Kategori arşivi: Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK

Attila İlhan : MUSTAFA’m, MUSTAFA KEMAL’im!


Dostlar
,

Üstad Attila İlhan‘ın

“MUSTAFA’m MUSTAFA KEMAL’im!”

başlıklı görkemli şiirini paylaşalım..

pdf olarak okumak için lütfen erişkeyi (linki) tıklar mısınız?

MUSTAFA’m, MUSTAFA KEMAL’im

Sevgi ve saygı ile.
Ankara, 10 Kasım 2013

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

divider_cizgi

10 Kasım 1938, Dolmabahçe'de öldüğü oda

MUSTAFA’m, MUSTAFA KEMAL’im!

Dağ başını efkâr almış
gümüş dere durmaz ağlar
gözyaşından kana kesmiş gözlerim
ben ağlarım çayır ağlar çimen ağlar
ağlar ağlar cihan ağlar

mızıkalar iniler ırlam ırlam dövülür
altmış üç ilimiz altmış üç yetim
yıllar gelir geçer kuşlar gelir geçer
her geçen seni bizden parça parça götürür
Mustafa’m Mustafa Kemal’im 

Diz dövdüm
gözlerim şavkı aktı Sakarya’nın suyuna
Sakarya’nın suları nâmın söyleşir
hemşehrim sakarya öksüz Sakarya
Ankara’dan uçan kuşlar
Kemal’im der günler günü çağrışır
kahrolur bulutlara karışır
gök bulut yaşmak bulut
uca dağlar dev boyunlu morca dağlar
divan durmuş bekleşir
Mustafa’m Mustafa Kemal’im

Nasıl böyle varıp geldin hoşgeldin
çıngı kaymış yalazlanmış gözlerin
şol yüzünde güneş südü sıcaklık
ellerinden öperim Mustafa Kemal
senin dalın yaprağın biz senin fidanların
biz bunları yapmadık
sen elbette bilirsin bilirsin Mustafa Kemal
elsiz ayaksız bir yeşil yılan
yaptıklarını yıkıyorlar Mustafa Kemal
hani bir vakitler Kubilay’ı kestiler
çün buyurdun kesenleri astılar
sen uyudun asılanlar dirildi
Mustafa’m Mustafa Kemal’im 

Karalar kuşanmış Karadeniz akmam diyor
dokunmayın ağlamaktan bıkmam diyor
bu gece kıyamet gecesi bu vapur Bandırma vapuru
yattığı yer nur olsun Mustafa Kemal
ben ölümden korkmam diyor
korkmam diyen dilleri toz oldu toprak oldu
değirmen döndü dolandı yıllar oldu
bir kusur işledik bağışlar mı kim bilir

O bize öğretmedi kazan kaldırmasını
günahı vebali öğretenin boynuna
erdirip oldurana ana avrat sövmesini
yüreğim kırıldı kanım kurudu
var git Karadeniz var git başımdan
mızıka çalındı düğün mü sandın
bir yol koyup gideni gelir mi sandın
Mustafa’m Mustafa Kemal’im 

Ankara’nın taşına bak
tut ki baktım uzar gider efkârım
çayır ağlar çimen ağlar ben ağlarım
gözlerimin yaşına bak

Ankara Kalesi’nde Rasattepe’de
bir akça şahan gezer dolanır
yaşın yaşın mezarını aranır
şu dünyanın işine bak
Mustafa’m Mustafa Kemal’im..

portresi_ATA_ile

divider_cizgi

BİRİ ANADOLU, BİRİ ATATÜRK

BİRİ ANADOLU, BİRİ ATATÜRK

Biri bülbül oldu, birisi güldür:
Biri Anadolu, biri Atatürk…
Biri sevgilidir, biri güzeldir,
Biri Anadolu, biri Atatürk…

Biri kucaklayan, birisi saran,

Biri aranılan, birisi soran.
Biri kurtarılan, biri kurtaran,
Biri Anadolu, biri Atatürk…
Biri arı oldu, birisi kovan,
Biri büyük asker, büyük kumandan,
Biri yaralının derdine derman,
Biri Anadolu, biri Atatürk…

Biri örnek oldu bütün cihana,
Biri Türk milleti adına, ana.
Biri can adadı nazlı vatana,
Biri Anadolu, biri Atatürk…

Biri bize kurdu cumhuriyeti,
Biri ecdadımın yurdu, cenneti.
Biri bize verdi bu hürriyeti,
Biri Anadolu, biri Atatürk…

Biri insanlığa örnekler katar,
Biri bu Şeref’in kalbinde atar,
Biri birisinin bağrında yatar,
Biri Anadolu, biri Atatürk…

Şeref TAŞLIOVA

 

Atatürkçü Düşünce Sistemi = KEMALİZM = Kemalist İdeoloji


Dostlar,

Çok değerli hocamız, ADD Bilim Kurulu Başkanı Sayın Prof. Dr. D. Ali ERCAN,
bir nükleer fizik hocası olmasına karşın, sosyal bilimler alanından da yetkinlikle
akıl yürütüyor; evrensel bilimsel yöntembilim ilkelerini kullanarak.

Özellikle matematiksel düşünceyi ustalıkla kullanarak sorun çözümlerine uyarlıyor ve  doğallıkla bilimsel açıdan geçerli sonuçlara varıyor.

ATATÜRKÇÜ DÜŞÜNCE SİSTEMİ = KEMALİZM = KEMALİST İDEOLOJİ

başlıklı yazısını Temmuz 2012 içinde sitemizde yayımlamıştık.Türkiye’nin akıllara seza biçimde TBMM’de anayasasını değiştirerek kaçınılmaz biçimde bölünmeye sürükleyecek federal yapıya elveren değişikliklerin gündeme alındığı bir kesitte, ULUS DEVLETin ne olduğu, ne denli stratejik nitelik taşıdığı ve ülkemiz için nasıl vazgeçilmez ve de etnik ayrımcılığın ne denli saçma olduğunu bu yazıyı özenle okuyarak anlamanın, anlatmanın tam da zamanı.
Sn. Ercan’ı hem kutluyor hem de teşekkür ediyoruz..

Sevgi ve saygı ile.
4.11.12, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net
========================================================= 

 

ATATÜRKÇÜ DÜŞÜNCE SİSTEMİ
= KEMALİZM = KEMALİST İDEOLOJİ

Prof. Dr. D. Ali ERCAN
ADD Bilim Kurulu Başkanı
Savunma Sanayisi Eski Müsteşarı
Nükleer Fizik Uzmanı

Atatürkçü Düşünce Sistemi olarak ifade ettiğimiz “Kemalist ideoloji” yi anlatabilmek için öncelikle ideoloji kavramını açıklamak gerekiyor… ideoloji nedir?

İdeoloji, Batı Felsefe dünyasında, özellikle Marksist gelenekle birlikte 19. yüzyılda oluşmuş ve 20.nci yüzyıl başlarından bu yana, 150 yıldır yoğun kullanıla gelen bir kavramdır. Evreni, dünyayı, özellikle toplumsal yaşamı algılamak biçimi “Aksiyomatik dünya görüşü” olarak da betimlenebilen İdeoloji; önerdiği, öngördüğü, kurguladığı yaşam tarzını biçimlendirmek ve uygulamak yönünde, beklenti, amaç ve eylemleri kapsayan sistematik, (yani birbiriyle ilintili ve çelişkisiz) düşünceler bütünlüğüdür.

Daha kısa, genel bir ifade ile “ideoloji = düşünce sistemi” diyebiliriz.

Yapısal bölümler halinde ifade edilecek olursa, bir ideolojinin,

• Evreni, Dünyayı (dogmatik, düşünsel, bilimsel) algılama biçimi, görüşü vardır.
• Gerçekleştirmek istediği bir amacı, erişmek istediği hedefi vardır.
• Amacına varmak için bir yöntemi ve eylemleri vardır.
• Amaç ve yöntem arasında çelişkisiz bir söylem bütünlüğü vardır.

Toplumsal işlemlere uygulanan ve dolayısıyla temel politikaları oluşturan soyut bir düşünce sistemi olarak ideoloji, asgari sürtüşme ile ve kamu yönetiminde azami kontrol sağlayacak biçimde, toplumsal yaşamda köklü bir yenilik ve değişiklik sunmak savındadır.

Bu açıklamaların ışığında, Kısaca, “Bilimi rehber alan1 ulus devlet2 ” anlayışı olarak tanımlayabileceğimiz Kemalizmin de evrensel bir ideoloji olduğu görülür.
Türkiye Cumhuriyeti Devletinin kuruluş felsefesini oluşturan Kemalizm/Atatürkçü düşünce sistemi iki temel aksiyom üzerine inşa edilmiştir:

1. Toplumsal yaşamda, devlet yönetiminde Bilimin rehber alınması.

Kemalizm/Atatürkçülük dışında hemen bütün ideolojiler, doktrinler belirli değişmez dogmalar temelinde inşa edilmişlerdir. Dolayısıyla belirli sosyal paradigmalara yanıt olarak ortaya konan bu dogmatik kurallar, değişen koşullar nedeniyle, er ya da geç değişmeye, yok olmaya mahkûm olduklarından, ilke olarak bütün ideolojilerin tarihin çöplüğüne gitmeleri kaçınılmazdır. Ancak bilimsel akla dayalı Atatürkçü düşünce sistemi “bilim” var olduğu sürece var olacaktır.

Toplumsal yaşama bilimsel akılcılık yön verdiği sürece laiklik, laik devlet sistemi işleyecek, yurttaşlar arasında toleransın, hoşgörünün, empatinin ve dayanışmacı işbirliğinin geliştiği barış ortamı oluşacaktır. İşte gerçek Demokrasi (Atatürk’ün tanımıyla Halkçılık, yani halkın, halk tarafından, halk için yönetim erkini kullanması) bu temel üzerinde mümkün olabilir. Demokrasinin olmazsa olmaz koşulu, doğurganı Laikliktir.
Bu doğurganlık sıralamasını takip edecek olursak sonuçta barış, güvenç ve erinç içerisinde yaşayan bir toplum düzenine ulaşırız:

  • Bilimin rehberliği → aklın özgürlüğü → laiklik → demokrasi → halkçılık → 
    sosyal adalet → özgürlük → yurtta barış

(Bu sıralamada her kavram bir önceki kavramın türevidir; özgürlük olmadan barış olmaz, sosyal adalet olmadan özgürlük olmaz. vs… Muhakkak ki bu kavramların her biri üzerine kitaplar dolusu açıklayıcı bilgiler yazılabilir, ancak biz şimdilik başlıklarla yetinelim.)

Bilimin rehberliği yerine dinin, dogmaların rehberliğini alan devlet şekline
“teokratik” devlet denir (örn. şeriatla yönetilen ülkeler). Bu tür devlet mantığında, yukarıdaki sıralamayı şu şekilde değiştirmek gerekir:

  • Dinin rehberliği, dogma → iman → teokrasi → ümmet → kul →
    rıza, biat → sükûnet

Unutmayalım, çok defa zor ve dayatmayla gerçekleştirilen “sükûnet” gerçek anlamda
bir “barış” değildir.

2. Atatürkçü düşünce sisteminin ikinci temel aksiyomu
   “Ulus devlet” yapılanmasıdır.

Neden Ulus devlet ??

Sınırlı bir coğrafyada (örn. Misak-ı Milli ile belirlenmiş Türkiye) bir arada yaşamak istencini gösteren ve bu amaçla bir araya gelen (Latince re-public = halkın bir araya gelişi, toplanması, Arapça Cumhur = yığın, topluluk) ve bir “Cumhuriyet” kuran
halk bütünlüğüne millet (ulus) denir. Vatan (ülke) ve Ulus bileşenlerinden oluşan
Devlet dediğimiz yapı da, ulusal iradenin (Anayasa) somutlaşmış halidir:

Örneğin Türkiye + Cumhuriyeti = Devleti

Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk

  • “Türkiye Cumhuriyetini kuran Türkiye halkına Türk milleti denir.”

ifadesiyle Türk milletinin veciz ve gerçekçi bir tanımını vermiştir.

  • Dikkat edilirse, Atatürk “Türk halkı” demiyor, “Türkiye halkları” da demiyor…
  • Çünkü Türkiye’de halklar yoktur ve
    Türk” bir halkın, bir etnik grubun adı değil, bir milletin adıdır.

Unutmayalım ki; binlerce yıllık geçmişi boyunca bu topraklarda, Türkiye coğrafyasında, 3 büyük imparatorluk, 7 büyük Krallık, onlarca beylik, sultanlık kurulmuş, değişik kültürler yaşamıştır.

Büyük akınların, kavimler göçlerinin hallaç pamuğu gibi attığı Anadolu kültürel ve genetik anlamda dünyanın en yoğun karışıklığına sahne olmuştur.

Böyle bir coğrafyada yaşayan insanların gerçekle uyuşmayan, bilimsel tutarlığı olmayan ırkçı söylemlerde bulunması, artık tarihi hatıralar olmuş etnisitelerden söz ederek ayrımcılık yapması, saçmalıktır, “abesle iştigaldir”.

Her şeye karşın, yurttaşlarımızdan bazıları kendilerini hâlâ Kürt, Arap, Çerkez, Türkmen, Pomak, Gürcü, Abaza, Yörük, Tatar, Rum, Zaza, Boşnak, Alevi, Sünni, Ermeni, Musevi, vs. vs… olarak betimleseler de, sonuçta hepsi 82 milyonluk büyük TÜRK ULUSU’nun eşit bireyleridir.

  • Türklük, bir kan meselesi, bir ırka aidiyet değil, bir kültür meselesi ve bir millete bilinçli mensup oluştur.

***
Sistemler teorisi sistem büyüklüklerinin fiziksel çevre koşulları tarafından belirlendiğini söyler. (örneğin soğuk iklimlerde, kutuplarda 10 cm’den daha küçük bir memelinin yaşaması mümkün değil, çünkü bütün vücut yalnızca koruyucu yağ kütlesi olmak durumunda kalırdı.) Ülkelerin büyüklükleri için de benzer çözümlemeler geçerlidir.

Ölçüsüz toprak kazanımlarıyla Emperyal büyümelerin kısa sürede yozlaşıp, çözünüp dağılmalarının kaçınılmaz olduğunu tarih göstermiştir; yine aynı şekilde şehir devletçikleri şeklindeki minik yapılanmalar da uzun ömürlü olamamışlardır.
Büyük emperyal devletlerle, küçük şehir/eyalet devletler arasındaki Ulus devlet, Gezegenin fiziksel koşulları da göz önüne alındığında, “optimal” yapılanmadır.
Bugün dünyada 200’ü aşkın devletin yarısına yakını ulus devlet modeli devletlerdir.

Sömürü temelinde egemenlik kurmak demek olan “emperyalizm” bir yandan kolay sömürü için ülkeleri parçalamak ve bölmek (divida et impera!) siyasetinin icabı dünyada binlerce (en az 2 bin devletçik) kurmak planları geliştirirken, öte yandan tüm dünyayı finans kapitalizmin tek elden yöneteceği bir modele, büyük “küresel devlet” modeline yönelmektedir. Hem bütün dünyayı tek elden “yönetmek” için ele geçirmek, tek dünya devleti kurmak, hem de bu bütünü “sömürmek” için binlerce parçalara bölmek!

Emperyalizm, bu iki uç arasındaki çelişkisini yaşarken, Ulus devlet modeli Emperyalizmin işine gelmeyen, emperyalizme karşı durabilen model olarak öne çıkmıştır. Bu nedenle Küresel Emperyalizm sömürüye karşı duran, bağımsız
ulus devlet modeli istemez. Emperyalizm sömürmek için örgütlenmek, ulus devlet ise sömürüye karşı durmak için ulusal egemenlik temelinde örgütlenmektir.

Ulus devletin en büyük, başat özelliği, Mustafa Kemal’in dediği gibi, tam bağımsızlık (istiklal-i tam) temelinde oluşudur; yani siyasi, kültürel, askeri, hukuksal ve ekonomik anlamda bağımsızlık. Tam bağımsız bir ülke, Uluslar arası ilişkilerde karşılıklılık ve eşitlik ilkesiyle hareket eder. Ulus devlet anlayışı ve istenci “tam bağımsızlık” kavramını doğurur; bu aksiyom için de kavramsal türev sıralamasını şu şekilde gösterebiliriz.

  • Ulus devlet → tam bağımsızlık → antiemperyalizm → devrimcilik, sömürüye karşı mücadele → anti-kapitalizm → planlı ekonomi (devletçilik) → küresel barış.

Sonuçta Mustafa Kemal’in veciz sözü : “Yurtta barış, Dünyada barış !”

haklılık ve anlam kazanıyor.

Yurtta ve Dünyada barış amacına erişmek için tüm dünyaya Kemalist öneri;

  • Bilimin rehberliğindeki Ulus devlet modelidir.

21. yüzyılın devasa sosyo-ekonomik problemlerinin batağından 22. yy’a
salimen çıkacak ülkeler, adını doğrudan, açıkça telaffuz etmeseler de,
sonuçta Atatürkçü düşünce sistemini başarıyla uygulayan ülkeler olacaktır.

Saygılarımla. æ

GERÇEK ve SAHTE ATATÜRKÇÜLER

GERÇEK ve SAHTE ATATÜRKÇÜLER

“Baylar ve ey millet, iyi biliniz ki Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz! En doğru ve en hakîkî tarikat, medeniyet tarikatıdır.”

Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK

Çeşitli Atatürkçüler olduğu bilinmektedir. Atatürkçüleri, biri gerçek Atatürkçüler, diğeri sahte Atatürkçüler olmak üzere iki bölüme ayırabiliriz.

Peki ama, herkesin Atatürkçü göründüğü bir ortamda gerçek ve sahte Atatürkçüleri birbirinden nasıl ayıracağız.? Gerçek Atatürkçülüğün ölçüsü, belirleyici nitelikleri nelerdir? Kanımca, gerçek Atatürkçülüğün ölçüsü, Atatürk’ü içtenlikle sevmek, Atatürk ilkelerine inançla bağlanmak, bu ilkelerin uygulanması için çalışmak ve Atatürk devrimlerinin bekçiliğini her dönemde yapmaktır.

Gerçek Atatürkçüler, tam bağımsızlıktan yanadırlar ve emperyalizmin her türüne karşıdırlar. Amerikan emperyalizmine karşı oldukları gibi, Sovyet, Kızıl Çin, İngiliz, Fransız, Alman, kısacası her çeşit emperyalizme, yabancı bir devletin güdümüne karşıdırlar. Tüm dünya devletleriyle eşitliğe, dostluğa, karşılıklı güvene dayanan bir dış politika izlenmesini savunurlar.

Sahte Atatürkçüler, tam bağımsızlığa karşıdırlar.

Onlara göre, yabancı bir devletin himayesi, güdümü olmadan yaşanmaz. Tam bağımsızlıktan söz edilince “Biz Amerikasız yapamayız. Amerika’nın kucağından kalkıp Rusya’nın kucağına mı oturalım?” derler. Atatürk’ün, Türkiye’yi Amerika’nın da, Rusya’nın da, bir başka devletin de dümen suyunda gitmeden, tam bağımsız bir dış politika ile yönettiğini unuturlar. Tam bağımsızlığa modası geçmiş gözüyle bakarlar. Sahte Atatürkçüler, köle, uşak ruhludurlar.

Gerçek Atatürkçüler, egemenliğin kayıtsız ve koşulsuz ulusta, halkta olmasını isterler, cumhuriyet yönetiminden yanadırlar.

Sahte Atatürkçüler, cumhuriyetçiliğe karşıdırlar, padişahlığı, halifeliği savunurlar. Sahte Atatürkçüler, Atatürk’ü hiç sevmezler ve O’nun aleyhinde demediklerini bırakmazlar. Zalim Padişah II. Abdülhamit ile Padişah Vahdettin’e övgüler düzerler.

Gerçek Atatürkçüler, şeriatçılığa karşıdırlar, din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılmasını, laiklik ilkesinin tam olarak uygulanmasını, vicdan, inanç ve ibadet özgürlüğünü savunurlar.
Sahte Atatürkçüler, şeriatçılıktan yanadırlar, devletin İslam dini kurallarına göre yönetilmesini ve devletin yurttaşların dini inançlarına karışmasını isterler. Laikliğin yeminli düşmanıdırlar.

Gerçek Atatürkçüler, birleştirici, bütünleştirici, kaynaştırıcı, insalcıl ve çağdaş bir milliyetçilikten, Atatürk milliyetçiliğinden yanadırlar.

Sahte Atatürkçüler, ümmetçi, gerici, ırkçı, kafatasçı, Turancı, şoven, saldırgan, bölücü ve yıkıcı bir milliyetçiliği savunurlar.

Gerçek Atatürkçüler, halkın halk tarafından halk yararına yönetildiği, toplumun her kesiminin düşünce ve örgütlenme özgürlüğünün tanındığı gerçek bir demokrasiden yanadırlar. Halkın yönetime en geniş ve en etkin bir biçimde katılmasını isterler. Halk içindeki ayrıcalıklı kişi, zümre ve sınıflara karşıdırlar.

Sahte Atatürkçüler, yalnızca sermaye sınıfına, para babalarına ve onların temsilcilerine düşünce ve örgütlenme özgürlüğü tanıyan göstermelik bir demokrasiden, daha doğrusu demokrasi maskesi faşist bir rejimden yanadırlar. Halk içinde ayrıcalıklı kişi, zümre ve sınıfların bulunmasını savunurlar.

Gerçek Atatürkçüler, devrimcidirler, toplumun sosyal, siyasal, ekonomik, kültürel yapısının demokratik devrimlerle değişmesini, toplumun sürekli olarak ileri gitmesini isterler.

Sahte Atatürkçüler, toplumsal değişmelere, demokratik devrimlere, yeniliklere karşıdırlar, bağnazdırlar, tutucudurlar.

Gerçek Atatürkçüler, ülke ekonomisinin geniş halk kitlelerinin çıkarlarının birinci planda tutularak yönetilmesinden yanadırlar. Ekonomisinin yabancılar tarafından, örneğin, IMF (Uluslararası Para Fonu) ve diğer kuruluşları tarafından yönlendirilmesine karşıdırlar.

Sahte Atatürkçüler, ülke ekonomisinin kapitalistlerin, işadamlarının, holdinglerin çıkarlarına göre yönetilmesini, onların çıkarlarının halkın ve devletin çıkarlarından üstün tutulmasını isterler. Yurt ekonomisinin yabancılar tarafından, örneğin, IMF ve diğer finans kuruluşları tarafından yönlendirilmesini isterler.

Gerçek Atatürkçüler, Batının bilimini, tekniğini, çağdaş kurumlarını, düşünce ve örgütlenme özgürlüğünü, çok partili parlementer rejimini benimserler, ancak Batılılaşmayı, Batı uyduculuğu, kuyrukçuluğu, öykünmeciliği olarak anlamazlar, Batı uyduculuğuna karşıdırlar.

Sahte Atatürkçüler, Batılılaşmayı, Batı uyduculuğu ve öykünmeciliği olarak kabul ederler.

Gerçek Atatürkçüler, hoşgörüden, barıştan, akılcı ve bilimsel düşünceden yanadırlar.

Sahte Atatürkçüler, bağnazdırlar, fanatiktirler, önyargılıdırlar, barışa, akılcı ve bilimsel düşünceye karşıdırlar, düşmandırlar.

Gerçek Atatürkçüler, Atatürk’ü ve Atatürkçülüğü her dönemde (sivil ve askeri hükümetler döneminde, normal ve olağanüstü dönemlerde) savunurlar. Atatürk ilke ve devrimlerinin, her zaman, her dönemde, inançlı bekçiliğini yaparlar.

Sahte Atatürkçüler, her dönemde değil, bazı dönemlerde kendilerini en büyük Atatürkçü sayan hükümetler döneminde Atatürkçü görünürler. Böyle zamanlarda herkesten fazla Atatürkçü geçinirler.

Gerçek Atatürkçüler, Atatürk’ü sadece bir yönüyle değil, çeşitli yönleriyle ele alırlar. Örneğin, Atatürk’ü yalnızca bir asker, komutan olarak görmezler. O’nu yurt kurtarıcısı, devlet kurucusu, anti-emperyalist ve devrimci yönleriyle de ele alırlar.

Sahte Atatürkçüler, Atatürk’ün yalnızca asker yönünü ele alırlar ve Atatürk’e sadece Kurtuluş Savaşına katılmış bir asker gözüyle bakarlar. Onlara göre, Mustafa Kemal, Kurtuluş Savaşına Padişah Vahdettin’in isteğiyle katılmış bir Osmanlı paşasıdır. Atatürk düşmanları, Atatürk’ün yurt kurtarıcılığını, devlet kuruculuğunu, anti-emperyalist ve devrimci niteliğini inkar ederler.

Gerçek Atatürkçüler, dil devriminden, dilimizin özleştirilmesinden yanadırlar. Arapça, Farsça ve Türkçeden oluşan ve yapay bir dil olan Osmanlıca’yı değil, öz Türkçe’yi savunurlar.

Sahte Atatürkçüler, dil devrimine karşıdırlar, öz Türkçeyi değil, Osmanlıcayı savunurlar.

Gerçek Atatürkçüler, Atatürkçülüğü bir bütün olarak ele alırlar ve Atatürkçülüğün bilimsel bir biçimde incelenmesinden yanadırlar. Atatürkçülüğün tabulaştırılmasına, dogmalaştırılmasına ve dondurulmasına karşıdırlar.

Sahte Atatürkçüler, Atatürkçülüğün tabulaştırılmasını, dogmalaştırılmasını, belli kalıplar içinde dondurulmasını isterler. Atatürkçülüğü içeriğinden soyutlayarak yozlaştırmaya çalışırlar.

Gerçek Atatürkçüler, Atatürk ilkelerinin uygulanması ve Atatürk devrimlerinden ödün verilmemesi için çalışırlar. Gerçek Atatürkçüler, Atatürkçü olduklarını sözleriyle değil, işleriyle, eserleriyle, davranışlarıyla, eylemleriyle gösterir, kanıtlarlar.

Sahte Atatürkçüler, Atatürk ilkelerinin uygulanmaması ve devrimlerin yozlaştırılması için tüm güçleriyle çalışırlar. Sahte Atatürkçülerin Atatürkçülükleri sadece sözde kalmaktadır.

Sahte Atatürkçüler, Atatürk’ü sevmedikleri ve Atatürkçülüğe inanmadıkları halde gerçek amaçlarına ulaşmak için Atatürk’ü seviyor ve Atatürkçülüğe inanıyor görünürler. Atatürk ve Atatürkçülük, sahte Atatürkçüler için, amaca ulaşmada, sadece bir maskedir, bir kalkandır, bir paravandır, bir araçtır.

Sahte Atatürkçüler, gerçek amaçlarına ulaşmak için her yolu denerler. Onlara göre amaca ulaşmak için her yol mubahtır. Sahte Atatürkçüler, gerçek Atatürkçüleri gerçek dışı ihbarlarla, iftiralarla sindirmeye, korkutmaya, onları komünistlikle suçlayıp susturmaya ve böylelikle meydanın kendilerine kalmasına çalışırlar.

Gerçek Atatürkçü olmak, Atatürk ilkelerini her dönemde savunmak, Atatürk devrimlerinin bekçiliğini her dönemde yapmak, Atatürkçülüğün yozlaştırılmasına her dönemde karşı çıkmak ve bunun için her türlü tehlikeyi göze almak gerçekten çok zor, ama o derece onurlu bir iştir.

Gerçek Atatürkçülere, her zaman, her dönemde çok büyük görevler düşmektedir.

Gerçek Atatürkçüler, Atatürk ilke ve devrimlerini her dönemde yılmadan, usanmadan, bıkmadan savunacaklar ve Sahte Atatürkçülerin oyunlarını boşa çıkaracaklardır.

Yurdumuz, sahte Atatürkçüler yüzünden çok çekmiş, çok şey kaybetmiştir ve hala kaybetmektedir.

Gerçek Atatürkçüler, sahte Atatürkçülerin yüzlerindeki Atatürkçülük maskesini indirmeli ve onları halka gerçek kimlikleriyle tanıtmalıdırlar.

Sahte Atatürkçüler, ne yaparlarsa yapsınlar, istedikleri kadar Atatürk, Atatürkçülük, Atatürk ilke ve inkılapları üzerine söylev çeksinler, istedikleri kadar yüzlerine Atatürkçülük maskesi takıp Atatürkçü görünsünler, gerçek Atatürkçüler, onları, yani sahte Atatürkçüleri çok iyi tanıyorlar artık.

Sahte Atatürkçüler, meydanın boş olduğunu ve amaçlarına ulaşacaklarını sanıyorlar, ama yanılıyorlar.

Gerçek Atatürkçüler, dün olduğu gibi, bugün de, yarın da sahte Atatürkçülerin oyunlarını bozacaklar, boşa çıkaracaklardır.

Kaynak : Asım ASLAN, Sömürülen Atatürk ve Atatürkçülük, 60. basım,
Ankara 2003, s. 162-163-164-165-166-167.
Baskı : Uzman Matbaacılık Ltd. Şti.
Yazışma Adresi : P.K. 34 Yenişehir/ANKARA

ATATÜRK, TÜRK DİLİ ve Günümüz Kültür Emperyalizmi

Dostlar,

Bu gün, 26 Eylül 2012, Dil Bayramımızın 80. yılı..

Bu sitede 5 Temmuz 2012 günü aşağıdaki başlıkla yayımladığımız kapsamlı yazımızı (7 sayfa) bir kez daha paylaşmak istiyoruz..

Yazı kapsamlı olduğundan, yazım formatını da korumak amacıyla pdf olarak aşağıda sunujyoruz.

Okumak için lütfen erişkeyi (linki) tıklar mısınız??

ATATURK_TURK_DILI_ve_Kültür_Emperyalizmi

ATATÜRK, TÜRK DİLİ ve Günümüz Kültür Emperyalizmi

Bu yazımızı, Mustafa Kemal Paşa‘nın sözleriyle aşağıdaki gibi bağlamışız :

 “Öyle istiyorum ki, Türk dili bilim yöntemleriyle kurallarını ortaya koysun ve her dalda yazı yazanlar, bütün terimleriyle çoğunluğun anlayabileceği güzel, ahenkli dilimizi kullansınlar.”

 “Ülkesini, yüksek istiklâlini korumasını bilen Türk milleti, dilini de yabancı diller boyunduruğundan kurtarmalıdır.” (Sadri Maksudi Arsal, Türk Dili İçin)

Bir de önerimiz var :

Ve LÜTFEN,

“www..” ile başlayan internet adreslerini “dabılyu, dabılyu, dabılyu” yerine;

insaf ederek, kendimize ve Türkçe‟ye eziyet etmeden,

“3 çift ve” diye okuyalım..

Sevgi ve saygı ile.
Ankara, 26.9.12

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

İşte Atatürk’ün ağzından Kuvay-ı Milliye!

Dalgalanan bayrak fonu üzerinde okumak için lütfen tıklayın ve sol alt köşeye gelen gelen ppsx dosyasını açın..

Kuvayı_Milliye

İşte Atatürk’ün ağzından Kuvay-ı Milliye!

“Hükümet merkezi düşmanların şiddetli çemberi içindeydi. Siyasal ve askeri bir çember vardı. İşte böyle bir çember içinde yurdu savunacak, ulusun ve devletin bağımsızlığını koruyacak kuvvetlere emrediyorlardı. Bu biçimde yapılan emirlerle, devlet ve ulusun araçları temel görevlerini yapamıyorlardı. Yapamazlardı da. Bu araçları savunmanın birincisi olan ordu da, ‘ordu’ adını korumakla birlikte, elbette temel görevini yerine getirmekten yoksundu. İşte bunun içindir ki yurdu savunmak ve korumak olan temel görevi yerine getirmek, doğrudan doğruya, ulusun kendisine kalıyordu… İşte buna Kuvay-ı Milliye diyoruz.”

9 Eylül 1922 – 9 Eylül 2012.. 90 Yıldır Türkiye Cumhuriyeti dimdik ayakta..

Dostlar,

9 Eylül 1922, Türk ve Dünya tarihinde son deree önemli bir dönemeçtir.
30 Ekim 1918 Mondros Silah Bırakışması (Mütareke) sonrası 4 yıllık bir
Kurtuluş Savaşı’nın akıllara durgunluk veren bir destanıdır.

Güzel İzmir 3,5 yıl düşman işgali altında kalmıştı.. 9 Eylül 1922’de kurtarıldı.
Büyük Taarruz 26 Ağustos 1922 sabahı başlatılmıştı. Dahi başkomutan, utkuyu en ince ayrıntılarına dek inanç ve bilimle hesaplamıştı. 19 Mayıs 1919’da başlatılan
Ulusal Kurtuluş Savaşı, 9 Eylül 1922’de, işgalci 7 Düveli ve de son Osmanlı İmparatoru hain, alçak ve işbirlikçi Padişah Vahdettin’i şaşkınlığa uğratacak biçimde Kemalin askerlerince utkuyla sonlandırılmıştı. Bir küçük ayrıntıyla : Başkomutan Gazi Mareşal Mustafa Kemal Paşa, halkından, zafere erişmede öngörüsünü aşan 1 (bir!) günlük gecikme için özür diliyordu. Tıpkı 1969’da ABD’liler Ay’a inerken, dünya kamuoyundan 20 saniyelik gecikme için özür diledikleri gibi..

Nazım Hikmet, Kuvayı Milliye’nin destanını yazarak bu onurlu, soylu başkaldırıya
tanıklık etmiş ve inanılmaz güzellikte dizeleriyle tarihe işlemiştir (nakşetmiştir).
Benzer coşkuyu duyumsayan amatör ozanlarımız da çoktur.. Sayın Turgut Can Demiral bunlardan yalnızca biridir.. Şiiri aşağıdadır.

30 Ağustos 1922

Dört taraftan kuşatılmış vatan,
Yerde kan, gökte duman…
Soysuzdur sevr paçavrasını imzalayan
Toprakta binlerce kefensiz yatan.

Yunan hayasızca girmiş İzmir’e
Çoluk çocuk kan ağlıyor ana diye
Babalar süngü yemiş gövdelerine
Vatan cehennem olmuş her Türk’e.

Padişah efendi razı olmuş işgale
Millet harap ve bitap yerden yere

Kuvayı Milliye ruhu geliyor işte…
Artık karamsarlık yakışmaz bu millete.

Bakın!
Geliyor işte Mustafa Kemal…
Geliyor şanlı ordular…
Anadolu’nun bağrından kopupta geliyor
Sakarya’nın ardından bir şimşek çakıyor
Yıldırımlar düşüyor düşman üstüne
Tufanlar yıkılıyor Mehmetçiğin sesiyle…

Bir zafer uğultusu duyuluyor
Şanlı sancak İzmir’e yürüyor
Esaretten özgürlüğe bir yol uzanıyor
Gözyaşları hürriyet için akıyor…

Turgut Can Demiral
(http://www.antoloji.com/30-agustos-1922-siiri/)
===========================================

Türkiye’nin tüm yakıcı gündemine karşın, 9 Eylül 1922’nin hücrelerimize dek ürperten heyecan ve onurunu, gururunu kutlamak istiyoruz.

Hükümeti, kutlama coşkusunun önündeki tüm engelleri kaldırmaya çağırıyoruz.

Törenlere sınırlama getiren, Atatürk anıtlarına çelenk koymayı sınırlayan
akıl almaz yönetmelik düzenlemesini geri çekmeye davet ediyoruz.

Bu yönetmeliğin sınırlamalarını “KAHREDİCİ” buluyoruz.

Bu yönetmeliğin sınırlamaları “KANIMIZA DOKUNUYOR” !

Bu yönetmeliğin sınırlamaları bizi meşru direnişe, isyana zorluyor..
Çünkü meşru değildir, kasıtlıdır ve halkı suç işlemeye teşvik amaçlıdır.

Bu yönetmeliğin sınırlamaları bir ulusun gururu ve onuruna karşı SUÇTUR..

Bu yönetmeliğin sınırlamaları, halkı isyana – sivil itaatsizliğe zorlamadır.

Bu yönetmeliğin sınırlamaları, insan aklının tüm ölçütlerine aykırıdır.

Bu yönetmeliğin sınırlamaları, açık bir insanlık suçudur, tarihe karşı suçtur.

Bu arada Danıştay’ın da ADD’nin açtığı yürütmeyi durdurma istemli iptal davasını
bir an önce hukuka ve temel insan haklarına (Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi)
uygun olarak sonlandırmasını diliyoruz. (05.05.2012 tarih ve 28283 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren “Ulusal ve Resmi Bayramlar ile Mahalli Kurtuluş Günleri, Atatürk Günleri ve Tarihi Günlerde Yapılacak Tören ve Kutlamalar Yönetmeliği” nin iptal edilmesi istemine ilişkin olarak ADD Avukatı ve GYK Üyesi Sn. Av. A. Kutlay Alpuğan’ın açtığı dava.)

9 Eylül 1922 – 9 Eylül 2012.. 90 yıl sonra, tüm emperyalist abanmalara karşın,
Türkiye Cumhuriyeti olarak ayaktayız.. ve büyük Atatürk’ün emaneti-vasiyeti-öngörüsü” üçgeni bağlamında sonsuza dek yaşatacağız..

Sevgi ve saygı ile.
Datça, 9.9.12

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

İşte Atatürk’ün ağzından Kuvay-ı Milliye!

 İşte Atatürk’ün ağzından Kuvay-ı Milliye!

“Hükümet merkezi düşmanların şiddetli çemberi içindeydi. Siyasal ve askeri bir çember vardı. İşte böyle bir çember içinde yurdu savunacak, ulusun ve devletin bağımsızlığını koruyacak kuvvetlere emrediyorlardı. Bu biçimde yapılan emirlerle, devlet ve ulusun araçları temel görevlerini yapamıyorlardı. Yapamazlardı da. Bu araçları savunmanın birincisi olan ordu da, ‘ordu’ adını korumakla birlikte, elbette temel görevini yerine getirmekten yoksundu. İşte bunun içindir ki yurdu savunmak ve korumak olan temel görevi yerine getirmek, doğrudan doğruya, ulusun kendisine kalıyordu…

İşte buna Kuvay-ı Milliye diyoruz.”

Devrim Dersini Kaldırmak..

Öner Tanık
ADD Genel Sekreter Yrd.

Devrim Dersini Kaldırmak

Taraf gazetesi kendince müjdeli haberi verdi; YÖK başkanı Gökhan Çetinsaya, üniversitelerde “Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi” dersinin ve ilgili Enstitülerin kaldırılmasının gündemde olduğunu belirtmiş.

Görünen o ki, siyasal iktidar; resmi bayramları iptal etme – engelleme,
ilköğretim müfredatını “seçmeli ders” adı altında bilim dışı içeriklerle doldurma, Gençliğe Hitabe’ye saldırmalarının ardından, üniversitelerde de etkin bir yok etme girişimini başlatıyor.

Yandaşlara, paydaşlara soruyoruz: Tarih, yok sayılabilir mi?

Tıpkı sizin Irak ve Suriye politikalarınızdaki emperyalist tutumunuzun hiçbir zaman unutulmayacağı gibi…

Siz de biliyorsunuz; gerçekler, sizin müfredat değişikliklerinize yenilmeyecek denli güçlüdür.

En çok bundan korkuyorsunuz.

“Kaç yıldır tek başımıza iktidarız, her kurum, her alan elimizin altında ama
bir türlü başaramadık..” diyorsunuz.

Adım adım sildiğinizi zannettiğiniz Atatürkçü Düşünce Sistemi ve ulusal değerlerimiz,
sizin her karşıt adımınızda daha çok güçleniyor.

Tarihin, sosyolojinin yasası burada da kendini gösterecek kuşkusuz.

“Aydınlanma”yı benimseyen bir devlet kalmadığı zaman,
bilinçli bir halk o boşluğu dolduracak..

Çünkü bağımsızlığın ve özgürlüğün kazanımlarından ortaçağ karanlığına dönebilecek
bir kabile topluluğu yok karşınızda!

İşte Devrimin dersinden öğrendiğimiz gerçeklik budur.

Aklımıza ve irademize hiçbir zaman hükmedemeyeceksiniz!

O nice diktatörleri yıkan, tahtlarını başına geçiren, sonunda “rahmetle” anılmayan gerçeklik, sizi beslendiğiniz karanlıklara tekrar gömecek…

Üzgünüz, Devrimi sizin derslerinizden öğrenmedik…
Sizinle unutacak da değiliz.

Öner TANIK
ADD Genel Sekreter Yrd.
6.9.12, Ankara

Atatürk’ün günümüze ilişkin inanılmaz isabetli öngörüleri

Vizyon budur işte…

Büyük Atatürk’ü kavrayabilmek epey ama epey zeka ve emek istiyor..

Hoşaftan anlamayınca da “tu kaka” deniyor..

Vah zavallı insanlık..

Ne zaman akıllanacağız?

Sevgi ve saygı ile.
Datça, 7.9.12

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net