Metin AYDOĞAN
Batının Ermeni politikası
Türkiye’den toprak istemeye yönelik!
1970’lerden beri biçim değiştiren ancak yoğunluğundan bir şey yitirmeyen ve bugün de yürürlükte olan Batının Ermeni politikası, kesin ve saltık (mutlak) bir biçimde
Türkiye’den toprak istemeye yöneliktir. Olayların ortaya çıkışı, gelişmesi, gündemde tutulması ve alınan kararlar, bu savın açık kanıtlarıdır. AB organlarının aldığı kararlar ve
bu kararların uluslararası bir boyut kazandırılarak yaygınlaştırılması, toprak talebinin
ön hazırlıkları ve kamuoyu oluşturma girişimleridir.
Asala Terörü
1970 ve 80’li yıllarda Batı başkentlerinde şiddetli ve yaygın bir Ermeni terörü yaşandı.
ASALA örgütü elemanları, Türk elçilerine saldırılar düzenledi ve elçiliklerde görev yapan 35 Türk diplomatını öldürdü, 11 diplomatı yaraladı.1
Yalnızca gizli servislerin değil, Batılı hükümetlerin de bilgi ve sessiz desteğiyle yapılan bu saldırılara, “demokratik” Batının “insan haklarına saygılı”kurum ve kuruluşları hemen hiçbir tepki göstermedi ve Türk diplomatlarına yöneltilmiş olan vahşi terör, yalnızca izlendi.
Gönülsüz yakalamalar sonucunda yapılmak zorunda kalınan göstermelik yargılamalarda, hukuk kurallarını olduğu kadar yaşam hakkını da yok sayan uygulamalar yapıldı. Sanıklara neredeyse kahramanmış gibi davranıldı. Avrupa Birliği bu dönemde, Ermeni terörüne karşı koyan ya da Türk diplomatlarına sahip çıkan hiçbir ciddi karar ve önlem almadı.
Terör dalgasının durmasından sonra Brüksel ve Batı başkentlerinde Ermeni konusunda Türkiye’yi suçlayan gerçek dışı açıklamalar yapılmaya başlandı. Siyasi temsil yetkisine sahip kişi ve kurumlar, Türklerin 20.yüzyıl başında Ermenilere soykırım uyguladığı yönünde savlar ileri sürdüler ve bu savlar, Batıda kabul gören ortak politik tutum durumuna getirildi.
Terör eylemlerinin “aniden” durması ve ardından teröre gerekçe oluşturan dayanaksız savların, “meşru” siyaset durumuna getirilmesi; Ermeni konusunun, Batı politikalarına önceden tasarlanarak yerleştirildiğini ve bu tasarımın Türkiye’ye karşı siyasi baskı unsuru olarak kullanılacağını gösteriyordu. Ermeni sorunu, 90 yıl sonra Avrupa’nın politik gündemine yeniden girecekti. Görünen açık gerçek buydu.
AB’nin Kürt ve Ermeni Politikası
AB’nin Türkiye’ye karşı uyguladığı “Kürt” ve “Ermeni” politikalarında, tam bir benzerlik vardır. Her iki konuda da önce terör örgütleri oluşturulmuş, bunlara siyasi ve lojistik destek sağlanmış, daha sonra olay siyasallaştırılmıştır.
ASALA 1975 yılında Beyrut’ta, PKK aynı yıl Bekaa’da (Suriye) kurulmuştu. Her iki örgüt de sıradışı bir hızla güçlenmiş ve uyguladıkları terörle, Türkiye’ye ciddi zararlar vermişti. ASALA’nın 10 yıl süren silahlı saldırı döneminden sonra 1985’te, Ermeni savları siyasallaşmış ve bu tarihten sonra AB başta olmak üzere hemen tüm Batılı devletler “Ermeni soykırımı” kararları almaya başlamışlardı. 2000 yılında Batı başkentlerinde artık ASALA’nın 25. Kuruluş Yıldönümü kutlanıyordu.2
Aynı yöntem bugün, PKK için uygulanmaktadır. 30 yıllık terör döneminde her türlü destek verilerek ayakta tutulan PKK, şimdi siyasilleştirilmekte ve Türkiye’ye bu yönde dayatmalar yapılmaktadır. Ne gariptir ki Türk hükümetleri “demokratikleşme”, “yapısal dönüşüm” ya da “çözüm süreci” adı altında bu istekleri yerine getirmektedir.
Kararlar
Avrupa Parlamentosu ilk “Ermeni soykırım” kararını, ASALA’nın “silah bırakmasından” hemen sonra 18 Nisan 1987 tarihinde aldı. Bu kararda şunlar söyleniyordu: “Avrupa Parlamentosu, 1915–1917 yıllarındaki Ermeni olaylarını, Birleşmiş Milletler’in 9 Aralık 1948 tarihli kararındaki ‘soykırım’ tanımına uygun bulur ve ilan eder, Türk hükümetinin de bunu kabul etmesini ister. Türkiye’nin bu olguyu reddetmesinin Avrupa Birliği üyeliğinin kesin engeli olduğunu açıklar.”3
Karara o günlerde hemen hiçbir tepki gösterilmedi. Oysa öldürülen 35 Türk diplomatının acıları çok tazeydi ve Türk kamuoyu bu konuya duyarlıydı; alınan karar kasıtlı bir yaklaşımı içeriyor ve Ermeni konusunu resmen, Türkiye karşıtı bir politika durumuna getiriyordu.
Avrupa Parlamentosu, 1987 kararından sonra “Ermeni soykırımıyla” ilgili olarak; 2000 ve 2002 yıllarında aynı nitelikte ve hemen aynı söylemlerle iki karar daha aldı. Türkiye’deki tepkisizlik, AB’nin yalnızca Ermeni “soykırımı”değil, hemen her konudaki isteklerini dayatmaya vardırarak arttırmasına yol açıyordu.
Avrupa Parlamentosunun 15 Kasım 2000 tarihinde aldığı ikinci Ermeni kararı şöyleydi:“Avrupa Parlamentosu Türk Hükûmetine ve Türkiye Büyük Millet Meclisine, özellikle modern Türkiye devletinin kurulması öncesinde Ermeni azınlığın maruz kaldığı soykırımın kamuoyu önünde kabul etmesi ve Türk toplumunun önemli bir parçasını oluşturan Ermeni azınlığa taze bir destek vermesi çağrısında bulunur.”4
“Ermenilerin Türk toplumunun önemli bir parçasını oluşturduğu” ve “Ermeni azınlığa taze bir destek verilmesi çağrısının” ne anlama geldiğini ve ne amaç güttüğünü yalnızca politik yetki sahipleri değil hemen hiçbir kesim ele alıp irdelemedi. Türkiye’yi “yönetenlerin” gözü, AB’ye üye olmaktan başka bir şey görmüyordu.
Dirençsizlik
2000 yılında Avrupa ve Amerika’da Ermeni soykırım kararlarının neredeyse bir salgın durumuna gelmesine karşın, etkisi olmayan ve sözde kalan cılız karşı çıkışlardan başka bir şey yapılmadı. Türkiye’nin dirençsizliği nedeniyle, kendisine serbestçe hareket edebileceği geniş bir alan yaratan AB, Avrupa Parlamentosu aracılığıyla üçüncü Ermeni “soykırım” kararını 28 Şubat 2002 günü aldı.
“Güney Kafkasya Raporu” adı verilerek alınan ve içinde “soykırım” savlarını içeren kararın ötekilerden önemli bir ayrımı vardı. Birçok insanımıza inanılmaz gibi gelebilir ama Avrupa Parlamentosu, Ermeni “soykırımının” kanıtlanmasını Atatürk’le ilişkilendiriyor ve aldığı kararda şunları söylüyordu: “Soykırımın Avrupa Parlamentosu ve bazı Avrupa ülkeleri tarafından tanınması, Birinci Dünya Savaşı sonunda Türk rejiminin bazı sorumluları soykırım nedeniyle ağır cezalara mahkum etmiş olması, bu sorunun Türkiye tarafından sonuçlandırılması için, AB’nin getireceği bir öneriye temel oluşturabilir… Kemal Atatürk, TBMM’nde 10 Nisan 1921 tarihinde yaptığı konuşmada, jöntürkler rejiminin, Birinci Dünya Savaşı’nda Ermeni halkına karşı soykırım yaptığı sonucuna varmıştı.”5
Avrupa Parlamentosu Atatürk’ün, Türklerin Ermenilere soykırım uyguladığını kabul ettiğini ileri sürülüp bunu parlamento kararı durumuna getirirken, TBMM bu garip karara çok “kibar” bir tepki gösteriyor ve yayınladığı bildiride şunları söylüyordu: “Saygın olarak bilinen bir parlamentonun tarihi gerçekleri inkâr ederek asılsız Ermeni iddialarını benimsemesi, Türk tarihini, devletini ve milletini yaralar.”6
Avrupa Parlamentosu 28 Şubat günü yalnızca Ermenilerle ilgili karar almadı. Parlamento aynı gün, Sevr anlayışına bağlı kalarak, sürekli birlikte yürüttüğü Ermeni–Kürt politikalarına uygun düşen bir karar daha aldı. Bu kararda, Anayasa Mahkemesi’nde hakkında kapatılma davası açılmış olan HADEP’e destek amacıyla, duruşmayı izlemek üzere yedi kişilik bir kurul seçildi; Türk hükümetine HADEP’in kapatılmaması için çağrıda bulunuldu; HADEP’in Kürt halkının haklarının geliştirilmesi için bir şans olduğu vurgulandı. 7
Avrupalılar “ikiz kardeş” durumuna getirdikleri Ermeni ve Kürt konularında bu tür kararlar alırken, Türkiye Cumhuriyeti Başbakan YardımcısıMesut Yılmaz; kurulmasına Laeken Zirvesi’nde karar verilen ve ilk toplantısını 28 Şubat’ta yapan Avrupa Konvansiyonu’na katılıyor ve burada, bu tür kararların Türkiye’nin AB’ye üye olmasıyla önlenebileceği yönünde sözler söylüyordu.
Amaç
Avrupa ve Amerika’da Ermenilerle ilgili alınan kararlar ve yapılan uygulamalar, Avrupa Parlamentosu kararlarıyla sınırlı değildir. Batılı devletlerin hemen tümünde, değişik biçim ve aralıklarla, Türklerin 1915 yılında Ermenilere karşı soykırım uyguladığı yönünde kararlar alınmış, kararlara gerekçe oluşturan anlayış, bütünlüğü olan temel bir Batı politikası durumuna getirilmiştir. Konu üzerinde sağlanan “görüş birliğinin”, yöneldiği amaç ve taşıdığı önemin Türkiye’de yeterince kavranmamış olması; Ermeni “soykırım”kararlarına karşı, yaptırım gücü olan tutarlı politikaların ortaya koyulamamasına neden olmaktadır.
“Avrupa’da kendimizi iyi tanıtamıyoruz”, “Ermeni diasporası destek görüyor” ya da “Tarihi tarihçilere bırakalım” türünden ilkel yaklaşımlar, karar yetkisine sahip çevrelerde sıkça dile getirilmektedir. Oysa, Batılıların somut bir ereğe (hedefe) yönelmeden ve çıkara dayanmadan; açıklama yapmak ya da tarihsel olaylarla ilgilenmek gibi bir alışkanlıklarının olmadığı bilinen bir gerçektir.
Ermenilerle ilgili dizgeli (sistemli) bir Batı politikasına dönüşen açıklama ve kararların, ne anlama geldiğini görmek güç değildir. Olaylar ve gelişmeler, geçmişten gelen ve bugünü kapsayan bir bütünlük içinde ele alındığında, ileri sürülen savların temelinde; “tarihsel bir haksızlığın” Türklere kabul ettirilmesi gibi basit bir isteğin değil, uygun zamanda somuta dönüştürülecek olan toprak isteminin yattığı görülecektir.
Fransız Parlamentosu
Fransız Senatosu, Avrupa Parlamentosu’nun Ermeni kararından bir hafta önce, 8 Kasım 2000 tarihinde; “Türklerin Ermenilere soykırım uyguladığını” kabul eden bir yasa tasarısını oyladı ve büyük bir çoğunlukla bu tasarıyı yasalaştırdı. Yasanın hazırlanış ve kabul edilişi, Fransız Senatosu’nun tarihinde belki de örneği olmayan bir hızla gerçekleştirilmişti. Tasarı, sabaha karşı 02:00’de, “Acil sorunlar gündemi” çerçevesinde ele alınmış ve 05:30’da oylanarak kabul edilmişti.
Fransa Parlamentosu, gerçek dışı gerekçelere dayandırarak kabul ettiği bu yasayla yetinmedi ve daha sonra dünya demokrasi tarihinde görülmemiş bir yasa daha kabul etti. “Ermeni Soykırımı Yoktur” diyenlere ceza getiren bir tasarıyı yasalaştırdı.
Türkiye’de kuru–sıkı sözlerle yapılan, etkisi ve yaptırım gücü olmayan açıklamalar, Fransız yetkililer tarafından hemen hiç ciddiye alınmadı ve Türkiye’yle adeta alay eden karşı açıklamalar yapıldı. Fransa’nın Ankara Büyükelçisi Bernard Garcia’nın sözleri bu tür açıklamaların, ulusal onur açısından en kabul edilemez olanıydı. Büyükelçi şunları söylüyordu: “Türkiye, Fransa’ya karşı önlem alırsa alır. Ama şu an kimin kime daha çok ihtiyacı var, ona bakmanız gerekir. Bunu yaptığınızda sonucun sizin zararınıza olduğunu görürsünüz. Dünyanın en önemli ülkelerine tehditler savurmakla Türkiye bir şey elde edemez.”8
İtalya ve Diğerleri
Avrupa Parlamentosu’nun Ermeni kararından iki gün sonra 17 Kasım 2000 tarihinde, bu kez İtalyan Meclisi, Ermeni “soykırımı” kararı aldı. Karar tasarısında, Avrupa Parlamentosu’nun aldığı soykırım kararı dile getirilerek, bu kararın desteklendiği belirtiliyor ve Türkiye ile Ermenistan arasındaki anlaşmazlıkların giderilmesi için çalışma yapılması isteniyordu.9
Ermeni “soykırım” kararı birçok Avrupa ülkesinde alındı ama Avrupa’yla sınırlı kalmadı; bugüne dek pek çok ülke benzer nitelikte kararlar aldılar. ABD Temsilciler Meclisi (1975 ve 1984 iki kez), Kıbrıs Rum Kesimi Parlamentosu (1982),Arjantin Senatosu (1998), Rusya Duması (1995), Kanada Parlamentosu (1996),Yunanistan Parlamentosu (1996), Lübnan Parlamentosu (1997 ve 2000 iki kez),Belçika Senatosu (1998), Fransa Meclisi (1998) Ermenilerin Türkler tarafından soykırıma uğratıldığını kabul eden kararlar aldılar.10
Ermenilerin “soykırıma” uğradığını yasa durumuna getiren ülkelerde soykırımı kabul etmemek, yasaya karşı gelmek olarak değerlendiriliyor ve yargılanmayı gerektiriyor. “Fikir özgürlüğüne saygılı” Batının “demokratik”kurumları, tarihsel gerçekleri “yasayla” çarpıtıyor ve “yasaya” göre düşünmeyi, bir zorunluluk durumuna getiriyordu.
İsviçre’de Olanlar
Düşünceyi yasayla sınırlayan Batının “demokratik” anlayışı, cezaya dönük ilk uygulamasını İsviçre’de gerçekleştirdi. 1996 yılında Angeline Fankhauseradlı parlamenterin, Ermeni “soykırım” yasa tasarısı hazırlama girişimine karşı beşbin imza toplayan 17 Türk; “Soykırımı küçümsemek ve inkâr etmek” suçlaması ile mahkemeye verildiler.
“İsviçre–Ermeni Dostluk Derneği” tarafından mahkemeye yapılan başvuruda, 1995 yılında İsviçre Ceza Yasası’na eklenen ve soykırımın inkar edilmesinin suç sayıldığını belirten hükmünü öne sürdüler.
5 Eylül 2001 tarihinde Bern Ceza Mahkemesi’ne çıkarılan 17 Türk, sözkonusu yasa maddesinin Yahudilerin soykırımı için geçerli olduğunu ve 1915–1917 yılları arasında Türkiye’de herhangi bir soykırım olayı yaşanmadığını ileri sürerek kendilerini savundular.11
Düşene Vururlar
Avrupa Birliği Komisyonu Türkiye Büyükelçisi Karen Fogg, 5 Temmuz 2001 tarihinde Gaziantep Valiliği’ni ziyaret etti. Fogg, Ticaret Odası’nın düzenlediği “Ulusal Program Çerçevesinde Türkiye–Avrupa Birliği İlişkileri”konulu konferansa katılmak üzere Gaziantep’e gelmiş ve Vali Erhan Tanju’yla makamında görüşmek istemişti. Yapılan görüşmede Vali Tanju, Gaziantepli işadamlarının Fransızlara karşı özel bir ilgisi olduğunu söyleyince, Karen Fogg’dan hiç ummadığı şu yanıtı almıştı: “Fransız işadamları Gaziantep’e gelirse onlara, aşağıdaki tabloyu da gösterin o zaman.”12
Sıradışı bir kabalıkla söylenen bu sözlerde dile getirilen tablo, Gaziantep Valiliği’nin girişinde yer alan ve 1921’de Fransız işgaline karşı gerçekleştirilen halk direnişini canlandıran bir kabartmaydı. Kabartmada, Fransız işgalciler ve Ermeni işbirlikçiler, bir Türk kadınının çarşafını indiriyor ve bunu engellemek isteyen oğlunu ise süngülüyordu. AB “Büyükelçisi”, Bağımsızlık Savaşımızın en onurlu sayfalarından biri olan Antep direnişiyle alay ediyor ve Türk hükümeti bu konuda da hiçbir şey yapmıyordu.
Vatikan ve Ermeniler
Katolik Kilisesi’nin lideri Papa İkinci Jean Paul, 25 Eyül 2001’de, Ermenistan’ı “ziyaret” etti. Bu “ziyaret”, ikibin yıllık Hıristiyanlık tarihinde ilk kez yapılıyordu; daha önce hiçbir Katolik lider, Ortadoks Ermenistan’a gitmemişti. Papa II.Jean Paul, Erivan’daki Ermeni “soykırım” anıtına gitti ve burada şu konuşmayı yaptı: “20.yüzyılın başında yüzbinlerce Hıristiyan Ermeni’nin katledilmesi, Katolik Kilisesi’ni dehşete düşürmüştür.”13
Türkiye’nin sıradışı bu ziyarete ve Papa’nın söylediği sözlere tepkisi, Vatikan’a bir nota vermek oldu. Nota’da kullanılan üslup, notadan çok edilgen bir yakınmaya uygun düşüyordu. Türkiye’nin Vatikan Büyükelçisi Altan Güven’in verdiği notada şunlar söyleniyordu: “Papa II.Jean Paul, Ermenistan’ı mutlu etmek için sözde soykırım anıtını ziyaret etmekle; Türk halkını, Türk Hükümeti’ni hiçe saymıştır. Türk tarihini karalayan bir tutum sergilenmesinden Türkiye derin üzüntü duymuştur.”14
Papa II. Jean Paul’un Ermenistan ziyaretinden 28 gün sonra, 18 Aralık 2001’de bu kez Dünya Ermeni Kiliseleri lideri Papa II. Karakin “ilginç” bir açıklama yaptı. Karakin Fransa’ya yaptığı resmi ziyaret sırasında şunları söyledi: “Ermeni soykırımı konusu Türkiye’de tabu olmaktan çıktı. Artık bu konu rahat bir biçimde tartışılmaktadır. Fransa Parlamentosu’nun Ermeni soykırım yasasını kabul etmesi bu konuda önemli rol oynamıştır.”15
1970’lerden beri biçim değiştiren ancak yoğunluğundan bir şey yitirmeyen ve bugün de yürürlükte olan Batının Ermeni politikası kesin ve saltık (mutlak) bir biçimde Türkiye’den toprak istemeye yöneliktir. Olayların ortaya çıkışı, gelişmesi, gündemde tutulması ve alınan kararlar, bu savın açık kanıtlarıdır. AB organlarının aldığı kararlar ve bu kararların uluslararası bir boyut kazandırılarak yaygınlaştırılması, toprak isteminin ön hazırlıkları ve kamuoyu oluşturma girişimleridir. Sıradan gazete okurlarının bile görebileceği bu gerçek, politik ve bürokratik çevrelerde yeterince görülmemekte, görülse de gerekli girişimlerde bulunulmamaktadır.
Sağlıklı Saptama
Ermeni konusunda en sağlıklı saptama ve izleme Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından yapılmaktadır. Genel Kurmay Başkanlığı’nın internet sitesinde yer alan, Ermeni “soykırımıyla” ilgili yazıda şu bilgiler yer alıyor: “…Sözde Ermeni soykırımı konusu 1973’den sonra ‘Kanlı Ermeni Terörizmi’ne dönüşmüştür. Bu tarihten itibaren Türkiye’ye yönelik faaliyetleri ‘Dört T’ planı çerçevesinde uygulamaya konulmuştur. Bu plan, sözde Ermeni sorununun tüm dünyada tanıtılması (terörizm ile), tanınması (soykırım kabul aşaması), tazminat alınması (Türkiye’den) ve toprak elde edilmesi (Türkiye’den) aşamalarını içermektedir.”16
“Batı Ermenistan”
Ermeni kararlarının toprak istemini amaçladığını, gösteren en açık davranış, Ermenilerin sürgündeki “hükümet” ve “parlamento” kurma girişimleridir. Daha önce Kürtlerin gerçekleştirdiği ve ilk toplantısını İtalyan Parlamentosu içinde yapan “sürgündeki Kürt Parlamentosundan” sonra Ermeniler de aynı yönde bir girişim başlattılar.
Kendilerine “Batı Ermenistan Halkının Rusya Temsilciliği” diyen örgüt, 20 Kasım 2000 tarihinde, Rus Nezavisimaya gazetesine verdiği ilanda; Türkiye’nin Doğu bölgelerinden “Batı Ermenistan” diye söz ediyor, Sevr Anlaşmasını’nın bu toprakları Ermenilere bıraktığını, ancak Atatürk’ün Lozan’da bunu ortadan kaldırdığını, bu nedenle “Batı Ermenistan” halkının kendi toprakları için savaşım başlattığını açıklıyordu.17
Savaşımın yürütülmesi için sürgünde bir “Batı Ermenistan” hükümeti ile parlamentonun kurulacağı ve bu iki örgütün amaçlarının şunlar olduğu söyleniyordu: “Batı Ermenistan Ermenilerinin torunlarına ait yasal hakların, uluslararası kuruluşlarda temsil edilmesini sağlamak ve Türkiye’yi bu konuda müzakereler yapmaya zorlamak; Uluslararası örgütlere, Birleşmiş Milletler ve Uluslararası Adalet Divanı’na başvuruda bulunarak, insanlığa karşı işlenmiş soykırım suçu için özel mahkeme kurulmasını sağlamak; Osmanlı İmparatorluğu’nun hukuki varisi olan Türkiye Cumhuriyeti yönetimini, Ermenilerin maddi ve manevi zararlarını tazmin etmeye mecbur etmek; Batı Ermenistan Ermenileri torunlarının, kendi tarihsel yurtlarına güvenlik içinde dönme hakkını elde etmek”18 (Ermenilerin Batı Ermenistan dedikleri bölge şu illerimizi kapsamaktadır; Kars, Iğdır, Ardahan, Artvin, Trabzon, Rize, Van, Muş, Bitlis, Gümüşhane, Bayburt, Erzurum ve Erzincan).
DİPNOTLAR
1 “Ermeni İddiaları ve Türkiye” Kocaeli Üni., Ağustos 2001, sf.6-7
2 “ASALA ve Soykırım Yalanları” Yalçın Bayer, Hürriyet 24.09.2000
3 Grosser, A.Le Crime et la Memoire, Flammarion, 2002, Paris, 1989; ak. Taner Timur, “1915 ve Sonrası, Türkler ve Ermeniler” İmge Yay., Ank., 2.Bas., 2001 sf.20
4 European Parliament, European Parlament resolution on the 1999 Regular Report from the Commission on Turkey’s progress towards accession (COM–1999) 512–C5–0036/2000–2000/2014 (COS), 15.11.2000, ak. Türk–İş Yayınları “Avrupa Birliği Türkiye’den Ne İstiyor” sf.5
5 “Avrupa Soykırımda İddialı” Cumhuriyet 01.03.2002
6 “TBMM: AP Kararı Yaralayıcı” Cumhuriyet 01.02.2002
7 a.g.g. 01.03.2002
8 “Aferin Sana Fransa!” Emin Çölaşan, Hürriyet 09.11.2000
9 “İtalya Şaşılaştı ve Ermeni Tasarısı Geçti” Hürriyet 18.11.2000
10 “Lobi 11 Ülkede Başardı” Cumhuriyet 19.01.2001
11 “17 Türke Soykırımı İnkar Suçlaması” Hürriyet 06.09.2001
12 “Ermeni Tablosu Krizi” Hürriyet 06.07.2001
13 “Papa Hem Ermenileri Hem Türkleri Kızdırdı” 27.09.2001
14 a.g.g. 27.09.2001
15 “Sözde Soykırım Türkiye’de Tabu olmaktan Çıktı” Hürriyet 19.12.2001
16 “İddialar, Türkiye’yi Bölmeye Yönelik Politikaların Ürünü” Aydınlık 21.01.2001
17
“Baklayı Çıkardılar” Hürriyet 22.11.2000
18 a.g.g., 22.11.2000======================================
Dostlar,
Değerli araştırmacı arkadaşımız yürekli yazar Sayın Metin AYDOĞAN,
yukarıdaki kapsamlı yazısını paylaşıyor.. Çok emekli ve sıkı kaynaklara dayalı..
Metin bey bir Mühendis ve bu özenli kimliğiyle yakın tarihe ışık tutan politik irdelemelerini yetkinlikle yürüterek kitaplara aktarmış çok çalışkan ve üretken bir insan..
15’i aşkın yayımlanmış kitabı var..
Önemli sağlık sorunlarına karşın!
ADD’de kendileri İzmir’de, biz Edirne’de ve Ankara’da Genel Merkez Yönetiminde
birlikte çalışma olanağımız olmuştu.
Kendisine teşekkür ederiz emekleri ve paylaşımı için..
Politik – tarihsel fotoğraf ve satranç çoook net; “3 T Formülü” !
– Batının Ermeni politikası
Türkiye’den toprak istemeye yönelik!