Etiket arşivi: Yalçın Bayer

Milletvekili yakınlarına tedavi yardımları…. Biraz vicdan lazım

Milletvekili yakınlarına tedavi yardımları….
Biraz vicdan lazım

Yalçın Bayer

1- Ülkemizde 2006’da sosyal güvenlik ve sosyal sigortalar alanında reform niteliğinde yasal düzenlemeler yapılmıştır.

Bu bağlamda, tüm ülke nüfusunu kapsayan zorunlu genel sağlık sigortası (GSS) kurulmuş, sağlık hizmetlerinin SGK aracılığıyla verilmesi kabul edilmiş, bu düzenlemelere aykırı tüm yasalar (milletvekilleri ile ilgili olan 3671/4 madde dışında) yürürlükten kaldırılmıştır.

2- Milletvekilleri/emekliler, ülke nüfusunun tümüne yakınını kapsayan GSS sistemine dahil edilmemiştir. Milletvekilleri ve bakmakla yükümlü oldukları kimselere yapılacak tedavi yardımının usul ve esasları, herhangi bir sınırlama olmaksızın, TBMM Başkanlık Divanı’nca çıkarılan yönetmeliğe (takdirlerine) bırakılmıştır. Yönetmelikle milletvekillerine, SGK aracılığıyla, halkımıza verilenlerle kıyaslanamayacak oranda, onların hayal bile edemeyeceği tedavi yardımları sağlanmıştır.

Son yıllarda yüksek yargı organlarının başkan ve üyeleri, üst düzey askeri yetkililer de kapsama dahil edilmiş, onların tedavi giderleri de aynı yöntemle milletvekilleri gibi ödenmeye başlanmıştır.

3- Yukarıda açıklanan ‘kıyakla’ yetinilmemiştir. AKP milletvekillerince; 18.11.2019 tarihinde, 2/2368 Esas sayı ile TBMM’ye verilmiş bir teklifle, milletvekilleri üzerinden tedavi yardımından yararlanacak olan kimselerin TBMM Başkanlık Divanı’nca belirlenmesi istenmiştir. Bu teklif, muhalefet milletvekillerinin de kayda değer itirazları olmadan, jet hızıyla 5.12.2019 günlü birleşimde, saat 03.00 sularında 233 kabul, 29 ret oyu ile kabul edilerek oyçokluğu ile yasalaşmıştır.

Böylelikle 82.8 milyon vatandaşımızı kapsayan, en az 70 yıldır yürürlükte olan ve sigortalıların bakmakla yükümlü oldukları kişileri belirleyen kadim/yerleşik yasal düzenlemeler milletvekilleri için baypas edilmiş; 14 bin kişi için süper ayrıcalık getirilmiştir. Milletvekillerinin iş kadını eşi, çalışan oğlu, kızı, iş insanı babası-anası için bile TBMM bütçesinden tedavi yardımı verilmesinin önü açılmıştır.

Son söz                               :

  • Adaletin mülkün (devletin) temeli olduğu unutulmamalıdır.
    Mahmut ESEN,
    Emekli Mülkiye Başmüfettişi

===========================
Dostlar,

1982 Anayasası md. 10 aşağıda..

X. Kanun önünde eşitlik
Madde 10 – Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.
Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür. Bu maksatla alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aykırı olarak yorumlanamaz.
Çocuklar, yaşlılar, özürlüler, harp ve vazife şehitlerinin dul ve yetimleri ile malul ve gaziler için alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aykırı sayılmaz.
Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz.
Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar.
****
AKP iktidarının halktan yana olmadığının somut ve çarpıcı bir örneği daha gözler  önünde..
AKP seçmenlerinin ve yurdum insanlarının akıl ve vicdanlarına bir kez daha sunuyoruz..

Anamuhalefet partisi CHP, bu yasal düzenlemeyi çekincesiz ve derhal Anayasa Mahkemesine götürmelidir (soyut norm denetimi, Anayasa md. 150)

E. Mülkiye Başmüfettişi dostumuz Sn. Mahmut Esen’in irdelemesi oldukça kapsamlı ve 5 sayfa..
Bu önemli incelemeyi ayrı bir dosyada vereceğiz.

Sevgi ve saygı ile. 14 Aralık 2019, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Siyaset Bilimci, Mülkiyeliler Birliği Üyesi
Sağlık Hukuku Bilim Uzmanı
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

Türkiye’de ilk kalp naklini yapan Op. Dr. Kemal Bayazıt’ı yitird

Sayın Ahmet hocam,
Şu yazıyı Yalçın Bayer‘e yolladım. bakalım yayınlayacak mı?
Belki siz siteye koyarsınız. O bunu hak ediyor… Çok üzgünüm.
Sayın Bayer,

Siz daha önceleri Op. Dr. Kemal Bayazıt hakkında yazılar yazdınız. Dün gece saat 01.00 sıralarında O’nu yitirdik.

Bir sporcu, bir manken vs. çok ünlü olmasa da herhangi bir etkinliğinde hemen manşetlere çıkar. Ama bir bilim adamı, onca insanın yaşamını kurtaran, yenilikler getiren bir hekimin ölümü hiç önemsenmez. Oysa halen yaşayan birçok ünlü ya da ünsüz kişi, O’nun getirdiği yenilikle ve kurduğu sistem sayesinde ayaktadır.
Op. Dr Kemal Bayazıt 1967’de TÜRKİYE YÜKSEK  İHTİSAS HASTANESİNE geldi. 2 ay sonra açık kalp ameliyatını başlattı. 1968’de Türkiye’de ilk kalp naklini yaparak Türkiye’nin adını dünyaya duyurdu. Onca açık kalp ameliyatının yanı sıra, 1974’te ilk Koroner by pass cerrahisini kurdu. Bu sayede binlerce binlerce insan hala hayattadır.. O bilimi yayan bir hekimdi. İstanbul Koşuyolu  Kalp Hastanesini kurdu. Ankara’da GATA’da Kalp Cerrahisini kurdu. Onca hekim, akademisyen yetiştirdi. Ayrıca kalp hastaları kamu hastanelerinin kapasitesini aşacak sayıda, çok fazla hale gelince, büyük çaba göstererek bu ameliyatların “Devlet desteği” ile  “Özel Sektör”de yapılabilmesi için çok uğraştı ve bunu başardı. Bu sayede birçok yerde kalp hastaları tedavi edilir duruma geldi ve bu alanda istihdam yarattı.
Bunları hep yazdık. Kalp hastalarının ve kalp doktorlarının bundan haberdar olması gerek.  O’nun ölümü çok önemli bir HABERdir. İnanın, bir magazin aktörünün faaliyetinden çok önemlidir. Bunun üzerinde durursunuz diye size bu yazıyı yolladım.
Ülkenin ve hekimlerin başı sağ olsun.

Bu meyanda Başkent Üniv. İstanbul Hastanesi Op. Dr. Kemal Bayazıt’a kapılarını açmıştır. Her rahatsızlığında oraya yatırılmıştır. Kemal Bayazıt’ın öğrencisi Op. Prof. Dr. Suha Küçükaksu yıllardır Kemal Bayazıt’ın hastalıklarında O’nun yanına koşmuş, tedavisini yıllarca üstlenmiştir. Bizler O’nunla yıllarca birlikte omuz omuza çalışan arkadaşları olarak sevgili başhekimimize . elimizde olanak olmadığı için yardımcı olamamışızdır. Bu bakımdan, Prof. Dr. Suha Küçükaksu’ya, Başkent Üniv. Mütevelli heyet başkanı Sayın Prof. Dr.  Mehmet Haberal’a  çok minnet duyuyor, teşekkür ediyoruz.
Kalp hastalarının ve Kardiyoloji camiasının başı sağ olsun.
Aileye sabırlar diliyorum.

Saygı ile. 26.6.19

Prof. Dr. Siber Göksel
Türkiye Yüksek İhtisas Hastanesi Kardiyoloji Klinik Direktörlüğünden emekli.

‘Türkiye Türklerindir’ tüm kökenleri kapsar

‘Türkiye Türklerindir’
tüm kökenleri kapsar

portresi


Yalçın BAYER

Hürriyet
, 23.08.2015

 

 “TÜRKİYE Türklerindir” mottosu her sabah Hürriyet’in logosundan bize özgürlüğün değerini (ve bedelini) anımsatıyor. Sözün asıl sahibi, Mustafa Kemal Atatürk
Associated Press ajansı muhabirine söylediği şu:

Savaş yıllarca sürse de Yunanlıları Anadolu’dan çıkarmaya kesin olarak karar verdik.
Türkiye, Türklerindir… İşte milletseverlerin ilkesi budur.

Çok açık; Atatürk, bu sözle emperyalizme net bir mesaj veriyor: Anadolu bizim, bu topraklarda yaşayan yurttaşların; sen avucunu yala!

Ve işte hassas nokta: Burada ‘Türk’ kavramı, asla soyu sopu işaret etmiyor… Ortak vatanda yaşayan her kökenden tüm yurttaşları kapsıyor. Nereden biliyoruz? Atatürk’ün şu tanımından:

Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye halkına
Türk Milleti denir… Ne mutlu Türk’üm diyene!

Uzay teleskopuyla da baksanız ‘ırk(çılık)’ bu sözün neresinde?

Dillere pelesenk edilen söylemiyle ‘Kürt, Laz, Çerkez, Gürcü, Boşnak…’ kökenli de olsak mademki bu ülkede yaşıyoruz, bu Cumhuriyet’in temelinde harcımız var ve Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarıyız; o halde bu bağlamda hepimiz Türk’üz… Şu veya bu kökenli Türk…

Kürt kökenli yurttaşlar dahil diye eklemenin gereği var mı?

Günümüzde bir ‘malum’ zümre, ‘Türkiye Türklerindir’ sözünden rahatsızlık belirtiyor,
tarihsel bağlamından koparıp özdeyişe türlü zorlamalarla ‘ırkçı, faşizan’ içerik yüklemeye yelteniyor. Böylece abanıp o sözü Hürriyet’in logosundan indirebilir mi, çok önemli bir kaleyi daha acaba düşürebilir mi; bu ham hayalin zaferini zorluyor.

Oysa ‘Türkiye Türklerindir’ yazısı, köken gözetmeksizin tüm yurttaşları kapsayan anti-emperyalist mesajıyla her sabah Hürriyet’in logosundan bizlere umut aşılıyor,
mutluluk veriyor, onur katıyor.

Hürriyet, Cumhuriyetimizin temel niteliklerinin, çağdaş Atatürk değerlerinin ‘amiral gemisi’ değil mi?.. İşte bu erdemlerin temelini oluşturan ‘Türkiye Türklerindir’ sözüyle bütünleşerek de ‘Hürriyet’ logosu, eşsiz değerdeki tarihsel anlamını/derinliğini kazanıyor.

O söz, o logoya pırlanta gibi yakışıyor… Yadırganacak hiçbir yanı yok.
Yarası olan, ne yapalım, varsın gocunsun.
*****
Ertuğ KARAKULLUKÇU
ŞAPKA VE KIYAFETTE DEVRİMİN 90. YILI

HER kentin toplumsal yaşamda, kendini öne çıkarma adına ortaya koyduğu değer arayışları vardır. Şehrin geçmişi, doğası, kültürel dinamikleri o şehrin kimliğini oluşturur;
farkını ortaya koyar. Bu ülke düzeyinde de benimsenince birtakım sıfatları hak ederler.

KAHRAMANMaraş, ŞANLIUrfa, GAZİAntep gibi…
Bu kentlerin ülkemizin yakın tarihine yaptıkları katkı yadsınamaz.

Kastamonu da Kurtuluş Savaşı sürecinde yaptığı hizmet, verdiği şehit sayısıyla her türlü takdirin üzerindedir. Bu fedakâr şehir, mütevazılığını hiç bozmadan ülke tarihinde saygın yerini hak ederek almıştır. Bu saygınlığını daha da pekiştiren olgulardan biri de Anadolu’da yapılan tek devrim olan Şapka ve Kıyafet İnkılabı’na (Kanun No: 671 /25.11.1925) ev sahipliği yapmış olmasıdır.

Bu yıl bu tarihsel olayın 90. yılını idrak ediyoruz. İnkılap 23 Ağustos’ta başlayacak etkinliklerle 90. kez kutlanacak.

Tarihsel anlamda inkılabın nedenlerini gözden geçirmek günü ve dünü anlamak açısından yararlı olacaktır. Ulu Önder 23 Ağustos 1925’te beraberindekilerle Kastamonu’yu ziyaret etmiş ve sekiz gün süren bir gezi gerçekleştirmiştir. Bu gezi sırasında bu devrim için Kastamonu’yu niçin seçtiğini şöyle anlatıyor:

  • “Bütün vilayetler beni tanırlar. Ya üniformayla, ya fesli kalpaklı sivil elbiseyle görmüşlerdir; yalnız Kastamonu’ya gidemedim. İlk önce nasıl görürlerse öyle alışırlar, Türkiye beni görür, yadırgamazlar. Bu vilayetin hemen hepsi asker ocağından geçmişlerdir; itaatlidirler. Munistirler. Bunun için şapkayı orada giyeceğim.” (TBMM tutanak dergisi, 30/07/2003)

Bu inkılabın Cumhuriyet döneminin ilklerinden biri olması, kurulmakta olan yeni devletin sembolik anlamda öncü hamlelerinden biri sayılmasına neden olmuştur. Uygar dünyaya katılma, kafaları geçmişin eskimiş ve hayatiyetini yitirmiş düşüncelerden kurtarma, bilimsel düşünceyi etkili kılma çabasının da önemli simgelerinden biridir. En yalın tanımıyla eşit yurttaşların sokaktaki görünümlerinin de eşitlenmesi anlamını taşır.

Anadolu’nun işgal yıllarında, bu şehir Karadeniz’den gelen mühimmatın İnebolu limanından ve Kastamonu üzerinden Ankara’ya aktarılması, Mustafa Kemal Paşa‘ya “Gözüm Sakarya’da, kulağım İnebolu’da” sözünü söyletecek denli önem ve değer taşımaktadır.

İstiklal yolu olarak da anılan bu yol, kurtuluş mücadelemizin atardamarı olmuştur. Şehit Şerife Bacılarıyla, Halime Çavuşlarıyla ve binlerce isimsiz kahramanıyla Kastamonulular tarihleriyle ne kadar övünseler azdır.

Mirati MADAK-KASTAMONU
*****

CHP’nin “6 Ok” unun yolu  Beştepe değil Çankaya’dır.
CUMHURBAŞKANI, muhalefetin Beştepe boykotunu değerlendirirken duygusal davranıyor.
CHP, Mustafa Kemal’in vasiyeti yok sayılarak meydana getirilen yapılaşmaya tarihi nedenlerle itirazda bulunabilir. Burada yadırganacak bir durum yok, Kılıçdaroğlu, hin-i hacette ne yapar bilinmez ama “6 Ok” un yolu, Beştepe ile değil ancak Çankaya ile kesişir.

(Prof. Dr. Abdurrahman Eren’in Kanun-u Esasi adlı sitesinde, tekrar seçim ile ilgili kapsamlı bir değerlendirilmesine ulaşılabilir. )S.Ö.

*****

MESAJ PANOSU

” DURDUK yerde sanatçılara ‘Sanatını yapma, şehitler var’ deniliyor. Bu ne bilinçsizliktir. Elbette ki bu ülkenin çok zor günleridir. Hatta daha da zor günler gelebilir. Bu zorluklara sebebiyet veren kimdir, kimlerdir, hepimiz biliyoruz. Barış için haykırmanın en evrensel yolu müziktir. Müzik ile haykırmaya devam ederim ben. İptal etmiyorum konserlerimi.” 
Fazıl SAY

*****

HER ŞEYİMİZ olan şu 3 kelimenin uyumuna bakın:

  • Toprak, yaprak ve bayram.
    Nihat GÖKYİĞİT

    ======================================

    Dostlar,

    Uzun zamandır, Hürriyet’in değerli yazarlarından sevgili arkadaşımız Sayın Yalçın Bayer‘in yazılarından alıntı yap(a)mamıştık. Bu yazı ile bir de

  • ŞAPKA VE KIYAFETTE DEVRİMİN 90. YILI

temasını kısa da olsa işlemiş olduk.. Bayer, köşesinde hep okurlarını konuk eder..
Bu bağlamda Ertuğ KARAKULLUKÇU’nun dizlerine yer vermiş Yalçın bey..

Önemli bir başka tema da Büyük Atatürk’ün “Türk milleti” tanımı..
Bu sitede belki yüz kez yazdık.. Mustafa Kemal Paşa gibi bütün Anadolu halkını
Kurtuluş Savaşı için seferber eden bir insanın “ırkçı” olması olanaklı mıdır??
Kendi el yazısıyla notlarında 3 yerde “Türk Milleti” tanımı yapmıştır :

Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye halkına / ahalisine
Türk Milleti denir… Ne mutlu Türk’üm diyene!

Bu bir sosyolojik – tarihsel çağrıdır Anadolu halkına.
Sıcak savaştan sonra da varolabilmek, kurulan devleti sürdürebilmek için
ULUSLAŞMAK gereklidir. Dünyada ULUS DEVLETLER ayaktadır, tutunabilmektedir.
Bu olgu günümüzde de geçerlidir ve Ulusun etnisitelerini görmezden gelmez, assimile etmeyi içermez. O, örneğin Hitleri’in yaptığı ırkçı faşizmdir..

Kültürel farklılıkları ile bir çiçek tarlası gibi bir arada olmak ama aynı zamanda ortak özelliklere dayalı bir kaynaşma – bütünlük (integrasyon) sağlamak. Örneğin tek 1 resmi dil edinmek..
Tek vatan, tek bayrak edinmek.. Bunca farklılıklara karşın yine de “Devlet” olarak birarada kalmanın başka formülü yok! O zaman Türkiye’de her etnisiteye bir devletçik mi kurduracağız? ABD’yi 50 develete mi böleceğiz? İngiltere, Fransa, Almanya…. hepsi hepsi parçalanacak ve yeryüzü bir ŞEHİR DEVLETLER topluluğuna mı dönüşecek??

Türkiye’de herhangi bir etnisiteye ya da inanç temeline dayalı ayrımcılık, çok açık biçimde YENİ SEVR özlemidir, bilerek ya da bilmeyerek maşalığıdır!

Bu halk / millet, Sevr’i Osmanlı Sarayı imzaladığı halde ilk Meclis’i eliyle tanımamış
ve benzersiz bir Kurtuluş Savaşı ile yırtarak yerine Lozan’ı koymuştur. Günümüzde de izin vermeyecektir etnik ya da inanç temelinde bölünüp kardeş kavgasına, iç savaşa..

Sevgi ve saygı ile.
23 Ağustos 2015, Tekirdağ

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

SEÇİM GÜVENLİĞİ ve SEÇİM HİLELERİ


SEÇİM GÜVENLİĞİ ve SEÇİM HİLELERİ

Sayın Onur Öymen’in

Halkın yarısının oyunu gerçekten aldılar mı?

başlıklı özlü ve son derece uyarıcı makalesi bu sitede 10.6.13 günü yayımlandı.
Biz de o yazı için kısa bir sunuş notu koymuş ve bu konuda bir makale yazacağımızı belirtmiştik.

Şöyle idi sunuş notumuz              :

Sn. Onur Öymen son derece önemli bir soruna yeniden işaret etmekte :

SEÇİM GÜVENLİĞİ ya da SEÇİM HİLELERİ..

Sn. Prof. Dr. D. Ali Ercan da pek çok kez bu irdeledi.
(örn. http://ahmetsaltik.net/seytan-ucgeninde-demokrasi/, 15.9.12)
Özellikle TÜİK’in sorumsuzluğunu – ciddiyetsizlğini sorguladı.
Bu yazılarına sitemizde yer verdik zaman zaman.
(ctrl + F tuşları birlikte basık tutulduğunda ekranda sağ üstte bir arama kutusu çıkmaktadır; oraya uygun anahtar sözcük-ler yazılarak site içi dosya araması yapılabilir..)

Doğallıkla sorumluluk zincirleme : YSK (Yüksek Seçim Kurulu) da bu denli anormal  seçmen sayıları dalgalanmalarını sorgulamadan seçmen kütüklerini hazırladı.

**************************

Oysa salt bu kabul edilemez ağır tutarsızlık, gerçekte kasıtlı saptırma ve manüplasyon karşısında seçim takvimini yeniden düzenleyerek TÜİK’ten ve Hükümetten
geçerli nüfus sayımı verilerini isteyebilirdi.

YSK, bu güvensiz, ilkokul çocuklarının bile kabul edemeyeceği tutarsız rakamlar karşısında seçimleri yap(a)mayacağını bildirebilirdi. Anayasal Kurum YSK hakkındaki anayasa maddesi şöyle :

Anayasa madde 79                   :

Seçimler, yargı organlarının genel yönetim ve denetimi altında yapılır.

Seçimlerin başlamasından bitimine kadar, seçimin düzen içinde yönetimi ve dürüstlüğü ile ilgili bütün işlemleri yapma ve yaptırma, seçim süresince ve seçimden sonra seçim konularıyla ilgili bütün yolsuzlukları, şikayet ve itirazları inceleme ve
kesin karara bağlama ve Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinin seçim tutanaklarını ve Cumhurbaşkanlığı seçim tutanaklarını kabul etme görevi Yüksek Seçim Kurulunundur. Yüksek Seçim Kurulunun kararları aleyhine başka bir mercie başvurulamaz.

  • Dolayısıyla şimdiki AKP hükümetinin (61. Cumhuriyet Hükümeti) meşruiyeti, derinlemesine tartışmalıdır.

Koskoca Türkiye’de göz göre göre bu denli açık ve dev bir seçim hilesi yaşanmıştır.
2007 seçimlerinin sonuçları “birkaç saat içinde” açıklanmıştı (!) ve biz de o zaman bilgisayar tabanlı SEÇSİS Yazılımını ve uygulamasını yoğun olarak eleştirmiştik.
Hürriyet’ten Yalçın Bayer 19 Ağustos 2007’de köşesinde TOPLUMSAL KUŞKU başlığıyla yazımıza yer vermişti; Yalçın_Bayer_secim_sonuclari_irdelememize_yer_verdi_Hurriyet_19.08.07 ve Oktay Ekşi makalelerinde yer vermişlerdi yazdıklarımıza; Hürriyet, 24 Ağustos 2007, Kuşkudan Kurtulmak İçin..)

Sayın Bayer‘in TOPLUMSAL KUŞKU başlıklı yazısında kendisine yolladığımız mektuptan kapsamlı alıntılar yapmıştı.. İşte bir bölümü :

********************

YSK; partilerin, basının, sivil toplumun, üniversitelerin temsilcilerinden oluşan
20-25 kişilik tarafsız bir kurul oluşturur; (Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın da gözetimini dilerim) sondaj yöntemiyle 150 bini aşkın sandıktan diyelim binde 1’i olan 150 dolayında sandıkta oy pusulalarını basının gözü önünde yeniden
açıkça sayar ve dökümünü yapar.

Bu sonuçlar, YSK bilgisayarına yüklenen verilerle karşılaştırılır.

Uyum varsa sorun yoktur. Çok ufak tefek, matematiksel / istatistiksel olarak görmezden gelinmesi olanaklı sapmalar dışındaki her uyumsuzluk açıklanmaya muhtaçtır.
YSK
bundan kaçmamalıdır.

Zararın neresinden dönülürse kazançtır. Ulusun istencini şu veya bu yolla saptırmak, bağışlanmaz bir tarihsel suçtur ve hesabı er ya da geç sorulur.

Ayrıca, ilçe seçim kurullarına ulaşan sayım sonuçlarının bilgisayara yüklenmesi,
oradan il seçim kurullarına ulaştırılması ve oradan da YSK’ya aktarılarak işlenmesi
ve Türkiye genel sonuçlarının elde edilmesi, şaşılacak bir hızla gerçekleştirilmiştir. Uzun yıllardır bilinçli bir bilgisayar kullanıcısı olmamın ötesinde, konuştuğum bilgisayar uzmanları, bu tablonun çok ciddi bir altyapı ile olanaklı olduğunu söylediler.
Bu bakımdan YSK’dan, sistem ağ yapısının temel karakteristiklerini açıklamasını bekliyoruz. Kaç server kullanılmıştır, veri aktarım hızı nedir, gibi…

***************************

Sayın Ekşi ise, “Kuşkudan Kurtulmak İçin” başlıklı söz konusu makalesinde
(Hürriyet, 24 Ağustos 2007) şu dizelere yer vermişti :

  • “… arkadaşımız Yalçın Bayer, 17, 19 ve 22 Ağustos tarihlerinde
    “seçim sonuçlarının değiştirilmiş olduğuna” ilişkin önem vermeye değer belge ve bilgiler yayımladı. Keza onun sütununda Ankara Üniversitesi
    öğretim üyelerinden Prof. Dr. Ahmet Saltık’ın:
    “Bilindiği gibi son derece hünerli virüs yazılımları ile veya başkaca yöntemlerle bu olağanüstü korsanlık asla olasılık dışı değildir. Yazılım, diyelim 30 saniyede bir otomatik yedekleme (back up) yapmış mıdır? Eğer yaptı ise ardışık yedeklemelerde veriler arasında bir uyumsuzluk var mıdır;
    varsa nasıl açıklanmaktadır?”

    diyen bir mektubu çıktı…”Bunlar gösteriyor ki, dönüp sonuçları irdelemek, hepimiz için rahatlatıcı olacak. Nitekim Ahmet Karahan isimli bir okuyucumuz da bilgisayar programlaması yoluyla sonuçları değiştirmenin mümkün olduğunu bize gönderdiği e-mail’inde ileri sürdü.

    *********************************

Biz de 2007 seçimlerini irdeleyen kapsamlı (12 sayfa) bir makale yazmıştık :

6 yıl sonra bu kapsamlı çalışmamızın bir kez daha okunmasında yarar var sanırız.

2013 ortalarında Türkiye bir erken seçim eğik düzleminde kaymaktayken, birçok ülkenin güvenli bulmayarak vazgeçtiği elektronik sayımdan vazgeçilmesi ve klasik yolla
elle sayım – döküm yapılması yaşamsal önem kazanmaktadır.

Ayrıca her sandığın (yaklaşık 200 bin) teker teker sonuçları da YSK tarafından
web sitesinde yayınlanmalıdır ki, siyasal parti temsilcileri sandık kurulunda aldıkları fiziksel (kağıt) tutanaklarla karşılaştırabilsinler.

Bir de temsilde adalet sorunu var :

Seçim barajının düşürülmesi, seçim bölgelerinin nüfusa göre adil temsil için yeniden düzenlenmesi, 27 Mayıs Devrimcilerinin ülkemize armağanlarından
Ululsal Artık (Milli Bakiye) veya benzeri bir sayım sisteminin benimsenmesi

Ve de partilerin seçim ittifakı ile seçime girebilmeleri için yasal düzenleme..

Bu 4 temel sorun çözülmeden yapılacak seçimlerden Türkiye’yi düze çıkaracak sonuçlar beklemek hayalcilikten de ötedir.

Bunun kadar hayal ötesi bir olgu da, AKP hükümetinin bu düzenlemeleri yapmaya yanaşacağını ummaktır.

Sorunun TBMM’de olağan çözümü yok..

Muhalefetin TBMM zemini dışında çözüm araması kaçınılmaz..

TBMM çalışmalarına katılmamak işe yarar mı, bilemiyoruz..

Ama sine-i millete dönerek bir erken seçimi zorlamak, öncesinde de bu temel yasal değişiklikleri yapacak bir geçici seçim hükümeti önermek..

İşte bu işe yarayabilir..

6 yıl önce Sn. Yalçın Bayer’in yukarıda değindiğimiz ve erişimini (linkini) verdiğimiz
makalesinde yer verdiği mektubumuzu şöyle bağlamıştık :

“…VEBAL ALTINDA KALMASINLAR

Görevden kaçınmak, sonuçlarını ağırlaştırmaktan başka bir sonuç doğurmayacak ve YSK’nın ağır vebalini altından kalkılmaz düzeye tırmandıracaktır. Bu arada,
yaklaşan olası referandum ile 2009 yerel seçimleri için şimdiden, yapılan uyarıları dikkate alan son derece titiz bir hazırlığı, kamuoyunu bilgilendirerek
YSK’
dan beklemekteyiz.

Nobel Ekonomi ödüllü, Dünya Bankası eski 2. Başkanı Prof. J. Stiglitz,
Bill Clinton kabinesinde Ekonomi Bakani iken, ABD Hazinesi’nin bir ’gizli’ belgesine ulaşmış ve vicdanını baskılayamayarak açıklamıştı.

Hiçbir yalanlama almayan bu metnin ilgili paragrafı ibreti-i alem için aşağıdadır:

  • Satışlar (Rusya’da) çok güzeldi ve Boris Yeltsin’in yeniden seçilmesi istendi. Bunun hileli bir seçim olup olmadığı ise o noktada hiç önemli değildi. İşin acı yanı, tüm bunların sonunda, Rusya’nın endüstriyel varlıklarının, ABD destekli Rus oligarşisinin eline geçmesi oldu.
    Böylece Rusya’nın ulusal geliri yarı yarıya azaldı.”
    (http://www.zmag.org/Turkey/imdda.htm)
    Prof. Dr. Ahmet SALTIK / Ankara Üniversitesi Öğretim Üyesi

**************************************************

“22 Gün Sonra “22 Temmuz 2007 Seçimleri”nin Gerçek Anatomisi!”

başlıklı 12 .8.2007 tarihli makalemizi şöyle bağlamışız :

“…..

Yüce Atatürk yine yol gösteriyor :

‘Ülkenin ve Devrimin, içeriden ve dışarıdan gelebilecek tehlikelere karşı korunabilmesi için bütün Ulusçu ve Cumhuriyetçi güçlerin bir yerde toplanması gerekir.’

Yine O’nun dediği gibi olacaktır : Türkiye Cumhuriyeti sonsuza dek yaşayacaktır, yaşatılacaktır. Zira:

–  ‘ Vatan kesinlikle esenliğe kavuşacak, ulus kesinlikle mutlu olacaktır. Çünkü kendi esenliğini, kendi mutluluğunu ülkenin ve ulusun esenliği için feda edebilecek vatan evlatları çoktur.’

Ülke ve ulusun içine sokulduğu bu lanetli gidiş ya verili koşullarda kendini düzeltecek
ya da büyük olasılıkla tarihsel zaman sıfırlanacak (re-set), her şey yeniden başlayacaktır.

Çünkü Türkiye Cumhuriyeti, her koşulda sonsuza dek özgür ve bağımsız yaşamaya kurguludur. Ve de söz konusu Vatan olunca her şey, ama her şey teferruattır..”

***************

27 Mayıs 2013’ten beri de 14. gününde, Türkiye kendisini AKP’nin içine sürüklediği “LANETLİ GİDİŞ” ten kurtarmaya çabalıyor..
ATATÜRK’te BİR-LE-ŞE-REK..
İktidarın polisi dünyada görülmemiş vahşetle halkın üstüne sürmesine karşın!
Bu yazının yazıldığı gün de Atatürk Orman Çiftliği’nin yağma ve talan edilerek rantçı yandaşlara ve emperyalist ortaklara peş keş çekilmesine karşı yollarda Ulusumuz, yurtsever Ankara halkımız..

Büyük Atatürk’ün halka örnek olmak üzere bataklık arazinin düzeltilmesi (ıslahı) ile ülkemize kazandırdığı örnek ve modern çiftlik olan ATATÜRK ORMAN ÇİFTLİĞİ
eşsiz bir modeldir, halka iletidir. Bu arazi zaten son 10 yılda AKP eliyle epey tırtıklandı. Şimdi ise “Beyaz Saray” benzeri bir inşaat sürmekte.. Yetmiyor, bir bölüm arazisi de ABD Büyükelçiliğine veriliyor. Bu davranışa uygun sıfatı kullansak suç işlemiş oluruz!
Sanki Ankara’da arazi kalmadı.. Resmen yurtsever-Atatürkçü kesimleri tahrik ve aşağılama amaçlı, Cumhuriyetle hesaplaşma kin ve nefretinin ürünü. Oysa gerçek Müslüman kin ve nefret taşır mı? Emperyalizmle işbirliği ile, onun taşeronu olarak
kendi köklerine saldırma.. Ne hazin değil mi?? Psikolojik çökertme savaşı!

Bu siyasal kadroların kesinkes ve olanaklı en hızlı takvimle iktidardan uzaklaştırılması Türkiye’miz için bir varlık yokluk (beka) sorunu durumuna geldi..

Ankara AOÇ talanına karşı yürüyor

Ankara, böylesine coşkulu ve kararlı kitlelerin eylemlerinin hep sonuç aldığını iyi bilir.

Bir küme bindirilmiş kıtalar ise Ankara Belediyesi’nin (İ. Melih Gökçek’in) ve AKP örgütünün zorlamalarıyla, ücreti karşılığında (Ulusal Kanal genelgeyi yayımladı; arabasıyla havalanına gidene yüz TL!) Esenboğa havalanı yolunda, “askeri oldukları”nı haykırdıkları RT Erdoğan’ı, apaçık aşağılandığı Afrika ziyareti dönüşü karşılamaya çabalamakta..

Dostlar;

Gelecek seçimler (2015) yaşamsal önemde.. Öncesinde (2014) Yerel seçimler de..
Bu siyasal kadro bir kez daha iktidar olursa, “HEDEF 2023” gizli gündemi bağlamında artık ATATÜRK’ün TÜRKİYE CUMHURİYETİ’nden söz etme olanağı kalmayabilir.

Yakıcı temel sorunu, SEÇİM GÜVENLİĞİNİ – ADALETİNİ
gecikmeden gündeme almanın ve planlamanın zamanıdır..

Sevgi ve saygı ile.
10.6.2013, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net