Etiket arşivi: Prof. Dr. Ahmet SALTIK Halk Sağlığı – Toplum Hekimliği Uzmanı

GIDA GÜVENLİĞİ ve SU HİJYENİ (SANİTASYONU)

logo_AUTF

Değerli AÜTF Dönem 2 Öğrencilerimiz, Asistanlarımız;
Site okurlarımız,

AÜTF (Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi) Halk Sağlığı Anabilim Dalı’nda Dönem 2’de Toplum Sağlığı dersi kapsamında işlediğimiz 2 saat süreli anfi dersi olarak sunduğumuz

GIDA GÜVENLİĞİ ve SU HİJYENİ (SANİTASYONU) konulu dersin güncellenmiş yansılarını (160 yansı) pdf olarak izlemek için (7,1 MB) lütfen tıklayın. (23 Ekim 2018)
D2 öğrencilerimiz sınavda ilk 127 yansıdan sorumludur, sonrakiler ek bilgi içindir.

GIDA_GUVENLIGI_ve_SU_HIJYENI

aclik_olumu_anne_ve_bebegi

Bilindiği üzere sunular sizlere kaynak sağlamak için geniş tutulmakta,
derste özetlenerek işlenmektedir. Bu konu 160 yansı içermektedir.
Ancak derslere katılım aşağıdaki hazin kuraklıktan kavrulan topraklar gibi.. AÜTF, D2’de kayıtlı 399 öğrencisine sınırlı olanaklarıyla, en iyi eğitimi vermek için vargücüyle çabalarken, derslere devam çok ciddi sorun.. Bizim bu konu için derse girdiğimizde ilk derste 28 (yirmi sekiz!), 2. derste yalnızca 19 (on dokuz!) öğrenci vardı. Sözümüzü esirgemeyelim; bu ayıptır, hem de çooook ayıptır. Tıp eğitimi dışarıdan devam etmeden yapılabilecek bir eğitim değildir. Türkiye’miz ve anababalarınız sizlerin hekim ve iyi hekim olmanız için vargücüyle ağır özverilere katlanmaktadır. Sizin girdiğiniz fakülteye giremeyen onbinlerce öğrenci vardır.  “Fakülte” sözcüğü “isteğe bağlı” anlamında ve Latince kökenlidir. Kimse sizi bu eğitime zorla yollamadı. Tersine, kendiniz büyük çabalarla girdiniz. Dolayısıyla Tıp Fakültesinin kurallarına uymak zorundasınız. Bunların başında derslere düzenli devam etmek ve dersi derste öğretim üyeleriyle etkileşim içinde en verimli biçimde öğrenmek zorunluğu gelmektedir.

Yönetmelikte tanınan kuramsal dersler için %30, uygulamalı dersler için %20’ye dek olan devam etmeme olanağı peşinen tanınan ve sonuna dek kullanılacak bir hak değildir.
Elde olmayan nedenlerle devam edememe durumu için sizlere bir esnekliktir.

eber gölü kurudu ile ilgili görsel sonucuEber gölü tümüyle kurudu! 
(Basın,
20 Ekim 2018)
****
1971’de Hacettepe’de tıp eğitimine başlayan ve 47 yıllık bir tıp öğrencisi olarak henüz tıp eğitiminin 2. sınıfında olan sizlere söylemek hakkına sahibiz ve söylemeliyiz ki; iyi bir tıp eğitiminin, nitelikli hekim olmanın başta gelen koşulu derslere devamdır. Tersi büyük ve ağır bir sorumsuzluktur ve hoşgörülmesi, sürdürülmesi olanaksızdır. AÜTF yönetimi ilgili yönetmeliği değiştirerek bu %20 ve %30 oranlarını daha aşağıya çekebilir, her dersin kendi içinde uygulayabilir….

  • Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi ülkemizin en seçkin kurumları arasındadır. Bu kurumun saygınlığına ve sizlere yakışan biçimde sorumlu davranmanız beklenmektedir.

Sevgi ve saygı ile. 23 Ekim 2018, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc

Halk Sağlığı Uzmanı –  Sağlık Hukuku Uzmanı
AÜTF Halk Sağlığı AbD   Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net    profsaltik@gmail.com

AİLE PLANLAMASI HAKKINDA TEMEL BİLGİLER

AİLE PLANLAMASI
HAKKINDA TEMEL BİLGİLER

(AS : Bizim katkımız yazının altındadır.)

Doç. Dr. Esra ÇETİNKAYA
Ankara Üniv. Tıp Fak. Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı

İlgili resimAile planlaması, evli çiftlerin sosyoekonomik koşulları ve arzularına bağlı olarak, istedikleri zamanda ve istedikleri sayıda çocuk yapmaları anlamına gelmektedir. Değişen sosyo-ekonomik koşullar insanların hızlı üremesinin, toplum, aile ve ebeveynler (AS: anababalar) üzerinde etkilerini ortaya koymaktadır. İnsandaki üreme hızının ölümlerden fazla olması hızlı bir nüfus artışına yol açmaktadır.
Artan nüfusun gereksinimlerini karşılamak sosyal ve ekonomik güçlükleri doğurmaktadır.

Ayrıca çok sayıda ve sık doğumlar anne sağlığını tehdit etmekte, anne ölümlerinin baş nedenleri arasında yer almaktadır. Çok çocuk her yönden aile ve aile üyeleri üzerinde olumsuz etkiler yaratmaktadır. Çocukların iyi beslenmesi, eğitilmesi, geliştirilmesi çok çocuklu ailelerde oldukça yetersizdir.

Çok doğumun anne ve çocuk sağlığı üzerine olumsuz etkileri vardır.

Özellikle doğum annenin sağlığını yakından etkilemektedir. Eğer gebelik 18 yaşından önce,
35 yaşından sonra, 2 yıldan kısa aralıklarla ve 5 veya daha çok sayılarda olursa tehlikeli olabilir.

Kadının sık doğum yapması annede kansızlık, gebelik zehirlenmesi, doğumun zor olması, bebeğin ters gelmesi, doğumdan sonra kanamalar, rahimde parça kalması, iltihaplanmalar, rahim ağzında yırtıklar, gebeliğin düşükle sonuçlanması risklerini arttırır. Bütün bunların sonunda anne hayatı kaybedilebilir. Bebekte ise rahim içinde iyi beslenememe ve gelişememe, düşük doğum ağırlıklı zayıf ve cılız bebek, erken doğum, zor doğuma bağlı beyin zedelenmesi, ölü doğum, doğumdan sonra bebeğin ölmesi ya da zeka ve beden gelişmesinin bozuk olması mümkündür. Bu sorunların çözümünde tehlikeli veya istenmeyen gebeliklerden korunmak gereklidir.

Bu amaçla pek çok etkili korunma yöntemleri vardır. Tüm bu yöntemlerin hepsi aile planlaması kapsamında değerlendirilmektedir. Gebeliği önleyici yöntemler kadına ait olanlar ve erkeğe ait olanlar olarak iki grupta değerlendirilmektedir.

Kadına yönelik olan yöntemler de geçici ve kalıcı olmak üzere iki kümede ele alınmaktadır.
Geçici yöntemler bırakıldıklarında gebeliğin mümkün olduğu yöntemler olup
– gebeliği önleyici haplar,
– rahim içi araç (RİA),
– gebeliği önleyici iğneler,
– deri altı kapsülleri,
– diyafram ve
– sperm öldürücüler (spermisitler)
bu kümede tercih edinilebilecek yöntemler arasında yer almaktadır.

Kalıcı yöntemlerde ise uygulandıktan sonra artık gebe kalınmayan yöntemler olup bu kümede
tüplerin bağlanması yer almaktadır. Erkeğe ait yöntemler arasında kondom ve sperm kanallarının bağlanması yer almaktadır.

Gebeliği önleyici haplar:

Salt progesteron içeren haplar (minipil) ile östrojen ve progesteron içeren kombine
oral kontraseptifler bu kümede kullanılan preparatlardır.
Bu haplar her gün düzenli olarak aynı saatte alındığında gebelikten korur.
Doğru kullanıldığında % 99 etkilidir. Bırakıldığında tekrar gebe kalınabilir.
Kombine haplar olmasa da salt peogesteron içeren minipiller emziren annelerde de çok etkilidir
ve anne sütünün niteliğini (kalitesini) bozmaz.

Rahim içi araç (RİA, Alet, Spiral):

Rahimin içine yerleştirilen küçük, plastik bir araçtır. Bakır ve hormon içeren tipleri vardır.
Erkek tohum hücrelerinin kadın yumurta hücresini döllemesini engeller. %98 oranında etkilidir.
Uzun süre gebelikten korur. Bir kez uygulanınca gebelikten korunmak için başka uygulama gerektirmez ve çıkartıldığında hemen gebe kalınabilir. Hiçbir ilaçla etkileşimi yoktur.
RİA uygulatmadan önce mutlaka danışmanlık alınmalıdır. Eğitilmiş sağlık personeli tarafından, gebe olunmadığından emin olunan herhangi bir zamanda rahmin içine yerleştirilir.

Gebeliği önleyici iğneler:

Aylık koruyucu iğneler düzenli olarak ayda bir kez kas içine uygulanır ve kadınlık hormonlarını (östrojen, progesteron) içerir. Ayda bir yapılan iğnelerin içerdiği hormonlar çok küçük miktarda kana salınır. Doğru uygulandığında % 99 etkilidir. Ancak ilk aylarda ara kanamaları görülebilir.

Üç aylık koruyucu iğneler düzenli olarak 3 ayda bir kez kas içine uygulanır ve kadınlık hormonlarından birini (progesteron) içerir. 3 ayda bir yapılan iğnelerin içerdiği hormon çok küçük miktarlarda kana salınır. Bu yöntem de doğru ve düzenli uygulandığında %99 etkilidir.
Aylık iğnelerin aksine emziren anneler kullanabilir. Ancak adet kanamalarında artma, azalma, lekelenme ve kesilme yapabilir. Ayrıca doğurganlığın geriye dönüşü gecikebilir.

Deri altı kapsülleri:

Kadınlık hormonlarından birini (progesteron) içeren ince ve yumuşak kapsüldür. Deri altına yerleştirilir. Doğru uygulandığında %99 etkilidir. Uyguladıktan sonra 5 yıl gebelikten korur ve anne sütünün niteliğini bozmaz.

Diyafram:

Kadınlar için geliştirilmiş bir bariyer yöntemidir. İnce  kauçuktan yapılmış, rahimin ağzını örten
şapka biçiinde bir araçtır. Diyafram kullanmaya başlamadan önce bir sağlık kuruluşundan mutlaka danışmanlık alınmalıdır. Eğitilmiş sağlık personeli tarafından kadına en uygun olan diyafram boyu belirlenir. Nasıl uygulanacağı öğretilir. Kadın cinsel ilişkiden önce (en çok 6 saat) tercihen spermisidle birlikte diyaframı hazne içine rahim ağzını kapatacak biçimde uygular. İlişkiden sonra diyaframın en az 6 saat (en çok 24 saat) yerinde kalması gerekir.
Çıkartıldıktan sonra diyafram, yıkanmalı kurulanmalı ve kutusuna konulmalıdır.
Spermisidle birlikte kullanıldığında diyaframın koruyuculuğu artar.
*****

Dr. Mehmet Murat Seval
Ankara Üniv. Tıp Fak. Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı
Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı

family planning ile ilgili görsel sonucu

Sperm öldürücüler:

Hazneye konularak uygulanan fitil, köpük ve tabletlerdir. Erkek tohum hücrelerini hazne içinde öldürerek gebeliği önlerler. Fitil, tablet, köpük ve öbür sperm öldürücüler kullanılmaya başlamadan önce bir sağlık kuruluşundan mutlaka danışmanlık alınmalıdır. Fitil ve öbür sperm öldürücüler (spermisitler) her cinsel ilişkiden 15 dakika önce hazneye bir adet (olabildiğince derine) yerleştirilir. Koruyucu etkileri 1 saat sürer. Uygulamadan sonra 1 saat geçmişse ya da 2’inci kez cinsel ilişki olacaksa yeniden spermisit uygulanmalıdır. İlişkiden sonra spermisitin etkili olabilmesi için 6 saat süreyle hazne yıkanmamalıdır.

Tüp ligasyonu :

Kadında yumurtayı taşıyan tüplerin ameliyatla bağlanmasıdır. Uygulandıktan sonra gebe kalınmaz. Tüplerin bağlanması, kadının cinsel isteğinde, adet düzeninde, vücut yapısında herhangi bir değişiklik meydana getirmez. Bütün bu olaylar eskisi gibi devam eder. Geri dönüşü olmayan ya da zor olan bir aile planlaması yönetimi olduğundan ileride pişmanlık duyulmaması için işlemden önce mutlaka danışmanlık hizmeti alınmalı, bilinçli olarak karar verilmeli ve rıza formu her iki eş tarafından imzalanmalıdır.

Kondom (kaput, kılıf, prezervatif) :

Erkekler tarafından kullanılan, bir çeşit kauçuktan yapılmış, çok ince ve esnek bir kılıftır.
Cinsel ilişki sırasında erkekten atılan meni içindeki erkek tohum hücrelerinin kadın haznesine dökülmesini engelleyerek gebelikten korur. Doğru kullanıldığında %97 etkilidir. Ayrıca eşleri cinsel ilişki ile bulaşan hastalıklardan (AIDS, frengi, bel soğukluğu gibi) korur.

Vazektomi:

Erkeğin tohum kanallarının ameliyatla bağlanmasıdır. Uygulandıktan sonra erkek artık gebe bırakamaz. Tohum kanallarının bağlanması, erkeğin görümünde, cinsel arzu ve yeterliliğinde, cinsel doyumunda, erkeklik organının (penisin) sertleşmesinde ve boşalmasında hiçbir değişiklik yapmaz, bütün bu olaylar eskisi gibi devam eder. Geri dönüşü olmayan bir aile planlaması yöntemi olduğundan, ileride pişmanlık duyulmaması için işlemden önce mutlaka danışmanlık hizmeti alınmalı, bilinçli olarak karar verilmeli ve rıza formu her iki eş tarafından da imzalanmalıdır. Vazektomi çok küçük bir ameliyattır, hayaları örten deri uyuşturularak
ön yüzünde küçük bir delik açılır. Buradan tohum kanalları bulunarak bağlanır ve kesilir.
Bu işlem 10-15 dakika sürer. Deride hiç iz kalmaz.

http://www.medicine.ankara.edu.tr/wp-content/uploads/sites/31/2017/06/gazete-ocak-%C5%9Fubat-mart-2017.pdf

========================================
Dostlar,

Aile planlaması ülkemiz ve dünya için yaşamsal önemde bir sorundur.
Dünya nüfusu 7,6 milyarı aşmıştır 11 Temmuz 2017 Dünya Nüfus Günü’nde..
Türkiye nüfusu ise aynı tarihte 80,5 milyonu aşmıştır.

Bu gün saat 14:00 – 15:00 arasında TRT Ankara Radyosunda konuk idik ve küresel ısınma – iklim değişikliği sorunlarını konuştuk 1 saat boyunca.. Bu yakıcı ve sürdürülemez sorunun 1 numaralı nedeni yabanıl kapitalizmin dizginlenemeyen kâr dürtüsü ile dünyanın talan edilmesi ve tüketim çılgınlığıdır. İkincisi ise israflı yaşam biçimimiz, tasarruf yapmamamızdır.
3. sırada ise anormal derecede hızlı ve gereksiz, mutlaka frenlenmesi gereken nüfus artışıdır.
Bu hız dünya için yılda %1,15 iken, Türkiye’de %1,36’dır. Türkiye nüfusu her yıl 1 milyondan çok artmaktadır. Dünya nüfusu ise her yıl bir Türkiye kadar büyümektedir.

Anayasanın 41. maddesi aile planlaması hizmetlerini Devlete ödev, yurttaşa hak olarak tanımlamaktadır.

AKP = RTE’nin akıl ve bilim dışı teşviki ile büyük bir hızla artan nüfus, başedemeyeceğimiz ağır sorunlara yol açmaktadır. Açık ve gizli işsizlik, yoksulluk, gelir dağılımında adaletsizlik, üretim yetersizliğimiz, artan borçlarımız, eğitimde- sağlıkta – altyapıda yetersiz hizmetler, kentlerde anormal kalabalıklaşma ve betonlaşma, muazzam trafik ve enerji gereksinimi, konut ve yurt sorunu.. Örneğin Türkiye nüfusu şimdikinin yarısı da olsa yüksek teknolojiye yönelerek üretimimiz aynı düzeye erişebilir ve kişi başına gelirimiz 2 kat olurdu! Hollanda bizim 1/5 nüfusumuza (16 milyon!) sahip ve ulusal geliri bize denk!

Aile planlaması hizmetlerini öğrenmek ve devletin bunu vermesini istemek gerek. Çünkü bu hizmetler temel insan hakları arasında yer alıyor. 2827 sayılı Nüfus Planlaması Hakkında Yasa ve ilgili Tüzük – Yönetmelik ayrıntıları düzenliyor.

Artık HER AİLEYE 1 ÇOCUK dönemine girdik. 

family planning ile ilgili görsel sonucu

Tersi durumda hem bize hem de gelecek kuşaklara yaşam olanağı kalmayacak bu Dünyada!

Bu bilgilendirme notlarını yazan meslektaşlarımıza teşekkür ederiz.
GAZETE ANKARA TIP 3 ayda bir yayınlanıyor ve www.medicine.ankara.edu.tr adresinden erişilebilir.

Bu yıl bahar döneminde Eczacılık Fakültemizde Aile Planlaması derslerini biz üstlendik.. (Görselleri biz ekledik metne..)

Sevgi ve saygı ile. 09 Ağustos 2017, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK
Halk Sağlığı – Toplum Hekimliği Uzmanı
AÜTF Halk Sağlığı AbD – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net      profsaltik@gmail.com

Evrimi yurttaşlarına yasaklamak, demokrasi ve insan hakları sorunudur

Evrimi yurttaşlarına yasaklamak, demokrasi ve insan hakları sorunudur

Orhan Bursalı

Cumhuriyet, 01.08.2017

(AS : Bizim katkımız yazının altındadır..)

 “Evrim okutursak, çocuklar ateist olurlar..” Böyle diyordu biyoloji bilimi “üstadı”. Biyoloji okudu, biyoloji üzerine araştırmalar yaptı ve yayımladı, evrimi de okudu ve şimdi hem biyolojinin en temel yasasına ihanet ediyor hem de “Evrimi öğretmek ateizmi öğretmek demektir” diyor.

Ama kendisi ateist olmamış (çok şükür!). Felsefi açılımlar ve derinlikler gerektiren konularda “ateist olurlar” gibi üstünkörü laf ebeliği yapmak, ancak siyasi arka planda birtakım niyetlere, beklentilere sahip olmak demektir. Bakıyoruz, iktidar partisinden milletvekili adayı olmuş. Rektörlüğe adaylığını koymuş. Eh, bugün evrim meselesine bu tür yaklaşımının, şüphesiz ki siyasi iktidarın dikkatini çekecek, siyasette ve üniversite tepesine gelmek gibi hırslarına yardımcı olacak başlı başına etken olacağını düşünmektedir.
Evrim okuyan herkes ateist olsaydı, dünya bambaşka olurdu! “Şunu okursan, böyle olursun..” tam bir zırva yaklaşımdır.

Evrim meselesini yurttaşına yasaklarsan:
a) İnsanlarına büyük haksızlık yapmış, dünyada olan bitenlere karşı onu hazırlıksız, bilgisiz bırakmış olursun. Belki de evren ve dünyanın oluşumu, yerkürede hayatın (insanın değil!) 3.5 milyar yıllık yolculuğu konusunda, hatta bugün evrimsel biyoloji ve antropoloji konusunda dünya çapında işlere, araştırmalara imza atacak ve kendisine ve ülkeye büyük kazanımlar sağlayacak insanlarımıza yolu, kapıyı kapatmış olursun.
Bu temel insan haklarına aykırıdır. Öğrenme hakkına tecavüzdür. İnsanın neyi nasıl seçeceğine ilişkin seçme hakkını ortadan kaldırmaktır. Bu demokrasiye aykırıdır. Bazılarının “Evrim meselesinin demokrasiyle ne ilgisi var” gibi, şeyler arasında bağlantı kurmada sıfır yeteneğine rağmen!
Avrupa Birliği bu nedenle evrimin öğretilmesiyle demokrasi arasında birebir ilişki kurmuştur!

Milli Eğitim’e dava açılmalı

Evrimi yasaklamak, anayasaya, insan hak ve özgürlüklerine aykırıdır. Bu gerekçelerle eğitim müfredatı yapıcı ve uygulayıcılarına, Milli Eğitim’e, Bakan’a hızla ve burada belirttiğim ciddi gerekçelerle dava açılmalıdır.
Hiçbir iktidar, tüm dünyada okutulan (İran’da bile! Suudiler ve Afganistan dışında) çok temel bir konuyu yurttaşlarına siyasi, dini, ideolojik nedenlerle yasaklayamaz ve yurttaşlarının çağdaş bilgi edinme, öğrenme, araştırma yapma hakkını gasp edemez.
Bu konu salt demokrasi ve insan hakları konusu değildir.

b) Avrupa’nın, Amerikalı Evangelist kreatoristlerin başlattığı, bilimin öğretilmesine karşı açtıkları bu saldırıyı püskürtmede duyarlı olmalarının çok ciddi bir nedeni daha var: Biyoloji, evrim dünyanın en büyük araştırma ve bilgi üretme alanlarından biri… Bu alan, AB’nin yakın ve uzak geleceğini doğrudan etkileyeceği için. Bu alan aynı zamanda dünyada bir bilgi gücü ve egemenlik kurma alanıdır.

Olay yeri yerküredir!
Çünkü dünyada üstünlük ve zenginlik yaratmanın günümüzde en önemli ve belki de tek yolu, bilim ve teknolojiyi ilgilendiren her alanda dünyada başa güreşmektir.

  • Avrupa zaten bu amaçla kiliseyi, Papa’yı Vatikan’a hapsetmiş,
  • Hıristiyanlığın siyasi karar verici niteliğini yok etmiş ve onu
  • bir kültürel yaşanan olay, insanların dini gereksinimlerine yardımcı olmakla sınırlandırmıştır.

Bu Avrupa’nın en büyük devrimidir ve tüm Kıta’da gelişmenin yolunu açmıştır!
Çünkü her şey (tüm olaylar!) yerküre üzerinde geçmektedir!

Bunu görmeyen, ıskalayan, bu olaya katılmayan ülkelerin, yerkürede yeri yoktur.
Hayır hayır vardır: Yerküre oyuncularına kölelik, onların sömürgesi olmak.. Sefalet, yoksulluk, parçalanmak ve sürekli dayak yemek.
Size İslam dünyasının hali pür melalini anlattığımın farkındasınız.
Evrim konusunu ve yerkürenin gelişiminin dört dörtlük anlatılmasını önlemek, aynı zamanda ülkemizin de gelişimini, bilim ve teknolojide başa güreşmesini önlemek anlamına gelir.
Açılacak davanın en can alıcı ikinci yönü de budur..
Tabii ki sürdüreceğiz…
=========================================
Dostlar,

Bravo sevgili dostumuz Orhan Bursalı…
Dünkü yazınızı da yayımladık..
Daha önce de yer vermiştik Evrim bağlamındaki yazınıza..

Biz de sizin tümcenizi kullanalım :
Tabii ki sürdüreceğiz siz yazdıkça…..

Bu yazınızla yakaladığınız ciddi hatta kritik bir makro boyutudur Evrim kuramı öğretiminin yasaklanmasının.

Sevgi ve saygı ile. 02 Ağustos 2017, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK
Halk Sağlığı – Toplum Hekimliği Uzmanı
AÜTF Halk Sağlığı AbD     Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net    profsaltik@gmail.com

Evrim: İnsanın kökeni 3.5 milyar yılda küçük bir ayrıntıdır

Evrim: İnsanın kökeni
3.5 milyar yılda küçük bir ayrıntıdır

Cumhuriyet, 31.07.2017
(AS : Bizim katkımız yazının altındadır..)

Harran Üniversitesi’nde profesör, üstelik biyoloji profesörü. Ve botanikçi, araştırma makaleleri var; araştırmalarında evrimsel gelişmeyi de net görürsünüz. Mesleki dergilerde yayımlanan bu makalelerin hiçbirinde ne evrime bir saldırı var ne de yaratılışçılığı övenlerle ilgili bir yorum. Böyle bir şey yapsa hiçbir bilim dergisinde makalesinin tekini bile yayımlatamaz, nal toplar ancak. Bunu biliyor, akademik unvanını elde edebilmesi için de bu makalelerin uluslararası bilimsel kurallara uygun olması gerekir.
Bir kongre düzenliyor: “1. Uluslararası Bilimler Işığında Yaratılış Kongresi”. Yani Evangelist vb. kreatoristlerin (AS: Yaradılışçılar) bir araya geldikleri yer olacak. Bilime karşı bildik tezlerin bu kez Türkiye’de tekrarlanacağı bir arena.
Sahtekârlıkları almış başını gidiyor. Mesela Prof. Aziz Sancar’ı alet ediyorlar, güya demiş ki: “Ben Müslümanım, evrime inanmıyorum…” Sancar’ın böyle bir sözü yok. Dediği şu:

  • “Ben Allah’a inanıyorum, evrim ise bir inanç konusu değil bir gerçek, güneşi balçıkla sıvayamazsınız. Kreatoristlerle de bir ilgim yok.”
    Bunu oradan çıkarmadıkları sürece, hepsini sahtekâr ilan etmeyi sürdüreceğim. Üstelik Sancar’la konuşmamı içeren Evrim bir gerçek yazımı okudukları halde. Kongre parasını da Harran Üniversitesi ile bölgenin devlet yönetim birimleri vb. karşılıyor.

‘Bizim çocuklar aptal, anlamaz’
Diyor ki: “Evrimi üniversite öncesi eğitim müfredatından çıkardık. Çocuk okulda evrim okuyacak, eve gelince de seccadeyi rafa kaldıracak, bu çelişkiyi yaşatamayız çocuklara.. Bizim kültürümüzde evrim diye bir şey yok.”
Kültürümüz dediği, ülkenin büyük çoğunluğuna dayatılan “evrim yanlıştır” inancı. Bu ülkenin bilimine, aydınlığına, geleceğine en büyük ihanetlerden birini yapıyorsunuz. Gelişmiş ülkelerin köleliğini dayatıyorsunuz hâlâ.
Yok soyut bir şey evrim, çocuklar anlamaz gerekçeleri de bir başka yalan. İranlı çocuklar üniversite öncesi sayfalar dolusu evrim okuyor.
İran’da ilköğretim beşinci sınıftan itibaren fosiller öğretiliyor; ortaokul son sınıfta Yaşamın Kökeni ana başlığı altında Türleşme ve Evrim, Popülasyon Genetiği, Popülasyon Dinamikleri gibi başlıklar altında Evrim konusunda 60 sayfalık kapsamlı bilgiler veriliyor… Darwin’in evrim kuramına da 11 sayfa ayrılıyor.
Avrupa’da tüm okullarda evrim, bilimin en önemli gerçeği diye okutuluyor, onların hepsi anlıyor.. Ama bizim çocuklar aptal, öyle mi? Evrimin zerre kadar bir soyut yönü yok. Hepsi kanıtlara dayalı. Hayatın Kökeni pek çok bilimin ana dayanağıdır. Ve çok somuttur. En soyut matematiktir. Matematiği öğrencilerimiz anlıyor, ama evrim gibi çok somut bir gerçeği anlamaz.. Türkiye’yi aptal yerine koymanın diz boyu…
Yalanın bir yönü de şu: Evrim, “nihayetinde insanın oluşumuna ilişkin bir akılyürütme biçimi”.. 200 yıllık evrim araştırma müktesebatına, sen kalk “bir akıl yürütme biçimi” diye, cahil bile denemeyecek, kahvehane kültüründe bile insanların destur diyecekleri bir şekilde saldır.
Evrimin üniversitede okutulacağı da başka yalan. Evrim konusunu ancak biyoloji öğrenimi görecekler okur (AS: Biz Hacettepe Tıp’ta 1. sınıfta okuduk 1971-72). Başka hemen hiçbir bölümde sözü bile edilmez. Ne yani iktisat, finans, halkla ilişkiler, hukuk vb. okuyanlar evrim mi okuyacaklar?

İnsanın kökeni sadece bir ayrıntı
Evrim teorisi içinde insanın kökenleri, son derece küçük bir detay! Teori, canlıların aşağı yukarı 3.5 milyar yıl önce ortaya çıkmasından beri, maya hücrelerinden dinozorlara kadar bütün yaşam biçimlerinin birbiri ile ilgisini ortaya koyan bir bilimsel çerçeve. DNA deşildikçe bu çerçevenin içi çok daha incelikle dolup duruyor. Aşağıdaki İngilizce metin, maya hücreleri ile insan DNA’sı arasındaki ortak yönleri anlatan sıradan bir yazı:
www.sciencemag.org/ news/2015/05/yeast-can-livehuman- genes

Bir bilimci dostum gönderdiği notta diyor ki: “Tesadüfen dünyada insanlar olmasaydı -aslında 300.000 yıl öncesine kadar yoktular- evrim, Darwin’in anahatları ile çizdiği, Mendel, Crick ve Watson’un ise mikroskopik mekanizmalarını açıkladığı senaryoya göre gerçekleşecekti. İnsanlar sahneden çekilince de süreç devam edecek, zaten ediyor. Bunun ‘nihayetinde insanın oluşumu’ konusuna indirgenebileceğini düşünmek için bütün bunlardan bihaber olmak lazım…”
Bilginin sınırı olmadığı gibi, cehaletin de yok.. Tabii, ülkeye kötülüğün de…
============================
Dostlar,

Teşekkürler değerli dostumuz Orhan Bursalı!
Eskilerin “fikri takip” dedikleri işte budur..
Evrim konusunda Türkiye’ye – Türk insanına kurulan hain tuzağın peşini bırakmıyor.
Bursalı, Berlin’de mühendislik eğitimi almış, pozitif bilim terbiyeli nitelikli bir aydındır.
Bu bağlamda (Evrim) yazdıkları tümüyle doğrudur; biyolojik bilimler temelli (+ Fiziksel + Kimyasal ve de Matematik temelli!) Tıp bilimleri eğitimi almış bir akademisyen olarak biz de Evrim’in eksiksiz fosil serileriyle kanıtlandığını, hiçbir kuşku kalmadığını bilimsel yetkimizle vurgulayalım.

AKP = RTE Türkiye’ye ve özellikle genç kuşaklara çok büyük zarar veriyor.
Türkiye çağdaş bilim dünyasından koparak din – dindarlık adına hurafe – gericilik – yobazlık batağına saplanmamalıdır.

  • Hiç kimsenin, hiç bir gerekçeyle böylesine bir insanlığa karşı suç işleme hakkı, yetkisi, ayrıcalığı yok-tur!

Bu vahim hatadan, yersiz – anlamsız – akıl ışı kör inattan yol yakınken geri dönülmelidir.

Sevgi ve saygı ile. 01 Ağustos 2017, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK
Halk Sağlığı – Toplum Hekimliği Uzmanı
AÜTF Halk Sağlığı AbD     Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net    profsaltik@gmail.com

“DEMOGRAFİ HAKKINDA TEMEL BİLGİLER”


Sitemizin Değerli izleyenleri,
AÜTF Asistanlarımız, Öğrencilerimiz ve ilgilenen sağlıkçılar..

Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde (AÜTF) Dönem 6’da (son sınıf) İntörn Dr. arkadaşlarımız 1 ay Halk Sağlığı Anabilim Dalı’nda staj yapmaktalar.. Bu programda Toplum Sağlığı Merkezleri ve bağlı 1. Basamak (yataksız) Sağlık Birimlerinde uygulamalı olarak bizlerin gözetiminde çalışmakta ve staj sonunda çalışmalarını özetleyen bir power point sunumu yapmaktalar.

Temmuz 2017 kümesinde sorumlu olduğumuz öğrencilerimizden İnt. Dr. Sinan Özçelik, “DEMOGRAFİ HAKKINDA TEMEL BİLGİLER” konulu bir çerçeve sunum hazırladı.

11 Temmuz günü bilindiği gibi Birleşmiş Milletler Dünya Nüfus Fonu (UN-FPA) tarafında “Dünya Nüfus Günü” olarak değerlendiriliyor. Bu bakımdan, Dünyanın ve Türkiye’nin anormal hızlı ve gereksiz, siyasal iktidarın ne yazık ki kışkırttığı, 2827 sayılı yasa ve Anayasa md. 41 ve bağlantılı ulusal – uluslararası mevzuatın – hukukun dikkate alınmadığı “tehlikeli bir dönem” yaşarken, 81 yansıdan oluşan oldukça kapsamlı çalışmayı paylaşmak istedik.

  • Unutulmasın; artık her aileye yalnızca 1 çocuk zamanıdır!

    Sevgili Sinan’a emeği ve dosyanın sitemizde yayınlanmasına izin verdiği için teşekkür ederiz.

Yansıları pdf olarak incelemek için lütfen tıklar mısınız?? (3,4 MB)

DEMOGRAFI_HAKKINDA_TEMEL_BILGILER_OZCELIK-SALTIK

Sevgi ve saygı ile. 01 Ağustos 2017, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK
Halk Sağlığı – Toplum Hekimliği Uzmanı
AÜTF Halk Sağlığı AbD – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net      profsaltik@gmail.com

Prof. Dr. Selçuk Erez : Darwin uydurmuş!

Darwin uydurmuş!

Prof. Dr. Selçuk Erez

(İstanbul Tabip Odası Başkanı)
Cumhuriyet, 27.07.2017
(AS: Bizim kapsamlı katkımız yazının altındadır..)
Rektörün biri “Evrime inanmıyorum!” dedi ve bu nedenle pek çok eleştirildi, hatta tiye alındı: Oysa haklıydı, Darwin büyük çapta yanılmıştır! İşin aslı şöyledir:
Şuppiluliuma’dan, Hammurabi’den bile daha eski zamanlarda, yeryüzünde insanlar değil maymunlar yaşardı. Bunlar Afrika’nın doğusunda, Tanzanya’daki Olduvay Boğazı’ndaki ormanlarda birbirlerinin bitlerini ayıklayarak ve “maymuncuk” dedikleri çocuklarıyla oynayarak hoşça zaman geçirirlerdi.

Ancak havalar zamanla ısınmaya başladı, yağmurlar seyreldi.
Ormanlardaki ağaçlar kurumaya başlayınca maymunlar toplanıp ne yapacaklarını düşündüler.
-Ağaçlardan inelim, yerde yaşamaya başlayalım.
-Yerde gezersek kuyruklarımız ayaklarımıza dolanır, sık sık düşeriz.
-Çakmak taşlarını yontar, bunlarla keseriz.
Bu görüş benimsendi, aralarından birkaçı kuyruk sünnetçisi olarak seçildi ve tarihte görülmemiş bir kuyruk kıyamı başladı.
Kuyruğunu kestiren insan sayılıyordu, kestirmeyene kız verilmiyordu. Çok kuyruk kesilince civardaki sırtlanlar, aslanlar kan kokusu alıp gelmeye başladılar. Maymunların Başı, “Bundan böyle günde en çok üç kuyruk kesilecektir” buyurdu. Kuyruk kestirmek için Maymun Başı’ndan gün almak gerekiyordu. Bu kararnameden sonra çok uzun maymun kuyrukları oluştu.

-Yahu sıra ne zaman bize gelecek?
Kuyruk kestirmek için Afrika güneşi altında kuyrukta günlerce beklemek olumsuz tepkilere yol açıyordu. Hele, Başkan’ın belli bir ödenti karşılığında kimilerini öne aldığı ve zürafalara, çakallara ve ibibik kuşları gibi maymun olmayanlara da kuyruk kestirtip insanlık belgesi dağıttığı duyuldu; protestolar çoğaldı.

Maymunların çoğu kuyruksuzlaşınca Başkan’a “Seni insanlar değil, maymunlar seçti. Burada şimdi bir maymun değil insan milleti var. Bu nedenle biz artık maymunların seçtikleri bir başkanı istemeyiz. Seçimler yenilensin!” dediler.
Yüksek seçim kurulu üyelerinin okuması, yazması yoktu, saymasını da bilmiyorlardı; işin içinden çıkamadılar. Başkan “Sonuçlar ne olursa olsun, ben kazandım sayılır!” deyince Olduvaylılar ayaklandı. Sokak çatışmaları uzun sürmedi; Başkan ve yalakalarının cephanesi tükendi.
Sonra ne mi oldu? Hayır, Başkan yani yeryüzünün bu ilk diktatörü, sonrakiler gibi hızlı koşan bir deveye filan binip yurt dışına kaçmadı. Millet onu bırakıp kaçtı!

Olduvay sakinleri, “O burda kalsın, biz başka yerlere gidelim!” dediler ve Afrika’dan Asya’ya, Avrupa’ya vb. göç ettiler. Torpil ve rüşvetle insan belgesi edinmiş ibibik kuşlarıyla çakallar da kalabalığa karışıp çeşitli yerlere gittiler.
Böylece Darvin’in yanıldığını, maymunların evrimle değil kuyruklarını kestirip insan olduklarını ve çevrenizde gördüğünüz insan kılıklı çakalların nerelerden gelip böyle olmadık mevkilere atandıklarını da işte anlamış bulunuyorsunuz.
========================================
Dostlar,

Charles Darwin Uydurdu mu; Yobaz Bilime Direniyor mu ??

Prof. Dr. Selçuk Erez çok kıdemli bir hekim ve hocadır. 1936 doğumludur, 81 yaşındadır ve hala pırıl pırıl zekasıyla üretmeyi sürdürmektedir. İstanbul Tabip Odası gibi 30 bini aşkın hekimin çalıştığı dev bir kentin hekim meslek örgütünün seçilmiş başkanıdır.

Cumhuriyet‘te de düzenli yazılar yazmaktadır.
Erez hoca, yüksek zekasıyla ince ve düzeyli ironi (hiciv) ve mecaz yazı sanatlarını ustalıkla kullanmaktadır. Sitemizde kendisinin epey yazısı yayımlanmıştır. Meslek büyüğümüz Prof. Erez’in (Kadın Hastalıkları – Doğum uzmanı) yukarıdaki yazısı da çok başarılı..

AKP iktidarı bilimi ve kendini yadsıyarak ve gerçek niyeti ile düzeyini ortaya koyarak EVRİM konusunun işlenmesini Lise yetişeğinden (müfredatından) çıkardı, Ne denli zavallı bir tutum.. “Tavşan dağa küsmüş, dağın haberi yok” atasözü durumu betimlemeye (hali tasvire) uygun.

  • Efendiler; siz ister devekuşu gibi kafanızı kuma gömün, yarasa gibi aydınlıktan kaçıp mağaralarınıza sığının; BİYOLOJİK EVRİM bütün filogenetik basamaklarıyla – fosil kalıntılarıyla kanıtlanmıştır.“Evrim Kuramı” (Teorisi) adlandırmasından kalkarak “daha teori, kuram, tam kanıtlanamadı, o yüzden adı teori, henüz yasalaşmadı..” gibisinden gazete köşelerinde döktürenlerin daha “Teori – kuram” kavramının tanımından haberleri yok..

Bilimsel bir kuram – teori; üst kapsamda bir bilimsel terimdir ve kanıtlanmış gerçekleri, bilimsel yasaları da içerir.. Örneğin Albert Einstein’in “Görelilik – İzafiyet Teorisi – Kuramı”.. Adı “teori – Kuram” dır ancak tümüyle kanıtlanmış – doğrulanmış yasalar içerir; Isaac Newton fiziğini rafa kaldırmıştır. Günümüzdeki nükleer teknoloji dahil tüm uzay çalışmaları, ileri elektronik ve Kuantum Mekaniği, Elektro-Manyetik alanlar.. konularında dev ilerlemeleri Einstein’in Görelilik Kuramına borçluyuz. Gelecekte nesne – insan ışınlaması da bu Kuram – Terori’ye dayalı olarak gerçekleştirilebilecektir.

Anımsatalım; insan – hayvan – bitki genetiğinin şifresi olan DNA üzerinde NOBEL ödülü (Kimya) alacak ölçüde değerli bilimsel çalışma ve katkılar sağlayan Ulusal Gururumuz, meslek büyüğümüz Tıp Profesörü Dr. Aziz Sancar çok net açıkladı..
(Cumhuriyet, Orhan Bursalı, 29.06.2917,
http://www.cumhuriyet.com.tr/koseyazisi/770123/Aziz_Sancar__Evrim_gercektir….html)

  • EVRİM bir gerçektir.. Kim ne derse desin, Bilimsel bir gerçekliktir..

Kimseyi incitmek aklımızdan geçmiyor ama kesin olarak kanıtlanmış, Katolik Kilisesinin bile kabul ettiği EVRİM KURAMI’na karşı çıkmak ancak 2 biçimde açıklanabilir :

  1. Zihinsel yeteneğiniz – zekanız EVRİM’i kavramaya yetmemektedir; mazur görüp anlamanız için elimizden geldiğince basitleştirir, kezlerce anlatırız. Yeter ki içtenlikle anlamaya çabalayın. Anlamayınca “red” hakkı da olmaz değil mi en azından ahlaki olarak??
  2.  Kastınız var.. Siz Cumhuriyet – Bilim düşmanı bir dinci – gerici – yobazsınız.. Yapabileceğimiz çok bir şey yok.. Ama biliyoruz ki, çok yavaş da olsa EVRİM sizi de eğitecek, geliştirecek. Lokomotifin önüne taş koymak yerine hiç olmazsa bir vagona atlayın, gerçekten kopmayın..

Örn. çoooook yalın bir EVRİM gerçeğini açıklayalım :

  • EVRİM, insanın maymundan geldiğini ileri sürmüyor; tam tersine her 2 canlı türünün de “ortak ata” dan geldiğini, maymun ve insanın “atasının ortak” olduğunu savlıyor.Daha da yalınlaştırarak örnekleyelim : Örn. el bileğimiz “ortak ata” olsun.. Parmaklarımız “ortak ata” dan evrilen türler.. Parmaklarımızdan birinin insana, birinin maymuna evrilmesi gibi.

Ülkemizin önemli Evrim Biyologlarından merhum Prof. Dr. Ali Nihat Bozcuk hocamızın (1971-72 döneminde Hacettepe Tıp Fakültesi’nin 1. sınıfında Gen ve Moleküler Biyoloji hocamızdı) özlü bir power point sunumunu (33 yansı) paylaşmak isteriz. Bizim de üyesi olduğumuz Ulusal Eğitim Derneği’nde bir geleneksel Cumartesi Konferansı olarak paylaşılmıştı (Haziran 2012)

  • EVRİM KURAMINDAN GÜNCEL YANSIMALAR

Bu yansılar dikkatle izlenirse sanırız epey bir kavrayış sağlanabilir; tersine koşullu değilseniz.. Lütfen tıklayınız :
http://ahmetsaltik.net/arsiv/2012/06/Evrim_Kurami_Prof._Dr._Nihat_Bozcuk.pdf

Bu vesile ile ağabeyimiz, dostumuz, ADD’de dava yoldaşımız, insanlık ve alçakgönüllülük örneği, yetkin (İngiltere’den doktoralı) hoca Prof. Dr. Ali Nihat Bozcuk‘u özlemle anıyoruz.

Sevgi ve saygı ile. 28 Temmuz 2017, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK
Halk Sağlığı – Toplum Hekimliği Uzmanı – AÜTF Halk Sağlığı AbD
Mülkiyeliler Birliği Üyesi  www.ahmetsaltik.net    profsaltik@gmail.com

Rifat Serdaroğlu : GERÇEK NEDİR BİLMEMİZ ŞART

GERÇEK NEDİR BİLMEMİZ ŞART!

Rifat Serdaroğlu

(AS : Bizim kapsamlı tıbbi irdelememiz yazının altındadır..)

Oflu Hoca, cemaate vaaz veriyormuş;
“Ey Cemaati Müslim’in, kimse kendini kandırmasın! Azrail’in elinden kurtulmak imkansızdır. Bakın size bir hikâye anlatayım, der!
Üç yaşlı kadın, akılları sıra Azrail’i kandırmak istemişler. Azrail geldiğinde üçü de bebek taklidi yapmaya başlamışlar; Biri ‘ıngaa’ diğeri ‘mama’ üçüncüsü de ‘çişim geldiii’ diye bağırmaya başlamışlar. Azrail bir süre bunları seyretmiş, sonunda ne dese beğenirsiniz? ‘Hadi bakalım attaaa gidiyoruz!’
Gördünüz mü, Azrail’i kandırmak mümkün değildir.
Al’i İmran Suresinin 185. Ayeti Her canlı ölümü tadacaktır’ der, herkes buna göre davransın…”

AKP Genel Başkanı Bağımsız ve Tarafsız Cumhurbaşkanı Erdoğan,
Bayram namazını eda etmek için gittiği camide, namazını kılamadan yine bayıldı!
Neyse ki sağlık ekibinin yardımıyla kendine geldi ve yaptığı açıklamada
– “Şekerden kaynaklanan bir tansiyon problemi yaşadık.” dedi!

Erdoğan, bildiğiniz gibi daha önce de makam otosunda bayılmış ve arabanın camları balyozla kırılarak kurtarılmıştı. Medeni ülkelerin hiçbirinde böyle bir ilkellik, böyle bir rezillik yaşanmaz.
Erdoğan’ın iki kez de “kolon operasyonu” geçirdiğini hepimiz biliyoruz.

  • Erdoğan’ın vücut ve ruh sağlığında problemler yaşadığı davranışlarından ve yüzünden (makyaja rağmen) net olarak anlaşılmaktadır.

Herkes hasta olabilir, günün birinde sağlığını kaybedebilir. Tüm bunlar biz insanlar için olağan olaylardır. Fakat

  • Ülkeyi yöneten kişilerin, varsa sağlık problemlerini saklamaları,
    kamuoyunu bilgilendirmemeleri doğru bir hareket değildir.

Tüm demokrat ülkelerde, Başkanların veya Başbakanların yıllık sağlık raporları yayınlanır ve kamuoyu aydınlatılır. Böylelikle asılsız dedikoduların da önüne geçilmiş olunur.
Kimse bu dünyaya kazık çakamaz. Hepimiz bir gün ölümü tadacağız, sırası geldiğinde Erdoğan da ölecek. Yönetim sorumluluğunu geçici bir süre için üstlenmiş kişilerin, sağlık problemlerini saklama gibi bir hakları yoktur, olamaz. Uluslararası bir toplantıda Erdoğan’ın bayılıp, küüüt diye düştüğünü düşünebiliyor musunuz?
Sözün özü; Gerçek ne ise onu bilmek hepimizin doğal hakkımızdır…

Oflu Hoca ile başladık, onunla bitirelim;
“Dediklerimi iyi dinleyin! Eğer imanın şartlarını tam olarak yerine getirir ve yaşarsanız, kesin cennete gidersiniz. Her birinizi orada 72 Huri bekleyecek, der!

Cemaatten biri ‘Hocam bir şey sorabilir miyim’ diye izin ister. Hoca sor bakalım deyince;
Hocam; Aliye (kadın) / Ali (erkek), Emine (kadın) / Emin (erkek), Zekiye (kadın) / Zeki (erkek), Nuriye (kadın) / Nuri (erkek) değil mi?
Hoca; Evet öyledir!
Adam; O zaman Huriye kadın ise Huri de erkek olmuyor mu Hocam? Sen bizi öte tarafta yakacak mısın?
Oflu Hoca, şekerden kaynaklanan tansiyon problemi varmış gibi küüt diye devrilir kalır…”

Sağlık ve başarı dileklerimle 28 Haziran 2017
===========================================
Dostlar,

“.. şekerden kaynaklanan tansiyon problemi..” diye tıbben geçerli, tanımlı bir tablo yoktur.

Şeker (diyabet) hastalığıdır.. Tansiyon da kan basıncının yükselmesidir ve bu 2 hastalık ayrı ayrı hastalıklardır. Birlikte olmaları kimi komplikasyonları kolaylaştırır, artırır, sağaltımı zorlaştırır.
Erdoğan’da her ikisi de vardır. Ayrıca Epilepsi (sara) hastalığı da vardır ve klon (kalın bağırsak) kanseri nedeniyle bir bölüm kalın bağırsağı ameliyatla alınmış, tedavi görmüştür… Aşırı sinirliliği, yorgunluğu, narsisistik kişiliği nedeniyle destek sağaltımı (tedavisi) alıyor olması çok yüksek olasılıklıdır.

“Olasılıklıdır” diyoruz, çünkü bilmiyoruz! Oysa bilme hakkımız var! Erdoğan’ın sağlık durumu kişisel veri değildir. 80 milyonun geleceği 2 dudağı arasında olan adamın TAM SAĞLIKLI olduğunu geçerli resmi kurul raporu ile HER YIL belgelemesi zo-run-lu-dur!

Bu zorunluk hem yasal hem de demokrasinin gelenekleri (teamülleri) gereğidir.

Meslekte 40 yılını aşan bir hekim olarak, Erdoğan’ın açıklamasını da dikkate alarak, yaşanan sorunun çok yüksek olasılıkla “TIA (Transient Ischemic Attack)” olabileceğini düşünüyoruz.

Bu çok ciddi bir tablo ve hastalıktır. Türkçesi “geçici iskemik atak” tır. Daha açıkçası, Erdoğan’ın beynine kan akımı “bir süre”, “geçici” olarak O’nu bayıltacak ve bilincinin yok olmasına neden olacak ölçüde çok azalmış – durmuştur! Bu süre uzarsa beyin infarktüsleri oluşabilir ve klinik tablo felçlere, konuşamamaya, görememeye, yürüyememeye… dek uzanır.

Olası “Serebral dolaşım yetmezliği”nin nedenlerini hızla bulmak ve serebral kontrast anjiyoda beyin atardamarlarında olabilecek darlık – anevrizma (baloncuk) gibi sorunların stent vd. yöntemlerle denetim altına alınması (yok edilmesi diyemiyoruz..) zorunludur. Tersi durumda, er an yaşamsal tehlike söz konusudur.

TIA atakları geriye doğru bellek boşlukları (retrograde amnesia) bırakır. Bayılma öncesi ve sonrası belli bir süre bellekte kayıt oluşmaz, o süre yaşantıları anımsanamaz. Bu ataklar bayıltmayacak ölçüde hafif ama sık – sürekli olabilir ki, bu durumda entellektüel melekeler ciddi derecede geriler.. Sürekli dikkat toplayamama, anımsama zorlukları, muhakeme güçlüğü ve kopuklukları, uyuklama, unutkanlık….

Bu sorunu olan insanların yaşamları ve işleri oldukça kısıtlanır.
– Otomobil kullanmaları, ağır – tehlikeli işler yapmaları,
– yalnız kalmaları, motosiklet – bisiklete binmeleri, ağır spor vb. birçok etkinliğe,
– yükseklere çıkmalarına, uzun süre ayakta kalmalarına,
oruç tutmalarına, namaz kılmalarına sınırlama getirilmesi gerekir.

  • Bu sorun giderilene –  ciddi ölçüde denetim altına alınana dek böyle bir insan BİR ÜLKEYİ YÖNETEMEZ!

AKP = Erdoğan kendini hızla tüketmektedir. Ülkemizi de..
Sağlık sorunları ağır ve ciddidir kanımıza göre..
Ağır çalışma temposu, bu hastalıklarla birlikte dengede kalmayı neredeyse olanaksız kılıyor.
Değilse elbette seviniriz ama bunun için yetkin bir Üniversite Hastanesinden, TTB temsilcisi uzman hekimlerin de katıldığı bir kurul eliyle sağlık durumunu belgelemelidir. Spekülasyonları, şehir efsanelerini, dedikoduları, fısıltı gazetesini, sosyal medyayı.. düşünerek HALKIN BİLME HAKKININ ve Erdoğan’ın da yasal yükümlülüğünün gereği gecikmeden yerine getirilmelidir. Bu bağlamda bu sitede daha önceleri de epey yazı yazılmıştır..

Bu yazdıklarımız tıbbın genel bilgileridir, belli bir dalda uzman olmayı bile gerektirmez. Erdoğan ile yakın çalışanlar ve aile, yazdıklarımızın üzerinde dikkatle durmalı, düşünmeli ve hem Erdoğan’ın hem de ülkemizin selameti bakımından gereken sorumlulukları üstlenmelidir.

Eski Sağlık Bakanımız Sn. Rifat Serdaroğlu’na konuyu gündeme taşıdığı ve bizim de bu notları yazmamıza vesile olduğu için teşekkür eder, TTB (Türk Tabipleri Birliği), TPD’ni (Türk Psikiyatri Derneği) ve TND’ni (Türk Nöroloji Derneği) göreve çağırır, Erdoğan’a da şifa dileriz.

Sevgi ve saygı ile. 29 Haziran 2017, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK
Halk Sağlığı – Toplum Hekimliği Uzmanı – AÜTF Halk Sağlığı AbD
Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net    profsaltik@gmail.com

Türk Tabipleri Birliği : Manisa’daki salgın ciddi bir gıda güvenliği sorunudur!

(AS : Bizim kapsamlı katkımız yazının altındadır..)
Türk Tabipleri Birliği (TTB) Merkez Konseyi ve TTB Halk Sağlığı Kolu, Manisa’daki askeri birliklerde ciddi bir gıda güvenliği sorunu yaşandığını açıkladı.

TTB Merkez Konseyi ve TTB Halk Sağlığı Kolu tarafından 19 Haziran 2017’de yapılan basın açıklamasında, Manisa’da yaşanan salgınların Türkiye’de tüm askeri birliklerin gıda kaynaklı salgın tehdidi altında olduğunu gösterdiği belirtildi. Bu salgınlar silsilesini ortaya çıkaran nedenlerin başında, askeri birliklerde halk sağlığı hizmetlerinin sahipsiz kalmasının geldiğine dikkat çekilen açıklamada,

  • “Halk sağlığı hizmetlerinin olmadığı yerde her türlü bulaşıcı hastalık tehlikesi olduğunu bir kez daha vurguluyoruz.” denildi.
  • Açıklamada, halk sağlığı hizmetlerinin olmamasının aynı zamanda ortaya çıkacak bir bulaşıcı hastalık salgınının kontrol altına alınmasını da zorlaştıracağı uyarısında bulunuldu.

Askeri birliğe yemek sağlayan Rota Yemek Firması’nın, siyasi iktidara yakınlığı ile bilindiğine ve Manisa dışında Türkiye genelinde 11 büyük askeri birliğe daha yemek sağladığına da dikkat çekilen açıklamada,
askeri birliklerde acilen halk sağlığı hizmet yapılanmasının oluşturulması ve
– taşeron hizmet alımına son verilmesi gerektiği vurgulandı.

BASIN AÇIKLAMASI 19 Haziran 2017
Manisa’daki salgın ciddi bir gıda güvenliği sorunudur!

Manisa’daki askeri birliklerde 17 Haziran 2017’de ortaya çıkan besin zehirlenmesi, son üç haftada aynı yerde çıkan 4. büyük salgındır. Mayıs ayının son günlerinde ortaya çıkan ilk salgında, besin hazırlaması ile ilgili hatalar sonucunda hindi etinden kaynaklanan salmonella etkeninin salgından sorumlu olduğu belirtilmiştir. Ancak kısa süre içinde ardı ardına gelen salgın atakları ile olayın münferit (AS: tekil) olmadığı görülmüştür.

Gıda zehirlenmesine neden olan mikrobiyolojik etkenler ne olursa olsun, ortaya çıkan gerçek Manisa’daki askeri birliklerde ciddi bir gıda güvenliği sorunu olduğudur. Bu gıda güvenliği sorunu ile son üç haftada bir er yaşamını yitirmiş, yüzlercesi hastalanarak sağlık kuruluşlarına sevk edilmiştir. Kalan erlerin çoğu ise yaşadıkları endişe ile bisküvi vb. paketlenmiş gıdalara yönelerek kötü beslenmeye itilmiştir.

Askeri birliklere “dışardan hizmet alma” yoluyla yemek temin edilmesinin ‘doğal’ sonucu, taşeron şirketin maliyeti en düşük olan dolayısıyla ucuz ve kalitesiz gıdalara yönelmesidir. Bu nedenle yemeklerin kalitesinin sürekli olarak denetiminin yapılması, yemekleri hazırlayan kişilerin sağlık denetimlerinin yapılması, hijyen eğitimlerinin yapılması, gıda hazırlanan ve sunulan mekanların hijyen açısından gözetim altında olması elzemdir. Ancak GATA’nın ortadan kaldırılmasıyla gıda güvenliği hizmetinin hangi kurum tarafından yürütüldüğü ya da bu hizmetin olup olmadığı da belli değildir. Bunun ötesinde,

  • Yemek hizmetinin dışarıdan alınmasıyla askeri birlikleri biyolojik ve kimyasal saldırılara açık hale getirmekte, bu nedenle de daha sıkı bir denetim gerekmektedir.

Manisa’da yaşanan bu salgınlar, Türkiye’de tüm askeri birliklerin gıda kaynaklı salgın tehdidi altında olduğunu göstermektedir. Bu salgınlar silsilesini ortaya çıkaran nedenlerin başında, askeri birliklerde halk sağlığı hizmetlerinin sahipsiz kalması gelmektedir. Daha da önemlisi, halk sağlığı hizmetlerinin olmadığı yerde her türlü bulaşıcı hastalık tehlikesi olduğunu bir kez daha vurguluyoruz. Halk sağlığı hizmetlerinin olmaması aynı zamanda, ortaya çıkacak bir bulaşıcı hastalık salgınının kontrol altına alınmasını da zorlaştırmaktadır.

Öte yandan binlerce askeri etkileyen bu durum karşısında kamuoyuna yeterli bilgi verilmemiştir. Son olayın ardından Milli Savunma Bakanı, askeri birliğe yemek sağlayan firmanın sözleşmesinin iptal edildiğini açıklamıştır. Ancak bu bilgiler kamuoyunu ve binlerce asker ailesini tatmin eden açıklamalar değildir.

Askeri birliğe yemek temin eden Rota Yemek Firması, siyasi iktidara yakınlığı ile bilinmektedir. Firmanın kamuoyuna yaptığı açıklamada kullandığı dil bu anlamda dikkat çekicidir. İlk salgında askeri birliğe yemek temin eden söz konusu firma ile ilgili bir inceleme ve denetleme yapılarak sonraki salgınların önlenmesi mümkün iken bu yapılmamış, durum çığırından çıktığında sözleşmesi iptal edilebilmiştir. Rota Yemek Firmasının Manisa dışında Türkiye genelinde 11 büyük askeri birliğe daha yemek sağladığı da hatırlanmalıdır.

Bundan sonrasında böylesi olayların önüne geçilmesi için önerilerimiz şunlardır      :

  • Bir an önce gerekli araştırma ve denetimler yapılarak sorunun kaynağı saptanmalı, buna uygun önlemler alınmalıdır.
  • Askeri birliklerin halk sağlığı hizmetleri, çok özel ve önemli bir hizmet türüdür. Geçmiş deneyimlerden de yararlanarak, askeri birliklerde gerekli halk sağlığı hizmet yapılanması acilen oluşturulmalıdır.
  • Yüzlerce askerin toplu yaşam alanlarında, gıda güvenliğinin temel olduğu beslenme hizmetinin taşeron şirketler aracılığıyla verilmesine son verilmelidir.
  • Kamuoyunun yaşanan süreçle ilgili sağlıklı, doğru ve ilk ağızdan bilgi alma gereksinimi karşılanmalıdır.

Kamuoyuna sunulur. 19.06.2017

Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi
TTB Halk Sağlığı Kolu
====================================
Evet dostlar,

Durum gösterilmek istendiğinden çok daha ciddi..
M. Savunma Bakanı’nın “Önemli bir sorunumuz yok gibi görünüyor” sözleri dehşet vericidir.
İmam Bakan Manisa’da birkaç gün kalmalı ve her karavanayı öncelikle kendisi tatmalıdır. TSK’nın kadim geleneklerindendir; hazırlanan karavanayı önce o birliğin en üst komutanı tadar ve onay verirse askerlere servis yapılır. Dua ile oturulur yenir ve dua ile kalkılır. Ordu – Millet bütünlüğü ve dayanışmasının heyecan veren saygın ritüellerinden biridir karavana yemek.

Şimdilerde ise Mehmetçiğin kışlasında beslenme güvencesi de bırakılmamıştır.
Bu Ordu nasıl vatan savunması yapacaktır?
Yüzlercesi, tek kurşun atılmadan hastalanarak saf dışı bırakılmıştır.
Olay 1 ay içinde 4. kez yinelenmektedir ve İmam M. Savunma Bakanı, İHL eğitiminin kendisine armağanı (!) olan biçimde düşünerek hurafe üretmektedir. Yerin kilometrelerce altında oluşan depremlerin yeraltı sularını kirletebileceği ve bunun Manisa’da genel olarak yöre halkında değil de salt askeri birliklerde zehirlenme bulguları verebileceğini, herhalde Cinci Hoca, İmam Bakan’a telkin etmiş olmalıdır!

Bu tablo bile AKP iktidarının ülkemizin ciddi ve ağır çok sayıdaki sorunlarını çözmede ne denli yetersiz kaldığını ortaya koyuyor. Bu Bakan görevden alınabilecek midir? Nerdeee o cesaret!

TSK komutanları, bu hazin tablo karşısında seslerini yükseltmelidir.
Hulusi Paşa bir açıklama yapmalı ve hem gerçekleri halka anlatmalı hem de önerilerini açık – seçik koymalı ve kamuoyu desteği sağlamaya çabalamalıdır; TSK’yı darmadağın eden intikamcı OHAL KHK’larının geri alınması için!

Vali beyin de maşallahı var.. İlk salgınlarda “psikolojk etkilenme” demişti askerlerin zehirlenmesine.. Akıl ve bilim dışında yol gösterici yoktur. Bu salgının kaynağı (filyasyonu) bulunacaktır. Yeter ki hekim meslektaşlarımız engellenmesin ve verileri örtülmesin. Dahası, laboratuvar verileri olmaksızın da Biyomatematiksel olarak kuşkulu menü ögesinin belli olasılıklar içinde hesaplanması bile olanaklıdır.

Toplu beslenme yapılan yerlerde menü örneğinden bir örnek 24 saat buzdolabında saklanır.
Bu örnek yetkili laboratuvara yollanır. Mikrobiyolojik-toksikolojik-radyoaktif kirlenme kaynakları belirlenen dek, ilgili laboratuvar ve Tarım – Sağlık Bakanlığı, Savcılık, Kolluk (özellikle Belediye zabıtası) güçleri ile istatistik test sonucu paylaşılarak, diyelim Mantel-Haenszel X2 testinde “kuşkulu” çıkan etin alındığı yere gidilerek ivedi önlemler alınabilir. Bu ürünlerin dağıtımın, tüketiminin tedbiren askıya alınması gibi. Kaldı ki 24-48 saat içinde laboratuvar sonucunu almak günümüz teknolojisiyle olanaklıdır.

İnceleme uzmanları arasına TTB’den de bir Halk Sağlığı Uzmanı  ve Klinik Mikrobiyolog katılmalıdır.

Bu arada CHP’nin TBMM Mili Savunma Komisyonu’nu ivedilikle toplantıya çağırması önemli ve anlamlı bir girişimdir. Dileriz AKP – MHP engellemez de Milletin Meclisi olayı inceler..

Türkiye, Cumhuriyet’in ilanından bu yana geçen 94 yılın en kötü, en aciz, en beceriksiz yönetim dönemini yaşıyor.. Bu dram 15 yıldır sürüyor.. Dileriz necip milletimiz gerçekleri görüyordur..

Manisa’daki Askerler Neden Zehirleniyor?” başlıklı yazımızın da okunmasını dileriz.

Sevgi, saygı, endişe ve üzüntü ile. 20 Haziran, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK
Halk Sağlığı – Toplum Hekimliği Uzmanı
AÜTF Halk Sağlığı AbD     Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net    profsaltik@gmail.com 

EĞİTİM-İŞ : EN BÜYÜK AÇLIĞIMIZ ADALETEDİR!

EN BÜYÜK AÇLIĞIMIZ ADALETEDİR!

(AS : Bizim katkımız yazının altındadır..)

OHAL’in okları haline gelen KHK’ların açtığı yaralar, iyileşmesi mümkün olmayan hale gelmektedir. Bu zulme karşı ise en ufak bir itiraz, iktidarın hışmına uğramaktadır. Ne yazık ki bunun son örneği, KHK ile ihraç edilen akademisyen Nuriye Gülmen ve öğretmen Semih Özakça‘nın işlerine dönmek için başlattığı mücadele ve karşılaştıkları zulümdür. Haksız yere mesleğinden edilen binlerce kamu görevlilerinden olan bu iki eğitimcinin, işlerine geri dönmek ve seslerini duyurmak için başlattığı açlık grevi, orantısız ve faşizan bir müdahaleyle karşılaşmıştır. Mahkemece verilen tutuklama kararı da hukuksuz ve dayanaksızdır.

GÖNLÜMÜZDEN GEÇENİN SÖZCÜSÜ NAZIM’DIR FAKAT…

Bilinmesini isteriz ki; özgürlüğü fiilen elinden alınmamış ve henüz mücadelenin diğer yollarına başvurmaya uygun koşullardaki insanların açlık grevi yapmasına gönlümüz razı değildir. Hele ki bizim canımızı, değerlerimizi hiçe sayan bir hükümete karşı, canımızı öne sürerek bir yaptırımda bulunabilmemiz, ne yazık ki mümkün görünmemektedir.

Eğitim-İş olarak, en zor koşullarda bile, aşkı ve kavgayı en güzel anlatan şairin, Nazım’ın dediği gibi “Düşmana inat bir gün fazla yaşamak” gerektiğini düşünüyoruz.

Tüm bunlara karşın, haksızlığa uğrayan bu iki eğitimci, kendi bedenleri üzerinde tasarruf sahibidir ve eylemleri de kendi kararlarıdır. İlerici kamuoyu olarak bizlere, bu kararlarına saygı duymak ve haksızlığa uğrayan bu insanların tarafından bakabilme çabası düşer.

ANCAK DİKTATÖRLÜKLERDE OLUR!

Hem kendilerinin, hem ona destek verenlerin polis şiddetine maruz kalması bir yana dursun, onlara destek için sosyal medya paylaşımlarında bulunan yurttaşlar dahi hedef haline gelmiştir.

75 gündür açlık grevinde bulunan iki insanı, evlerini basarak yaka paça gözaltına almak, sağlıklarından bu kadar olmuşlarken hücrede yerde yatırmak ve sonra tutuklamak, avukatlarını bile kargatulumba şekilde nezarethanelere tıkmak, onlara destek verenleri yaşlı, genç demeden darp etmek, en hafif tabirle ancak diktatörlüklere yakışacak bir manzaradır.

Eğitim-İş olarak; bu acı tablonun derhal ortadan kaldırılmasını, iki eğitimciye ve aynı şekilde haksız yere ihraç edilen binlercesine özgürlüklerinin ve mesleklerinin iade edilmesi, onlara destek verenlere uygulanmaya çalışan yaptırımların geri çekilmesi gerektiğini vurguluyoruz.

Tekrar tekrar söylüyoruz: bizim asıl açlığımız adaletedir ve bu açlığı hiçbir zulüm bastıramaz!

EĞİTİM-İŞ MERKEZ YÖNETİM KURULU
===================================
Dostlar,

KHK ile ihraç edilen akademisyen Nuriye Gülmen ve öğretmen Semih Özakça cezaevinde de açlık grevlerini sürdürüyorlar! Hapsedilmek daha da kışkırtıcı olmuştur.

Bu direniş, en yalın biçimiyle bile iktidarın gündeminde olmak zorundadır. Karanlıkta ıslak çalarcasına bu ciddi ve sonuçları çok ağır olabilecek eylemi hafife alma hafifliği kabul edilemez, bağışlanamaz bir politik gaf ve insani suç oluşturmaktadır.

AÇLIK GREVİ 80 günü aşmıştır ve tıbben çok kritik bir aşamaya gelmiştir.

Cezaevi koşulları genelde ağır olup, ülkemizde daha da ağırdır.. Hele bir de iktidar karşıtı siyasal eylem sergiledi iseniz koşularınız daha da zorlaşır. OHAL KHK’si ile görevden atılan Nuriye Gülmen ve Semih Özakça için bu saptama net olarak doğrudur. Bu insanların her gün düzenli olarak tuzlu – şekerli sıvı ve B1 vitamini alması zorunludur. Cezaevinde bu olanak sağlanmakta mıdır, bil(e)miyoruz. 2 mağdur insan 10 ve 19 kg beden tartılarından yitirmiştir ve son derece ciddi bir ağırlık yitimidir. Hapishane koşullarında en küçük bir hijyen sorunu ağır ve ölümcül enfeksiyon hastalıklarına dönüşebilir.

Çözüm inatlaşmada ceberrut baskıyı sürdürerek topluma gözdağı vermekte değildir..
İktidarın her şeyden önce, koşulsuz olarak yurttaşlarının YAŞAM HAKKINI koruma yükümü, can güvenliği sağlama sorumu vardır. Bir ayraç açılmalı, bu insanlar işe iade güvencesi verilerek ölümün – kalıcı engelliliğin (Wernicke-Korsakoff sendromu) ramak kala eşiğinden alınmalıdır. Yargılama tutuksuz sürdürülmeli, adil ve bağımsız olmalı ve ulusal – uluslararası kamuoyu gözetimine açık yürütülmelidir.

AKP iktidarı çok ağır bir sorumluluğun daha altına girmektedir. Yaptığı hatalar zaten toplumda patlamalara yol açacak düzeyde iken yeni hatalar eklemenin mantığı yoktur. Atılacak insancıl adım AKP’ye prestij ya da politik kararlılık eksilmesi değil tersi olarak yansıyacaktır.

AKP-Erdoğan’dan İVEDİLİKLE  İNSANCIL ADIM BEKLİYORUZ.. 
Hemen, bu gece, sabaha bırakmadan.. Yarın çok geç olabilir..
İnanınız kendi hayırlarına da olacaktır.

Sevgi, saygı ve derin endişe ile. 29 2017, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK
Halk Sağlığı – Toplum Hekimliği Uzmanı
AÜTF Halk Sağlığı AbD
EĞİTİM-İŞ Üyesi    Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net    profsaltik@gmail.com

TÜBİTAK’ın kabul etmediği proje ABD’de birinci oldu!

TÜBİTAK’ın kabul etmediği proje
ABD’de birinci oldu!

(AS: Bizim katkımıza yazının altındadır..)
ANTALYA’daki özel bir kolejde eğitim gören 11. sınıf öğrencisi Mehmet Can Dursun ile
12. sınıf öğrencisi İrfan Efe Boztepe‘nin kimya öğretmeni Gülay Demirci danışmanlığında, TÜBİTAK Liselerarası Proje Yarışması için geliştirdiği proje, TÜBİTAK tarafından kabul edilmedi, ABD’de dünya çapında düzenlenen yarışmada 54 ülke 2450 proje arasından
altın madalya kazandı.

İzmir’de düzenlenen 1. Diyabet Teknolojileri Sempozyumu’nda sunum yapan iki öğrenciyle öğretmenlerine plaket verildi. İki öğrenci, yengeç ve karides kabuklarını kullanarak yaptığı nanolif, yaraları % 30’a dek daha hızlı tedavi edebiliyor.

TED Antalya Koleji öğrencilerinden Mehmet Can Dursun ile İrfan Efe Boztepe TÜBİTAK liselerarası proje yarışmasına katılmak için kimya öğretmenleri Gülay Demirci danışmanlığında bir proje hazırladı. Atık yengeç ve karides kabuklarından iyileştirmeyi hızlandıran bir nanolif yapmayı öngören iki öğrencinin başvurusu TÜBİTAK tarafından reddedilince, iki öğrenci bu kez de ABD’de dünya çapında düzenlenen liseler arası yarışmaya başvurdu.

Türkiye’de ilk dönemlerde pek ilgi görmeyen proje, ABD’de 54 ülke 2 bin 450 proje arasından dünya 1’incisi oldu. Öğrenciler altın madalya kazandı. İki öğrenci ile öğretmenleri, 20-22 Ocak’ta İzmir’de düzenlenen 1. Diyabet Teknolojileri Sempozyumu’na davet edilerek bir sunum yapmaları istendi. Öğrencilerle öğretmenlerine sunumun ardından Hacettepe Üniversitesi Endokrinoloji Anabilim Dalı’ndan Prof. Dr. Selçuk Dağdelen ve Ege Üniversitesi Endokrinoloji Anabilim Dalı’ndan Prof. Dr. Damla Gökşen tarafından teşekkür plaketi verildi.

‘BİRÇOK KULLANIM ALANI YARATILABİLİR’

TED Antalya Koleji Kimya Öğretmeni Gülay Demirci, proje hakkında bilgi verdi. Demirci,

  • Atık yengeç ve karides kabuklarından iyileştirmeyi hızlandıran bir nanolif yaptık. Bu şekilde özellikle diyabet hastalarının geç iyileşen yaralarında, yanık yaralarında ve yatalak hastaların yaralarında kullanılabilecek. Biz bunu TÜBİTAK liselerarası proje yarışması için yapmıştık. Bizim bağlı olduğumuz TÜBİTAK’ın Konya bölgesine sunduk ve ret cevabı aldık. Bunun üzerine biz de ABD’deki dünya çapında olan liselerarası proje yarışmasına başvurduk. Oraya çağrıldığımızda çok mutlu olduk, alanımızda da altın madalya aldık. Türk Bayrağı’nı o sahnede dalgalandırmak çok gurur vericiydi. Birçok kullanım alanı yaratılabilir. Uzun süre iyileşmeyen yaralar mikrop kapabiliyor. Bu ürünün hızlı bir şekilde kanı durdurma özelliği de var. Kitosan‘ın toz halinin Irak savaşı sırasında ABD askerleri tarafından kanın durdurulması için kullanıldığını biliyoruz. Bizim amacımız bu ürünü günlük yaşamda insanların kullanabileceği konuma getirmek. Çalışmalarımız devam ediyor, sanayicilerimiz de bize destek olmak istiyorlar. Biz bu ürünün üretime geçmesini istiyoruz ama henüz bir sanayici ile masaya oturmuş değiliz.” dedi.‘FİYATI MAKUL’

    Projenin ortaya çıkması öncesinde çok fazla çalıştıklarını dile getiren 11. sınıf öğrencisi Mehmet Can Dursun, “9. sınıfta karbonhidratlarda ‘kitin’ adlı maddeyi görmüştüm, onu araştırmaya başladım. Daha sonra Kitin’in Kitosan olan başka bir türevini gördüm, bunun da ABD askerleri tarafından yara iyileştirici olarak kullanıldığını fark ettim. Bu konu üzerine daha çok araştırma yaptım. Sonra öğretmenime danıştım, arkadaşımla ortak bir proje hayata geçirdik. Bu projenin herkese ulaşabilmesi ve ürün olarak piyasaya çıkabilmesini istiyoruz. Makul bir fiyatı var ve eğer yaygınlaşırsa ülkemize de yararlı olacaktır. Gelecekte genetik mühendisi veya doktor olmak istiyorum.” diye konuştu.

    YARANIN ÜSTÜNE KOYMAK YETİYOR

    Nanolifi yaranın üstüne koyduktan sonra kendiliğinden yok olduğunu söyleyen 12. sınıf öğrencisi İrfan Efe Boztepe, “Projeyle ilgili çok çalıştık. İlk dönemlerde Türkiye’de ilgi göremedik çok üzülmüştük. Sonra yurt dışından gelen teklifle çok mutlu oldu. Hem ülkemizi de temsil etme fırsatı bulduk. Hem de hastalara yeni bir umut vermiş olduk. Projemiz yatalak ve diyabetik hastalara yönelik olduğu için halkımız adına da önemli olduğunu düşünüyorum. Elimizdeki verilere göre bizim yaptığımız ürünün yaraları öbür ürünlere göre %30 daha hızlı iyileştirdiğini gördük. Aynı zamanda bunu vücudunuza koyduğunuzda geri çıkartmanıza gerek kalmıyor orada yok olup gidiyor. Yaranız da hava alıyor, yapay deriden daha pratik.
    Ben küçüklüğümden beri doktor olmak istiyorum, umarım bu hayalime ulaşırım.” dedi.
    =====================================
    Dostlar,

    Ne demeli TÜBİTAK’ı ele geçiren örümcek kafaya?
    Gene yandaşlar değil mi?
    Gene AKP‘nin bakışından – duruşundan anlayacak ve mutlak biat edecek sözde akademik ünvanlılar değil mi?
    Gene AKP ile yaraşırlık (liyakat, merit) ayaklar altında değil mi?
    En azından bu parlak tasarımı (projeyi) geri çeviren bilim (!) kurulu üyeleri hemen istifa etmeli ya da görevden hemen alınmalıdır!
    Çağımızda BİLİMSEL AKICILIK dışında hiçbir reçete geçerli değildir.

    AKP artık bu yalın gerçeği görmeli ve ilkel yandaş kadrolaşmaya son vermelidir.

  • Ülkenin temeli ADALET ise, omurgası da yaraşırlık = liyakattır..

    Sevgili öğrencilerimiz Mehmet Can Dursun ile İrfan Efe Boztepe‘yi ve değerli kimya öğretmeni Gülay Demirci hanımefendiyi gönülden kutluyoruz.

    Ulusal ilaç sanayimizin söz konusu tasarıma (projeye) ivedilikle sahip çıkmasını da bekliyor ve diliyoruz..

    Prof. Dr. Ahmet SALTIK
    Halk Sağlığı – Toplum Hekimliği Uzmanı
    AÜTF Halk Sağlığı AbD – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
    www.ahmetsaltik.net   profsaltik@gmail.com