Etiket arşivi: Sevgi Özel

DİL DERNEĞİ 2014 YILI ÖDÜLLERİ

 

DİL DERNEĞİ 2014 YILI ÖDÜLLERİ

DİL DERNEĞİ ÖMER ASIM AKSOY ÖDÜLÜ
ÇEVİRMEN KORAY KARASULU’YA


Yaşamı boyunca Dil Devrimine emek veren, 30 Ekim 1993’te yitirdiğimiz,
Dilci Ömer Asım Aksoy’un devrimci düşüncelerini ve yapıtlarını gelecek kuşaklara aktarmak için Aksoy Ailesinin katkılarıyla düzenlenen Dil Derneği Ömer Asım Aksoy Ödülü, 1995’ten bu yana değişik dallarda verilmektedir.

2104 yılında çeviri dalında düzenlenen ödülün Prof. Dr. Necdet Adabağ,
Prof. Dr. Rahmi Er, Prof. Dr. Nedim Kula, Prof. Dr. Nevin Özkan
ve (aile adına) Sevgi Özel’den oluşan seçici kurulu, “Dil Derneği Ömer Asım Aksoy Ödülü”nü oybirliğiyle Koray Karasulu‘nun F. M. Dostoyevski’den çevirdiği “Kumarbaz” adlı yapıta vermeyi kararlaştırmıştır.

Koray Karasulu (1975), İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Rus Dili ve Edebiyatı Bölümünü bitirmiştir. Ataol Behramoğlu’nun öğrencisidir; onun yönlendirmesiyle yazınsal çeviriler yapmaya başlamış, tiyatro çevirmeni olarak da çalışmıştır. Puşkin, Dostoyevski, Tolstoy, Gogol ve Gorki gibi büyük yazarların önemli yapıtlarıyla çağdaş Rus yazarlarından da çeviriler yapmıştır.

Koray Karasulu’ya ödülü Dil Derneği’nin Çankaya Belediyesi, Cumhuriyet gazetesi ve pek çok kitle örgütüyle birlikte 26 Eylül 2014’te kutlayacağı 82. Dil Bayramında sunulacaktır. 82. Dil Bayramı töreni, Çankaya Belediyesi Çağdaş Sanatlar Merkezinde, saat 18.00’de başlayacaktır.

* * *

DİL DERNEĞİ KERİM AFŞAR ÖDÜLÜ VERİLEMEDİ

Türk tiyatrosunun usta oyuncu ve yönetmeni Kerim Afşar’ı, 26 Eylül 2003’teki Dil Bayramında yitirdik. Türk Devriminin ödünsüz savunucusu Kerim Afşar’ın Türk tiyatrosuna verdiği emeği ve sanatçı kimliğini gelecek kuşaklara aktarmak üzere eşi Leyla Afşar ile Dil Derneği’nin birlikte düzenlediği, “oyun yazarları”nı özendirmeyi amaçlayan ödül, 2005’ten bu yana Dil Bayramlarında verilmektedir.

Ahmet Levendoğlu, Üstün Akmen, Gülşen Karakadıoğlu, Zeynep Kaçar ve
Leyla Afşar’
dan oluşan seçici kurul, 2014’te ödüle değer yapıt bulamamıştır.

=========================

Dostlar,

Bir Dil Derneği üyesi olarak etkinlikleri paylaşmak istiyoruz..
Bu çabaların öznelerine de başta Başkanımız Sevgi Özel olmak üzere
çok teşekkür ediyoruz..

Sevgi ve saygı ile.
26 Eylül 2014, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

Dil Derneği 27 Yaşında!

 

Dil Derneği 27 Yaşında!

Dil_dernegi

 

 

 

Dostlar,

Bizim de üyesi olduğumuz Dil Derneği, kuruluşunun 27. yılını kutlayacak..

Cumhuriyet Gazetesi’nin Kültür Merkezinde..
Bu Cumartesi, 26 Nisan 2014 günü saat 14:00 sonrası..

Bilindiği gibi Yüce ATATÜRK‘ümüzün en önemli kalıtlarından olan
Türk Dil Kurumu ve Türk Tarih Kurumu 12 Eylül’ün faşist darbecilerince kapatılmıştı. Yerine bir devlet dairesi olarak
Atatürk KültürDil ve Tarih Yüksek Kurumu oluşturulmuştu.
Bu kurumun da neleri yaptığını ya da yap(a)madığını son 30 yılda yaşayarak gördük.

Oysa ATATÜRK, bu 2 kurumu Dernek statüsünde, bürokrasinin dışında özerk olarak yapılandırmış ve gerekli akçal (mali) kaynakları da kendi cebinden sağlamıştı.
Anadolu halkının, Osmanlı’nın 600 yıldır gaspettiği özgürlüğünü geri kazanması ve tarihsel – kültürel özüne dönebilmesi için dil ve tarih çalışmalarını yaşamsal önemde buluyordu. Darbeciler ya da akıl hocaları da herhalde bu stratejik işlevin ayırdında idiler ki; caaanım kurumları tasfiye ettiler ve Dil ve Tarih araştırmalarını engellediler.

İşte Dil Derneği, bu olup bitenleri gören yurtsever aydınlarca 27 yıl önce oluşturuldu (liste aşağıdadır..) Bu 34 devrimci aydının bir bölümü bizim hekim meslektaşlarımızdır.
Kendilerini şükranla anıyoruz..

Dil Derneği1982 Anayasası ile Türk Dil Kurumu özerk bir kurum olmaktan çıkarılıp hükümete bağlı bir birim durumuna getirilince, dilde özleştirme yanlılarının kurum dışında kalması üzerine, 22.4.1987‘de kuruldu. Dernek, Bakanlar Kurulu’nun 24.7.2002 günlü 2002-4812 sayılı kararıyla kamu yararına çalışan derneklerden sayıldı.

Duyuru posteri aşağıdadır.
Dilsever Atatürk Devrimcilerini bekleriz..

Sevgi ve saygı ile.
25 Nisan 2014, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

Dil Derneği Kurucuları     : Dr. Haldun Özen, Sevgi Özel, Ali Püsküllüoğlu,
Prof. Dr. Cevat Geray, Beşir Göğüş, Mustafa Ekmekçi, Attila Göktürk, Prof. Dr. Aydın Köksal, Tahsin Saraç, Orhan Asena, Talip Apaydın, Refet Erim, Ali Dündar, Salim Şengil, Adnan Özyalçıner, Prof. Dr. Necip Bilge, Ahmet Maruf Buzcugil, Ali Rıza Önder, Prof. Dr. Türker Alkan, Doç. Dr. Bahriye Üçok, Prof. Dr. Coşkun Üçok, Prof. Dr. Cahit Talas, Prof. Dr. Bahri Savcı, Gülten Akın, Prof. Dr. Tahir Hatiboğlu, S. Suphi Karaman, Mehmet Aydın, Berin Taşan, İskender Özturanlı, Yılmaz Dağdeviren, Prof. Dr. Özdemir Nutku, Ahmet Yıldız, Prof. Dr. Metin Özek, Yahya Kanbolat

Ceyhun Atuf Kansu Şiir Ödülü’ne Katılma Koşulları Açıklandı


Ceyhun Atuf Kansu Şiir Ödülüne Katılma Koşulları Açıklandı

portresi


ANKARA –
Ceyhun Atuf Kansu Şiir Ödülü’ne
2014 yılı için katılma koşulları açıklandı.

Her yıl düzenlenen Ceyhun Atuf Kansu Şiir Ödülü’ne,
2014 yılı için katılma koşulları şöyle:

 

–        Ödüle aday olan yapıtlarda Ceyhun Atuf Kansu’nun şiir anlayışı göz önüne alınarak, çağdaş bir dünya görüşü ve dil bilinci temel ölçüt olacaktır.

–        1 Şubat 2013 – 1 Şubat 2014 arasında yayımlanan bütün şiir kitapları ödüle katılabilir. Ayrıca, Ödül Yazmanlığı, bu kitaplar arasından, çeşitli nedenlerle katılamayan kimi yapıtları da, ödüle aday olarak gösterebilir.

–        Çeşitli nedenlerle kitap halinde basılmamış, ancak kitap bütünlüğü taşıyan
şiirlerle de ödüle aday olunabilir.

–        Seçici kurul; Adnan Binyazar, Müslim Çelik, Refik Durbaş, Şükrü Erbaş,
Bahar Gökler (ailesi adına), Emin Özdemir, Sevgi Özel’den oluşmaktadır.

–        Ödül kazanan yapıt, Ceyhun Atuf Kansu’nun ölüm yıldönümü olan
17 Mart 2014 tarihinde açıklanacaktır.

–        Ödüle son katılma ve aday gösterilme tarihi 1 Şubat 2014’tür.

–        Ödül, tek bir şiir yapıtına (kitap ya da kitap bütünlüğü taşıyan şiirlere) verilecektir.

–        2014 yılı için ödülün parasal tutarı 500 Türk Lirası’dır.

–        Ödüle aday olacak yapıtlar, şairin adı, açık adresi ve kısa yaşam öyküsüyle birlikte
7 adet kitap ya da 7 kopya dosyayla (Işık Kansu, Ahmet Rasim Sok. No: 14 Çankaya / ANKARA) adresine gönderilecektir.

–        Ödüle katılan yapıtlar, sahiplerine geri gönderilmeyecektir.

*****

 Daha önce ödül alanlar                          :

1986 yılında konulan Ceyhun Atuf Kansu Şiir Ödülü‘nü, ilk olarak 1993 yılında Sıvas’ta yitirdiğimiz Behçet Aysan “Eylül” yapıtıyla kazanmıştı.
Ardından, sırasıyla ödülü alan şairler ve yapıtları şöyle:

1987’de Şükrü Erbaş, “Yolculuk”, 1988’de Emirhan Oğuz, “Ateş Hırsızları Söylencesi”, 1989’da Müslim Çelik, “Peryavşan”, 1990’da Salih Bolat, “Karşılaşma”, 1991’de
Ahmet Ada, “Aşk Her Yerde”, 1992’de Hüseyin Yurttaş, “Kod Adı Mansur”, 1993’te Hidayet Karakuş, “Sesini Bana Bırak” ve 1994’te Abdülkadir Budak, “İmzası Gül” adlı yapıtlarıyla ödülü aldılar.

1995 yılında da ödül, “Sürek Avında Dünya” adlı kitabıyla Ali Cengizkan‘a verildi.
1996’da Gültekin Emre “Taşı Sula”, 1997’de Oya Uysal, “Uçuruma Düşen Nehir” adlı yapıtıyla ödülü kazandı. 1998’de “Suyla Sınanmış Şiirler” ile Ahmet Uysal, 1999’da
“Suç Duyurusu” ile Hicri İzgören, 2000’de “Yer Bezinden Bir Köle”  ile Hüseyin Peker, 2001’de “Ateşin Düştüğü Yer” ile Arif Berberoğlu, 2002’de “Sözümüz Vardı” ile
Ahmet Özer, 2003’te “Kumral Gökkuşağı” ile Turgay Fişekçi, 2004’te “Yalnız Karanfil Sokağı” ile Aydın Hatipoğlu, 2005’te “Yorgun Denge” ile Hüseyin Atabaş, 2006’da da “Dünya Tutulması” ile Çiğdem Sezer, 2007’de “Dün Bugün” ile Cengiz Bektaş,
2008’de  “Sesler, İncelikler” ile İlyas Tunç, 2009’da “Çıkrık” ile Süreyya Berfe,
2010’da “Adalar Kitabı” adlı dosyasıyla Aydın Şimşek, 2011’de “Melez Zamanlar” ile Ferruh Tunç, 2012’de “Başka Tufan” ile Selami Karabulut, 2013’te de “Avluda Kuş Sesleri” adlı yapıtıyla Halim Yazıcı kazandı.

Dil Derneği’nden BEŞİR GÖĞÜŞ’Ü ANMA VE ÖDÜL TÖRENİ

Dostlar,

Bizim de üyesi olduğumuz Dil Derneği’nin etkinliğini bilgi ve ilginize sunuyoruz.

Sevgi ve saygı ile.
12.2.13, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

==================================

BEŞİR GÖĞÜŞ’Ü ANMA VE ÖDÜL TÖRENİ

     12 Şubat 1915’te Gaziantep’te dünyaya gelen Eğitimci-Yazar Beşir Göğüş’ü,
98. doğum gününü kutlayarak anacağız

     Beşir Göğüş’ün kızı Dilek Ülgüray ve torunları ile Dil Derneği, onun, Dil Devrimine, Türkçenin eğitim ve öğretimine verdiği emeği unutturmamak, ilkelerini ve düşüncelerini gelecek kuşaklara aktarmak amacıyla bir ödül vermeyi kararlaştırdılar.
Dil Derneği Beşir Göğüş Türk Dili ve Eğitimini Geliştirme Ödülü”, 2000 yılından bu yana, her yıl, Göğüş’ün doğum gününde düzenlenen bir törenle verilmektedir.

     Bu yıl, Beşir Göğüş’ün anılarından derlenen “Düğümler Düşünceler Anılar” ile yaşarken kaleme aldığı; çeşitli yayın organlarında yayımlanmış yazılarından oluşan “Ardında Kalan Belgeler” adlı kitapların da tanıtımı yapılacaktır.


Etkinlik İzlencesi
DÜĞÜMLER DÜŞÜNCELER ANILAR
ve
ARDINDA KALAN BELGELER
Kitaplarının Sunulması
Dilek Göğüş Ülgüray, Nil Baransel, Sevgi Özel
***

Ödül Töreni
***
Ağırlama
***
Gün:  12 Şubat 2013 Salı
Saat: 18.00
Yer: Çankaya Belediyesi Çağdaş Sanatlar Merkezi
(Kenedi Cad. No.4, Kavaklıdere)

Dil Devrimi 80. Yıla Erişti..

Dil Devrimi 80. Yıla Erişti

Sevgi ÖZEL, Cumhuriyet, 27 Eylül 2012

Tarihin akışına bakalım; devrimleri yığınlar değil, öncüler yükseltmiştir. İnsan tutsak olsa da dili olmaz; dil, siyasaya araç yapılabilir; ama aklın ipini koparan siyasanın boyunduruğuna girmez; bunun en canlı örneği Türkçedir.

Atatürk’ün öncülüğünde, Samih Rifat’ın “reis”liğini, Ruşen Eşref’in “umumi kâtip”liğini üstlendiği, Celal Sahir’in “aza ve veznedar”ı, Yakup Kadri’nin “aza”sı olduğu dernek 12 Temmuz 1932’de kuruldu. “Türk Dili Tetkik Cemiyeti” adını, Ata’nın sağlığında Türk Dil Kurumu olarak Türkçeleştirdi. Ondan bir yıl önce çalışmaya başlayan Tarih Kurumu gibi “devlet dairesi” değildi. Atatürk bu iki kurumu özellikle “dernek” olarak kurmuş, böyle kalmaları için de kalıtından pay ayırmıştır.

12 Eylülcüler, Atatürk’ün eliyle yazdığı “vasiyetname”yi çiğneyerek bu iki derneği yasa zoruyla kapatmıştır.

Bugün var olan Türk Dil Kurumu Kenan Evren’le ona destek olan hukuk tanımazların ürünüdür.

Başbakanlığa bağlı Türk Dil Kurumu Atatürk’ün değil, Kenan Evren’in kurumudur.

12 Eylül’le hesaplaşacağını söyleyenler, nedense 12 Eylül ürünü olan Atatürk kurumlarından ve Atatürk’ün kalıtından hiç söz etmezler. Dahası adının önünde akademik san olanlar, 29 yıldır bir hukuk lekesinin üstünde oturmaktan hiç utanç ve üzüntü duymaz; Atatürk’ün dilde devrimden caydığı gibi gerçekdışı masallarla kendilerini aklamaya çalışırlar. Evren kurumu, 1980’lerin ortasında bozduğu ölçünlü dil ve yazımı, “milliyetçi muhafazakârlığı” gericiliğe taşıyan MEB ve YÖK eliyle üniversiteye, tüm okullara sokmuştur. Türkiye Türkçesinin sorunlarını çözemeyen, üstelik varlığıyla sorun yaratan, sözlüğünde ve belleğinde ‘Dil Devrimi’ bulunmayan, siyasetin buyruğundaki Evren kurumunun yayınları, etkinlikleri, Atamızın koyduğu ilkelerin ne denli uzağına düştüğünü göstermektedir.

80. Dil Bayramı’nı, 4+4+4’lük eğitim ucubesinin çocuk ve gençleri, yalnız ‘Dil Devrimi’nden değil, bir bütün olan Türk Devriminden kopardığı ortamda kutlayacağız.

Dayatılan sistemin özünde dil bilinci yoktur; çünkü Atatürk’le ve Türk Devrimiyle hesaplaşma üzerine kuruludur.

İnanç odaklı bir sistemle çağdaş eğitim yapılamayacağı açıktır.

Yabancı dille eğitime ses etmeyen MEB, İngilizcenin yanına Arapçayı yapıştırarak, okulları imam hatipleştirerek, Kuran kurslarını okul içine taşıyarak Atatürk’ün adını ve devrimlerini silmeyi amaçlamaktadır.

Dünyanın gidişine baktığımızda bu sistemin “hayırlara vesile olmayacağı” bellidir.

İşte 80. Dil Bayramı’nı böyle karanlık bir gündemle kutlayacağız.

Atatürk’ün kurumu kapatıldıktan sonra 29 yılda iki kuşak yaşama atıldı. Yabancı çocuklara Türkçe öğrettiği için gözyaşı döken sistem, kendi çocuklarını dilsizleştirmek için elinden geleni yapmaktadır. 26 Eylül, ilk Türk Dili Kurultayı’nın toplandığı gündür. Kurultayın son gününde Ruşen Eşref, Türk Devriminin dile yansımasını vurgulayan coşkulu bir konuşma yapmıştır: “Bir davayı bütün gerçekliğiyle göz önüne koymak, onu zaman ve mekân içinde yerine ve sırasına koymak, beynin laboratuvarında inceden inceye elenip dokunmuş olan bu işin nasıl bir iş olduğunu görmek, göstermek, düşünceleri o iş etrafında bir araya toplamak, o işten çıkan sonuçları ilerisi için hedef edinmek; işte Mustafa Kemalce düşünüş bu demektir. (…) Mustafa Kemalce düşünmek demek, incelemek, bütünleştirmek, bilinçlendirmek, düzene sokmak, sistemleştirmek demektir.”

Bugün toplum, Mustafa Kemalce düşünmemeye zorlanıyor. Mustafa Kemal’in “Karakterim” dediği özgürlük ve bağımsızlık aşkımız, “karakter”inde “özgürlük ve bağımsızlık” olmayanlar yüzünden siliniyor. Yaşamın her alanı gibi dilimiz de yara aldı; halk, “okey” ile “inşallah” arasına sıkıştı; arka arkaya iki tümce kuramaz oldu. “Milliyetçi muhafazakâr”lar, dil ile din arasındaki bağı ayıran Harf ve Dil devrimlerine düşmanlığı, devlet eliyle örgütlediler. Eski yazı ve dil özlemiyle ussal ve bilimsele değil, dinsel ve ırksal olana sarılıyorlar. Osmanlıca tutkunlarının en kabadayısı bile ‘Dil Devrimi’nin sözcükleriyle öfkesini kusuyor. Nâzım Hikmet’in dediği gibi “dil yürür”, ancak Atatürk’le ve devrimlerle hesaplaşmanın bedelini çocuklara yükleyenler de yürüyor. Eğitim ve gelir düzeyi düşürülen halkı inanç baskısıyla özgürce düşünemeyen “kul”a dönüştürmeye yeltenenler, kendi içlerindeki “kul”un öfkesini dizginleyemiyor. Kullandıkları dil, onları ele veriyor.

‘Dil Devrimi’nin 80. yılını karamsarlığın derinleştiği bir ortamda kutluyoruz. Çokları “azınlık” duygusu içinde; Kurtuluş Savaşı’nı başlatan, laik Cumhuriyeti kuranlar da başlangıçta bir avuç değil miydi? Tarihin akışına bakalım; devrimleri yığınlar değil, öncüler yükseltmiştir. İnsan tutsak olsa da dili olmaz; dil, siyasaya araç yapılabilir; ama aklın ipini koparan siyasanın boyunduruğuna girmez; bunun en canlı örneği Türkçedir. Yüzyıllar sonra, Mustafa Kemal Atatürk’ün kaldırdığı Osmanlıca perdesinin altından dipdiri çıkmıştır. Laik Cumhuriyetin 89, ‘Dil Devrimi’nin 80. yılında 4+4+4’lük tıngırdamak boşuna çaba; ‘Dil Devrimi’, durdurulamaz.

Bu duygularla ulusumuzun 80. Dil Bayramı’nı kutluyorum!

Dilimiz Kayıyor..

Dostlar,

Dil Derneği Başkanı Sn. Sevgi ÖZEL ustalık ve incelikle uyarıyor..
Dilimize sahip çıkma çağrısı yapıyor..

Hatta “sessiz çığlık” (!) atıyor..

Üniversitelerin dilimize sahip çıkmayışlarını anlayamıyor!

Biz de Dil Derneği üyei olarak bu yazıyı sizlerle paylaşmak istiyoruz;
Sn. Başkanla benzer duyarlık içinde..

Büyük ATATÜRK’ün Türkçe için şu sözünü de anımsayıp anımsatarak :

“Türk Milleti’nin dili Türkçedir. Türk Dili, Türk Milleti için kutsal bir hazinedir. Çünkü Türk Milleti, geçirdiği nihayetsiz felaketler içinde; ahlakını, törelerini, hatıralarını, menfaatlerini, kısacası bugün kendi milliyetini tamamlayan her şeyini dili sayesinde muhafaza etmiştir. Türk Dili, Türk Milleti’nin kalbidir, zihnidir.”

Sevgi ve saygı ile.
Datça, 6.9.12

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

======================================================

Sevgi ÖZEL
Dil Derneği Başkanı
(Cumhuriyet 05.09.2012)

Dil Deneği Başkanı Sevgi Özel

DİLİMİZ KAYIYOR..

Politikacıların ekonomide, iç ve dış politikada ne yaptığını irdeleyen çok insan var; karnımız doyuyor mu, uygar ülkeler gibi demokrasi ve özgürlük soluyor muyuz; eğitim sistemi, düşünen ve sorgulayan yurttaş yetiştiriyor mu; adalet herkesi sarıp sarmalıyor mu? Sorularımızı olduğu gibi düşüncemizi de aktarabileceğimiz tek bir araç var; dil. Politikacılardan birçok sorunun yanıtını alamadığımız gibi, kendilerine
dil kullanımı konusunda “muhtıra” da verilmiyor.

Son yıllarda politikacı ağzıyla birçok kavram anlam ve yön değiştirdi. Politikacı toplumun erinç içinde yaşaması için her şeyle ilgilenmeyi amaç edinen kişidir;
ama ayaklı ansiklopedi değildir; danışman/uzman desteği alması gerekir. Avukat, yargıç, hekim, mühendis ya da başka meslekten olabilir; asıl mesleğiyle birlikte
dil konusunda araştırmalar yapıp uzmanlaşabilir; yapıtlar ortaya koyabilir. Ne ki bizim politikacılar, konu dil olunca, dilbilimcileri çatlatıyorlar. Aralarında dil ve edebiyatta uzmanlaşmış kabul edebileceğimiz kişiler var; ancak son zamanlarda onların da kimi sözcüklerin anlamını bozup dili politikanın aracı yaptığına tanık oluyoruz. “Ulusal, Kemalist, statüko, devrim…” gibi birçok sözcük, çoklarınca politikacı tanımına uygun biçimde kullanılır oldu.

Kuşkusuz yalnız politikacının değil, her aydının söz varlığının varsıl olması gerekir; ama bütün sözleri, hatta yanlış anlaşılma kazaları ortadayken bir politikacının beş, on bin sözcükle konuştuğunu ileri sürmesi, ancak bilinçaltındaki istek olarak tanımlanabilir. Kişinin söz varlığının yeterli olmadığını, konuşma dilinden anlayabiliriz; doğaçlama sırasında sık sık “mımm, ıhhh…” gibi sesler duyuyorsanız; “şey”ler “şey oluyor”sa; yarım tümceler birbirine ekleniyor, kesik kesik, bulanık anlatım sürüyorsa; eşanlamlı sözcükleri anlam farkı varmış gibi yan yana kullanma sıklığı varsa… Dahası politikacı soru ya da eleştiriyle karşılaşınca sinirleniyor, uygun sözcük bulamayıp argo ya da yakışıksız sözcükleri sıralıyor, karşıtlarını eleştiren değil aşağılayan dil kullanıyorsa, dil kazası kaçınılmazdır. Bakarsınız, dilbilimsel açıdan hiçbir değeri olmayan, “Türkçe o kadar zengin bir dildir ki, bazen eşanlamlı kelimeler vardır. Bazen de bugüne kadar pek çok konuşulmamış ama Türkçenin içinde yer almış kelimeler vardır” gibi ya da “sivil anlatım” benzeri yargılar ileri sürebilir.

Türkçede eril/dişil sözcükler yoktur; yalnız bazı politikacılar sözcüklere “eril” gözle bakmaktadır; yine dilimizde sivil/sivil olmayan sözcük de yoktur. Bir genel dilin sözcükleri vardır; bir de terimler vardır. Kimi sözcükler hem genel dilin öğesidir hem de özel alanların terimidir. Son günlerde tartışılan Arapça “muhtıra” sözcüğünün yaygın anlamı, “Herhangi bir şeyi anımsatma, uyarma amacıyla yazılan yazı”dır. Sözcüğe salt “hatırlatmak” diyemeyiz; “herhangi bir şeyi anımsatma ve uyarı” anlamını bölemeyiz. Dil ve Edebiyat Derneği kurucusu, hukukçu kimliği taşıyan Sayın Bülent Arınç’ın, “Bunun bir de sivil anlamının olması gerekmez mi? Muhtıranın sivil anlamı da ‘hatırlatmak’ demektir” sözü, “Sivil olmayan anlamı nedir” sorusunu usumuza getirir ki, sözcüğün böyle bir anlamı yoktur. Sayın Arınç, “Nasıl bildiri Türkçeyse, nasıl açıklama Türkçeyse, nasıl mutabakat metni Türkçeyse, muhtıra da hatırlatmak anlamında Türkçedir” derken de Arapçadan dile giren ne varsa hepsini Türkçe sayan anlayışı dile getiriyor; ne ki “muhtıra”nın bilinçaltına işleyen anlamını yine kendisi açıklıyor; “ama” ile süren uzun tümcesini, “…ama zihinlere öylesine yerleşmiş ki, askeri anlamda verilen muhtıralar veya siyasi anlamda verilen muhtıralar, bizimkiler hazırola geçmek durumunda kendilerini mecbur hissettiler.” diyor.

Pavlov’a gönderme yapılması da bilgi aktarımına yönelik bir örnek değil;
çünkü ünlü bilginin “şartlı refleks” deneyinin öznesi,
birçok nankörden daha duyarlı olan köpeklerdir.

Politikacı, dilinin ucuna gelivereni söyleyince, arkasından sözlerini
doğrulamaya çalışırken ister istemez kaza yapıyor.

Dille yapılan ve ciddi yaralar açan dil kazalarına üniversitelerin
suskun kalması çok ilginç değil mi?