Etiket arşivi: Prof. Dr. Semih Koray

“Eğitimimizin Son 15 Yılı ve Seçeneklerimiz” Eğitimde 15 yıldır yapılanlar Anayasayı ihlâl suçudur

EĞİTİM-İŞ, ULUSAL EĞİTİM DERNEĞİ ve TÜMÖD EĞİTİM KURULTAYI

“Eğitimimizin Son 15 Yılı ve Seçeneklerimiz”
Eğitimde 15 yıldır yapılanlar Anayasayı ihlâl suçudur

(AS: Bizim kapsamlı katkımız yazının altındadır.)

Ulusal Eğitim Derneği, Eğitim İş Ankara 1 ve 2 no’lu Şubeleri ile Tüm Öğretim Elemanları Derneği (TÜMÖD)’nin girişimiyle 07 Ekim 2017 Cumartesi günü Ankara’da düzenlenen “Eğitimimizin Son 15 Yılı ve Seçeneklerimiz” konulu sempozyumda (AS: kurultayda) AKP iktidarları süresince yaşanan eğitim sorunları gündeme taşındı. Çankaya Belediyesi Çağdaş Sanatlar Merkezinde gerçekleşen üç oturumluk sempozyumun ilkinde Eğitimde Gericileşme konusu işlendi. Ulusal Eğitim Derneği Genel Başkanı Nazım Mutlu’nun yönettiği oturumda Prof. Dr. F. Dilek Gözütok ders programlarına, Prof. Dr. Firdevs Gümüşoğlu da ders kitaplarına yansıyan boyutlarıyla konuyu ele aldı. Bu oturumda Eğitim İş Ankara 2 no’lu Şube Başkanı Banu Günüç okullardaki gerici uygulamaları, CHP milletvekili Dr. Ceyhun İrgil de gerici kadrolaşmayı anlattı. (danışmanı – temsilcisi aracılığıyla).

Sempozyumun “Eğitimde Özelleştirme” başlıklı ikinci oturumunu ise Prof. Dr. Tülin Oygür yönetti. Bu oturumda Dr. Ayhan Ural özel okulları, Hüseyin Canerik hizmetlerin özelleştirilmesini, gazeteci-yazar Rıza Zelyut ise MEB’in çeşitli kuruluşlarla (dinci vakıflar vd.!) işbirliğini ele aldı.

Sempozyumun “Biz Ne İstiyoruz?” başlıklı üçüncü ve son oturumunu Suay Karaman yönetti. Bu oturumun konuşmacılarından Prof. Dr. Semih Koray “Nasıl Bir Eğitim İçeriği?”, Prof. Dr. Recep Akdur “Nasıl Bir Öğrenme Ortamı?” ve Prof. Dr. Hüseyin Başar da “Nasıl Bir Öğretmen?” sorularına yanıt aradı. Elçin Güneş’in sunuculuğunu yaptığı sempozyum, Ayhan Sarıhan’ın yönettiği tartışma ve sonuç bildirgesinin okunmasıyla sona erdi.

Sonuç bildirgesinde aşağıdaki saptama ve önerilere yer verildi:

SAPTAMALAR

  1. Eğitimin temel araçlarından biri olan ders programları yetkin olmayan kadrolarca Türk Milli Eğitiminin amaçlarına ve demokrasi ilkelerine aykırı olarak hazırlanmıştır. Programlar gericileştirilmiş, bilim dışına kaydırılmış, Cumhuriyet, Atatürk ve bilim karşıtı bir içeriğe büründürülmüştür.
  2. Eğitimin bir kamu hizmeti olması gerekirken özel okulculuk desteklenmiş, kamu kaynakları bu alana aktarılmış, eğitime erişimde derin bir fırsat eşitsizliği yaratmıştır.
  3. 4+4+4 modeliyle eğitim kesintili hale getirilmiş, açık okullar aracılığıyla öğrenciler örgün eğitimin dışına çıkarılmıştır.
  4. Ders kitaplarında toplumsal roller ve işlevler cinsiyete göre farklılaştırılmış, kadının işlevi ev işleriyle sınırlandırılmış, kadın toplumsal yaşamın dışında bırakılmıştır. Öğrencilere böyle bir rol benimsetilmek istenmiştir. 70 yıl önce başlayan bu süreç, son 15 yılda önemli ivme kazanmıştır.
  5. Eğitim kurumlarındaki yöneticilerinin belirlenmesinde liyakat terk edilmiş, siyasal tercihler öne çıkmıştır. Eğitim yöneticilerinin yüzde 84’ü iktidarın güdümündeki bir sendikanın üyesidir.
  6. Bir yandan imam hatip okullarının sayısı artırılmış bir yandan da eğitimin her kademesi ve türündeki okullar dinsel içerikli seçmeli derslerle ve uygulamalarla imam hatipleştirilmiştir.
  7. Din eğitimi anaokuluna dek indirilerek somut öğrenme dönemindeki çocuklar soyut kavramlarla dinsel inanç bağlamında şekillendirilmeye çalışılmaktadır.
  8. MEB, müftülükler, tarikat-cemaat vakıfları ve benzer kuruluşlarla protokoller imzalayarak bir yandan eğitimin laik ve bilimsel yapısını ortadan kaldırmış öbür yandan da kamu kaynaklarını bu kuruluşlara aktarma olanağı sağlamıştır.
  9. Karma eğitimden aşamalı olarak vazgeçilmekte; okullarda, yurtlarda erkek ve kız öğrencilerin kullandığı mekânlar (sınıf, kat, yurt binası, merdiven, kantin vb.) cinsiyete göre ayrılarak kız ve erkek öğrenciler birbirine yabancılaştırılmaktadır.
  10. Eğitim kuruluşlarında hemen her tür hizmet, hizmet satın alma yoluyla gerçekleştirilmekte; bu da hizmetin denetlenebilirliğini ortadan kaldırmaya ve hizmetin gereği gibi yapılmamasına yol açmaktadır.
  11. FATİH Projesi, okullarda bir teknoloji çöplüğü yaratmıştır. Projenin ihaleleri Kamu İhale Yasası’nın dışında tutulmuş; harcamalarda saydamlığın, hesap sorulabilirliğin ve hesap verilebilirliğin önü kapanmıştır.
  12. Ders programlarının hazırlanmasında yabancı emperyal kuruluşlar söz sahibi kılınmıştır.
  13. Her yıl değişen ders programları nedeniyle yıl sonunda biriken atık kitap ve yardımcı materyaller büyük bir kamu israfına yol açmaktadır.
  14. Ulusal ve uluslararası ölçmeler, öğrencilerimizin her alandaki başarı düzeyinin sürekli gerilediğini göstermektedir.
  15. Üniversitelerin gereksinimlerini karşılamada bağımsız davranabilme yetenekleri ellerinden alınmıştır.
  16. Eğitim alanında son 15 yıldır yapılagelen işler, Anayasayı ihlâl suçu oluşturmaktadır.

ÖNERİLERİMİZ

  1. Eğitim; uluslaşma, aydınlanma ve demokratik devrime hizmet edecek biçimde kurgulanmalıdır.
  2. Eğitimin içeriğinin kurgulanmasında Atatürk ilke ve devrimleri esas alınmalıdır.
  3. Ders programları ulusal, bilimsel ve laik bir yaklaşımla yeniden yazılmalı, alan bilgisinin gerekleri doğrultusunda yapılandırılmalıdır.
  4. Eğitimin her alanında Köy Enstitülerinin zengin deneyimlerinden yararlanılmalıdır.
  5. Özel okullar kamulaştırılmalı ve kamu kaynakları devlet okullarına aktarılmalıdır.
  6. Eğitim, okul öncesinden üniversite sonuna kadar parasız olmalıdır.
  7. Eğitim-öğretimi kesintili hale getiren 4+4+4 modeline son verilmeli,
    temel eğitim zorunlu ve kesintisiz kılınmalıdır.
  8. Açık okullar aracılığıyla örgün eğitimden alıkonan öğrencilerin tümü örgün eğitimin içine alınmalıdır.
  9. Özerkliği kaldırılmış üniversiteler yeniden özerk yapısına kavuşturulmalıdır.
  10. Nitelikli öğretmen yetiştirilebilmesi için eğitim fakülteleri bütün yönleriyle yeniden programlanmalı, öğretmen formasyonlarına dönük ciddi önlemler alınmalıdır.
  11. Öğretmen yetiştirmede kuramsal bilgilerin ezberletilmesi terk edilmeli, mesleksel uygulamaya ağırlık verilmelidir. Öğretmen, öğrenciye öğrenmeyi öğretecek nitelikte yetiştirilmelidir.
  12. Öğretmen yetiştiren kurumlar, öğretmen adaylarını halka hizmet ve önderlik edecek nitelikte yetiştirmelidir.
  13. Özgür düşünceli, bilime inanan, kişilikli kuşakların yetiştirilebilmesi için öğretmenler de bu nitelikleri taşıyacak biçimde yetiştirilmelidir.
  14. Ders kitaplarının hazırlanmasında alanlarının uzmanı olan öğretmenlerle çalışılmalı;
    içerikler laik, modern, çağdaş yaşamın gereklerine dayandırılmalıdır.
  15. Bilgi yanlışlıkları ve anlatım bozukluklarıyla dolu ders kitapları yeniden gözden geçirilmelidir.
  16. Nitelikli bir eğitim için fiziksel koşullar, insan gücü ve düşünsel yapı bakımından uygun,
    sağlıklı eğitim ortamları yaratılmalıdır.
  17. Ülkemizin gereksinimlerini karşılayacak büyüklükte ve bilimsel ilkelere uygun eğitim programları, öğretim teknolojisi, ölçme-değerlendirme merkezi kurulmalı;
    ölçme-değerlendirme merkezi özerk olmalıdır.
  18. Büyük bir kamu israfına yol açan atık kitap ve eğitim materyalleri yıl sonunda toplanıp
    yeniden kullanımı sağlanmalıdır.
  19. Kolej ve temel lise tipi okullar yeniden düzenlenmeli, imam hatiplere dönüştürülen okullar ise önceki konumuna kavuşturulmalıdır.
  20. Yarışmacı, rekabetçi ve sınav odaklı bir sisteme karşı olmakla birlikte;
    yalınlaştırılmış, uzmanlara danışılarak nesnel bir ölçme sistemi yapılandırılmalıdır.
  21. Bilimle, halkla, üretimle bütünleşmiş, Atatürk’ün yolunda bir eğitim sistemi inşa edilmelidir.
  22. Bu sempozyumdan düzenleyici kuruluşların başını çektiği bir eylem planı çıkarılmalıdır.
    ======================================
    Dostlar,

    Düzenleyici her 3 kuruluşun da üyesiyiz. Kurultaya sabahtan – akşama katıldık, özenle dinledik ve notlar aldık. Kapanış oturumunda, tanınan 5 dakika içinde sonuç bildirgesine ve toplantının bütününe dönük önerilerimizi kurula sunduk. Emek veren herkese teşekkür ederiz. Ne yazık ki yandaş ve yanaşma kokuşmuş basın ilgi göstermedi. Aydınlık ve Ulusal Kanal sınırlı yer verdi. Oysa gün boyu alanın uzmanları son derece önemli saptamalarda bulundular ve çooook işe yarayacak öneriler sundular.

    CHP’nin “EĞİTİM’in ÜÇ ŞARTI” kurultay raporunu değerlendirirken de bu metnin özetinin altında değerlendirmeler yapmıştık. Bu içeriği 07 Ekim 2017 Kurultayı sonunda da özetle sunduk :
    *********
    http://ahmetsaltik.net/2017/10/10/chpnin-egitim-calistayi-raporu-tamamlandi-egitim-cemaatlere-teslim-edildi/

    • AKP’nin ülkemize en çok zarar veren – yıkım getirecek olan dayatması hatta saldırısı,
      Ulusal EĞİTİM SİSTEMİNE yapılan ihanettir. Evet, bu girişim tam bir İHANETTİR!

    BİLEREK VE İSTEYEREK, TASARLANARAK YAPILMAKTADIR ve

    • Tam anlamıyla CUMHURİYETE ŞAH MAT HAMLESİDİR!

    Bu bağlamda yazdığımız makaleyi daha önce sitemizde yayınlamıştık, okumak için lütfen üstünde tıklayınız..

    MÜFREDAT DEĞİŞİKLİĞİ CİHAT İLANI İLE “ŞAH MAT” HAMLESİ Mİ??!

    07 Ekim 2017 günü Ankara’da, 3’üne de üye olduğumuz Ulusal Eğitim Derneği, EĞİTİM-İŞ TÜMÖD‘ün bir Eğitim Kurultayı yapıldı. Bu toplantıda da benzer düşüncelerimizi dile getirdik. AKP’yi bu akıl ve bilim dışı vahşi – acımasız – dinci – kinci – yıkıcı saldırıyı durdurmaya çağırdık. Topluma, ülkemize yönelttiği malign enerjiye son vermesi çağrısı yaptık.

    Bu saldırının mutlaka def edilmesi gerek..

    Aileler (veliler) + Öğretmenler + öğrenciler birlikte direnmeli..
    Bu tutum ulusal ve uluslararası hukukta meşru bir direnme hakkıdır.

    AKP’nin bu insanlık dışı dayatması yalnızca akla ve bilime aykırı değil!
    Anayasa’nın Başlangıç bölümü, 2, 5, 10, 24, 42, 90 ve 174. maddelerine açıkça aykırı!
    Bu durumda Danıştay’ın ilgili Yönetmeliği oyala(n)madan mutlaka iptal etmesi beklenir.
    AKP yasal düzenleme ile ısrar ederse bu kez Anamuhalefet CHP Anayasa Mahkemesine iptal başvurusu yapmalıdır (AY md. 150).

    Ayrıca başta AİHS, İHEB, BM Çocuk Hakları Sözleşmesi olmak üzere Anayasa md. 90/son uyarınca iç hukukumuza malolmuş uluslararası anlaşma ve sözleşmeleri de AKP = RTE zerrece takmamaktadır! Zorunlu din derslerinin kaldırılmasına ilişkin AİHM’nin Büyük Dairede kesinleşmiş 3 kararını AKP = RTE inatla ve pervasızca uygulamamaktadır.

    Bu tutum Türkiye’yi, hukuk tanımayan  “haydut devlet” statüsüne düşürebilir.
    Ardından da uluslararası toplum ve sistem ülkemize kapsamlı yaptırımlar uygulayabilir.

    Hedef açıkça ilan edilmiştir :

    • DİNCİ – KİNCİ molla, meczup ve de mensup müritler yetiştirmek!

    Bu yolla kitleleri devşirip oy deposu yapmak ve bir din devleti – sultanlık kurup ölene dek iktidarda kalmak, hesap vermemek, sonrasında da cülus! (İktidarın babadan oğula geçmesi..)

    Tasarım korkunç, dehşet verici, mide bulandırıcıdır, isyan ettiricidir.
    Bu dayatma ayrıca açık suçtur, üstelik insanlığa karşı suçtur, zaman aşımı yoktur.
    Uluslararası toplum ve kurumların BM sistemi bağlamında ülkemizin içişlerine karışmadan AKP = RTE‘yi uyarması gerekmektedir.

    • Ortadoğu’da, Avrupa’nın bitişiğinde, Türkiye’de yepyeni bir dinci – karanlık – şeriat devleti ciddi bir stratejik küresel tehdittir!

    Gerçekte AKP iktidarının meşruluğu da kalmamıştır!

    16 Nisan 2017 halkoylamasına YSK eliyle hile karıştırıldığı ve sonucun tersine döndürüldüğü iç ve dış kamuoyunda ezici bir kabul görmektedir. AKP iktidarı böylesi bir zeminde, yitirdiği iktidar kaynağını meşruluğunu son derece şaşkın durumda ve patolojik yollarla sürdürebilme hezeyanı içinde!

    Durum çooook kritik..

    Sevgi, saygı ve derin kaygı – endişe ile. 10 Ekim 2017, Ankara
    *****

     

     

    Sevgi, saygı ve derin kaygı – endişe ile.
    11 Ekim 2017, Ankara


    Dr. Ahmet SALTIK
    Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
    www.ahmetsaltik.net   profsaltik@gmail.com

 

Ermeni Soykırımı Toplantısı Yapmak Bilimsel midir?

Ermeni Soykırımı Toplantısı Yapmak Bilimsel midir?

(AS : Bizim kısa katkımızın ardından Vatan Partisinin kapsamlı basın açıklaması aşağıdadır..)

Almanya’da yapılacak bir toplantı vesilesiyle yine Ermeni Soykırımı tartışması ateşlendi. Bu tür toplantılara ihanet, hıyanet vs. gibi yapıştırılan etiketi bir kenara bırakıyorum çünkü bu değer yargıları, toplantıya engel olmadığı sürece ciddiye alınmayacak değerlendirmeler.

keremaltıparmaksonAncak bir de Ermeni Soykırımıyla ilgili toplantıların bilimsel olmadığını ileri süren ve bunu hukuki gerekçelerle de destekleyen bir yaklaşım var. Bu iddialar kendi içinde çok çelişik ve kısa bir kelamı hak ediyor. 3 temel argüman görüyorum bu kapsamda:

  1. Toplantı soykırımın olmadığını söyleyen kimseyi davet etmediği veya soykırımın olmadığını söyleyen ve katılmak isteyen kişileri de reddettiği için bilimsel değil.
  2. Soykırım “BM yasaları” ve AİHM kararına göre ancak mahkeme kararıyla saptanabilir bir suç tipidir ve bu nedenle mahkeme kararı olmadan bu ifade kullanılamaz.
  3. AİHM Perinçek/İsviçre kararıyla soykırım olmadığına karar vermiştir, aksini söyleyen bir toplantı bilimsel olamaz.

Bu gerekçelerin her biri ayrı ayrı ciddi sorunlar içerdiği gibi kümülatif (AS: birikimli) olarak daha da saçma bir hale geliyor. Kısaca bakalım.

  1. Bir toplantının bilimsel olması için mutlaka karşı görüşün de olması gerektiği çok boş bir iddia. Örneğin Evrim’i tartışmak için mutlaka Evrim karşıtlarını davet etmeniz gerekiyor mu? Ya da Türkiye’de yapılan Ermeni sorunu ile ilgili toplantılara kaç tane soykırım vardır diyen bilim insanı davet ediyorsunuz gibi sorularla kolayca çürütülebilir. Bir toplantıyı bilimsel yapan, bilimsel metotlara ve etiğe bağlı kalınıp kalınmadığıdır. Burada yapılan sunumlarda ve sonrasında yapılan yayınlarda bu açıdan sorun görürseniz, çalışır ortaya koyarsınız. Ama sadece bir görüşü destekleyenlerin çalışmalarını sunmaları, karşı görüşün yer almaması o toplantıyı bilimsel olmaktan çıkarmaz. Zaten çıkarıyorsa bugüne kadar Türkiye’de yapılan sadece devlet tezinin işlendiği yüzlerce toplantının tamamı için kolaylıkla aynısı söylenebilir.
  2. İkinci iddia hem kendiyle hem de birinci iddiayla çelişiyor. Hem aksi görüşün olmadığı toplantı bilimsel değildir diyeceksiniz hem de mahkeme kararı yoksa karşı görüşü dillendiremezsiniz diyeceksiniz. Ne zamandan beri hakikatin yerini mahkeme kararları aldı? Bu zihniyete göre Galileo’yu veya Bruno’yu cezalandıran mahkemeler de haklı olabilir o zaman. Hakikatin farklı olduğunu bilimsel olarak tespit etseniz bile mahkeme kararı yok diye susacaksınız sonra da
    buna bilim diyeceksiniz öyle mi? Bunun ne kadar saçma olduğunu söylemeye gerek yok sanırım. Yine de şunu ekleyelim: Ermeni soykırımı diyemezsiniz diyen ne BM Yasası (Yasa lafı iddia sahiplerine ait, sanıyorum Soykırım Sözleşmesini kast ediyorlar) ne de AİHM kararı var.
  3. Nihayet gelelim Perinçek/İsviçre kararına.

    – Perinçek’in kendisi ve Vatan Partililer AİHM’in soykırım yoktur dediğini iddia ediyorlar.

    Daha önce bu kararı kısaca analiz etmiştim hatırlayacaksınız. Karar böyle bir şey demiyor. Karar kimse bu iddiayla bilimsel veya başka bir nitelikte toplantı yapamaz da demiyor. Hatta karar böyle bir toplantıya soykırım yoktur diyenleri davet etmek zorundasınız falan da demiyor. Sadece ve sadece Perinçek’in İsviçre’de soykırım yoktur dediği için cezalandırılması ifade özgürlüğünü ihlal eder diyor. Bu da sadece İsviçre ile ilgili, koşullar değiştiğinde başka ülkede böyle bir cezalandırmayı meşru da görebilir. Bu gerekçeden yola çıkarak, özgürlüğü savunan bir kararı başkalarının bilim özgürlüğünü engellemek için kullanmanın ne kadar sakat bir yaklaşım olduğunu açıklamaya gerek yok sanırım.

Tüm bu söylenenler içinde bilime aykırı olan bir şey var ama. Bir Üniversite, bilimsel olduğunu düşündüğü bir toplantıya devletin ideolojisi ile çelişse bile destek olabilir. Sabancı Üniversitesi ne kadar düşünerek bunu yaptı bilmiyorum tabii. Ama terörize edildiği için adını toplantıdan çekmek zorunda kalmış. Bilim dene dene yine özgür düşünce karartılmış oldu bir kez daha.
==================================
Dostlar,

Nazik bir konu… Ancak tartışmanın ana omurgası;
Küresel emperyalizmin ülkemizi ve ulusumuzu ‘tarihsel gerçeklere aykırı biçimde ‘soykırımcı” olarak suçlamasına asla izin verilemez.
Sn. Altıparmak’ın hukuksal irdelemesi yukarıda..
Vatan Partisi’nin basın açıklaması ise aşağıda :
(https://www.aydinlik.com.tr/vatan-partisi-artik-ihanet-calistaylari-yapilamaz-politika-eylul-2017)

Sevgi ve saygı ile. 08 Eylül 2017, Datça

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com
********
Vatan Partisi: Artık ihanet çalıştayları yapılamaz!Vatan Partisi: Artık ihanet çalıştayları yapılamaz!

7.9.2017 16:12

Berlin’deki soykırım çalıştayından Sabancı Üniversitesi’nin çekilmesi ve Türk akademisyenlerin listeden çıkması üzerine Vatan Partisi’nden açıklama geldi. Vatan Partisi Genel Başkan Yardımcıları Prof. Dr. Semih Koray, Prof. Dr. H. Zafer Kars ve Av. Nusret Senem, Berlin’de düzenlenecek olan sözde Ermeni Soykırımı çalıştayıyla ilgili basın toplantısı düzenledi. Koray açıklamada şu ifadeleri kullandı:

“University of Michigan, Lepsiushaus Potsdam, Sabancı Üniversitesi ve University of Southern California-Dornsife’ın birlikte düzenledikleri ‘Ermeni ve Türk Akademisyenleri Çalıştayı 2017’nin 14-17 Eylül tarihleri arasında Berlin’de gerçekleştirilmesi planlanmaktaydı. Başlığı ‘Bugünün İçindeki Geçmiş: Ermeni Soykırımına Avrupa’nın Yaklaşımları’ olan çalıştayın açılışında ilk konuşmayı Sabancı Üniversitesi’nden Prof. Dr. Hülya Adak’ın yapması tasarlanmıştı.

Çalıştayın programında Bilgi Üniversitesi, Kemerburgaz Üniversitesi, Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi ve Koç Üniversitesi mensubu olan konuşmacılar yer almaktaydı. Vatan Partisi Genel Başkanı Sayın Dr. Doğu Perinçek’in, Sabancı Üniversitesi’ni vatana ve bilime sadakate çağıran basın toplantısıyla başlattığı kampanya sonucunda Türk üniversitelerinden bu çalıştaya katılıma karşı tepkiler çığ gibi büyüdü. Bunun sonucunda Sabancı Üniversitesi’nin logosu çalıştay program ve sitesinden kaldırılırken, Prof. Dr. Hülya Adak programdan çekildi. Sabancı Üniversitesi, kendi sitesinden bu çalıştaya ev sahipliği yapmadığını açıkladı. Çalıştay tarihleri 15-18 Eylül olarak değiştirildi. Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi mensubu olan öğretim üyesi programdan çekilirken, Koç Üniversitesi programda mensubiyeti Koç Üniversitesi olarak gözüken öğretim üyesinin kendi üniversiteleriyle kurumsal bir ilişkisinin kalmamış olduğunu açıkladı. YÖK, Sabancı Üniversitesi’nin çalıştaya katılımı konusunda sorumlu bir tutum alarak görevini yerine getirdi. Vatan Partisi’nin müdahalesiyle kısa sürede elde edilen bu sonuçları olumlu bulmaktayız.

Hem çalıştayın değiştirilmiş olan programında Bilgi ve Kemerburgaz Üniversitelerinden olan katılımın hâlâ sürmesi nedeniyle, hem de üniversitelerimizin ‘vatana ve bilime sadakat yükümlülüğü’nün bundan sonra da çiğnenmemesini sağlama adına, çalıştaya ilişkin değerlendirmemizi milletimiz ve bilim topluluğumuzla paylaşmak istiyoruz.

Bu çalıştay, uluslararası hukuka aykırı bir önyargıyı dayatma toplantısıdır. ‘Ermeni Soykırımı’ önyargısını benimsemiş olmak, çalıştaya katılmanın önkoşuludur. Önyargı, Ortaçağ’a ait bir kavramdır. Bilim özgürlüğü, önyargılara karşı mücadele ederek kazanılmıştır. Önyargı, özgürlüğün değil, yasaklamanın aracıdır. Bilimde ‘önyargı özgürlüğü’ yoktur. Bu çalıştayda bilime tek bir işlev yüklenmektedir. O da bilimin ülkemizi zaafa uğratmaya yönelik bir siyasal propaganda aracı olan sözde ‘Ermeni Soykırımı’nı dayatmanın örtüsü olarak kullanılmasıdır. Çalıştaya Türk üniversitelerinden ya da Türk kökenli öğretim üyelerinin katılımına özen gösterilmesi de, bütünüyle bu örtüyü pekiştirmek amacıyladır.

Soykırım hukuki bir kavramdır. Parlamentolar, üniversiteler, çalıştaylar, ‘soykırım hükmü’ kuramazlar. AİHM Perinçek-İsviçre Davası Büyük Daire ve 2. Daire kararlarına göre 1915 olayları ‘Yahudi soykırımı’ sınıflamasına girmemektedir. ‘Soykırım hükmü’ ancak eylemin yapıldığı ülkenin yetkili mahkemesi veya yetkili uluslararası ceza mahkemesi tarafından verilebilir. Ortada böyle bir hüküm yokken, sanki varmış gibi ‘Ermeni Soykırımı’ndan söz etmek, ‘soykırım’ kavramının amaçlı olarak çarpıtılmasıyla uluslararası hukukun çiğnenmesinden başka bir anlam ifade etmez. Kavramları çarpıtmamak bilim ahlakının bir gereği olduğu gibi, hukukun üstünlüğü, en başta bir bilim topluluğunun özenle saygı göstermesi gereken bir insanlık kazanımıdır.

‘Ermeni Soykırımı’ yalanı, 1980’lerden bu yana sözde ‘Kürdistan’, özde ‘İkinci İsrail’in kurulması amacı için kullanılmaktadır. Bu psikolojik savaşın hedefi, Türk Ordusu’nun yaptırım gücü kullanmasını engellemek ve Türkiye’yi vatanını savunamaz hale getirmektir. Çalıştayın özellikle ‘Ermenilerin ve Kürtlerin kaderleri arasındaki kenetlenmeyi’ konu alan 5. Paneli, bu hedefin doğrudan ifadesinden başka bir şey değilidir. Çalıştayın, sözde ‘Kürdistan’ın Bağımsızlığı’ Referandumunun gündemde olduğu, ABD’nin PKK-PYD’yi ağır silahlarla donattığı ve ülkemizde iç cepheyi bölme çabalarını yoğunlaştırdığı bir dönemde düzenlenmesi, bu etkinliğin doğrudan Türkiye’ye karşı düzenlenmiş olduğunu çıplak biçimde gözler önüne sermektedir. Bu çalıştay Türkiye’yi olduğu gibi, Avrupa ülkelerinin Türkiye ile olan dostluğunu hedef almaktadır.

Üniversitelerimizde bilim ve Türkiye karşıtlığına özgürlük tanınamaz.
Bilim, vatan ve hukuk karşıtlığıyla malul böyle bir çalıştaya katılım, katılanların siciline kara bir leke olarak geçecektir. Biz, ülkemizdeki hiçbir üniversite ve öğretim üyesinin ne bugün, ne de yarın böyle utanç verici bir duruma düşmesini arzu etmiyor ve hâlâ çalıştay programında yer alan katılımcıları ve kurumlarını bu çalıştaydan çekilmeye davet ediyoruz.”
==================================

 

Rennan Pekünlü ve adalet

Rennan Pekünlü ve adalet

portresi

 

Prof. Dr. Semih Koray
AYDINLIK Gazetesi,
29.10.2015

 

Bir ülkenin yetişkinliğinin ölçütü, o ülkede gerçeğe biçilen değerdir.

Pekünlü Davaları, ülkemizin gerçekle imtihanıdır. İkinci Pekünlü Davasının karar duruşması,
2 Ekim Cuma günü saat 15:00’te İzmir Adliyesinde yapılacaktır. (AS: yapıldı!…)
Ege Üniversitesi Astronomi ve Uzay Bilimleri Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Esat Rennan Pekünlü, 16 Mayıs 2012’de Ege Üniversitesi’nde Anayasanın ve yasaların öğretim üyelerine yüklediği sorumluluğu savsaklamadan yerine getirmiştir. Yasak olduğu halde türbanla fakülteye girmeye çalışan öğrencileri uyarmış ve haklarında tutanak tutmuştur. Üniversite dışından gelerek sahneye konan tertipte öğrencilere talimat veren ve kışkırtıcılık yapan Cihan Haber Ajansı mensuplarını belgelemiş, ilgili tutanak, bilgi ve belgeleri Üniversite Rektörlüğüne iletmiştir. Konuya ilişkin bilgi ve belgeler, basına ve kamuoyuna ancak tertibin (AS: yazı burada ekdik?)

ANAYASA VE YASALARI YOK SAYMA HAKKI VAR MI?

Bugüne dek ne Anayasa, ne bu konuyu düzenleyen yasalar, ne de bu konuda verilmiş
Anayasa Mahkemesi, Danıştay ve AİHM kararlarında gerçekleşmiş bir değişiklik söz konusudur. O zaman esas soru, ülkemizde herhangi bir makamın bu gerçeğe gözünü kapatarak, Anayasayı, yasaları ve yüksek mahkeme kararlarını yoksayma hakkının bulunup bulunmadığıdır. Bu soru, bütün üniversitelerin, bütün hukuk topluluğunun ve bütün ülkenin sorması gereken bir sorudur. Böyle bir “yoksayma hakkını” hiçbir makama tanımadığını
ilan eden Prof. Rennan Pekünlü, bu tutumunu kararlılıkla savunmaya devam etmektedir.

ADALETİN GÖZÜ, TERAZİSİ VE KILICI 

Adaletin gözünün bağlı olması, Anayasayı, yasaları ve mahkeme kararlarını yoksaymak için değildir. Gerçeği görmezden gelmek için hiç değildir. Görmezden gelinecek olan, gerçeğin üstünün örtülmesi ve hukukun çiğnenmesi için yapılan her türlü baskıdır. Adaletin terazisi, herhangi bir makam ya da kişinin esen rüzgarların gücünü ölçüp kendini koruma önlemleri alması için değildir. Bu terazide tartılacak olan gerçeğin kendisidir. Adaletin kılıcı da,
milletin haklarını, Cumhuriyet değerlerini ve gerçeği korumak içindir.

Prof. Dr. Rennan Pekünlü’nün sürmekte olan davası, 4 öğrencinin eğitim haklarının engellendiği gerekçesiyle açtıkları bir davadır. Öğrencilerden biri geri çekilmiş. İkisinin engelleme sonucu giremediklerini iddia ettikleri “sınav”a aslında girmiş oldukları anlaşılmış. 4. öğrencinin ise 2. öğretimde olması nedeniyle üniversiteye “olay” sonrasında geldiği ortaya çıkmış. Dava konusuna ilişkin yalın gerçek budur.

HUKUKSAL GÜVENLİKTEN YOKSUNLUK

Rennan Hoca, düzmece senaryolarla daha önce de cezaevine girmesine yol açan ağır bir haksızlığa maruz bırakılmıştır.

Haksızlıklara karşı çıkmak ve gerçeği savunmak, kuşkusuz herkesin görevidir. Ama burada daha önemli olan, bu haksızlığın ülke açısından doğurduğu sonuçtur. Bu sonuç da, ülkenin “hukuk güvenliğinden yoksun bırakılması”dır. Herhangi bir yurttaşın, işini yaparken, görevini yerine getirirken, ülke sorunlarına ilişkin tutum alırken, kendini Anayasanın ve yasaların güvencesi altında hissetmesine olanak bırakmayan bir ortamın yaratılmasıdır. Hukuksal güvencelerden yoksun bir toplumda, yasalar ne derse desin, esen ve esmesi olası rüzgarlara karşı kendini koruma güdüsü tetiklenir. O zaman, hukuk bütün gücünü yitireceği gibi, “gerçeğin kendisi” de toplumun gündeminden düşer.

KUMPASIN ÇÖKERTİLMESİ

Yakın geçmişimizde milletin mücadelesi sonucunda pek çok kumpasın çökertildiğine
tanık olduk. Rennan Hoca’ya karşı düzenlenmiş tertibin çözüme kavuşturulması da,
yalnızca O’nun aklanmasıyla değil, ancak tertibi düzenleyenlerin ve uygulanmasına
alet olanların yargı önüne çıkartılmasıyla mümkün olacaktır.

Rennan Pekünlü’ye adalet ve yurttaşlara hukuksal güvence için,
2 Ekim’de İzmir Adliyesinde buluşalım.

http://www.aydinlikgazete.com/rennan-pekunlu-ve-adalet-makale,61542.html, 29.09.2015

====================================

Dostlar,

Bu duruşma yapıldı 2 Ekim 2015 günü…

Sayın Pekünlü’ye, aynı olmayan “suç” tan 2. kez gene 2 yıl 1 ay hapis cezası verildi.
Bu süre öyle bir sınır ki, infaz ertelenemiyor veya hükmün açıklanması geriye bırakılamıyor.
Zaten hemen gerisinde, eşdeğer bir hükümle infaz edilen hapis cezası var..
Yani “sabıkalılık” durumu..(!)

Konuyu az önce sitemizde yazmıştık :

http://ahmetsaltik.net/2015/10/03/prof-dr-pekunluye-ikinci-kez-hapis-soku/

Her kışın var bir baharı,
Her akşamın var sabahı,
Yeter artık bırak ahı,
Yeter artık bırak ahı,
Gönül sabreyle sabreyle,
Gönül sabreyle sabreyle,
Gönül sabreyle…

Her yokuşun var inişi,
Elbet bir gün güler kişi.
Mutluluk bir sabır işi,
Mutluluk bir sabır işi.
Gönül sabreyle sabreyle,
Gönül sabreyle sabreyle,
Gönül sabreyle…
Gam yeme hep böyle gitmez,
Sabretmeden bahar gelmez.
Bu sevda dünyaya yetmez,
Bu sevda dünyaya yetmez.
Gönül sabreyle sabreyle,
Gönül sabreyle sabreyle,
Gönül sabreyle.

Demek isteriz ki, diyalektik bağlamda bardak taşmak üzeredir..
Anlayana… Prof. Pekünlü kuşkusuz “anlayanlardan” dır, ariftir..

portresi

 

 

 

 

Sevgi ve saygı ile.
03 Ekim 2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

PKK ODTÜ’de bilim etkinliğine saldırdı!

Dostlar,

İyi saatte olsunlar” düğmelere basmaya başladı..

Bildik provokasyonlar..

Ülke nereye götürülmek isteniyor??

“OHAL” (Olağanüstü Hal) rejimi ile fiilen dikta yönetimi mi düşünülüyor..

Herkes çok ama çok dikkatli olmak zorunda..

  • Her türlü şdderti kınıyoruz..
  • Sorunlarımızı konuşarak çözmeyi artık öğrenmeliyiz.

Aşağıdaki haber çok düşündürücü ve üzücü..

Sevgi ve saygı ile.
Ankara, 25.4.13

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

================================

PKK ODTÜ’de bilim etkinliğine saldırdı!

PKK’lılar, ODTÜ’de Dr. Serhat Özyar yılın en genç bilim insanı ödül törenine saldırı düzenledi. Saldırıda 12 bilim insanı ve öğrenci yaralandı.
Polis olaylara 4 saat boyunca müdahale etmedi.

24 Nisan 2013 Çarşamba 21:39
PKK ODTÜ'de bilim etkinliğine saldırdı!

ODTÜ Öğretim Elemanları Derneği, Elektrik Mühendisleri Odası ve
Bilim ve Ütopya Kooparatifi’nin ODTÜ’de düzenlediği Dr. Serhat Özyar Bilim Ödülleri törenine PKK’lılar taş, sopa ve soda şişeleriyle saldırdı.

OLAYLAR 4 SAAT SÜRDÜ

Saldırıda aralarında akademisyen ve öğrencilerin de bulunduğu 12 kişi yaralandı. Ulusal Kanal muhabiri Mehmet Kıvanç, ODTÜ’de yurtsever öğrencilere yapılan saldırıyı anlattı. Başını PKK sempazitanlarının çektiği bir gurup tarafından törenin basıldığını söyleyen Kıvanç, saldırının 4 saat sürdüğünü belirtti. Kıvanç, “Kampüsün ana girişinde 18 çevik kuvvet aracı, 1 adet TOMA bekletiliyor. Kamerayla okula girdiğimizde PKK sempazitanı gurubun kimlik kontrolü yaptığını gördük” dedi”.

ULUSAL KANAL’A SALDIRI

Kıvanç, ODTÜ’de bulunan Ulusal Kanal ekibine de saldırıldığını belirtti. Mehmet Kıvanç, “Yanlarına yaklaştığımızda bizim hangi guruptan olduğumuzu sordular. Tehditkar üslupla ve küfürler yağdırarak sordular. Çekim yapamayacağımızı söylediler. Kameramızı almakla tehdit ettiler. Okulun dışına doğru çıkarken de ellerinde sopa, demir ve tel örgü kesmek için kesici aletlerle kampüse giren bir gurupla karşılaştık. Kampüs önünde bekleyen çevik kuvvet olaylara 4 saat sonra müdahale etti. 1 TOMA da kampüs içine girdi” diye konuştu.

SALDIRI İSTİHBARAT ÖRGÜTLERİNİN DENETİMİNDE

Olayı değerlendiren Bilim ve Ütopya Kooperatifi Başkanı Prof. Dr. Semih Koray, “Bu ödül töreni her yıl ODTÜ’de düzenleniyor. Törenin ardından bir kokteyl düzenledik. Saldırı bu sırada başladı. Buraya taşlı sopalı saldırı gerçekleştirildi. Sayısı 12 olan yaralanan bilim insanı ve TGB’li arkadaşları ben hastaneye götürdüm. Bu saldırıyı düzenleyenler bilim düşmanlarıdır. Değişik istihbarat örgütlerinin denetimi altında olan gruplardır. Geçenlerde de Bilim Ütopya standı açan arkadaşlara bir saldırı söz konusu olmuştu. Bunlar içinde anarşistinden öğrenci kolektiflerine, PKK’sına kadar hepsinin bir arada olduğunu söylemek yanlış olmaz.” dedi.