Etiket arşivi: hukuk birliği

MÜFREDAT VE FETVALARDA MEDENİ KANUN KARŞITLIĞI

MÜFREDAT ve FETVALARDA
MEDENİ KANUN KARŞITLIĞI

Mustafa SOLAK
Tarihçi – yazar

Medeni Yasa; Ulus egemenliğini, laikliği, kadın-erkek eşitliğine dayalı bir aile birliği içermesi, yargıca takdir yetkisi tanıması, dilinin sadeliği gibi nedenlerle 17 Şubat 1926’da kabul edilir, 4 Ekim 1926’da yürürlüğe girer.

Medeni Yasanın getirdiği önemli haklar

1) Resmi nikâh zorunlu hale getirildi.
2) Tek eşli evlilik zorunlu hale getirildi.
3) Mirasta kız ve erkek çocukların eşit pay almaları sağlandı.
4) Tek yanlı olarak erkeklerin olan boşanma hakkı eşit koşullarla kadınlara da tanındı.
5) Kadınlara istedikleri işte çalışabilme hakkı tanındı.
6) Patrikhane ve konsoloslukların yargı yetkileri sona erdi.
7) Laik hukuk anlayışı toplumun her kesiminde uygulanır duruma geldi.
8) Türkiye’de hukuk birliği sağlandı.

Müfredat, ders kitapları ve Diyanet’in fetvalarında da eşitlik ve kadın hakları konusunda geriye gidildi. Ders kitaplarında ve fetvalarda Medeni Yasaya ve bu kanunun kadın-erkek eşitliği, milli birliği sağlama amaçlarına aykırı şu anlatımlar yer almaktadır:

  1. Kocaya 4’e dek çok eşli olma hakkı.
  2. Anneleri ile zifafa girilmeyen üvey kızlarla evlenilebilir.
  3. Boşama yetkisi kocaya verilmiştir, koca yetkisini başkasına devredebilir.
  4. Boşama için kocanın mahkemeye gitmesine gerek yok, “boş ol” demesi yeterli.
  5. Boşamadığı halde kasten yanlış beyanda bulunan Maliki ve Hanbeli eşini boşamış sayılıyor.
  6. Zifaf gerçekleşmeden yapılan boşama geçerlidir.
  7. Kadını âdetli iken boşamak geçerli.
  8. Çocuk olmaması boşanma sebebi sayılıyor.
  9. Mirastan kız çocuklara, erkeğin yarısı kadar pay verilir.
  10. Evlatlık ile evlat edinen arasında mirasçılık ilişkisi yoktur
  11. Kadının “açmasına izin verilen avreti; yüzü, bilekleriyle birlikte elleridir”,
  12. Mezheplere göre avret yeri, farklı düzenlendi.
  13. Elbise, karşı cinsin dikkatini çekmemeliymiş.
  14. Mirasçı, farklı dinden ise mirastan pay alamaz.
  15. Kadına bakmak haram.
  16. Kürtaj “cinayettir” yaklaşımı var.
  17. Estetik yasak.
  18. Tekfir eden (dinden çıkan) erkekse Müslüman bir kadınla evlenemez.
  19. Dinini ve ahlakını beğendiğiniz dünürün oğluna kızınızı vermezseniz yeryüzünde fitne ve bozgunculuk olurmuş.
  20. Kadın, eşinin sevmediği kimseleri evinize sokmamalı ve hoşlanmadığı kimselerle konuşmamalı imiş.
  21. ….

Milli birlik ve emperyalizme direnmek için mücadele edilmeli

Eğitimdeki ve fetvalardaki bu ifadelere karşı son 1,5 yıldır CKD ve Türk Kadınlar Birliği dışında çaba sarf edene rastlamadım. Kadının özgürlüğü erkeğin özgürlüğüdür. Erkeği önce ana yetiştirir. Dahası ülkemiz, ABD ile enstrümanları PKK ve FETÖ ile mücadele ederken milletin arasına ayrılık sokmak yanlıştır. Kadını erkeğiyle milli birlik halinde emperyalizme direnebiliriz. Mücadele edelim.

Kadın-erkek eşitliği için şunlar yapılabilir:

a. Müfredat ve ders kitapları kadın-erkek eşitliği yönünden incelenmeli ve cinsiyet eşitliğine uygunluğunun denetimi yapılmalı.
b. Kadınlara yönelik ayrımcılık içeren ifadeler müfredat ve ders kitaplarından çıkarılmalı.
c. Toplumsal cinsiyet eşitliği eğitimin tüm kademelerinde zorunlu ders olarak yer almalı.

NOT: Müfredat ve ders kitaplarındaki Medeni Kanun’a karşıtlığa ilişkin, “Gayrimilli Eğitim” ve “Diyanet’in Fetvaları” kitaplarım okunabilir. Daha da önemlisi mücadelede değerlendirelim.

ABD’YE DİRENMEDE MEDENİ KANUN’UN ÖNEMİ

ABD’YE DİRENMEDE MEDENİ KANUN’UN ÖNEMİ

Mustafa SOLAK
Tarihçi – Yazar

Medeni Kanun’un amacı dine göre değil güncel ihtiyaçlara dayalı, kadını erkeğiyle çağdaş bir toplum yaratmaktır. 17 Şubat 1926’da kabul edilir, 4 Ekim 1926’da yürürlüğe girer.

Ziya Gökalp’e göre eski yaşam ve geleneklerin yerini yeni bir yaşam almalıydı. Ziya Gökalp, evlilikte, boşanmada ve mirasta kadın-erkek eşitliğini savunmuştur. [1] Mustafa Kemal Paşa, 7-8 Temmuz 1919 gecesi Mazhar Müfit Kansu’ya tesettürün ve fesin kalkacağını söyler. [2]

Cumhuriyet’in ilk yıllarında çabalar

Mahmut Esat Bozkurt, Mecelle olmak üzere kimi temel yasaları yeniden düzenlemek üzere kurulan komisyonların ıslahatın sosyal ve ekonomik sisteme dokunmadığını belirterek Adliye bakanını, büyük bölümü “13 yy. önce Bağdat çöllerinde yazılmış ve bir bölümü de Frenk kokan yasalar” diyerek eleştirir. [3] Daha sonra Adliye Bakanı olan Mahmut Esat Bozkurt, Şükrü Kaya [4] ile birlikte “Avrupa’dan medeni yasa almak” fikrini Atatürk’e iletirler.[5]

Sonuçta İsviçre Medeni Kanunu’nun ve Borçlar Kanun’unun, kimi değişikliklerle, bütün olarak alınıp benimsenmesine karar verilir.

Mahmut Esat’ın Medeni Kanun’a yazdığı gerekçe

Medeni Kanun’a yazdığı gerekçede Mahmut Esat Bozkurt, yeni yasaya gereksinimin dinin değişmez doğasının bütün gereksinimleri karşılaşmaktan uzak olduğundan dolayı gerek duyulduğunu açıklar:

  • Mecelle‘nin temeli ve ana çizgileri dindir; oysa insanlık yaşamı, her gün, hatta her an köklü değişimlerle karşı karşıyadır. Bunun değişimleri, yürüyüşü, hiçbir zaman bir nokta çevresinde saptanamaz ve durdurulamaz. Yasaları dine dayalı devletler kısa bir zaman sonra yurdun ve ulusun isterlerini karşılayamazlar. Çünkü dinler, değişmez kurallar kapsarlar. Yaşam yürür; gereksinimler hızla değişir; din yasaları, her ne olursa olsun ilerleyen yaşamın karşısında, biçimden ve ölü sözcüklerden ileri bir değer, bir anlam taşıyamazlar. Değişmemek, dinler için bir zorunluluktur. Bu nedenle dinlerin yalnız bir vicdan işi olarak kalması, çağdaş uygarlığın temellerinden ve eski uygarlıkla yeni uygarlığın en önemli ayırıcı niteliklerinden biridir. Köklerini dinlerden alan yasalar, uygulandıkları toplumları ilkel çağlara bağlarlar ve ilerlemeleri engelleyici belli başlı neden ve etkenler arasında bulunurlar. Türk ulusunun alın yazısının, bugünkü çağda bile ortaçağ düzen ve kurallarına bağlı kalmasında, dinin değişmez kurallarından esinlenen yasalarımızın en güçlü etken olduklarından kuşku duyulmamalıdır.”

Medeni Kanun’un getirdiği önemli haklar

1) Resmi nikâh zorunlu duruma getirildi.
2) Tek eşli evlilik zorunlu kılındı.
3) Mirasta kız ve erkek çocukların eşit pay almaları sağlandı.
4) Tek yanlı olarak erkeklerin olan boşanma hakkı eşit koşullarla kadınlara da tanındı.
5) Kadınlara istedikleri işte çalışabilme hakkı tanındı.
6) Patrikhane ve konsoloslukların yargı yetkileri sona erdi.
7) Laik hukuk anlayışı toplumun her kesiminde uygulanır duruma geldi.
8) Türkiye’de hukuk birliği sağlandı.

Medeni Kanun’un öncesine dönüyoruz!

Emine Bulut’un eski eşi tarafından, çocuğunun önünde öldürülmesi gibi her yıl binlerce kadının eşi tarafından öldürülmesi, yaralanması hangi eğitimsel ve kültürel ortamından besleniyor anlamamız gerek ki çözüm üretelim.

Bunlar arasında ders kitapları ve Diyanet’in fetvalarından, Medeni Kanun’un hükümlerine ve amaçlarına aykırı kimi örnekler sunalım.

  1. Nişanlılar flört edemezler, el ele tutuşamazlar.
  2. Kocaya 4’e dek çok eşli olma hakkı.
  3. Boşama yetkisi kocaya verilmiştir, koca yetkisini başkasına devredebilir. Boşama için kocanın mahkemeye gitmesine gerek yok, “boş ol” demesi yeterli.
  4. Mirastan kız çocuklara, erkeğin yarısı pay.
  5. Kadın, göstermediği sürece saçını siyaha boyayabilir,
  6. Cariyenin kendi sahibesini doğurması kıyamet alameti sayılıyor,
  7. Anneleri ile zifafa girilmeyen üvey kızlarla evlenilebilir,
  8. Kadının “açmasına izin verilen avreti; yüzü, bilekleriyle birlikte elleridir.”

Dindar gençlik yetişiyor mu?

Dindar gençlik yetiştirmek amacıyla bu ifadeler müfredata ve fetvalara eklense de saha araştırmaları da gösteriyor ki, hiç de dindar gençlik yetişmediği gibi ruh dengeleri bozulmuş gençler yetişiyor. Örneğin “Atatürk’ü toprak kabul etmedi, betona gömdüler” diyen öğrencim; başka bir zaman da  “Allah çarpsın en iyi içki Jack Daniels” demişti. Neyi savunduğunu bilemeyen gencin ruhi dengesi yerinde midir?

Neredeyse her davranışı vicdan, emek, akıl bağlantısından kopararak sevap, günah, haram, helal kavramlarına sıkıştıran anlayış psikolojik sorunları artırır. Nitekim çocuğunu, “çocuğum artık anaokulundan başlayarak dinini öğrenecek” gerekçesiyle sıbyan mektebine gönderen aileler yakınmaya başladılar. Gazeteden okuyalım:

“Evde ne yapsak ‘günah’ demeye başladı. Örneğin resim yapmak istiyor, ‘ama resim yapmak günah’ diyor…sorunlar giderek büyüdü. Doktora götürdüm. Çocuk çok ciddi psikolojik sorunlar yaşıyormuş. Neyin günah olup neyin olmadığının çelişkisini yaşadığı için depresyona girmiş. En çok da kardeşinden hırsını almaya çalışıyor. Çocuk gece altını ıslatmaya başladı. İçine kapandı, evdeki eşyalara zarar verdi. 5 yaşındaki çocuk bir gün dedi ki: ‘Annelerin çalışması günah. Anne ne olur günah işleme, lütfen çalışma. Babam bize baksın, senin paran da günahmış, o parayla bana sevdiğim şeyleri alma.’”

Aile en sonunda şunu diyor: “en doğrusu çocuğa dinsel bilgiyi ailesinin vermesi.”

ABD’ye etkili mücadelede Medeni Kanun’un önemi

Bunları söyleyen bir çocuğun annesine, kardeşine davranışı bu ise siz başka kadınlara, millete, ulusal birliğe, kendi dininden, mezhebinden olmayana davranışını düşünün!

Ülkemiz ABD tarafından Suriye’nin kuzeyi, Kıbrıs, Ege’den sıkıştırılır ve FETÖ, PKK aracılığıyla ulus devletimiz parçalanmak istenirken Medeni Kanun’a aykırı müfredat ve fetvalar Ulusal birliğimizi zedeliyor. Dolayısıyla emperyalizme karşı birleşmiş bir millet için bundan vazgeçilmelidir. Sendikalar, dernekler, partiler bunun için birbirlerini ve milleti görüşmelerle, panel, konferanslarla uyarmalıdır.

NOT: Müfredat ve ders kitaplarındaki kadın düşmanlığına ilişkin ifadeleri “Gayrimilli Eğitim” ve “Diyanet’in Fetvaları” kitabımı mücadelede değerlendirebilirsiniz.

[1] Ziya Gökalp, Yeni Hayat–Doğru Yol, (haz: Müjgan Cumhur), Kültür Bakanlığı, Ankara, 1976, s. 32.
[2] Mazhar Müfid Kansu, Erzurum’dan Ölümüne Kadar Atatürk’le Beraber, C.I, 2. Baskı, Türk Tarih Kurumu, Ankara, 1986, s. 131-132.
[3] TBMM Zabıt Ceridesi, 2. Dönem, C.X, s. 175-177.
[4] Şükrü Kaya’nın hukukun laikleştirilmesine yönelik çabaları için bkz. Mustafa Solak, Atatürk’ün Bakanı Şükrü Kaya, Kaynak Yayınları, 3. Baskı, İstanbul, 2013.
[5] Falih Rıfkı Atay, Çankaya, İstanbul, 1969, s. 370.

Medeni Hukuk Bizi Medenileştirdi mi?


Dostlar,

Sayın Prof. Dr. Ruhsar Yanmaz, ADD Bilim – Danışma ve Yazı Kurullarında birlikte çalışmaktan keyif aldığımız bir Cumhuriyet kadınıdır. Yüce Atatürk‘ü ve ne yapmak istediğini – ne yaptığını derinlemesine kavramış ve bu Çağdaşlaşma tasarımını sahiplenmniştir. Güleryüzlü, dostça ve çalışkan kişiliği ile sevgi ve saygımızı kazanmıştır.

Yarın, 4 Ekim 2013, Devrim’in “Türk Kanun-u Medenisi” nin 1926’da yürürlüğe sokulmasının 87. yıl dönümüdür. Ruhsar hoca, o görkemli yasanın ürünüdür. Bunun bilincindedir ki; Devrimin ilk üniversitesi olan Ankara Üniversitesi’nin Ziraat Fakültesi öğretim üyesi olmasına karşın, Medeni Yasa rejimini aydın sorumluluğu ile irdeleyen değerli bir makale “klavyeye almıştır” (artık “kaleme” değil!).

Sayın Bayan Prof. Yanmaz’ın yazısından çok şey öğreniyoruz.

Kendisini öncelikle aydın sorumluluğu ikincil olarak doyurucu makalesi için kutlayarak, ADD web sitesinde de yer alan bu çalışmasını paylaşmak istiyoruz.

  • “Medeni Yasa” seküler bir devlet – toplum yaşamının omurgasıdır.

Onu ve çok değerli kazanımlarını koruyup kollayarak geleceğe daha da geliştirerek taşımak, bize bu değerli kalıtı – emaneti bırakanlara ve gelecek kuşaklara karşı vazgeçilmez yükümümüzdür.

Ekleyelim ki; Yüce Atatürk‘ün öncülüğündeki devrimci – aydınlanmacı genç Türkiye Cumhuriyeti, 29 Ekim 1923’te Cumhuriyet’ini ilan etmesinin üzerinden 3 yıl bile geçmeden, seküler – laik bir toplum – devlet düzenini seçerek Batı’dan – İsviçre’den Medeni Yasa’sını uyarlamıştır. Doğrusu Batı’lılara bir kez daha “pes” dedirtmiştir Anadolu Rönesansı‘nın mimarları. Böylelikle, beklenmedik bir gelişme yaşanmıştır :

  • Lozan Antlaşması (24 Temmuz 19213) uyarınca “azınlık” (minority) sayılan gayrı müslim yurttaşlar (Rum, Ermeni ve Yahudiler), cemaat önderleri aracılığıyla Türk Hükümeti’ne başvurarak Medeni Yasa’ya bağlı olmak istediklerini dilekçe ile bildirmişlerdir. (Bkz. “90. Yılında Lozan Anlaşması ve Türkiye’nin Geleceği” başlıklı makalemiz; 24.72012’de http://ahmetsaltik.net/wp-admin/post.php?post=2729&action=edit, izleyen gün www.add.og.tr’de)

Bu olgu, genç Türkiye Cumhuriyet’inin insan haklarına ve demokratikleşmeye dönük içtenliğinin ve kararlılığının somut göstergesi olarak değerlendirilmiş,
uluslararası toplum katında pek haklı olarak, ülkemize saygınlık ve güven kazandırmıştır

Anılan destansı devrimci dönüşümleri gerçekleştirenlere, başta Türk Devrimi‘nin de Başkomutanı olan Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal Paşa olmak üzere, en yakın
dava ve silah arkadaşlarına, dönemin Başbakanı İsmet İnönü‘ye şükranlarımızı sunuyoruz.

Sevgi ve saygı ile.
03.10.13, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

========================================

Medeni Hukuk Bizi Medenileştirdi mi?

portresi

 

Prof. Dr. Ruhsar YANMAZ
Atatürkçü Düşünce Derneği 
Bilim Danışma ve Yazı Kurulu Üyesi

Ülkemizi yönetenler görevlerine başlarlarken hukukun üstünlüğü üzerine yemin ederler. Uygulamaya bakıldığında ‘Hukuk herkese gerekli’ derler ama, ülkemizde son dönemlerde hukukun üstünlüğünün tehlikeye girdiğini görüyoruz.

Hukuk, toplumları düzene sokmak için geliştirilmiş kurallar bütünüdür. Hukuk kuralları devletin yaptırım gücüne bağlı olduğu için, yöneticilerin hukuka bakışı toplumun gelişimi üzerinde etkilidir.

“Medeni hukuk” denilen hukuk dalı, toplumdaki insanların kişisel, aile, varlık, borç ve miras hakları ile ilgili kuralları düzenler. Buna göre medeni hukuk kuralları evrensel olan toplumlarda insan hakları en üst düzeyde uygulanır. Medeni hukuk, adından da anlaşıldığı gibi toplumları uygarlaştırmayı hedefler. Dolayısıyla bir ülkenin ne kadar demokratik olduğu, sahip olduğu Medeni Hukuk Yasası ve bunun uygulanış biçimiyle de değerlendirilir.

İnsanlar toplum yaşamına geçtikten sonra, aralarında çıkan anlaşmazlıkları çözümlemek için yasalar hazırlamışlardır. İlk Medeni Hukuk kuralları Doğu Roma İmparatoru Jüstinyen tarafından MS 6. yy’da İstanbul’da (O zamanki adıyla Konstantinopolis) yapılmıştır.

Osmanlı döneminde toplum düzeni şerî hukuk kuralları dikkate alınarak, padişahın yetkisi altında sağlanmaya çalışılmıştır. Bu dönemdeki uygulamalarda kadınların toplum düzeni içindeki hakları yok kabul edilmiş, eğitim hakları, miras hakları şeriat yasalarına göre değerlendirilmiştir. Tanzimat döneminde, hukuk sistemindeki aksaklıkları gidermeye yönelik düşünceler dillendirilmeye başlanmış; Reşit Paşa, Ali Paşa ve Fuat Paşa Sultan Aziz’e Fransız Medenî Kanunu’nun aynen kabul edilmesi için girişimde bulunmuşlardır. Ancak medrese kökenli Ahmet Cevdet Paşa’nın itirazı sonucu, 1851 maddeden oluşan Mecelle denilen (Mecelle-i Ahkâm-ı Adliye), 20 Nisan 1859’dan başlayarak 16 yılda 16 bölüm olacak şekilde hazırlanmış ve 16 Ağustos 1876’da yürürlüğe girmiştir. Yani dini düşünce nedeniyle hak ve hukuk sistemi 16 yıl beklemek zorunda kalmıştır. Dini esaslara göre hazırlanan Mecelle’de, kişi, aile ve miras hukuku kurallarına yer verilmemiş, eşya ve borçlar hukuku esas alınmıştır. Aile hukukuna ilişkin düzenlemeler 25 Ekim 1917’de “Aile Hukuku Kararnamesi” ile getirilmiş, ancak bu kararname İstanbul Hükümeti tarafından 19 Haziran 1919’da yürürlükten kaldırılmıştır.

Kurtuluş savaşı sonrası Mustafa Kematl Aatürk’ün en önemli icraatlarından biri de Medeni hukuk kurallarını yeniden düzenlemesi olmuştur. Türk Medeni Kanunu’nun esası Atatürk devrimlerinin temeli olan dinsel (AS : şer’i, Şeriata dayalı) hukuk düzeninden laik hukuk düzenine geçişine dayanmaktadır. Nitekim Atatürk, 1923’te Bursa’da halka yaptığı bir konuşmada, “Yeni Türkiye’nin 1000 yıl öncesine dayalı kurallara göre oluşturulmuş Mecelle yerine, en uygar ulusların kullandığı hukuk kuralları ile yönetileceğinin..” de sinyallerini vermiştir.

Medeni Yasa hazırlıkları 1923’te başlamış, bu amaçla Batılı ülkelerin yasaları incelenmiş ve en sonunda en gelişmiş yasa olan ve İsviçre’de 1912’de yürürlüğe giren İsviçre Medeni Yasası benimsenmiştir. Benimseme gerekçeleri arasında basit dille yazılmış olması, kadın-erkek eşitliğine dayalı bir aile düzenine dayanması ve yargıca takdir yetkisi vermesi bulunmaktadır.

Yasa hazırlanırken Avrupa’daki en eski yurttaşlık yasalarından olan Fransız Medeni Yasası’nın eskimiş olduğunun kabul edilmesi, Avusturya Medeni Yasası’nın Habsburg Hanedanının “mutlakiyetçi” anlayışını yansıtır nitelikte bulunması, Alman Medeni Yasası’nın ise çok teknik bir metin olması nedeniyle kabul edilmemesi, Atatürk ve arkadaşlarının Türkiye için öngördükleri uygarlığın hedefini açıklama açısından önemlidir.

Türk Medeni Kanunu tasarısı hukukçu milletvekilleri, öğretim üyeleri, yargıç ve avukatlardan oluşan 26 kişilik bir kurulca hazırlanmıştır. Taslak 20 Aralık 1925‘te Bakanlar Kurulu’nda (3. İnönü Hükümeti) görüşülerek kabul edilmiştir.

O dönemin Adalet Bakanı Mahmut Esat Bozkurt tarafından kaleme alınan gerekçe bölümünde yer alan sözlerin bugün geldiğimiz koşullarda hâlâ geçerli olması da ülkemizdeki Medeni hukuk kurallarının ne derece uygulandığının bir göstergesidir. Bozkurt, gerekçede;

  • Türkiye halkının, adaletin uygulanmasında kuralsızlık ve sürekli kargaşa karşısında bulunduğunu, halkın kaderinin rastlantı ve talihe bağlı, birbiriyle çelişkili ortaçağ dinsel hukuk kurallarına bırakıldığını belirtmiştir. Yine gerekçede Türk adaletinin
    bu karışıklıktan, yokluktan ve ilkel durumdan kurtarılması için, modern ve yeni bir Türk Medenî Kanunu’nun hızla yapılarak uygulamaya konulmasının zorunlu hale getirdiği de vurgulanmıştır.

4 Nisan 1926 tarihli Resmi Gazetede yayımlanan yasa, 6 ay sonra,
4 Ekim 1926’da yürürlüğe girmiştir.

Medeni Hukuk yasasının temel olarak getirdiği yenilikler aşağıdaki gibi sıralanabilir :

  • Türkiye’de hukuk birliği sağlanmıştır.
  • Tek eşle evlilik esası getirilmiştir.
  • Ailede kadın-erkek eşitliği sağlanmıştır.
  • Evlilikte resmî nikâh zorunluluğu getirilmiştir.
  • Kadınlara, istedikleri mesleğe girebilme hakkı tanınmıştır. 
  • Böylece kadın ve erkekler arasında ekonomik ve sosyal alanlarda eşitlik sağlanmıştır.
  • Kadınlara mahkemelerde tanıklık yapma, miras ve boşanma konularında
    erkekle eşit haklar verilmiştir.
  • Patrikhane ve konsoloslukların yargı yetkileri sona erdirilmiştir.
  • Laik hukuk anlayışı toplumun her kesiminde uygulanır duruma gelmiştir.

Doğal olarak yasanın işleyişi sırasında ortaya çıkan aksaklıkları gidermek amacıyla
Türk Medeni Kanunu’nda ilki 1938’de olmak üzere 15 kez değişiklik yapılmış,
1988 ve 1990’da çıkarılan yasalarla 6 maddesi yürürlükten kaldırılmıştır.

1994-98 arasında yeni Anayasa hazırlama çalışmaları başlamıştır. Yeni yasa için, 1971 ve 1984’te yayımlanan 2 öntasarı ile İsviçre Medeni Yasası, bir ölçüde Alman Medeni Yasası, Fransız Medeni Yasası ve İtalyan Medeni Yasasından yararlanılmıştır. 1999 seçimleri nedeniyle yürürlük alamayan tasarı, seçim sonrası yeniden ele alınmış; sonunda 1 Ocak 2002’de yeni Türk Medeni Kanunu’nun kabul edilmesi ile ‘İsviçre Medeni Yasası’nı esas alan ve 4 Ekim 1926’da yürürlüğe giren yasa yürürlükten kaldırılmıştır.

1926’da uygulamaya konan ve temeli laik (dinin devlet işinden ayrıldığı), demokratik
ve hukuka saygıya dayanan O günkü medeni Hukuk kurallarının günümüze gelindiğinde daha modernleşmesi beklenirdi. Nitekim toplum bu hukuk düzeni içinde laikliği benimsemiş, öbür Müslüman ülkelerde görülmeyecek biçimde dinini yaşar duruma gelmiş, kadınlar hukuksal haklarının bilincine varmış ve haklarını savunur hale gelmiştir. Ancak 1950’li yıllarda başlayan, ardından 1980’li yıllardan sonra ivme kazanan ve 2000’li yıllarda hızla artan dini esaslara dayalı eğitim ve hukuk anlayışının ülkemizin medenileşmesinin önündeki 2 büyük engel olduğu görülmektedir. Ülkeye yönetmeye istekli olanların laik düzene bakış açıları nedeniyle modern bir hukuk sistemi getirebilecekleri konusunda kuşkular bulunmaktadır. Geçmiş yıllarda insan haklarına uyulmadığını, hukuksuzluk olduğunu, demokrasiden uzaklaşıldığını söyleyenlerin,
bugün hukuka uygunluk altında hukuksuzluk yapmaya devam etmeleri düşündürücüdür.