Etiket arşivi: seçmen kütükleri

‘Hiçbir merci kaynağını Anayasa’dan almayan yetki kullanamaz, YSK seçimleri erteleyemez’

Av. Ömer Faruk EMİNAĞAOĞLU
Eski YARSAV Başkanı

Eminağaoğlu, seçimlerin ertelenmesi iddiaları için ‘Bu, deprem sömürüsüyle ve insanların deprem acılarıyla seçimlerin rafa kaldırılması olur, başka bir anlamı olmaz’ dedi.

BAHADIR BATUR, 13.02.2023
‘Hiçbir merci kaynağını Anayasa’dan almayan yetki kullanamaz, YSK seçimleri erteleyemez’ (sol.org.tr)

Kahramanmaraş merkezli depremlerin sonrasında ortaya çıkan yönetememe durumu, düzenin bu ülkeye vadedebildiği tek şeyi gözler önüne koydu: Yıkım… 10 ili yerle bir eden depremlerin öncesinde, Türkiye’nin gündemi seçimdi. 1999 depreminin ardından düzenlenen seçimlerde iktidarı kazanmış olan Recep Tayyip Erdoğan ve AKP yönetimi, ülkeyi yeni bir seçim dönemine götürüyordu. 2014’te cumhurbaşkanı olan ve mevcut koşullarda 3. kez cumhurbaşkanı adayı olaMAYAcak olan Recep Tayyip Erdoğan’ın, bir kez daha aday olabilmesi için “erken seçim” çözümü türetilmişti.

AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan, deprem öncesinde seçim tarihi olarak 14 Mayıs’ı işaret etmişti. Lakin on binlerce yurttaşın ölümüne yol açtığı depremler, kurumlarının depremdeki müdahalesinin gecikmesini ortaya çıkarırken, binlerce binanın yıkıldığı tabloda kentlerde seçimlerin nasıl düzenleneceği soru işaretlerine neden oldu. Seçimlerin normal tarihi olan 18 Haziran’da yapılması akıllara gelen ilk olasılık. Ancak bu durumda AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 3. kez aday olup olamayacağı sorusu karşımıza çıkıyor.

Öte yandan YSK’nın seçimleri erteleyeceği yönünde iddialar ortaya atıldı. YSK kararlarının Anayasa Mahkemesi tarafından denetlenemiyor olması, kamuoyunda ‘hukuksuz’ bir karar olur yorumlarına neden olan seçimin ertelenmesi ihtimali tartışmalarını körükledi. Yargıçlar ve Savcılar Birliği’nin (YARSAV) ve Yargıçlar Sendikası’nın kurucu başkanı Ö. F. EminağaoğlusoL’a yaptığı açıklamada Anayasa’nın 6. maddesine vurgu yaparak, seçimlerin mevcut tabloda 18 Haziran’da yapılması gerektiğini belirtiyor.

Eminağaoğlu, seçimin 14 Mayıs’ta yapılması için Meclis’in karar alması gerektiğini (AS: En az 3/5, 360 oy!) aksi durumda Erdoğan’ın adaylığının Anayasa’ya aykırı olacağını belirtiyor. Öte yandan YSK’nın seçimi ertelemesi iddialarına ilişkin olarak Eminağaoğlu, hiçbir mercinin Anayasa’ya dayanmadan bir karar alamayacağını hatırlatarak, YSK’nın seçim tarihini öteleme veya geri bırakma yetkisi olmadığını kaydetti.

YSK’nın seçimi erteleme kararının Türkiye’de ilk kez ortaya çıkacak bir tablo yaratacağını belirten Eminağaoğlu, “YSK’nın kararlarına karşı Anayasa Mahkemesi’ne veya başka hiçbir merciye başvurulamıyor” hatırlatmasını yaptı. Seçimi ertelemenin “seçimi rafa kaldırmak olacağını” ifade eden Eminağaoğlu, “Türkiye’de seçimler ne zaman rafa kalkıyor? Darbe döneminde. O zaman YSK’nın ve Anayasa Mahkemesi’nin deprem sömürüsüyle ve insanların deprem acılarıyla seçimleri rafa kaldırması olur, başka bir anlamı olmaz.” yorumunda bulundu.

Eski YARSAV Başkanı Eminağaoğlu’nun soL’a aktardığı görüşleri şu şekilde:

‘Hiçbir karar alınmazsa, seçimler normal tarihinde, 18 Haziran’da yapılacak’

Kahramanmaraş merkezli ve 10 ilde yıkıma neden olan depremlerin ardından, seçimin hangi tarihte düzenleneceğine ilişkin iddialar gündeme geldi. AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan, depremlerin öncesinde yaptığı açıklamalarda, seçim tarihi olarak 14 Mayıs’ı işaret etmişti. Ancak, seçim tarihine ilişkin karar Meclis’e gelmedi ve erken seçim tarihi de kesinleşmedi. Depremin ardından da seçimin normal koşullarda olması gereken tarih olan 18 Haziran gündeme geldi. Sizin seçim tarihine ilişkin görüşleriniz nedir?

Hiçbir karar alınmazsa, seçimler normal tarihinde yani 18 Haziran’da yapılacak. Bunun öncesinde yapılmasını gerektiren bir neden ortaya çıkması gerek. Mevcut (verili) koşullarda Türkiye’nin içinde bulunduğu durumda, seçimlerin erkene alınmasını gerektiren bir neden yok. Dolayısıyla 14 Mayıs’ta seçimin yapılabilmesi karar alınmasına bağlı. Meclis’in karar almayacağı ortada. (AS: En az 360 MV’nin oyu gerek..)

Erdoğan’ın deprem bölgesi koşullarını gözeterek böyle bir karar alması siyaseten de hukuken doğru olmayacaktır. Henüz aldığı bir karar da yok, ama erken seçim kararı alırsa, o karara göre seçim yapılmak durumunda kalınabilir kuşkusuz.

Örnek vermeniz gerekirse?

Şu anda bir karar almadı. Diyelim ki Mart ayında, seçim takviminin işleyeceği şekilde bir karar alırsa, 14 Mayıs Pazar gününden önceki 60 günden ilk Pazar günü olarak Mart ayı içinde bir karar alırsa, seçim 14 Mayıs’ta yapılmak durumunda kalabilir. Henüz hiçbir karar yok. O tarihe kadar da hiçbir karar alınmazsa Anayasa’nın 77. maddesi gereği ‘.. seçimler her beş yılda seçim aynı gün yapılır’ hükmü, emredici bir hüküm, son derece açık. Böyle bir tabloda 18 Haziran’da seçim yapılır, hiçbir öne çekme kararı alınmazsa. Ama Erdoğan bir karar alırsa, alacağı karar tarihine bağlı olarak 60 günden sonraki ilk Pazar günü seçim yapılır. Ve bu da hiçbir tabloda 18 Haziran’dan (2023) ötesine sarkamaz.

‘İster erken seçim olsun, ister normal seçim; Erdoğan aday olamaz’

Peki bu durumda Erdoğan’ın adaylığı söz konusu olabilir mi? “Erken seçim” ifade edilen kararın alınmasıyla, Erdoğan’ın 3. kez cumhurbaşkanlığı adaylığının önünün açıldığı yorumları yapılmıştı. Eğer seçim 18 Haziran’da düzenlenirse Erdoğan yeniden aday olabilir mi?

Meclis karar almadığı sürece ister Erdoğan’ın kararıyla bir erken seçim olsun, isterse de zamanında bir seçim olsun; Erdoğan aday olamaz.

  • Erdoğan’ın adaylığı için tek yok, Meclis’in erken seçim kararı alması.

Hiçbir karar alınmazsa ve normal seçim tarihi olan 18 Haziran’da seçim düzenlenirse, Erdoğan yine aday olamaz. Normal (zamanında) seçimde de olamaz, o da 3. dönem; Erdoğan’ın alacağı kararla da olamaz, o da 3. dönem anlamına gelir. Tek istisna Meclis’in alacağı karar olur. Mevcut tabloda iki dönem görev kararı nedeniyle, şu anda kendisi ikinci döneminde ve üçüncü dönem cumhurbaşkanı olabilmesinin tek istisnası Meclis kararı. Dediğim gibi, 18 Haziran’da seçim olursa 3. dönem yasağından ötürü aday olamaz.

‘Seçimin geri bırakılma yetkisi yalnızca ve yalnızca Meclis’te’

YSK’nın seçimi bir yıl ertelemesi konuşuluyor. Bu durum yasal mı? Anayasa’nın 78. maddesine göre, seçimi erteleme kararı ancak ‘savaş durumu’ halinde olanaklı görünüyor. YSK erteleme kararı alabilir mi?

Anayasa’nın 6. maddesinde diyor ki; “Egemenliğin kullanılması, hiçbir surette hiçbir kişiye, zümreye veya sınıfa bırakılamaz. Hiçbir kimse veya organ kaynağını Anayasadan almayan bir
Devlet yetkisi kullanamaz
”.

  • Hiçbir makam ve merci kaynağını Anayasadan almayan bir devlet yetkisi kullanamaz,
    yani egemenlik yetkisi kullanamaz

Bu maddeyle beraber Anayasa 78. maddeyi birlikte yorumladığımız zaman, Anayasa 78. madde seçimlerin geri bırakılması yetkisini yalnızca ve yalnızca Meclis’e vermiştir. Meclis dışında
hiç kimseye verilmemiş bu yetki. Yani 5 yıldan sonra bir seçim yapılması yetkisi Meclis’te.

Erken seçim yetkisi hem cumhurbaşkanında hem de Meclis’te. Ancak seçimin geri bırakılma yetkisi yalnızca ve yalnızca Meclis’te, bu da yalnızca ve yalnızca savaş halinde.

  • Savaş hali dışında seçimleri geri bırakma yetkisi başka hiçbir nedenle Meclis’te de değil.
  • Dolayısıyla YSK’da da ne erken seçim yetkisi var ne de seçimleri geri bırakma yetkisi var.

YSK’nın yetkisi seçim takvimini düzenleme, seçimleri düzen ve dürüstlük içinde yapmaktır.

Hiçbir karar alınmazsa, Anayasa 77. maddeye göre, seçim beş yılda bir aynı gün yapılır.
Yani 18 Haziran’da yapılır.

‘YSK’nın seçim tarihini öteleme veya geri bırakma yetkisi yok’

Bu durumun bir istisnası var mı?

Tek bir istisna (ayrık) var daha önce. Anayasa geçici 21/A maddesine bakın, orada Anayasaya halk oylamasına gitmemesi için en az 400 milletvekili gerek. Derseniz ki, varsayalım seçim tarihi
1 Eylül’dür, geçici madde koyarsanız Anayasa’ya, ancak öyle olabilir. Bunun dışında başka hiçbir yolla 18 Haziran’dan sarkacak şekilde seçim yapılamaz.

Anayasa böyle düzenlenmiş, böyle düzenlendiği için de Anayasa’nın 6. maddesine göre, hiçbir makam ve merci kaynağını Anayasadan almayan bir yetki kullanmaz. Bir örneği geçici 21/A’da var, seçim tarihini daha önce uzatır şekilde geçici 21/A’ya hüküm konmuş. Ancak şimdi de öyle bir hüküm konursa seçim ileri bir tarihte yapılabilir. Ama bunun için de en az 400 milletvekili gerek (AS: 360+ halkoylaması olanaklı). Bu durumda da iktidarın oyları yetmiyor. Zaten bu tabloyu yaratan iktidar olduğu için, Anayasaya böyle bir madde koymak seçimin gerekliliğini inkâr (yadsıma) anlamına gelir. Türkiye’yi bu tabloya taşıyan iktidar olduğuna göre, seçimlerin zamanında, Anayasaya uygun olarak beş yılda bir ve 18 Haziran günü yapılması gerekir.

YSK’nın bu konuda, seçim tarihini öteleme veya geri bırakma yetkisi yoktur.

YSK’nın kararlarına karşı AYM’ye veya başka hiçbir merciye başvurulamıyor’

Bir varsayım üzerinde durmak  durmak istiyorum. Varsayalım ki, YSK seçimi erteleme kararı aldı. YSK’nın aldığı karar Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilebiliyor mu?

Şimdi bu zaman, fiili durumlar ortaya çıkıyor. Malumunuz, YSK’nın kararlarına karşı Anayasa Mahkemesi’ne veya başka hiçbir merciye başvurulamıyor.

Ben de buna istinaden (dayanarak) sordum, nasıl bir yol izlenebilir bu durumda?

YSK’nın kararına karşı başvurulabilecek bir merci yok. Ama burada ‘bireysel başvuru yapılabilir mi, yapılamaz mı’ gibi Türkiye’de ilk kez yaşanacak bir hukuksal tartışma konusu ortaya çıkar.
Bu daha önce örneğine rastlanmayan bir konu. Böyle bir durumun Türkiye’de hiçbir örneği yok. Anayasa Mahkemesi de böyle bir konuda karar vermeyebilir, ‘Anayasa’ya göre görevsizim’ de diyebilir veya ‘YSK kaynağını Anayasa’dan almayan bir yetki kullanmıştır, karar yok hükmündedir’ diyerek ihlal kararı da verebilir. Ama dediğim gibi bunun örneği yok, çünkü YSK’nın böyle bir şey için yetkisi yok.

‘YSK’nın bir yandan çalışmalarını sürdürmesi lazım’

YSK’nın seçimi erteleme yetkisi yok ama böyle bir karar alırsa kimse itiraz edemeyecek mi?

Anayasa Mahkemesi’nin buna yönelik geçmişte hiçbir kararı yok. Türkiye’nin ilk kez karşılaşacağı bir durum olur. Dediğim gibi, ‘Anayasa’ya bağlılık esas’ olduğuna göre, YSK’nın bugünden başlayarak hiçbir karar alınmayacakmış gibi, yani seçimler 18 Haziran’da yapılacakmış gibi çalışmalarını yürütmesi gerek.

Eğer ki birisi çıkıp karar alırsa, o karara göre daha erken bir tarihte seçim yapılabilir, takvim düzenlenebilir. Ama YSK’nın bir yandan çalışmalarını sürdürmesi gerek. Kamuoyunda dillendirilmeye başlandı, YSK seçmen kütüklerini güncelleyebilir mi diye. Bunlar zaten MERNİS üzerinden düzenleniyor. “Savaş” tek neden olduğu için, geçmişte Anayasa Mahkemesi’nin
savaş gibi’ diye Anayasa’ya aykırı 2012/30 esas sayılı kararı var. Herhangi bir nedenle, cumhurbaşkanlığı seçim yasasını incelerken ‘savaş gibi’ sözcüğü kullanmış, 5. maddeyle ilgili.

‘Deprem sömürüsüyle ve insanların deprem acılarıyla seçimlerin
rafa kaldırılması olur’

Ama bu Anayasa maddeleri değişti. Karardaki “gibi” sözcüğü de Anayasa’daki sınırlı sayıma aykırı yazılmış, Anayasa’yı yansıtmayan bir karar. Dolayısıyla savaş sözcüğü genişletilemez. Anayasa “savaşla sınırlı” bir şekilde yazılmasaydı, bir başka nedenle seçim geriye bırakılabilirdi. Ama şu tabloda,

  • Anayasa’nın bağlayıcı ve açık hükmüne göre, seçim hiçbir biçimde geri bırakılamaz.

Aksi halde seçimi rafa kaldırmış olursunuz. Türkiye’de seçimler ne zaman rafa kalkıyor?
Darbe döneminde. O zaman YSK’nın ve Anayasa Mahkemesi’nin deprem sömürüsüyle ve insanların deprem acılarıyla seçimleri rafa kaldırması olur, başka bir anlamı olmaz.

‘Yüce Divan’da yargılanmayı gerektiren görev suçu oluşturur’

YSK’nın aksi yönde bir karar vermesi demek, Anayasanın 6. maddesi uyarınca kaynağını anayasadan almayan devlet yetkisi kullanması, anayasanın  dışına çıkması demek olup,
bu durum karara imza atan üyeler için Yüce Divan’da yargılanmayı gerektiren görev suçu oluşturur.

SEÇİM GÜVENLİĞİ İÇİN BÜYÜK GÜÇ BİRLİĞİ


SEÇİM GÜVENLİĞİ İÇİN
BÜYÜK GÜÇ BİRLİĞİ

Oy ve Ötesi Derneği ile Temiz Seçim Platformu temsilcileri ve konunun uzmanlarının katılımıyla Türkiye Barolar Birliği’nde yapılan toplantı ortak bildiriyle sonuçlandı

“TÜRKİYE’DE ÇAĞDAŞ BİR YAŞAMDAN VE GERÇEK DEMOKRASİDEN YANA OLAN GENİŞ KİTLELERİN GÜCÜ, HER TÜRLÜ DEMOKRASİ DIŞI OYUNU BOZMAYA FAZLASIYLA YETECEKTİR”

“Temiz – Adil ve Güvenli Seçim” başlıklı yuvarlak masa toplantısı Türkiye Barolar Birliği’nde Oy ve Ötesi Derneği ile Temiz Seçim Platformu temsilcileri ve konunun uzmanlarının da katılımıyla gerçekleştirildi.

Toplantıyı açan Türkiye Barolar Birliği Başkanı Av. Prof. Dr. Metin Feyzioğlu,
Türkiye Barolar Birliği’nin bir seçim güvenliği odası oluşturduğunu ve salonlarını Oy ve Ötesi Derneği’ne açtığını söyledi. Feyzioğlu, “Buradan hem Ankara’yı hem Türkiye’yi Oy ve Ötesi ile birlikte kontrol edebileceğiz. Diğer gruplara da kapımız elbette açık. 40’a yakın ilde de
avukat desteğini vermeye gayret ediyoruz.” dedi.

Türkiye Barolar Birliği’nin tarafsızlığıyla Türkiye’nin en güvenilir kurumlarının başında geldiğine dikkat çeken Feyzioğlu, toplumda seçim güvenliğine ilişkin birtakım kaygılar bulunduğunu ifade etti. Feyzioğlu sözlerine şöyle devam etti:

“Orijinal tutanakların toplandığı, saklandığı, arşivlendiği; her sandığa yeterli sayıda temsilci, o temsilcileri destekleyecek yedekler; okulların başına heyetlerin görevlendirildiği bir örgütlenmenin yapıldığı noktasında tereddütler olduğu için toplumda güvensizlik de maalesef artıyor. Dolayısıyla bütün siyasal partilerin çıkarması gereken sonuç,
bu işin asli sahibinin siyasal partiler olduğu. Biz asli sahipleri üzerlerine düşeni tam olarak yapamadıkları düşüncesinde olduğumuz ve toplumun hissiyatını yansıttığımız için
burada sandığa ve oylara sahip çıkmak adına bir araya geldik.

Toplantıyı yöneten Türkiye Barolar Birliği Başkan Yardımcısı Av. Başar Yaltı,
seçim güvenliğine ilişkin hukuksal çerçeveyi anlatarak başladığı konuşmasında,
7 Haziran 2015 seçim sonuçlarının Cumhuriyet değerlerini ve parlamenter demokratik sistemi altüst edecek bir aşamaya götürebileceği kuşkusunu yarattığını söyledi.

Bu seçim sürecinde;
– %10 barajı,
– Cumhurbaşkanı’nın parti lideri gibi propaganda yapması,
– yargı organlarının tarafsızlığı ve bağımsızlığıyla ilgili kuşkular,
– İç Güvenlik Paketi ile vali, kaymakam ve emniyet amirlerine verilen yetkiler

olmak üzere 4 olgunun öne çıktığını kaydeden Yaltı, “Kamuoyunda seçim güvenliği dendiği zaman sandık güvenliğine indirgeyen bir bakış açısı var. Oysa seçmen kütüklerinden başlayan ve seçimin yürütülmesini, bilgisayar ortamındaki yazılımını içine alan çok geniş ve kapsamlı bir anlamı var seçim güvenliğinin” diye konuştu.

*****

“Temiz – Adil ve Güvenli Seçim” başlıklı
yuvarlak masa toplantısı SONUÇ BİLDİRİSİ

Türkiye Barolar Birliği tarafından 25 Mayıs 2015 tarihinde düzenlenen ve açış konuşmasını Birlik Başkanı Av. Prof. Dr. Metin Feyzioğlu’nun yaptığı “Temiz, Adil ve Güvenli Seçim Yuvarlak Masa Toplantısı” metnin altında isimleri yazılı kişilerin katılımlarıyla gerçekleştirildi.

Av. Prof. Dr. Metin Feyzioğlu konuşmasında; Türkiye Barolar Birliği’nin bir seçim güvenliği odası oluşturduğunu, seçim güvenliği ile ilgili kaygı duyan ve çalışmalar yapan her sivil toplum örgütüne kapılarının açık olduğunu, kendilerine Türkiye genelinde avukat desteğinin sağlandığını belirtti.

Yuvarlak masa toplantısında; 7 Haziran 2015 Genel Seçimi ile ilgili ülkemizin içinde bulunduğu durum, seçimle ilgili kurumların çalışmaları, adil ve temiz bir seçim konusunda kamuoyuna yansıyan kuşkular, önceki seçimlerdeki usulsüzlükler, hileler ve seçmen iradesine yapılan müdahaleler ayrıntılı biçimde tartışıldı.

– %10 seçim barajı
,
– milletvekillerinin partilere dağılımında büyük adaletsizliklere yol açan d’Hond yöntemi,
– çok sayıda seçmenin bilgileri dışında seçmen listelerinden çıkarılması ve ;
– sahte seçmenlerin listelere kaydı,
– sandık çevresinde, ilçe ve il seçim kurullarında yapılan usulsüzlükler,
– SEÇSİS sisteminin güvenliği,
– seçim çalışmalarının finansmanında partiler arası adaletsizlikler,
– devletin olanaklarının seçimde iktidar partisi için kullanılması ve
– Cumhurbaşkanının Anayasa dışına çıkarak önceki partisi için meydan meydan oy isteyerek seçimin güvenliğine darbe vurması..

yuvarlak masanın başlıca konuları oldu.

Yapılan ayrıntılı konuşmalar ve belgeler üzerinde yapılan incelemeler sonrasında
aşağıdaki bildirinin kamuoyuna duyurulmasına oybirliğiyle karar verildi.

Geçmiş seçimlerde kamuoyuna yansıyan yaygın seçim usulsüzlükleri ve hileleri ile 7 Haziran 2015 seçim sürecinde Cumhurbaşkanı tarafından eşitlikçi ve demokratik kurallara uyulmaması toplumumuzda seçimin güvenliği konusunda büyük kaygıların doğmasına ve seçimin meşruiyeti hakkında tartışmalara yol açmıştır. Temiz ve adil bir seçim konusundaki kaygılar ilk kez ulusal sınırları aşarak uluslararası boyut kazanmış durumdadır.
AGİT gözlemcileri cumhurbaşkanlığı seçimi sonrasında yayınladıkları tavsiye niteliğindeki raporda; Başbakanın seçimde, resmi devlet organizasyonları ile birleştirilmiş büyük çaplı organizasyonlarını, YSK kararlarına itirazın mümkün olmamasını ve uluslararası kurumların ve vatandaşların seçim gözlemi yapması ile ilgili yasal hükümlerin bulunmaması da dahil olmak üzere AGİT’in temel tavsiyelerinin dikkate alınmamasını eleştirmiştir. AGİT’in kaygıları o denli büyümüştür ki ilk kez bu seçimlerde sandık güvenliğini gözlemlemek için 33 İl’e gözlemci gönderme kararı almıştır.

Ülkemizin seçimlerle ilgili yetkili kurul ve kurumları, son yıllardaki her seçim sonrasında ortaya çıkan usulsüzlüklere ve birçoğu mahkeme kararlarıyla da kanıtlanmış geniş kapsamlı hilelere ve uluslararası uyarılara rağmen gerekli önlemleri almamaktadır. Temiz ve adil bir seçimle ilgili kaygılar o denli artmıştır ki yapılan kamuoyu yoklamalarında seçmenlerimizin yüzde 50’ye yakını seçimin adil ve temiz olacağına inanmamaktadır. Demokratik rejimlerde seçimlere güvenin yitirilmesi, seçim sonuçlarının meşru olmayacağına inanılması ülkenin iç barışı ve toplumsal huzurunun önündeki en büyük tehlikedir. İktidarın bu tehlikeyi görmezden gelerek seçim güvenliği ile ilgili gerekli önlemleri almaması ve Cumhurbaşkanı’nın temiz bir seçim için gerekli olan demokratik kuralları hiçe sayarak oy toplamaya çalışması ulusal ve uluslararası kamuoyunda bir sivil darbe korkusunu da beslemektedir.

Öte yandan seçimlerle ilgili bu olumsuz gelişmelere karşın, ülkemizde barıştan ve huzurdan yana olan, çağdaş ve özgürlükçü bir demokrasinin gerekliliğinin farkına varmış geniş kitlelerde oyuna sahip çıkmak isteği ve bilinci güçlenmeye ve hızla yayılmaya başlamıştır. Bu isteği yaşama geçirebilmek için “Temiz Seçim Platformu” ve “Oy ve Ötesi” gibi sivil toplum kuruluşları ile hukuk devleti ve hukukun üstünlüğü ilkesinin kararlı savunucusu Türkiye Barolar Birliği etkili bir toplumsal dayanışma ve çalışma içine girmişlerdir. Bu noktada, varlıkları
temiz ve adil seçime bağlı olan özellikle muhalefet partilerinin de sandık güvenliği konusundaki sorumluluklarını en yüksek düzeyde yaşama geçirmeleri büyük önem taşımaktadır. Çağdaş bir yaşamdan, özgürlükçü bir demokrasiden yana olan geniş kitlelerin temiz seçim isteği seçimlerde seçmen iradesine dönük tüm müdahaleleri aşabilecek bir güçtedir. Bu bilinç ve istek içindeki tüm vatandaşlarımız seçimlerde yapılması olası tüm hilelere karşı mutlaka sandık başına gitmeli, oylarını kullanmalı, yakınlarına da kullandırtmalı ve oylarına sayım bitip resmen açıklanana kadar sahip çıkmalıdırlar. Türkiye’de çağdaş bir yaşamdan ve gerçek demokrasiden yana olan geniş kitlelerin gücü her türlü demokrasi dışı oyunu bozmaya fazlasıyla yetecektir.

Kamuoyuna saygıyla duyurulur.

TOPLANTIYI YÖNETEN:

Av. Başar YALTI Türkiye Barolar Birliği Başkan Yardımcısı

KATILANLAR : (Soyadı sırasına göre)

1. Erdal AKSÜNGER İzmir Milletvekili
2. Av. Turan ATEŞ (Em. Yargıç)
3. Av. Prof. Dr. Necdet BASA Türkiye Barolar Birliği Başkan Başdanışmanı
4. Sercan ÇELEBİ Oy ve Ötesi Temsilcisi
5. Prof. Dr. Ali ERCAN Emekli Müsteşar
6. Tarhan ERDEM Araştırmacı Yazar
7. Yrd. Doç. Dr. Şeref HOŞGÖR Başkent Üniversitesi Öğretim Üyesi
8. Atilla KART Konya Milletvekili
9. Sadık KIRBAŞ 21. Dönem Çanakkale Milletvekili
10. Yaşar OKUYAN 20. ve 21. Dönem Yalova Milletvekili, Eski Bakan
11. Tacidar SEYHAN 23. Dönem Adana Milletvekili
12. Prof. Dr. Mehmet TOMANBAY 22. Dönem Ankara Milletvekili
13. Erol TUNCER 15. ve 16. Dönem Milletvekili, TESAV Başkanı
14. Prof. Dr. Kemal YILDIRIM Gazi Üniversitesi Öğretim Üyesi

http://www.barobirlik.org/Detay62827.tbb, 27.5.15

==========================================

Dostlar,

Bu toplantıyı dün biz de izledik. 13:30’da başladı ve 5 saate yakın sürdü.
TBB Başkanı Metin Feyzioğlu’nun açış konuşmasının ardından
toplantıda katılımcılar yaklaşık olarak 20’şer dakika sunum yaptılar.

Toplantı kamera ile kayda alındı ve hızla kitaplaştırılacak.

YSK’yı Anayasa’ya ve 298 sayılı yasaya içtenlikle uymaya çağırıyoruz.

Tüm Yurttaşlarımızı da oy kullanmaya, sandığa ve oyuna sahip çıkmaya…

Sevgi ve saygı ile.
26 Mayıs 2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

TÜİK Başkan Yardımcısı’na Mektup

Dostlar,

Sayın Prof. Dr. Ali Ercan‘ın Nüfus (Demografi) konularındaki duyarlık ve katkısını
bu siteden sizler de biliyor ve izliyorsunuz. Özellikle 2000 – 2007 arasında 7 yılda nüfusun toplam 2,8 milyon, yılda ortalama 400 bin artışını pek haklı olarak sorgulamakta. Bu 7 yılda nüfusun yaklaşık 1 milyon / yıl ortalama ile 7 milyon dolayında artışı beklenirken yaklaşık 4,2 milyon eksik verilişi ve sonraki sayımlarda bu
yitik nüfusun “yedirilmesi” (iadesi!) çabası elbette açıklanmak zorundadır.
Bu arada yerel – genel seçimler yapılmış ve Yüksek Seçim Kurulu bu verilere dayalı Seçmen Kütükleri hazırlamıştır.

Sorunu  biz de, bu sitede yazdığımız yazılarda sorgulamıştık.

Sayın Prof. Ercan’ın TÜİK Başkan Yrd. Enver Taştı’ya mektubunu ve ekindeki
çok öğretici pp yansılarını paylaşmak istiyoruz.

TUIK_Bsk_Yrd._Enver_Tasti’ya_sunum_8.3.14

Emekleriniz ve paylaşımınız için teşekkürler Sayın Ercan..

*****

Sayın Enver Taştı
TÜİK Başkan Yardımcısı  

Hatırlarsınız,  Aralık 2013’te “Temiz Seçim Platformu” adına 5 kişilik bir heyetle sizleri ziyarete gelmiş, Türkiye’deki seçmen sayısı ve dolayısıyla nüfus konusunda yararlı bir görüşmede bulunmuştuk. Bu görüşmenin gerçekten çok yararlı olduğunu söylemeliyim, özellikle benim açımdan. Seçim, Enerji, Çevre konulu söyleşilerimde ister istemez nüfus konusuna değinmek zorunda kalıyordum; eski DİE verileri temelinde hesapladığım projeksiyonlarda Türkiye’nin nüfusu şimdi sizin ADNKS temelinde verdiğiniz rakamlardan ~5 milyon daha yüksek çıkıyordu.

2007 sonrası TÜİK bilgilerinin doğru ve güvenilir olduğu yönündeki açıklamalarınızı ikna edici buldum ve bu nedenle son zamanlardaki söyleşilerimde TÜİK nüfus verilerini bire bir kullanıyorum. Sizlerle yaptığımız bu toplantıdan sonra ben Demografi Daire Başkanınız Sayın Ş. Canpolat’ı da ayrıca ziyaret ederek görüş alış verişinde bulundum. Şebnem hanımla paylaştığım birtakım teknik ayrıntıyı sizinle de paylaşmak isterim.

Öncelikle “Ortalama ömür” konusundaki algı yanlışlığına dikkatinizi çekmek istiyorum. TÜİK bildiriminde yayınladığınız  “yaş dağılım grafiği”nden görüldüğü kadarıyla
Türkiye’de Ortalama insan ömrü ~61 yıldır. Yani 2014 yılı içinde “ölen insanların
ölüm yaşlarının ortalaması” 61’dir. Tabii ki, bunun 2014 yılında doğanlar için “beklenen ömür”le bir ilgisi yok. 2014 yılında doğan çocuklarımızın bekledikleri ortalama yaşam süresi benim kestirimlerime göre ~ 80 yıldır; bir başka anlatım ile  2094 (2014 + 80) yılında Türkiye’de ortalama ömür 80 yıl olacaktır. Ancak pratikte önemli olan ömür süresi ‘beklenen’ değil, ‘gerçekleşen’ ömür süresidir ki bu da 2014’te 61 yıldır. Zaten yalnızca doğum-ölüm olaylarının gerçekleştiği normal dağılımlı bir popülasyonda, yani (yurt dışına-içine) göçlerin etkisi ihmal edilebilir düzeyde kaldıkça, Ortalama yaşam süresi (ortalama ömür) ortalama yaşın 2 katından büyük olamaz.

“Ortalama yaş” ise bildiğiniz gibi halen “yaşayanların yaşlarının ortalaması”dır ki,
yine bu grafiğin analizinden Ortalama yaşı ~31 yıl buluyorum (61<2×31).
Ortanca Yaş (medyan yaş) genelde ortalama yaştan biraz küçüktür.

Bir başka konu, “kadın başına çocuk sayısı” dır ki, Yıllık nüfus artış hızı c ve
ortalama yaşam süresi y ile basit bir şekilde bağıntılıdır;

d ≈ c x y + 2,05.

Örneğin yıllık nüfus artış hızı 0,011 ve ortalama yaşam süresi 61 yıl olduğuna göre 2014 yılında kadın başına (ömür boyu ortalama) çocuk sayısı 0,011×61+2,05=2,7 bulunuyor. Bu şu demektir: Türkiye’deki bütün kadınlara (yaşları ne olursa olsun!)
“kaç çocuğu olduğu” sorulduğunda verecekleri yanıtların ortalaması 2,7’dir.
Sizin hesaplamalarınızda bu algoritmanın kullanılmadığını; yalnızca doğurganlık dönemi 15-49 yaş arası kadınların dikkate alındığını biliyorum. Dolayısıyla
kadın başına çocuk sayısı, yıl içinde doğan çocukların doğurganlık dönemindeki
kadın sayısına bölünmesi ve doğurganlık süresine normalize edilerek elde edilen “doğurganlık (fertility)” kavramından farklıdır.

Ancak, yaş dağılım grafiğinizde, 15-49 yaş arası kadın nüfusuna baktığımda,
bu verilerin doğurganlık rakamıyla uyumlu olduğunu söylemek maalesef olanaklı değil.

Değerli Enver Bey,

Söyleşilerimde kullandığım nüfus konusuna ilişkin yansıları da ekte gönderiyorum. Çalışmalarınızda başarılar diliyorum.

Saygılarımla. 8.3.14
Prof. Dr. D. Ali Ercan

*****

Bu arada, TÜİK’in; nüfusun hızlı yaşlanıp yaşlanmadığı, Başbakan R.T. Edoğan‘ın
en az 3 çocuk isteyişinin ve açık – örtük teşvikler verişinin (pro-natalist demografi politikası) ve bu bağlamda Türkiye’nin halen içinde bulunduğu Demografik Fırsat Penceresi … gibi olguların tartışılması için bir,

ULUSAL NÜFUS SORUNLARI KURULTAYI  toplaması önerimizi yineliyoruz..

Anayasa’nın AİLE PLANLAMASI hakkındaki 41. maddesini
aynen anımsatmakta büyük yarar görüyoruz.

  • Anayasa madde 41 – … Devlet, ailenin huzur ve refahı ile özellikle
    ananın ve çocukların korunması ve aile planlamasının öğretimi ile uygulanmasını sağlamak için gerekli tedbirleri alır, teşkilatı kurar…. 

Sevgi ve saygı ile.
9 Mart 2014, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

Onur Öymen : Halkın yarısının oyunu gerçekten aldılar mı?


Dostlar
,

Sn. Onur Öymen son derece önemli bir soruna yeniden işaret etmekte :

SEÇİM GÜVENLİĞİ ya da SEÇİM HİLELERİ..

Sn. Prof. Dr. D. Ali Ercan da pek çok kez bu irdeledi.
Özellikle TÜİK’in sorumsuzluğunu – ciddiyetsizlğini sorguladı.
Doğallıkla sorumluluk zincirleme : YSK (Yüksek Seçim Kurulu) da bu denli anormal  seçmen sayıları dalgalanmalarını sorgulamadan seçmen kütüklerini hazırladı.

…………………….

Bu konuyu biz de ayrı bir makale olarak ele alacağız..

Teşekkürler Sayın Onur Öymen..


Sevgi ve saygı ile.
9.6.2013, Ankara


Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

========================================

Onur Öymen

portresi2

 

Halkın yarısının oyunu gerçekten aldılar mı?

 

 

Sayın Başbakan, son seçimlerden AKP’nin halkın yarısının oyunu aldığını söyleyerek her söyleminin ve icraatının halkın çoğunluğunun desteğine sahip olduğunu
ileri sürüyor. Ayrıca seçimlerin demokrasinin kurallarına uygun olarak yapıldığını belirtiyor. Önce şunu düzeltelim: 2011 seçimlerinde AKP’nin aldığı oy oranı
% 46,66’dır. Yani halkın yarısından çoğu AKP’ye oy vermemiştir.
Sandık sonuçlarının kaydında, oy sayımının yapılmasında, bilgisayar sisteminin çalıştırılmasında bazı usulsüzlükler yapıldığı iddialarını bir an için bir tarafa bırakalım. Esas üzerinde durulması gereken nokta şudur:

Son yıllarda yapılan seçimlerde seçmen sayısında olağan dışı oynamalar olmuştur. Örneğin 1987 seçimlerinde seçmen sayısı 26.424. 868’di.
1991 seçimlerinde 30.025.531’e çıkıtı. Yani 3.600.663 kişi arttı
1995 seçimlerinde 34.243.595 oldu. Yani 4.218.064 kişi arttı.
1999 seçimlerinde 37.495.217’ye yükseldi. Yani 3.251.622 kişi arttı.
2002 seçimlerinde 41.407.027 oldu. Yani 3.911.810 kişi arttı.
2007 seçimlerinde 42.799.303’e çıktı. Yani 5 yıllık seçim dönemine karşın
artış yalnızca 1. 392.276 oldu.2011 seçimlerinde ise 50.237.343’e yükseldi. Burada seçmen sayısında birden bire olağanüstü artış var: tam 7. 448. 040 kişi. Görüldüğü gibi, 2007 yılına kadar,
nüfus artışına paralel olarak seçmen sayısında yaklaşık 3,5 ila 4 milyonluk bir artış oluyor. 2007 yılındaysa iki seçim arasındaki süre 5 yıl olmasına karşın seçmen sayısındaki artış birden bire 1,5 milyonun altına iniyor. 2011 seçiminde olağanüstü bir artışla 7,5 milyona fırlıyor. Burada dikkat çeken bir nokta da şu:

İlk kez 2011 seçimlerinde oy kullananların parmağına boya sürülmesinden
vaz geçilmiş!

Üzerinde durulması gereken önemli bir nokta da şu: 2007 seçimlerinin yapıldığı yıl
bir de nüfus sayımı yapıldı. O sayım sonuçlarına göre 18 yaşından büyük nüfusumuz 48.286.261 kişi. 18 yaşın üzerindeki vatandaşlarımızın seçmen olma hakkı bulunduğuna göre 2007 seçimlerinde ilke olarak 5.486.958 kişi seçmen olmaya hak kazandığı halde seçmen olamamış. Ben bu rakamları evvelce Meclis’te ve medyada dile getirdim. İkna edici bir açıklama veren çıkmadı. Ne yazık ki, bunun üzerine giden siyasetçi, gazeteci ve iç politika uzmanının sayısı da pek az kaldı ve onların sesini de pek duyan olmadı.Şimdi Başbakanın, halkın yarısının oyunu aldık, iddiası üzerine acaba,
gerçekten ciddi kuşkular uyandıran bu verilerin Mecliste ve basında
dile getirilmesi doğru olmaz mı?