Etiket arşivi: Prof. Dr. D. Ali Ercan

PAYDAŞLAR KOALİSYONU GERÇEKLEŞİR Mİ ?

PAYDAŞLAR KOALİSYONU GERÇEKLEŞİR Mİ ?
 
Prof. Dr. D. Ali ERCAN
Değerli arkadaşlar,
16 Nisan (2017) Halkoylamasında T.C. seçmenlerinin hemen her siyasal renkten %48,6 kadarı “Parlamenter Demokrasi”nin sürmesinden yana Oy kullanarak, RTE’nin Başkanlığına “Hayır” dedi… Ve Ülke adeta RTE yandaşlığı-karşıtlığı ekseninde ikiye bölündü. Bu durum 2,5 yıl sonra, 2019’da yapılacak genel seçimler için bir ip ucu veriyor. Eğer bu %49’luk statik “Siyasal Paket” toparlayıcı bir lider etrafında dinamik bir birliktelik haline evrilebilirse (yani salt RTE karşıtlığından RTE/AKP karşıtlığında birleşebilirse) o zaman Türkiye’de AKP dönemi kapanabilir; gelecek için umut veren yeni bir dönem başlayabilir…
Satır içi resim 1
 
Bu söylemesi kolay, gerçekleştirilmesi oldukça zor bir iş. Türkiye’nin bütün renklerini temsil edebilecek, en azından kimlik ve kişiliğine karşı çıkılmayacak “Partisiz, toparlayıcı bir Lider” adayı bulunabilecek mi? Toplumun siyasal anatomisine baktığımızda (Kadir Has Üniversitesi Araştırması) kabaca şu tabloyu görüyoruz: İnsanlar kendilerini; 
% 45 Muhafazakar/Müslüman/mütedeyyin
% 20 Atatürkçü/Laik/Cumhuriyetçi
% 15 Milliyetçi
% 12 Sosyal Demokrat
% 8 Diğer görüşlerde olarak tanımlıyorlar.
 
Bunun dışında, etnisite bağlamında %20 Kürt ve %10 kadar diğer etnisitelerin dışında T.C. Yurttaşlarının %70’lik büyük kesimi Türk kimliği ile özdeş görüyorlar kendilerini… Öte yandan halkımızın Kural tanımazlıkta oldukça ileri (!) olduğu, büyük çoğunluğunun “Amaç için her yol mübahtır” anlayışını benimsediği de bir gerçek…
 
Bu çok bilinmeyenli, çok parametreli “Anadolu Denklemi” nasıl çözülür? Çözümü mümkün mü? Partilerimizin bile kendi içinde sağlam bir bütünlük göstermediğini, muhteris (AS: hırslı) politikacılar arasında kliklere ayrıldığını da göz önüne alırsak, 2019’da başarılı yeni bir başlangıç şansının çok çok zayıf olduğunu söyleyebilirim.
 
“Hayır” cephesinin en büyük paydaşı CHP’nin durumuna gelince : Aslında söylenecek çok şey var. Ambleminde T.C. Devletinin kuruluş umdelerini (AS: ilke – hedeflerini) simgeleyen ve ‘Tek’ ve ‘Tekil’ Parti olarak 1923-1946 arasında iktidar olan CHP, 1950’den bu yana (kısa süreliğine istisnai bir durum dışında) (AS: B. Ecevit hükümetleri) iktidar olamadı… Deniz Baykal döneminde, 2002’de %19, 2007’de %21 oy alan CHP, Kılıçdaroğlu’nun Genel Başkanlığı döneminde, 2011 ve 2015 seçimlerinde %25 düzeyine çıktı…
 
Sırası gelmişken, şunu belirtmekte yarar var… CHP’nin aldığı oy oranlarında Genel Başkan etkisi +/- %1 kadardır. Bir başka anlatım ile CHP’nin seçimde aldığı oylardaki temel etmen Parti Programı veya Genel Başkan değil, CHP dışındaki siyasal konjonktürdür… Bu açıdan genel gidişi değerlendirdiğimizde, 2019 seçiminde (Genel Başkan kim olursa olsun) CHP’nin %30 düzeyinde Oy alacağını şimdiden söyleyebiliriz. (Sosyo-ekonomik Konjonktür o yönde) Eğer bu “Hayır” halkoylamasının rüzgarı iyi kullanılırsa 1-2 puvan artışı da olabilir… Ve maalesef iktidar için CHP’nin bir koalisyon ortağına gereksinimim olacaktır yine de…
 
Sevgilerimle..æ 08.05.2017
==============================
Dostlar,
Sayın Prof. Dr. D. Ali Ercan’ın irdelemesi düşündürücü ve sorumluluk yükleyici boyutlar içeriyor. Biz o denli karamsar değiliz. Halkımızın acı gerçekleri gördüğünü ve %50+ (%49 değil!) çoğunluğun “bir biçimde”, kurumsal (organik) değilse de eylemli “hayır” ortaklığının yol ve yöntemlerini keşfedeceklerini hatta yaratacaklarını düşünüyoruz. Elbette önümüzdeki dönemde (baskın erken seçim olmazsa 2,5 yıl ??) AKP – RTE’nin izleyeceği iç ve dış politikalarla bunlara ve dış topluduruma (konjonktür) ikincil koşullara bağlı gelişmeler.. Öngörüleri verili durumu iyi irdeleyerek güncellemek gerekebilir.
Bu arada CHP’de her kafadan bir ses çıkmasını “hayra alamet” olarak görmenin olanaksızlığı ortada. Genel Başkan Sn. Kılıçdaroğlu’nun saptaması ve uyarısı son derece yerinde, hatta kritik :
CHP’deki gelişmeler için Saray düğmeye başladı…
Pekiiii, Saray düğmeye kendiliğinden mi bastı, onun da düğmesine basıldı mı?? Önümüzdeki dönemlerin siyasal çözümlemeleri (analizleri) çoook dikkat ve bilgi, emek, özen istiyor.. Aman dikkat..

Sevgi ve saygı ile. 08 Mayıs 2017, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

RAKAMLARLA REFERANDUM…

RAKAMLARLA REFERANDUM…

Prof. Dr. D. Ali ERCAN

Değerli arkadaşlar,

Her seçimde olduğu gibi, TÜİK verileri nüfus bilgileriyle YSK seçmen sayısı arasında uyumsuzluklar bu kezde devam etti. YSK resmi sonuçları henüz ilan etmedi; ama YSK verilerine atfen (AS: gönderme ile) Anadolu Ajansı’nın yayınladığı rakamlara göre kısa bir sayısal analiz yapalım.

  1. YSK 1 Kasım 2015 tarihindeki Seçimde  Yurt dışı ve Yurt içi toplam seçmen sayısını 56,949 milyon vermişti… Aradan geçen 533 gün (1,46 yıl içinde, biyolojik nüfus artış miktarı (1+c)t ve ortalama yaşam süresine (y) bağlı Seçmen katsayısındaki (Sy=1–18/y) değişim etkisi de
    göz önüne alınarak hesapladığımızda; 16 Nisan 2017’de beklenen seçmen sayısını

S = 1,0034 x 1,01231,46 x 56,949 = 58,172 milyon

buluyoruz. Oysa Referandumdaki toplam kayıtlı seçmen sayısı 195 bin fazlasıyla, 58,367 milyon olarak bildirildi (AA)…  Bu büyük fark için olası tek açıklama 1 Kasım 2015 sonrasında 195 bin Suriyelinin seçmen statüsüne (veya yaklaşık 300 bin Suriyeli sığınmacının T.C. Vatandaşlığına) alınmış olabileceğidir.

16 Nisan Referandum tablosu şöyledir             :

  • 58,367 milyon Yurt içi + Yurt dışı toplam kayıtlı Seçmen sayısı
  • 49,799 milyon Katılım (%85,3 katılım rekoru) 8,6 milyon katılamadı
  • 48,934 milyon Geçerli Oy (%1,7 geçersiz)
  • 25,157 milyon EVET    (% 51,4)
  • 23,777 milyon HAYIR  (% 48,6)

2. Ortalamalara bakacak olursak, Türkiye Nüfusunun %60’ından fazlasının yaşadığı 33 Vilayette Hayır %57, Evet %43 alırken; Nüfusun % 40 kadarının yaşadığı 48 Vilayette Evet % 64, Hayır %36 aldı ve böylece Türkiye genelinde EVET %2,8 farkla (1,38 milyon Oy farkıyla) öne geçti.

Referandum öncesi yapılan anket sonuçlarına dayanarak (AKP %39 + MHP %8 + Diğer %1) Evet için %48 ve Hayır için %52  öngörmüştüm;ve bu tahmin Türkiye’deki tüm Kürt seçmenlerin Hayır Oyu kullanacakları varsayımına dayanıyordu. Ancak Hayır oyları kestirimimizden 3,4 puvan eksik çıktı… Bu sonuçtan Kürt seçmenlerin en az %80’inin Hayır Oyu kullandığını çıkarabiliriz… Bir başka ifadeyle, tüm Hayır Oylarının üçte biri Kürt seçmenlerin oylarıdır.

3. Dikkat çeken bir başka ilginç nokta Güneydoğu’daki sonuçlardır. Yaklaşık 10 milyon nüfusu olan Doğu illerinde 1 Kasım 2015 seçiminde HDP Oyları %60 ve AKP Oyları %25 düzeyinde bulunurken, bu Referandumda Hayır Oyları %65 düzeyinde, Evet Oyları ise, AKP Oylarının ortalama 10 puvan üzerinde (%35) göründü. Bu 10 puvanlık fark (her türlü manüplasyonu
akla getiren) yaklaşık 600 bin Evet Oyuna karşılık geliyor…

Sevgilerimle… æ (20.04.2017)

Haritada Hayır oyları önde olan İller kırmızı, Evet oyları önde olan iller yeşil gösteriliyor.

Displaying image.png___________
Not : Bu Referandumda toplam oyların %5’ine karşılık gelen 2,5 milyon kadar mühürsüz oy pusulası YSK tarafından geçerli kabul edilmiştir! 167 bin Sandık Kurulu içinden %5’inin,
yani yaklaşık 8350 Kurulun (her kurulda 4 kişi var en azından) Oy pusulalarını mühürlemeyi hep birlikte unutma olasılığı sıfırdır (Bu olasılık, Temmuz güneşinde yıldırım çarpması olasılığından daha küçüktür). Nitekim benzer bir şey önceki seçimlerde hiç gözlenmedi.
Üstelik böyle bir “unutkanlık” olayının Ülke geneline dağılmayışı, belli bir Bölgede,
ağırlıklı olarak Güneydoğu’da meydana gelişi İstatistik bilimine çok ters düşüyor ! æ
==================================
Evet dostlar,

Sayın Prof. Dr. D. Ali Ercan, her zamanki gibi akıllı – bilimsel sorular ve temel matematik aracıyla halkoylamasındaki muazzam hile hakkında son derece değerli ipuçları elde diyor..
Ne yazık ki, bu utanılmaz hileleri yapanlar Ali Ercan hocamızın zekâsından elbette çoook uzaklar. Peki, bunca sefil hileyi örten ve kanıtlarıyla hileyi ortaya koyanların itirazlarını bastırarak reddedenlere ne demeli? Hele hele etekleri zil açan Erdoğan ve Bozdağ‘a?!

Yanlış hesap Bağdat’tan dönecektir.. Türkiye bunca sefilliklerin ülkesi olamaz, olmayacaktır.

YSK bu somut matematiksel veriler karşısında bir kez daha kararını gözden geçirmeli ve ülkemizi – kendisini dünya aleme rezil etmemelidir.

YSK’nın 10’a – 1 oyla halkoylamasının iptali istemini geri çevirmesi nedeniyle Anayasa Mahkemesi’ne, ardından / ya da zaman kazanmak için daha akıllıcası eş zamanlı olarak AİHM’ne başvuracak olan CHP ve Vatan Partisi’nin Sn. Prof. Erca’ın matematiksel irdelemesinden yararlanmasını öneriyoruz.

Sevgi ve saygı ile. 21 Nisan 2017, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

120 bin Seçmen Fazlalığı Var!

ÖNEMLİ

Saltık, olabildiğince hassas hesapladım; Yurt içinde 108 bin, Yurt dışında
11 bin Seçmen fazlalığı var... Yurt içindeki fazlalık muhtemelen
Suriyeli Seçmenlerden kaynaklanıyor; Yurt dışındaki fazlalığı açıklamak
zor. Son 1,5 yılda 10 bin seçmen Türkiye’den çıkmış olabilir… O zaman
toplamda * 120 bin kadar Suriyeliye seçmen statüsü verilmiş * 😞 demektir.

YSK açıkladı; 

Seçmen sayısı %2,60 arttı.
(108 bin Suriyeli Seçmen mi var?)
 

Değerli arkadaşlar,

1 Kasım 2015 seçiminden 533 gün (1,46 yıl) sonra 16 Nisan 2017 itibariyle yurt dışı seçmen sayısı %2,54 artışla 2 milyon 973 bin;
yurt içi seçmen sayısı da %2,60 artışla 55 milyon 319 bin olmuş.Türkiye’de göçmen ve sığınmacılar dışındaki yerleşik halkın (T.C. yurttaşları) yıllık doğal (biyolojik) nüfus artış hızı binde 12,3’tür. Buna göre yurt içi seçmen sayımızın en çok 55 milyon 211 bin olması beklenirdi. 
Arada 108 bin fark var. 
(Yurt dışı seçmen sayısında da aynı şekilde
11 bin kadar hesap dışı fazlalık gözlemleniyor!)

Eğer Referandum kıl payı bir farkla sonuçlanırsa nedenini şimdiden biliyorsunuz…

Sevgilerimle….æ

====================================================
Dostlar,

Yukarıdaki önemli ileti Sn. Prof. Dr. D. Ali Ercan‘dan..
O’nn bilimsel titizliğini ve engin Matematik bilgisini yakından biliyoruz..

  • 120 bin Seçmen Fazlalığı Var!

YSK’yı çoooooook titiz, saydam çalışmaya bir kez daha çağırıyoruz..
Bu sorunun çözümünü istiyoruz.
Sn. Prof. Ercan’a danışmasını, O’ndan yardım almasını diliyoruz..

Ayrıca, mevzuatımıza göre seçimlerde, halkoylamasında oy kullanabilmek için T.C. Vatandaşı olmak zorunludur. 120 bin Suriyeliye “seçmen” olma yetkisi tanındı ise, bu ancak Vatandaşlığa alınmaları ile olanaklı.. (298 sayılı SEÇİMLERİN TEMEL HÜKÜMLERİ ve SEÇMEN KÜTÜKLERİ HAKKINDA KANUN md. 6 : “Onsekiz yaşını dolduran her Türk vatandaşı seçme ve halk oylamasına katılma hakkına sahiptir.”)

Demek ki el altından AKP – RTE başladı bile Suriye asıllı seçmen devşirmeye.. Anayasa değişikliği geçerse, R.T. Erdoğan, bir gece yarısı, Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile sorunu tek hamlede ve de kökten çözer.. Nüfusumuz hızla 3 milyon daha büyür ve Almanya ile aramızdaki 2 milyon farkı açmak için 2 yıl daha beklememize gerek kalmaz..

Kalabalık – eğitimsiz – sağlıksız – işsiz – yoksul – niteliksiz bir SÜRÜ TOPLULUK
olarak AB-28 içinde en kalabalık nüfusa sahip olarak bir “matah” (!?) oluruz herhalde..
2 milyona yakın ek seçmeni blok olarak 3 Kasım 2019 gene seçimlerine rahat rahat yetiştiririz de! Anayasa değişikliği geçmezse, “bir süre sonra” halkoylamasını yenilemek üzere (Haziran 2015 seçimini yitiren AKP – RTE, ülkeyi terör ve kanla teslim alarak genel seçimleri 5 ay sonra yeniletmedi mi; verin 400’ü kurtulun terör – ölüm ve kandan..” demedi mi?!) ya da sürpriz – kaçınılamayacak erken seçim için de epey yol almış oluruz yavaaaaş yavaaaaşşş..

Eyyyyyyyyyyyyyy halkımız; böyle bir anlayışa – siyasete artık, 15 yıl sonra kocaman ve kararlı bir “HAYIIIIRRRR!!!” denmez de ne denir???

“Cumhur, millet – ümmet” diye diye ayaklar altına alındığını, paspas yapıldığını gör artık!

Sevgi ve saygı ile. 16 Nisan 2017, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

TÜBİTAK QUO VADİS ?

TÜBİTAK QUO VADİS ?

 


Prof. Dr. D. Ali ERCAN

Değerli arkadaşlar,
AKP iktidarı döneminde, TÜBİTAK’da Evrimin yasaklandığını, daha önceden basılmış Evrim konulu kitapların toplatıldığını biliyorsunuz. Başörtülü Lise öğrencilerinin kapağı açılınca içinde ışık yanan ekmek sepeti projesi  gibi saçma sapan projelere (?) evet diyen TÜBİTAK’ın kabul etmediği fakat, uluslararası ödüller alan buluşlardan bazılarını anlatan bir videoyu paylaşmak isterim:
 
1. İlayda Şamilgil – Suyun Diyamantetik özelliğini kullanarak sıvılardaki su miktarının ölçümü
2. Tuna lgın Kozak – Madencilerin yerini izleyen elektronik sistem.
3. Mehmet Can Dursun ve Efe Boztepe – Şeker hastaları için yara bandı.
4. Barış Paksoy – Matematikte Ramanujen asalların genleştirilmesi.

5. Kaan Alper – Taşınabilir, GPS’li uydu sistemi

============================
Dostlar,

Sayın Prof. Dr. D. Ali Ercan hocamıza duyuru ve uyarısı için teşekkür ederiz.
TÜBİTAK’a Latince ünlü tümce ile “Nereye?” sorusunu sormakta.
Dünya “Endüstri 4” devrimini konuşurken, hatta yaşarken ve IoT denilen
“nesnelerin interneti”
yaşama girmiş ve tüm yaşam deneyimlerimiz köktenci değişimler eşiğinde iken TÜBİTAK’ın da kendini toparlaması kaçınılmaz görünüyor.

Osmanlı 1. Sanayi Devrimini ıskaladı ve parçalandı..
Sorun Türkiye için kritik, stratejik hatta yaşamsal önemdedir.
Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanlığını, TÜBİTAK yönetimini ve de
AKP iktidarını göreve çağırıyoruz..

(Sonulan video 5 dakika süreli ve 6 MB)

Sevgi ve saygı ile. 16 Mart 2017, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

EVETÇİ HALK OLMAKTAN KURTULACAK MIYIZ?

Prof. Dr. D. Ali ERCAN
EVETÇİ HALK OLMAKTAN KURTULACAK MIYIZ?

Satır içi resim 1


Değerli arkadaşlar,

Türkiye’de şimdiye dek 6 kez Anayasa konulu Halk oylamasına* gidildi…
Her kezinde ‘ İKTİDAR’ın önerisini, buyruğunu ‘Evet’ diyerek kabullenen necip (AS: soylu) halkımız, bakalım bu kez ‘yetti gari !’ diyerek farklı bir tutum gösterecek mi?

“Ben sizin sallabaş koyununuz değilim, her dediğinize ‘he’ diyemem; bu kez HAYIR! “

diyerek sürpriz bir gelişim sergileyebilecek mi?
Umudumuz o yönde… Göstergeler o yönde…
Daha önce de paylaştığım gibi 16 Nisan 2017 halkoylamasında “HAYIR” oylarının
%52 ile önde olacağı yönünde istatistiksel belirtiler var….
Eğer bir aksilik, bir hokkabazlık olmazsa, bu kez Şeytan’ın bacağı kırılacak görünüyor….

O nedenle umutlarımızı yitirmeden her ortamda, her fırsatta
halkın bilgilenmesine, aydınlanmasına katkılarımızı sürdürmeliyiz.

Başarı dileklerimle… æ

not :
* Anayasa Halk Oylamaları ve sonuçları
1961 %62 Evet
1982 %91 Evet
1987 %51 Evet
1988 %65 Evet
2007 %69 Evet
2010 %58 Evet

Avustralya’da 1906’dan bu yana 23 Halk oylaması olmuş,
bunun 17’sinde Halk, iktidarın önerilerine “HAYIR” demiştir… æ

VARLIK FONU

VARLIK FONU


Prof. Dr. D. Ali ERCAN
Savunma Sanayisi E. Müsteşarı

(AS: Bizim katkımız yazının altındadır.)

 

Değerli arkadaşlar,

15 Temmuz 2016 Darbe tiyatrosu
bahanesiyle Ülke çapında yapılan derin Operasyon ( Orduda, Yargıda, Bürokraside ve Üniversitelerdeki tasfiyeler) sürecinde BÜYÜK PLANIN (Yeni bir Devlet inşa planının) bir parçası olarak, sıcağı sıcağına, 19 Ağustos 2016’da 6741 sayılı yasa ile, Başbakanlığa bağlı bir “Varlık Fonu” ucubesi icat edildi… ‘Ucube’ dedim, çünkü hiç bir sınır ve denetim tanımayan, ‘özel’ hukuku olan, yani yetkisi sınırsız – sorumluluğu sıfır, eski deyimiyle lay-ü sel bir yapılanmadan söz ediyoruz…

Basından öğrendiğimize göre Fonun 5 kişilik yönetim Kurulunun başında Cumhurbaşkanı Danışmanı Yiğit Bulut bulunuyormuş; diğerleri Medipol Üniversitesi Öğretim Üyesi (ve Sabah Gazetesi yazarı) Prof. Kerem Alkin, Borsa İstanbul Başkanı Himmet Karadağ, Piri Reis Üniversite Rektörü Oral Erdoğan…vb.

BOTAŞ, TPAO, THY, PTT, BİST, ÇAYKUR, HALKBANK, ETİ MADEN… gibi önemli kurumların yanı sıra Savunma Sanayi Fonu ve Turistik bölgelerdeki Hazine arazilerinin devrinden sonra, Ülkemizin en önemli finans kurumu olan Ziraat Bankası da bu Fonun torbasına atılınca Kamuoyu anca uyandı ve ‘ne oluyoruz?’ demeye başladı…

Değerli arkadaşlar,

Kâğıt üzerindeki formal kapitalleri toplamı ~17 milyar TL (~5 milyar $) olarak görünen bu ekonomik varlıklarımızın gerçek değerleri bu paranın 100-200 katıdır…  Görünen o ki, bu girişimle, Türkiye’nin son ekonomik yedekleri de (Parasını kaybetmiş kumarbazın son koz olarak çok değerli kol saatini masaya koyması gibi) 400 milyar doları aşkın Dış borç çarkının çevrilmesinde kullanılacak mekanizma olarak

  • “Varlık Fonu” kisvesi altında Küresel Finansın oyun masasına sürülüyor.

    ***
    Dünyada gördüğümüz gerçek Varlık Fonları (Sovereign Wealth Funds) Ülkelerin ticaret fazlalıklarının veya petrol Ülkelerinde olduğu gibi, (Bütçe dışı) doğal kaynak gelirlerinin, Ülkenin ekonomik, teknolojik gelişimine yönelik yatırımlarda kullanılmak üzere toplandığı havuzlardır. Oysa Türkiye, bırakınız ‘Varlık’ tan bahsetmeyi, Dış ticarette sürekli açık veren, gittikçe borçlanan, yeterince üretemediği için borçlarını ödemekte bile zorluk çeken bir Ülke durumundadır.  Bu Fon Ülkeye fazladan gelir getirecek bir sistem değildir; gelirleri zaten Milli Bütçe içinde yer alan kurumların Bütçe dışına çıkarılmasından, yani Paralel Bütçe
    kurgulamasından başka bir şey değildir. Bir zamanlar Turgut Özal da kendisine zorluk çıkaran Maliye Bakanlığını by-pass etmek için Hazine Müsteşarlığı icat etmişti. Oysa Dünyada bu tür Fonlar, Milli Bütçe dışı gelirlerin yönetimi amacıyla kurulmuşlardır. Dünya genelindeki Varlık Fonlarının toplamı 7,4 trilyon dolar dolayındadır* ve bunun %77’si 7 Ülkenin Fonlarının toplamıdır:

1- Çin 1583 milyar $ (Ticaret fazlalığından aktarılan)
2- Birleşik Arap Emirliği 1227 milyar $ (Petrol gelirinden aktarılan)
3- Norveç 871 milyar $ (Petrol gelirinden aktarılan)
4- S. Arabistan 736 milyar $ (Petrol gelirinden aktarılan)
5- Singapur 530 milyar $ (Ticaret fazlalığından aktarılan)
6- Hong Kong 457 milyar $ (Ticaret fazlalığından aktarılan)
7- Katar 335 milyar $ (Petrol gelirinden aktarılan)

Eğer Anayasa Referandumunda ‘Evet’ kazanırsa,
bu Fon da alabildiğine, pervasızca şişirilecek;
Türkiye’nin A-dan Z-ye varı-yoğu 3-5 kişinin denetimine geçebilecektir. 

Derin kaygılarımla. æ
_____________
*http://www.swfinstitute.org/fund-rankings/
=====================================
Dostlar,

Sayın Prof. Dr. D. Ali Ercan hocamızın yazdıklarına katılmamak ve derin kaygı duymamak olanaklı mı?

Varlık fonu ile AKP iktidarının ne yapmak istediğine ilişkin birkaç yazı web sitemizde daha önce yer aldı. Onlara da bakılmasını dileriz.
Varlık Fonuyla ilgili yazımızı okumak için lütfen tıklayınız :

Varlık Fonu’na devretmeye ilk tepki: Çiftlik gibi kullanılacaklar!

Savunma Sanayisi Fonu’nun 3 milyar Dolar nakit varlığına da bu fon ile el konmuştur!
Ayrıca Fon’un başına getirilen hiçbir akademik derecesi olmayan Yiğit Bulut, kurulda yer alan biri rektör 2 profesörün, BİST Başkanının da üstünde bir konumda olacak!
AKP’nin meritokrasisi (liyakat, yaraşırlık) bu olsa gerek..

Sevgi ve saygı ile. 07 Mart 2017, Datça

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net   profsaltik@gmail.com

HALKOYLAMASI %52 HAYIR!

Prof. Dr. D. Ali ERCAN

(AS: Bizim katkımız yazının altındadır..)

HALKOYLAMASI %52 HAYIR!

 

Değerli arkadaşlar,

Bu gün sizlerle 16 Nisan 2017 Halkoylaması sonucu ilgili kestirimimi paylaşıyorum… Anketlerin sonuçlarından, kendi gözlem ve hesaplarımdan çıkardığım sonuç

HAYIR %52 – EVET %48

şeklindedir..

Satır içi resim 1

Görüldüğü gibi bu Referandumda (AS: Türkçe “Halkoylaması” desek?) HAYIR cephesinde Ülkenin (AKP dahil) bütün renklerinin birleşmesi koşul oluyor.

Partiler üstü bir birliktelikte, yani kelimenin tam anlamıyla 
“Söz konusu Vatan’sa gerisi teferruattır” özdeyişinde buluşuyoruz.

Başarı dileklerimle… æ
===========================================
Dileriz “HAYIR” lı oylar daha da çok olsun…

Displaying IMG-20170215-WA0002.jpg

Sevgi ve saygı ile.
17 Şubat 2017, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net   profsaltik@gmail.com

OSMANLI’nın MEŞ’UM MİRASI

OSMANLInın MEŞ’UM MİRASI

 

Prof. Dr. D. Ali ERCAN

(AS: Bizim katkılarımız yazının altındadır..)

 

Değerli arkadaşlar,

1300’de Bilecik/Söğütte küçük bir Beylik olarak kurulan,
1453’te Bizans (Doğu Roma) İmparatorluğunun Başkenti Konstantinopolis’i (İstanbul) ele geçirerek genişlemesini sürdüren,
1500’lerde 4 milyon km2’lik toprakların üzerinde gücünün doruğuna erişen, ancak (Şeriat batağına saplanmış olduğundan) Dünyada değişen Paradigmalara, özellikle Avrupa’daki Aydınlanma sürecine, sosyal reformlara ayak uyduramayan, Keşif ve İcatları ıskalayan, Bilimsel-Teknolojik gelişmelerin gerisinde kalan Osmanlı İmparatorluğu, 1600’den başlayarak duraksama ve düşüş dönemine girmiş; talana – haraca dayalı Osmanlı ekonomisi çökmeye, Silah gücü etkisizleşmeye, Orduları yenilmeye ve 1700’lerden başlayarak (1699 Karlofça antlaşması) topraklarını yitirmeye başlamıştır.

Osmanlı-Rus Savaşlarındaki Yenilgiler (1774) geri dönüşü olmayan bir çöküş sürecini tetiklemiştir. 1. Dünya Savaşı sonrasına dek topraklarının %80’ini yitirmiş olan Osmanlının Başkenti İstanbul, 16 Mart 1920’de İtilaf Devletleri (İngiltere, Fransa…) tarafından işgal edilmiş ve Osmanlı Devleti “fiilen” son nefesini vermiştir. (TBMM’nin 1 Kasım 1922 “Saltanatın ilgası” kararı ile Osmanlı Devleti “resmen” son bulmuştur.)
***
Son dönemlerinde çaresizlik içinde kıvranan ve battıkça batan Haşmetli Osmanlının bir zamanlar hükümran olduğu Avrupa’dan borç dilenmesi çok hazindir. 1854-1874 arası alınan borçlar, şimdiki Osmanlıcıların Büyük Padişahı (Ulu Hakan) 2. Abd-ül-Hamid Han zamanında ödenemeyecek bir düzeye (~240 milyon altın Lira) geldiğinde Devlet artık İFLAS etmiştir… ;
Bu borçların tasfiyesi için 1876’da Düyun-u Umumiye (Genel Borçlar İdaresi) kurulmuş ve Osmanlının ekonomisi bilfiil yabancıların denetimine geçmiştir.

Lozan Andlaşmasıyla Osmanlı borçlarının %62’sini (85 milyon Lira ~600 ton Altın) üstlenen Türkiye 1954 yılına dek bu borçları taksit taksit ödeyerek kapatmıştır. Bu muazzam borç yükü ve sıfır altyapı nedeniyle sanayileşmek, okullaşmak ve öbür sosyal reformlar çok çok büyük zorluklarla yapıldı… Türkiye Cumhuriyeti ekonomisi sıfırdan değil, sıfırın altından başlamıştı. Buna karşın o “Büyük bunalım” yıllarında bile, 1930-38 arasında, Türkiye ekonomisi yıllık ortalama +%6 gelişimini sürdürebilmiştir.

Mustafa Kemal’e laf edeceklerin önce bu rakamları bilmesi gerekir.

Değerli arkadaşlar,

1930’da 10 milyon $ olan dış borç, 1960’ta 1 milyar dolar sınırını, 2000 yılına gelindiğinde ise 100 milyar dolar sınırını aşmıştır… Son 15 yılda bu miktar 4 katını aşmış ve Dış borcumuz  (faiziyle birlikte) 430 milyar dolar düzeyine gelmiştir. İktidar Partisinin “Zamanımızda Türkiye’yi 4 e katladık” şeklindeki söylemleri aslında dış borcun 4’e katlandığı anlamını taşıyor. Son durumda ulusal gelirimizin %60’ı kadar Dış Borcumuz bulunuyor(Yani cebinizdeki
100 Liranın 60 Lirası borç)
 ve bu borç her gün ~ 100 milyon dolar artıyor! 

Bu gidişle T.C., kuruluşunun 100. yılında “Borcu Gelirine eşit bir Ülke” olacak demektir… Maaşallah !!! æ 13.02.14
===============================
Dostlar,

Atatürk’ün ekonomideki başarısını bu sitede epey yazdık.
Batılılar buna “Mustafa Kemal’in ekonomi mucizesi” adını verdiler.
Prof. Mustafa Aysan, Prof. Bilsay Kuruç, Dr. Serdar Şahinkaya dönemin kitaplarını yazdılar.

17 Şubat 1923’te İzmir’de toplanan Türkiye İktisat Kongresi‘nde sergilenen kararlılıkla,
yarıda kesilen Lozan görüşmeleri başarıyla tamamlanabildi.. O yokluklar içinde ödenen muazzam Osmanlı borcuna bakar mısınız?

Displaying Lozan_borclari_Ataturk_donemi.jpg
Bir Osmanlı torunu kızcağız çıkmış, utanmadan dedesinin mirasını istiyor..
Be kadın, dedelerin Osmanlı borç ve yıkım bıraktı, bu ne utanmazlıktır?!

Sevgi ve saygı ile. 17 Şubat 2017, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

EVRENİMİZİN BÜYÜKLÜĞÜ…

EVRENİMİZİN BÜYÜKLÜĞÜ…

portresi

 

Prof. Dr. D. Ali ERCAN
Nükleer Fizik Uzmanı

 

Dostlar,

Sn. Prof. Ercan’ın çok başarılı sunumlarından birini daha paylaşmak istiyoruz.
Evrenin boyutları karşısında gezegenimiz Dünya’nın nasıl “çok önemsiz” kaldığını algılamak çok öğretici, hatta ibret verici.. Dahası haddimizi bildirici..

Çok etkileyici yansıları ve karşılaştırmaları arka fon müzik eşliğinde izlemek için
lütfen tıklayınız (yakl. 4 MB, pdf)

evrenimizin_buyuklugu_ali_ercan

Sevgi ve saygı ile.
28 Kasım 2016, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. 
Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net

profsaltik@gmail.com

DONALD J. TRUMP 45. ABD BAŞKANI OLDU

DONALD J. TRUMP 45. ABD BAŞKANI OLDU

portresi, GülümseyenProf. Dr. D. Ali ERCAN

(AS: Bizim katkımız yazının altındadır.)

Değerli arkadaşlar,

ABD’deki Başkanlık seçimi dolayısıyla bir hafta önce sizlerle paylaştığım iletide şöyle yazmıştım;

“…medyada H. Clinton’a daha çok şans tanınıyor. Ancak bu süre içinde Donald Trump yaklaşık 65 gün aralıklarla Hillary’yi 3 kez yakaladı ve 8 Kasımda da 4. kez yakalama fırsatı geliyor gibi… ” (grafik)

“…Trump ya da Clinton, hangisi Başkan olursa olsun, Türkiye açısından pek fark etmez ama ben, Türkiye’ye büyük zarar veren, Türkiye aleyhtarı Grek-Ermeni-Yahudi lobilerinin yuvalandığı Demokratlar cephesi yerine, Cumhuriyetçileri tercih ediyorum.”

General Election: Trump vs. Clinton Chart

***

Bir siyaset bilimci değilim; ama bütün Dünyayı yanıltan, D. Trump’ı sürekli H. Clinton’un ortalama 5 puvan altında gösteren ‘beslemeli anketler’in yanıltıcı öngörülerine karşın 8 Kasım’da adayların eşitleneceğini öngörmüştüm; Bir örneği yukarıda gösterilen grafikteki ankette olduğu gibi aylardan beri %40-44 arasında oy alacağı kestirilen Trump, seçimde %47,1 oy aldı. Yani hemen tüm anketler %12 yanıldı !..

En çok %5 düzeyinde olması beklenen istatistiksel yanılgı payının bu denli yüksek oranda olması, “biased data” yani hileli veri olasılığını akla getiriyor. Toplam 2,5 milyar doların döndüğü ve bunun çoğunluğunun Demokratlar cephesi tarafından harcandığı ABD seçim kampanyasında anket şirketlerinin beslenmiş olabileceği akla geliyor. %44-48 arasında oy alması beklenen  H. Clinton’ın aldığı sonuç  anketlerde beklendiği gibi çıktı, Clinton %47,7 aldı. Buradaki yanılgı oldukça makul, %3 dolayındadır ve aldıkları toplam oy bakımından iki aday arasındaki fark, kestirdiğim gibi %1 düzeyinde kaldı.

325 milyon üfusu olan ABD’de yaklaşık 240 milyon seçmen var. Bu seçimde kullanılan oylara bakıldığında seçime katılım oranının yaklaşık %53 olduğu görülüyor; “İleri Demokratik bir ülke” diyebilmek için çok düşük bir rakam. Demokrasi değerlendirmesi bakımından 3. sınıf bir ülke sayılan Türkiye’de bile seçime katılım %80 dolayındadır. Kısacası ABD seçmenlerinin dörtte birinin oylarını alan bir kişi, Başkan olabiliyor!

Trump ve Clinton dışında kullanılan oy oranı % 5 dolayında kaldı. ABD genelinde, 50 eyalette alınan halk oylarında (popular votes), her ne kadar H. Clinton önde olsa da, eyalet nüfusuna orantılı sayıda kazanılan seçmen temsilcileri (electoral college) toplamında yitirdi. ABD genelinde 538 kişiden oluşan 2 Meclisteki toplam Temsilci sayısının 306’sını (%57) Cumhuriyetçiler, 232’sini (%43) Demokratlar  kazandılar ve sonuçta ülke genelinde rakibinden 500 binden fazla oy fazla almasına rağmen, Clinton seçimi yitirdi, zafer Trump’ın oldu.

Displaying

Emlak milyarderi (Alman asıllı) Donald John Trump’ın ne askeri, ne idari, hiçbir konuda Devletle ilişiği olmamış. Dünyanın en zengin 400 kişisi arasında sayılıyor. Orta Avrupalı güzel kadınlarla (3 kez) evlenmiş, 5 çocuğu var. Sıradan popülist söylemlerle (Marihuana ve silah serbestisi, yabancı / İslam karşıtlığı, Meksika sınırına duvar...vs) ABD’nin kırsal kesiminde, ortadaki Eyaletlerden puan topladı. Rusya’ya sempatisini saklamıyor (ilk kutlayan Devlet Başkanlarından biri de Putin oldu!) Suriye’de Esad’ı değil, IŞİD’i hedef alıyor; İslama bakışı sanki Hollanda Özgürlük Partisi Başkanı Geert Wilders çizgisinde!?

NATO partnerlerinin (AS: ortaklarının, üyelerinin) katkı paylarını yükseltmeleri gerektiğini söyleyen Trump’ın bu seçim zaferi (AS: utkusu) AB sosyal Demokratları için soğuk bir duş oldu. Avrupa’da olduğu gibi,  Ortadoğu denkleminde de yeni parametreler, yeni girdiler olacak ve ucu kesinlikle Türkiye’ye de dokunacaktır. Bir yandan sıkıntılı, öbür yandan ferahlatıcı gelişmelere hazır olalım…

(Fazla uzatmayayım; Yazılarımı izleyen dostlar, bu paradoksal (AS: çelişkili) gelişimden neyi kastettiğimi anlayacaklardır..)

Sevgilerimle. æ (13.11.2016)

Sn. Ercan’dan ekleme (23.11.2016)   :

Tablo : ABD ve Türkiye Demokrasi karşılaştırması.

Demokrasi Ölçütleri ALMANYA USA TÜRKİYE
1. Nüfusa ve Dünya ortalamasına normalize milli Gelir G 4,00 5,45 0,93
2. Gelir dağılımında adalet göstergesi Gini Katsayısı g 0,31 0,41 0,40
3. Ortalama Eğitim Süresi (yıl) E 8,8 8,9 6,5
4. Demokratik Seçimlere %50 üzerinde katılım Oranı K 0,35 0,05 0,30
F = G x E x K / g 39,7 5,98 4,53
Demokrasi Endeksi   D = 1 – eα F
α = 1/5 *
0,99 0,77 0,68

1.Sınıf…………..D=1,00-0,85
2.Sınıf…………..D=0,85-0,50
3.Sınıf…………..D=0,50-0,00
* serbest parametre…
=======================================
Dostlar,

Sayın Prof. Dr. D. Ali Ercan hocamıza bu irdelemesi için teşekkür ederiz. ABD’de “devlet aklı” (Raison d’etat) kurumlaşmış bir araçtır ve ABD’yi ABD yapan stratejik politik – yönetsel araçların başında gelir. Gelişmekte olan ülkelerin ise bu araç bakımından kurumsallaşmadan çok uzak hatta yoksun oldukları söylenebilir. Acaba Türkiye bu 2 kutubun neresinde yer alıyor?? ABD’de kim Başkan seçilirse seçilsin, oturmuş kurumsal devlet düzenekleri (mekanizmları) aşırılıkları törpüleyecek ve ABD çıkarlarını eniyileştirecek (optimal kılacak) yol ve yöntemler seçilmiş Başkanlara da bir biçimde kabul ettirilerek uygulanacaktır.

Asıl sorun, benzer stratejik araçtan son zamanlarda giderek yoksun kalan / bırakılan Ülkemizin durumudur. Giderek azalan dünya kaynakları üzerindeki egemenlik (hegemonya) savaşları, göz kamaştıran – iştah kabartan petrol ve doğalgaz yatakları nedeniyle Ortadoğu cehenneminde yoğunlaşmakta.

BOP (Büyük Ortadoğu Planı) bir kasırga gibi, el mahkum (!) – dönüşümsüz olarak ABD – AB – İsrail üçlüsü (Troyka) tarafından dayatılmakta. Böylesi kritik bir kesitte, BOP ile parçalanması hedeflenen Türkiye‘de siyasal iktidar, çoğunu kendi yarattığı ağır sorunların altında eziliyor, Başkanlık rejimi ve din devleti kurmaya kilitlenmiş..

Türkiye, bu “yıkıcı karmaşa durumu” ndan (catastrophic chaotic state) hızla çıkmak, çıkarılmak zorunda.. ABD’de seçilen Başkan’ın şu ya da bu göstermelik – görece “olumlu” (?!) yanlarından medet ummayı derhal terkederek..

Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi de okumuş birisi olarak çığlığımız budur..

Sevgi ve saygı ile.
14 Kasım 2016, Ankara (Güncelleme : 14 Kasım 2016)

Dr. Ahmet SALTIK
Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net

profsaltik@gmail.com