimsel özgürlüklerini sağlamak amacıyla birer Dernek statüsünde kurdurmuştu. Ekonomik özerkliklerini sağlamak için de kendi kalıtından (mirasından) bu kurumlara pay ayırmıştı. Ne acıdır ki,
12 Eylülün generalleri bu 2 kurumu devlet dairesine indirgeyerek bürokratikleştirdi, işlevsizleştirdiler.

Yüce ATATÜRK‘ün vasiyetine yapılan bu etik ve hukuk dışı girişim,
bir an önce düzeltilmelidir.

AKP iktidarınca mı?? Ham hayal mi??

Kimbilir, belki!?

  • Ayrıca NTV’yi de bu tür yanlı – haksız – yanlış içerikli yayınlardan
    geri durmaya çağırıyoruz genel anlamda.

Bu son olay için ise mutlaka düzeltici bir girişim..
Hem de gecikmeden..

Not : NTV’nin ilgili e-ileti adreslerine (operasyon@ntvmsnbc.com, izleyicitemsilcisi@ntv.com.tr) bu dosyanın erişkesi (linki) yollanarak
gereği rica edilmiştir..

Sayın NTV yetkilileri,
(operasyon@ntvmsnbc.comizleyicitemsilcisi@ntv.com.tr)

19.11.13 günü yapılan bir radyo yayınınızla ilgili olarak dilek ve yakınmamızı içeren dosyayı okumanız ve gereğini yerine getimeniz dileğiyle..

http://ahmetsaltik.net/2013/11/30/ntvdeki-yanli-yayini-turk-tarih-kurumu-yanitlamali/

Sevgi ve saygı ile.
30.11.13, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

=============================

NTV’deki yanlı yayını Türk Tarih Kurumu Yanıtlamalı..

Bu gün (AS : 28 Kasım 2013, Cuma) saat 16,00’da NTV’de “Kayıttayız” adlı programda “geçmişimizle yüzleşelim” sloganı altında 1915 olaylarından başlayarak yakın tarihimizle ilgili olarak çok ağır suçlamalarda bulunulmuştur. Son 100 yılda yaşanan olaylarla ilgili olarak tümüyle tek yanlı bir yaklaşımla, sürekli olarak
o devirlerdeki Osmanlı yönetimiyle daha sonraki Türkiye Cumhuriyetleri hükümetleri suçlanmış, Ermeni çeteciler, devlete karşı silahlı ayaklanmada bulunanlar ve teröristler hakkında tek bir olumsuz söz söylenmemiş ve yüzbinlerce Türk’ün katledilmesinden hiç bahsedilmemiştir.

Geçmişimize sahip çıkan vatandaşlarımızın ulusal duygularını rencide eden bu yayının bir yanıt hakkı doğurduğunu düşünüyorum. Bu savlara yanıt verme görevini kuşkusuz geçmişten bugünün siyaseti için malzeme üretmeye çalışanlar yapamaz.

Ama Türk Tarih Kurumu‘nun bilimsel ve tarafsız bir yaklaşımla bu konularda gerçekleri halkımıza anlatması bence kaçınılmaz bir görev durumuna gelmiştir.

Saygılar, sevgiler.
Onur Öymen

ATATÜRK DİYOR Kİ…

Dostlar,

ATATÜRK’ü Anma Haftası bağlamında Yüce Atatürk ile ilgili dosyaları
yoğun olarak paylaşıyoruz..

Yine Sn. Prof. D. Ali Ercan göndermişler sağolsunlar..

İzlemek için lütfen tıklar mısınız??

Ataturk_diyor_ki

Sevgi ve saygı ile.
12 Kasım 2013, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

 

 

KUTSAL; GERÇEK İNSAN -İnsan Gibi İNSAN- ATATÜRK !

ATAM


KUTSAL; GERÇEK İNSAN
İnsan Gibi İNSAN– ATATÜRK !

Dostlar,

Yukarıdaki başlıkla 2006’da yazdığımız bir derlemeyi paylaşmak isteriz sizlerle.
ATATÜRK’ü Anma Haftası bağlamında sitemizde çok sayıda dosya sunacağız sizlere. Şöyle başlıyoruz :

 

“İnsanlık tarihinin bu evresinde yaşayan Yüce Atatürk, insanlığa ve
Türk ulusuna öğretmen, aydınlatıcı, uyarlayıcı, kurtarıcı ve yaratıcı olmuştur.

Bugüne dek Yüce Atatürk hakkında kimi kez de moda şeklinde inceleme ve irdeleme yapılmışsa da Kutsallığını ve yüceliğini görerek ve bilecek anlayışa
tam varıldığını görmek mümkün olamadı ki; hâlâ hepimiz O’nun çeşitli yerlerde
ve mekânlarda olayları anlatmak için söylediği sözleri parça, parça okuyup
tam idrakine varmadan masal gibi okuyup geçmiş olduğumuz için bu günleri
ne yazık ki yaşamak durumunda kaldık. Ancak şu geçirdiğimiz karanlık günler de her şeyi emanet ettiği gençliğin (aklı genç, dogmalardan kurtulmuş) gönül gözleri yani aklı, idraki açılmış, gerçekleri görmüş ve kurtuluşunun tek yolu olan O Yüce kişinin fikirleri yolunda yürümeyi amaç ve ilk hedef olarak seçerek kendisinin ve gelecek kuşaklarınn mutluluğuna çalışmaya ve bu fikirleri paylaşmaya başlamıştır.”

*****

Dostlar,

Derinlikli felsefi incelememiz dolu dolu 9 sayfa.. Devamla şunları yazmaktayız :

  • Atatürk, insanlığa yüce gerçeği kendi devrinde ilk kez şöyle açıklamıştır:

  • “Ey arkadaşlar! Tanrı birdir, büyüktür… “İnsanlar iki devirde iki sınıfta incelenebilir.
    İlk devir insanlığın çocukluk ve gençlik dönemidir. İkinci devir insanlığın erginlik ve olgunluk devridir. İnsanlık ilk devirde tıpkı bir çocuk gibi, tıpkı bir genç gibi yakından ve maddi araçlarla ilgilenme ihtiyacı içindedir”.
  • “Tanrı kullarının gerekli olgunluğa varmasına kadar içlerinden seçtiği aracılarla insanlarla ilgilenmeyi tanrılık gereklerinden saymıştır…. (insanlığın medeniyete ulaşmadığı çağlar).
  • Artık insanoğlu ile aracılarla ilişki kurmayı gerekli görmemiştir. İnsanlığın anlayış derecesi, aydınlanma ve olgunlaşması dolayısıyla her kişinin Tanrının kendisine verdiği tanrısal kayra ile (ilhamla) doğrudan doğruya ilişki kurma yeteneğine ulaştığını kabul buyurmuştur.” (vicdan teşekkül etmişse)
  • Ne yazık ki, bu sözler, ne insanlık ne de Türk milleti tarafından anlaşılmıştır!
    Hâlâ tarikat hacı hocalarının peşinden gidiliyor.

*****

Ve şöyle bağlıyoruz :

Yüce Atatürk’ün 20. yüzyıl insanını aydınlatan ışıkları:

1-         TANRI birdir, gerçektir!
2-         Eskiden insanoğluna, insanlığını öğreten peygamberler, düşünürler gönderilmiş, böylece onlara tapma korkutma teması ile vicdanlarına
hitap etmeye, onları doğruya götürmeye çalışılmıştır. Bu devir artık geçmiştir.
3-         İnsanlar ilerleyerek, ahlaklı ve terbiyeli olarak, artık aracısız olarak
Tanrı ile temas kurmaktadırlar. (Vicdan)
4-         Gerçeği bilen kişinin hali her zaman neşeli olmaktır.
5-         KUSALLIK; hiçbir surette reddedilemez. Kutsal olan, gerçek kutsal fikir ile
bu fikre inanmış o fikrin bu günkü canlı temsilcisi olmuş kişidir.
6-         Kutsal kişinin yaydığı fikir ve bu fikrin SEVGİ (inanç) haline gelmesi ile
gerçek yaşam oluşur. Bu inancın tatbiki ile insanlık insanlığını bulur.
7-         Bedenden geçme üstünlük iddiaları gerçek değildir. Asıl üstünlük akılda olan yüceliktir.
8-         Yüce fikri yaşamak ve bunun başarısı, iç rahatlığının (mutluluğun) sebebidir.
9-         Aklın yeniden yaratılması, yüce fikirlerin işlenebilmesi için, aklın kendini bağlayan tüm boş inançlar ve eski fikirlerinden arındırılması gerekir.
10-      Dilin arı ve yalın olması gerekir.
11-      Gerçeği bilme ve inanmanın verdiği zevk, haz ve mutluluk her türlü maddi makamdan çok daha yücedir.
12-      İnsanın gücüne ve gelişimine sınır yoktur.
13-      Tek gerçek insandır.
14-      “Gerçek” ancak can verecek kadar özveriyle elde edilir.
15-      Tüm dinlerin taassubu insanlığı felaket ve acınacak duruma düşürmüştür.
16-      İnsan kendine karşı sorumludur.
17-      İnsan anlayıştır.
18-      Bütün insanlık bir bütündür, bir bedendir, ayrılmazdır.
Bu bütünlük mutlaktır. Milletler bu bedenin uzuvlarıdır.
Her birinin sağlıklı mutlu olması insanlık bedeni için koşuldur.
19-      İnsanlık BİR İNSAN’dır.

İnsanlık sana sevgi ve saygı sunar KUTSAL KİŞİ!!

*****

Okumalısınız Dostlar, bu çok emekli irdelemeyi baştan sona özenle okumalısınız.
Hem de birkaç kez.

GERÇEK_KUTSAL_INSAN_ATATURK

Sevgi ve saygı ile.
11 Kasım 2013, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

ATATÜRKÇÜ DÜŞÜNCE SİSTEMİ : ÇAĞIN SORUNLARINA ÇÖZÜM

Dostlar,

10 Kasım 2013 günü akşamı, Yüksek Ticaretliler Derneği‘ndeki dostlarımızın düzenlediği bir konferans izledik..

Yüce ATATÜRK‘ün aramızdan bedensel ayrılışının 75. yılında O’nu anmak için düzenlenmişti.

Yüksek Ticaretliler Derneği Ankara Şubesi Başkanı dostumuz Sn. Davut Özdemir ve arkadaşlarının çabasıyla, ADD Bilim Kurulu Başkanı Sn. Prof. Dr. D. Ali ERCAN‘ı dinledik.

Konu olarak, “ATATÜRKÇÜ DÜŞÜNCE SİSTEMİ : ÇAĞIN SORUNLARINA ÇÖZÜM” başlığı belirlenmişti.

Sn. Prof. Ercan, çok çarpıcı örneklerle Kemalist İdeoloji’nin = Atatürkçü Düşünce Sisteminin uygulanmış ve başarılı olmuş ilkelerinin günümüz sorunlarına
nasıl yanıt üretebileceğini örnekledi.

Bu yansıları kendilerinin izniyle paylaşmak istiyoruz.

İzlemekiçin lütfen erişkeyi (linki) tıklar mısınız??

Ataturkcu_Dusunce_Cagin_Sorunlarina_Cozum

Sevgi ve saygı ile.
10 Kasım 2013, Ankara
75. Yılında Yüce ATATÜRK’e

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

DİL DERNEĞİNDEN CUMHURİYET BAYRAMI KUTLAMASI

 

Dostlar,

Bizim de üyesi olduğumuz DİL DENEĞİ‘nin
CUMHURİYET BAYRAMI KUTLAMASI” iletisi aşağıda..

Bütünüyle paylaştığımız bu iletiyi, siz değerli site okuyucularımızla paylaşmak istiyoruz.

Yüce Atatürk‘ün “10. Yıl Söylevi” nde gırtlağını yırtarcasına haykırarak
yalnız biz Türklere ve Türkiye’ye değil; tüm dünyaya duyuduğu söz şuydu :

* “En büyük bayramdır, kutlu olsun!”

Aynen yineliyoruz Büyük Atatürk‘ün en değerli armağanının 90. yılında!

* “En büyük bayramdır, kutlu olsun!”

Sevgi ve saygı ile.
28.10.13, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Dil Derneği Üyesi
www.ahmetsaltik.net

=========================================

DİL DERNEĞİNDEN CUMHURİYET BAYRAMI KUTLAMASI

    ÜYELERİMİZE VE KAMUOYUNA SESLENİŞİMİZDİR:
  CUMHURİYET BAYRAMI KUTLU OLSUN!

     Bütün Atatürkçülere, bütün yurtseverlere sesleniyoruz:

Mustafa Kemal’den, düşüncelerinden, Türk Devriminden kesinlikle vazgeçmeyeceğiz!

Ne yaşarsak yaşayalım yılgınlığa düşmeyeceğiz!
Hiçbir karanlık, hiçbir karabasan sonsuza dek sürmez. Biz, 90 yıl önce bunu kanıtlamış bir halkız. Ulusumuz görkemli bir Kurtuluş Savaşıyla bağımsızlığını kazanmış; 29 Ekim 1923’te laik cumhuriyetimizin kuruluşuyla “kul”luktan kurtulmuş; Türk Devrimiyle yüzünü çağdaş dünyaya çevirmiştir.

29 Ekim, bize yurttaş kimliği kazandıran, çağdaş dünya içinde onurluca
yer almamızı sağlayan, usun ve bilimin öncülüğüyle aydınlanma yürüyüşünü hızlandırdığımız gündür. Bize aydınlanma yolunu açan Mustafa Kemal’e ve
devrimlere saldıran eli dili kirli bilgisizleri, çıkarcı ikiyüzlüleri şiddetle kınıyoruz!
Laik cumhuriyetimizin 90. yılında oğullarımızın kızlarımızın yolunu karartan
kirli oyunları, bu oyunların yol açtığı yıkımı görüyoruz.

Us ve bilim dışı savlarla hızlandırılan hesaplaşma tehlikeli boyutlara ulaşmıştır; ancak yanlış hesabın sonucu da yanlıştır! Bu ulus, tıpkı 90 yıl önce olduğu gibi silkinir; sırtındaki ikiyüzlü, gerici, çıkarcı bilim ve sanat düşmanlarını
kendi karanlığına yollayabilir. Bu nedenle Mustafa Kemal’in kızları oğulları olarak cumhuriyetimizin kuruluşunun 90. yılında Atatürk’ü, Atatürkçü düşünceyi, yakın tarihi ve devrimleri karalama yarışı içindeki karşıdevrimcileri üzüntü ve tepkiyle izliyoruz. Türk Devriminin kazanımlarını yok sayanlara, inanç ve köken sömürüsünü körükleyenlere inat Atatürk’e ve devrimlere bağlılıktan; düşüncelerimizden, saçımızdan, kılık kıyafetimizden, çağdaş yaşamdan ödün vermeyeceğiz!
Türküz, onurluyuz; yurtseveriz!
İlkemiz, ulusumuzu dogmalardan uzak tutmak;
ussal, bilimsel, sanatsal olanla yükseltmektir!

Bu duygularla ve her şeye karşın, laik cumhuriyetimizin 90. yılını başımız dik kutluyoruz! Bugün yaşadığımız savrulmayı bir gün aşacağız. Daha aydınlık günlerde Cumhuriyet Bayramlarını her türlü kaygı ve korkudan arınmış olarak kutlayacağız!

Ulusumuzun Cumhuriyet Bayramı kutlu olsun!

                                  Dil Derneği Yönetim Kurulu Başkanı
                                                                               Sevgi Özel