Etiket arşivi: Hüsnü Mahalli

Cemil Çiçek : BU ÜLKE SİYASETEN ve DİNEN KANDIRILMIŞLAR ÜLKESİ

Cemil Çiçek’ten flaş açıklama

 YURT Gazetesi 18-12-2016

(AS: Bizim kapsamlı katkımız yazının altındadır..)

* Cemil Çiçek: Bu ülke siyaseten ve dinen kandırılmışlar ülkesi;
hâlâ bizi kurtaracak tek adamlar arıyoruz!

Eski TBMM Başkanı Cemil Çiçek, Türkiye’nin içinde bulunduğu duruma ilişkin değerlendirmelerde bulunurken AKP ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan‘a da göndermeler yaptı.

  • Bu ülke, siyaseten ve dinen kandırılmışlar ülkesi. Dinen kandırıldığını gördük” diyen Çiçek,
  • “Dünyadaki sıkıntılarımızdan kurtulmak için de bir kahraman bekliyoruz. Halbuki demokrasi, doğru kurallarla vasat zekâlı insanların işlettiği bir sistemdir. Ülke meselelerine hep şahıslaştırarak çözüm aramaya çalışıyoruz. Bu kadar savaş görmüş, sıkıntı çekmiş ve rejim değiştirmişiz. 150 sene sonra hâlâ iki cihanda bizi kurtaracak tek adamlar arıyoruz..”
    ifadesini kullandı.

2011’deki anayasa değişikliği çalışmalarına başkanlık etmiş olan Çiçek, AKP ve MHP’nin üzerinde uzlaştığı cumhurbaşkanlığı sistemi önerisine ilişkin olarak,

  • “Mevcut teklifle ilgili alternatif önerilerin getirilmesi faydalı olur. Özellikle yargının yönetimi ile ilgili olarak. Bunun yanında Siyasi Partiler Yasası’na da ihtiyaç var. Sağdan sola tüm partiler tek tip elbise giyiyor. Milletvekilinin kişiliğini ortadan kaldıran faşist bir model,
    katı bir disiplin var.” görüşünü dile getirdi.

Çiçek, “Yeni anayasa teklifinde ‘Şunu eksik görüyorum’ dediğiniz bir şey var mı?” sorusuna, “Bunları söylerim, fakat korkarım muhalefet, benim üzerimden partimi vurmaya çalışır.
Sayın Başbakan fikrimi sordu; nerede, ne olması gerektiğini söyledim. Yargı dışında
çeşitli şeyler gözden geçirilebilir.” yanıtını verdi.

“18 yaşa ve yedek vekilliğe olumlu bakmıyorum”

Çiçek “18 yaş maddesi; ‘Gençlere önem veriyoruz’ mesajını vermek için konulmuş bir maddedir. Benim kişisel fikrime göre 25 yaş bile gençtir. Siyaset yapmak zordur. Tecrübe ister. Yedek milletvekilliğine de olumlu bakmam. Bir defa yedek lafı inciticidir. Ama her iki konu da bu sistemin olmazsa olmaz parçası değil, tartışılabilir.” dedi.
=================================

AKP’li CEMİL ÇİÇEK’ten TARİHSEL SAPTAMA ve ÇAĞRI

Sn. Çiçek’in sözleri son derece önemli :

1. Bu ülke siyaseten kandırılmıştır.
2. Bu ülke dinen kandırılmıştır.
3. Sıkıntılarımızdan kurtulmak için bir kahraman bekliyoruz.
4. Ülke meselelerine hep şahıslaştırarak çözüm aramaya çalışıyoruz.
5. … 150 sene sonra hâlâ iki cihanda bizi kurtaracak tek adamlar arıyoruz.

Cemil Çiçek AKP’nin önde gelen kurmaylarındandır ve Adalet Bakanlığı, TBMM Başkanlığı yapmıştır. Konuşmasından çıkardığımız ve yukarıda sıraladığımız 5 tümcenin altı çizilmelidir. Özne açık edilmemekle birlikte, Sn. Çiçek’in partisini de bu süreçte sorumlu tuttuğu görülüyor. Bizler yazıp – söylesek hemen bir suç uydurulur.. En son YURT Gazetesi yazarlarından
Sn. Hüsnü Mahalli‘ye yapılan tam da budur..

Mahalli’yi tutuklama kararı veren Sulh Ceza Yargıcı, “.. serbest kalırsa Mahalli’nin Cumhurbaşkanı üzerinde baskı kurabileceğini..” gerekçe yapabilmiştir! Böylesi bir tutuklama gerekçesi Ceza Yasası, Ceza Yargılaması Yasası başta olmak üzere hangi yasamızda vardır? Dahası, geçelim uygar ülkeleri, hangi ilkel ülkede vardır?? Kanımızca bu yargıç Mustafa bey açıkça hukuk dışına çıkmış, görevini kötüye kullanmıştır. Vahim bir hak ihlali söz konusudur ve adalet ayaklar altındadır. HSYK’nın derhal bu yargıç hakkında yasal işlem yapması ve tedbir olarak da en azından Mahalli davasından çekmesi gerekir. Anayasanın ilgili buyurucu maddesi çok nettir  :

  • Anayasa md. 138/1 : Hakimler, görevlerinde bağımsızdırlar;
    Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdanı kanaatlerine göre hüküm verirler. 

AKP kurmayı Cemil bey bu sözleri gelişigüzel, rastgele söylemiş değildir. AKP – RTE’nin 21 maddelik Anayasa değişikliği ile eldeki anayasanın 70 maddesini değiştirmek ve totaliter – otoriter bir tek adam yönetimine geçmek üzere başlattığı SİVİL DARBE sürecinde
dile getirme zorunluluğu duymuştur..

Öteden beri yapageldiğimiz çağrılara dönük bir sağduyu “çıkışı” olarak değerlendirilmeldir.
Sn. Çiçek hakkı ve görevi olan bu demokratik çıkışı ile davasına ihanet etmiş de değildir. Tersine, Türkiye’nin hatta AKP – RTE’nin de yararına bir çıkış yapmıştır. Eminiz AKP içinde
Sn. Çiçek gibi sağduyulu ve yurtsever çok sayıda vekil vardır. 1 Mart 2003 tezkeresine yüz dolayında AKP’li vekil “hayır” oyu vermiş ve ülkemizin Irak’a müdahale bahanesiyle ABD tarafından sıcak işgalini önlemişlerdi.. Günümüzde de son derece tehlikeli bir kavşaktayız.

Tayyip beyin sınır tanımayan anti – demokratik ve irrasyonel ihtirasına “gönüllü köle” olmadıklarından emin bulunduğumuz 317 vekilin seslerini çıkarmalarının ve itirazlarını dillendirmenin zamanıdır. Türkiye için iç savaş ve bölünmeye dek varabilecek bu çılgın Başkanlık dayatmasından, Sn. Çiçek’in haklı deyimiyle ülkemizi 150 yıl geriye savuracak inatlaşmadan vazgeçilmelidir. Çok değil 10-20 kıdemli ve ağırlıklı vekilin itirazlarını uygun bir dille Tayyip beye iletmeleri yeterli olacaktır. Bu aklıselim manevra orta ve uzun erimde
önce ülkemizin sonra da AKP – RTE’nin hayrına olacaktır.

Sayın Çiçek’in sorumlu ve ağırbaşlı bir siyasetçi olarak yaptığı çağrıyı aynen paylaşıyoruz.
AKP – MHP’den vekillerin de benzer açıklamalarını bekliyor ve ülkemiz için bu çok sakıncalı anayasa değişikliğini mutlaka durdurmaya çağırıyoruz.

Ülkemiz yangın yeridir. Can ve mal güvenliği kalmamıştır. Her gün çok sayıda masum yurttaşımız yaşamını yitirmektedir. Öyle ki, polis ve askerin bile can güvenliği yoktur!
Dün öldürülen Rusya Büyükelçisi Andrei Karlov, sorunlarımızın tuzu – biberi olacaktır. Ülkemize mutlaka bir fatura çıkarılacaktır. Teslim olunan tek bir kişinin hatalı kararlarına
ülke ve yurttaşın geleceği emanet edilemez, feda edilemez. Çağımız giderek DOĞRUDAN DEMOKRASİ’ye evrilmektedir. Dijital teknoloji ile sıklıkla millete sormak, halkoylaması ile yasalar çıkarmak teknik olarak olanaklı duruma gelmiştir. Hal böyle iken tek 1 kişiye sınırsız yetkiler vermenin savunulacak zerrece yanı olamaz..

Dimyat’a pirince giderken eldeki (evdeki) bulgurdan olmak da vardır.
TBMM’den geçmeyen ya da halkoylamasında reddedilen bir anayasa değişikliği sonrasında Erdoğan’ın statüsü, siyasal saygınlığı…. yerle bir olmayacak mıdır??

Sevgi ve saygı ile. 20 Aralık 2016, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     
profsaltik@gmail.com

(22.12.16’da manşete de kondu..)

BAŞKANLIK REJİMİ; TÜRKİYE’de DİNCİ FAŞİZMİN
ve PARÇALANMANIN KAPISININ ANAHTARIDIR!

Herkes bu çıplak, vahim ve yakın tehlikeyi bir an olsun aklından çıkarmadan konumunu belirlemek ve bu yıkıcı emperyalist planı bozmak için vargücüyle çalışmak zorundadır..
Gerçek MHP’liler – Ülkücüler ve sağduyulu yurtsever AKP’liler de dahil, hatta en önde ..
AKP – RTE, söz konusu değişiklik teklifini, içine sürüklendiğimiz ağır hatta vahim koşulları da dikkate alarak, kör inadı bırakarak, ülkemizin ve ulusumuzun yüksek yararı adına
mutlaka ve hemen geri çekmelidir. Bu apaçık bir sivil darbedir ve suçtur!

‘Ekonomiye dair bildiğiniz tüm gerçekleri unutun!’

‘Ekonomiye dair bildiğiniz tüm gerçekleri unutun!’

ASLI AYDINASLI AYDIN

(AS: Bizim kapsamlı katkımız yazının altındadır..)

TÜİK büyüme verilerini ne kadar değiştirirse değiştirsin, dış dünya bu suni iyimser havaya
pek ikna olacağa benzemiyor. Nedeni ise basit; üretim, yatırım ayağı çökmüş bir ekonomi

Güne bir uyanıyoruz, bir de bakıyoruz ki geçmişe dair bütün veriler neredeyse sıfırlanmış.
2015 yılındaki kişi başına milli gelir 9,2 bin dolardan 11 bin dolara fırlamış, uluslararası kuruluşların ve derecelendirme kuruluşlarının durgunluk tespitleri dış kamuoyuna yerleşmişken, tek bir gecede en hızlı büyüyen ekonomiler arasına oturmuşuz. Bildiğimiz tüm gerçekleri unutmamızı buyuran bir yöntem değişikliği ile ekonominin gerçekleri ile göstergeleri arasındaki bağ daha da kopmuş durumda.

Neler değişti?

Türkiye İstatistik Kurumu, Gayri Safi Yurtiçi Hasıla (GSYH) hesaplarında ciddi bir yöntem değişikliği yaptı. Öncelikle neredeyse tüm kalemlerde değişikliğe gidildi. Sanayinin, tarımın ve diğer sektörlerin milli gelir içindeki payları, kamu harcamaları ve tasarruflara kadar birçok hesap, yeni yöntemle değişti. Eski seriler artık tarih oldu, kullanışsız hale getirildi. Eskiyle bugünün arasındaki bağı koparan yöntem değişikliği, dönemsel analizi de olanaksız hale getiriyor. TÜİK’in zaman zaman önemli göstergeler üzerinde yaptığı bu tür revizyonlar,
dikkat ederseniz hep ekonomiyi olduğundan daha iyi göstermeye yönelik oluyor.
“Uluslararası standartlara uygunluk” gerekçesi ne var ki işler hep çok ters gittiğinde ortaya çıkıyor ve sorunu çözmek yerine “bir sorun yok” anlayışını bir kez daha karşımıza çıkarıyor.

ekonomiye-dair-bildiginiz-tum-gercekleri-unutun-222107-1.

Çok uzun zaman önce değil, bir başka can yakan reel gösterge olan işsizlik hesaplamasında da hatırlanacağı üzere revizyona gidilmişti. 2014’ün şubat ayında yeni bir hesaplama serisi kullanmaya başlayan TÜİK, temel olarak işsizliğin tanımını değiştirdi, işsizlik kapsamına daha az işsizin girmesine yola açacak yöntem değişikliğini hayata geçirdi. Önceki uygulamada son üç ay içinde iş arama kanallarından en az birini kullanmış durumda olanları işsiz sayarken, yeni uygulamayla birlikte üç ayı bir aya indirdi, geri kalan işsizleri işsiz bile saymamaya başladı.

Şimdi milli gelirdeki yöntem de aynı anlayışla değiştirildi. Tasarruf oranı % 24’lere fırladı,
reel büyümenin yerini üçer aylık milli gelir rakamları ortalaması şeklinde “Zincirleme Hacim Endeksi” aldı, büyüme arttı; cari açığın, dış borcun, bütçe açığının milli gelire oranları azaldı!

Yeni seriye göre geçmiş yılların büyüme verisi yukarı taşınırken ne var ki 2016 üçüncü çeyrek verilerine bu iyimser hava yansımadı. Hanehalkı tüketim harcamalarında bir önceki yılın aynı dönemine göre (zincirleme hacim endeksi) % 3,2 düşüş gözlenirken, sanayi sektörünün toplam katma değeri % 1,4 azaldı. 2016’nın üçüncü çeyreğinde sektörler arasında tek yukarı yönlü olan inşaat sektörünün olması elbette kimseyi şaşırtmadı, sanayinin azalan payını kapmışçasına katma değerini % 1,4 artırdı.

Kimse ikna olmuyor…
TÜİK büyüme verilerini ne kadar değiştirirse değiştirsin, Dünya Bankası, OECD gibi kurumlar başta olmak üzere dış dünya bu suni iyimser havaya pek ikna olacağa benzemiyor. Son olarak JP Morgan Türkiye’ye ilişkin beklentilerini aşağı yönlü revize etmekle bu olumsuz beklentileri sürdürmüş oldu. JP Morgan’ın geçtiğimiz günlerde bu revizeye ilişkin açıklaması dikkat çekiciydi; “3. çeyrek GSYH verisinin yarattığı büyük hayal kırıklığı bize 2016 ve 2017 için büyüme tahminlerimizi revize etmeye zorladı.” ifadelerini kullanan JP Morgan, 2016 için GSYH büyüme tahminini % 2,8’den 2,5’e düşürdü.

Nedeni ise basit; üretim, yatırım ayağı çökmüş bir ekonomi
– Dış borçla bugüne kadar yelkenini şişirmiş ve şimdi alabora olmaya doğru ilerliyor.
– İhracatı gerileyen, buna rağmen yüksek dış bağımlılık nedeniyle ithalatı artan,
– Gelirden çok gideri olan,
– Açığını borçla kapatan,
– Her geçen gün artan riskler nedeniyle borçlarına daha fazla faiz ödeyen

bir ekonomi kime ne vaat etsin ki? Vaat konusunda seslendiği tek yer yüksek volatilite nedeniyle kısa zamanda yüksek getiri arayan finans spekülatörleri. Yeni yöntemin getireceklerinden birine ilişkin ekonomi yönetiminden gelen ‘artık büyüme de daralma da daha yüksek olacak’ açıklaması da buna ilişkin. Bizlere bu iniş ve çıkışların daha sert olacağına şimdiden alışmamızı söylerken, aynı zamanda Dolar üzerinde de bu oynaklığı göreceğimizi şimdiden tayit ediyorlar. Bu bizlere bir uyarıyken aynı zamanda spekülatörlere de çağrı niteliğindedir. Fakat orada bile çok işe yaramış gözükmüyor orası ayrı.
(http://www.birgun.net/haber-detay/ekonomiye-dair-bildiginiz-tum-gercekleri-unutun-139567.html)
===================================
Dostlar,

Türkiye’nin son 45 yılını, 1971’de Hacettepe Tıp Fakültesinde eğitime başladığımızdan bu yana aklımızın erdiğince izliyoruz.
Bu denli kötü yönetim görmedik!
Bunca kritik bir duruma Türkiye’nin düşürüldüğünü de..
Öte yandan itiraf edelim ki, AKP – RTE, her zor duruma kendilerince “çare” üretiyorlar!
Ülke darbe ile karşılaşıyor, “beraber yürüdükleri yolda” paylaşım kavgası iç savaşa sürüklüyor halkı ama “Milletim ve Allah bizi affetsin..” deyip müthiş bir pişkinlikle sıyrılmaya çalışıyorlar.

12 Mart’a ve 12 Eylül’e sürüklenirken yaşanandan daha çok can yitiği bu siyasal kadroların
15. yılına giren tek başına iktidarlarında yaşandı. Bütün komşularla kavgalı oldu,
PKK ile masaya oturdu bu iktidar.. Yüzü aşkın gazeteci hapiste, aykırı sesler hemen boğuluyor! Hüsnü Mahalli bile.. Oysa dış politika danışmanı yapılması gereken bir Ortadoğu uzmanı!
Kimi genel yayın yönetmenleri yurt dışına kaçmak zorunda bırakıldı, adeta sürgün edildi!
En son İstanbul’da 44 yurttaş teröre kurban verildi, Tayyip bey, bilmem kaçıncı muhtarlar tiyatrosunda bu kez de sorumluluktan kaçtı ve “sefereberlik” çağrısı yaptı!
Oysa ülke OHAL rejimi altında inletiliyor.. ama rejim değişikliği getiren anayasa değişikliği dayatılıyor; Tayyip bey padişah yetkileri istiyor, 3. Abdülhamit rüyaları görüyor.!?

Şimdi sıra ekonomideki perişan çöküşü ve yangını makyajlamaya geldi..
TL, hastalıklı, cılız, üretemeyen, borca ve yolsuzluklara batmış bir ülkenin parası olarak
hızla eriyor hemen hemen tüm yabancı paralar karşısında ama utanmaz bir algı saptırması ile “Dolar rekora doymuyor” benzeri şizofrenik tümceler kuruluyor. Bu çarpıcı gerçeklik bile Batı’nın AKP – RTE’ye operasyonu gibi sunulup mağdur rolü oynanıyor..
Nicoolo Machiavelli bile bu denli siyaset ustası (!) olamazdı!
*****
Efendiler, ne yaparsanız yapın; bu mızrak bu çuvala sığmaz.. Ekonomiyi tükettiniz.
Ekonominin nabzı TÜİK’in süslü raporlarında ve alacalı tablolarında – grafiklerinde değil,
çarşı pazarda atıyor. Cüzdanlardaki madeni paralarda atıyor, birkaç ekmek parasını bile
kredi kartı ile öteleyen insanlarımın dramında….. atıyor..

TÜİK’in bu davranışı açıkça etik dışıdır; Bilim ahlakına sığmaz!

Halkın bilme hakkını çiğnemektir, demokrasiye ve saydam yönetime aykırıdır;
halkı – dünyayı kendi küçük aklınca aldatmaya çalışma kurnazlığı ve zavallılığıdır.
Devekuşu tavrı çok masum kalmaktadır bu tutumun yanında.
Ayrıca geçmişe – geleceğe dönük karşılaştırmalı iktisadi analizi olanaksız kılarak
iktisat tarihi belleğimizi sıfırlayan bir tehlikeli ve sorumsuz bir ucubedir yeni teknik (!).
TÜİK yöneticileri, siyasal otoritenin direktifine uymak zorunda kaldıkları masalına sığınmasınlar sakın; İSTİFA diye insan onurunu ve halkı koruyan saygın bir kurum vardır.
Merhum Genelkurmay Başkanı Necip Torumtay, dönemin cumhurbaşkanı T. Özal’ın “1 koyup 3 alma” serüvenciliğine karşı çıkarak TSK’yı Irak’ta savaşa sürmemiş, istifa ederek ülkemizi
bu kanlı tuzaktan korumuştu (1991). Irak’a o saldırı yapılsa idi belki yüzlerce – binlerce Mehmetçik telef edilecek ama halkımıza da “şehit” masalları anlatılacaktı.. Halen yapıldığı gibi..
*****
Akademik yılın açılışında bile kaçak sarayda rektörlere, dekanlara, YÖK üyelerine 2023’te Türkiye’nin ilk dünyada 10 ekonomi içine gireceği masalı anlatıldı ve ne hazindir ki, hocalardan alkış aldı!? Birkaç yıl önce biz, bu masalın matematiksel olarak olanaksızlığını hesaplayarak sitemizde yayımlamıştık :

10 yıl boyunca kesintisiz %19-20 hızla büyümesi gerekiyordu Türkiye’nin başkaca her şey sabit sayıldığında (iktisatta ceteris paribus varsayımı) ..
Hindistan %7 büyümeyi sürdürecek ve Türkiye Hindistan’ı yakalayıp onun yerine geçecek..
Son birkaç yıldır bırakalım %19-20 büyümeyi %5’i bulabildik mi?
Haberiniz olsun; bu kez dipten gelen kocaman bir dalga ekonomideki yıkım..
Korkarız katıp önüne götürecek her bir şeyi.. Bu yıl reel büyüme “negatif” bile olabilir!

Öylesine kirlendiniz ve kirlettiniz ki; sizi tarih baba bile asla bağışlayamayacak..
Yazıklar olsun yazıklar!

Sevgi ve saygı ile.
15 Aralık 2016, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak.
Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net

profsaltik@gmail.com

“Ankara hızlı davranmazsa Türkiye darmadağın edilecek!”

“Ankara hızlı davranmazsa
Türkiye darmadağın edilecek!”

Gazeteci Hüsnü Mahalli, Suriye’de yaşanan gelişmeleri değerlendirdi.

Portresi

Gazeteci Hüsnü Mahalli, Suriye’deki gelişmeleri Ceyda Karan’a değerlendirdi. İşte o haber:

http://www.vaziyet.com.tr/siyaset/husnu-mahalli-ankara-hizli-davranmazsa-turkiye-darmadagin-edilecek-h5845.html, 23.8.16

(AS: Bizim katkımız yazının altındadır..)

Haseke’de yaşanan çatışmaları ‘beklenmeyen bir gelişme’ olarak yorumlayan Mahalli, bölgenin hem IŞİD’in kalesi Rakka’nın hemen üstünde olması hem de Kürtlerin başkent ilan etmek istemesinden ötürü önemli olduğunu söyledi.

Mahalli’ye göre, ABD, Türkiye’nin İran ve Rusya ile olası yakınlaşmasına bir tepki olarak müttefiki olan Kürtlerin belirleyiciliğindeki YPG’yi harekete geçirdi. Mahalli, Suriye bağlamında bir Ankara-Tahran-Moskova ittifakı olup olmadığının yanıtını görebilmek için ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden’ın Ankara ziyareti ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın beklenen Tahran ziyaretini beklemek gerektiğinin altını çizerek şu yorumu yaptı:

Türkiye samimiyse İran ziyareti sonrası bu çok net gözükecek. O zaman ABD’liler bölgede çuvallamış olacak. ABD bu çuvallamanın öncesinde Kürtleri harekete geçirerek bir ön adım atmış oluyor.” yorumunu yaptı.

‘SURİYE’YE BAKARKEN IRAK’I GÖZARDI EDEMEYİZ’

Suriye’de yaşanan gelişmeleri Irak’tan bağımsız okumanın doğru olmayacağını belirten Mahalli, geçen hafta Peşmerge’nin Irak ordusuna rağmen Musul’da bağımsız giriştiği operasyonlara dikkat çekti:

“Suriye’yi konuşurken bir noktayı hep gözardı ediyoruz. O nokta Irak. Geçen hafta Barzani’ye bağlı Peşmerge güçleri Musul’un doğusunda hareketi geçti ve küçük köyleri IŞİD’den aldı. Üstelik bunu Irak ordusunun uyarılarına rağmen yaptı. Zira ordu Musul’a yönelik bir operasyon hazırlığı içinde. Fakat Peşmerge, Irak ordusu ile hareket etmeden, fırsat bu fırsat, o köylerde de Kürtler yaşıyor diyerek birkaç köyü işgal edip Kürdistan’a bağlama hevesindeydi. Onların Fransız ve ABD’li danışmaları olduğunu hepimiz biliyoruz. Hem ABD’lilerin varlığı, hem İran’ın oradaki etkinliği, hem de Irak’ın Suriye’nin komşusu olması ve İran’ın malzeme uçaklarının Irak’tan kalkması itibarıyla Irak faktörü çok önemli.”

‘PYD VE YPG İÇİN TARİHSEL BİR BİR HATA OLUR’

Rusya ve İran’ın PYD’nin şimdiye dek Şam ile olan dostluğunun garantörü olduğunu söyleyen Mahalli, “PYD’lilerin ABD’yi tercih etmesi tarihsel bir talihsizlik. Bugün Salih Müslim’in bazı açıklamalarını gördüm ve açıkçası hiç sempatik değildi. PYD ve YPG eğer koşullardan yararlanarak Suriye’de bir şeyler yapalım düşüncesindeyse her şeyi, büyük bir kırımı göze almış demektir. Bunu hem Türkiye, hem Suriye, hem de Irak açısından söylüyorum. Bu tarihsel bir yanlışlık olup bunun telafisi mümkün değildir. Tarihte de bunun örnekleri görülmüştür. ABD’liler bölgede hep kazık atmışlardır. Destek alırsın, konuşursun, silah alırsın, bunlar başka şeyler. Ancak ABD’liler hep söyler ya ‘Suriye’de bir B planımız var’ diye. Belki de B planları bu. Ama bu blöf olsun, gerçek olsun Kürtleri kırıma sürmek istiyorsa o başka bir şey. Bu endişeyi de taşıyorum.” tespitinde bulundu.

‘HEDEF BAŞINDAN BERİ TÜRKİYE’

Tahran-Moskova ile anlaşmanın Ankara için ‘okları üzerine çekmek’ anlamına gelip gelmeyeceğini sorusuna “Hedef zaten Türkiye” yanıtını veren Mahalli, “Suriye, Irak bunlar dandik ülkeler. Batı’nın esas büyük oyunları bağlamında da Kürtler bağlamında da hedef Türkiye” dedi ve şu tespiti yaptı:

“Suriye’de 3, Irak’ta 8 milyon Kürt varsa bu Türkiye’de 15-20 milyon. IŞİD konusunda da İslamcıların hedefinde Türkiye var. Beş yıldır Arap Baharı vesilesiyle her türlü islamcı grupla iç içe girmiş İslamcı söylemleri olan bir parti. Suudiler zaten nefret eder AKP’den. Bu tarihsel bir meseledir. Hele hele bu işi anlamazsanız, danışmanlarınızda iş yoksa, size yol gösterecek kimseniz yoksa, öngörüleriniz doğru çıkmazsa oturup ‘Yeter, bu kadar yanlış yaptık. Artık hızlı davranmamız gerekir’ demeniz gerekir.”

‘ENDİŞEM TÜRKİYE’NİN DARMADAĞIN EDİLMESİ’

AKP iktidarının çözümü hızlı davranmakta araması gerektiğinin altını çizen Mahalli,

“Eğer ABD seçimlerini bekleyeceklerse Türkiye’nin ne hale geleceğini herkes görecek. Öyle bir endişe taşıyorum ki, Türkiye darmadağın edilecek. Dört ay bekleyeceklerse eğer neler yaşanacak bu coğrafyada görecekler. Eğer Batı kafasına koymuşsa ve bu oyun böyle oynanıyorsa -ki bunu Haseke’ye bakarak söylüyorum- herkes görecek ne olacağını. Bu coğrafya böyle bir coğrafyadır. Her şey bir günde tepetaklak olur. Yarın öbür gün Haseke’den çok büyük bir kalkışma olursa ya da Suriye uçakları orada beş bin insanı öldürürse bunun kontrolünü kim sağlayacak? PKK ayaklanıp, halk ayaklanması çağrısı yaparsa bunu kim durduracak? Irak ne olacak? Yani karşı taraf kafasına koymuşsa bunu yapar. Biz bu coğrafyada bunları gördük. Irak’ta ABD işgalinden bu yana neler yaşandı. Ama kim hatırlıyor? Suriye de böyle olsun. Türkiye de.. Kimin umurunda ki? Batı’nın böyle bir hesabı yok..” uyarısı yaptı.

==================================

Dostlar,

Sayın Hüsnü Mahalli‘nin Ortadoğu’un politik sorunları hakkında uzmanlığı tartışma dışıdır. Yazdıkları hep isabetli öngörüler olmakta. Bu bakımdan, Dışişleri çevrelerince ve AKP – RTE tarafından özenle izlenmesi, danışılması gerektiğinin altını bir kez daha çiziyoruz.

Ortadoğu belalı bir coğrafyadır..
Kan ve entrika deryasıdır..
Türkiye’nin bu gayya kuyusundan korunmasının temel aracı, Büyük ATATÜRK‘ün koyduğu altın dış ve iç politika ilkesidir :

  • YURTTA BARIŞ, DÜNYADA BARIŞ!

Tayyip Erdoğan Başbakan iken, 2005 yılnda yaşamının en büyük hatasını yapmış ve Türkiye için müthiş bir kumar oynamıştır : BOP EŞBAŞKANLIĞI!

BOP_haritasi

Başımıza gelen bunca badire, ABD – AB’nin emperyalist maşası olan onur kırıcı hatta sefil bir dış politika izlememizdendir. Türkiye, hiçbir ülkenin içişlerine asla karışmamalıdır. Hele hele kadim komşularımız Iak ve Suriye üzerinde bölücü, kanlı emperyal planlara geniş kapsamlı araç olmak çok vahim bir hatadır. 2011 ilkbaharından beri, 5+ yıldır Türkiye, Suriye’de iç savaş ve parçalanmanın ne yazık ki en aktif taraflarındandır. Uluslararası Ceza Mahkemesinde yargılanmak üzere şikayet edilmiştir! Gelinen yer ülkemizin kan – revan içinde perişanlığıdır.

Hala Suriye konusunda ikircikli ve yarım ağız konuşuyor AKP – RTE.. Hala “Esed” diyerek dünkü aile dostu – birader Esat, Amerikan ağzıyla telaffuz ediliyor. Hala “geçiş dönemi Esed ile olabilr ama sonra hayır..” denebiliyor!?.. Adama sorarlar, siz kim oluyorsunuz da Suriye’ye devlet başkanı belirlemeye kalkıyorsunuz?! Yetki ve egemenlik hakkı Suriye halkınındır. Türkiye’nin bu tutumu uluslararası hukuk ve BM Anlaşmaları bağlamında suçtur. Yarın Batılılar sütten çıkmış ak kaşık gibi sıyrılır ve Türkiye’yi “haydut devlet” bile ilan edebilirler!

Bir an önce Atatürk’ün dış politikasına dönünüz.. Koskoca bir ülkenin kişilikli – namuslu – erdemli, ilkeli, karşılıklı çıkarlara saygılı ve içişlerine karışmayan, barışçıl bir dış politikası olsun; maşa – piyon – taşeron vb. utandırıcı işlevlere asla soyunmasın!

Sevgi ve saygı ile.
23 Ağustos 2016, Tekirdağ

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

Suudi İttifak’ın son numarası

Suudi İttifak’ın son numarası

Pazartesi günü kurmayları ile toplantı yapan Obama,
‘Başta Suudi Arabistan ve Türkiye olmak üzere Müslüman ülkelerin IŞİD‘e karşı mücadelede samimi davranmadıklarını’ söylemiş.

Dün sabah Savunma Bakan Ashton Carter aniden Türkiye’ye geldi.
Suudi Savunma Bakanı, Veliahtın Veliahtı ve Kralın oğlu Muhammed,
sabah namazından sonra ‘Teröre Karşı İslam Ülkeleri İttifakı’ kurulduğunu ilan etti.
Duasını edip etmediğini ya da ettiyse duanın kabul edilip edilmediğini bilmiyoruz ama
Emir Hazretlerinin namaz kıldığından bile şüpheliyim.
Bu adam 8 aydır Yemen’i bombalıyor ve işgal etmeye çalışıyor. Şimdilik 30 bin ölü var.
Bu adamın sülalesi İslam coğrafyasında tüm pisliklerden sorumlu.
Bu ülkenin Dışişleri Bakanı Elcibir ‘ Son 40 yılda 90 ülkeye 115 milyar dolar yardım ettik ama bazıları bize karşı samimi davranmıyor..’ dedi.
Adam haklı çünkü o paraları dağıttığı kişiler aslında işbirlikçi iktidarlar ve benzeri kişi ve kurumlar.
Örneğin Suudiler 1980-1990 döneminde Pakistan ve Afganistan’a milyarlarca dolar yardım etti.
Kaide ve Taliban’ın kurulması ve güçlenmesi için.
Örneğin Suudiler Somali’ye yardım etti Kaide’ci El-Şabab ortaya çıktı.
Örneğin Suudiler Irak ve Suriye devletine yardım etmedi ama IŞİD, Nusra, ÖSO vb.
onlarca terör örgütüne milyarlarca dolar dağıttı.
Örneğin kime nasıl ve ne kadar verdiği belli değil ama Nijerya’da Boko Haram‘ın kurulmasını sağladı.
‘Arap Baharı’ sürecinde  Suudiler Mısır, Tunus, Libya ve Yemen’de radikal İslamcı gruplara milyarlarca dolar dağıtıp iktidar olmalarını sağladı.
Dönelim konumuza.
Hayatımda bu kadar aptal, saçma ve rezil bir konu görmedim.
Belki de kendileri gibi düşünen kıt zekalılarla alay ediyorlar.
Yeni İttifak’a ne gerek var?
Ortada İslam İşbirliği Örgütü var ve bu örgütün de merkezi Cidde’de .
Suudiler 1969’da ABD’nin talimatı ile bu örgütü o zaman dost ve müttefik
Şii İran Şahı ile birlikte kurdular.
O gün bugün bu örgüt hiçbir işe yaramadı.
Örgütün 56 üyesi KKTC’yi tanımaz.
Peki 1945’te İngiliz tavsiyesi ile kurulan Arap Birliği Örgütü ne işe yaradı?
Kocaman bir HİÇ.
Bu örgüt Suudi Arabistan ve Katar’ın baskısıyla ‘Arap Baharı’ sürecinde NATO‘ya
çağrıda bulunarak ‘Gelin Suriye ve Libya’yı işgal edin’ dedi.
İslam coğrafyasında tüm İslami terör örgütlerinin arkasında, yanında ve tepesinde Suudiler var.
Siyasi, askeri ama en önemlisi ideolojik.
İlkel, çağ dışı, karanlık ve kanlı Vahabi mezhebi.
Bu coğrafyada çok dostu var.
Baksanıza 33 ülke Suudilerin İttifak çağrısına ‘Ben de varım’ demiş.
Birçoğu ‘dandik’ ama olsun.
Gelin birlikte bakıp o tezgahın ne kadar iğrenç ve aptalca olduğu görelim.
Aptalca olduğunun ilk kanıtı, Körfez ülkesi olmasına rağmen Umman Sultanlığı
‘Ben bu işte ben yokum’ dedi.
Listede yer alan Filistin devlet değil. Filistin’de iki hükümet var. Gazze’de radikal İslamcı HamasRamallah’ta ise Hamas düşmanı Abbas’ın ‘laik’ hükümeti var. Oysa bu ülke zaten
İsrail işgali altında ve yeni İslami İttifak İsrail’i düşman bellemiyor.
Listede yer alan Lübnan’da aylardır cumhurbaşkanı seçilemiyor, hükümet toplanmıyor,
ülke ciddi bir IŞİD ve Nusra saldırısıyla karşı karşıya ve bu saldırıya karşı savaşan
Hizbullah Şii olduğu için, Suudiler ve müttefikleri tarafından ‘Kafir’ ilan edilmiş durumda .
En büyük aptallık ise IŞİD’e karşı savaşan Irak ve Suriye bu İttifak’a davet edilmemiş bile.
Belki de Alevi ve Şii oldukları için.
Suudi ve müttefiklerine göre bunlar IŞİD’ten daha tehlikeli.
Durum böyle olunca İran’ı davet etmek günah olur!
Başka aptallıklar da var .
Listede adı geçen Yemen 9 aydır Suudiler tarafından bombalanıyor.
Suudiler, Kaide’cilerin yardımıyla işgal ettiği Aden’de bir hükümet oluşturdu,
başkent Sana’da başka bir hükümet var..
Listede yer alan Somali Kaide’ci El-Şabab, Nijerya Boko Haram ve Afganistan ile Pakistan Taliban ile savaşı duruyor.
Cibuti denilen ülke  İngiliz, Amerikan, Fransız ve İsrail üsleriyle dolu.

Gelelim en orijinal noktaya :
Listede yer alan iki ‘düşman’ ülke Mısır ve Türkiye‘ye.
Mısır ve İttifak’ın kurucusu Suudi Arabistan Müslüman Kardeşleri terör örgütü ilan etmişti.
Türkiye ise dünyanın tüm Müslüman Kardeşler partilerine ve bu partilerin yan kuruluşlarına
ev sahipliği yapıyor.

BM, ABD ve AB tarafından terör listesine alınan IŞİD ve Nusra başta olmak üzere,
Suriye ve dünyanın neresinde olursa olsun tüm terör örgütleri Müslüman Kardeşler kökenlidir. Suudilerin İttifak aptallıklarını daha fazla anlatmanın anlamı yok.
Ortada IŞİD’e karşı Uluslararası İttifak varken  bu yeni İttifakın hiçbir anlamı yok
ya da olmamalıydı.
Ama Rusya, Suriye, Irak ve İran IŞİD’e karşı daha etkili bir İttifak kurmaya çalışırken
Suudilerin rahat durması olanaksız.
‘IŞİD önemli değil Şii ve Aleviler daha tehlikeli’.
‘Hele arkalarında Moskof varsa’.
‘Sünniler derhal birleşip bu İttifak’a İttifak ile karşı koymalıdır’.
Suudilerin bu kadar zekası yoktur mutlaka ‘Biri’ onlara akıl vermiştir.
Baksanıza Erdoğan ve Sisi’yi aynı sepete koymuşlar.

=============================
Teşekkürler Sayın Hüsnü Mahalli..

Ortadoğu gayya kuyusu ve çok karmaşık gelişmeler..
Ufkumuzu açıyorsunuz..

Türkiye de S. Arabistan’dan sonra NATO – ABD – AB uydusu olma hüneri bakımından,
korkarız 2. sırayı kimseciklere kaptırmaz.
Bay RTE ve AKP’si bunun için iktidar yapılmadı mı ve bu amaçla kullanılmıyorlar mı tepe tepe?

Mustafa Kemal ATATÜRK ise;
“İSTİKLAL-İ TAMME”, “İSTİKLAL-İ TAMME”, “İSTİKLAL-İ TAMME”
(TAM BAĞIMSZILIK) diye diye hançeresini yırtıyordu neredeyse..

Bu arada UNDP Kasım 2015 Dünya HDI (İGİ) verilerini yayımladı..

Türkiye 3 sıra daha geriledi ve 72. sıraya düştü.. Yaşasın AKP – RTE..
Nüfusumuz Dünyada 13. sırada, ekonomimiz 19. sırada (2015 sonu verileriyle G-20 dışına düşebilirz!), sağlığımız 90. sırada, kişi başına gelirde 60. sıradan geride, sağlıkta 34 OECD ülkesi içinde 31. sırada, gelir dağılımı adaletsizliğinde 34 OECD ülkesi içinde sondan 2. (Meksika sonuncu), 32 gazetecisi hapiste…

Veee. Bay RTE bu tablodan sorumlu değilmiş gibi, sorunların çözümü (!) için
BAŞKANLIK (Sultanlık!) istiyor..

Her şeyle ama her şeyle dalga geçen bundan ağır AKIL TUTULMASI’nın tarihte örneği var mı?

Sevgi ve saygı ile.
16 Aralık 2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

Batı intikam alıyor : Ortadoğu’dan Atatürk’ün izi silinmeye çalışılıyor!

Batı intikam alıyor :

Ortadoğu’dan Atatürk’ün izi silinmeye çalışılıyor!

Hüsnü Mahalli, Ortadoğu’dan Atatürk’ün izinin silinmeye çalışıldığını savundu

Ortadoğu’yu en iyi bilen isimlerden biri olan Hüsnü Mahalli’ye göre Arap Baharı olarak sunulan halk hareketleri Batı tarafından, bölgedeki

tam bağımsızlık, antiemperyalizm felsefesi güden laik rejimleri devirmek

amacıyla tetikleniyor.

Mahalli, “Türkiye’de Atatürk Cumhuriyeti felsefesinden kurtulmanın çabası nasıl devam ediyorsa bu coğrafyanın tümünde de cumhuriyetler ortadan kaldırılmak isteniyor.” diyor.

LEYLA TAVŞANOĞLU’nun söyleşisi 

Cumhuriyet 31.03.2013

SÖYLEŞİ
Leyla Tavşanoğlu

Hüsnü Mahalli’ye göre Atatürk Cumhuriyeti felsefesi Ortadoğu’dan silinmek isteniyor.

Batı uyumlu İslam peşinde

Dikkat edin. Şimdiki hedef Türkiye’de Atatürk Cumhuriyeti felsefesinden kurtulmanın çabası nasıl devam ediyorsa bu coğrafyanın tümünde de Atatürk’ün ürünü olan cumhuriyetler ortadan kaldırılmak isteniyor. Niye Katar’da, Suudi Arabistan’da bir şey olmuyor?

Sünnilikle beslenmiş bu coğrafyadaki bir Arap devletler topluluğu Şii İran’ı sıkıştırabilir. Hüsnü Mübarek de ABD uşağıydı ama din adına konuşmazdı. Çünkü laikti. Ama bugün artık o coğrafyadaki toplumlara din adına konuşan Mursi gibi, Erdoğan gibi birileri gerekiyor.

LEYLA TAVŞANOĞLU

Kırk yıldır Türkiye’de yaşayan Suriyeli gazeteci Hüsnü Mahalli, Ortadoğu coğrafyasını en iyi bilen kişilerden birisi. Mahalli, sözüm ona Arap Baharı olarak sunulan halk hareketlerinin aslında Batı tarafından, bölgedeki tam bağımsızlık, anti-emperyalizm felsefesi güden laik rejimleri devirmek amacıyla tetiklendiğini söylüyor. Batı’nın, bu coğrafyada yaşayan insanlara kibirle tepeden baktığını ve “hiçbiriniz beş para etmezsiniz” tavrı içinde olduğunun da altını çiziyor.

– ABD Başkanı Obama’nın İsrail’i ziyareti sırasında İsrail Başbakanı Netanyahu’nun Mavi Marmara gemisi baskını nedeniyle neredeyse olaydan üç yıl sonra Türkiye’den özür dilemesini nasıl analiz ediyorsunuz?

H.M. –
 Bu coğrafyada her şey birbirine bağlı. Son on beş gündür meydana gelen gelişmelere bakarsanız bunu anlarsınız. Önce Suriyeli muhaliflerin geçici hükümeti İstanbul’da kuruldu ve başına Amerikan vatandaşı bir Kürt seçildi.
Peşinden, Türkiye’nin bölgesel hesapları ve Suriye’nin geleceği açısından çok önemli olan Öcalan’ın açıklamaları geldi. Bir gün sonra Obama’nın arabuluculuğuyla Netanyahu, Erdoğan’ı aradı ve özür diledi. Ama ondan 4-5 gün önce Başbakan Erdoğan, “Siyonizmle ilgili sözlerim yanlış anlaşıldı” dedi. Obama İsrail’deyken “Lübnan’daki Hizbullah terör örgütüdür” dedi. Bir gün sonra içinde Hizbullah’ın bulunduğu Lübnan hükümetinin başı Mikati ABD ve Suudilerin baskısı sonucu istifa etti. Bölge çok sıcak ve tehlikeli bir süreç içine sürükleniyor. Lübnan’da iç savaş riski var. Böyle bir savaş Esad’a karşı olan herkesi mutlu eder. Sırada Irak, ardından da İran olur. Yakında da Netanyahu Ankara’ya gelirse hiç kimse şaşırmasın.

– 40 yıldır Türkiye’de yaşayan ve gazetecilik yapan bir Suriyeli olarak Suriyeli muhaliflere Türkiye’nin kucak açması sizce ne anlama geliyor?

H. M. – Olayların ilk başladığı günlerde ben, “Bütün bu coğrafyaya yönelik, Arap Baharı denilen büyük bir oyun oynanıyor. Aslında bu bir kanlı bahardır. Suriye üzerinde yazılan senaryoların hiçbiri doğru değildir. Tümü yalan ve zorlamadır. Bütün dünya üzerine çullansa Esad gitmez” dedim.

Bunun üç-beş temel nedeni vardı. Çin’in vetosu, İran’ın desteği gibi dış etkenlerden söz etmiyorum. Ama içeride kim ne derse desin bugün bile bir seçim yapılsa Esad oyların en az % 60’ını alır. Suriye’nin sosyolojik yapısı radikal İslamcı bir yönetime elvermez. Çünkü nüfusun %10’u Alevi, % 15’i Hıristiyan, % 5’i Dürzi, % 3’ü İsmaili, % 10’u Kürt, geri kalan da Sünni. Ama Sünnilerin de yarıdan fazlası Esad yanlısı. Örneğin Baas Partisi. Baas Partisi’nin % 90-95’i Sünni. Parlamentoda 230 milletvekili var. Alevi milletvekillerinin sayısı dokuz. Otuz üç kişilik Bakanlar Kurulu’nda iki Alevi bakan var.

– Peki, Suriye bağlamında Ankara’nın politikasını nasıl görüyorsunuz?

H.M. – Türkiye’nin Suriye konusunda yürüttüğü müdahil anlamda politikası olmasaydı Suriye sorunu on günde çözülmüştü. Zaten siyasi partiler yasası çıkmış, anayasa değişmişti. Esad o zaman, “Biz seçime hazırız. Uluslararası gözlemcilerin gözetiminde seçimlere gidelim” dedi. Ama muhalefet yine “İstemezük” dedi. Bu istemezükçülerin arkasında da Katar, Suudi Arabistan ve Türkiye vardı. Çünkü onların Suriye’ye yönelik bir projesi vardı. Bakın, daha Suriye’den hiç kimse kaçmamışken Türkiye’de kamplar kuruldu. Sonra da Özgür Suriye Ordusu denilen oluşum ortaya çıktı. Suriye’deki muhalefetin bütün lojistik desteğinin tümünün Türkiye’den gittiğini dünya âlem biliyor. Bunu ben değil, ABD, İngiliz, Fransız, Alman medyaları söylüyor. Ben söylesem, “Hüsnü taraf tutuyor. Onun için böyle konuşuyor” diyecekler. Ama benim bütün söylediklerim bu Batı medya organlarında yer aldı. Burada en önemli nokta şu: Ürdün, Irak, Lübnan Arap olmalarına rağmen Suriye’ye müdahil olmuyor da Arap olmayan Türkiye müdahil oluyor. Bütün bu yapılanlar 50-60 yıl sonra tartışılacaktır. Çünkü bu, bölgede Osmanlı’yı çağrıştırıyor.

ABD vatandaşları yerleştiriliyor

Bu coğrafyada değişen iktidarların yerine gelen adamlara bakarsanız ortak noktalarını görürsünüz

– Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun neo-Osmanlıcılık düşleri mi?

H.M. – Ahmet Bey’in ne düşündüğü çok da önemli değil. Ama Arap entelijansiyası tarafından bakıldığında Osmanlı hayallerinin görüldüğü düşünülüyor. Yani endişe şu: “Yavuz Sultan Selim’in Mısır Seferi sırasında Osmanlı 1516’daki Merci Dabık Savaşı’yla Arap âlemini ele geçirdi. Şimdi aynı rüyalarla Suriye’den girip Arap âlemini ele geçirecek.”

Ama bu coğrafyada esas plan o değil. Esas plana bakalım. Arap Baharı Tunus’ta başladı. Libya, Mısır,Yemen ve Suriye’de devam etti. Sayı olarak 22 Arap ülkesi var. Tunus ve Mısır’da Arap Baharı oldu. Libya ise zaten işgal edildi.
Öbür Arap ülkelerinde neden Arap Baharı yaşanmadı?

H.M. – Onların alayı Amerikan uşağı olduğu için oralarda bahar mahar olmaz. Bir de bütün bu Arap Baharı’na maruz kalan ülkelerin hepsi cumhuriyet. Öbürlerine ve sistemlerine bakın. Tunus, Libya, Mısır, Suriye’de hep Atatürk felsefesi hâkimdi. Suriye’de tabii ki hâlâ öyle. Atatürk felsefesi yani tam bağımsız, anti-emperyalist rejimler.

Bakın, bu coğrafyada ilk anti-emperyalist kurtuluş savaşının lideri olduğu için ben Atatürk’ün ismini kullanıyorum. Dolayısıyla dikkat edin. Şimdiki hedef Türkiye’de Atatürk Cumhuriyeti felsefesinden kurtulmanın çabası nasıl devam ediyorsa bu coğrafyanın tümünde de Atatürk’ün ürünü olan cumhuriyetler ortadan kaldırılmak isteniyor. Niye Katar’da, Suudi Arabistan’da bir şey olmuyor? Batı yüz yıl sonra bu cumhuriyet felsefesinden intikam almak istiyor.

Peki, Suriye geçici yönetimi başbakanı seçiminin İstanbul’da yapılmasına ne diyorsunuz?

H.M. – Adam ABD’nin Teksas eyaletinde Houston’da 22 yıldır yaşayan Amerikan vatandaşı bir Suriyeli. Adı da Ghassan Hito. Suriye muhalefet koalisyonunun mücadelesinde hiçbir dönem bu adamın adı yoktu. Hito’nun eşi de Hıristiyan Amerikalı. Hito yıllardır bir Amerikan iletişim teknolojisi şirketinde yöneticilik yapıyormuş. Bu da çok önemli ve dikkat çekici. Libya’da Kaddafi rejimi devrildi. Abdürrahim El Keibisimli ABD vatandaşı Kaddafi’den sonraki ilk Libya başbakanı oldu. Onun da adı hiç duyulmamıştı. O da ne tesadüftür ki iletişim teknolojisi uzmanı. Mısır Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi de ABD vatandaşı. NASA’da (ABD Havacılık ve Uzay Dairesi Başkanlığı) çalışmış.

Irak’ta ABD işgali sonrası ilk başbakan da nasıl bir rastlantıysa hem ABD hem de İngiliz vatandaşı olan Allawi’ydi. Kaderin bir cilvesi birkaç gün önce İstanbul’da Hito seçilirken Allawi de İstanbul’da, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’yla görüşüyordu. Ben gizli bir şey söylemiyorum. Bu coğrafyada değişen iktidarların yerine ABD’den sipariş edilen insanlar getirilip yerleştiriliyor.

Yani, ABD’li düşünür Huntington’ın medeniyetler çatışması kuramına göre bu coğrafyada uyumlu İslam mı isteniyor?

H.M. – Kesinlikle öyle. Öbür düşünür Fukuyama da bunu söyledi. Adamlar özetle diyorlar ki: Bu coğrafyanın insanları, siz bir işe yaramazsınız. Sizin kaderinizi Batı belirleyecek. Onun için siz uslu uslu oturun. Sıranızı bekleyin.

Tarih boyunca anti-emperyalist olan Müslüman Kardeşler de bugün artık Kuran’ı muranı unuttu, ABD’nin ağzına bakıyor, yeni Kuran yazıyor. Amaç da şu: Sünnilikle beslenmiş bu coğrafyadaki bir Arap devletler topluluğu Şii İran’ı sıkıştırabilir. Hüsnü Mübarek de ABD uşağıydı ama din adına konuşmazdı. Çünkü laikti. Ama bugün artık o coğrafyadaki toplumlara din adına konuşan Mursi gibi, Tayyip Erdoğan gibi birileri gerekiyor.

PORTRE
HÜSNÜ MAHALLİ

Halep, 1949 doğumlu. Ortaöğrenimini Halep’te yaptıktan sonra yükseköğrenimi için Türkiye’ye geldi. İki yıl İTÜ Makine Mühendisliği Fakültesi’nde okuduktan sonra gazeteciliğin kendisi için çok daha çekici bir meslek olduğuna karar verdi.
İÜ Gazetecilik Yüksek Okulu’nu bitirdi. Radyo-televizyon alanında lisans üstü çalışmasını yaptı. “Türk-Arap İlişkileri” konulu teziyle doktora derecesini aldı.
İlk gazetecilik deneyimini İsmail Cem’in çıkardığı Politika gazetesinde muhabir olarak yaşadı. Geçmiş yıllarda İstanbul’daki Yabancı Basın Derneği’nin başkanlığını yaptı. BBC, NBC televizyonlarının yanı sıra pek çok Arap ülkesinde radyo, dergi, gazete, ajans gibi basın organlarında görev aldı. 40 yıldır Türkiye’de yaşıyor.