Etiket arşivi: sağlık ekonomisi

Kanser Haftası, Sürdürülemeyen Harcamalar ve Ne Yapmalı??

Kanser Haftası, Sürdürülemeyen Harcamalar ve Ne Yapmalı??

Dostlar,

Her yıl Nisan ayı başında Kanser Haftası etkinlikleri düzenleniyor..

9. Kanserli Hastalar Kongresi, bu yıl Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi
İbni Sina Hastanesi Hasan Ali Yücel Konf. Salonunda yapılacak.
Tarih 11 Nisan 2014 Cuma, sabahtan akşama dek gün boyu..

Programı görmek için lütfen tıklayınız..

9._Kanserli_Hastalar_Kongresi_11.4.14

Bu kongreler gerçekten çok yararlı oluyor. Kanserli hastalar ve yakınlarıyla bu alanın uzmanları bir araya gelerek gün boyu, çok boyutlu KANSER sorununu enine boyuna irdeliyorlar. Hastalar ve hekimler deneyimlerini paylaşıyorlar, duygudaş (empatik)
bir iletişim ortamı doğuyor.

“Kanser” artık neredeyse bir tür “kronik hastalık” niteliği kazandı.
2 nedenle :

– Çok yaygınlaştı
– Bu hastaların sağkalım (survival) süresi ve nitelikli yaşamı “epey” uzadı..

Bu arada bir şey daha oldu : Hastalığın sağaltımı giderek karmaşık ve pahalı olmaya başladı. “Kişiye özel” ve “hücre reseptörleri düzeyinde etkili” ilaçlar (Kemoterapötikler) ne yazık ki çok ama çok pahalı. Geçtiğimiz aylarda bir ilaç firması, “Zaten biz bu ilaçları yoksullar için üretmiyoruz..” bağlamında bir tümce kullandı ve epey eleştiri aldı.

Bu ilaçların geliştirilmesi ortalama 10 yıla varan bir süre alıyor ve yaklaşık 500 milyon $ dolayında harcama gerektiriyor. Bu AR-GE bedelini ancak büyük çokuluslu
(Multi-national) şirketler (ÇUŞ) karşılayabiliyor. Devletin Tıp / Eczacılık Fakültelerinin,
Gen ve Moleküler Biyoloji Bölümlerinin, Biyoteknoloji Enstitülerinin ya da hekim – eczacı meslek örgütlerinin (TTB – Türk Tabipleri Birliği ve TEB : Türk Ezacılar Birliği) bu tür bir yapılanması, girişim planı ve işleyişi yok.. Alan, -tıbbi tekonoloji gibi- tümüyle
küresel – uluslararası sermayeye devredilmiş durumda. Kamusal kurumlar
sınırlı denetim ve ruhsatlandırma işlevi görüyor. Türkiye’de Sağlık Bakanlığı İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu Başkanlığı, ABD’de FDA (Food and Drug Administration) gibi.
Üstelik kanser ölümlerin %60’ı ve yeni kanser tanılarının yarıdan çoğu gelişmekte olan ülkelerde gerçekleşiyor. Kimi kanser türlerinin sağaltımı olmasına karşın,
gelişmekte olan ülkelere girmesi gecikiyor.

Ülkemizde her yıl, yaklaşık yüz binde 200 dolayında bir kanser insidens hızı ile,
80 milyon nüfus için 160 bine yakın “yeni” kanser olgusu bekliyoruz. Dünyada ise,
7.5 milyar nüfus için bu rakam yaklaşık 15 milyon dolayında. Her yıl 8 milyon dolayında dünyalının da kanser nedeniyle öldüğü kestiriliyor (Globocan verileri). Toplam ölümler yaklaşık 60 milyon iken, hemen hemen her 7-8 ölümden 1’inin nedeni kanser..

Ölüm nedenleri içinde ilk sırayı çok utanç verici ama AÇLIK alıyor ne yazık ki.
Her yıl 11 milyon kadar dünyalı açlıktan ölüyor ve her 5-6 ölümden 1’i demek bu!
(DSÖ ve FAO verileri)

Sağaltım bedelleri öylesine tırmanıyor ki; neredeyse toplam sağlık giderlerinin %2-25’i bu sorun için yapılıyor. Yıllık harcama 1 Trilyon doları aşıyor. Türkiye’nin 2014 merkezi yönetim bütçesi 436 Milyar TL, yaklaşık 200 Milyar Dolar bile değil.. (33 Milyar TL’si de açık!). Dolayısıyla Dünyanın Kanser harcaması Türkiye bütçesinin 5 katını aşıyor. Türkiye’nin ise, elde güvenilir istatistikler olmamakla birlikte, benzer eğilimler içinde olduğu söylenebilir. Dolayısıyla, toplam ulusal gelirinin yaklaşık %6’sını sağlık için harcayan ülkemizde, kanser giderlerinin bu toplamın 1/4’ü ya da 1/5’i olduğu kestirilebilir. 2013 için yaklaşık 850 Milyar $ olan TUG’in (Toplam Ulusal Gelir – GSMH) %6’sı olan 51 Milyar $ toplam sağlık giderinin 1/4-1/5’inin kanser harcaması olabileceği hesabıyla (TUG içinde % 1,2 -1,5), 10.2 – 12,75 Milyar $ gibi bir rakam hesaplanabilir.

Salt SGK’nın harcamalarından kalkarak yaklaşık bir kestirim güçtür. Özel sigortaların
ve cepten harcamaların, kayıt dışı giderlerin de dikkate alınması gerekir. Türkiye’de
tüm sağlık giderlerinin uluslararası muhasebe kurallarına uygun muhasebeleştirildiğini söylemek olanaksızdır. 2-3 onyıl kadar önce Türkiye’nin toplam sağlık gideri ulusal gelirin %2,5’i dolayında idi. Günümüzde bu rakam 2,5-3 katına koşmaktadır.
Salt güncel kanser harcamalarının bile yakın geçmişin toplam harcamalarının
yarısına erişmesi çok düşündürücüdür.

SGK, kanser harcamalarının 2030’da 458 Milyar Dolar’a tırmanacağı
öngörüsünde bulunmaktadır!

Sağlık Ekonomisi bakımından kaldırılamaz bir kanser yükü ile karşı karşıyayız.
Bir yanda yeni sağaltım yöntemleri ve çok daha sınırlı olmak üzere korunma önlemleri;
öbür yanda giderek artan yeni kanser olguları ve türleri; çok pahalılaşan sağaltım..

2 olgu yalınkılıç savaştalar adeta…
İnsanlığın geleceği kime ve neye emanet??
Çokuluslu küresel sermaye şirketlerine mi??
Özelleştirilmiş – piyasaya terkedilmiş kar sigortacılığı temelli sözde liberal özde vahşi sağlık şirketlerine mi??

Savaşımın hem tıbbi hem de sosyo-ekonomik kulvarda halk yığınlarıyla sürdürülmesi gerek. Hem Devletler asli sorumluluğuna davet edilmeli, hem kürsel şirketler insani sorumluluğa.. hem de

  • KANSERDEN KORUNMA ÖNLEMLERİNİN YAYGIN – ETKİN UYGULANARAK KÜRESEL ÖLÇEKTE POLİTİKALARLA DESTEKLENMESİNE.. mahkumuz!

Koruyucu sağlık hizmetlerini öne çekmeden başarı olanaksız!
Bu ise piyasaya terkedilmiş bir sistematikte hayal. Çünkü piyasanın tunç yasası MAKSİMUM KÂRDIR! İnsanlar daha çok hastalanmalıdır ki, hastalıklı yapı kâr etsin!
Sağlık hizmetlerinin kamu eliyle verilmesi, piyasanın çok sınırlandırılması ve önceliğin de kesin olarak KORUYUCU SAĞLIK HİZMETLERİNE VERİLMESİ GEREKİYOR.

Başka hiçbir çıkış yolu yok..
Bir an önce, hem de küresel boyutta bu politikalara yönelmemiz gerekiyor.

Zaten liberalizmin kurucu ideolojik babası Adam Smith de
aynen şöyle buyurmamış mıydı??

  • Sağlık hizmetleri piyasaya bırakılamayacak denli
    önemli ve kritik hizmetlerdir!

7 Nisan Dünya Sağlık Günü’nde “herkese sağlık” diliyoruz her şeye karşın..

Sevgi ve saygı ile.
7 Nisan 2014, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

Bandırma konferansımız : TÜRKİYE’nin BÜTÜNLÜĞÜNÜ KORUMAK..

Bandirma_Konf._duyuru_posteri_21.11.13

 

Dostlar,

Bu gece sabaha dek otobüsle Bandırma yollarında olacağız..

Balıkesir Üniv. İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Atatürkçü Düşünce Topluluğu’nun çağrılısıyız.

 

Konumuz : TÜRKİYE’nin BÜTÜNLÜĞÜNÜ KORUMAK..

Yansılar eşliğinde gençlerimizle konuyu işleyeceğiz..
Umarız kamera kaydında bir sorun olmaz ve youtube’a koyarız.
power point yansılarını da sitemizde paylaşırız elbette

Bandırma TV için de bir söyleşimiz olacak.
Bant kaydı yapılacak, sonra uygun bir zaman diliminde yayımlanacak.
Bu yayınla ilgili bilgileri edindiğimizde sizlerle sitemizde paylaşırız.
Kamera kaydı elimize geçerse youtube’da yayımlamak da bir seçenek..

Konferansın duyuru posteri aşağıda..
(Bizim hazırladığımız yukarıda, gençlerinki aşağıda..)

Bandırma’daki dostlarınıza haber verebilirsiniz dilerseniz..

Bandirma_konf._posteri_21_Kasim_2013

 

Bu konferans için çok çabalayan ve 10 Kasım törenlerinde Tandoğan’da görüşme olanağı da bulduğumuz Balıkesir Üniv. İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Atatürkçü Düşünce Topluluğu‘nun sevgili başkanı Ahmet İbrahim Yıldız ve çalışma arkadaşları ile, anlamlı ve çok değerli desteğini başından beri esirgemeyen Bandırma ADD Şubemizin kurucu başkanı ve 20 yıldır efsane başkanı dostumuz Sn. Melih Çınar‘a da şükranlarımızı belirtmek isteriz.

Bandırma’da 9. konuşmamız olacak..

Arşivimizde ADD Bandırma etkinliklerimiz aşağıdaki gibi..

  1. Atatürk’ün Işıklı Yolunda 2000’ler Türkiye’si. Balıkesir – Bandırma / Halkımıza, 03.10.00
  2. IMF Niyet Mektuplarının İçyüzü. Bandırma Mar-TV, 30.10.01
  3. Sağlık Ekonomisi / Bandırma İktisadi ve İdari Bil. Fak. Balıkesir Üniversitesi, 29.11.01
  4. Cumhuriyetimizi Kuşatan Tehlikeler ve Çıkış.. 6. Hava Jet Üssü,
    Bandırma ADD, 29.11.01
  5. Küreselleşme, Kuşatılan Cumhuriyet ve Kemalizm.
    İlçe Emniyet Müdürlüğü’ne, Bandırma, 30.11.01
  6. Üçüncü Binyıl Başında Kuşatılan Cumhuriyetimiz.
    Bandırma ADD, halka, 01.12.01
  7. ADD, Türkiye’nin Bugününe Nasıl Bakıyor?
    Bandırma Radyo Bester, söyleşi, 01.12.01
  8. Kamu Yönetimi Reformu Yasa Tasarısı ile AKP’nin Hedefi.
    Bandırma Güney Marmara TV, 28.02.04
  9. Türkiye’nin Bütünlüğünü Korumak. Balıkesir Üniversitesi
    Bandırma İktisadi ve İdari Bil. Fak. Atatürkçü Düşünce Topluluğu, 21.11.13
  10. Türkiye’nin Bütünlüğüne Dönük Tehditler : Naıl Başetmeli? 
    Marmara TV, Ali Akkoç ile (23.11.13 günü 21:30’da yayımlanacak)

Sevgi ve saygı ile.
20 Kasım 2013, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

HİPERTANSİYON, DAMAR SERTLİĞİ…. ve KORUNMA


Dostlar
,

Bu sitede hem günlük yaşama ilişkin sosyal – politik yazılara ve dosyalara da
yer veriyoruz AYDIN sorumluluğumuz gereği;

Hem de sağlıkla ilgili yazılarımız oluyor, profesyonel sorumluluğumuz gereği..

Bu kez hipertansiyon, damar sertliği ve ciddi komplikasyonlarından söz etmek istiyoruz.

Yaklaşık 5 sayfalık bir metin oluştu.

Bu yıl, Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) de yıl boyunca işlenecek temayı
YÜKSEK KAN BASINCI (yüksek tansiyon; HİPERTANSİYON) olarak belirledi.

Dünya Sağlık Örgütü, 7 Nisan 1947’de kuruldu. Türkiye de bu Örgüte üye.
Üyelik statüsü, DSÖ Anayasasını (Ana Sözleşmesini) ulusal parlamentoda bir “yasa” olarak benimsemekle olanaklı ve Türkiye de bu işlemi 5062 sayılı yasa ile o yıl yapmıştı.

DSÖ Genel Başkanı Dr. Margaret Chan, bu yılki geleneksel basın açıklaması temasını HİPERTANSİYONA ayırdı. Bu metni İngilizce olarak 7 Nisan 2013 günü web sitemize koyduk (http://ahmetsaltik.net/world-health-day-message-on-blood-pressure/).

İlk fırsatta Türkçesini de vereceğimizi belirtmiştik. Şimdi sunduğumuz 5 sayfalık kapsamlı yazı, bir bakıma o sözümüzün gereği..

İyi okumalar ve sağlıklı yaşamlar dileğiyle..

Büyük Atatürk‘ün aşağıdaki uyarısını hiç akıldan çıkarmadan :

Vahşi SAĞLIKTA ÖZELLEŞTİRME politikaları

SAĞLIKTA DÖNÜŞÜM diye halka yutturmaya çalışarak değil..

ATATURK_Devletin_en_birinci_gorevi_saglik

Sevgi ve saygı ile.
12.4.13, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

==============================

Atherosklerosis / Arteriosklerozis / Damar Sertliği ve Korunma

Prof. Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi
Halk Sağlığı Anabilim Dalı
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com, 12.4.13, Ankara

Bu yazı, günümüzün önemli sağlık sorunlarından biri olan damar sertliği hastalığı hakkında genel bilgiler sunmak ve korunma yöntemlerini aktarmak için kaleme alınmıştır. Önce genel bilgiler, ardından korunma yöntemleri özet olarak işlenecektir.

İsterseniz önce bir tanım yapalım.. Tıpta arteriosklerozis, halk dilinde damar sertliği denilen bu hastalık şöyle tanımlanır :

Arteroisklerosis :  Arter adı verilen atar damarların duvarlarında kalınlaşma, sertleşme ve esnekliğin ortadan kalkmasıdır. En sık görülen şekli, atardamarların iç duvarlarında kolesterol gibi yağların bazen de kalsiyumun depolanması ile olur.

Böylece atardamarlar daralır ve içindeki kan akımı azalır, yavaşlar. Bu durum 3 sonuca yol açabilir :

  1. Tromboz denilen kan akımının yavaşlamasına bağlı kan pıhtılaşması ve damar tıkanıklığı,
  2. Kalp hastalığı (özellikle koroner arter hastalığı ve pompa yetmezliği)
  3. Beyin kanaması veya beyin damar tıkanıklığına bağlı inme (stroke, felç, ölüm)

Arterioskleroz’un yaygın bir biçimi, atheroskleroz diye bilinir. Atherosklerozis, kolesterol içeren ve atherom plağı denilen lipitlerin yani kan yağlarının, büyük ve orta boy atardamarların (arter) en iç tabakasında (intima yüzeyinde) birikimi ile oluşur.

Athero (ma) + sklerosis (sertleşme) terimlerinin birleşmesiyle türetilmiştir. Bu süreç ise, Athero (ma) + genesis sözcüklerinin birleşmesiyle oluşan atherogenezis adıyla anılır.

Cerrahi yolla yapılan sağaltım (tedavi, endarterektomi) bazen etkilidir fakat bu hastalığın özgül (spesifik) bir sağaltımı yoktur. En etkili yol korunma olarak gözükmektedir.

Düşük kolesterollü bir diyet ve hastalığa zemin hazırlayabilecek risk etmenlerinden sakınmak genellikle önerilmektedir. Kaçınılması gereken zemin hazırlayıcı bu etmenler şunlardır :

¨Hipertansiyon (yüksek kan basıncı)          ¨Sigara içimi (tütün kullanımı)

¨Diyabet (şeker hastalığı)                            ¨Şişmanlık (obesite)

*************** 

Damar Sertliği Önemli midir ?

Evet, hem de oldukça önemlidir (Yüksek DALY yükü)..
Çok önemli oluşu başlıca 3 nedene dayalıdır :

1. Çok görülmektedir   2. Çok öldürmektedir   3. Çok engelli (özürlü) kılmaktadır.

Hastalık çok görülmekle kalmamaktadır. Gerçekten de hemen hemen tüm dünyada
1. ölüm nedeni kalp ve damar hastalıklarıdır (AÇLIK ölümleri gerçekte 1/5 ile ilk sırada!). İzleyen sıralarda ise kanserle birlikte beyin damar hastalıkları, beyin kanaması, beyin damar tıkanıklıkları gelmektedir. Geri kalmış ülkelerde bulaşıcı hastalıklar da
ön sıralardadır.

Bu hastalık ayrıca yüksek oranda engelliliğe de yolaçmaktadır. Damar sertliği yüzünden bir bölüm yaşamsal organlar yeterince kan alamayınca, onların işlevleri de bozulmaktadır. Bu organlar başlıca 4 temel organdır :

1. Kalp           2. Beyin          3. Böbrekler         4. Gözler

Atardamarların iç duvarlarında oluşan yağ birikimi, çok önemli fakat istenmeyen bir sonuç olarak da kan basıncı yükselmesine yani Hipertansiyon’a neden olmaktadır. Yüksek kan basıncı, daralan atardamarlar, yavaşlayan kan akımı ve yetersiz doku ve organ kanlanması sonucunda, yukarıda sıralanan yaşamsal organlar zamanla dönüşümsüz biçimde zarar görür.

Kalp kası, erişkin bir insanda ortalama olarak günde 100 bin kez kasılarak her kezinde küçük bir çay bardağı oylumunda (hacmında) kanı (yakl. 75 cc/ml) tüm bedene pompalar. Bu oylum (hacım) dakikada 5 litre, saatte 300 litre, 1 günde ise 7 tonu aşkındır! Kan damarlarının daralması hem artan kan basıncı nedeniyle kalbin pompa yükünü artırarak onu zorlar ve zamanla yorar; hem de kalp kasını besleyen (kanlandıran) koroner damarlarda daralma, artmış pompa yükü işine karşın yeter kanlanmayı sağlayamaz. Atardamarların daralması ve duvarlarının sertleşerek esnekliklerini yitirmeleri, kan basıncının yükselmesi yani hipertansiyon demektir
(P= v x r).

Kalp kasını (miyokard) besleyen koroner damarlar denilen atardamarların da damar sertliğinden paylarını almasıyla; hem pompa yükü artan hem de buna karşın yeterince kanlanamayan kalp kası hızla yetmezlik durumuna düşer. Buna kalp yetmezliği denmektedir (miyokard pompa yetmezliği).

Kalp enfarktüsü (AMI) denilen ani koroner damar tıkanmaları, çağımızın en önemli hastalıklarından biridir. Bu enfarktüsler yüksek oranda ölüm ve engelliliğe yol açmaktadırlar. Enfarktüs geçiren insanların çalışma güçleri önemli derecede düşmektedir (yüksek DALY yükü).

  • Unutulmasın; Yaşam 2 kalp vurusu arasındaki süredir..
    3. “Vuru”nun gelmeyişi ölümdür!

Beyin için de benzer şeyler söylenebilir. Beyin damarlarının damar sertliğinden paylarını almalarıyla beyin dokusunun işlevleri bozulur. Bu damarlarda ani kanamalar ve tıkanmalar olabilir ki; sonuçları çok ciddidir. Ölüm ya da değişen derecelerde felçler..
Bu yolla ülkemiz ve dünya ekonomisine çok büyük akçal (mali) yükler yüklenmektedir. Eğitilmiş insanların, toplumlarına, kendilerinden beklenen yararı sağlamadan hastalanarak erkenden çalışma güçlerini yitirmeleri ya da ölmeleri hem insancıl bakımdan, hem de ekonomik bakımdan razı olunamayacak, olunmaması gereken, ülkeyi geri bırakan, kaldırılamaz bir bedeldir… (Salt Sağlık Ekonomisi açısından..)

Böbrekler de, damar sertliğinden kaynaklanabilecek yetersiz kan dolaşımından ve yüksek kan basıncından çok etkilenen yaşamsal organlardır. Zamanla böbrek yetmezliği gelişmekte ve bu insanlar yapay böbrek makinelerine -hemodiyalize- bağlanmakta, böbrek aktarımı (nakli) adayı olmaktadır. Her ikisi de çok ağır ve pahalı tablolardır; yaşam niteliğini ağır düzeyde bozmaktadırlar.

Gözler... gözün gören tabakası olarak adlandırılan retina da yetersiz kan dolaşımına çok duyarlıdır. Damar sertliğine bağlı yetersiz retina kanlanması, yüksek kan basıncı retinayı hızla zedeler ve göz dibinde kanamalarla görme yitiğine yani körlüğe yol açar. Bu sonuç da açıktır ki, son derece ağırdır ve körlük nedenleri arasında yüksek kan basıncının payı oldukça yüksektir.

Görülüyor ki, damar sertliği çok ciddi sonuçlara yol açabilen bir hastalıktır. Ek olarak bacak damarlarındaki zedelenmeden de söz etmek gerekir.. Bacak damarlarında oluşan damar sertliği de benzer düzeneklerle (mekanizmalarla), bedenimizi gezdirip dolaştıran bu vefalı organlarımızı zora sokar. Öyle ki, zamanla ilerleyerek 2 adım bile yürüyemeyecek derecede tıkanmalara yol açabilir. Durduğu yerde bile dayanılmaz ağrılara yol açabilir! Çevrede görülen bacak kesilmelerinin önemli bir bölümünün nedeni damar sertliği ve sigaradır.. (Buerger hastalığı..)

Özetle                             :

Yaşamın tadını kaçıran, yaşama zevki ve coşkusunu ortadan kaldıran, yaşamı kısaltan ve sıklıkla da ölümlere hem de erken ölümlere yol açan bir hastalıktır damar sertliği..

**********************

Damar Sertlği’nden Nasıl Korunalım ?? 

Öncelikle korunmanın olanaklı olduğunu bilmek gerekir..

Önemli bir korunma yolu yeterli ve dengeli beslenmedir.. Şişmanlık (obesite) damar sertliğine zemin hazırlayan en önemli nedenlerdendir.. O halde yaş ve boyumuza uygun tartı sınırları içinde kalmaya özen göstermeliyiz (Beden Kitle İndeksi 18-25 arasında tutulmalı).. Yağlı, hamur işi, tuzlu, şekerli gıdalar ve yetersiz beden hareketleri şişmanlamanın başlıca nedenleridir. Şişmanlıktan büyük bir dikkatle kaçınmalıyız.. Gereksiz yağ dokusu, pek çok kanser türü için de risk artırıcıdır.

Tuz sınırlaması başlıbaşına önemlidir. Erişkinlerde günlük 5-6 g tuz tüketimi yeterlidir. Ülkemizde bu rakamın 3 katına dek çıktığına ilişkin veriler vardır ve ürkütücüdür. İngiltere’de neredeyse 20 yıldır sofralara tuzluk getirilmemektedir. Yemekler dengeli tuz içermektedir. “Tuzluk kullanımı” öğrenilmiş bir kültürel davranıştır; fizyolojk bir gereksinme türevi değildir; dolayısıyla bırakılmalıdır.

Şeker sınırlaması için de benzer gerçeklikler doğrudur. Değişen yaşam biçimiyle, şeker tüketimimiz muazzam düzeyde artmıştır. Doğal olmayan şeker türleri de ek sorun kaynağıdır. Fazla kalori alımı hem şişmanlık – hipertansiyon nedenidir hem de diyabet! İnsülin rezervleri hızla tüketilmekte ve / veya insülin direnci gelişmektedir organizmada. Glisemik indeksi yüksek besinler sorun kaynağıdır.

Uygun egzersiz yapmalıyız.. Yürüyüş, yüzme, bisiklet, sabahları evde kültür-fizik, asansör kullanmama .. önerilen davranışlardır.

Doymuş yağ asitlerinden varsıl (zengin) olan kuyruk yağı, tereyağı, içyağı, hurma yağı, hindistan cevizi yağı olanak ölçüsünde az tüketilmelidir. Buna karşın, kolesterol içermeyen ve içlerinde doymamış yağ asitleri bulunan mısırözü yağı, soya fasulyesi yağı, pamuk çekirdeği yağı, susam yağı, zeytin yağı ve ayçiçek yağı gibi bitkisel yağlar, damar sertliğinin en önemli nedenlerinden olan yüksek kolesterolden kaçınmak için seçilmesi gereken yağlardır.

Et ve et ürünleri olarak yağsız dana ve sığır eti, az yağlı sucuk, salam, sosis ve diyet sucuğu tüketilmesine çalışılmalıdır. Daha doğrusu 4 ayaklı hayvan etleri yerine 2 ayaklı ya da kanatlı hayvan etleri yani kümes hayvanları (tavuk, piliç, hindi gibi) ve balık önerilmektedir. Özellikle uskumru, ringa balığı ve som balığı kolesterol düşürmek için düzenlenen diyetlerde önerilmektedir.

Bol meyve sebze tüketimi hem şişmanlıktan, hem yüksek kolesterolden, hem bağırsak tembelliği (kabızlık) ve bağırsak kanserinden… koruyucu olarak önem taşımaktadır.

Şeker hastalığı ve hipertansiyon, damar sertliği için oldukça önemli 2 risk etmenidir.
Bu 2 hastalıktan da kaçınmak, yukarıda sayılan önlemlere uyarak, bir yere dek olanaklıdır.

Yumurta sarısı kolesterol bakımından oldukça zengindir.. Akı ise tersinedir.

Yemek pişirmede yağda kızartma yerine fırın, ızgaralar ve daha iyisi nemli ısıda basınçlı tencerede pişirme (düdüklü tencere, buharlı tencereler) yeğlenmelidir. 

Sigara içimi de (tütün kullanımı) damar sertliği için başlıbaşına ciddi bir risk etmenidir. Bundan da kaçınmak gerekmektedir. Özellikle kapalı alanlarda pasif  içicilikten insanlarımızı korumalıyız. Uygar toplumlarda kapalı alanlarda sigara içimi artık unutulmuştur; tütün kullanımı hızla azalmaktadır.

Stres, damar sertliği için doğrudan ve dolaylı olarak risk etmeni oluşturmaktadır..

Bütün bu koruyucu önlemler yeter mi ??

Önemli oranda evet… Bununla birlikte, özellikle 30’lu yaşların sonlarına doğru
belli aralıklarla denetim muayenelerinden geçmek gerekir (check up)..

Bu yolla erken tanı konması olanağı artmaktadır. Erken tanı konan damar sertliği hastalığının istenmeyen birçok sonuçlarından (komplikasyonlarından) korunma şanso vardır. Ayrıca, damar sertliğine yol açabilecek yukarıdan beri incelediğimiz, bu hastalığa zemin hazırlayan etmenlerin varlığının da erken tanıyla anlaşılması ile korunma sağlanacaktır. Örn. diyabetin, hipertansiyonun erken tanısı bir yığın ciddi olumsuz gelişmenin (komplikasyonun) önlenmesi anlamına gelir.

Damar sertliği bir kez oluştuktan sonra hemen hemen hiç geri döndürülememektedir. İnsan doğduğunda lastik bir su hortumu gibi esnek ve yumuşak olan atardamarların, zamanla adeta pişmemiş makarna gibi sert ve kırılgan olmaları ve daralmaları, önemli düzeyde sakınabileceğimiz bir durumdur. Otopsi çalışmaları, athero-sklerozis biçiminde yani kolesterol plaklarının atardamarların iç duvarlarında birikmesiyle olan damar sertliğinin daha 2 yaşlarında başladığını göstermektedir!

O halde düzenli ve uygun bir diyete daha bebek iken başlamak gerekmektedir.

Damak tadı eğitimi de böylelikle, yaşamın çok erken yıllarına çekilmiş olacaktır ve önemsenmelidir. Bu dönemde şeker, tuz ve yağ bakımından dengeli gidilmesi; bebekte bu yönde bir damak tadı kodlanmasını sağlayacaktır. Bebeğe, yaşam boyu sürdüreceği olumlu davranış kazandırılacaktır. Ayrıca, “tombul” bebek ciddi bir sağlık sakıncasıdır. Deri altında, organlarda, atar damarların iç duvarlarında biriken yağ dokusu metabolik olarak aktiftir ve toksik radikaller üretmektedir. Bu kimyasallar yaşam süresini kısaltıcı olmsuz etkilidir. Gereksiz fazla kilolar, yağ depolayan hücrelerin oylumunu da büyütmekte ve bu eğilim kalıcı olabilmektedir. Dolayısıyla bebeklerin (ilk 6 ay salt anne sütü!) ve sonrasında uygun beslenmeleri yaşamsal önem taşımaktadır.

Bugün için elde etkin sağaltım (tedavi) yöntemleri olduğu söylenemez. İlaç ve cerrahi sağaltımın etkisi çoğu kez sınırlıdır. Üstelik bu sağaltımlar pahalıdır. İlaç sağaltımı ayrıca uzun sürelidir; bazen yaşam boyu sürmesini gerektirir..

Bu bakımdan damar sertliğinden kaçınmanın en etkili yolu ondan korunmaktır. Kalıtsal (Genetik) olumsuzlukların yükü, büyük ölçüde, yaşam biçimi değişiklikleriyle dengelenebilmektedir.

Dr. Elliot Joslin, “Genes load the gun but lifestyle pulls the trigger.” demektedir :

  • Genler silahı doldurabilir ama tetiği çeken yaşam biçimidir. 

Unutmayalım, bir İngiliz atasözünde de vurgulandığı gibi,

  • Korunma her zaman için sağaltımdan üstündür... 

Bir de METABOLİK SENDROM’a değinmek uygun olacaktır. Hipertaniyon + Diyabet + Yüksek kolesterol (+ göbek çevresinin büyümesi) birlikte olduğunda  METABOLİK SENDROM tanısı konur. Bu tabloda yaşam riskleri, söz konusu 4 ögenin ayrı ayrı risklerinin aritmetik toplamından çok daha büyüktür (sinerjistik etki); yığışımlı (kümülatif) bir risk büyümesi söz konusudur. Ülkemizde bu sendrom, kentlerde 20+ yaş toplumda 1/3 oranına varmaktadır (METSAR Projesi, 47 kent, 2005)!

Sağlığımız en büyük hazinemizdir.. Onu korumak için çaba göstermeye gerçekten değer.. 46 yıl saltanat sürerek 4 kıtada at koşturan Osmanlı Padişahı Kanuni Sultan Süleyman 64 yıllık yaşamında sağlığını hiç aklına getirmemiştir. 1564’te Zigetvar Seferi sırasında Avusturya’da çadırında sancılandığında, dayanılmaz apandisit ızdırabının etkisiyle şu ünlü sözler ağzından dökülmüştür :

            Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi;
            Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi..

Şanlı Kanuni, bu dizeleriyle halkın gözünde en geçerli olanın saltanat/devlet olduğunu bildiğini; ancak tek bir sağlıklı nefesten daha büyük saltanat olamayacağını çarpıcı bir biçimde -ama çok geç!- dile getirmektedir. Ne var ki, sağlık yitirildikten sonra kolay kazanılabilen bir olgu değildir. Ellerimizin avuçlarımızın arasından bir peri  gibi uçup yitmektedir. Nitekim o şiddetli sancı da büyük padişahın sonu olmuştur. Tek bir sağlıklı nefes uğruna saltanatı terk etme ‘rüşveti’ (!) de kendisini kurtarmaya yetmemiştir.

Ayrıca sağlık hizmetlerinin çok pahalı olduğu, tıbbi teknoloji ve ilaç – serum – aşı vb. girdilerin dışalım (ithal) kaynaklı oluşu, ulusal kaynakların dar ve sosyal güvenliğin sınırlı kaldığı ülkemizde, sağlıklı olmak varken hastalanmaya da pek hakkımız yok galiba.. 2012 sonunda SGK (Sosyal Güvenlik Kurumu), salt sağlık hizmetlerinde 20 milyar TL açık verdi ve genel bütçeden desteklendi.. Bu bakımdan, Devlete ve yurttaşa düşen görevler var :

Anayasa md. 56          :

Herkes sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek Devletin ve vatandaşların (ortak) ödevidir…  [En başta halkın sürekli SAĞLIK EĞİTİMİ!]

Kamu kurumları spor – yürüyüş alanları ve salonları, bisiklet parkları, yüzme havuzları.. yapmalıdır.

  • Okul öncesinden üniversite bitene dek tüm öğrencilere OKUL SÜTÜ verilmesi sağlanmalıdır. 
  • Her-ke-se sürekli, nitelikli, kamusal nitelikli koruyucu sağlık hizmeti sunumu, stratejik bir ulusal politika olmalıdır. 

Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) kuruluşunun 66. yılında (1947), 7 Nisan günü, Genel Başkanı Dr. Margaret Chan’ın kaleminden geleneksel basın açıklamasını yaptı. Bu yılki tema YÜKSEK KAN BASINCI (Hipertansiyon). Sorunun çok yaygınlaştığı ve en ciddi sağlık sorunu durumuna geldiği vurgulanmakta açıklamada. Hipertansiyona ilişkin olarak bir toplumsal farkındalık ve seferberlik yaratılması önemle vurgulanmakta ve insanların kan basınçlarını bilmeleri, belli aralıklarla mutlaka ölçtürmeleri gereği işlenmekte. Öngörülen sınır üstünde değerler varsa; hastalıkla barışık kalmak, başetmek ve uzun erimde (vadede) ağır komplikasyonlarından sakınmak için neler yapılması gerektiği açıklanmakta ve alınabilecek pek çok etkili korunma önlemi olduğu aktarılmakta.. 

Gerçekten de; sağlıklı olmak – kalmak varken, gerekli en üst özeni göstermeksizin hastalanmak bir israf, lüks ve topluma karşı sorumluğunu yerine getirmemek değil mi ?

**********

Bu dosyayı pdf olarak okumak için lütfen aşağıdaki erişkeyi (linki) tıklayınız..

Atherosklerosis_Arteriosklerozis_Damar_Sertligi_ve_Korunma

TÜRKİYE’NİN SİGARA NEDENİYLE ÖDEDİĞİ SAĞLIK BEDELİ / Financial Cost of Turkey Due to Smoking

Sigaranin_saglik_bedeli_31.5.12