Etiket arşivi: Başbakan R.T. Erdoğan

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin TBMM Grup Konuşması – 19.11.13

Dostlar,

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, bu gün, partisinin grup toplantısında
haftalık konuşmasını yaptı ve deyim yerinde ise epey ama epey esti, estirdi, gürledi..
Sanırız şimdiye dek yaptığı en sert konuşmalardan biri idi.

Başbakan R.T.  Erdoğan’ın 16.11.13 günü Diyarbakır’da yapıp ettikleri gerçekten yenilir yutulur içerikte değildi.

Başbakan, üstlendiği / kendisine yükletilen misyonun gereğini, kendi ağzıyla kezlerce kamuoyu önünde itiraf ve kabul ettiği BOP Eşbaşkanlığı görevinin kaçınamayacağı gereklerini yerine getiriyor adım adım. Sıkı ise yapmasın, hemen deliğe süpürüleceğini biliyor. Bu bakımdan hem dışarıyı oyalayıp tepkisini almamak, hem PKK- BDP – KCK – HDP’nin isteklerini gıdım gıdım da olsa yerine getirmek hem de içerideki ulusalcı kesimleri “isyan ettirmemek” gerekiyor..

Kabul ve itiraf edelim ki ciddi biçimde zorda Erdoğan.. Bu siyasal satrancı çook ustaca sürgit götürme olanağı artık kalmadı. Görece önemsiz sayılabilecek küçük,
dahası orta boy ve hatta büyücek boy ödünler tükendi.. Artık bıçak kemiği kesiyor..

Apaçık özerklik aşamasına, Irak’ın kuzeyindeki bölgesel yönetimi resmen sayılacak düzeyde eylemli (fiilen – de facto) olarak tanıma aşamasına gelindi. Telaffuz da edildi “Irak Kürdistan’ı” diye.. Hemen ardından bu gün de bir TV programında
Diyarbakır (yakında Amed!?) Belediye Başkanı Osman Baydemir de
“Türkiye Kürdistan’ı” deyiverdi.. Her şey planlı ve kabul edelim ki
ustalıkla götürülüyor.

Başbakan, çarpıta çarpıta Mustafa Kemal Paşa‘nın ağzından çıkan Kürdistan sözlerini istismar ediyor ve Türkiye’yi önce özerk bölgeye, sonra federal bölgeye ardından konfederasyona – bölgeli devlete ve sonunda bağımsız Kürt devletine =
2. İsrail’e ülkemizin güneydoğu bölgesini vermek üzere adım adım, göz göre göre hazırlıyor.

Bahçeli de bunlara isyan ediyor galiba.. Ama eylemde ne olacak göreceğiz.
Bahçeli içtenlikli ise, öncelikle 9 Kasım 2013 günü Ankara’da yaptıkları mitingde MHP’lilerin yürüyüş kollarında neden “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” demeyip
“Alparslan Türkeş’in askerleriyiz” diye slogan attıklarını açıklamalıdır.
Bu paye öbüründen daha mı yüksektir?

Hadi bunu geçtik; CHP ve İP başta olmak üzere TBMM dışı ulusalcı kesimlerle uygulamalı seçim işbirliğine girişmelidir.

  • Eskisi gibi ayrı ayrı adaylar çıkartılır ve bölgelere göre en güçlü tek adayda ortaklaşılmazsa AKP her şeye karşın gene ipi göğüsleyebilir.
    O zaman da adama sorarlar :

– Kuru gürültünün anlamı ne??
– Sen kimden yanasın?
AKP her sıkıştıkça payanda olmanın anlamı ne ?
(Türban, Cumhurbaşkanı seçimi, 4+4+4 vd.)

  • Sayın Bahçeli içtenlikli ise, yarın CHP’ye seçim işbirliği çağrısı yapmalıdır.

Haydi bu seçimde de ayakta kaldı MHP, sonrasında savunacağı bir şey kalmayacağına göre silinip gidecektir.

Haydi Bahçeli, haydi MHP; seçim işbirliği tek ama tek çare, sakın unutmayın,
gerisi boş laf!

Devlet beyin konuşmasının satırbaşları aşağıda, okunmalı..

Sevgi ve saygı ile.
19 Kasım 2013, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

===================================================

MHP Grup Toplantısı Konuşması, TBMM, 19.11.13

(Özet, SÖZCÜ Gazetesi, http://sozcu.com.tr/2013/genel/bahceli-konusuyor-3-409367/, 19.11.13)

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Diyarbakır’da gerçekleşen
Erdoğan-Barzani görüşmesine sert tepki gösterdi.

portresi

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, partisinin
grup toplantısında milletvekillerine seslendi.

Bahçeli, konuşmasına usta tiyatro sanatçısı Nejat Uygur’un vefatını hatırlatarak başsağlığı dilekleri ile başladı.

MHP Lideri, 24 Kasım Öğretmenler Günü’nü de unutmadı ve tüm öğretmenlerin yaklaşan öğretmenler gününü kutladı.

Bahçeli’nin konuşmasından satır başları şöyle:

DERSHANE TARTIŞMASI

Hükümet adına reform ve devrim denilerek milli eğitim sisteminin posası çıkarılmakta derisi yüzülmektedir. Şimdi de dershane meselesi çıkarılmıştır. Ailelerin istekleri
kökten çözülmüştür de bir tek halledilmesi gereken dershaneler kalmıştır.
İlke olarak dershanelerin özel okula dönüşmesi gerektiğini önceden gündeme getirmiştik. Dershanelerin kaldırılması yerinde bir uygulamadır.
Dershane sahiplerini mağdur etmeyecek çare de bulmak lazımdır.

Öğrencilerin dershaneye mecbur bırakılması acizlik. Dershaneye mecbur bırakan nedenler masaya yatırılmalı. Öğrencilerin okulda bulamayıp da dershanelerde aldığı nedir? Oradaki öğretmenlerle milli eğitim sistemindeki öğretmenler aynı tedrisatın öğretmenleridir. Başbakan ve hükümetinin dershane üzerinden yürüttüğü politikanın esasen nedeni nedir? İşler şimdi mi sarpa sarmıştır?

BARZANİ-BAŞBAKAN BULUŞMASI

Türkiye Cumhuriyeti’nin 90 yıllık tarihinde bugünkü kadar ihanet görülmemiştir.

ALMANYA ZİYARETİ

14 Kasım’da Almanya’ya hareket ettik. Avrupa Türklüğü’nün sorunlarına
Türk Federasyonu çözüm aramaktadır.

Almanya’daki Türkler’in en büyük beklentisi çifte vatandaşlıktır. Din adamı, Türkçe öğretmeni gibi eksiklikler acilen tamamlanmalıdır. Başbakan Erdoğan acilen gözünü açmalıdır. Türk aileleri asimile olmamak için çok direnmiştir. Deniz Feneri’nin ucunun nerelere uzandığı sır değildir. İki kültür, iki dil, iki din arasında bocalayan
Türk kardeşlerimize özellikle hükümetin duyarlı olması gerekmektedir.

DİYARBAKIR ZİYARETİ

Hainlerin tarihine bakarsanız, satılmışların çarşaf çarşaf ifşa edildiğ kitaplara bakarsanız aradığınızı bulursunuz. Geçen Cumartesi günü yaşananlar kimsenin hoşnuna
gitmemiştir. Cani ile Başbakan’ın fotoğrafları aynı pankarta konulmuştur.
Biz millet olduk olalı içimizden hiç bu kadar hançerlenmedik.
Hiç bu kadar köşeye sıkışmamıştır. Cehaletin bu kadar mevki ettiği başka bir dönem olmamıştır. Düşmanlığın bu kadar iltifat gördüğü bir dönem yoktur. Mazideki isyancılar gözlerini açmış, Ali Kemal yattığı yerden kalmış, Haçlılar tekrar ayaklanmış ve hükümetle bütünleşmiştir. Başbakan Erdoğan olmayan meşrebine uygun davranmıştır. Peşmerge başı bu ihamet buluşmasına gelirken, 19 Ekim’de PKK’nın takip ettiği Habur Yolu’nu takip etmiştir. Şivan Perver ile gövde gösterisi yapmıştır. Başbakan Erdoğan’ın dost dediği bu terör destekçisi sanki babasının çiftliğine gelir gibi
Türkiye’ye girmiştir.

Öcalan terörist değil, T.C. devleti teröristtir diyerek İsveç’te konuşan rezil bu kişidir.

Allah Kahretsin!

Türk dilini başımızdan def edelim diyen densiz bu kişidir.

Sıfır sorun mucidi Dışişleri Bakanı özür dilemiştir. Tüm değerlerimize
dirsek çevirmiş bir eşkiyaya bu denli sıcaklığın anlaşılabilir bir tarafı yoktur.
PKK’lılara gösterdiği çoşkun, aşkın sevginin kendi içinde tutarlı bir yanı vardır.

  • Erdoğan ya Kandil yetiştirmesidir ya Türk düşmanıdır ya da
    Türk milletinin kanını emmeye yeminli özel çevrelerin özel görevlisidir.

Diyarbakır’daki açılış törenini 28 Ekim’de ödül alan başka bir PKK’lının
ölüm yıldönümüne getirmiştir.
Türk milleti için kıyamet alameti değil midir? Bu nasıl bir iştir ki, birisi ödül verecek kadar şuur kaybı yaşar, biri anma düzenleyecek kadar gözü kararır.

Ahmet Kaya’dan şiir namına zırvalar sıralarken protokolde gözyaşları sel olmuştur. Şehit için ağlamayanlar teröristler için ağlamıştır. Ahmet Kaya’ya bu kadar matemlidir o zaman en kısa zamanda bir anıt yaptırıp yakınlarında bir ev tutup anıtı seyretmelidir. Bu PKK’lının suçu saz çalmaktır. Öldürmek için ille de
tabanca mı kullanmalıdır. Senin gibi zihniyetler canlı bomba olamaz mı?

MALAZGİRT RUHU CANLANIR

Zamanı gelince Malazgir ruhu da canlanır, İzmir’de denize dökülenlerin torunları da yeniden dökülür.

Teröristlerin yanında olanlar ancak hainliğin tarihini yazarlar.
Diyarbakır’da Barzani’yi konuk etmek, Kürdistan’ı meşru göstermek en büyük hainlik. Başbakan Erdoğan Kürdistan için umut mu verecek sorusu kısa sürede
cevap buldu.

Türkmen kardeşlerimizi peş peşe katleden, Türkmen şehirlerinin ismini değiştiren, teröristleri giydiren bir alçak, Başbakan’da hayalini bulmuştur.

ALLAH’TAN CEZANIZI BULACAKSINIZ

Allah’tan cezanızı bulacaksınız.
Diyarbakır’ın belediye başkanı çıkıp Kuzey Kürdistan demektedir.
Senin elinden tuttuğun bu belediye başkanı ne demektir.

Hukuk insanları nerede?
Bu ülkenin savcıları nerede?

KURTULUŞ YAKINDIR

Başbakan vatanı yalnız görmemelidir.
Türk milleti hainleri tarihin çöplüğüne atmaya hazırlıklıdır.
Milli mücadele yıllarında kurtarıcı Türk milleti olmuşsa, yine aynısı olacak,
gökkubeyi hainlerin başına getirecektir.

Kimse ümitsiz olmasın kurtuluş yakındır.

Erdoğan’ın Yüce Divan’a çıkması yakındır.

Bahçeli sözlerini “Ne Mutlu Türküm Diyene!” sözüyle tamamladı.

Barış (!) Süreci Dörtnala…

Dostlar,

ADD Çanakkale Şubesi Başkanı Sayın Yrd. Doç. Dr. Necmi AKYALÇIN‘dan,
çok net anlatımlar ve sorular eşliğinde çarpıcı saptamalar içeren bir değerlendirme aldık.
Düşüne düşüne okunmalı ve de yetkililerden yanıtları istenmeli, yetkilierin uygun adım atmaları kamuoyu baskısı ile gündemde tutulmalı.

Bu gelişmeler öyle yenilir yutulur türden değildir.

  • Türkiye, AKP – BDP eliyle dış güçler güdümünde ve muhalefetin aymazlığıyla BÖLÜNMEYE SÜRÜKLENMEKTEDİR!

Bu durum, Yüce Atatürk‘ün ünlü deyimiyle “behemehal” önlenmeklidir, önlenecektir.

Apaçık altını çizelim :

  • Gezi eylemleri ve ülkeye yayılan halk isyanı,
    gerçekte halkın bu vahim tehlikeyi görmüş olmasına dayalıdır

Sevgi ve saygı ile.
3.7.13, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

========================================

Barış (!) Süreci Dörtnala…

Yrd. Doç. Dr. Necmi AKYALÇIN
ADD Çanakkale Başkanı

Ülkemizde bağımsızlığımızın simgesi şanlı Türk bayrağının kışkırtıcı unsur olarak gösterilmeye çalışıldığı, bölücülerin bayrağımızı hedef aldığı bir dönemde sayın başbakan R.T. Erdoğan çoğunluğu bindirilmiş kıtalar olan miting alanındaki insanlara evlerinize Türk bayrağı asınız diyor. Bunda şaşılacak bir durum yok; ancak önemli olan samimiyettir. Bu sözlerin söylenmesinden 24 saat sonra Şırnak Cizre’de

Terörist başı Ermeni Artin Agopyan’ın (Abdullah Öcalan) fotoğrafı

ve ülkemizde 60-70 bin kişinin yaşamına kastetmiş terör örgütü PKK’nin paçavraları açılıyor. Yüzleri maskeli teröristler yemin edip sözüm ona oluşturulmuş (Terör Örgütüne bağlı, Yurtsever Devrimci Gençlik Hareketi (YDG-H) asayiş birimleri) asayiş yapılanmasının diplomalarını alıyorlar. Aynı teröristler bir ellerinde silah diğer ellerinde diploma hemen mahallelerin caddelerine iniyor ve telsiz de kullanarak yol/kimlik kontrolü yapıyorlar. Terör örgütünün haber merkezi Fırat Haber Ajansına göre Türkiye Cumhuriyeti Polisi olaylara müdahale etmek istiyor; ama sonradan çekiliyor ve caddelerdeki kimlik kontrolleri gecenin geç saatlerine kadar devam ediyor. Bu sözde törende süreç ve barış sözcüklerinin sıkça kullanılması dikkat çekicidir. Bir terörist (yüzü kapalı) şöyle bir metin okuyor:

  • “Diyarbakır’da Nevruz kutlamalarında ilan edilen demokratik kurtuluş ve özgür yaşamı inşa hamlesiyle birlikte yılların özgürlük mücadelesi yeni bir sürece girdi. Kürt ve Kürdistan’ın varlığının kabul edilmeye başlandığı bu süreçle birlikte temel mücadele alanının yeni özgür yaşamı inşa etme olacağı kesindir. Bunun ilk ve temel ayağı şüphesiz öz savunmadır. YDG-H olarak öz savunma endeksli asayiş güçlerini oluşturmayı tarihsel bir sorumluluk olarak üstleniyoruz.”
Şimdi herkesin kendi kendisine sorması gerekir: Barış süreci dedikleri ve bunu
analar ağlamasın, barış olsun, süreç işlesin, yoksa siz barışa karşı mısınız?
Türünden söylemlerle süsleyerek sürdüren akil insanlar kapalı kapılar ardında ve halktan kaçarak neye hizmet etmişlerdir/etmektedirler. Hükümet sözcüsü Bülent Arınç bu sabah yaptığı açıklamalarla sürecin kesintisiz devam edeceğini üstüne basa basa dile getirmiştir. Yani biz ülkenin bölünme sürecine katkı sunacağız, Cizre’de yaşanılanlar bizi rahatsız etmiyor mu demek istemiştir acaba sayın Arınç?
Sayın başbakan R.T. Erdoğan bir yandan siz Atatürk ile terörist başının resimlerini
yan yana getirdiniz diyerek insanları suçlamakta diğer yandan da terörist başının resimleriyle ve paçavralarla Türkiye Cumhuriyeti Devletine meydan okuyanlara karşı sessiz kalmaktadır. Şunu herkes çok iyi bilmelidir ki, Taksim’e elinde terörist başının resimleriyle, yine terörist başının meydanları ulusalcılara bırakmayın talimatıyla gelen bölücüler halktan tepki görünce alanı terk etmek ve oradan uzaklaşmak zorunda kalmıştır. Sayın başbakan bu işe sessiz kalmayarak, terörist başının resmini taşıyanları alandan kovan halka; Atatürk resimleriyle terörist başının resimlerini yan yana taşıyorlar diyerek olayı çarpıtmaktadır. Halk böyle bir işe asla sessiz kalmaz kalamaz kalmadı da… Türkiye Cumhuriyeti Başbakanının Şırnak Cizre’de gerçekleştirilen ve terör örgütünün devlete kafa tutmaktan öte, bağımsız Kürt devletinin yaşama geçirilmesi anlamına gelen olaylar karşısında Taksim’de terörist başı pankartlı bölücülere halkın gösterdiği duyarlığı gösterip göstermeyeceğini önümüzdeki günlerde göreceğiz. Aynı şekilde ülkemizin birlik ve bütünlüğünü koruyacağı üzerine namus ve şeref yemini etmiş milletvekillerinin, Genel Kurmay Başkanı’nın, Cumhurbaşkanı’nın bu konuda takınacakları tutumları da büyük bir dikkatle izleyeceğiz. Taksim’de savunmasız kadınlara su ve biber gazı sıkan güç, böylesi çok ama çok ciddi bir konu veya kepazelik karşısında ne yapacak göreceğiz. Yoksa yine biz barış istiyoruz, biz barışa karşı değiliz, analar ağlamasın, süreci engelleyemeyiz palavralarının arkasına mı sığınılacak; gelecek günler bize bunu açık bir biçimde gösterecek. Ancak artık mızrak çuvala sığmıyor;
halk artık (başbakanın gö..nün kılıyım diyen meczuplar değil) ülkemizin ne denli ağır koşullar yaşadığını, bölünmenin eşiğinde olduğumuzu görüyor ve anlıyor. Zaten bölgede etkisizleştirilmiş veya tamamen o bölgeden çekilmiş olan askerlerimiz kastedilerek
bakın artık şehit cenazeleri gelmiyor, barış süreci başarıyla işliyor demeçleri de
artık halk tarafından inandırıcı bulunmuyor. Ha söylemeden geçemeyeceğim, adına muhalefet denen partilere de artık inanmıyor söz konusu halk.
Bahçeli de Kılıçdaroğlu da babalarının çiftlikleri sandıkları partilerini ne duruma getirdiler görmeliler; görmüyorlarsa anımsatması bizden; kendilerine artık birçok insan güvenmiyor, yaptırdıkları kamuoyu yoklamalarındaki oylarının yükseldiği haberlerine de bu halk artık ağzını bırakıp başka yeriyle gülüyor. Bu muhalefetin de Cizre ile ilgili
ne söyleyeceklerini, daha doğrusu gerçek anlamda ne yapacaklarını göreceğiz.
Yine Salı günü masallarına devam mı edilecek izleyeceğiz ….

  • Yoksa siz barışa karşı mısınız?
  • Yoksa siz sürece karşı mısınız?

Palavraları artık hiçbir önem ve anlam içermiyor.
Eğer ülkemizi bölüp parçalamaya hizmet edecekse, Cizre’deki rezaletlerin ve benzerlerinin önünü açacaksa, böyle barış da böyle süreç de olmaz olsun…..

Esenlikler dilerim..

DAYAN TAHRİR! EMPERYALİZMİN KİRLİ KELEPÇESİNİ KIR!

Dostlar,

Dr. Alper Akçam, meslektaşımız bir tıp doktorudur.
Bu sitede daha önce de kendisi hakkında yazılar koymuştuk.
Örneğin Şiir : OKULUNDA ÖMRÜMÜN..
(http://ahmetsaltik.net/siir-okulunda-omrumun/, 12.6.13)

Çook başarılı ve savaşım dolu 40 yılı bulan meslek uygulamasından (Genel Cerrahi) sonra emekliliğinde de boş durmadı. Son birkaç yıldır, Köy Enstitülü bir anabanın çocuğu olarak Yeni Kuşak Köy Entitütülüler Derneği Başkanlığını üstlendi. Özveri ve başarı ile yürütüyor.

Aşağıda Mısır’daki demokrasi istemlerine iilişkin bir dayanışma yazısı var.
Özlü ve ciddi tarihsel özetle Emperyalizmin kirli oyunları da sergilenmekte.
Kendisine teşekkür ederek, bizimle paylaştığı yazısını sitemizde yayımlıyoruz.

Sevgi ve saygı ile.
Ankara, 1.7.13

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

===============================

DAYAN TAHRİR! EMPERYALİZMİN KİRLİ KELEPÇESİNİ KIR!

TAKSİM’DEN TAHRİR’E, ÖZGÜRLÜK VE ONURLU BİR YAŞAM İSTEYEN
TÜM MÜSLÜMAN HALKLAR SENİNLE…

portresi

Dr. Alper AKÇAM
2 Temmuz 1798 günü Mısır’ı işgal için İskenderiye’ye çıkmış Napolyon,
Mısırlılara seslenirken “nous sommes les vrais Musulmans” (biz gerçek Müslümanlarız) diyerek açmıştı iğrenç yalanlar kapısını.

II. Dünya Savaşı sonrası Ortadoğu ve Kuzey Afrika’daki emperyalist güçler yer değiştiriyor, Fransız ve İngiliz egemenliğinin yerini alan ve dünya emperyalizminin jandarmalığına soyunmuş ABD emperyalizmi yeni oyunlarla varlığını perçinlemeye çalışıyordu.

Napolyon, Mısır’dan ayrılırken yerinde bıraktığı Kleber’e verdiği öğüt yakın çağda de emperyalizmin ana ilkesi olacaktı. “Napolyon vekili Kleber’e kendisi ayrıldıktan sonra Mısır’ı Şarkiyatçılar ile kendi yanlarına çekebildikleri Mısırlı dini liderler aracılığıyla yönetme talimatı verdi; başka bir siyaset fazla pahalıya patlar, akılsızlık olurdu” (Edward Said, Şarkiyatçılık, syf. 92)

İlim Yayma Cemiyetlerinden Komünizmle Mücadele Dernekleri’ne, günümüzde tüm Afrika ve Asya ülkelerine dağılmış belli okullar, Türkiye’de yıllarca tüm okullara, karakollara, ev kapılarına kadar bedava dağıtılan gazeteler, din adamları adına Georgtown’dan Londra’ya yapılan simpozyumlar, İslam düşüncesini politika malzemesi yapmış kimi liderlerin ABD’de yüzlerce dönümlük arazilerde koruma altında yaşıyor olması, bu politikanın günümüze uzanmış ve bir yelpaze gibi değişik kültürel alanlara uzanmış görüntülerdir.

1950’lerin “milliyetçi” vurgusu önde tutulmuş “Komünizmle Mücadele Derneği” yöneticilerinin 21. Yüzyıl başlarından itibaren “ılımlı İslamcı” mertebeye terfi etmiş olduklarını görüyoruz. ABD’nin NATO ve CIA çatısı altında yürüttüğü “milliyetçi-İslamcı” çalışmaların bir uzantısı olan Komünizmle Mücadele Derneği’nin kurucu ve yöneticileri arasında Nihal Atsız’ın kardeşi Nejdet Sançar, Z. Velidi Togan, Peyami Safa ve Fethullah Gülen adları bulunmaktadır. Fethulah Gülen’in bugünkü politik yapısı göz önüne alındığında “milliyetçi-muhafazakâr” ya da “Türk-İslamcı” kanadın hangi politik evrelerden geçmiş olduğu anlaşılabilmektedir.

Bazı Sosyal Demokrat liderlerin bile kutlayarak kendisini onayına sunduğu, kutsal inançlarımızı kullanarak geniş bir taban kazanmış bu “okullar-yayınlar-olimpiyatlar” kültür ağı, göründüğü kadar masum olmayıp ABD gizli servisleriyle ilişki içindedir; emperyalizmin ekonomik ve politik geleceğine kültürel avadanlık olarak kullanılmakta, deyim yerinde ise, bir “koçbaşı” işlevi görmektedir.

1984 yılında kurulmuş NED (National Endowment for Democracy) adlı örgütün para ve politik destek verdiği birçok dergi (Yeni Forum, vb.) ve kurdurduğu NGO (Non Governmental OrganizationTESEV, TÜSEV gibi Sivil Toplum Örgütü) toplantılarında CIA ajanları doğrudan görev almıştı (Paul Henze ve Graham Fuller).

1996 yılında doğrudan ABD Başkanı’na bağlı ACRFA (Advisory Committee on Religious Freedom Abroad / Dış Ülkelerde Din Hürriyeti Danışma Komitesi) elemanları TBMM’ye türbanla giren ilk milletvekilini ülke ülke dolaştırıp Türkiye’deki totaliter odaklara karşı “demokrasi” nutukları attırmışlardı.

“Oyun İçinde Oyun” oynanmakta Müslüman Asya, Ortadoğu ve Afrika ulusları kutsal inançları kullanılarak zincire vurulmaktadır. Böylece AVM’lerden HES’lere, yer altı yerüstü zenginlikleri yerli işbirlikçilerle birlikte kolayca yağmalanmakta, “ulusalcılık” kavramı “faşizm” ile özdeş gösterilip tüm direniş noktaları yok edilmeye çalışılmaktadır.

Geçtiğimiz yıl Tahrir’de de önemli olaylara sahne olmuş Arap Baharı hareketi, Kaddafi’nin ve emperyalizme zaman zaman karşı çıkabilen bireysel despotik yönetim uygulayan birçok liderin başını yemiş, birçok İslam ülkesinde Müslüman Kardeşlere iktidar yolunu açmıştı…

Afganistan’da, Irak’ta, Libya’da, Tunus’ta, Mısır’da yaşananlar, Suriye’de farklı ve çok kanlı bir senaryoya dönüşmüş durumda. Sıra İran’a da gelecektir…

Mursi, Mısır halkının özgürlük talebi üzerine kurmuştu iktidarını…
Müslüman Kardeşler örgütü, ABD metropollerinde ve politika belirleyen kuruluşlarında, dost ve müttefik bir güç olarak karşılanıyor…

Taksim olayları sırasında Fas’ta bulunan Başbakan R. T. Erdoğan, dönüş gecesi kendisini karşılamaya gelenlere yaptığı konuşmada, “Sizlere Fas’taki kardeşlerimin selamlarını getirdim, sizlere Cezayir’deki kardeşlerimin selamlarını getirdim, sizlere Tunus’taki kardeşlerimin selamlarını getirdim. Değerli kardeşlerim, Allah kardeşliğimizi daim etsin inşallah” diyordu. İstanbul’un kardeşi Saraybosna’yı, Bakü’yü, Beyrut’u, Kahire’yi, Üsküp’ü, Bağdat’ı, Şam’ı, Gazze’yi, Ramallah’ı, Mekke ve Medine’yi selamlıyordu… Getirdiği selam, kendisini temsilcileri ve belli oranda liderleri saydığı, Arap Baharı ile Kuzey Afrika ve Ortadoğu’da iktidar koltuğuna epeyce yerleşmiş “Müslüman Kardeşler”e aitti…

TAHRİR MEYDANI.jpg

Bu oyunu halkların kardeşliği ile, imece ile, el birliği, güç birliği ile kırmalı, “özgürlük, eşitlik, kardeşlik” parolasıyla doğduğu topraklara adalet ve aydınlık getirmiş kutsal inancımızı bir politika malzemesi olmaktan kurtarmalıyız.

  • Dayan Tahrir, diren Tahrir… 
  • Kır bu çirkin oyunu!  
  • TAKSİM’DEN TAHRİR’E ÖZGÜRLÜK İSTEYEN TÜM MÜSLÜMAN HALKLAR SENİNLE…

01 TEMMUZ 2013,
Dr. Alper AKÇAM

Kuzey Kürdistan Neresi?

Dostlar,

CHP Uşak milletvekili Sayın Av. Dilek Akagün Yılmaz’dan,
Başbakan Erdoğan’a zıpkın gibi soru :

  • Kuzey Kürdistan Neresi ????

Evet Başbakan R.T. Erdoğan
Net, kıvırmadan yanıtlar bekliyoruz..
Hem de gecikmeden, oyalamadan..
Demokrasi bu işte..
Saydam (şeffaf) olacaksınız, hesap verebilir  – hesap sorulabilir olacaksınız.

Turgut Özal gibi hesabı mahkeme-i kübraya havale etmeyeceksiniz, edemeyeceksiniz.
Önce bana, yurttaş olarak hesap verceksiniz..

Teşekkürler yurtsever ve yürekli milletvekili Sayın Av. Dilek Akagün Yılmaz!

Sevgi ve saygı ile.
28.6.13, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

============================================

Kuzey Kürdistan Neresi                        ??????

CHP Uşak milletvekili Av. Dilek Akagün Yılmaz, Başbakan Erdoğan’a
15-16 Haziran 2013 günlerinde yapılan
“Kuzey Kürdistan Birlik ve Çözüm Konferansı”nı sordu.

Toplantıda;

– “Kürdistan halklarının kendi tercihleriyle (özerklik-federasyon-bağımsızlık gibi) statülerini belirleme hakkına sahip olduğu,

– Kürdistan halklarının kendi kaderini tayin hakkının sadece Kürdistan halkının kararına ve onayına bırakılması,

– Anadilde eğitim ve Kürtçenin resmi dil olarak kabulü
,
anayasal güvence altına alınması,

Abdullah Öcalan’ın özgürlüğünün sağlanması,

PKK‘nın terör örgütleri listesinden çıkarılması

kararlarının alındığını hatırlatan Yılmaz, Erdoğan’a şunları sordu:

1)Kuzey Kürdistan Birlik ve Çözüm Konferansı’ndan sonra yayınlanan sonuç bildirgesinde belirtildiği gibi ülkemizde “Kuzey Kürdistan” olarak nitelendirilen ayrı bir bölge mi oluşturulmuştur? Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı olarak böyle bir bölgenin
fiili olarak oluşturulmasına onay veriyor musunuz?

2)Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 3. maddesinde belirtilen

Türkiye Devleti ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür.

ilkesini açıkça ihlal ederek bu bölgeyi fiili olarak kurup Anayasal bir suç işleyen bu kişi, kurum veya örgütler ile ilgili yasal işlem başlatılmış mıdır?

3)Söz konusu konferansta dile getirilen

“Kürtçenin resmi dil olarak tanınması,
anadilde eğitim,
Abdullah Öcalan’ın tahliyesi ve
PKK’nın terör örgütü listesinden çıkarılması..

gibi talepleri hükümet olarak yerine getirmeyi düşünüyor musunuz?

4)BDP’nin, “Çözüm Süreci”nin 2. aşamasına geçildiğini söylediği bu günlerde hükümetinize verdiği bilinen 25 maddelik Demokratikleşme Paketi’ni neden açıklamıyorsunuz?

Halktan gizlediğiniz nedir?

5)Taksim’de gezi parkı eylemleri sırasında terörist Öcalan’ın posterlerini indirttiğinizi övünerek söylemektesiniz, ancak Diyarbakır’da Öcalan’ın isteği ile yapılan ve ülkenin
bir bölgesinin bölünmesinin ve Öcalan’ın tahliyesinin talep edildiği bu toplantıya karşı
neden sessiz kalıyorsunuz?

6)Ülkemizde bir ortaçağ kurumu olan toprak ağalığının yoksul Kürt köylüsünün temel sorunu olması nedeniyle ortadan kaldırılması, ekonomik kalkınma ve ülkemizin gerçekten demokratikleştirilmesi yerine, sadece gerici ve bölücü yaklaşımlarla
Kürt vatandaşlarımızın sorununun çözülebileceğine inanıyor musunuz?

Odatv.com,  27 HAZIRAN 2013