Etiket arşivi: 15 Temmuz FETÖ darbesi

2022’ye girerken siyasal bilanço

Alev CoşkunAlev Coşkun

Cumhuriyet
, 02 Ocak 2022

 

Çok fırtınalı bir yıl olan 2021 yılını geride bıraktık ve 2022’ye girdik. 2021 yılı Türk toplumsal ve siyasal yaşamında özellikle ekonomi alanında büyük yaralar açmıştır. Bu 2021 yılının kısa bilançosu şöyledir:

Etkinliğini yitiren cumhurbaşkanlığı sistemi

Demokrasilerde genel seçimler ne kadar önemliyse halkın temel hak ve özgürlüklerinin de anayasal güvence altına alınması o derece önemlidir.

Kuşkusuz diğer önemli bir unsur (AS: öge), siyasal iktidarın elinde toplanan gücün anayasal kurallar çerçevesinde sınırlandırılmasıdır. Bu da güçler ayrılığı ilkesinin kabul edilmesi ve işlemesi ile olanaklıdır.

2018 yılında Türkiye, dünyada bir benzeri olmayan cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine geçti.

Son üç yıldır uygulanan bu sistem, tam bir tek adam yönetimine dönüşmüş ve 2021 yılında tamamen (AS: tümüyle) etkinliğini yitirmiştir. Tüm muhalefet partileri dünyanın hiçbir yerinde olmayan bu sisteme karşı çıktılar. İlk yapılacak seçimde cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi tarihin derinliklerine terk edilecektir.

Millet İttifakı’nın yükselişi

CHP ve İYİ Parti’nin başını çektiği Deva, Gelecek, Saadet Partisi’nin de içinde yer aldığı ve HDP’nin de genellikle desteklediği Millet İttifakı, 2021 yılında gücünü artırarak ilerlemesini sürdürüyor.

İyi Parti Genel Başkanı Akşener’in halka inmesi, hemen ardından CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nun aynı biçimde esnaf ve halk kitleleriyle iletişim kurması, Millet İttifakı’nın etkinliğini artırmış ve Millet İttifakı yükselişe geçmiştir.

Laiklik ve tarikatlar

Çok kısa koalisyon hükümetleri bir yana bırakılırsa 1950-2021 arası 71 yıllık sürede sağcı ve muhafazakâr hükümetler ülkeyi yönettiler. Sırayla Menderes, Demirel, Özal ve Erbakan hükümetleri bu tarihte yer aldı.

Menderes büyük toprak sahibiydi ve toprak sahipleri, İkinci Dünya Savaşı sonrası güçlenen burjuvazinin partisi olmak istiyordu. Tarikatlardan yardım alsa da AKP gibi “İslami yaşam biçimini yerleştirmek” gibi bir amacı yoktu.

Demirel, 1965’ten 1980’lere iç pazara dönük sermaye birikiminin yürümesini sağlamaya çalışmıştı; laiklikle sert ve kesin bir hesaplaşması olmamıştı.

Kapitalist sistemi benimseyen ve kendisi de tarikat üyesi olan Turgut Özal ise 12 Eylül 1980’i gerçekleştiren, o günün ABD’ye çok yakın komutanlarıyla ve okyanus ötesi güçlerle ilişkilerini yakın tutmak istemişti. Büyük burjuvanın örgütü MESS’in (Madeni Eşya İşverenleri Sendikası) başkanlığından ekonominin başına getirilmişti.

En derin ayrım laikliğe bakış

Erdoğan’ı Menderes, Demirel ve Özal’dan ayıran en önemli kalın çizgi, laiklik ile olan ilişkisidir.

Erdoğan, “kindar ve dindar” bir nesil yetiştirmek istediğini
açıkça ortaya koymaktan çekinmemiştir. 

Bu konuda yüzlerce örnek gösterilebilir ancak Mart 2021’de çıkan TSK (Türk Silahlı Kuvvetleri) ile ilgili bir yönetmelik değişikliği önemlidir. TSK’ye subay yetiştiren harp okulları ve astsubay yetiştiren astsubay yüksekokullarına giriş yönetmeliğinde bir değişiklik yapıldı.

Giriş koşulları arasında sayılan, “kendisinin, annesinin, babasının, kardeşlerinin ve velisinin, tutum ve davranışlarıyla yasadışı, siyasi, yıkıcı, irticai, bölücü ideolojik görüşleri benimsememiş, bu gibi faaliyetlerde bulunmamış veya bu gibi faaliyetlere karışmamış olması” koşulu yeni yönetmelikte kaldırıldı. Bunun yerine, “Terör örgütlerine veya Milli Güvenlik Kurulu’nca devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti, iltisakı ya da bunlarla irtibatı olmamak” kuralı eklendi.

15 Temmuz FETÖ darbesinden sonra iktidarın yeni arayışlar içine girdiği ve ülkemizde tarikatların her alanda faaliyet içinde oldukları bir ortamın oluştuğu bilinen bir gerçektir. Bu durumda, TSK’ye subay ve astsubay yetiştiren harp okulları ile astsubay yüksekokuluna giriş şartlarında yapılan değişiklik, TSK içinde tarikatların etkinleşmesine olanak sağlayacaktır.

Bu durum özellikle Cumhuriyet gazetesi tarafından ele alınmış, konu üzerinde günlerce sert yayın yapılmıştır. Bu konu ile ilgili en çarpıcı olay Deniz Kuvvetleri’nde Tuğamiral Sarı’nın tarikat evinde cüppeli sarıklı fotoğrafları ortaya çıktı. Bu amirale uzun süre dokunulmadı, zarar görmemesi için beklendi ve sonunda 30 Ağustos 2021’de emekli edildi.

Konu o derece ilerlemişti ki, genelde iktidarla bir çatışma içine girmek istemeyen TÜSİAD, bu konuda açıklama yapmak durumunda kalmıştı. (Ekim 2021)

Cumhuriyet gazetesi bu konuyu uzun süre gündemde tutarak kamuoyuna bilgi verdi. Cumhuriyet gazetesinin çok hassas olduğu bu “laiklik” konusu bilindiği gibi “Türkiye’nin ve demokrasinin temel direğidir. Geleceğin garantisidir, din ve vicdan özgürlüğünün güvencesidir”.

Bu konu, 2021 yılının son günlerinde bir kez daha açıkça ve belgeli olarak ortaya çıktı. Ziraat Bankası’nın danışma komitesi “kur korumalı katılım hesabına icazet belgesi” verdi.

  • Kurumlarda, bankalarda şeriata uygunluk “icazet belgesi” veren komisyonlar oluşturulmuş bulunuyor.

Liyakat-yetenek konusu

Türkiye’de AKP iktidarının yarattığı en önemli yıkımlardan birisi de “liyakat” yani yeteneğe olan darbedir. AKP iktidarı işe alımlarda “liyakat” yerine “partizanlığı” uyguluyor. Yazılı sınavlarda en üst dereceler alan gençler sözlü sınavlarda eleniyor. Şu sorulara bakınız:

  • “Reis” denilince aklına ne geliyor? Erdoğan’ın torunlarının isimleri ne? Allah’a inanıyor musun? 
  • 15 Temmuz darbesini kim yaptı? El Muhyi ne demektir? Yargıtay 2. Daire Başkanı kimdir?
  • Abdülhamit Han kaç yıl tahtta kalmıştır?
  • Yatsı kaç rekâttır? 

Öğretmen atamalarında KPSS’de yüksek puan alan ve dereceye giren adaylar bu gibi sorularla sözlü imtihanlarda eleniyor.

Sedat Peker ve soruları

Suç örgütü liderlerinden Sedat Peker’in yurtdışından yaptığı açıklamalar, Türk kamuoyunda ve siyasal yaşamda sarsıntılar yarattı. Peker’in açıklamalarına iktidar genellikle yanıt vermedi ya da veremedi. İçişleri Bakanı’na yapılan suçlamalar, Peker’in iddiaları o tarihlerde kamuoyunun konuştuğu en önemli konu oldu.

Bakan Soylu, bu iddiaları gündemden düşürmek için Cumhuriyet gazetesine çattı ve hatta bir video yayımladı. Cumhuriyet gazetesi gereken yanıtı verdi.

Bağımsız yargı

  • Bağımsız yargı, hukuk devletinin ve çağdaş demokrasinin vazgeçilmez en önemli kurumudur.

Türkiye, 2021’de İstanbul Sözleşmesi’nden çıktı. Bu kabul edilemez bir durumdur. Bağımsız yargının, hak ve özgürlüklerin tam olarak sağlanması gerekir ve yargı kararlarının AİHM kararlarıyla uyumlu olması önkoşuldur.

İktidar, tarikatçı cüppeli amirale kol kanat gerip onu korurken, “Montrö’yü deldirtmeyin” diye uyaran emekli amirallere dava açtı, onları itibarsızlaştırmak istedi.

FETÖ kumpasıyla yıllarca Silivri tutukevinde kalan 80 yaşını geçmiş saygın ve onurlu generaller hapse atıldılar. Osman Kavala, her kezinde açılan yeni davalarla cezaevinde tutulmakta.

– DEVAM EDECEK –
=====================================
Dostlar,

Yazının ardılı (devamı, süreği) 03 Ocak 2022 günü Cumhuriyet‘te yayınlandı.

Onu da web sitemizde paylaştık :

2022’ye girerken siyasal bilanço – 2

Bilgi ve ilginize sunarız.

Sevgi ve saygı ile. 04 Ocak 2022, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Atılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı
Sağlık Hukuku Uzmanı, Siyaset Bilimi – Kamu Yönetimi (Mülkiye)
ADD (Atatürkçü Düşünce Derneği) Bilim Kurulu 2. Bşk.

www.ahmetsaltik.net      profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik    twitter : @profsaltik    

Geliyorum diyen darbe ve karanlık sayfalar

Geliyorum diyen darbe ve karanlık sayfalar

Orhan Bursalı
, Cumhuriyet, 16.7.2017

Geliyorum diyen bir darbe: 15 Temmuz FETÖ darbesi epey zamandır geliyorum diyordu. Bunun öyküsünü yazıyorum. Bu en az 2010 yılına kadar uzanan bir kesin hesaplaşmanın son perdesiydi. Geriye doğru 10 yılın ilk zamanları büyük bir ittifak ve dayanışma; sonraki 5 yıl içinde de adım adım bir hesaplaşma. Bu hesaplaşmanın şüphesiz cephe liderleri Gülen ve Örgütü ile Erdoğan’dı (ve yanında bazı ikinci – üçüncü adamlar). AKP’nin pek çok kurucu lideri ise çatışmanın daha çok izleyicileri durumundaydı!
Asla inanılmayacak bir dogma, iktidarın, FETÖ’nün askeri darbeye kalkışacağını bilmemesi, inanmamasıydı.
Bunun için tüm işaretler vardı. İşaretler 7 yıl önceden ortaya çıkmaya başlamış, adım adım güçlenmişti. En somut işaret ise darbeden önce gelmeye başlamıştı.

MİT, 2016 başında, belki de 2015’te ByLock meselesini çözmüş; haberleşmeleri incelemeye almış, eğer FETÖ’cüler darbeye kalkışırsa bunun büyük bir kökten temizlik için olağanüstü bir fırsat yaratacağı kanaati AKP ve devlet yönetimine egemen olmuştu.
Cumhurbaşkanı’nın darbeye kalkışmalarını “Bu bize Allah’ın bir lütfu olarak nitelendirdiğini de unutmayın! 250 kişinin hayatı ve binlerce yaralıya mal olan “Allah’ın bir lütfu!”

Darbeden önceki çarpışmalar
Askeri darbe hazırlıklarının ve şiddetli çarpışmaların ön safhaları:
– 2007-8 Ergenekon ve 2010 Balyoz davaları;
– Erdoğan ve iktidarına yönelik olarak da 2011 Şike Davası;
– 2012 MİT’e saldırı;
– 2013 Dershaneler Kapışması;
17 – 25 Aralık 2013’te Rüşvet ve Yolsuzluk Operasyonu.
– Ve bunlar Erdoğan’ı yıkmakta işe yaramayınca, 15 Temmuz 2016 Askeri darbe girişimi..
Yani FETÖ örgütü, devlet içinde sahip olduğu tüm güçleri Erdoğan ve iktidarına karşı kullanmıştır. Yani sırasıyla: Emniyet, İstihbarat, Yargı, Asker.
Eğer ilk üçü işe yarasaydı ve RTE bir şekilde iktidardan uzaklaşsaydı, satranç tahtasında asker ileri sürülüp şah denmeyecekti.

FETÖ totaliter iktidarının sivilleri
Bir şey daha söyleyeyim: RTE bir şekilde uzaklaştırılsaydı iktidardan, AKP’nin diğer ileri gelenleriyle bir “sivil iktidar” kurulacak ve “AKP kabuk parti” olarak adım adım FETÖ totaliter iktidarı gerçekleşmiş olacaktı.
“Kontrollü Darbe” betimlemesinin özünde yatan budur. Yani “durup dururken” ortaya çıkan bir darbe girişimi değil bu. Devletin bilgisinin olduğu, incesiyle olmasa bile kabası adım adım izlenen, neredeyse tüm işaretleri alınmış ve bu bilgiler altında, “olursa görürler” şeklinde özetleyebileceğimiz bir duruş.
Hele hele 2016 başından itibaren bu darbenin işaretleri yoğunlaşmıştı. MİT’in darbe olasılığı bilgisini devletin tüm başlarıyla paylaşıldığını da açıkladığı bir durum.

Karanlık sayfalar…
Darbenin hemen öncesinde, bize sunulmayan karanlık bölüm var. Siyasal analizci-gazeteci, sadece açıklanan bilgiler üzerinden bir bütünlük – senaryo oluşturmaya çalışırsa, eksik kalır. Her zaman gizli kalan – açıklanmayan bölümleri sorgulamak zorundadır. Her şeyin anahtarı, düğüm noktası genellikle oradadır.

  • Mesela, hiç açıklanmayan “Hakan Fidan – Hulusi Akar – Erdoğan” üçlüsü arasındaki görüşmeler.

Mesela 10 Temmuz – 16 Temmuz arasında neler oldu? Bu üçlü arasında neler konuşuldu, ne kadar konuşuldu, hangi bilgi alışverişleri yapıldı ve kararları alındı ve uygulandı. Bunların eksiği – fazlası neydi?

  • Siz Erdoğan’ın “darbeyi eniştemden öğrendim” lafıyla oyalanın!

Dikkatinizi çekerim, bu üçlüden ikisi Meclis Araştırma Komisyonu’na gidip ifade vermedi, vermeleri engellendi. Buradan çıkartabileceğimiz akli bir sonuç, Cumhurbaşkanlığı’nın bunu istemediğidir. Cumhurbaşkanı’nın ifadeye çağrılması söz konusu bile olamazdı!
Bu konuda somut bilgiler daha bir süre asla açıklanmayacağı için, Üçlü arasında konuşmalar sırrını koruyacaktır. Ama bu durum neler olmuş olabileceği konusunda senaryolar inşa etmeye engel değil. Eğer Üçlü arasında darbeye karşı önlem için tayin edici konuşmalar yapıldığına kesin inanıyorsanız, senaryolar da inşa edebilirsiniz.

Açıklanmayan gerçeklerin nedeni; 

  • Artık darbe üzerine bundan sonraki tutum ve davranışların tamamen bir siyaset ve iktidar oyununa ait olmasıdır. Şimdi bu politika oyununu yaşıyoruz, üstelik tüm şiddetiyle…
    =======================================0
    Dostlar,
    Erdoğan ve AKP’sine Oscar Wilde’in bir sözünü anımsatalım :
  • “Ne kadar çok kişi benle ayni fikirdeyse, o kadar çok yanıldığımı düşünürüm.”

Sevgi ve saygı ile. 17 Temmuz 2017, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

CIA gölgesinde Türk İslamcılar

CIA gölgesinde Türk İslamcılar

Soner YALÇIN
SÖZCÜ, 26 Mayıs 2017

(AS: Bizim kapsamlı katkımız yazını altındadır..)

Yazıyorlar: “Erdoğan ‘yeni yol haritası’ çizecek!”
Yok liberallerle barışacakmış, yok ana hedefi ekonomi olacakmış, falan filan. Ana meseleyi görmüyorlar: Bitti!
Ilımlı İslam” dönemi dünyada sona erdi. Sadece Türkiye’de uzatmaları oynuyor!
1100 odalı Saray’ın ekonomi danışmanı, Hayek’in/neoliberalizmin öldüğünü yazıyor!
Neoliberalizm zaten ölüm döşeğindeydi. 1980’lerde Reagan, Thatcher, Özal gibi sağcılar sayesinde “sezaryan doğumu” gerçekleşti; 1990’larda Clinton, Blair, Schröder,
Papandreu, Zapatero gibi solcular tarafından büyütüldü. Kendini buradan kurtaramayan Alman Yeşiller gibi hareketler eriyip gitmek üzere. Bugün dünyada, küresel hegemonyaya karşı çıkan “ulusalcılık” yükselişte. Bakınız…
İnsanoğlu tarihinde “Kondratyev Dalgalar” var: Devrimler Çağı (1789-1817),
Sermaye Çağı (1848-1893) gibi… Siyasi-iktisadi sistemler doğuyor, gelişiyor, durağanlaşıyor ve ölüyor. Her dalga 50-55 yıl sürüyor.
Her dalgada sermaye-emek ilişkisi gibi toplumsal ilişkiler de yenileniyor.
Görüyorsunuz… Politik çizgileri farklı görünse de, Trump’un kazanması, Le Pen’in yükselişi, Çipras’ın iktidar olması aynı sonuca varıyor; neoliberalizm ölüyor!
Küresel-liberalizm, gelişmiş Batı ülkelerinde “payanda” olarak nasıl sol-liberallerden yararlandı ise; Türkiye, Mısır, Tunus, Fas vs. ülkelerde “Ilımlı İslam”ı kullandı.
Bu dönem kapanıyor. Dünya beşinci Kondratyev dalganın doğum sancılarını yaşıyor. Bu dalganın “yıldızı” ulusalcılık olacaktır. Atatürk‘ün tekrar bu derece toplumsal kabul görmesi bunun göstergesidir. Atatürk’e karşı çıkarak kimse iktidar olamaz artık…

BUZDAĞI

“Ilımlı İslam” nereden nasıl geldi bu topraklara? Gazeteci Serdar Akinan‘ın yeni kitabı çıktı:

  • “Buzdağı: Nazilerden FETÖ’ye Siyasal İslamcıların Tarihi”Kitabın adı konusunda tartıştık; “CIA Gölgesine Türk İslamcılar” olmasından yanaydım! Serdar Akinan kitabında;
  • Hitler ile birlikte hareket eden kimi İslamcıların, savaş sonrasında CIA ile kurdukları ilişkiden yola çıkarak “derin konuyu” günümüze kadar getiriyor.
    Bu ittifakı; kişiler, örgütler, partiler bağlamında irdelerken, CIA’nın İslam’ı Vehhabilik üzerinden nasıl dönüştürdüğünü anlatıyor. Bu inşa sürecinde Vehhabiliğin “entelektüel Selefilik”e nasıl evrildiğini yazıyor. Tüm bunların Türkiye’ye yansımasını çarpıcı örnekler üzerinden veriyor:
    Müslüman Kardeşler’in kurucu isimlerinden Seyyid Kutub’un cihat çağrısı yapan kitaplarının, 1960’lı yıllarda MİT tarafından Türkçeye tercüme ettirildiği gibi pek bilinmedik olayların perde arkasını anlatıyor…
    “Seyyid Kutub’un örneğin ‘İslam’da Sosyal Adalet’i kim çeviriyor? Yaşar Tunagür.
    Yaşar Tunagür kimin hocası? Fethullah Gülen
    Suudi Rabıta, CIA, FETÖ, TSK, MİT sarmalında ‘tohum’ nasıl bir iklimlendirmeyle sulandı ve gübrelendi:
  • Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı Yaşar Tunagür, Mehmet Şevket Eygi ve Salih Özcan, Mekke’de Rabıta’nın genel kurul toplantısına katıldılar…Salih Özcan da en az Yaşar Tunagür kadar önemli isim; Suudilerin ilk ve en önemli Türkiye bağlantısıdır…” Serdar Akinan girift ilişkileri gözler önüne seriyor.
    15 Temmuz’daki FETÖ darbesini ancak bu bilgiler ışığında değerlendirebilirsiniz.
    “Ilımlı İslam” temsilcisi “iki kafayı” kimler, neden tokuşturdu?
    Bu tartışmalar henüz yapılmıyor…

EFSANE YIKILDI

1980’ler başı… Üniversite öğrenciyim. Cumhuriyet gazetesi okuruyum.
Beğendiğim yazıları kesip dosya yapıyorum. Ali Sirmen hapse atılınca gazetedeki köşesini “Samim Lütfü” diye yazmaya başladı. Kızdım, “adam cezaevine düşmüş hemen köşesini kapmış” diye! Sonra öğrendim; Ali Sirmen hapiste yazdığı makaleleri gizlice gazeteye gönderiyor, “Samim Lütfü” imzasıyla yayınlatıyordu.
Ali Sirmen… Türk basının medarı iftarı…
Gazeteci Ümit Aslanbay, Ali Sirmen ile yaptığı kitap söyleşisi çıkardı: “Bir Eski Cumhuriyet İçin.” Hemen okudum. Doğan Avcıoğlu, Kemal Tahir, Aziz Nesin, İlhan Selçuk, Mahmut Dikerdem, Cemal Madanoğlu, Oktay Akbal, Uğur Mumcu gibi yitirdiğimiz büyük adamların tarihi rollerine yine gıpta ettim.
Ümit Aslanbay bu değerli kitabı ortaya çıkardığı için teşekkürü hak ediyor.
Öğrendiklerim oldu: İran komünist partisi TUDEH’in Humeyni’ye destek vermesi
Ali Sirmen ile Mahmut Dikerdem’i cezaevinde karşı karşıya getirmişti!
Ali Sirmen, özellikle AKP gibi yapıların dört elle sarıldığı elli yıllık bir “siyasal düşüncenin” bitişi üzerinde nedense kısa durmuştu. Şu… 1960’larda İdris Küçükömer “Düzenin Yabancılaşması” kitabında, cemaatlerin- tarikatların sivil toplum kuruluşu gibi demokrasinin kökleşmesinde faydalı rol oynayacağını; ve bunun Kemalist darbeler dönemini bitireceğini iddia etti! “Türkiye’de ilericiler aslında gerici, gericiler aslında ilerici” diyordu! Seçmen üzerinden Türkiye’yi analiz eden bu düşünce yıllarca tartışıldı…
Ancak bu tez, 15 Temmuz FETÖ darbesiyle yıkıldı; Cemaat “sivilleşmesinin” ne olduğu görüldü! En büyük şaşkınlığı da Küçükömer gibi düşünüp, Avcıoğlu, Selçuk, Mumcu gibi ilericilere saldırıda bulunan sol-liberaller yaşadı. Kimileri ise, hâlâ cezaevinde bedel ödüyor… Ne yani şimdi -Küçükömer’in deyişiyle “ilerici”- AKP mi demokrasiyi güçlendirdi? Yaşadığımız pratik Doğan Avcıoğlu’nu haklı çıkardı.
Küçükömer ve düşüncesinin yansıması “Ilımlı İslam” yolun sonuna geldi.
=========================
Dostlar,

ODATV kurucusu ve yazarı yetenekli araştırmacı – gazeteci Soner Yalçın’ın
bu irdelemesi önemlidir. Üzerinde durulmalı ve tartışılmalıdır. Üstelik bir gazete makalesi sınırları içinde sıkışılarak yazılmıştır. Yüz yüze söyleşide derinleşecektir.
Soner Yalçın ölçüsünde kutlamayı hak eden yazar da Serdar Akinan’dır. Birkaç yıl öncesinde TV’lerde “kan uykusu” programları yapan, ancak sistemin dışladığı izlenmesi gereken bir yazardır. Değerli Akinan’ın “Buzdağı: Nazilerden FETÖ’ye Siyasal İslamcıların Tarihi” adlı değerli araştırmasını hemen okuyacağız..

Biz de yıllardır bu sitede yazdık ve 1996’larda başladığımız sayısı 1500’ü bulan yurt içi – dışı AYDINLANMA KONFERANSLARIMIZDA dile getirdik.. Batı güdümlü Seyyid Kutub projesini ve İSLAMIN SİYASALLAŞTIRILMASINI – TÜRBANIN SİMGE OLARAK KULLANILMASINA KARAR VERİLMESİNİ anlattık, yazdık (okumak için tıklayınız) :

  • MÜSLÜMAN KARDEŞLER, ARAP BAHARI, İSLAMDA REFORM ve TÜRKİYE.. /
    The Muslim Brothers, Arab Spring, Revival and Reform in Islam and Turkey..

    FLASH TV, Günün Getirdikleri (Nazmi Baran), 07.05.09..
    FLASH TV, Ankara Günlüğü (Ferhan Şayliman), 18.06.06 (aklımızda, arşivimizde kalanlar)

    konuyu yine gündeme taşıdığımız programlar idi.. Ancak AKP kadroları, “tarihsel perde tam kapanmadan”, “türbanı” son bir kez olabildiğince kullanmayı denemek istediler. Atlantik ötesinin Yeşil Kuşak (The Green Line) doktrini eskimekteydi ama akarken kovayı doldurdu AKP’liler.. Başlıca bu sayede Türkiye’nin 15 yılını heba ettiler. Gerçi film sona eriyor ancak kabul etmek gerekir ki; Türkiye’ye sosyal, politik, ekonomik… maliyeti son derece yüksektir.

    Makyavelist mantıkla bakıldıkta siyasette araç olarak kullanılmayacak “olgu” yok gibidir. Ancak sanırız ve korkarız ki; bu sayısız araç içinde “din ve dince kutsal sayılan nesneler – inançlar” en tehlikelisi olmalı.. Çok etkili – işe yarar bulunmaları nedeniyle henüz seküler devlet düzeni – laik toplumsal yaşama geçemeyen topluluklarda vahşet düzeyinde kullanıldı, kullanılmakta. Ne acı ki, Türkiye de bu bağlamda laboratuvar ülke – halklardan biri yapıldı. Emperyalist ağababalar, iktidar hırsıyla gözünü boyadıkları siyasal islamcı gözü kararmış
    işbirlikçileri bulmakta – yetiştirmekte ve de tepe tepe kullanmakta çok zorlanmadılar.

    Bu bataklık artık kurumak üzere.. İdeolojik yedeği gecikmeden hazır.. Post-modernite!
    Milyarlarca dünyalının aklı – beyni bu kez, “moderniteyi aşma” (!?) saçmalıklarıyla yönlendirilecek, yönlendirilmekte! Borçlan ve tüket! Gerisini boşver….

    İnsanoğlu, kendi aliyle – kararıyla için düştüğü AKLINI KULLAN(A)MAMA batağından çıkana dek.. İmmanuel Kant ömrünü bu uğraşla tüketti.. İnsanoğluna AKLINI KULLAN – AKLINI KULLAN… (Sapere aude, sapere aude!) diye çığlık çığlığa uyarılarda bulundu (bkz. 1784 mektubu) .. İnsanlık ne yazık ki görüp yaşayarak – somut deneyleyerek öğreniyor; öngörü yeteneği hala özlenen düzeyde değil.. Elbette ülkemiz ve Türk ulusu da bu genelleme dışında değil..

  • Kitlelere AYDIN SORUMLULUĞU ile KARANLIĞIN İÇİNDE BİR SİS ÇANI GİBİ / SADE, METİN VE VAKUR sabahlara dek çalarak kadim Melih Cevdet Anday‘a galat ile “sis çanı” olmaya:
  • Ya da hiçbir şey yapamıyorsan kollarını açıp korkuluk olarak.. Rifat Ilgaz’a galat ile
    aydın sorumluluğuna devam..

Hangi karanlık sonsuz ki doğada ve tarihte?? Yarasalara bile!

Sevgi ve saygı ile. 28 Mayıs 2017, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com