Etiket arşivi: Dr. Ahmet Saltık www.ahmetsaltik.net

ÇUVALDAN BİN BETER, BENİM GENELKURMAY BAŞKANIM !

Em. Tümg. Naci BEŞTEPE

Naci_Bestepe_portresi

ÇUVALDAN BİN BETER, BENİM GENELKURMAY BAŞKANIM !

4 Temmuz ABD’nin bağımsızlık günüdür.
4 Temmuz 2003, ABD’nin TSK’nın başına çuval geçirme günü.
TSK’nın onurunun, Türk Ulusu’nun gururunun kırıldığı gün.
Türkiye Cumhuriyeti’nin yeniden yapılandırılmasında, işbirlikçilerle anlaşarak eyleme geçişin kırılma noktası ya da dönüm günü..
Türk olana, Türk askeri olana ömür boyu unutulması olanaksız bir gün.
Kapkara, çirkef pisliğinde bir gün.
 
Peki ya 22 Aralık 2012?
Medyada çok sınırlı yer aldığı için pek çok kimsenin haberinin bile olmadığı, yürekler acısı bir olayın yaşandığı gün.
Genelkurmay Başkanlığı’nın resmi açıklamasına göre;
bir olayın yaşanmadığı, yazılanların hayal ürünü olduğu gün.
 
Okumayan ve duymayanlara haberi özetleyeyim :

21 Aralık 2012  günü Şırnak-Ilıcalar’da arama-tarama yapan JÖH timi; terörist grupla çatışmaya girer, iki teröristi ölü olarak, ABD yapımı FGM 148 tanksavar silahı ve cephanesiyle birlikte ele geçirir. 
Söz konusu silah; yalnızca ABD ordusu envanterinde vardır. 5 km menzile sahiptir.
Hava araçlarına karşı da etkilidir. 
Tim, olayı kayda alır ve görüntü kaydı savcılığa da verilir.
 
Ulusal facia 22 Aralık’ta yaşanır. Sabah saat 05:00’te tim uyandırılır.
İncirlik’ten US helikopteri ile gelen beş ABD’li subay timi sorguya çeker.
Tugay Komutanı, Gnkur. Bşk.lığı emriyle sorgulama yapılacağını bildirir.
Sorgulamada, çatışmada canlı olarak başka terörist ele geçirilip geçirilmediği üzerinde durulur (teröristlerin içinde ABD’li olduğu ve silahın kaynağını açıklayacağından
kuşku duyulduğundan). Sorgulamada, Türk Üsteğmen silahın açıklanmasını istediğinde, deneme uçuşu yapan bir US helikopterinden düştüğü gibi uydurma bir yanıt alır. Sorgulama saat 11:00’de biter.
Olayın basında yer almasından iki gün geçtikten ve TBMM’nde gündeme geldikten sonra, Gnkur. Bşk.lığı resmi sitesinden haberin tümüyle asılsız ve düş ürünü olduğu açıklandı.
 
Kimi subay arkadaşlarıma düşüncelerini sordum.
Çoğunun yanıtı, “GERÇEKTİR, OLMUŞTUR”  kanısını içeriyordu.
Bir arkadaşım, “TSK’yı YIPRATMA AMAÇLI” olarak yorumladı.
 
Haber kaynaklarına baktım. 
Hiç de TSK’yı yıpratma amacına hizmet eden kuruluşlar değillerdi.
THE TARAF, FAZ SABAH, F-ZAMAN, US- STAR, Y-AKİT’e benzemiyorlardı.

Kimi haber kaynaklarına dönüp sordum. Emin olduklarını belirttiler.
Ben de haberin düş ürünü ve gerçekleşmemiş olmasını candan diliyorum.
Ancak olmamıştır diyemiyorum. Bu yüzden de kahroluyorum.
Burası bizim bağımsız, özgür, egemen yurt topraklarımız değil mi?
Türkiye Cumhuriyeti Devleti sömürge mi?
Türk Ordusu ABD’nin buyruğunda mı?
 
Çuval Irak’ta geçirildi başımıza. ABD orada egemen güç idi. 
Sözde dost ve müttefikti aynı zamanda.
“Askerimiz olayın büyümesini istemediği için karşılık vermedi” diye
teselli bulmaya çalıştık.
Ya şimdi?
Ne diyeceğiz?
Yüreğimizin yangınını nasıl söndüreceğiz?
İşgal ordusuna selam vermediği için sorguya çekilmeyi yediremeyip rütbelerini söken Türk subayına nasıl anlatacağız yaşanan  bu
ÇUVALDAN BİN BETER 
sefilliği??
 
Böyle bir olay yaşanmışsa (Aralık 1991’de ABD helikopterlerinin PKK’ye malzeme attığı haberi üzerine yapıldığı gibi) eşit rütbe ve makamdaki personelden oluşan müşterek bir inceleme kurulu kurulabilirdi.
ABD’nin katılacağı tek seçenek de bu olabilirdi.
Türk Ordusu’nun komutanları ABD’lilerin askerimizi doğrudan sorgulamasına nasıl EVET der?
Bu EVET, bağımsızlığımıza, özgürlüğümüze, gururumuza, onurumuza HAYIR demek değil midir?
Hangi Türk subayı buna cesaret edebilir?
Yasalarımıza göre suç değil midir?
Buna izin verme yetki ve sorumluluğunu taşıyan Genelkurmay Başkanı’na ben birilerinin dediği gibi “BENİM GENELKURMAY BAŞKANIM!” diyemem.
Hâlâ böyle bir şey olmadığından emin olmaya can atıyorum.
Em. Tümg. Naci BEŞTEPE
======================================================
Dostlar,
Em. Tümg. Naci BEŞTEPE‘nin yukarıya aldığımız yazısı yüreğimizi sızlattı.
Olayın tarafsız gözlemecilerce saydamlıkla ortaya konmasını diliyoruz.
Örn. sorgulananlara Genelkurmay’ın güvencesi ile açıklama yapma hakkı verilsin..
Yazıklar olsun..
Türkiye nerelere sürüklendi??
TSK’nın Kemalist – yurtsever kadroları tasfiye edilince geride kalanlar “bunlar” mı??
Söyleyecek söz bulamıyoruz..
Mahzuni‘nin şarkısında olduğu gibi; “bilmem söylesem mi söylemesem mi??
Söylesek suç olacak, söylemesek içimize dert..
Her şeye karşın yine sağduyu ve yine AYDINLANMA kazanacak..
Er ya da geç
..

Sevgi ve saygı ile.
31.12.12, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

Soner Yalçın’ın tarihsel demeci : İnadına yazacağız

Dostlar,

Gazeteci-yazar ve ODATV kurucusu-yöneticisi dürüst ve yürekli insan Soner Yalçın,
Ergenekon tertibinde 682 gün Silivri tutsakevinde kaldıktan sonra dün (28.12.12) salıverildi (“tahliye edildi” yerine Türkçesi!)..

Çıkışında basına verdiği demeç gerçek bir demokrasi dersi içeriğinde.
Yürekli bir aydına yakışan bir manifesto aynen..

Aynı gün yargılanması sırasında da mahkemede “ERDEMDEN ZIRH GİYMEK” gibi müthiş bir deyim kullanmıştı.

Gerçek bir aydın kimliğini tutarlılıkla sergileyen SONER YALÇIN’ı gönülden kutluyoruz.

Soner Yalçın’ın savaşımını saygı ile selamlıyoruz.

Soner Yalçın’ın söylediklerinin altına biz de imzamızı atıyoruz.

Soner Yalçın’ın ODATV’de yazacaklarını, yeni kitaplarını
inadına okuyacak ve okutacağız.. Özellikle SAMİZDAT adlı şaheserini!

  • Silivri’deki traji-komik tiyatroya bir an önce son verilmesini diliyoruz artık!

Sevgi ve saygı ile.
29.12.12, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

==============================================

Soner Yalçın: İnadına yazacağız!

TUTUKLU yargılandığı Odatv davasının 15’nci duruşmasında dün tahliye olan gazeteci-yazar Soner Yalçın, cezaevinden çıktı. Cezaevi çıkışında ilk olarak oğlu Aren Soner’e sarılan Yalçın, yaptığı açıklamada;

Soner Yalçın: İnadına yazacağız

  • “Bize yenilgiyi öğretemeyeceksiniz. 
  • Biz yenilgiyi öğrenmeyeceğiz ve inadına yazacağız.” dedi.

Geç saatlerde çıkması beklenen Soner Yalçın, işlemleri hızlı yapılınca saat 20.30 sıralarında cezaevinden çıktı. Yalçın, cezaevi aracından indikten sonra oğlunu kucaklayarak öptü. Daha sonra yakınlarına sarılarak hasret gideren Yalçın,
basın açıklaması yaptı. Açıklamasına;

  • ” Buraya çok başka duygularla geldim. Başka sözler söyleyecektim ama söylemeyeceğim.” diyerek başlayan Yalçın,
  • 75 yaşındaki bir Yalçın Küçük’e bu yapılmaz. Bu insan bir bilim insanı.
    Bu insanın kitapları dünya üniversitelerinde konuşuluyor. Bu insanın hepinizin boyu kadar kitapları var. Ben niye dışarıdayım, Yalçın Küçük neden içeride arkadaşlar? Bunu lütfen sizlere söylüyorum, bunun peşini bırakmayın.
  • Sadece Prof. Küçük değil burada Prof. Dr. Fatih Hilmioğlu da var. Bu insan bir rektör. Bu insan binlerce insana ameliyatlarla hayat vermiş. Bu insan kanser, bu insan işte böyle bir evladını kaybetmiş. Ve bu insanı içerde tutmakta neden
    inat ediyorlar. İşte prof. Dr. Mehmet Haberal, yazıktır, ayıptır bu ülkenin vicdanı nerde. Sadece birkaç tane onurlu gazeteciye mi kaldı bu. Nerede o ülkenin gazetecileri, bu insanlar nerede. Bu öğretim üyeleri nerede. Bir tek biz değiliz. Hepiniz ayağa kalkın.” dedi.“BU ÜLKENİN VİCDANI NEREDE”

BUNA KİMSE GÖZÜNÜ KAPATAMAZ

Yalçın, Odatv’de Ergenekon davasını yazdıkları için tutuklandıklarını belirterek,

Soner Yalçın'a sürpriz telefon

  • “Burada bir dava yok. Bu dava sadece Odatv davası değil. Biz Odatv’de Ergenekon’u yazdığımız için tutuklandık. Ben oradaki insanların büyük çoğunluğunu tanımam. Tanıdıklarımla da mahkemelik olmuşum. Ama bir gerçek var. Gazeteci gerçeğin yanında durur. Hakikate aşkla bağlıdır. Size sesleniyorum meslektaşlarım : Bu dönemde gazetecilik yapacaksanız buradaki zulmü görün. Burada bir zulüm var. Buna kimse gözünü kapatamaz.

“GAZETECİ GERÇEĞİN ARKASINDA DURUR”

  • Gazeteci sadece gerçeğin yanında durur.
  • Biz gazeteciler kendimizi iktidarlara cemaatlere beğendirmek zorunda değiliz. Böyle bir sorumluluğumuz ve zorunluluğumuz yok.
  • Kimseden izin alarak yazmayız.
  • Biz kimseden izin alarak düşünmeyiz.
  • Düşünürüz özgürce ve özgürce yazarız.
  • Ve son olarak şunu söylemek istiyordum : Birileri Soner Yalçın’ı ve diğer yürekli, onurlu gazetecileri cezaevine atarak kalemini eğeceğini, kalemini kıracağını düşünebilir. Ama biz öyle olmayacağız.
  • Çünkü biz cezaevinde yatmayı zindanda kalmayı Namık Kemal’den öğrendik.
  • Biz bu vatana hasret içinde sürgünde yaşamayı Nazım Hikmet’ten öğrendik.
  • Biz Aziz Nesin’den, Sabahattin Ali’den, Rıfat Ilgaz’dan inadına gazete çıkartmayı öğrendik.
  • Biz Abdi İpekçilerden, Uğur Mumculardan, Bahriye Üçoklardan, Hrant Dinklerden, Ahmet Taner Kışlalılardan, Hablemitoğlu’dan ölmeyi öğrendik.
  • Ama bize yenilgiyi öğretemeyeceksiniz.
    Biz yenilgiyi öğrenmeyeceğiz ve inadına yazacağız.” dedi.

soner yalçın ın tahliye edilmesi

(Özkan ARSLAN / İSTANBUL, DHA, 28 Aralık 2012)

82. YILINDA KUBİLAY OLAYI ve DERVİŞ MEHMET’İN ARABASI

E. Tümg Naci BEŞTEPE

82. YILINDA KUBİLAY OLAYI ve DERVİŞ MEHMET’İN ARABASI

ÖNCESİ

Şeyh Sait isyanından sonra, Cumhuriyet ve devrimlere karşı gerçekleştirilmiş
küçük çaplı ancak üzüntüyle anımsanacak bir olaydır.

Nakşibendi Tarikatı lideri Şeyh Esad’ın Manisa’da tarikatı yaymakla görevlendirdiği Laz İbrahim’in yönlendirdiği ve başında Derviş Mehmet’in bulunduğu bir grup tarafından gerçekleştirilmiştir.

Derviş Mehmet Giritlidir.

İşgal döneminde Girit valiliği yapıp sonra Yunanistan’a kaçarak Hristiyan olan
Giritli Hüsnü’nün yeğenidir.

Çerkez Ethem’in arkadaşı olup onunla beraber çalışmış, onunla birlikte Yunanistan’a kaçmış, 1930 öncesi geri dönmüştür.

OLUŞUMU

Manisa’dan gelen Derviş Mehmet ve cüppeli, sarıklı, çember sakallı altı arkadaşı,
23 ARALIK 1930’da, Menemen’de sabah namazı kıldıkları camiden yeşil bir sancak alarak Hükümet Meydanı’na dikerler.

Derviş Mehmet camide kendini MEHDİ olarak tanıtır.

Dini kurtarmaya geldiklerini, şapka giyenin kafir olduğunu, şeriatın yeniden geleceğini, 70 bin kişilik halife ordusunun şehri sardığını, yeşil sancağın altında toplanmayanların öldürüleceğini söyleyerek halkı korkuturlar.

Zikir yapmaya başlarlar.

Silah zoru ve korkudan etraflarında kalabalık oluşur.

Menemen’de konuşlu bulunan ve durumu öğrenen 43. Alay Komutanlığı,
Atğm. Mustafa Fehmi Kubilay komutasında bir manga asker gönderir.

Kubilay doğrudan elebaşıların yanına giderek teslim olmalarını ister.

Ateş ederek Kubilay’ı yaralarlar.

Askerlerde manevra mermisi vardır. Ateş ederler. Etki etmeyince, Derviş Mehmet,
”Bana kurşun işlemez” diyerek topluluğu daha da etkiler.

Askerler kaçar. Kubilay yaralı olarak camiye kadar gelir.

Derviş Mehmet, Kubilay’ın kafasını bıçakla keser.
Yeşil sancağa bağlayarak dolaştırmaya başlarlar.

 

Olay yerine gelen ve müdahale etmek isteyen iki bekçiyi de öldürürler.

Menemenliler müdahale etmez veya edemezler. Ancak alkışla destek verenler de olur.

Olayın büyüdüğünü öğrenen Alay Komutanlığı yeni birlik gönderir.
Derviş Mehmet öldürülür, diğerleri de yakalanır.

SONRASI

Bölgede sıkıyönetim ilan edilir.
General Mustafa MUĞLALI başkanlığında Divan-ı Harp kurulur.

29 Ocak 1931’de sonuçlanan mahkeme; biri zaten ölmüş olan 37 kişinin idamına,
40 kişinin salıverilmesine, 27 kişinin beratına, 41 kişinin de hapsine karar verir.

İdamlardan altısı (bunlar arasında Şeyh Esad da vardır) yaşları nedeniyle,
ikisi de TBMM kararıyla hapse çevrilir.

29 kişi, 3 Şubat 1930’da Menemen’in değişik yerlerinde asılarak idam edilir.

OLAYDAN GÜNÜMÜZE TARİKATLAR, GERİCİ AKIMLAR

Nakşibendi Tarikatı’nın o günkü amacı; şeriatı getirmek, tekke ve zaviyeleri açmak, şapka yerine fes giyilmesini sağlamaktı.

Geçen 80 yılda karşı devrimci gerici akımların amaçlarında önemli bir değişiklik olmamıştır.

Tek fark, siyasi otoritenin gücü ve kendilerine yaklaşımlarına göre gösterdikleri davranışta olmuştur.

Duruma göre; yer altına girmişler,  gözden kaybolmuşlar, iktidara yanaşmış veya
cephe almışlar ya da ortaya çıkıp isteklerini söylemişlerdir.

  • Derviş Mehmet’in 4 kuşak sonrasının devlet yönetimine geldiği
    iddia edilmekte, yalanlanmamaktadır.

Divan-ı Harp Mahkemesi’nin başkanı Org. Muğlalı, DP döneminde, Van/Özalp’taki kaçakçıların öldürülmesi olayı nedeniyle yargılanırken kahrından ölmüştür.

Özalp’taki kışlaya verilen adı Kasım 2011’de silinerek hem gerici yobazların
hem de bölücü ayrılıkçıların istekleri karşılanmıştır.

Bugün, devleti yönetenlerin ve üniversitelerimizdeki bilim adamlarının ağzından;
tekke ve zaviyelerin, türbelerin yeniden açılması, bu miskinlik ve gericilik yuvalarının bilim ve kültür yuvası olduğu, medrese sistemine dönülmesi gerektiği dillendirilmektedir.

  • Kılık kıyafet devrimi çiğnenmektedir.

Halk şapkayı benimsememiş olsaydı, fesin de türban gibi serbest bırakılması
olasılık dahilindedir.

  • Cemaat ve tarikatlar siyasi ve ekonomik güç odakları haline gelmiştir.

Gemileri, uçakları, cipleri, villaları, bankaları, gazete ve televizyonları, üniversiteleri, beyin yıkama kursları, vakıfları, dernekleri, dünyanın her yerinde okulları, valileri, belediye başkanları, siyasi partileri, bakanları sözün kısası her şeyleri vardır.

Laik cumhuriyetle, demokrasiyle, devrimlerle mücadeleyi daha güçlü olarak sürdürmektedirler.

Zaman zaman Derviş Mehmet ve 5-6 arkadaşının çok küçük bir grup oldukları,
isyan çıkarmalarının olanaksızlığı ve olayın abartıldığı gündeme getirilmektedir.

Bu savda doğruluk payı olabilir, ancak günümüzde hala sıkça tanık olduğumuz
bazı oluşumları, topluma kabul ettirilmek istenen fikirleri anımsatarak bu payın
ne kadar az veya çok olduğunu bir kez daha düşünelim;

–        Cüppeli Ahmet’in peşinde koşanlar,
–        Medyumlarda, falcılarda sıraya girenler,
–        Fatih’te kurtarılmış bölge yaratanlar, cinayeti bile örtbas edenler,
–        Adnan Hocacılar,
–        Fethullahçılar,
–        Türedi tarikatçılar,
–        Said-i Nursi’ye itibarını iadeye çalışanlar,
–        Atatürk’e idam fetvası veren İskilipli Atıf’ı göklere çıkaranlar,
–        Alevilerin katledilmesi gerektiğini söyleyen Ebussuud Efendi’yi
öve öve bitiremeyenler,
–        9 Yaşındaki kız çocuğu ile ve dört kadınla evlenmeyi uygun görenler,
–        Maya takvimine göre dünyanın sonunun geldiğine inanıp Şirince’ye
hücum edenler… ve daha niceleri.

SONUÇ

Bir anekdot ile bağlayalım sonucu.

Atatürk, 4 Ocak 1931’de, Bursa gezisinde Türk Ocağı’nı ziyaret eder ve
kırsal kesimdeki aydınlanma çalışmalarının nasıl gittiğini sorar

Ocak başkanı Dr.Rüştü Bey, yakın köylere gidildiğini ancak taşıma araçları olmadığı için uzak köylere ulaşamadıklarını söyler. Bunun üzerine Atatürk; “DERVİŞ MEHMET’İN ARABASI MI VARDI?” diye kırgın bir ses tonuyla sorar. (*)

Atatürkçülere düşen; tüm gerici çabalara karşı, O’nun ilke ve devrimlerine
sahip çıkmaktır.

  • Atatürkçülerin mazeretlere sığınma hakkı yoktur.

Kubilay başını bu yolda vermiştir.

82. yılında Devrim Şehidi Atğm. Kubilay’ı ve arkadaşlarını saygıyla anıyoruz.

Aydınlanmanın ışığı üzerlerinden eksik olmasın.

(*) Atatürk Bugün Olsaydı  – Cemal KUTAY

==========================================

Dostlar,

E. Tümg. Naci Beştepe’nin çok öğretici derlemesi yukarıda.

2 fotoğrafı biz ekledik sizin vev Sayın Beştepe’nin hoşgörüsüyle..

Devrim şehitlerinin kan ve canlarına yaraşır olmak zorundayız..

Bu da Türkiye Cumhuriyetini sonsuza dek onurlu, bağımsız, başı dik yaşatmaktır.

Sevgi ve saygı ile.
23.12.12, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

Prof. Öztin AKGÜÇ : 2013 Yılı Bütçesi

Dostlar,

2013 çoook zor bir yıl olacak..

Prof. Dr. Öztin Akgüç hoca, uzman olarak, AKP’nin 11. bütçesi olan 2013 bütçesini nesnel biçimde rakamlarla irdeliyor..

Vardığı yargı çook üzücü :

  • “2013 bütçesi, özelliği olmayan büyümeye, gelir dağılımına, vergi adaletine, toplumun yaşam kalitesine katkısı olmayacak, formalite gereği hazırlanmış, “durumu idare etme bütçesi” olarak nitelendirilebilir.

 

Sevgi ve saygı ile.
18.12.12, Ankara

 

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

========================================

Prof. Dr. Öztin AKGÜÇ

2013 Yılı Bütçesi

TBMM’de görüşülmeye başlanan 2013 yılı merkezi yönetim bütçesinin büyüklükleri,
bir önceki yılla karşılaştırmalı olarak şöyledir:

TABLO I : Merkezi Yönetim Bütçeleri Karşılaştırması (I)
(2012-2013) Milyar TL

2013 2012 Başlangıç Tasarı Ödeneği   2013 / 2012 Değişim (%)

Bütçe Büyüklükleri

Giderler 404.0 350.9 15.1

• Faiz Hariç Gid. 351.0 300.7 16.7

• Faiz Giderleri 53.0 50.2 5.6

Bütçe Gelirleri 370.1 329.8 12.2

• Vergi Gelirleri 317.9 277.7 14.5

• Vergi Dışı Gelir 52.2 52.1 …

Bütçe Açığı (33.8) (21.1) (60.7)

Faiz Dışı Fazla 19.1 29.1 (34.4)

Not: Açıklar ve azalışlar parantez içinde gösterilmektedir.

2013 bütçesi, tasarı olarak 2012’nin başlangıç ödeneklerine göre cari fiyatlarla yaklaşık % 15 daha büyüktür. Bütçe gelirlerinde % 12.2 artış beklenmektedir. Vergi gelirleri artışı % 14.5 olarak hedeflenirken vergi dışı gelirler, bir önceki yıla göre hemen hemen aynı düzeyde kalmakta, reel olarak azalmaktadır. Öngörüye göre vergi gelirlerinin
bütçe gelirleri içindeki payı yaklaşık % 86’ya yükselmektedir. 2013 bütçe açığı
hedef olarak bir önceki yıla göre % 60.7 oranında artarken, faiz dışı fazla % 34.4 oranında azalmaktadır.

Tablo I’deki karşılaştırma 2012 hedef veya başlangıç ödeneklerine göre yapılmıştır. 2012 gerçekleştirme tahminlerine göre karşılaştırıldığında tablo da bir ölçüde değişmektedir.

2012 yılı bütçe gerçekleşmesi hedeflerden, başlangıç ödeneklerinden çok belirgin olmasa da farklar göstermektedir. Fiili harcamalar, başlangıç ödeneklerini % 14 aşarken gelir ve vergi gerçekleşmeleri, tahmin (hedef) düzeyinde kalmaktadır. 2012 bütçe açığı hedefi yaklaşık % 59 aşarken faiz dışı fazla, hedefin % 46.7 oranında gerisinde kalmaktadır.

2013 tasarısını önceki dönemlerle karşılaştırırken başlangıç ödeneklerini esas almak daha tutarlıdır. 2013 bütçesinin nasıl gerçekleşeceği sadece bir tahmindir. Gerçekleşmeyle başlangıç ödenekleri arasında her zaman farklar oluşur. Bu nedenle
bir döneme ilişkin tahminle, önceki dönemin fiili gerçekleşmelerini karşılaştırmak,
anlamlı ve tutarlı değildir.

2013 tasarısına göre bütçe büyüklüklerinin, GSYH tahminine (1.571 milyar TL) oranları; bütçe giderleri % 25.7; faiz hariç giderler % 22.3; bütçe gelirleri % 23.6;
vergi gelirleri % 20.2; bütçe açığı % 2.2 ve faiz dışı fazla da % 1.2 olarak hesaplanmaktadır.

TABLO II

Merkezi Yönetim Bütçeleri Karşılaştırması (II)

Milyar TL

2013 2012 Gerçekleşme Değişim (%)

Tasarı Tahmini 13/12

Bütçe Büyüklükleri

Giderler 404.0 362.7 11.4

• Faiz Hariç Gid. 351.0 313.7 11.9

• Faiz Giderleri 53.0 49.0 8.2

Bütçe Gelirleri 370.1 329.2

• Vergi Gelirleri 317.9 278.8 14.0

• Vergi Dışı Gelir 52.2 50.4 3.6

Bütçe Açığı (33.9) (33.5) (1.2)

Faiz Dışı Fazla 19.1 15.5 23.2

2013 bütçesinde giderlerin çok büyük bölümü cari ve transfer harcaması niteliğindedir. Giderlerin % 24’ü personel gideri, % 4.2’si devlet primi giderleri, % 37.5’i cari transfer gideri, % 13.1’i de faiz gideri niteliğindedir. Bütçe içinde mal ve hizmet alımlarının payı % 8.3; sermaye giderlerinin payı da yine % 8.3 olarak aynı düzeydedir.

Övünmelere, propagandaya karşı 2013 bütçe tasarısında öngörülen
yatırım ödeneklerinin bütçe giderleri içindeki payı % 9,7 iken,
GSYH’ye oranı %1’in bile altındadır.

Destekleme ödeneklerinin tutarıysa esnaf , tarımsal kredi, ihracat ve KOBİ destekleri, teşvik ödemeleri, işveren prim desteği dahil ancak 10.2 milyar TL’dir.
Bunların bütçe giderlerindeki payı % 2.5; GSMH oranı binde 6’dır.

Tarımsal desteğe ayrılan toplam kaynak 9 milyar TL’dir. Bunun GSYH oranı binde 6, tarıma ayrılan tüm kaynakların payı ancak binde 9’unu oluşturmaktadır.

Vergi gelirlerinin yapısı incelendiğinde bunun yaklaşık % 30’unun dolaysız (gelir ve kurumlar), %70’inin de dolaylı vergi (özel tüketim vergisi ÖTV – dahilde ve ithalatta alınan KDV) oluşturduğu görülmektedir. Bu adaletsiz yapı giderek de şiddetlenmektedir. Türkiye’de dolaysız vergilerin GSYH içindeki payı % 13.5 olarak OECD alalamasının 9.3 puan altındadır. Buna karşı ortalama ücret üzerindeki
vergi yüküyse Türkiye’de % 36.3 düzeyinde olarak OECD ülkeler ortalamasının üstündedir.

Rakamların ortaya koyduğu gibi;

  • 2013 bütçesi, özelliği olmayan büyümeye, gelir dağılımına, vergi adaletine, toplumun yaşam kalitesine katkısı olmayacak, formalite gereği hazırlanmış, “durumu idare etme bütçesi” olarak nitelendirilebilir.

(Cumhuriyet, 14.12.12)

10 Yıl Önce Bugün, Necip Hablemitoğlu Öldürüldü Bu Ülkede…

 

Dostlar,

Bu gün, yiğit Kemalist aydın Dr. Necip Hablemitoğlu‘nun kahpece öldürülüşünün
10. yılı bitti.. Bu bağlamda O’nu ne denli ansak azdır.. Az önce eşi Prof. Dr. Şengül  Hablemitoğlu‘nun yazısını paylaştık sitemizde. (NTV’deki söyleşisi de bitti bu arada.)

Şİmdi de O’nun çok yakınında olan, çok iyi tanıyan, cinayet sırasında 21 yaşında bir hukuk öğrencisi, şimdi ise 31 yaşında bir genç Avukat olan Ersan Barkın‘ın içli,
duygulu ve çok silkeleyici bilgiler içeren yazısına yer vermek istiyoruz..

Lütfen okuyunuz ve okutunuz.. diyoruz..

Biz de sevgili Ersan’ı en az 10 yıldır ADD çalışmalarımızdan yurtsever bir genç olarak
çok yakın tanıyoruz..

  • “..ölümü bir metre peşinde yaşayan bir devrimci ..”

diyor sevgili Ersan.. Lütfen bu yazıyı da, Ersan ile “duygudaşlık” (empati, hemhal olma, diğerkâmlık, birbirini yaşama) kurarak okur musunuz??

Bir kez daha yüksek sesle haykırıyoruz :

Bulun Dr. Necip Hablemitoğlu’nun katillerini..

– Salt tetikçileri değil, gerçekte onları azmettirenleri.. Hangi ülkenin çıkarlarına dokunuyordu Necip kardeşim? O’na özellikle bakın.. Devlet olun, korkmayın,
bırakın uluslararası denge masallarını.. Yurttaşınızı size meydan okurcasına vurup giden, birkaç saat içinde yurtdışına çıkan, kestirimi zor olmayan bir batılı ülkenin istihbarat örgütünün kiralık katil ajanlarını anımsayın.. Cevizkabuğu programında masadan kaçmak zorunda kalan kişi hangi ülkenin hangi vakfının başında idi?

Açıklayın cinayeti, biliyorsunuz gerçekte!

Sevgi ve saygı ile.
18.12.12, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

=====================================================

Av. Ersan BARKIN

10 Yıl Önce Bugün, Hablemitoğlu Öldürüldü Bu Ülkede…

21 yaşımdaydım. O’nun 20’sinde birkaç kitabı olduğu düşünülürse geç kalmışlık hissi üzerimizdeydi.

O’nun “düşünce evreni”nin bir yerlerinde olabilmenin şansını unuttuğumuz tek an yoktu ama.

Yiğit bir aydın. Korkulması gerektiği bilinen birçok çevrenin üzerine gözünü kırpmadan atılan, ölümü bir metre peşinde yaşayan bir devrimci.

***

Aralık ayının ortaları, karın örttüğü toprağa bir beden düştü.

Başında kanlar, göz yuvarının kenarında bir kurşun deliği.

Dudaklarında bir minik tebessüm, yüzünden başka anlarda da düşmeyen gülümsemeden kalan bir parça gibi.

***

18 Aralık 2002 gecesi, ertesi gün, daha ertesi…

Devlet aygıtının beylik sözleri uçuştu etrafta. Değersizlerdi. Zira değersizliğini yaşayarak öğrenmiştik o güne dek, Aksoy’da, Üçok’ta, Mumcu’da, Kışlalı’da.

Kanını yerde bırakmayız” ezberleri diğer yanda. Kaybetme duygusunu yaşamaya başlayan bir kitlenin ayakta kalma çabası.

Sonra, bu kitlenin her beyhude kalkışmasında işittim o sözleri:
Hablemitoğlu, aramızda

Devletin soğukluğu gibi tıpkı, buz gibi, ruhu alınmış bir sesleniş.

***

Ankara Emniyeti, Terörle Mücadele’nin koridorlarında başladı soruşturma gösterisi.

AKP’nin henüz ikinci ayı bitmemiş.

TEM’ci “fidan”lar, henüz bir Kemalist gördüklerinde, istemsiz biçimde yüzlerinde beliren meydan okumaya, rövanşçı mağruriyete sahip değiller.

Vatanseverliklerini kanıtlamaya çalışıyorlar. Kimi zaman masayı yumrukluyor karşımdaki polis, müdür yardımcısı.

Bir cinayeti çözmenin kendileri için ne kadar basit olduğu ifade etmeye çalışıyorlar.

Araya, susturucu takılan silahın teknik niteliklerine dair birkaç serpiştirme.

Son günlerini yaşadığı kimselerin tanıklıklarına başvurmak için çağrılıyız oysa.
İfade tekniklerine bakılırsa sanık olmamız işten değil.

Sonra duyuyorum ki; eşine, suikasttan birkaç saat sonra başlayıp günlerce süren
ifade alma sürecinde gösterilen tavır da benzer.

Hukuk Fakültesi öğrencisiyim henüz. İlk kez bir ifadede bulunuyorum,
ifade veren sıfatıyla.

Geçen sekiz saat, iki bardak çay, bir kaşarlı tost.

Polis ekibi çıkışta evime bırakıyor.
“İçeri gir, el salla” diyorlar. “Bilelim, sağ salim girdiğini”

Sağ olsunlar ama peki ya sonraki günler.

İçeri girmemi bile gözlemeleri gereken koşullar içindeysek eğer,
onlar yokken ne olacak?

Sonraki birkaç ay, ev arkadaşlarım bekliyorlar pencerede polisler yerine.

  • Bahçe kapısından apartman kapısına yüzüm dönük gitmişliğim yok.

Tehlike oralarda bir yerde.

Polisin tavrının “profesyonel”liğini anlamam için biraz daha zaman geçmesi gerekecek.

Aslında yalnız polisin tavrı değil, tetiğe komut verenlerin amacı da.

“Sıra kimde?”

Birkaç kuşağın zihni, ömürleri boyunca atamayacakları benzer bir hastalıkla yüklü: Sabah altıda zilinin çalınması, otomobilinin altına bomba yerleştirilmesi…

Bizim kuşak çocukluktan kalma alışkanlığını yenmiştir. Top bulamayınca çam kozalağı, kola kutusu tekmeleyerek başladı futbol hayatımız.

Yaşımız yirmiye gelirken öğrendik, bira kutusunun içine bomba yerleştirilip, avuçlayıp kenara atmaya çalışanın bedenini paramparça ettiğini.

Öldürmek yetmez, kalanları her gün fark etmediği ruh halinin esiri yapmak öldürmek kadar mühim tetiğe konut veren için.

***

Sözü uzatmaya gerek yok.

  • Bu ülkede Hablemitoğlu öldürüldü, 10 yıl önce bugün…

Ardından göstermelik soruşturmalar, TBMM’de neredeyse her yıl verilen soru önergelerine, soruşturma yapma zahmetine katlanmayanların verdikleri birbirinin kopyası yanıtlar. Kopyası tanımlamasının abartılı olduğu düşünmeyin. Sahiden verilen önerge yanıtları kelime kelime aynı. Soruşturmadan haberdar olmayan savcılar. Ergenekon sürecinde Hablemitoğlu izi arama çabası. Toplum zihninde yaratılan algının ardından, dosyayı Ankara’ya sepetleme süreci. Heyecanla Ankara Cumhuriyet Savcısına koşmamız. “Kucağıma saatli bomba bıraktılar, bu delillerle kolaysa kendileri açsalardı davayı..” açık sözlülüğü.

***

Bir siyasi suikastla ilgiliyseniz karşınıza sürekli çıkan ilk soru şudur: Sence kim öldürdü?

Bu soruya yanıt verme yükümlüğünüzün olmaması bir yana, sahiden yanıt vermek isteseniz de tek sözcük edemezsiniz. Korkudan değil, sahiden olay öyle başarılı biçimde karmaşıklaştırılmıştır ki, anlamlı bir kurgu olanaksız hale gelmiştir.

Bildiklerimizi aktaralım o zaman yukarıdaki derlemede adı geçenlere ve “yeni” haberlere ilişkin.

Soruşturmanın en kritik süreci Ergenekon süreciyle başlamıştı. İddianameye göre, Hablemitoğlu, birçoğu yakın arkadaşı olduğu söylenen ulusalcıların darbe planlarının
bir parçası olarak öldürüldü. Amaç, kendi içlerinden, en çok toplumsal galeyan yaratabilecek olanı öldürmek, sonra da “silah görse, ne olduğu bilmez” dincilerin üzerlerine atmaktı.

Bu doğrultuda onlarca haber yapıldı. Toplumsal kanaat oluştu:

  • Hablemitoğlu’nu da Ergenekon öldürdü.

İddianamede sözü edilen ilişkiye dair çeşitli tapeler, tanık beyanları.

Sonuç, ilk iddianamede Hablemitoğlu’na dair tek kanıt sujesi tahliye edildi,
sonra da gizli tanık olduğu ortaya çıktı.

İkinci iddianamede de Hablemitoğlu’nun tetikçisi olduğu ileri sürülen kimse tahliye edildi, sonra da gizli tanık olduğu ortaya çıktı.

Sonra, bunlar yaşanmamış gibi dosyanın yeniden açıldığına dair haberler kapladı
malum gazetelerin sayfalarını.

Yine heyecanla savcının huzurundayız.
Savcının yanıtı kısa, “Olan bitenden haberim yok.”

Tuncay Özkan, Ergün Poyraz tetikçiyi biliyorum diyorlar,
ifadelerine başvurulsun. Hareket, yok.

Ergün Poyraz, Ergenekon davasında savunmasını verirken mahkeme heyetine sesleniyor:

  • “Hablemitoğlu’nu öldüreni biliyorum. Sorun, söyleyeyim.”

Mahkeme heyetinde tık yok.

Zira, sahiden ele gelir bir yanıt alsalar, üzerlerine gidecek cesaret, yok.

Peki ya dosya, yok.

UYAP’tan arayalım, yok.

Bilgi edinme başvurusunda bulunalım:
“Talebiniz Adalet Bakanlığı’na iletilmiştir”

Sonuç, yok.

***

Hablemitoğlu soruşturması, ebedi olarak soruşturma aşamasında kalmaya, göstermelik bir kumpanya perdelense de günün birinde, ağzımızı açsak sanıkları savunmak zorunda kalacağımız tiratların yankılandığı mahkeme salonlarına mahkumdur.

Nokta…

(18 Aralık 2012, Ankara)

Cumhuriyet Gazetesi 11 Aralık 2012 günlü sayısı ve yorumlar..

Dostlar,

Cumhuriyet‘in 11.12.12 günlü sayısının kapağı yine Türkiye’ye ayna..

Erdoğan ‘Türkiye örnek ülke’ dedi ama 2012’de yalnızca düşünceye 908 yıl hapis verildi

Bu mu örnek ülke?

AİHM Türkiye yorgunu Başbakan Erdoğan, Türkiye’nin insan hak ve özgürlükleri alanında “örnek” gösterildiğini savunsa da yaşananlar tersini söylüyor. Hak ihlallerinde başı çeken Türkiye AİHM’yi en çok yoran ülke oldu. Basın özgürlüğünde Eritre’den bile geride olan Türkiye’de 105 gazeteci tutuklu.

İşkence hiç bitmedi Cezaevlerinde yatacak yer bulunamazken işkence bitmedi, toplumsal olaylarda biber gazını tatmayan kalmadı. Gözaltına alınan 6 bin 529 kişiden 1831’i tutuklandı. Düşüncelerinden dolayı 301 kişiye toplam 908 yıl hapis cezası verildi

Sevgi ve saygı ile.
12.12.12, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

AYDINLIK Gazetesi 9 Aralık 2012 günlü sayısı

Dostlar,

Cemaat ile MİT’in kimi elemanlarının (kurumsal / kişisel ??) kirli ilişkilerini
AYDINLIK sergilemeyi ürdürüyor..

21. yy’da bu tür mide bulandıran ve çoook derin adaletsizlikler, hukuk dışılıklar doğuran ilişkilerin tasfiye edilmesi gerek.

Saydam, demokrat, insan haklarına ve halkın hukukuna (egemenlerin değil!) bağlı bir devlet idaresine insanlık erişebilmelidir.

Eflatun’dan (Platon) bu yana neredeyse 2500 yıla yaklaşıyor
demokratik temsile dayalı rejim özlemimiz..

Anlaşılan insanlığı-uygarlığın, insan aklının olgunlaşması sürecinde daha epey zaman gerek.

Elbette bu süreç kendilliğinden tamamlanmayacak.
Aydınlar öncülük edecek..
Evrim ve devrimler içiçe birbirini besleyerek ilerleyeceğiz.

Siyasal partilerin programlarına, seçim vaadlerine bu canalıcı temaları koymalarını istiyoruz:

* Tertemiz, saydam, demokratik, adil, halk egemenliğine dayalı,
insan haklarına bağlı bir yönetim ve devlet..

Yiğit ve yurtsever komutan Jandarma Genel Komutanı Org. Eşref Bitlis‘in katledilmesinden bu yana 19 yıl geçti. 17 Şubat 1993 idi.. Acısı hala yüreğimizin derinliklerindedir. Şehit komutanın oğlunun söylemi çok uyarıcıdır :

* Babam yaşasaydı Silivri’de olurdu..

Türkiye bu çemberden de çıkacak.. Koşulları oluşursa / oluştuğunda devrimini de yaparak ilerlemesini sürdürecek ve ilgililerinden yasal hesabını da soracak..

Ve işte Mısır… Şeriatçı örgüt Müslüman Kardeşlerin kravatlı devlet başkanı Mursi‘nin açık diktatörlük özleminin ürünü yetkilerini demokrasi ile bağdaşmayacak düzeyde artıran anayasa değişikliğine halkın meşru isyanı, direnişi..

Takları ustaca etkisizleştirmesi : Tanklar bizimdir..

Türkiye halkının (=Türk ulusunun!) demokratik deneyi, özlemi ve birikimi kardeş Mısır’lı demokratlardan eksik değildir..

Türkiye’miz de AKP kadrolarından kurtulmayı bilecektir.

Bu amaçla, Atatürk’ün partisi, Cumhuriyetimizi kuran parti CHP‘nin çok daha etkili muhalefet yapması gerekmektedir.

Örn. tüm demokratik kitle örgütlerini, muhalefet partilerini….
bir CUMHURİYET KONGRESİ‘ne çağırmalı,
adeta Halk Meclisi’ni TBMM dışında tabanını genişleterek oluşturmalıdır.
Buralarda alınacak kararları TBMM’ye taşımalıdır..

Sevgi ve saygı ile.
Ankara, 9.12.12

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

BÖLÜNMEYE ve KÜRT BAĞIMSIZLIĞINA GİDEN YOL HARİTASI ve STRATEJİSİ İÇİN ÖNSÖZ

Dostlar,

İzmir’den Sayın Hikmet Yavaş’ın,

  • BÖLÜNMEYE ve KÜRT BAĞIMSIZLIĞINA GİDEN YOL HARİTASI ve STRATEJİSİ İÇİN ÖNSÖZ

başlıklı bir çalışması bize ulaştı. pdf formatındaki 42 sayfalık kapsamlı dosyanın
özenle irdelenmesi gerekiyor.

  • Bu harita ABD Silahlı Kuvvetler Dergisinin (US ARMED FORCES JOURNAL)  Haziran 2006 sayısından alınmıştır.
  • Bu haritaya iyi bakın. Türkiye’nin Doğu ve Güneydoğu bölgesinin koparılarak, bağımsız bir Kürt Devleti kurulacağını belgelemektedir. Bu projenin adı
    “Büyük Ortadoğu Projesi” dir. “Arap Baharı” adı altında uygulamaya sokulmuştur.

Türkiye’nin birlik ve beraberliğini istiyorsanız, evlatlarınızın ve torunlarınızın geleceğini düşünüyorsanız, Türkiye’yi bölüp parçalamayı amaçlayan bu haritayı unutmayın ve unutturmayın.

………………………….

Sayın Hikmet Yavaş şöyle bağlıyor dosyasını :

SON SÖZ              : Türk halkı artık gözünü açmalı okuduklarına ve dinlediklerine körü körüne inanmamalıdır. Daima sorgulamalıdır. Bizi aptal yerine koymaya çalışanlara izin vermemelidir. Temelleri dinamitlenmiş bir Cumhuriyetin, çeşitli kamplara bölünmüş bir milletin ve yıpranmış
bir ordunun kimlerin işine yarayacağını düşünmelidir. Bizi aldatmaya çalışanlara,
ŞİDDETE BAŞVURMADAN HUKUK KURALLARI ÇERÇEVESİNDE
mutlaka tepkini göstermelidir. Haksızlığa, hukuksuzluğa, hırsızlığa, hortumculuğa,
din üzerinden çıkar sağlamaya çalışanlara, psikolojik harbin piyonlarına,
sessiz kalmamalı ve alkış tutmamalıdır.

ABD eski Dışişleri Bakanlarından Henry KISSINGER; “Birleşik Devletlerin
dış politikasını yalnızca seçmene değil, gelecek nesillere de borçlu olduğumuz şeyler açısından yönetmeye çalışıyoruz” diyor. (74)

Şimdi soru şu; “Acaba Türk siyasileri, Türkiye’nin iç ve dış politikasını sadece seçmene değil, gelecek nesillere de borçlu olduğumuz şeyler açısından yönetmeye çalışıyorlar mı?” Bu sorunun cevabını, bu ülkeyi yönetmeye talip olmuş siyasilerimiz, aydınlarımız ve Türk halkı araştırmalı ve sorgulamalıdır.

KNC (Kurdish National Congress) gibi Kürt Kuruluşlarının yapmaya çalıştıklarına kızmamalıyız. Aksine saygı duymalıyız. Hiç olmazsa adamlar etnik kimliklerini saklamadan mertçe ortaya çıkıyor, yaptıklarını ve yapacaklarını açıkça söylüyorlar. Bunda kokulacak veya kızılacak hiçbir şey yoktur. Çünkü hiçbir organizasyon, dünyanın süper gücü de olsa, içinizi karıştıracak ve içinizden sizi arkadan hançerleyecek işbirlikçileri yoksa hiçbir şey yapamazlar. Esas korkulacak olanlar, kendilerini gizleyerek Türk kimliği arkasına sığınıp el cep ilişkileri nedeniyle kendilerini satmış olanlardır. Demokrasi, özgürlük, insan hakları gibi her T.C. vatandaşının hakkı olan
yüce insani değerler arkasına gizlenenlerin yüzsüzlükleri mide bulandırıyor.

Onların;
“Gözleri vardır görmez,
ağızları vardır doğruyu söylemez,
kulakları vardır duymaz,
mideleri vardır doymaz.”

Saygılarımla.

Hikmet YAVAŞ (İZMİR)
hikmetyavas@gmail.com
http://hikmetyavas.wordpress.com/

Not: Sayın okuyucuların, http://hikmetyavas.wordpress.com/ adresinde yayınlanmış olan aşağıdaki yazıları da okuyup, Türkiye’nin içinde bulunduğu durumu daha derinliğine değerlendirmeleri önerilir.

a. Delilleriyle Birlikte Gerçek Darbe Planını Açıklıyorum.
b. Damarlarında Şeytan Dolaşıyor.
c. Türk Halkını Tarihe Tanıklık Etmeye Ve İçimizdeki Hainleri Tanımaya Çağırıyorum.

===============================================================

Bu kapsamlı raporu okumak için lütfen tıklar mısınız??

Bolunmeye_ve_Kurt_Bagismizligina_Giden_Yol_Haritasi_Kasim_2012
Sevgi ve saygı ile.
28.11.12, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net