Etiket arşivi: Prof. Dr. Ali ERCAN

Türkiye’nin Yönetsel Yapısı ve Seçim Yasası


Türkiye’nin Yönetsel Yapısı ve Seçim Yasası

Portresi_gulumseyen

 

Prof. Dr. Ali Ercan

 


Değerli arkadaşlar,

İstanbul Yüksek Ticaret / Marmara Üniversitesi, İİBF Mezunlar Derneği Ankara Şubesi ile Ankara Barosu’nun 28 Şubat 2014 günü ortaklaşa düzenledikleri

“Türkiye’nin idari yapısı ve Seçim Kanunu” konulu Panel yoğun ilgi gördü.

Ankara Barosu konferans salonunu dolduran kalabalık bir izleyici kitlesi önünde
ve Sabri Tümer yönetiminde gerçekleştirilen Panel’de İzmir Milletvekili
Prof.Dr. Birgül Ayman Güler
, Türkiye Ziraat Mühendisleri Odasını temsilen
Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof.Dr. Bülent Gülçubuk
ve ADD Bilim Kurulunu temsilen ben birer konuşma yaptık.

Prof. Güler son yıllarda ard arda çıkarılan yasalarla

– Türkiye’nin Ulus Devlet yapısının sistematik bir şekilde nasıl kırıldığını,

Etnik bölücülerin istekleri doğrultusunda ve Küresel sömürüye daha da açık
bir yapıya dönüştürülmesi amacıyla merkezi yönetimin başat yetkilerini
yerel yönetimlere devreden yasaların çıkarılışı

– ve bunlara karşın Muhalefetin başvurularına karşın Anayasa Mahkemesi’nin
nasıl seyirci kaldığını örnekleriyle anlattı.

Prof. Gülçubuk, son çıkarılan belediye yasası ile yüz binlerce dönümlük
verimli tarım alanlarının nasıl ranta açıldığını, Toprak ve Su gibi temel
Yaşam kaynaklarımızın kamunun elinden alınarak Türkiye’nin nasıl bir yaşamsal
sorun ile karşı karşıya bırakıldığını çarpıcı örnekleriyle anlattı.

Ben de tüm bu sıkıntıların ve yakınılan sosyo-ekonomik sorunların üstesinden,
yine de Ulus-Devlet yapımızı, yani Ulusun birliği, Ülkenin bütünlüğünü gözeten
bir Demokratik rejim içinde kalınarak gelinebileceğini anlattım.

Temiz, saydam ve adil bir seçimi kazanarak Ülkeyi yönetmek yetkisine sahip olmak gerekliliğini vurguladım.

Eldeki seçim yasamızın maalesef bu beklentilere yanıt veremeyecek ölçüde yanlışlıklarla dolu olduğunu, çarpık bir mantıkla kurgulandığını, seçimlerden örnekler alarak anlatmaya çalıştım. Çağdaş demokratik Ülkelerde benzerine rastlanmayan düzeyde

– “%10 Baraj”,
– İlleri “bağımsız eyalet” gibi gören bir mantıkla, “her İl’e otomatik +1 MV tahsisi”
ve
yönetimde istikrar için oransal sonuç vermeyen (A.S. Temsilde adalet sağlamayan!)  “d’Hondt sayım sistemi”

gibi kısıtlarla sandıkta üç bir yandan kıstırılmış ulsal iradenin yönetime
adil yansımadığının matematik kanıtını ortaya koymaya çalıştım;
sonuçta özetle şunları söyledim;

“Eldeki seçim yasası değiştirilmediği ve en azından bu üç kısıt kaldırılmadığı sürece, %35 üzerinde oy alan 1. konumdaki bir Parti 2015 seçiminde de tek parti iktidarını sürdürecektir ve bizler burada ‘havanda su dövmüş’ olacağız.

Başta CHP olmak üzere muhalefet Milletvekilleri ne yapıp, ne edip  önümüzdeki
1-2 ay içinde AKP milletvekillerini de yakın markaja alarak, bu yasanın çıkarılmasını sağlamalılar.

Seçmen kütüklerinin şeffaf, denetlenebilir oluşu, parmak boyamak yöntemi vs. güvenlik önlemleri de unutulmamalıdır. 

– “Her İl’e otomatik +1 MV”  kuralı kaldırılmalı,
– d’Hondt sayım sistemi yerine “Ulusal artıklı (Milli Bakiyeli) Oransal Sayım” sistemi getirilmeli,
– “Seçim barajı %5”e indirilmelidir. Muhalefetin öncelikli ve en önemli görevi budur”

Değerli arkadaşlar,

Bu söyleşimin yansılarını ve notlarını ekte gönderiyorum.

Seytan_Ucgeninde_Demokrasi_Oyunu.æ_28.2.14

Sevgilerimle. æ

KURAKLIK ALARM VERİYOR!


KURAKLIK ALARM VERİYOR!

Dostlar,

Elle duyumsanır – gözle görünür biçimde deneyimliyor, yaşıyoruz.

Şubat ayı içinde Nisan sıcaklarını görüyoruz ve yağmur hala yok!

Barajlarda kalan su düzeyi alarm veriyor..
Baraj çevreleri hızla ağaçlandırımalı, HES projeleri gözden geçirilmeli..

Hükümet yolsuzlukları örtme derdinde, çünkü başı ciddi biçimde ağrıyor
ve 30 Mart 2014 yerel (gerçekte genel!) seçimleri çok yaklaştı.
Telaş, etekleri başa geçiriyor neredeyse..

Ama ülke çok ağır bedelleri olabilecek bir kuraklığa doğru sürükleniyor.

Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu Allahlık.. Desteksiz konuşuyor..
A, B hatta C planlarının olduğunu, İstanbul’u susuz bırakmayacaklarını buyuruyor ama bir türlü bu planların içeriğine girmiyor!? Devlet sırrı sanki..

İvedilikle uzmanları toplayıp

OLAĞANÜSTÜ DURUM İLAN ETMEK ve
BİLİMSEL ÇÖZÜMLER ARAMAYA BAŞLAMAK İÇİN GEÇ KALINIYOR..

Bulutlara yağmur bombaları gibi kimi meteorolojik girişimler..

TV’lerde, basında, duyuru panolarında..
su tasarrufu hakkında sık sık ciddi çağrılar veuyarılar yapılmalı..

Kademeli artan, tüketim düzeyine uyarlı fiyatlama..
Kamu kurumlarından başlayarak fotoselli musluklar..

WC rezervuarlarının 2 bölmeli yapılması (büyük ve küçük tuvalet için).

Hemen tüm WC’lerde su rezervuarlarının içine
1 ya da 2 tane yarım litrelik içi su dolu pet şişe koymalıyız.

Susuz pisuvarlar
 yaygınlaştırılmalı..

Deniz suyundan içme – kullanma suyu üretimi için AR-GE çalışmaları..

Yeraltı su sondajları..

Az su gereksinimli tarım ürünlerine geçme..

ORMAN alanlarını gözü gibi koruma, 3. Havaalanı için orman kıyımını durdurma.
B2 arazilerini tarıma açıp köylüye satma (Türk usulü bütçe açığı kapatma!)
yerine yeniden ormanlaştırma..

Toplu taşımacılığı – metro ve demiryollarını geliştirme, bisiklet ve yürümeyi teşvik..

Rekreasyon alanlarında, WC’lerde yarı arıtılmış geri kazanılan su kullanımına geçmeliyiz.

Uzmanlar, kanıta dayalı olarak KISA – ORTA – UZUN ERİMLİ seçenekleri belirlemeli ve tüm Türkiye olarak hemen uygulamaya geçmeliyiz..

MUTLAKA TASARRUF!
     MUTLAKA TASARRUF!
          MUTLAKA TASARRUF!

Nüfus artışını frenleme.. HER AİLEYE 1 ÇOCUK!

Sevgi ve saygı ile.
20 Şubat 2014, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

========================================

KURAKLIK TEHLİKESİ KAPIDA!

Ali_Ercan_portresi

 

Prof. Dr. Ali ERCAN

 

 

 

Değerli arkadaşlar,

Bu yaz Kuraklık kapıda !

Kentler arası “Su Savaşları” başlayabilir.

kuraklik_feci

***

BASINDAN

Ülke genelinde kurak bir dönem yaşanırken, barajlardaki su düzeyi de giderek düşüyor. İstanbul’daki barajların doluluk oranı %31’e, Ankara’da ise %36’ya geriledi.

Barajlardaki son durum

Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü (DSİ) verilerinden derlenen bilgiye göre, İstanbul’daki Ömerli Barajı %42, Pabuçdere Barajı % 0,2 Sazlıdere Barajı %17, Büyükçekmece Barajı % 29, Alibeyköy Barajı %21, Terkos Barajı % 41, Kazandere Barajı %15,
Elmalı Barajı %7, Darlık Barajı %30 ve Istrancalar Barajı %13 dolulukla hizmet veriyor. İl genelindeki barajların toplam doluluğu ise %31 olarak belirlendi.

Kemerburgaz_baraji_kurumus_Subat_2014

ANKARA’DA DURUM

Ankara’daki Kavşakkaya Barajı ise %13, Akyar Barajı % 16, Eğrekkaya Barajı %31, Çubuk Barajı % 32, Çamlıdere Barajı % 36 ve Kurtboğazı Barajı %61 doluluğa sahip bulunuyor. Başkentteki barajların doluluk oranı %36’ya geriledi.

İZMİR’DE DURUM

İzmir’deki Balçova Barajı %47, Güzelhisar Barajı % 58, Tahtalı Barajı %61,
Ürkmez Barajı %61, Gördes Barajı % 20;

Bursa’da Nilüfer Barajı %62, Doğancı Barajı %26 dolulukla hizmet veriyor.

Resmi, Formal ve Gerçek İşsizlik

Resmi, Formal ve Gerçek İşsizlik

PROF.DR. ALİ ERCAN

Hükümet kadınların yarısının çalışmaması gerektiğini düşünüyor!
Değerli arkadaşlar,

İş ve işsizlik konusunda söylenenler, ister iktidar tarafından ister muhalefet tarafından olsun yanlıştır..
Önce “iş” in ne olduğunu tanımlayalım ki, “işsiz” olmak ne demektir anlaşılsın..
Toplumda “işi olmak” demek, kamu sektöründe, devlette, belediyelerde veya özel sektörde herhangi bir kurumun maaş bordrosunda adı bulunmakla eşdeğer bir kavramdır maalesef.
İşin gerçek üretimle ilgisi görmezden gelinir…
Bu anlamda alırsanız Türkiye’deki formal işsizlik, ekonomistlerin üzerinde uzlaştıkları %20 dolayındadır.. Çalışabilir toplum kesimi, nüfusun yaklaşık %50’sidir; TÜİK verilerine göre nüfusu 77 milyon olan Türkiye’de çalışabilecek durumda olan (kadın + erkek) yaklaşık 38 milyon insanın ekonomistlere göre ~8 milyonu işsiz sayılıyor.

Hükümet ise çalışabilir durumda olan nüfus kesimini 28 milyon olarak alıyor ve 2,8 milyon insanın
işsiz olduğunu, dolayısıyla işsizlik oranının %10 olduğunu açıklıyor. Yani Hükümet kadınların yarısının çalışmaması gerektiğini düşünüyor!
Öte yandan iş, reel üretimle (tarım + sanayi + hizmet) ilişkili ölçülebilir bir büyüklüktür.
Ülkenin toplamda ne ürettiğine bakmak gerekir. Ülkemiz yılda yaklaşık 100 milyon ton petrol eşdeğeri toplam enerji kullanarak 800 milyar $ düzeyinde bir ulusal gelir elde ediyor..

Oysa bu denli gelir Almanya’da veya Japonya’da ~2 kez daha az enerji/iş karşılığıdır.
Almanya’da, çalışan her bir işçi karşılığı Türkiye’de 2 kişi kullanılıyor veya Türkiye’deki her 2 işçiden 1 işçi “üretmeyen işçi” konumunda demektir.. Matematik ifadesiyle Türkiye’de %50 oranında gerçek (reel) işsizlik vardır.

Şöyle özetleyebiliriz :

Türkiye’de :
Resmi işsizlik oranı % 10,
Formal işsizlik oranı % 20,
Gerçek İşsizlik oranı % 50’dir.

Kabaca 15 milyon insanın emeğidir aslında Türkiye’yi besleyen, yaşatan;
yani toplumda her 5 kişiden 1’i gerçekten çalışıyor ve üretiyor; öbür 4 kişi ondan geçiniyor. (13.2.14)

Dünya’da ve Türkiye’de Enflasyon

Dünya’da ve Türkiye’de Enflasyon

Prof. Dr. D. Ali ERCAN

“İşsizlik Oranı” nın farklı bakış açılarından farklı olabileceğini söylemiştim. Hükümetin en son verilerine göre “Resmi” işsizlik oranı %10, Sendikalara ve Ekonomi uzmanlarına göre “Formal” İşsizlik oranı en az %20’dir. Üretim etkinliği açısından bakarsak “Gerçek” işsizliğin %50 dolayında olduğunu (kadınlarda %60, erkeklerde %40) görürüz.
Aynı biçimde “Enflasyon”da değişik bakış açılarına göre farklı değerlendirilebilir:

Hükümete göre “Resmi” enflasyon oranı bu yıl % 8’dir. Buna karşın Dünyada Enflasyon yüksekliği bakımından 200 Devlet arasında 40. sıradayız; 160 ülkede enflasyon oranı bizdekinden daha düşük.
Enflasyon oranı hesaplanırken göz önüne alınan Tüketim maddeleri arasında leblebi, ruj, oje, külot, çiklet, çöp sepeti, lego, soba borusu, flüt, kolonya, kalamar, karides, çuval vs. bulunuyor ama bunların yanında Ekmek, peynir, çay, şeker, yağ, makarna, margarin, süt, pirinç, mercimek, un, deterjan, sebze, meyve, benzin… gibi orta ve düşük gelirli kesimin temel tüketim maddeleri ağırlıkları oranında yer alıyor.
Enflasyon hesabına temel alınan fiyat artışı ve satın alma gücündeki gerçek düşüşten kaynaklanan Pahalılık farklı kavramlardır. Kişi başına ulusal gelirin ortalama 9 bin $ olduğu söylenen Ülkemizde nüfusun %40 kadarı yoksulluk sınırı altında (Günlük 20$), %10 kadarı da açlık sınırı (Günlük 8 $) altında yaşamaktadır.

Ortalama %8 olarak hesaplanan yıllık Enflasyonun gelir dilimlerine göre gerçekten duyumsanan
göreceli etkisini aşağıdaki tabloda kabaca belirtmeye çalıştım.
Bu hesaba göre Ülkemizde Enflasyondan pek etkilenmeyen (en üst %20 nüfus) hatta enflasyondan yararlanan (%5) dörtte birlik bir “tuzu kuru” kesim var (Enflasyon oranı üzerinde gelir artışı olan kesim). Gelir dağılımında adalet ölçüsü olan Gini katsayısı 0,40’ın üzerinde olan bir ülkede buna şaşmamak gerek.

Sevgilerimle. æ
Gelir Nüfus Göreceli Ortalama

Grubu Oranı % Enflasyon % Gelir (bin$)
1.Tepe………….5…………. +6……………25………..
2.Üst…………..20………… ± 0……………12……….
3.Orta…………25………… – 8……………..9……….
4.Alt……………40……….. -12…………….7……….
5.Taban……….10……….. -15…………….3……….
***
Enflasyon Hesaplamak Yöntemi
Enis BAĞDADİOĞLU, TÜRK-İŞ Araştırma Müdür Yardımcısı

TÜİK enflasyon hesabını yaparken 454 maddeyi temel almaktadır. Bu 454 madde içinde halkın en çok tükettiği maddelerdeki fiyat artışı önem kazanıyor ve aile bütçesini doğrudan etkiliyor. Örneğin gıda ürünlerinden ekmek, peynir, zeytin, un, bakliyat, yağ, şeker, çay gibi tüketimi fazla olan mallardaki fiyat artışı aile bütçesini olumsuz etkilemektedir. Aynı biçimde kira, elektrik, su, doğalgaz-odun-kömür gibi
konut giderleri veya dolmuş-otobüs fiyatları gibi aile bütçesinde ağırlığı bulunan maddelerdeki fiyat artışları da aile bütçesini olumsuz etkilemektedir.
Enflasyon hesaplanırken, piyasada seçilmiş mal ve hizmetlerin ortalama fiyatları temel alınmakta ve
bu değişim dönemsel olarak izlenmektedir. Burada temel sorun, hangi mal ve hizmetlerin fiyatlarının izleneceğidir. TÜİK tarafından yapılan hesaplamada, hane halkının giderleri bir yıl boyunca izlenmekte ve yapılan bu anketten yararlanılarak enflasyon hesaplanmaktadır. Bu hesaplama yapılırken, ülkede yaşayan toplam nüfus herhangi bir ayırıma (işçi, işveren, esnaf, emekli, köylü, vs.) tabi tutulmamaktadır.
Aile bütçesinde yıl içinde yapılan tüketim harcamaları içinde yer alan mal ve hizmetler 12 ana küme içinde sınıflandırılmaktadır. Buna göre aile bütçesinin harcama ana dilimleri ve ağırlıkları şöyledir :
Gıda ve içecekler %30
Giyim ve ayakkabı % 8
Konut % 17
Ev eşyası % 7,5
Ulaştırma % 13
Haberleşme % 4,4
Eğlence ve kültür % 2,8
Sağlık % 2,5
Eğitim % 2,2
Lokanta ve oteller %5,6
Alkollü içecekler ve tütün % 5
Öbür mal ve hizmetler % 2

Türkiye’deki ortalama hane halkının toplam giderlerinin yaklaşık üçte ikisi gıda, konut giyim ve ulaştırmaya gitmektedir. Ancak halkımızın büyük bir çoğunluğu alt gelir dilimindedir. Bu alt gelir dilimindekilerin giderlerinin ağırlığını gıda harcamaları oluşturmaktadır. Halkın harcamalarının ağırlıklı bölümünü oluşturan maddelerin enflasyon hesaplamasına temel olan harcama kalıbında yer almaması, resmi olarak açıklanan ortalama enflasyonu tartışılır duruma getirmektedir.
***
TÜİK’in enflasyon hesaplaması için fiyatındaki değişmeleri izlediği ürünler listesinde Antep fıstığı, leblebi, ruj, oje, fanila, iç çamaşırı, tül perde, böcek ilacı, gündelikçi kadın ücreti, yara bandı, gözlük camı, spor toto, milli piyango, çiklet, ispirto, sutyen, külot, cd-kaset, lastik eldiven, tencere, çöp sepeti, ampul, pil,
kadın bağı, yapıştırıcılar, mürekkep, kolonya, pinpon topu, lego, flüt, soba borusu, çalı süpürgesi,
hamam ücreti, kalamar, karides, havyar, yem, yaş pasta, madlen çikolata, serum, enjektör, tornavida, patinaj zinciri, hortum, cam, musluk, kilit, cam yünü, tuğla, kimyasal maddeler, gübre, barut, dinamit, alçı, teneke kutu, fişek, oto jantı, korna, dikiş makinesi, kereste, kiremit, çuval, matkap ucu, elektrik sayacı, oto pastası, kum, dikenli tel, demir, bakır, mermer, kireçtaşı, zımpara, vs. bulunurken, alt gelir grubundaki halkın en çok para harcadığı tüketim maddeleri Ekmek, peynir, zeytin, çay, şeker, yumurta, çiçek yağı, zeytin yağı, tereyağı, makarna, helva, bal, reçel, kahve, margarin, salça, sucuk, et, süt, pirinç, mercimek, nohut, kuru fasulye, un, bebe bisküvisi, meyve suyu, sigara, deterjan, çocuk bezi, piknik tüpü, doğal gaz, elektrik, su, telefon, sebze, meyve, lahmacun, döner kebap, benzin, mazot, simit, ayakkabı, elbise, gömlek, kazak, palto, ev kirası, vergiler, vs… tüketime orantılı ağırlıkta yer almamaktadır.

SEÇİM YASASINDA İVEDİ DEĞİŞİKLİKLER ZORUNLU!

SEÇİM YASASINDA İVEDİ DEĞİŞİKLİKLER ZORUNLU!

CHP’li Milletvekilleri AKP nin yarattığı yapay gündem üzerine boş lafla zaman geçireceklerine,
biran evvel, ivedilikle ve öncelikle,

Seçim Barajını %5 e indiren,

Her ile otomatik +1 Milletvekili Kontenjan kuralını kaldıran,

d’Hondt sayım sistemi yerine (oransal temsil +milli bakiye)sistemini getiren
,
Şeffaf seçim sandığı,

mürekkepli mühür yerine delgi usulü,

kamu denetimine açık seçmen kütükleri ve

Parmak boyası kuralını getiren…

yeni bir Seçim yasasını çıkarmak için uğraş vermeleri gerekir. Şunun şurasında 3 ay zaman kaldı. Haziran 2014 ten önce bu seçim yasası çıkmazsa geçmiş olsun. Mevcut seçim yasası yürürlükte olduğu sürece AKP iktidarını sürdürür. Ben bunu yıllardır anlatıyorum, nefesim tükendi. Muhalefet kulağının üstüne yatıyor.

Sevgilerimle.æ

Prof. Dr. Ali ERCAN

Beklenen Ömür – Ortalama Ömür..

Dostlar,

Sayın Prof.Dr. Ali Ercan, TÜİK’i eleştiren bir kısa bir irdeleme yollamış..

Bir de çizimle açıklamış..

Dileriz ilgililerine ulaşır..

Sevgi ve saygı ile.
10 Şubat 2014, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

============================================

Değerli arkadaşlar,

TÜİK’in Demografik yayınlarıyla ilintili olarak bir konuyu açıklamak isterim:

Bizim TÜİK, Doğumda Beklenen Ömür (Life expectancy at birth) kavramını
Ortalama ömür veya Ortalama Yaşam Süresi (mean lifetime, average life span) kavramı ile karıştırıyor.

Örneğin 2014 yılı içinde ölen insanların ölüm yaşlarının ortalaması 2014 yılı için geçerli “ortalama ömür” dür.

Öte yandan 2014 yılı içinde doğanlar için beklenen (kestirilen) ömür süresi ise
“Beklenen Ömür”dür.

Beklenen_omur_ortalama_omur

ÜÇGENİN ALANI ve 3 Kuşak..


Üçgen..

Portresi_gulumseyen

 

Prof. Dr. Ali Ercan


İlkokulda, matematik dersinde öğretmen, çocuklara üçgenin alanını öğretmiş. Çocuk bunu güzelce ezberlemiş. Akşam eve geldiğinde, babası sormuş :
– Bu gün okulda ne öğrendiniz?
– Matematik dersinde, üç kenarlının alanını öğrendik babacığım.
– Ya öyle mi, üçgen demek istiyorsun yani. P
eki nedir üçgenin alanı?
– Bir üç-kenarlının alanı, yatayım ile dikleşimin vuruşumunun yarısıdır.

Bu sözlerden hiçbir şey anlayamayan baba :- Yavrum, demiş, yanlış öğretmişler size; doğrusu;
“Bir üçgenin alanı, tabanı ile yüksekliğinin çarpımının yarısına eşittir.”

Köşede gazetesini okuyan, bir yandan da torunuyla oğlunun konuşmasını dinleyen dede, dayanamayıp söze girmiş :

– İkinizin de târifi yanlış!

  • “Bir müsellesin mesaha-i sathiyesi, kaidesiyle irtifaının
    hasıl-ı darbının nısfına müsavidir.”
     

Dr. Reşit GALİP ve ANDIMIZ


Dostlar
,

Dr. Reşit Galip, büyük Atatürk‘ün Milli Eğitim Bakanı, yiğit bir devrimcidir.
Tıp doktorudur ve İstanbul tıbbiyesinde öğrenci iken, eğitimine ara vererek,
gönüllü olarak 1. Dünya Savaşı’na katılarak Kafkas cephesinde vatan savunmasına koşan bir yurtseverdir.

AKP’nin, PKK – BDP üzerinden gerçekte Batı ile yaptığı açık – örtük mide bulandıran pazarlıklar sonucunda kaldırılması planlanan ANDIMIZ‘ın sözlerinin yazarıdır.

Bu sözler bir Türk ırkçılığı ve asimilasyon amaçlı değil; Batı emperyalizmi karşısında mazlum Anadolu halkının uluslaşarak kenetlenmesi çağrısıdır.

Tersi durumda SEVR yürürlük alacaktır.

Anadolu halkı / ahalisi hep birlikte savaşarak ana vatanını – özyurdunu işgalden kurtarmış ve sıra kuruluşa gelmiştir.

Bu amaçla, Büyük Atatürk‘ün tarihsel çağrısı gündeme alınarak,

“Türkiye Cumhuriyetini kuran halka Türk Milleti denir.” tanımı yapılmıştır.

Bu tanımı sosyolojik – tarihsel bir ittifak çağrısıdır emperyalizme karşı.

  • – “ABD’yi kuran Amerika halkına Amerikan milleti denir.”
  • – “Fransa’yı kuran Fransa halkına Fransız milleti denir.”
  • – “Almanya’yı kuran Almanya halkına Alman milleti denir.”

………………
Listeyi uzatmak yersizdir.

Ulus devlet ve onun milleti olan o ülke halkının  – ahalisinin ortak bir siyasal üst kimlik edinmesi gönüllülük temelinde bir eylemdir ve ulus devet kuramının özüdür.

Batı emperyalizmi bu yolla güçlü ulus devletler yaratmıştır.

ABD, 50 faklı milletten tümüyle yapay, sentetik olarak “Amerikan” milletini yaratan ve ona dayalı dünya hegemonu ABD’yi kuran bir politik irade ile yeryüzünün en güçlü ve tipik bir ulus devlettir.

AB, 27 farklı ülkeden oluşan bir başka ulus devlet birliğidir neredeyse..

“Milletler” birleşerek yeni ve farklı bir sentez oluşturmakta, uluslararası arenda
güç kazanmaktadır.

  • Bize ise etnik – dinsel temelde 40 parçaya ayrılmak dayatılmaktadır;
    nerdeyse 40 türlü oyun ile.

İşte meslektaşımız Dr. Reşit Galip, bu bağlamda ANDIMIZ‘ın sözlerini yazarak
Anadolu halkının uluslaşması çabasına doğallıkla sahip çıkmıştır.
Milli Eğitim Bakanı olarak, ilkokul çocuklarının bu bilince erken yaşlarda
coşku ile erişmesini öngörmüştür.

Bu eylem tümüyle doğrudur, insan haklarına uygundur.

Tersi ise Yugoslavya’da olduğu gibi parçalanmak ve bölünerek emperyalizme
lokma olmaktır. İkiyüzlü emperyalizm ve de maşaları tam da buna oynamaktadır.

20 Eylül 2012’de sitemizde yer verdiğimiz (aşağıda) “Dr. Relit Galip” başlıklı yazıyı,
bu giriş notunu ekleyerek yeniden yayımlıyoruz..

ANDIMIZI hep birlikte söyleyelim…

Anadolu halkını uluslaştırma çabası ile yaratıcı zekâsının ürünü
ANDIMIZ’ın sözlerini yazan Atatürk’ün başeğmez Milli Eğitim Bakanı
meslektaşımız Sayın Dr. Reşit GALİP‘e şükran ve saygı ile…
divider_cizgi

Türk’üm, doğruyum, çalışkanım..
İlkem; küçüklerimi korumak, büyüklerimi saymak,
yurdumu, milletimi özümden çok sevmektir.
Ülküm; yükselmek ileri gitmektir.
Ey Büyük Atatürk!
Açtığın yolda, gösterdiğin hedefe durmadan yürüyeceğime ant içerim.
Varlığım, Türk varlığına armağan olsun.
Ne mutlu Türk’üm diyene!
divider_cizgi

Sevgi ve saygı ile.
07.10.13, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

========================================

Dr. Reşit GALİP

Çankaya sırtlarında oturan Ankaralılar, şehre Reşit Galip Caddesi’nden geçerek inerler.

Pek azı bu adın kim olduğunu bilir.

Bu bilinmezlikte belki Dr. Reşit Galip’in 41 yasında göçüp gitmesi rol oynamıştır, belki de İnönü’yle yıldızının hiç barışmaması. Rodos’ta doğan Reşit Galip, ortaokulu bitirince kardeşiyle bir sandala binip Marmaris’e gelmiş. Liseyi İzmir’de okumuşlar. Kardeşi Hüseyin Ragıp (Baydur) diplomatlığı seçip büyükelçilik yapmış. Reşit Galip ise İstanbul Tıp’a gidip doktor olmuş. Öğrenciyken gönüllü olarak I. Dünya Savaşı’na katılmış. Kafkas Cephesi dönüşü öğrenimini tamamlayıp fakültede asistanlığa başlamış.
1923 Mart’ında, hekimlik yaptığı Mersin’e Mustafa Kemal Paşa geldiğinde Paşa’nın huzurunda konuşmuş ve gözlerine doğru bakarak şöyle demiş:

“Muhterem Gazi, sen yalnızca bu milletin bir kahramanı değilsin, sen bunlardan çok daha büyüksün. Senin birinci büyüklüğün, bu milletin bir ferdi olmakla iktifa ve iftihar etmendir”

Herkesin yüceltme yarışına girdiği günlerde Gazi’yi “milletin bir ferdi” sayan 30 yaşındaki bu hatip, herkesin dikkatini çekmiş. Tabii en çok da Gazi’nin… Kemal Paşa ona milletvekilliği önermiş ve Dr. Reşit Galip, Ocak 1925’te Meclis’e girmiş. Bir sure İstiklal Mahkemesi üyeliği yapmış. CHP İdare Heyeti’nde görev almış. Türk Ocakları’nda, Halkevlerinde çalışmış. Yine Atatürk’ün isteğiyle Serbest Fırka’ya girmiş ve Atatürk’ün sofrasına oturmuş. Onu bakanlığa taşıyan süreç de o sofrada başlamış.

Sofra sahnesi

1931 sonbaharıydı..
O geceki tartışma, Milli Eğitim Bakanı Esat Mehmet’in bir yakınmasıyla başladı.
Esat Mehmet, Atatürk’ün Harbiye’den ‘tabya öğretmeniydi. Kazım Özalp’in ‘Atatürk’ten Anılar’ kitabında (T. Is Bankası Y., 1992, s. 48-49) yazdığına göre konu, kız öğrencilerin kıyafetinden açıldı.

Esat Mehmet, “kızların kısa etek, kısa çorap ve kısa kollu gömlek giymelerini uygun görmediğini” belirtti. Bir tamim yayınlayıp daha kapalı giyinmelerini isteyeceğini söyledi.

Bunun üzerine Reşit Galip söz aldı:

“Yanlış düşünüyorsunuz beyefendi” dedi. “Bu bir geriliktir. Kadınlar eski durumda yaşayamazlar; inkılâplardan en mühimi, kadınlara verilen haklardır. Başka türlü, çağdaşlaşmakta olduğumuzu iddia edemeyiz.”

Sofra gerildi. Gazi, vekilini zor durumda bırakan bu çıkıştan pek hoşlanmadı.

“Bu konuyu uzatmayalım. Kısa çorap giyip giymemek çok önemli değildir, sonra tartışırız.” dedi. Ama Reşit Galip alttan almadı. “Af buyurunuz Paşam! Bu, inkılâp ve zihniyet meselesidir! Müsaade buyurursanız fikrimizi söyleyelim. Hatta daha ileri giderek diyeceğim ki; Sizin huzurunuzda bu sofrada inkılâpları zedeleyecek icraattan bahsedilmesi bile küstahlıktır, hoş görülemez.”

Reşit Galip’in tartışma yaratmasının özel bir nedeni vardı:

Halkevi’nde sanatı yaygınlaştırmak için tiyatro çalışmaları yapıyor, ancak sahneye çıkacak kadın oyuncu bulamıyorlardı. Buna gönüllü kadın öğretmenler için, Maarif Vekaleti’nden izin alamamışlardı. Reşit Galip,

“Bu kokuşmuş kafayla devlet yürümez” diye kestirip attı. Atatürk’ün kaşları çatıldı. “Sözlerinizde müsamahalı ve ölçülü olunuz.” diye çıkıştı. Herkes yaklaşan fırtınayı hissetmişti. Ama Reşit Galip bulutların üstüne gitti. 57 yaşındaki Milli Eğitim Bakanı’nı işaret ederek dedi ki:

“Devrimci devrimcidir; insanlar bir yaştan sonra ister istemez tutucu olurlar. Meclis’te bunca genç, idealist, bakanlık yapacak yetenekte insan varken, böyle yaşlı kimseleri Milli Eğitim Bakanı yapmak hatadır.”

Atatürk yeniden uyarma gereği duydu:

“Esat Bey yeteneklidir. Davamıza inanmıştır ve benim hocamdır. Beni okutmuş olması
sence bir değer taşımıyor mu?”

“Kusura bakma Paşam, taşımıyor! Okuttuklarının içinde sizin gibi bir devrimci çıkmış,
ama kim bilir nice tutucu da çıkmıştır.” Bunun üzerine Gazi’nin sabrı taştı:
“Bu sofrada hocama ve bir Milli Eğitim Bakanı’na hakaret etmenize müsaade edemem.” diye haşladı. Ama Reşit Galip sineceği yerde hepten üste çıktı:

“Devrimleri korumak için sizden müsaade istemiyorum. Hatayı yapan siz de olsanız,
sizi de eleştiririm. Mesela Rose Noir’a verdiğiniz 15 bin liralık kredi mektubu da,
siz yaptınız diye, hata olmaktan çıkmaz.”

İlk kez Atatürk’ün sofrasında Atatürk bu kadar sert eleştiriliyordu. Reşit Galip’in sözünü ettiği Rose Noir, Beyoğlu’nda, Rus karı-kocanın işlettiği bir barın adıydı. Atatürk bir gece oraya gitmiş, mekânın sahibi Madam Senya’dan “İş Bankası’ndan kredi alamıyoruz.” yakınmasını dinlemiş ve orada bir kağıda İş Bankası Genel Müdürü’ne hitaben “yardımcı olunması” isteğini yazmış, Rus çifte vermişti. Reşit Galip bu iltimas istemini eleştiriyordu. Atatürk bu kez kızmadı;

“Yoruldunuz, buyurun biraz istirahat edin.” diyerek kibarca Reşit Galip’i sofradan kovdu. Ama genç devrimcinin yılmaya niyeti yoktu. Yıllar yılı bir efsane gibi anlatılacak çıkışını o an yaptı:

 “Burası sizin değil, milletin sofrasıdır. Milletin işlerini görüşüyoruz.
Burada oturmak sizin kadar benim de hakkımdır…”

Atatürk kendi fikirleriyle kendisini vuran bu genç adama baktı, sonra yanındakilere dönüp “Öyleyse biz kalkalım.” dedi. Sofradaki bütün heyet ayaklandı; Reşit Galip’i sofrada yapayalnız bırakıp çıktılar.
Bu müthiş sahnenin devamı daha da ibret vericidir:

Reşit Galip bütün geceyi Dolmabahçe Sarayı’nda pencere kenarındaki bir koltukta geçirir. Atatürk uyandığında Genel Sekreteri’ne Reşit Galip’i sorar.

“Sabaha kadar bekledi, mahcubiyetini size iletmemizi istedi. Ankara’ya gidecek kadar
borç para istedi. 25 lira verdik.” derler.

Atatürk “Ankara’ya gidecek adama 25 lira mı verilir? Bari benim hesabımdan birkaç yüz lira verseydiniz” der. Sonra “Cebinde beş parası yok, ama karakterinden taviz vermiyor. Parası yok, ama cesareti var.” diye ekler.

1932 sonbaharında Atatürk, Reşit Galip’in Ankara Radyosu’ndaki bir konuşmasını dinler;

“Devrimleri her yerde, herkese karşı savunacağız. Gerekirse babamıza ve çocuklarımıza karşı bile!” demektedir. Atatürk birkaç gün sonra kendisini yeniden sofraya davet eder. Hemen yanındaki sandalyeye buyur eder. O’nun yanına da, hocası Esat Mehmet’i oturtur. Ve orada yeni Milli Eğitim Bakanı’nın 39 yasındaki Reşit Galip olduğunu açıklar.

Rose Noir olayı

İş Bankası Genel Müdürü Muammer Eriş, Atatürk imzalı kağıdı alınca doğruca Dolmabahçe Sarayı’na gelmiş, Ata’nın ricacı olduğu krediyi vermeye kuralların uygun olmadığını bildirmiş, talebi reddetmiştir.

Reşit Galip’in bakanlığı yalnızca 13 ay sürdü. Bu sure içinde Darülfünun’da Üniversite reformunu başlattı. Öğretmenlere genel bütçeden maaş ödenmesini sağladı. Eşi Zubeyre Hanım’ın deyimiyle “deli gibi çalışıyor” ama Atatürk’e çıkışacak kadar ayarsız dili yüzünden her gün işe cebinde istifa mektubuyla gidiyordu. Aslında Atatürk’le araları iyiydi. O Gazi’ye “Paşam”, Gazi de ona “Doktor” diye hitap ederdi. Bir gün sofradan ayrılırken, Atatürk,

“Seni eve ben bırakacağım” demiş. Eve bırakınca O da saygıdan, “Ben de sizi uğurlayacağım Paşam” karşılığını vermiş. Ama kendisinin arabası olmadığından yürüyerek uğurlamış. O gece zatürree olmuş. Dinlenmesi tavsiye edilince 1933 Ekim’inde görevden ayrılmış.

1934 yazında Moda’daki bir deniz kazasında kızlarını kurtarmaya çalışırken akciğerlerini hepten üşütmüş. Bir mucize eseri kurtulduğu bu kazadan sonra ölümü bekleyerek, hastalığını izlemeye başlamış. Keçiören’deki bağ evinin kütüphanesine demir yatağını taşıtıp yedi ay kitaplar arasında yatmış. 1934’te, 41 yasında yaşama veda etmiş.

Öldüğünde cebinde 5 lira parası varmış.
Her sabah okul öğrencilerini güne başlatan “Türküm, doğruyum, çalışkanım” andı
var ya… kim kaleme almış biliyor musunuz?

Reşit Galip…

O andın 1933’ün 23 Nisan günü Reşit Galip’in kaleminden çıktığını,
eminim çoğumuz bilmeyiz.

Prof. Dr. D. Ali Ercan
ADD Bilim Kurulu Başkanı
19.9.2012

Konferansa çağrı; Enerji ve Çevre İkilemi : YAŞAMIMIZ TEHLİKEDE!

Konferansa çağrı..

Enerji ve Çevre İkilemi : YAŞAMIMIZ TEHLİKEDE!

Dostlar,

Sayın Prof. Dr. Ali Ercan, bu site izleyicilerinin çok yakından tanıdığı bir bilim insanı..

Epey handikapı da var (!) ama biz gene de bizimle paylaşmak istediği birbirinden değerli tüm bilimsel – düşünsel ürünlerini mütevazi web sitemizde yayımlıyoruz.
O’nun bu handikaplarını (!) paylaşmak istiyoruz, biz de üstleniyoruz.

  • En başta bilim namusu!

Onun türevleri

– Yurtseverlik,
Bilimsel akılcılık ve uygulamalı simgesi Atatürk aşkı..

Milyar dolarlık ihalelere imza atan bir görevde Müsteşarlık yaptı.
Mütevazi bir dairesi ve 13-14 yaşında arabası var.
Aylığıyla geçinmeye çalışan bir bilim emekçisi emekli.
Kronolojik yaşının çok önünde bir biyolojik zindeliği var ve koşturup duruyor.
ADD Bilim – Danışma Kurulu Başkanlığını da yıllardır yürütüyor..

Uzatmayalım, yer yetmez, zamanınıza almayalım.. (Ayrıca Ali hoca bana çok kızabilir!?)

Ali hoca çırpınıyor deyim yerinde ise..

  • Dünyamız apaçık bir yıkıma sürükleniyor!
  • Çocuklarımızın değilse torunlarımızin geleceğini yok ediyor
    hatta açıkçası çalıyoruz!
  • Küreselleşme aşamasına varmış yabanıl (vahşi) kapitalizm
    ÇEVRE YIKIMININ başlıca sorumlusu.

Bir an önce uyanmak ve bu yıkımı yavaşlatmak ve çok geç kalmadan durdurmak gerek.

Bu hala olanaklı.. “HER AİLEYE 1 ÇOCUK!” ile başlayabiliriz örneğin..

Daha da akıllı önerileri dinlemek ve sorunun dehşet verici boyutlarını kavramak için çocuklarınızla birlikte konferansa buyurunuz.. Duyuru aşağıda..

Teşekkürler Ali hocam..

Not : Sayın Prof. Ercan bu sunusunu daha önce de değişik kümelere kezlerce yineledi.
Yaprak kımıldamıyor..” diyor. Biz aynı kanıda değiliz; devam Ali hocam, sistemde enerji birikiyor, su birden kaynamıyor. Bu örneği en iyi siz anlar ve kullanırsınız değil mi?

Sevgi ve saygı ile.
3.7.13, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

Konf._duyurusu_Enerji_ve_Cevre_6.7.13

MED SCHOOL EXAM

Dostlar,

Prof. Dr. Ali Ercan hocamızdan nefis bir espri..

İngilizce olduğu için hoşgörü dileriz..

Sevgi ve saygı ile.
28.6.2013, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

=======================================

MED SCHOOL EXAM

When I took the entrance exam for medical school,
I was perplexed by this question:

“Rearrange the letters:  P-N-E-S-I  to spell out the part of the human body that is most useful when erect.”
.
.
.
.
.
.
Those who spelled SPINE became doctors. The rest are in Parliament.