Vatan Partisi’nin 15 yıl öncesinden Türkiye’nin önüne koyduğu ekonomik krize çözüm programı
Mehmet Bedri Gültekin ulusalkanal.com.tr16.12.16
700 milyar doları aşkın toplam borç. 400 milyar doları aşmış dış borç ve bunun da 150 milyar doları kısa vadeli…
Türkiye’nin borç yükünün özeti budur. Bu borç yükü, askeri olarak ABD emperyalizmi ile karşı karşıya gelmiş olan Türkiye’nin yumuşak karnıdır.
Son iki ay içinde doların %25 değer kazanmasını bu tablo içinde düşünmek gerekir.
Kısacası, ABD emperyalizmi Türkiye ile olan savaşını ekonomi cephesinde de sürdürmektedir. AKP iktidarı bu durumda çare olarak Dolar yerine Türk lirası kullanımını gündeme getirmiş bulunuyor.
Vatan Partisi’nin “Dolar yasaklansın” kampanyası
Vatan Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek bu günden tam 15 yıl önce 1 Temmuz 2001 günü İstanbul’da elinde fırça “Dolar yasaklansın, Türkiye’de Türk lirası, Türk bayrağı” yazılı afişleri bizzat yapıştırarak bir kampanya başlattı. Vatan Partisi (İşçi Partisi), daha o günden ABD’nin Kemal Derviş eliyle tezgâhladığı 2001 krizine cevabın ancak bu şekilde verilebileceğini açıklamıştı. Vatan Partisi, 2002 seçimine giderken Türkiye’nin ekonomik krizine çözüm olarak “Sekiz Kararname, beş kanun”dan oluşan “Milli Hükümetin ilk yapacağı işler” paketini açıklamıştı. Türkiye, tam 15 yıl sonra Vatan Partisi’nin çözümüne gelmiştir.
Ama gelinen aşamada yarım yamalak tedbirlerle Batı tarafından önümüze konan krizin altından kalkılamaz. Piyasada dolar yerine Türk lirasının kullanımı önemli bir tedbirdir. Ama bu tedbirin uygulanması, kişilerin bireysel kararlarına bırakılamaz. Devletin yaptırım gücü işte tam da bu gibi durumlar için gereklidir. Öte yandan saldırı kapsamlıdır. Türkiye bu saldırıyı, ancak kapsamlı bir karşı programı hayata geçirerek alt edebilir.
Dolar saldırısına karşı çözüm programı
Sıradan yurttaşı mağdur etmeyecek şekilde belli bir tutarın üzerindeki iç borçlar ertelenmelidir.
Dış borçlar, alacaklı ülkelerle görüşülerek Türkiye’nin ödeme gücüne göre yeniden yapılandırılmalıdır.
Dolar yasaklanmalı, bankalarda bulunan döviz hesapları ile yurttaşların elinde bulunan
Dolar ve Euro, Türk lirası ile değiştirilmelidir.
Türkiye, komşularımız başta olmak üzere yönünü Asya’ya dönmelidir. Dış ticaretimizde karşılıklı olarak milli paraların kullanılmasına geçilmelidir.
“Nereden buldun yasası” çıkarılmalı, hortumcunun malına el konulmalıdır.
Avrupa Gümrük Birliği ile Türkiye’nin çıkarlarını gözeten yeni bir düzenleme yapılmalı, AB’ye üyelik başvurusu geri çekilmelidir.
Lüks ithalat önlenmeli, Türkiye’de yeterince üretilen malların ithali yasaklanmalıdır.
Özelleştirme durdurulmalı, özellikle stratejik işkollarında kamulaştırma gerçekleştirilmelidir. KİT’ler yeniden canlandırılmalıdır.
Türkiye’nin kaynakları Milli sanayiciler ve KOBİ’ler için kullanılmalıdır.
Çiftçilerin banka borçları ertelenmeli, Tarım desteklenmelidir.
Merkez Bankası’nın uluslararası finans merkezlerinden bağımsız olması sağlanmalıdır.
Devlet eliyle Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesine yatırım yapılmalı,
bölgelerarası farklılıklar giderilmelidir.
======================================== Evet Dostlar,
Ülkemizin sorunlarına yapıcı, ciddi, sorumlu öneriler üretme zamanıdır.
Sn. M. Bedri Gültekin ekonomisttir. Deneyimli ve birikimli bir siyasetçidir.
Yazdıklarını önemsiyoruz.. Bizim de yazageldiklerimizle ortak öneriler var..
Dileriz AKP – RTE iktidarı kabuğunu kırarak kısır döngüden çıkar ve Türkiye’nin ciddi birikimine değer verir.. Danışmanların sorumluluğu çok ama çook büyük, hatta kritik..
Sevgi ve saygı ile; umut ile..
18 Aralık 2016, Ankara
Dr. Ahmet SALTIK AÜTF Halk Sağlığı AbD
Mülkiyeliler Birliği Üyesi www.ahmetsaltik.net profsaltik@gmail.com
Vatan Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek’in, “Erdoğan yurtseverler tarafından ele geçirildi”sözleri dünya basınında geniş yankı buldu…
Mehmet FARAÇ AYDINLIK, 14 Temmuz 2016
(AS : Bizim katkımız yazının altındadır..)
Bu çıkış New York Times ve Frankfurter Allgemeine gibi önemli yayın organlarında da yer alınca, bizim iktidara yağ çekmekten bitap düşen Türk basınında ancak tepki uyandırabildi…
Malum bizim basın, ciddi söylemleri ve olayları ancak yabancıların tezgahı ya da süzgecinden geçince vaka haline getirebiliyor… Gazetecilik zekaları teslim alındığı için haberciliğe duyarlı muhabir gibi de düşünemiyorlar çünkü!..
Gelelim bizim matbuatın ancak ecnebiler görünce uyanabildiği müthiş “ele geçirilme” meselesine.
Duyarlı kesimler farkındadır; Erdoğan’ın bir merkez ya da grup tarafından “ele geçirildi”ği tartışmaları hiç de yeni değil… Bu konuda ilginç rivayetler ve gazete arşivlerinde sarsıcı öngörüler de vardır…
Meraklılar, Aydınlık dergisinin 20 Ekim 1996 tarihli sayısının kapağında yer alan “Abramowitz Tayyib’i Erbakan’ın yerine hazırlıyor” başlıklı o çok önemli habere bakabilirler… Ve de derin bağlantılı Morton Abramowitz’in “CIA” istasyon Şefi Graham Fuller’e kadar uzanan ilişkilerine!!!
Öngörenler ve saptamalar!..
Erdoğan 1996’da birilerini mi ele geçirdi, O’nu mu ele geçirdiler, yoksa karşılıklı çıkarlar doğrultusunda bir “gelecek” ilişkisi mi kuruldu, şimdilik pek bilinmiyor!..
Ancak ABD’nin o gizemli desteği olmadan, Erdoğan’ın henüz 3 ay önce kurulmuş bir partiyle devletin tepesine oturamayacağını da herkes biliyor…
Diğer yandan bu “ele geçirilme” ilişkisinin perde gerisini biraz olsun çözebilmek için Erdoğan’ın “BOP eşbaşkanlı”ğını kabul ettiği konuşmalarına bakmak da zaten yeterli geliyor!..
Ancak bu tartışmayla ilgili bilinen tek gerçek Aydınlık’ın, AKP kurulmadan tam 6 yıl önce Erdoğan’ın dış güçlerin de desteğiyle Erbakan’ın yerine gelerek başbakan olacağını öngörmesidir…
Bu saptama habercilikte yalnızca öngörüyü değil, tutarlı ve ciddi olmayı da unutanlara bir gazetecilik ve aynı zamanda siyaset dersidir…
Gelelim Perinçek’in geçen haftaki ilginç çıkışıyla gündeme gelen “ele geçirilme” meselesine… Vatan Partisi lideri “ele geçirilme” tartışmaları dünya basınında yankı bulunca konuyu gündemde tutmaya devam etti… Tutmalı bence… Çünkü herkesin aklına şu da geliyordur;
Erdoğan’ın başbakan olacağını çok önceden bilenler, teslim olduğunu da pekala görebilirler…Ve Perinçek, kimi şaşkınlar bu önemli meseleyi daha iyi anlasınlar diye
11 Temmuz 2016 tarihli Aydınlık’ta şu önemli satırları da kaleme aldı;“Türkiye, Atlantik ülkelerine sırt çevirirken yeni dostlar arayışına girmiştir. Kısacası Atlantik sisteminin hâkim güçleri Türkiye’nin yönelişi karşısındaki tavırlarını kesin ve keskin bir dille açıklıyorlar. New York Times, biraz daha umutlu olmak istiyor. Alman sermayesinin büyük gazetesi ise, Tayyip Erdoğan’a öfkesini çok daha ağır ifadelerle açığa vuruyor.Tayyip Erdoğan’a Kemalist Devrimi yıkma görevi vermişlerdi, oysa Tayyip Erdoğan Kemalizme teslim oldu. Dizginleri ellerinden kaçırmışlardır.
Bu saptama, Batı açısından stratejik yenilginin itirafıdır.”
Mecburiyet rotası!..
Perinçek’in, şaşırtıcı öngörülere dayandırdığı konuşmalarını yaparken ya da Aydınlık’ta yazarken lafını hiç esirgemediği herkesin malumu… O yüzden Perinçek’in,
“Erdoğan yurtseverler tarafından ele geçirildi”sözleriyle 4 gün önceki “Tayyip Erdoğan Kemalizm’e teslim oldu” şeklindeki yazısını analiz etmeye çalışırken
rotasını kaybedenler şu sorulara da yanıt hazırlasınlar;
– Ne yapacaktı ki Erdoğan?.. Kol kola yürüdüğü Fethullahçıların dümen suyunda,
devletin tamamen ele geçirilmesini ve kendisinin de bir köşeye atılmasını mı izleyecekti?..
Bir ucu okyanus ötesinde olan bir dinci yapılanmanın kendisini de yutup yok etmesine
sessiz mi kalacaktı?..
Yoksa Erdoğan gerici, bölücü, ikinci ve kinci cumhuriyetçi zirzoplarla, sahte solcular, cemaatçi yoldaşları rahatlıkla ilerlesin diye, dinleme-kumpas-çete üçgeninde cumhuriyetin medyasından bürokrasisine, yargısından ordusuna kadar kuşatılmasını mı destekleyecekti?..
Bitmedi… Ne olacaktı Erdoğan’a?.. “Açılım” tuzağının kanlı girdabında yuvarlanarak ülkenin “özyönetim- federasyon” hattında iç savaşa sürüklenmesi sırasında koltuğunda rahatlıkla oturabilecek miydi, partisi ayakta kalabilecek miydi?..
Kimse kendini sakın ola kandırmasın;
“Tek hakim güç” de olmak isteyen Erdoğan, Fethullahçılarla işbirliğinin kendisini, teröre tavizin ise ülkeyi tamamen bitireceğini bildiği için gaflet uykusundan uyanmak zorunda kaldı!..Unutmayınız ki, Erdoğan ve AKP’liler son seçimlerde “millicilik” lafını da yalnızca MHP oyları ve PKK’ya operasyonlar nedeniyle dillerine dolamadılar… Başka çıkış yolu bulamadıkları için milliciliği keşfederken, Perinçek’i haklı çıkardılar… Velhasıl Erdoğan’ı kimin ele geçirdiğini
ya da kimin teslim aldığını tartışanlar şu gerçekleri de göz ardı etmesinler:* Erdoğan’ın bölücülük-cemaatçilik kıskacında cumhuriyete sarılmaktan başka çaresi yoktur, ileride de kesinlikle olmayacaktır!.. Ulus izin vermez O’na…Çünkü O’nu ve AKP’yi buna yalnızca cemaat ve PKK’dan yediği kazıklar değil,
hangi siyasal gücün taarruzu olursa olsun, Cumhuriyetin sağlam çimentosunun çözülmeyeceğinin anlaşılması da zorlamıştır…
Erdoğan da AKP’liler de istedikleri kadar “ikinci” cumhuriyet, “yeni cumhuriyet”, hilafetçilik ya da Kemalizm’den rövanş alma rüyası görüversinler…
Dayanacakları ve teslim olacakları güç ve ruh, ülkeyi mahveden cemaatçilik-bölücülük çarkı değil, Cumhuriyeti kuran inanç olacaktır…
====================================
Dostlar,
Son derece ufuk açıcı bir yazıdır, dikkatle okunmasında ve üzerinde düşünülmesinde
çok yarar var. Sayın Faraç’a teşekkür ederiz. Yazının tarihine dikkat; 15 Temmuz darbe girişiminin 1 gün öncesindedir. Erdoğan, “Ulusa” iyice teslim olmuş görünmektedir.
15/16 Temmuz (2016) gecesi sabahın ilk saatlerinde yaşamının kumarını oynayarak yandaşları başta olmak üzere halkı sokaklara çağırmıştır. Erdoğan’ın çekebileceği en son silah buydu ve çaresiz kalarak kullandı. Önce “ümmet..” benzeri laflarla gene saçma çağrışımlara neden oldu ancak daha sonra hatasını fark ederek bu sözü kullanmadan “millet” demeye başladı..
TBMM’de 4 parti de çekincesiz, ortak bildiriye imza koydular.
Bunlar, bu tablonun başlıca sorumlusu da sorunlusu da olan AKP – RTE’ye gül hatırları için verilen destekler değildir. Ülkemizin gül hatırına sorumluluk bilincinin ürünüdür.
AKP – RTE bu çok değerli desteğe yaraşır davranmalıdır.
Her şeyden önce Erdoğan’ın bundan böyle Ulusu ayrıştırıcı hiçbir söylemi ve eylemi olmamalıdır. “Bunlaaaarrr….” diye başlayan sorumsuz tümceler çok utandırıcıdır ve
ülkeye hiçbir yararı olmadığı gibi; Erdoğan başta, hepimize ölçüsüz zarar vermektedir.
Çare ;
Anayasa’nın başlangıç bölümünde ve özellikle ilk 3 maddede yer alan temel nitelikleri üzerinde tüm tartışmaları derhal kapatarak onlara sarılmak ve ulusal birliği onarmaya çalışmaktır.
Atalar, “Her şeyde bir hayır vardır..” buyurmuşlar. Dileriz bu 15 Temmuz faciası gereken dersleri verir. 1950’den bu yana gerici – sağcı iktidarların besleyip büyüttükleri Nurcular, ABD’nin emrine girerek ülkemize ve halkımıza yabancılaştırılmışlardır.
Halen RTE öncülüğünde Nakşiler iktidardadır. Türkiye ne yazık ki, 2 dinci tarikat arasında
kolan vurmaktadır İsmet İnönü‘nün iktidarı seçimle bıraktığı 14 Mayıs 1950’den bu yana..
En gerçek tarikat, büyük Atatürk’ten öğrendiğimize göre “UYGARLIK TARİKATIDIR”.
AKP – Erdoğan, Milli Eğitim’i ve ulusal politikaları bu rotaya çevirmek zorundadır.
Dikkaten mutlaka kaçmamıştır :
Erdoğan, büyük badire ile 16 Temmuz gece yarısı, sabaha doğru Marmaris’ten geldiği İstanbul’dan, Ankara’ya GE-LE-ME-MEK-TE-DİR!Türkiye topraklarında Cumhurbaşkanı’nın bu 2 kent arasında kara ya da hava yolculuğu yapabilmesi için can güvenliği, darbe girişiminin 4. gününde hala sağlanamamaktadır!?Bundan çıkarılacak çoook dersler olmalıdır. T.C. Cumhurbaşkanı, İstanbul Kısıklı’daki evinde adeta “enterne” dir..
Türkiye, her durumda “HUKUK DEVLETİ” olmaktan asla ayrılmadan, Atlantik ötesi patentli – dinci gerici maşa FETÖ örgütü üzerinden sergilenen bu saldırıyı defetmeyi başarmalıdır. Halkımız asla kışkırtılmadan, Ordumuz – Mehmedimiz asla incitilmeden,
yargımız – polisimiz asla sağduyudan ayrılmadan..
Askerimize zulmedenler ve bunu emredenler de hemen engellenip yargılanarak…
Sevgi ve saygı ile.
18 Temmuz 2016, Ankara
Dr. Ahmet SALTIK www.ahmetsaltik.net profsaltik@gmail.com
Doğu Perinçek: Rusya’ya mektuba yanıt Amerika’dan geldi
Vatan Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek, İstanbul’daki terör saldırısı ile ilgili
açıklama yaptı.
“Türkiye’nin Rusya’ya yazdığı mektuba yanıt verildi” diyen Perinçek, saldırının arkasında Amerika’nın olduğunu belirtti. Terör örgütlerine karşı bölgesel işbirliği vurgusu yapan Vatan Partisi Lideri, Türkiye’nin atması gereken adımları sıraladı.
29 Haziran 2016, basın toplantısı
Vatan Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek, Vatan Partisi İstanbul İl Merkezi’nde bir basın toplantısı düzenleyerek, dün Atatürk Havalimanı’nda yapılan terör eylemini değerlendirdi ve Vatan Partisi’nin çözümünü bir kez daha kamuoyunun bilgisine sundu. Perinçek, özetle şunları belirtti:
Artık milletçe anlamak durumundayız: Türkiye, bir vatan savaşı içindedirve karşımızda terör örgütlerini üzerimize süren ABD ve İsrail var.
Bu gerçeği saptamadan bu savaştan başarıyla çıkamayız.
VATAN SAVAŞININ İÇ ve DIŞ CEPHESİ
Vatan Savaşının iç cephesi var, dış cephesi var. Türkiye iç cephede Bölücü Terör örgütünü hendeklere gömdü. Şimdi mücadele Suriye’nin ve Irak’ın kuzeyinde yoğunlaşıyor.
ABD, Güney sınırımızda Barzanistan’dan Doğu Akdeniz’e uzanan bir koridor açmak peşindedir. Adına “Kürt Koridoru” diyorlar. Biz, “ABD-İsrail Koridoru” diyoruz.
Bu koşullarda Vatan Savaşı sınırlarımızın dışına taşmış bulunuyor.
TÜRKİYE’NİN DIŞ CEPHEDEKİ ATAĞINA DÜŞMANIN İÇ CEPHEDEKİ YANITI
İç ve dış cephe aslında tek bir cephedir. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Rusya Devlet Başkanı Putin’e yazdığı mektupta, teröre karşı ortak eylem önerisinde bulundu. Bölücü ve yobaz terörünü bitirecek stratejik adım budur. Çünkü teröre karşı Rusya ile işbirliği, Suriye, Irak ve İran’la işbirliği anlamına gelmektedir.
Yanıt Amerika’dan geldi. Atatürk Hava Limanı’ndaki terörü yapanların kastı şudur veya budur, nesnel olarak bakarsak, Türkiye’nin stratejik atağına ABD cephesinden yanıt gelmiş bulunuyor.
Türkiye dış cephede Rusya ve bölge ülkeleriyle ortak mücadele isteğini ilan etti. Bu girişim karşısında ABD cephesindeki telaşı dün gördük. Aynı gün Atatürk Havalimanı Dış Hatları’nda bombaları patlattılar. Bombayı patlatanın PKK ya da IŞİD olmasının bir önemi yok. Her ikisi de ABD’nin piyonudur. Bugün ABD resmî makamlarını temsil eden Henri Barkey, “Türkiye IŞİD’e karşı mücadelede yoğunlaşmalı” diyor. Başka deyişle “PKK/PYD’ye karşı mücadeleyi durdurun.”
DOĞRU MEVZİLENME BELİRLEYİCİ
Teröre karşı mücadelede kesin sonuca ulaşmak için artık tehdit sıralamasını ve mevzilenmeyi doğru saptamak durumundayız.
Türkiye için birinci tehdit, Güney sınırımızda, Suriye’nin kuzeyinde ABD ve İsrail tarafından oluşturulan PKK devletçiğidir.
Türkiye, ABD-İsrail koridorunu bozmak için, Rusya, Suriye, Irak ve İran’la birlikte hareket etmek durumundadır.
ABD bombaları, Türkiye’nin Batı Asya ülkeleriyle ortak eyleme geçmesini engelleyemeyecektir.
VATAN PARTİSİ’NİN BÖLÜCÜ TERÖRE KARŞI 14 MADDELİK ACİL MÜCADELE PROGRAMI
Başta Rusya olmak üzere Batı Asya ülkeleri, Türkiye’nin güney sınırlarındaki bölücü ve yobaz terörüne karşı Türkiye ile işbirliğine hazırlar. Türkiye, ABD güdümlü Bölücü ve Yobaz Terörüne son vermek için, tarihî bir fırsat yakalamıştır ve kesinlikle başarıya ulaşacaktır.
Çözüm, devlet ve millet olarak topyekun mücadeledir. Şu anda yakıcı görevler şunlardır:
Anayasanın 68/4. Maddesine göre, siyasal partilerin tüzük, program ve eylemlerinin “Devletin bağımsızlığına, ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne” aykırı olması kapatma nedenidir. Devletin bölünmez bütünlüğü, devletin tekliği ilkesini ifade eder. Nitekim Siyasî Partiler Kanunu’nun 80. Maddesi, Anayasanın bu düzenlemesine dayanarak, siyasal partilerin devletin tekliği ilkesini değiştirme amacını güdemeyeceklerini ve bu yönde faaliyette bulunamayacaklarını hükme bağlamıştır.
Silahlı Bölücü Örgütün cebir ve şiddetine açıkça dayanan özerklik ilanı ve bu yöndeki faaliyeti, hem bir program açıklamasıdır, hem de suç eylemidir. Bu faaliyeti doğrudan doğruya HDP genel merkez yöneticileri yürütmektedirler.
HDP, Türkiye topraklarının bir bölümü üzerinde bir başka devletin kurulmasını amaçladığını genel başkanının ve genel merkez yöneticilerinin ağzından ilan etmiştir ve bu yöndeki faaliyetin odağı haline gelmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, HDP hakkında Anayasa Mahkemesine kapatma davası açma sorumluluğu ve göreviyle karşı karşıyadır. Hukukun emri de budur, milletin talebi de budur, Türkiye’nin vatan bütünlüğünün gereği de budur. Vatan bölünürse demokrasi olmaz. Cebir ve şiddetin olduğu yerde, demokrasi olmaz.
2- DEVLET VE VATAN BÜTÜNLÜĞÜNE KARŞI SUÇ İŞLEYEN HDP MİLLETVEKİLLERİNİNDOKUNULMAZLIĞI DERHAL KALDIRILMALIDIR
“Kürdistan’a özerklik” eylemine ve en son Mecliste bölücü teröre destek eylemine katılan HDP milletvekillerinin dokunulmazlığı derhal kaldırılmalıdır.
TBMM Başkanı, Meclisi bu gündemle toplantıya çağırmalı ve Türkiye’nin devlet, toprak ve millet bütünlüğünü koruma kararlılığı, bütün dünyaya derhal gösterilmelidir. Milleti vatan için birleştirme sorumluluğu da ancak böyle yerine getirilebilir.
Güneydoğu illerimizde bazı belediye başkanları, eylemli olarak bölücü terör örgütünün faaliyetine ve Kürdistan’a özerklik suçuna katıldılar. Bu yerel yönetim sorumluları, yasalar gereği İçişleri Bakanlığı tarafından derhal görevden alınmalıdırlar.
Birleşmiş Milletler’de “İkiz Sözleşmeler” diye anılan “Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Sözleşmesi” ve “Kişisel ve Siyasal Haklar Sözleşmesi” başlıklı uluslararası sözleşmeler, 4 Haziran 2003 günü TBMM’de yasayla onaylandı ve yasalaştı.
Bu yasa, Türkiye’yi, etnik, ekonomik, toplumsal parçalama yasasıdır. 35 yıl imzalanmayan, en sonunda AKP iktidarı döneminde CHP oylarıyla Meclisten geçirilen yasa, Türkiye’nin devlet ve millet bütünlüğünü ortadan kaldırmak ve devlet egemenliğini yok etmek için kullanılmaktadır (I. Sözleşme, Madde 1, 2/2, 5 ve 25, II. Sözleşme, Madde 1, l/2, 2/1).
Bu yasa, Lozan Antlaşması’nı delik deşik etmiştirve yabancı devletlere müdahale hakkı tanımaktadır (II. Sözleşme, Madde 40, 41, I. Sözleşme, Madde 1 ve 27).
TBMM Başkanı, İkiz Sözleşmelerin kaldırılması gündemiyle Meclis’i derhal toplantıya çağırmalı ve bu İhanet Yasası kaldırılmalıdır.
5- GÜNEYDOĞU BÖLGEMİZDE OLAĞANÜSTÜ HAL VEYA SIKIYÖNETİM
İLAN EDİLEREK HALKIN GÜVENLİĞİ SAĞLANMALIDIR
Türk Silahlı Kuvvetleri ve Polisimiz, 24 Temmuz’dan bu yana (AS: 2015) kahramanca mücadele yürüterek, bölücü terörü kendi kazdığı hendeklere gömmektedir. Bölge halkımız, barış ve güvenliğe kavuşmak için, bu mücadelenin bir an önce sonuçlanmasını istiyor. Halkımızın büyük acılar ve sıkıntılar içinde kalmasına daha fazla izin verilemez.
Hele son “Özerk Kürdistan” ilanından sonra, Bölücü Terörün daha fazla kan dökmesine ve ocak söndürmesine fırsat vermemek ve örgütün bitirilmesi için, Olağanüstü Hal veya Sıkıyönetim ilanı bütün milletin talebidir ve gereklidir. Bu amaçla Anayasal mekanizma işletilmelidir.
6- YEREL YÖNETİM YASALARI DERHAL DEĞİŞTİRİLMELİ
Yerel Yönetim Yasaları, Türkiye’de yerel demokrasiyi ortadan kaldırmak yanında Bölücü Teröre Örgütüne kan dökme olanağı tanımıştır. Kaldırılmış olan kasaba belediyeleri ile mahalle haline getirilmiş köy muhtarlıklarının yeniden kurulması, demokrasinin gereğidir. İl özel idareleri güçlendirilerek yeniden kurulmalıdır. Bunun yanında Yerel Yönetim Yasaları, Bölücü Teröre karşı mücadelenin ihtiyaçlarına göre değiştirilmelidir.
7- KAMU GÖREVLİLERİ BÖLÜCÜ TERÖRE KARŞI MÜCADELENİN GEREKLERİNE GÖRE ATANMALIDIR
Bazı kamu görevlilerinin Bölücü Teröre karşı mücadelede görevlerini yerine getirmediklerini öncelikle halkımız saptamaktadır. Bazı kamu görevlilerinin kararsızlığı, Güneydoğu bölgesi halkının devlete güvenini sarsmaktadır. Bölücü Teröre son vermek ve halka hizmet ihtiyaçlarına uygun olarak, validen başlayarak yetenekli, kararlı, cesur kamu görevlileri atanmalıdır.
8- AKP ve CHP “ÖZERKLİK ŞARTI” LAFINI TERK ETMELİDİRLER; TÜRK MİLLETİ ANAYASADAN ÇIKARTILAMAZ
PKK/HDP, vatanımızın bir parçasında “özerklik” ilan ediyor. Bu koşullarda AKP ve CHP’nin “Avrupa Özerklik Şartı”nı Anayasaya geçirme girişimleri, Bölücü Terörle suç ortaklığından başka bir anlam taşımıyor. AKP ve CHP, şu andan itibaren ağızlarına özerkliğin lafını bile almamak sorumluluğuyla karşı karşıyadırlar.
Türk Milleti kavramını Anayasa dışına sürme girişimi de, Terör yangınına benzin dökmekten başka bir sonuç vermeyecektir. ABD emperyalizminin dayattığı özerklik için elverişli bir iklim oluşturmak, artık devlet ve vatan bütünlüğüne ihanet anlamındadır.
Bölücü Teröre karşı mücadelenin bir an önce kesin sonuca ulaşması için, terör suçlarının yargılanması ve infazında hukukun uygulanması ve kararlılık şarttır. Asker ve polisimizin canla ve başla yürüttüğü mücadelenin etkin ve caydırıcı olması için, yargıda hız ve infazlarda kararlılık gerekiyor. Barışa ve kardeşliğe bir an önce kavuşmak buna bağlıdır.
Çeşitli gazete ve televizyonlar, açıkça Bölücü Terör Örgütünün şiddet eylemlerinin propagandasını yapıyorlar. Suç işleyen medya organlarına yasaların uygulanması, basın özgürlüğüne aykırı değildir, en başta Mehmetçiğin yaşam özgürlüğünün gereğidir. Mehmetçiğe ve polisimize karşı şiddet eylemlerinin ve cinayetlerin övülmesi ve teşvik edilmesi, yalnız güvenlik güçlerimize karşı değil, vatana ve millete karşı suçtur. Bölücü Terörü kışkırtan propagandaya son verecek önlemler derhal alınmalı ve uygulanmalıdır.
11- BÖLÜCÜ ÖRGÜTÜN TERÖR EYLEMELERİNİ DESTEKLEYEN SÖZDE STK’LARIN ve MESLEK KURULUŞLARININ SUÇ OLUŞTURAN FAALİYETLERİ ÖNLENMELİDİR
Bugün bazı sözde sivil toplum kuruluşları ve sözde meslek kuruluşları açıkça Bölücü Terör Örgütünün organları olarak faaliyet yürütmektedirler. Onların bu faaliyetlerinin bedeli, Mehmetçiğin ve Polisimizin kanıyla ödeniyor.
Bölücü Terörü destekleyen ABD güdümlü örgütlerin yasadışı faaliyetlerine karşı yasaların öngördüğü yaptırımlar kararlı olarak uygulanmalıdır.
12- ÇOCUKLARIMIZI ve GENÇLERİMİZİ PKK TERÖR ÖRGÜTÜNDEN KURTARMAK İÇİN AİLELERİYLE, İŞYERLERİYLE VE ÜNİVERSİTELERİMİZLE İŞBİRLİĞİ YAPILMALIDIR
Bölücü Terör Örgütü, 18 yaşından küçük çocuklarımızı ve gençlerimizi ateşe sürmekte, ailelerini büyük acıların içine atmaktadır. Kamu kurumları, bu gençlerimizi kurtarmak için ailelerini ve işyerlerini bilgilendirmeli ve işbirliğine gitmelidir.
Bölücü Terör örgütü elemanlarının üniversitelerde terör yapmalarına kesinlikle izin verilemez. Üniversitelerimiz, bölücü teröre özgürlük tanıyan uygulamalara son vermeli, yüksek öğretimde özgürlük ve barış ortamı sağlanmalıdır.
13- BÖLÜCÜ TERÖRE KARŞI BÖLGE ÜLKELERİ ve RUSYA İLE İŞBİRLİĞİ
ABD emperyalizmi ve İsrail başta olmak üzere bazı ülkeler, bölücü terör örgütünü silahlandırmakta, donatmakta, eğitmekte, siyasal alanda desteklemektedir. Bu desteğe son vermeleri için, ilgili ülkelere karşı, devletçe ve milletçe elbirliği gerekiyor. Suç işleyen PKK mensuplarının derhal Türkiye’ye iadesi için, diplomatik girişimler kararlı olarak yürütülmelidir.
Bölücü Teröre karşı en etkili siyaset, komşularımız Suriye, Lübnan, Irak, İran, Azerbaycan ve Rusya ile işbirliği ve Asya ülkeleriyle dayanışmadır. Bu ülkelerin toprak bütünlüğü, Türkiye’nin toprak bütünlüğüdür. AKP iktidarı, komşularımıza terör ihracına derhal son vermeli ve en büyük ticaret ortağımız Rusya ile ilişkileri tamir etmelidir. ABD ve Avrupa ile ilişkilerimizin normalleşmesi de bu kararlılığa bağlıdır.
Devlet, vatan ve millet bütünlüğü, her türlü sınıf, topluluk ve kişi çıkarının üstünde, bütün milletimizin meselesidir.
Türk de biziz, Kürt de biziz, hepimiz Türk milletiyiz.
Hiçbir ayrım gözetmeden bütün milletimizi, siyasal partileri, sendikaları, meslek odalarını ve kitle örgütlerini, Türkiye Cephesinde sımsıkı birleştirmek için Vatan Partisi olarak görevimizi yerine getirme kararındayız.
(Basın açıklamasını izlemek için görseli tıklayınız..)
=============================
Dostlar,
Vatan Partisi Genel Başkanı Sayın Perinçek‘in bu gün (29.06.2026) gerçekleştirdiği
basın toplantısında verdiği iletiler önemsenmeli..
Paylaşmak istedik 14 önemli maddeyi.. “Wilson’s principles” (Wilson İlkeleri) de 14 maddeydi 1. Büyük Dünya Paylaşım Savaşı Sonrasında Ortadoğu’yu yeniden biçimlendirme amacıyla ileri sürülen..
Sevgi ve saygı ile.
29 Haziran 2016, Ankara
Dr. Ahmet SALTIK www.ahmetsaltik.net profsaltik@gmail.com
Doğu PERİNÇEK’e Devlet Üstün Hizmet / Liyakat Nişanı verilmelidir!
Dışişleri’nden AİHM açıklaması
AİHM’de kazanılan zaferin ardından Dışişleri Bakanlığı’ndan açıklama geldi.
Açıklamada,
‘Karara göre 1915’te yaşananların Holokost ile karşılaştırılması asla mümkün değildir.’ denildi. (16 Ekim 2015 Cuma 15:04)
Dışişleri Bakanlığı, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM)Vatan Partisi
Genel Başkanı Doğu Perinçek lehine verdiği kararın ardından dün akşam saatlerinde
yazılı bir açıklama yaptı. Bakanlık, kararın “soykırım” iddialarını kabul ettirme çabasında olan ve bu savın sorgulanmasını bile yasaklayan ülkelere karşı çok güçlü bir
uyarı olduğunu vurguladı.
Bakanlıktan yapılan yazılı açıklamada şu ifadelere yer verildi:
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Büyük Dairesi, “Perinçek-İsviçre” davasında bugün (dün) açıklamış olduğu kararla, 1915 olaylarıyla ilgili demeçlerinden ötürü
İsviçre tarafından “soykırımı inkâr” ettiği gerekçesiyle mahkum edilen Doğu Perinçek’in ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine hükmetmiştir. İsviçre’yi mahkum eden bu karar,
17 Aralık 2013 tarihli AİHM 2. Daire kararının onanması anlamına gelen, kesin bir hükümdür. Devletimizin başından itibaren 3. taraf sıfatıyla katıldığı bu davanın,
görüşlerimiz doğrultusunda sonuçlanması memnuniyetle karşılanmıştır.
‘HUKUKSAL KAZANIMDIR’
Kararı, “soykırım” iddiasını tek ve mutlak gerçek olarak kabul ettirme çabalarına, bu iddianın sorgulanmasını bile yasaklayan girişim ve uygulamalara karşı demokrasi ve hukuk ilkelerine dayanan çok güçlü bir uyarı olarak görmekteyiz. Karar, demokrasi, ifade özgürlüğü ve
insan hakları açısından, ayrıca, devletimizin 1915 olaylarına ilişkin son yıllarda sabır ve suhuletle sürdürdüğü politika bakımından önemli bir hukuksal kazanımdır. Karara göre, 1915 olayları meşru bir tartışma konusu olup, bu tarihte yaşananlara ilişkin farklı görüşler,
ifade özgürlüğünün koruması altındadır.
Ayrıca, 1915’te yaşananların Holokost ile karşılaştırılması da asla mümkün değildir.
Karar, parlamentoların ve liderlerin yetkilerini aşarak tarihi yeniden yazamayacaklarını ve mahkemelerin de ilgili hukuk normlarını göz ardı ederek tarihe hakemlik yapamayacaklarını kayıt altına almıştır.
‘BENZER VAKALARA ÖRNEK (EMSAL) OLACAKTIR’
Karar, Avrupa insan hakları içtihadının önemli bir parçası olarak benzer olgulara
örnek (emsal) oluşturacaktır.
Karar, tarihin ve hukukun siyasal amaçlarla istismarına gereken yanıtı vermesi bakımından da önemli bir dönüm noktasıdır.
===================================
Dostlar,
T.C. Dışişleri Bakanlığı’nın açıklaması tek sözcükle “kabız – hazımsız” bir açıklamadır.
Yazık, hem de çoook yazık..
10 yıla yakın zamandır bu Davaya emek veren hukuk doktoru Doğu Perinçek’in
hakkını teslim etmek insanlık borcudur.
Süreci başlatan ve yıllarca özveri, birikim, emekle yoğuran ve pişiren Sayın Perinçek’tir.
Bu bağlamda kendisi ve oğlu Dr. Mehmet Perinçek yüzlerce sayfayı aşan kitaplar yazmışlardır. Rus arşivlerinden toplanan 90 kg’ı geçen belgeler titizlikle, göz nuru ile
yıllarca incelenmişler ve Ermenistan’ın ilk Başbakanı Ovannes Kaçaznuni’nin itirafları
ortaya konmuştur. Bu Kongre konuşması tek başına, ERMENİ SOYKIRIMI savlarını
kesin olarak çürütecek bir tarihsel niteliğindedir.
Dolayısıyla AİHM‘ndeki davaya AKP iktidarı bir anlamda kerhen, başka seçenek kalmadığı için 3. taraf olarak katılmıştır. Neden “asıl taraf” olamamıştır??
Onurlu ve yürekli bir T.C. yurttaşı, koskaca davayı ilerlemiş yaşına karşın tek başına omuzlamış ve görkemli bir hukuk utkusuna (zaferine) imza atmıştır.
Bu başarının muazzam boyutlarını, olumlu etkilerini değerlendirebilmek için, bir an için tersini düşünmek yetecektir.. Ermeni diyasporası dünyayı başımıza yıkardı!
Bu bakımdan, Dışişleri Bakanı F. Sinirlioğlu‘nun öncülük yapmasıyla, önerimiz şudur :
– Dr. Doğu PERİNÇEK’e
Devlet Üstün Hizmet / Liyakat Nişanı verilmelidir!
AKP iktidarı – RTE gecikmeden kısır düzlemden çıkmalı ve kendilerini de yüceltecek
bu adımı hemen atmalıdırlar.. Başta CHP, Muhalefet de bu öneriyi desteklemelidir.
TBMM Başkanı‘nın da atabileceği anlamlı adımlar var..
Biz mi söyleyelim onları da??
Sevgi ve saygı ile.
16 Ekim 2015, Ankara
Dr. Ahmet SALTIK www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com
AİHM; Perinçek / Türkiye Davasını Ülkemiz Lehine Sonlandırdı!
Perinçek lehine verilen karar ile AİHM, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi‘ninin 10. maddesini ihlal kararı verdi.
Vatan Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek dava sonrası Ulusal Kanal canlı yayınında davayla ilgili açıklama yaptı.
Perinçek açıklamasında şunları belirtti:
– Tarihi bir karardır. Bu Türkiye’nin vatan savunmasıyla ilgilidir.
– 1915’te de vatanı savunuyorduk şimdi de savunuyoruz.
– Bu zaferin asıl sahibi Mehmetçik’tir. ABD’nin kara gücümüz dediği örgüte karşı savaşan Mehmetçik’e armağan ediyoruz.
– Davanın kazanılmasında beraber olduğumuz Sayın Rauf Denktaş‘ı saygıyla anıyoruz.
– Bu mahkeme kararından sonra artık ‘soykırımı inkar’ diye bir suç tanımı olamaz.
– Bu bir tarih tartışması, hukuk anlaşmazlığı değildir. Bir vatan savunmasıdır!
Bağımsızlık savaşıdır!
– Bu davayı kazanacağımızı kesinlikle biliyorduk
=====================================
Dostlar,
Büyük başarıdır.. Ulusça çok sevinçliyiz. AİHM’nin temyiz dıuruşmasındaki 17 yargıcın 10’u Doğu Perinçek’i / Türkiye’yi haklı buldu.
Bu sayın yargıçları da hukukun üstünlüğü adına kutlarız.
AİHS’nin 10. maddesi bağlamında Perinçek’in İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ çiğnenmiştir.. dedi AİHM.
Buna göre, İsviçre ve Fransa başta olmak üzere, AİHS’ni tanıyan çok sayıda ülkede “Ermeni soykırımı emperyalist bir yalandır” diye düşünce açıklaması yapmak
suç olmayacak, cezalandırılamayacak. Bu ülkelerin ceza yasalarında varsa ilgili hükümlerin çıkarılması gerekecek. “Ermeni soykırımını red” (denial) artık suç değil..”Denial” sözcüğünü İngilizce’den hatalı olarak “inkâr – yadsıma” olarak çevirmeyelim.. Biz olan hiçbir şeyi inkâr etmiyoruz / yadsımıyoruz; peki ne yapıyoruz, üzerimize atılı soykırım fillini reddediyoruz. “Denial” sözcüğünü burada doğru karşılığı “red” dir.. Lütfen dikkatli olalım..
Mahkeme (AİHM) ayrıca kararında 1915 olaylarının Nazi Almanyasında 1930’larda yaşanan Yahudi soykırımına (Holocaust!) benzediği yönünde karşı tarafın savı nedeniyle bu konuda da bir karar vererek Ermeni savlarını reddetti. Böylelikle, emperyalizmin kurgusuyla yaşanan karşılıklı kırımın nitelik olarak da hukuksal açıdan SOYKIRIM SUÇU sayılamayacağını kesin karara bağlamış oldu.
Bu süreçte CHP – DSP dışında hangi siyasal parti destek verdi ülkemizin bu yaşamsal davasına??
İktidar partisi olarak AKP, Dışişleri Bakanlığı, T.C. Devleti neredeydi??
Dışişleri Bakanı F. Sinirlioğlu, Başbakan A. Davutoğlu ve 12. CB Bay RTE
derhal ve içtenlikle – saygı ile Vatan Partisi Genel Başkanı Sayın Doğu Perinçek’i kutlayarak selamlamalıdır..
Bravo Sayın Doğu Perinçek ve bravo takım çalışmasını yıllardır sebatla yürüten Türkiye’nin devrimci yurtseverlerine..
Ermeni kardeşlerimize gelince :
– Artık lütfen görün.. 1915’te Anadolu’da bir Ermeni soykırımı fiilen olmadı..
Olsaydı bugün size ve devletiniz olmazdı.
O tarihte soykırım suçu hukuksal olarak tanımsızdı; BM 1948’de tanımladı.
Onu da geçiyoruz, fiili (de facto) bir Ermeni soykırımı / kırımı yapmadı Osmanlı devleti..
Bunu gerçekte siz de biliyorsunuz ama emperyalist kışkırtmalara geliyorsunuz gene.
Zorlama ile, gerçek dışı – hukuk dışı yöntemlerle yol alınamaz. Türkiye, dün sizi ateşe atan
Batılı bildik emperyalistlere göre önce olmayan soykırımı Tanıyacak (1. T), sonra Tazminata (2. T) mahkum edilecek ve son olarak size Toprak (3. T) verecek. Bu ham hayalleri bırakın.
– Emperyalizmin kurgusu ile 2 halk birbirine kırdırıldı..
– Ortak düşman EMPERYALİZM..
– Lütfen bunu artık (100 yıl sonra!) görün ve ders alın ki, benzer kanlı oyunları
mazlum uluslar olarak birlikte engelleyelim! 3T safsatası ham hayaldir.
Geçmişin yersiz takıntılarını bırakıp 2 komşu devlet ve halk olarak barış içinde ve dayanışarak yaşamak 2 tarafın da yararınadır. Bunun tersi kime yarar, bir düşünün.
Biz Mustafa Kemal ATATÜRK’ün evlatları ve Türkiye’siyiz :
– YURTTA BARIŞ DÜNYADA BARIŞ isteriz..
İçten çağrımız budur..
Sevgi ve saygı ile.
15.10.2015, Ankara
Dr. Ahmet SALTIK www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com
CHP’nin başta Vatan Partisi, DSP ve toplumun önde gelen vatansever isimleriyle seçim ittifakı yapması gerektiğini seslendirenler giderek artıyor. Bu “birleşik güç”, büyük ölçüde, oy kullanmayan % 16 gibi, yani her 7 kişiden 1’ni bir seçenek sunarak umutlandırır ve oy kullanmaya teşvik eder. Bu kitle, 7 Haziran’da %16 ile 9,1 milyon gibi muazzam bir rakama erişmektedir ve seçimin yazgısını belirleyecek büyüklüktedir. Kuşku yok ki, çok büyük çoğunluğu da AKP seçmeni değildir. MHP ve HDP seçmenleri, AKP çok gibi yüksek oranda oy kullanmışlardır. Atıl kalan bu kitle yüksek oranda coşkusunu yitiren (de-motive olan), CHP’den umudunu kesmiş – küskün kitledir ve “küçük” partilerin oy kullanmayı anlamlı bulmayan seçmenleridir. Unutulmasın, AKP oyları 7 Haziran’da toplam kayıtlı seçmenin yalnızca 1/3’üdür; seçmen kitlesinin 2/3’ü AKP’ni karşısındadır ve bu çok önemli bir veridir.
Söz konusu Güçbirliğini bu kez CHP, “Kapımız açık, isteyen gelsin..” gibisinden örtük bir red anlayışı ile yürütemez. İlgili tüm kesim ve kişilerle sonuç alma kararlılığıyla hızla görüşülmeli ve “makul olmayan” istekler kamuoyuna açıklanmalıdır. Bu saydamlık tarafları sorumlu davranmaya itecektir. Nitekim Vatan Partisi Genel BaşkanıDoğu Perinçek, Kılıçdaroğlu ile görüşmesinde CHP ile “seçim ittifakı için pazarlığa girmeyeceklerini”, CHP’nin Kemalist – Atatürkçü insanları Milletvekili adayı yapmasınıçok önemsediklerini belirtmiştir.
Seçime katılım arttıkça, AKP’nin sayısal olarak (nominal) sabit kalması hatta düşmesi beklenen 7 Haziran’daki 18,8 milyon dolayındaki oyunun toplam içinde oranı düşecektir. %84 yerine, oy kullanmayan %16’lık kitlenin yarısının daha seçime katılması sağlanabilirse, bu %92’lik katılım 4,55 milyon oy demektir ve en az 3/4’ü CHP oyudur. CHP’nin %25 olan oyunu yarı yarıya dek artırabilecek bir büyüklüktür ve % 35’i aşarak 1. parti olma, iktidarı yakalama olanağı sağlayabilir! %92’lik katılım çok güç değildir; 12 Eylülcülerin Anayasa oylamasına katılma 7 Kasım 1982’de %91,3 olmuştu. Ayrıca 1,3 milyonu bulan anormal sayıdaki “geçeriz” oy oranının da düşmesi, CHP’ye yönelmesi beklenebilir.
CHP’yi ve bu bağlamda muhataplarını ağır ve ciddi bir tarihsel siyasal sorumluluk beklemektedir. Ülkenin, AKP – RTE tarafından içine sürüklendiği iç savaş eşiğinden mutlaka alınması gerekmektedir. Bu kaçınılmaz zorunluk ivedidir ve ötelenemez. Gereğini yapmayanları tarih ve bu toplum bağışlamayacaktır. Zaten AKP bu seçimi de alırsa, artık Türkiye’de çok partili demokratik yaşam göstermelik olacak, izleyen sözde seçimleri hep muktedirin partisi % 80’lerle alacaktır; tipik totaliter rejimlerdeki gibi. Bir kez daha yazmış olalım: Hesap matematik netlik ve kesinliktedir. Dostumuz, arkadaşımız, hemşehrimiz, Büyük ATATÜRK‘ün çooook onurlu o ökçüde de sorumluluğu ağır koltuğunda oturan sevgili Kemal Kılıçdaroğlu‘ndan kamuoyu önünde bizim de tarihsel ricamızdır.. Kendi adımıza hiçbir beklentimizin olmadığını belirtmemize bile gerek yoktur, kamu görevimizi halen sürdürmekteyiz..
Vatan Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek bugün Parti’nin Genel Merkezi’nde bir
basın açıklaması yaparak “1 Kasım Genel Seçimi sürecinde, bütün Partiyi ve bütün milleti
Millî Hükümet için seferber etme kararı” aldıklarını açıklamıştı.
Perinçek açıklamanın ardından basın çalışanlarının sorularını yanıtladı.
Yarbay Mehmet Alkan’ın cenazedeki tepkisinin sorulması üzerine Perinçek,
soruyu şöyle yanıtladı:
“Şehit yakınlarının acıları var. Tabii hepimizin acısı, biz de aynı acıyı yürekten yaşıyoruz. Bu acıların verdiği öfkeler var. Sayın Yarbay’ın AKP iktidarına karşı duyduğu öfkeyi hepimiz paylaşıyoruz. Türkiye’yi buraya getiren, bu kanlı maceranın içine iten AKP ile PKK’nın işbirliğidir. Sayın Yarbay’da bunu haykırıyor. Kardeşini şehit vermis bir ağabey olarak ilgililere, ‘Siz sorumlusunuz. Türkiye’nin bu kan deryası içine yuvarlanmasından sorumlusunuz’ diyor. Bu duyguları biz de paylaşıyoruz.”
ulusalkanal.com.tr, 26.08.2015
======================================
Dostlar,
Kardeşi Yüzbaşı Ali Alkan’ı şehit veren ağabey Yarbay Mehmet Alkan,
cenaze töreninde gösterdiği tepkisinde son derece haklıdır.
Bu konunda sitemizde birkaç yazıya yer verdik.
change.org eliyle açılan destek kampanyasına imza oyduk.
Acılı Yarbay Alkan’a önce “insan” olarak yaklaşmak gerek.
Sonra da sözlerindeki uyarının ne denli yerinde ve doğru, yararlı olduğunu görmek.
Eğer iktidar yalakalığı – PKK destekçiliği – Kürt ayrılıkçılığı tutsağı oldu isek o başka.
İnsanlıktan çıkıp cüdam olmuşuz demektir ki ıslahı pek olası değildir.
Anımsayalım, ne demişti Sayın Yarbay Alkan ?
– Düne dek çözüm – açılım süreci diyenler
birden bire ne oldu da sonuna dek savaş demeye başladı??
Ve teslim edelim :
Dökülen kanların biricik sorumlusu AKP – RTE’dir!
Ve bu vahşetin hesabını Türk Ulusu – Yargısı mutlaka soracaktır!
Vatan Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek, partisinin düzenlediği mitinge katılmak üzere gittiği Trabzon’da gazetecilerle buluştu. Yüksekova’da yaşananlarla ilgili açıklamalarda bulunan Perinçek “Amerikan yasağını çiğnediğimiz için boğuşa boğuşa o mitingi yapabildik ve sonuçları da son derece tarihi önemdedir.” dedi.
Hakkarimiz’in Yüksekova’sında Türk Bayrağı’yla miting yapan tek partiyiz.
Amerikan planını bozduk.. Amerikan planına göre Türkiyemizin Güneydoğu illerinde Türk Bayrağı yasak. AKP yönetimine göre de yasak, PKK zaten Türk bayrağına düşman.
“Mitinginizde Türk Bayrağı açacakmışsınız, emniyetten izin aldınız mı?” diye sordu.
Bu bir Yüksekova olgusu ve orada Vatan Partisi, Türk Bayrağı’yla miting yapan tek partidir. Trabzon, Artvin, Edirne neyse bizim için Yüksekova da odur.
Amerikan yasağını çiğnediğimiz için boğuşa boğuşa o mitingi yapabildik ve
sonuçları da son derece tarihi önemdedir..
TABANCALI İSTİFA
Mitingimizden sonra Hakkari 1. sıra adayımız Namık Ereli kardeşimizi silahla,
zorbalıkla tehdit ederek, mitingden yarım saat sonra istifa ettirip HDP’ye üye yapıyorlar.
Öğreniyoruz silah zoruyla istifa ettiriliyor. Zaten 15-20 gündür Namık Ereli arkadaşımız;
“PKK’lılar beni tehdit ediyor, halk mahkemesine geleceksin seni yargılayacağız, kurşuna dizileceksin, ailen burada barınamayacak istifa et..”
şeklinde sürekli tehditler aldığını söylüyordu.
Eşkiyayı, silahla tehdit eden teröristi nasıl Meclis’e sokacaksınız? HDP’yi el birliğiyle kucaklayarak önümüzde sistemin merkezine oturtmak isteyenleri
buradan protesto ediyorum. Bir terör örgütünü siyasetin merkezine oturtuyorsunuz.
Önümüzdeki dönemde Meclis’in merkezine oturtuyorsunuz.
PKK’yı Meclis’e Amerika taşıyor!
Amerika önümüzde kurulacak hükümetin Türk Milleti’ni Anayasa’dan çıkarması için,
özerkliğin gelmesi için, Kemal Derviş’in sisteminin gaddarca sürdürülmesi için
PKK’yı Meclis’e sokuyor. Ve kurulacak AKP-CHP hükümetini desteklemede de PKK’ya
özel görev veriyor.
Kimi gafil aydınlarımıza soruyorum : Kimi Meclis’e sokuyorsunuz?
Bu nasıl oluyor? Bir terör örgütü nasıl sistem tarafından siyasetin merkezine oturtuluyor?
Bütün Miletimizi uyarıyorum;
HDP’ye verilen oylar teröre verilen oylardır!
Dayayacaksın tabancayı şakağına, istifa et diyeceksin, böyle seçim olur mu?
Kaldı ki bu istifa geçersiz.
YÜKSEKOVA’DA TÜRK BAYRAĞI’YLA MİTİNG YAPTIK,
MİLLETİMİZE ARMAĞAN OLSUN
Türk Bayrağı dalgalandı ya, Yüksekova’da onu nasıl silecekler?
Beceremediler önleyemediler. Zor kullanmak yalnız PKK’nın bizim adayımıza silah dayatması değil. Miting yerimiz şehrin içinde olan top sahasıydı. Miting günü bir tebligatla resmi olan miting yerimiz şehrin 6-7 km uzağında stadyuma alındı. Miting yaptığımız yerden tek bir ev görünmüyordu.
İnsanlar gelmesin diye şehrin uzağında bir alan verildi.
O da yetmedi, insanlar gelmesin diye barikatlar çekildi.
Eskiden Milli Eğitim Bakanı, Maarif Nazırı varmış; “Okullar olmasa eğitim ne güzel idare edilir” diyormuş. Şimdi Yüksekova Kaymakamlığı da diyor ki;
– “Mitinge katılımı önleyelim ne güzel güvenlik olur.”
Bu mitingi yapana dek uçaklarımızı kaldırtmadılar, AKP hükümeti bir yandan, PKK bir yandan engellemeye çalıştı. Edirne, İstanbul, İzmir, Ankara Yüksekova’yla kucaklaşsın diye
3 uçak tuttuk. Mitinge 2 gün kala antlaşmalar iptal edildi. Biz dediğimizi yaptık.
Hükümetin engellerine, PKK’nın şiddetine – tehditlerine rağmen Yüksekova’da Türk Bayrağı’yla mitingimizi yaptık. Bu da Türk Milleti’ne armağan olsun.
Kaymakam, Hakkari Valisi bize “Buraya gelmeyin, can güvenliğinizi sağlayamayız.” dedi.
Onlara
“Sizin güvenlik sağlamanıza ihtiyacımız yok geliyoruz, kendi güvenliğimizi sağlarız.”dedik.
Şimdi hepsi hakkında suç duyurusu yapıyoruz. Can güvenliği sağlayamayız diyen bir Vali, mitingimizi şehir dışına taşıyan bir Kaymakam, Türk Bayrağı için izin aldınız mı diyen
bir emniyet.
Türkiye yi bölmek için Amerikan planı içinde AKP de PKK da el ele vermiş rolünü yerine getiriyor.
VATAN PARTİSİ PLANI BOZUYOR
Oradaki halkımız bize şunu söylüyor :
– Burada seçim güvenliği yok, gizli oy ilkesi uygulanmıyor. – Burada oylar açık veriliyor, herkesin ortasında pusulanı veriyor, – PKK’nın yasal uzantısı HDP’ye oy basılıyor. – Böyle olmasa orada HDP %2-3’ten çok oy alamaz. – Türkiye’de seçim güvenliği hem AKP hem PKK tarafından ortadan kaldırılıyor.
Türkiye bu koşullarda seçime gitmektedir. Bir silahlı terör örgütü Meclis’e sokulmak isteniyor.
PKK, Amerika’nın stratejik piyonudur.
ABD açıkça söylüyor, ABD yayın organlarını izleyenler bunu rahat bir şekilde saptarlar.
ABD diyor ki;
“Benim Ortadoğu’daki müttefikim PKK ve Barzani.”
PKK da şunu biliyor :
ABD silahlı kuvvetleri geldi, Irak’ı işgal etti ve Barzanistan’ı kurdu. Amerikan
silahlı kuvvetleriyle kurulan sözüm ona Kürdistan yani ikinci İsrailolacaktır.
PKK bu modeli benimsedi ve Türkiye’de Amerika’nın nüfuzuyla Türkiye’yi bölme planını yürütüyor.
Bizim Yüksekova’da Türk bayrağı dalgalandırmamıza karşı bu nefret işte bu yüzden.
Biz Vatan Partisi olarak o planı bozuyoruz.
Doğu Perinçek : Tayyip Erdoğan cumhurun değil kanunsuzluğun başıdır!
Vatan Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek,
bu gün saat 13.00’te Partinin İstanbul İl Merkezi’nde
Genel Başkan Yardımcıları Yaşar Okuyan ve Tayfun İçli ile birlikte bir basın toplantısı yaptı. Perinçek, “29 Mayıs saat 17.00’de Adana Uğur Mumcu alanı partimizin miting alanıdır.”dedi.
Vatan Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek, bugün (26 Mayıs 2015) saat 13.00’te
Partinin İstanbul İl Merkezinde Genel Başkan Yardımcıları Yaşar Okuyan ve Tayfun İçli ile birlikte bir basın toplantısı yaparak, 29 Mayıs 2015 günü Adana Uğur Mumcu Meydanı’nda miting yapma hakkının yasalara göre Vatan Partisi’nde olduğunu açıkladı. Perinçek, özetle şunları belirtti:
Vatan Partisi Adana İl Başkanlığımız, 07/05/2015 tarih ve 2015/7 sayılı yazısıyla
Seyhan İlçesi’nde siyasal partilere miting alanı olarak ayrılan Uğur Mumcu meydanında
29 Mayıs 2015 Cuma günü Saat 17.00’de miting yapma bildiriminde bulunmuştur.
Bizim başvurumuzdan sekiz gün sonra 15.05.2015 tarihinde Adana Valiliği,
aynı gün Cumhurbaşkanı’nın halkla buluşma toplantısı yapmak istediğini belirterek,
Uğur Mumcu Meydanı’nın siyasal partilere verilmemesini istemiştir.
Seyhan İlçe Seçim Kurulu, 18.05.2015’tarih ve 14 sayılı kararıyla 298 sayılı Kanununun
50. maddesi uyarınca Adana Valiliği’nin talebini reddetmiştir. Gerekçede, seçim propaganda faaliyetinin başlaması ve yerin siyasal partilere ayrılmış olması nedeniyle, 29 Mayıs 2015 günü Uğur Mumcu Meydanı’nda Cumhurbaşkanı Recep Tayip Erdoğan’ın Halkla Buluşma Toplantısı yapamayacağı belirtilmektedir.
İl Seçim Kurulu kararının kaldırılması için yaptığımız başvuru üzerine, Yüksek Seçim Kurulu, Seyhan İlçe Seçim Kurulu’nun yeni bir düzenleme yapmasına karar vermiştir. Yüksek Seçim Kurulu kararında, Miting Meydanının öncelikle Tayyip Erdoğan’a makul bir süreyle
tahsis edilmesi, o gün için kalan zamanın başvuruda bulunun siyasal partilere ayrılması gerektiği belirtilmektedir.
UĞUR MUMCU MEYDANI PADİŞAHIN DEĞİL
SİYASAL PARTİLERİN PROPAGANDASINA AYRILMIŞTIR
Yüksek Seçim Kurulu, hem yasaları hem de kendi ilke kararını çiğnemektedir.
Mitingimiz, Propaganda serbestisinin başladığı 28 Mayıs 2015 gününden bir gün sonradır.
28 Mayıs 2015 gününden sonra miting meydanları, seçime katılan siyasal partilere ayrılmıştır. Anayasa, siyasal partileri “demokrasinin temel unsuru” olarak kabul ediyor. (AS: “Siyasi partiler, demokratik siyasi hayatın vazgeçilmez unsurlarıdır.” AY m. 68)
Zamanımızda demokrasiye “siyasal partiler demokrasisi” adı verilmektedir. Yüksek Seçim Kurulu’nun 236 sayılı Kararı da seçimlere katılan kurumları “siyasal partiler” olarak belirlemektedir ve ilçe seçim kurullarına bu anlayışa göre düzenleme yetkisi vermektedir.
Miting meydanında önceliğin Tayyip Erdoğan’a verilmesi, hukuka da demokrasiye de aykırıdır. Tayyip Erdoğan, bir siyasal partinin başkanı veya temsilcisi değildir.
Bu nedenle seçime katılan bir kurumu temsil etmiyor. Bağımsız aday da değildir.
YSK, 236 sayılı kararıyla da seçimden önceki 10 gün boyunca, miting alanlarının tahsisini
ilçe seçim kurullarının yetkisine vermiştir. Belirlenen meydanlar seçim propagandası için
siyasal partilere ayrılmıştır. Öngörülen süre içinde bu alanlar başka amaçla kullanılamaz.
Seyhan İlçe Seçim Kurulu, Tayyip Erdoğan’ın Adana Valiliği üzerinden yaptığı başvuruyu reddetmiş ve 29 Mayıs’ta Uğur Mumcu alanında partimizin miting yapacağına hükmetmiştir. Bunu yapmadan önce de YSK’dan görüş sormuş ve 236 sayılı karar gereği yetkinin ilçe seçim kurulunda olduğu yanıtını almıştır.
DEMOKRASİ VE HUKUK,
SULTANLARIN KULLANIMINDAN ARTAN ZAMANA HAPSEDİLEMEZ
Yüksek Seçim Kurulu, “Tayyip Erdoğan’ın kullanımından artan zaman” gibi bir kavram
icat etmiştir. Bu kavram, Padişah zamanında olabilirdi ama Cumhuriyet’te olmaz,
demokraside olmaz. Demokrasi, Padişahtan artan zamana hapsedilemez. Yüksek Seçim Kurulu, Sarayın herhangi bir kurumu gibi davranmaktadır.
Cumhuriyet tarihinde böyle bir utanç görülmemiştir.
ERDOĞAN KENDİSİNİ HUKUKLA BAĞLI OLMAYAN PADİŞAH GİBİ GÖRÜYOR
Tayyip Erdoğan, işgal ettiği makamın olanaklarını hukuku çiğnemek için kullanarak AKP’ye oy toplamaya çalışıyor. Adana’da “Halkla Buluşma” adı altında yapmak istediği mitingin amacı da budur. Tayyip Erdoğan, kendisini hukukla bağlı olmayan padişah gibi görmektedir. Cumhurun değil, kanunsuzluğun başıdır.
AKP, Adana’da resmî başvuruda bulunmadan miting yapmak peşindedir.
Yüksek Seçim Kurulu da, bu kanunsuzluğa teslim ve ortak olmuştur.
Türkiye seçim sürecindedir. Seçime siyasi partiler katılır. Tayyip Erdoğan, siyasal parti değildir ve seçime taraf olamaz. Uğur Mumcu Meydanı’nda miting yapmakta ısrar etmesi,
bütünüyle Vatan Partisi’nin özgürlüğünü gaspetmeye yönelik bir tavırdır.
Yüksek Seçim Kurulu aldığı kararla 7 Haziran seçimini Tayyip Erdoğan’ın sultasına bırakıyor. Seçimler yasadışı bir yola sokulmuştur. Bu gidişe dur demek, demokrasinin gereğidir.
SEYHAN İLÇE SEÇİM KURULU’NUN
HUKUKA UYGUN DÜZENLEME YAPMASINI BEKLİYORUZ
Bu durumda Seyhan İlçe Seçim Kurulu’na kanunsuzluğu düzeltmesi ve
alanı partimizin miting yapmasına olanak sağlayacak şekilde düzenlemesi için dilekçe verdik.
Vatan Partisi kanunsuzluğa boyun eğmeyecek kararlılığa ve birikime sahiptir.
29 Mayıs saat 17.00’de Adana Uğur Mumcu alanı partimizin miting alanıdır.
VATAN Partisi Genel BaşkanıDoğu Perinçek,
evinin kapılarını gazetecilere açtı. Gayrettepe’de bir apartmanın en üst katında 220 metre kare olduğunu açıkladığı evinin salonunda eşi ve partisinin Genel Başkan Yardımcısı Şule Perinçek ve oğlu Can’la kameralar karşısına geçen Vatan Partisi lideri aile hayatı ve seçimlere gazetecilerin sorularını yanıtladı.
Ergenekon kumpasıyla 6 yıl hapis yatan Vatan Partisi lideri Perinçek‘e cezaevinden çıktığında Ergenekon’da aldatıldığını söyleyen Erdoğan’ın kendisini arayıp aramadığı soruldu.
Perinçek’in yanıtı net:
“Hangi yüzle?”
“Aldatıldık” açıklamasının gayrı ciddi olduğunu söyleyen Perinçek,
“Çünkü Oval Ofis’te oturup planladılar. Erdoğan çıktı ‘Davanın savcısıyım’ dedi. Ergenekon’un merkezinde Amerika var. Erdoğan maslahatgüzarı, Cemaat de eli ayağıydı.” dedi. CHP–MHP ERDOĞAN’I KORUYOR
Gazetecilerin, Cemaat’e yönelik operasyonlara verdiği destek nedeniyle kendisine yöneltilen “AKP‘ye destek veriyorsunuz” suçlamaları hatırlatması üzerine Perinçek, şunları söyledi:
“Cemaat soruşturmaları sonunda Erdoğan’a dayanacak. Biz AKP saltanatını yıkacak partiyiz.
Ancak Cemaat’le ittifakı öngören Amerikan projesine karşıyız.
Cemaat’i savunan CHP ve MHP aslında Erdoğan’ı koruyor.”
‘O HAKİME ACIDIM’
“Sizi cezaevine attıran hakimin sizle aynı hücrede yatması ne hissettiriyor?” sorusuna Perinçek şöyle yanıtlıyor:
“O beni tutuklarken ben O’na acıdım. Nefes alamıyordu. Beni tutuklarken ben O’na
şefkat gösterdim. Çocuktu O. Gardiyanlar demirleri kapatırken, ‘Buraya onlar gelecek‘ diyordum. Bu bir intikam değil. Türkiye’ye karşı büyük bir cinayet işlediler.
Onun için orada yatacaklar.” ‘BARAJI GEÇECEĞİZ’
Perinçek, gazetecilerin
“Kendinizi seçimlerden sonra nerede görüyorsunuz?” sorusunu ise şöyle yanıtlıyor:
“Türkiye’nin önünde üretim ekonomisini kuracak ve vatanı bütünleştirecek parti Vatan Partisi’dir. Vatan Partisi çeşitli araştırmalarda Nisan sonunda %4 ila 6 arasındaydı. Şimdi Bülent Tanla’nın belirttiğine göre %5-10 arasında gözüküyor. Seçim barajını geçeceğiz. 2-3 yıl içinde sizi bu eve hükümet başkanı olarak davet edeceğim.” dedi.
İzmir 2. bölge millletvekili adayı Şule Perinçek de alanda olduğunu anlatarak gözlemlerini aktarıyor:
“AKP, CHP ve MHP’nin hoşnut olmayan tabanından oy alacağız. Vatan Partisi’nin %14-19 arasında oy potansiyali var.”
Partisinin Kürt sorununa ilişkin soruları da yanıtlayan Doğu Perinçek;
ABD’nin Ortadoğu’da PKK’yı müttefiki olarak gördüğünü ve bölme politikasında kullandığını anlatıyor.
“Ancak” diyor, “Suriye’de yenildi, koridor açamadı. ABD PKK’yı da satacak.
O zaman da yurttaşlarımızın yaralarını biz saracağız. Çünkü biz Cumhuriyet Devrimi’ni Kürtlerimizle birlikte yaptık.”
‘TÜRK MİLLETİNE SAVAŞ İLAN ETTİLER’
Seçim süreci, seçim sonrası hükümet senaryoları ve seçim öncesi yapılan araştırmaları değerlendiren Doğu Perinçek, PKK’nın önümüzdeki süreçte hükümetin içine yerleştirilmesi gibi bir projenin bulunduğunu söyledi.
“AKP ve CHP’yi koalisyon yaptıracaklarmış ve PKK’da bunların kucağında olacak..”
diyen Perinçek şöyle devam etti:
“Bu projeye göre, Türk Milleti anayasadan silinecekmiş. Bunu AKP yöneticileri söylüyor. Kılıçdaroğlu da Türk kavramının etnik bir kavram olduğunu ve anayasada etnik kavramların bulunmayacağını söylüyor. Türk milletine savaş ilan ediyorlar. Peki bu savaşta Türk Milleti yenilerek mi çıkacak? Bu sorulara yanıt verdiğiniz zaman Vatan Partisi’ni Türkiye’nin önünde merkezi bir yerde görürsünüz. Onun için anketler o nu söyledi bunu söyledi önemli değil.
Dün 19 Mayıs’tı. Atatürk Bandırma Vapuru’na bindiği zaman anketler neydi?
Atatürk’ün oyu kaçtı İstanbul’da? Anketlerde Anadolu’da oyu kaçtı. Türk milletini anayasadan kimse silemeyecek, Vatan Partisi iktidar olacak. İkincisi Türkiye borçlanma ekonomisiyle tükendi. Artık dünyadan borç dilenme bitti. Türkiye üretim ekonomisine geçecek, Vatan Partisi iktidar olacak. Çünkü Vatan Partisi dışında Türkiye’nin bütünlüğünü ve
üretim ekonomisini savunan başka bir parti yok.”