Etiket arşivi: Türk Tabipleri Birliği TTB

KİMYASAL SİLAHLAR GÖSTERİ KONTROL AJANLARI

Dostlar,

Türk Tabipleri Birliği (TTB) çok değerli bir çalışmaya imza attı :

  • KİMYASAL SİLAHLAR GÖSTERİ KONTROL AJANLARI

Önsözde şu dizeler yer alıyor :

TTB_logosu

  • “Tüm çabamız kendi çocuklarına biber gazı püskürtmeyen bir ülke ve gelecek içindir.
    Bu mütevazı çalışmanın bu yolda katkı sağlayacağını umuyoruz.”
     

    Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi

 

“Gaz bombası” olarak tanımlanan 15’in üzerinde kimyasal içinde en yaygın kullanılan ajanlar; chlorobenzylidenemalononitrile (CS), chloroacetophenone (CN), chlorodihydrophenarsazine (DM) ve oleoresincapsicum (OC)’dur.

ABD ve Avrupa’da yaygın olarak kullanılan üç biçimi; CS, CN ve OC’dir.

Rapor, sorunun hukuksal boyutlarını da açıklıkla sergilemekte.

Kimyasal_Silahlar_Gosteri_Kontrol_Ajanlari_kapak

78 kaynakçaya dayalı 40 sayfalık özlü çalışmadan önemli bir bölüm :

  • Biber gazına maruz kalındığında gözler hızla ve bol suyla ya da %0.9’luk sodyum klorür ile en az 15 dakika süreyle yıkanarak kimyasal madde gözden uzaklaştırılmalı, daha sonra kornea epitelizasyonunu hızlandırıcı ve inflamasyonu kontrol altına alıcı tedavi uygulanmalıdır. Maruz kalan gözde kontakt lens var ise hemen uzaklaştırılmalıdır. İki kez temizlenen kontakt lensde bile OC kalıntısı görülebildiği için, bu lenslerin tekrar kullanımı önlenmelidir. Ağrı, şişlik, gözyaşı salgısında artış ve fotofobi hala devam ediyorsa bir göz hekimi konsültasyonu gereklidir. Göz bulguları için lokal anestezik pomatlar kullanılabilir. Gözde gerçekleşen hasarın derecesine
    bağlı olarak kornea epitelinin iyileşme süresi birkaç gün ile haftalar arasında değişebilir.” (syf. 22)
  • Olası gaz saldırısında gözler, burun, ağız gaz maskesiyle korunmalıdır.
    Biber gazına maruz kalınması durumunda en kısa zamanda
    ortamdan uzaklaşılmalıdır. Nefes ağızdan alınıp burundan verilmelidir.

Emek veren uzmanlık derneklerine ve meslektaşlarımıza, bu değerli çalışmayı eşgüdümleyerek uygun zamanlama ile kamuoyuna mal eden TTB yönetimine teşekkür ederiz..

Çalışmanın tümünü pdf olarak okumak için lütfen tıklayınız :

Kimyasal_Silahlar_Gosteri_Kontrol_Aanlari Kimyasal_Silahlar_Gosteri_Kontrol_Aanlari

Sevgi ve saygı ile.
27.7.2013, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

 

 

DÜNYA TABİPLERİ BİRLİĞİ Başkanından Başbakan Erdoğan’a Mektup

Dostlar,

Türk Tabipleri Birliği (TTB), Dünya Hekimler Birliğ’ne (WMA- World Medical Association) başvurarak Başbakan RT Erdoğan’a bir mektup yazılmasını ve
basın açıklaması ile çağrıda bulunulmasını sağladı.

Bu metinleri aşağıda sunuyoruz.
Bizim de meslek örgütümüz olan TTB’ye teşekkür edeirz bu anlamlı çabaları için.
(http://www.ttb.org.tr/index.php/Haberler/dtb-3845.html, 5.6.13)

Umarız siyasal iktidara sağduyu egemen olur ve serinkanlılıkla değerlendirilir.

Metnin özgün biçimini İngilizce olarak görmek için pdf dosyası erişkesi (linki) aşağıda..

WMA_Letter_to_RTErdogan

Sevgi ve saygı ile.
Ankara, 6.6.13

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

=====================================

DÜNYA TABİPLERİ BİRLİĞİ Başkanından Başbakan Erdoğan’a Mektup

WMA

 

 

 

 

 

 

Sayın Recep Tayyip Erdoğan,

Başbakanlık,
06573 Ankara, Türkiye
Faks: +90 (312) 422 1899
E-mail: ozelkalem@basbakanlik.gov.tr
4 Haziran 2013

Sayın Başbakan Erdoğan,

Size bu mektubu tüm dünyada milyonlarca hekimi temsil eden ve ülkelerin
tabip birliklerinin küresel federasyonu konumundaki Dünya Tabipleri Birliği (WMA) adına yazıyorum.

Hastalar ve hekimler adına hareket eden WMA’nın amacı, tüm insanların mümkün olan en üst düzey tıbbi bakım, etik, eğitim ve sağlıkla ilgili insan hakları standartlarına ulaşmasıdır. Bu çerçevede WMA örnek uygulamaların, tıp etiğinin ve tıpta
hesap verebilirliğin uluslararası ölçekte yaygınlaştırılmasında temel rol oynamaktadır. Ayrıca kuruluş, tüm dünyada risk altındaki hekimlere destek vermektedir.

Bu mektubun amacı, 27 Mayıs günü İstanbul Taksim Gezi Parkı’nda barışçı biçimde başlayan gösterilerle ilgilidir. Türk Tabipleri Birliği (TTB) göstericilere karşı uygulanan kaygı verici ölçülerdeki aşırı şiddete dikkatimizi çekmiştir.
TTB tarafından verilen bilgilere göre ayrıca Ankara’da, Adana, Eskişehir ve Gaziantep gibi öbür illerde polisin göstericilere müdahalesi sonucunda yüzlerce kişi yaralanmış ve gözaltına alınmıştır. Kaynaklarımıza göre yaralanmaların büyük bölümüne basınçlı su ve gaz bombası yol açmıştır.

WMA, kalabalıkların denetiminde ya da gösterilerin önlenmesinde kullanılan
gaz bombası ve basınçlı su gibi teknolojileri şiddetle kınamaktadır. Bu teknolojiler, insan hakları ihlallerini kalıcılaştırma sonucunu verecek şekillerde kullanılmakta, kullanımda gerekenin çok ötesine geçilmekte ya da özel durumları olan
toplum kesimlerine uygulanmaktadır.

Dolayısıyla size, barışçı gösterilere karşı aşırı güç kullanımına derhal son verme, toplantı ve ifade özgürlüğü hakkını güvence altına alma çağrısında bulunuyoruz.
Ayrıca, aşırı güç kullanımı durumlarıyla birlikte, gerek göstericilere gerekse halktan kişilere kötü muamelede bulunduğu tespit edilen görevlilerin yargı önüne çıkarılması için bağımsız ve tarafsız bir araştırma yürütülmesini talep ediyoruz.

İlginiz için teşekkür ederim.

Dr. Cecil Wilson
Dünya Tabipleri Birliği Başkanı


DÜNYA TABİPLERİ BİRLİĞİ

Basın Açıklaması

5 Haziran 2013

WMA,
TÜRKİYE’DEKİ YETKİLİLERİ AŞIRI GÜÇ KULLANIMINA SON VERMEYE ÇAĞIRDI

Dünya Tabipleri Birliği (WMA) Türkiye’deki yetkililere barışçı gösterilere karşı aşırı güç kullanımına derhal son verme, toplantı ve ifade özgürlüğü hakkını güvence altına alma çağrısında bulundu. WMA ayrıca aşırı güç kullanımı durumlarıyla birlikte, gerek göstericilere gerekse halktan kişilere kötü muamelede bulunduğu saptanan görevlilerin yargı önüne çıkarılması için bağımsız ve tarafsız bir araştırma yürütülmesini istedi.

WMA Başkanı Dr. Cecil Wilson tarafından Başbakan Erdoğan’a iletilen mektupta ifadesini bulan müdahalesi, Türk Tabipleri Birliği’nin istemi ile gerçekleşmiştir.

Daha fazla bilgi için:

Dr. Cecil Wilson
WMA Başkanı
1 407 647 1461 (iş)
1 312 543 1173 (cep)

Dr. Otmar Kloiber
WMA Genel Sekreteri
+33 4 50 42 6757 (iş)
+33 6 73 90 7686 (cep)

“Tam Gün” Yasası İçin Ne Yapılmalı??


Dostlar
,

Meslektaşımız Dr. Aytun Çıray, AKP’nin doktorlara “Tam Gün” dayatması hakkında bir açıklama yaptı.

Bilindiği gibi AKP hükümetinin önceki sağlık bakanı Dr. Recep AKDAĞ, tarihe geçecek bir manevra ile (Hülle desek!?) aşağıdaki mevzuat ile Tam Gün’ü 2011’de dayatmıştı.

  • «Adalet Bakanlığı’nın Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’nin (KHK) Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanun ile
    Bazı Kanun ve KHK’lerde Değişiklik Yapılması Hakkında KHK»

    (650 sayılı YGK; RG no : 28037, 26 Ağustos 2011)

Bu düzenleme ile aşağıdaki yasada değişiklik yapılmaktaydı.

“5947 sayılı Üniversite ve Sağlık Personelinin Tam Gün Çalışmasına ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” (RG : 30.01.10 , sayı : 27478)

Tam Gün adı ile bilinen ve 21.1.2010’da kabul edilen 5947 sayılı yasa ile 1219 sayılı yasanın 12. maddesinde 650 sayılı YGK ile getirilen sınırlamalar Anayasa Mahkemesi’nce iptal edildi (E. 2010/29, K. 2010/90 sayılı kararı, AYM web sitesi, 18.7.11).

Bütün bu dolanmalar yetmemişti. Adalet Bakanlığı ile ilgili bir yasa gücünde kararname içine gizlenerek 2 madde de “Tam Gün” için konmuştu. 1 yıl önce yine kendilerince çıkarılan 5947 sayılı Tam Gün Yasası ile yetin(e)memişlerdi.

Hukuk sistematiği de ayaklar altındaydı. Bir mevzuat metninin adının, içeriğini yansıtacak netlikte olması gerekir. Bu evrensel bir gerekliliktir. Böylelikle, aranan mevzuat metnine erişim kolaylığı sağlanır. Bu tür bir cinlikle, Adalet Bakanlığı ile ilgili
bir yasa gücünde kararname içine gizlenerek, eminiz pek çok AKP milletvekili de aldatılmıştır. Asıl murat ise, başta hekimler ve yasal örgütü Türk Tabipleri Birliğince, Anamuhaefet CHP tarafından değişikliğin farkedilmemesi ya da geç farkedilmesidir.

Bilindiği gibi Anayasa Mahkemesine iptal başvurusu için, ilgili yasanın ve ….
Resmi Gazete’de yayımlanmasının üzerinden 60 günden çok zaman geçMEmelidir.

(Anayasa md. 151 : Anayasa Mahkemesinde doğrudan doğruya iptal davası açma hakkı, iptali istenen kanun, kanun hükmünde kararname veya içtüzüğün
Resmi Gazetede yayımlanmasından başlayarak altmış gün sonra düşer.)

Böylece, eski sağlık bakanı Recep Akdağ, kendisine böylesine ucuz bir şark kurnazlığını yakıştırmış, partisi AKP’yi ve TBMM’yi de alet emişti. Oyun tutmadı
ve siyasal faturasını ödemek zorunda kaldı, gitti.. Siyasal kariyeri de bitti.

Anayasa Mahkemesi’nin iptal gerekçesi ise, bu düzenlemenin TBMM’ce hükümete verilen yetkinin kapsamı dışında kalması.. Bu da Dr. Akdağ ve AKPye başka bir tokat.

*****

Yapılacakları Türk Tabipleri Birliği (TTB) kezlerce yazdı, duyurdu, yetkililerle görüştü, Milletvekillerine mektuplar yazdı.. Dinleyen yok.. Sonunda geri adım attı Başbakan
R.T. Erdoğan. Ama bu da uygun çözüm değil. Dr. Çıray bu son düzenleme taslağını eleştiriyor basın açıklamasında.

Dr. Aytun Çıray, başarılı bir İç Hastalıkları Uzmanıdır. 13.07.1993 – 18.08.1997 arasında 4 yılı aşan bir süre Sağlık Bakanlığı Müsteşarlığı da yapmış,
sağlık bürokrasisini ve yönetimini bilen deneyimli bir meslektaşımızdır.
Kendisiyle son olarak Ulusal Kanal’da bir canlı yayına katılmış ve bu sorunları konuşmuştuk (DOSYA, Nurzen Amuran).

Hükümet, TTB (Türk Tabipleri Birliği) önerilerini dikkate alan yeni bir yasal düzenleme yapmalıdır. Ülkemiz gerçeklerine en uygun öneriler orada..
(http://www.ttb.org.tr/index.php/Yazismalar/qtam-gya-dair-yasa-tasar-900.html)

Sevgi ve saygı ile.
Ankara, 4.4.13

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

=========================================

Tam Gün’de ‘hoca payı’ soygunu..

CHP İzmir Milletvekili Uz. Dr. Aytun Çıray, Tam Gün Yasası’nda geri adım atan AKP’nin bu kez de hastalardan katılım payının yanı sıra ‘hoca payı’ isteyerek vatandaşı soyacağını söyledi

Dr. Çıray yaptığı basın açıklamasında, AKP’nin açıkladığı yeni Tam Gün Yasası değişikliğini eleştirdi. Yeni “Tam Gün”e göre, üniversite hocalarının, mesai saatleri dışında çalıştıkları hastanelerde özel hasta kabul edebileceklerine, ayrıca kurumlarının izniyle dışarıda da çalışabileceklerine dikkat çeken Çıray;

  • “Ancak, imzalanacak bu sözleşme uyarınca, hocanın dışarıdaki çalışmasından elde edeceği gelirden üniversite hastanesi de pay alacak. Bu durumda hastalar ceplerinden “Hoca farkı” ödeyecekler. Bu doçentler için 100, profesörler için 200 TL olarak düşünülüyor.” değerlendirmesini yaptı.

‘İptal etmişti’

CHP’nin başvurusu ile Anayasa Mahkemesi’nin, hekimlerin muayenehane açmasını yasaklayan 650 sayılı YGK’nin (Yasa Gücünde Kararname), devlet, üniversite hastaneleri, TSK sağlık kurumları (GATA ve öbür birimler) gibi değişik kurumlarda çalışan hekimlere çalışma yasakları getiren 38, 39, 40,41. maddelerini “Yetki Kanunu kapsamına girmediğinden” gerekçesiyle iptal ettiğini anımsatan Dr. Çıray,

“İptal edilen bu maddelere göre öğretim üyelerine yalnızca eğitim yetkisi veriliyor
ancak hasta muayene etme ve ameliyat etmeleri yasaklanıyordu.” dedi.

‘Ahlaka sığmaz’

Dr. Aytun Çıray açıklamasını şöyle sürdürüyor :

  • “Sayın Başbakan Tam Gün Yasası yüzünden istifa eden doktoru getirtip devletin hastanesinde ameliyatını yaptırarak yasayı çiğnemişti. Aynı biçimde eski Sağlık Bakanı DR. Recep Akdağ da Tam Gün Yasası’nı eşinin ameliyatı için çiğnemişti. Vatandaşın hekim seçme hakkını elinden alanların kendilerinin bu hakkı kullanması ne ahlâka ne vicdana sığar. Bunların
    sağlık politikaları mehter marşına döndü. Zorunlu Hizmet yasasında da böyle yapmışlardı. Önce tümden kaldırdılar, sonra davul zurna ile yeniden getirdiler.”

‘Milletimizi soymayın’

 AKP’nin getirdiği yeni sistemle bir süredir vatandaşın cebinden aldıkları katılım paylarına bir yenisini daha eklediğini belirten Dr. Çıray şöyle deavam etti :

  • “Böyle uyduruk çözümler bulup sistemi daha da yozlaştıracaklarına,
    doktorlarımıza mesleklerinin değerine uygun bir maaş versinler,
    onların hastanelerimizde tam zamanlı hizmet vermelerini sağlasınlar.
    Tüm doktorlarımız için emekliliklerinde insanca yaşamayı sürdürebilecekleri bir ücret politikası uygulasınlar. Böylece hastalarımızın insanca sağlık hizmeti almalarını sağlayabilirler.”

Dr. Çıray, açıklamasının sonunda AKP iktidarına “Katılım payı adı altında milletimizi soymaktan vazgeçin. Bu ayıptır! Devlet kendi hastasını soymaz.” çağrısında bulundu.

************

Sonuç olarak             :

  • “TAM GÜN” ilke olarak doğrudur.

Ecevit kabinesinde Sağlık Bakanı Dr. Mete Tan döneminde 1978’de ilk kez yasal olarak uygulanmış, hekimlerden yoğun destek almış ama 12 Eylül yönetimince kaldırılmıştı. (Sağlık Personelinin Tazminat ve Çalışma Esaslarına Dair Yasa, 31.12.1980)

Hekimlere insanca geçinebilecekleri bir ücretin AYLIK MAAŞ olarak sağlanması
ve bu ödemenin emekliliğe de yansıtılması gereklidir.

Hükümetler, hekim emeğini ucuzlatma ve sermayeye peş keş çekerek sömürmekten ve sömürtmekten vazgeçmelidir.

  • Piyasacı bir sağlık sisteminde “tam gün” hekim emeğini köleleştirmekten başka sonuç vermez!

Yanı sıra :

– İş güvencesinin sağlanması,

– Performans sistemi ve sözde yoz rekabetten vazgeçilerek dayanışma ve paylaşımın sağlanması,

– Onurlu-saygın, kendini geliştirme olanakları sağlayan çalışma ortamları,

– Demokratik yönetim ve yönetime katılma..

Veee;

  • SAĞLIK HİZMETİNİ YURTTAŞA HAK (İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi
    md. 25 vd.), KENDİNE GÖREV  OLARAK KABUL EDEN BİR
    KAMUSAL SAĞLIK SİSTEMİ..

– Yurttaşı sağlık hizmetlerinin müşterisi,

– Kendisini tüccar hatta,
sermayenin sopalı tahsildarı konumuna indirgeyen bir hükümetle

bırakalım sağlık hizmetleri gibi özellikle kamusal olan özellikli hizmetleri,
hemen hiçbir sorunu halk yararına (sermaye yararına değil!) çözme olanağı yoktur.

Hiç unutulmasın, sağlık sorunu Türkiye için salt teknik-ekonomik bir sorun değildir; sağlıklı bir toplum Cumhuriyetin güvencesidir aynı zamanda, ulusal davamızdır!

Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK der ki :

  • “ Türk vatandaşının sağlığı ve sağlamlığı, her zaman üzerinde durulacak ulusal sorunumuzdur. Çünkü Cumhuriyet; düşünsel, bilimsel ve bedensel bakımdan güçlü ve yüksek düzeyli koruyucular ister.”

ARŞİVİMİZDEN : Eğitim Ama Ne İçin?

Dostlar,

Dr. Erdal Atabek bizim meslek büyüyüğümüzdür.
Kendlsini İstanbul Tıp Fakültesi‘ndeki öğrencilik yıllarımızdan (1973-77) tanırız.
Cağaloğlu’ndaki Türk Tabipleri Birliği (TTB) binasında (12 Eylül 1980 öncesinde
TTB merkezi İstanbul’da idi) son derece öğretici ve ufuk açıcı konferanslarını dinlerdik.

Anlattıklarıyla bizi soru sormaya ve düşünmeye yönlendirirdi.
Bilgi aktarma hedefli değilidi. Hele empozisyon.. hiç..

Erdal bey 16 yıl TTB Merkez Konseyi Başkanlığı yaptı.
İstanbul’da SSK Hastanesinde İç Hastalıkları Uzmanı idi.

12 Eylül’de TTB de kapatıldı pek çok sendika, dernek, meslre kuruluşu ve siyasal parti gibi (CHP de dahil!)..

Aydınlar Dilekçesi’ne imza koydu değerli Atabek..

Yargılandı, 3,5 yıla yakın hapis yattı ve aklandı..

Cezaevi anılarını “mutlaka okunası” İNSAN SICAĞI adlı kitapta topladı..
(İşkence gören bir kurbanın kendi göğsünde saatlerce baygın uyuması..
öyküsü iç kanatıcıdır..)

Birbirinden değerli kitaplar yazdı, yazıyor..

Son yıllarda eğitim konuları ve aile danışmanlığına yoğunlaştı.

Cumhuriyet’te yazmaya başlaması ayrı bir keyif ve kazanç oldu.

Dr. Atabek, 85 yaşlarında..

Ne güzel.. hala üretiyor ve öğretiyor..

(Çok yılar önce evinde içtiğimiz kahvenin tadı hala belleğimizde..
Korkarız sevimli kedisi yaşama veda etmiştir ??)

Arşivimizden aşağıdaki yazısını paylaşmayı yararlı bulduk..

İyi okumalar.. sindirerek ve gereğini yapmak üzere..

Sevgi ve saygı ile.
22.2.13, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

==============================

Dr. Erdal ATABEK

portresi

Eğitim Ama Ne İçin?

Eğitim artık kendi başına bir değer.
Eğitimli insan. Eğitimli akıl. Eğitimli toplum.

Ama eğitim ne içindir?
“Elbette insan için” yanıtı doğru mudur? Hayır.
Eğitim gerçekten insan için olsaydı, insanın kişiliğini geliştirmeyi hedeflerdi, insanı yetenekleriyle buluşturmayı amaçlardı. Eğitimin hedefleri arasında bunlar yoktur.
Eğitim, insanı mutlu etmek için de değildir. Öyleyse, eğitim ne içindir?
Sorulması gereken odak soru bu.

Günümüzün dayatılan eğitimi, insanı büyük bir sistemin işe yarar çarklarından biri yapmak içindir. Bu büyük sistem, kapitalist küreselleşmenin piyasasıdır.
Bu sistemin içinde yer alması amaçlanan insan, artık kendisi değildir.
Kararlar kendisi dışında verilmektedir. Seçimler kendi seçimleri değildir.
Mesleği bile kendi seçimi değildir. Piyasa güçleri neyi istiyorsa o olmak zorundadır.
O piyasa karşısında kendi olma hakkı elinden alınmıştır.
Onun için çalışmakta, onun için yaşamaktadır.
Büyük sistem onun iradesini felç etmektedir.
Dahası, onu “gönüllü köle” yapmakta, bundan ötürü de mutlu olması gerektiğine inandırmaktadır.

O da, kendisine sunulan konfor araçlarıyla ölçtüğü sözde yaşam kalitesiyle
mutlu olduğu yanılsamasını sürdürmektedir. Mutlu olma şansı elinden alınmıştır.
Çünkü, mutlu olmak için önce insan olmak gerekmektedir.
Oysa “o”, artık insan olmaktan soyutlanmış bir “meta” olmuştur.
Kendisi de kapitalist küreselleşmiş sistemin içinde bir “meta” olmuştur.
Alınır, satılır, kiralanır, reyondan reyona gezdirilir bir piyasa malı.
Fiyatı vardır, pazarı vardır, yükseklerde gezdiği zamanlar vardır, ucuzladığı koşullar vardır. Meta…

Sistemin verdiği ödül de 
“başarılı insan” metaforudur.
Sizi “başarılı insan” vitrinine koyarak ödüllendirir.  Sizi ötekilerle kıyaslar, değerinizi biçer ve ilan eder: Başarılı insan. “En başarılı insanlar” listesinde adınız vardır.
Gala gecelerinde sahneye çıkarsınız. Zenginsiniz. Ünlüsünüz. “En”lerden birisiniz. Sistemin en işe yarar çarklarından birisi oldunuz.

Mutluluk? Ne olduğunu düşünmeye bile zamanınız yoktur.

İnsan olmak? Ne demek olduğu bile belli değildir.

Özgürlük? Satın alabilme özgürlüğüdür.

Dayanışma? İşinize yarayacaklardan yararlanma demektir.

Fırsat? Önünüze çıkan her şeydir.

Çıkar? İşinize yarayan her şey.

Sorumluluk? Olabildiğince başkasına yüklenecek şey.
Size sunulan yaşam felsefesi budur.

Reddetmeniz gereken yaşam ideolojisi budur.

  • Aklınızı ambargolardan kurtarmak.

Boş inançların gizli tuzaklarından,
yapay yaşam fetişizminden,
– size dayatılan tüketim çılgınlığından aklınızı kurtarmak.

Duygularınızı insanca yaşamın doğallığına yeniden kavuşturmak.

Sevmeyi yeniden öğrenmek.

Saygıyı yeniden yaşamak.

Dayatılan korkulardan kurtulmak.
İçgüdülerimizi doğru bir yaşamın gücü yapmak.

Yeniden insan olmak.
Artık hep insan kalmak.
İnsan olanlarla buluşmak.

Günümüzün görevi işte budur…

(26 Kasım 2012, Cumhuriyet)

Prof. Dr. Fatih Hilmioğlu ‘nun Sağlığından Endişe Ediyoruz..

Dostlar,

Meslektaşımız Sayın Op. Dr. AYTEKİN ERTUĞRUL ile Türk Tabipleri Birliği (TTB) arasında Prof. Dr. Fatih Hilmioğlu hakkında gerçekleşen bir yazışmayı paylaşmak istiyoruz. Önce TTB’nin yazısı sonra da Sayın Dr. Ertuğrul’un değerlendirmesi..

Sevgi ve saygı ile.
4.12.12, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

=============================================0

Sayın Op. Dr. AYTEKİN ERTUĞRUL,

Prof. Dr. Fatih Hilmioğlu Türkiye’nin yetiştirdiği önemli bilim insanlarındandır.
Silivri cezaevinde yaklaşık 4 yıldır tutuklu bulunmaktadır. Önemli sağlık sorunları nedeniyle, üniversitelerin cezaevi koşullarında tutulmasının sakıncalı olduğuna ilişkin raporlarına karşın Adli Tıp Kurumu’nun aksi yöndeki raporu nedeniyle tutukluluğu
sürmektedir.

Yakın zamanda oğlunu bir trafik kazasında genç yaşta yitiren Prof. Dr. Hilmioğlu’nun cenaze için getirildiği Ankara’da geceyi ailesiyle geçirmesine bile izin verilmemesi, kamuoyunda ve hekimler arasında derin üzüntüye neden olmuştur. Oğlunu yitirdiktten sonra aşırı kilo kaybettiği ve sağlık durumunun daha da bozulduğu haberleri gelmektedir.

Türk Tabipleri Birliği kuracağı bağımsız bilimsel kurulla Prof. Dr. Hilmioğlu’nun
sağlık durumunu değerlendirmeyi ve raporlaştırmayı talep etmektedir.

Kamuoyunun dikkatine saygılarımızla sunarız.

Türk Tabipleri Birliği
Merkez Konseyi

===============================================

Sayın Fatih Hilmioğlu bir suç işlediği için orada değildir.

Bir kurgu sonucu tutuklanmıştır. Türkiye’de Egemenlik kayıtsız ve şartsız
Türk Milletinindir değil mi?

Biz de öyle bilirdik. Egemenlik kayıtsız ve şartsız Okyanus ötesindedir. 

Onun hastalığı yönünden tahliyesi değil, suçsuzluğu yönünden tahliyesi gerekir.
AKP iktidarı o kadar çok Anayasa dışı yönetim ortaya koydu ki, Türk milletine fazla gelen adliye binaları, hapishaneleri artık yetmez oldu.

Çare, Türk Milletinin AKP iktidarına demokratik yollarla son vermesidir.

Bildiriye gelince, “yetmez ama evet” diyoruz. 3.12.12

Op.Dr. Aytekin Ertugrul

Hükümetten ihale alan şirketlere garanti: Halkı daha fazla hasta edeceğiz!

Dostlar,

TTB’nin (Türk Tabipleri Birliği) web sayfasında yayımladığı dehşet verici bir raporu paylaşmak istiyoruz..

Demek koluyor ki, artık öyle bir aşamaya geldik ki; kamunun mallarını sermaye ancak
belli güvencelerle lütfen satın alacak denli şımarmış.. Benzetmekte hata olmasın; insanlar bağlı, köpekler serbest..

Rapor aşağıda.. Okumalı ve okutmalısınız..
AKP kadroları ülkeyi nasıl bir bataklığa sürüklediler..

Demek ki, 900 dolayında Sağlık Bakanlığı hastanesini
87 Kamu Hastane Birliği’ne satmak üzere olan Sağlık Bakanlığı
,
bu Sağlık İşletmelerine “hasta garantisi de” vermekte..

“Yataklarınızın % 70’ini dolduracak ölçüde hastayı size garanti ediyoruz… “ demeye getiriyor Sağlık Bakanlığı.

Ülkede 200 bine yakın hastane yatağı var. Bunların yaklaşık 120 bini Sağlık Bakanlığı’nın. Bunların da % 70’i 84 bin hasta yatağı ediyor. Demek ki iktidar, ne yapıp edip, izlediği politikalarla her yıl 84 bin yurttaşı hastanelik, pardon “sağlı işletmelik” edecek.

Bir başka deyimle Kamu Hastane Birliklerinin Sağlık İşletmelerine her yıl
84 bin “müşteri” Sağlık Bakanlığından garanti!

Bir şeyi daha artık çok iyi anlamak gerekiyor :

Devr-i AKP’de Sağlık Bakanlıklarının görevi insanları iyileştirmek, sağlık kazandırmak değil, tam da tersine hasta ederek özel sağlık sektörüne müşteri kazandırmak!

KüreselleşTİRme dedikleri, bu olmalı..
Ya da postmodernite, yahut postmodern sağlık hizmetleri??!!

Anlaşıldı değil mi?
AKP’ye oy veren necip milletimize, vermeyenlere, “kuru” lara ve de “yaş” lara,
ne kuru ne yaşlara ve de hem yaş hem kuru tüm cumhura bir kez daha hayırlıı olsun!

Sevgi ve saygı ile.
12.11.12, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net
================================================

Hükümetten ihale alan şirketlere garanti:
Halkı daha fazla hasta edeceğiz!    

Kamu özel ortaklığı ihale sözleşmelerinde hastanelerde en az %70 doluluk oranı taahhüt edildiği tesbit edildi. Böylece KÖO işine giren büyük patronlara hastane işinde daha çok kar garantisi veriliyor. Bir başka deyişle hastahaneler bundan böyle karhane!

“5 yıldızlı otel konforunda hastaneler” yapacaklarını duyuran ve ihale yapmaya devam eden Sağlık Bakanlığı ihaleyi alan şirketlere % 70 doluluk vaat ediyor. Hastanelerin %70 gibi yüksek oranda dolu olmasının nasıl sağlanacağı ise belirsiz. Ancak bu oran tutturulamaz ise Sağlık Bakanlığı ihaleyi alan şirketlere aradaki farkı ödemeyi taahhüt ediyor. Dolayısıyla bu doluluk oranını tutturmak için vatandaşın daha çok hastalanması ve hastanelere başvurması gerekiyor.

Sağlıkta Dönüşüm Programı’nın uygulandığı dönem boyunca yatak doluluk oranları giderek artsa da şirketlere vaat edilen % 70’lik doluluk oluşmamış durumda.
Sağlık Bakanlığı Sağlık İstatistikleri Yıllığı 2011 verilerine göre yatak doluluk oranları şöyle:

Yıllara ve Sektörlere Göre Hastanelerde Yatak Doluluk Oranı, (%), Türkiye.
(Kaynak: Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğü.)

Peki bu grafiklerdeki verilerden ne anlamalıyız? Yataklı tedavi hizmetlerini değerlendirmek için kullanılan pek çok kavram vardır. Bunlar 100 kişiye düşen yatak sayısı, hasta yatırılma oranı, polikliniğe başvuran hastaların ne kadarının hastaneye yatırıldığı, bir yatağın yılda kaç gün boş kaldığı, yatakların ne kadarının dolu olduğu gibi verilerdir. Bu veriler daha nitelikli bir yataklı tedavi hizmeti vermek için bir planlama aracı olarak kullanılmalıdır.

Hasta yataklarına kârlılık gözlüğüyle bakmak, turistik tesis yatakları ile karıştırmak ancak AKP iktidarına mahsustur.

Turistik tesislerde doluluk için çaba harcanabilir. Ama sağlıkta bu çaba daha çok insanın hastaneye yatacak denli hastalanması için çaba harcamak demektir. Hastaneler
halkın sağlık gereksinimine göre değil de kârlılık üzerinden yıkılıp yapılırsa
“garantili” bir biçimde doldurulmaları da gerekir. Ne günlere kaldık!

Yıllara Göre Hastanelerde Yatak Doluluk Oranı, Tüm Sektörler, (%), Türkiye.
(Kaynak: Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğü) 

Şirket Temsilcileri Hastaneleri Yönetecek

Hazine arazileri üzerine inşaat yapacak bu şirketlere hem 25 yıl “kira” ödenecek hem de hastane içindeki görüntüleme ve laboratuvar dahil pek çok hizmet devredilecek. Yani Sağlık Bakanlığı hem kiracı olacak hem de hizmet satın alacak. Son yapılan yasal değişiklikle bu şirketlere tam KDV muafiyeti de getirilmişti.
O halde bu ihalelerde kamunun yararına olan ne? Ayrıca 25 yıl kiracı olarak kullanılacak bu hastanelerin Kamu Hastaneleri Birliği süreci ile birlikte “kamu sağlık tesisi” olacağı söyleniyor. Oysa 2 Milyon TL’ye yapılan hukuk danışmanlığı ihalesini alan şirketlerce hazırlanan sözleşme taslağına göre hastane “şirket temsilcisi” tarafından yönetilecek. Sağlık Bakanlığı döner sermaye bütçesinden ödenecek “kiralar”
11 ihalede yılda 2 Milyar TL’nin üzerine çıktı. Önümüzdeki 25 yıl için şimdiden 50 Milyar TL (eski para ile katrilyon) borçlandırıldık. Açıklanan ve planlanan 45 ihale ile bu tutarın tüm döner sermaye bütçesiyle bile karşılanamayacağı hatta Sağlık Bakanlığı bütçesinin de büyük bölümünün sadece bina kullanmak için harcanacağı açık.

Türk Tabipleri Birliği’nin açtığı davalarda Ankara-Etlik, Ankara-Bilkent ve Elazığ ihalelerinin yürütmesinin durdurulmasına karar verildi. Mahkeme ayrıca dayanak
3359 Sayılı Yasanın da Anayasa Mahkemesine gönderdi. Anayasa Mahkemesi
ilk incelemesini yaparak davanın esastan görüşülmesine karar verdi.

Türk Tabipleri Birliği Kamu Özel Ortaklığı sürecini ve yaratacağı kamusal zararı yakından izlemeyi sürdürüyor.

Türk Tabipleri Birliği
Merkez Konseyi

http://www.ttb.org.tr/index.php/Haberler/hukuk-3420.html, 9.11.12