Etiket arşivi: Hücresel bağışıklık

Aşı da olsanız hastalığı da atlatsanız bunu yapmanız şart

Aşı da olsanız hastalığı da atlatsanız bunu yapmanız şart

Prof. Dr. Suat Çağlayan
ODATV
, 24.03.2021

Aşıdan veya Covid geçirdikten sonra antikor baktırmanın bir yararı olmayacağı bilinmelidir. Aşı da olsanız, hastalığı da geçirseniz bunu yapmalısınız…

Koronavirüs ile bulaştıktan sonra iyileşenler ile aşı olanların merak ettikleri şey, kanlarında bu virüse karşı antikor gelişip gelişmediği

Her ne kadar bu konuda bilimsel açıklama yapan akademisyenler televizyon ve gazetelerde halkımızı aydınlatmaya çalışıyorlarsa da ‘antikor baktırma’ modasını engellemek kolay değil!

Bu nedenle her yanda biyokimya ve mikrobiyoloji laboratuvarlarının kapılarına “Covid-19 antikorları bakılır” diye yazılar asılıyor…
Önce aşıların koruyuculuğu tartışıldı. Bir ölçüde aşı üretim firmaları arasında bir yarışın da yaşandığı bu tartışmalardan sonra Sağlık Bakanlığı, Çin aşısı olan Sinovac’ı almaya karar verdi. Benim kişisel düşünceme göre bu aşının alınması doğru bir karardı. Çünkü koruyuculuğu çok yüksek olmasa da bu aşı, erken ve geç dönemde oluşabilecek yan etkiler bakımından oldukça güvenilir kabul ediliyor… Aşılama başladıktan sonra antikor baktırma merakı daha da arttı. Merak edilen şey, yaptırılan aşının koruyucu antikor oluşturup oluşturmadığıydı.

Bu yazının amacı, bu antikoru baktırmanın gereksizliğinin altını çizmeye çalışmak.

NE YAPACAĞI BELLİ OLMAYAN VİRUS

Koronavirüs’ün, diğer virüslerden çok farklı bir davranış gösterdiği ve insan bağışıklık sistemi ile olan etkileşiminin tam olarak bilinmediği bir gerçek. Üstelik merak edilen bir başka konu da, bu virüs vücuttan tamamen temizlense bile organlarda yapmış olduğu gizli yıkımların gelecekte hangi sıkıntılara yol açabileceği…

GELELİM ANTİKOR KONUSUNA

Koronavirüs enfeksiyonu (ya da aşısı) söz konusu olduğunda insan bağışıklık sisteminin vereceği yanıtı ve bu yanıtın koruyuculuğunu sorgularken bağışıklık sisteminin bazı özelliklerinin bilinmesi gerekir. Bir virüs insan vücuduna girince bağışıklık sistemi yaygın ve karmaşık bir yanıt verir. Bu karmaşık yapı içinde iki tepki esastır;

Kandaki bazı hücreler (B Lenfosit) virüse karşı antikor denen koruyucu maddeler üretirken…

Başka bir hücre grubu (T Lenfosit) da virüsü tanıyarak ona karşı duyarlı ve tepkili hale gelir…

Bu iki tepki sayesinde hastalığı geçirenler de aşılananlar da bir ölçüde korunurlar. İşte asıl soruyu burada sormak gerekiyor : Covid geçiren veya aşılananlarda gelişen bu bağışıklık, insanı ne derece ve ne süreyle koruyabiliyor? Ya da daha doğrudan bir soruyla; kanda oluşacak yüksek antikor düzeyi işe yarar mı?

BİLİNMESİ GEREKEN TEMEL BAŞLIKLAR

  • Antikor yüksekliği, vücudun Koronavirüs’ten korunmakta olduğunu göstermediği gibi antikor düşüklüğü de vücudun korunmamakta olduğunu göstermez.

Çünkü;

  1. Yüksek düzeyde bile olsa oluşan antikorlar yeni bir enfeksiyonu engellemekte yetersiz kalabilir. Nitekim hastalığı geçirmiş olan ya da aşılanan çok sayıda insanda yeni enfeksiyonlar görülmüştür.
  2. Antikorun düşük olması vücudun korunmamakta olduğunu da göstermez. Çünkü, antikor dışında korunmayı sağlayan bağışıklık hücreleri, virüsü tanımış ve ona karşı tepkili hale gelmiş olabilir.

BAĞIŞIKLIĞIN SÜRESİ

Her iki tür bağışıklık gelişmişse bu kez başka bir soru ortaya çıkıyor;

Virüse karşı gelişen bağışıklık ne kadar sürüyor?

Bunun yanıtı da yüz güldürücü değil. Bu sürenin değişken olabildiği ve genellikle 6-9 ayı aşmadığı bilgiler arasındadır. Hatta daha kısa olduğu yönünde bilgiler de vardır.

AŞI MUTLAKA YAPILMALIDIR

Koruyuculuk yönünden bütün bu olumsuzluklara karşın, aşı mutlaka yapılmalıdır.

Çünkü aşı olanlarda-düzeyi ve etkinliği tartışılır olsa da- hem saptanabilen bağışıklık (antikorlar) hem de yaygın bakılma şansı olmayan hücresel bağışıklık mutlaka belli düzeyde oluşacaktır.

Hastalık orta veya ağır geçirenlerde öylesine büyük yıkım yapmaktadır ki, aşının oluşturacağı düşünülen her düzeydeki korumadan yararlanılması gerekir.

  • Aşılananların -hastalansalar bile- hastalığı daha hafif geçirdikleri de önemli bir veridir.

BURADA BAŞKA BİR RİSK VAR

Bu saptamalara göre Koronavirüs’e karşı antikor olup olmadığını saptamanın bir yararı olmadığı anlaşılıyor. Tamam da bu antikoru bakmanın bir zararı var mı?

Yok gibi görünüyorsa da önemli bir tehlikesi var! O da şu; antikorları yüksek çıkanların kendilerini korunuyor sanarak maske kullanmamaları, korunma önlemlerini ciddiye almamaları…

Toplumun neredeyse yarısı, zaten maskeyi ya zoraki takıyor ya da atmak için fırsat arıyor.

Böylesi yanıltıcı bir sonucun vereceği cesaretin, virüsün yayılımını kolaylaştırması işten bile olmaz!

ŞU OLASILIK DA GÖZARDI EDİLMEMELİ

Yapılan iki aşının sonrasında bakılacak antikorların yaratabileceği bir başka sıkıntı da düşük antikor düzeyi bulunduğunda kişinin ne yapacağını bilmemesidir.

Beklenecekse ne için ve ne kadar süreyle bekleneceğini bilmemenin tedirginliği yaşanacak…

Ya da çoğu kişinin yapacağı gibi, bir süre sonra yeniden laboratuvara koşup bir test daha yaptırmak isteyebileceklerdir.

Kaldı ki, yeni bir aşı yaptırmasını önerenler olayı daha da karmaşık hale getirebilecek, aşıyı uygulayanlarla ilişkilerde gerginlikler yaşanabilecektir.

Elbette bütün bunlar, gereksiz yere yaptırılan bir antikor testinin ‘meraklısına’ yaşattığı çileden başka bir şey olmayacaktır.

MASKE VE MESAFEYE DEVAM YETER!

Özetlersek;

Aşıdan veya Covid geçirdikten sonra antikor baktırmanın bir yararı olmayacağı bilinmelidir.

  • Aşı da olsanız, hastalığı da geçirseniz maske takmanın ve mesafeyi korumanın gerekli olduğu akıldan çıkarılmamalıdır.

https://odatv4.com/yazar/suat-caglayan/asi-da-olsaniz-hastaligi-da-atlatsaniz-bunu-yapmaniz-sart-24032126.html

Virüsün varyantları ve bize anlattıkları

Virüsün varyantları ve bize anlattıkları

author

ÇAĞHAN KIZIL
BİRGÜN, 2021.02.14

(AS: Bizim katkımız yazının altındadır..)
Pandemide tünelin ucunda bir ışık var ancak bu ışığa ulaşmak için halen kat etmemiz gereken uzun bir yol da var. Rehavete kapılmadan ve bilimsel gerçekleri önümüze koyarak sürece devam etmemiz gerek.

2020 yılının başından itibaren pandemi ile mücadele ve yeni yaşam pratiklerimiz devam ediyor. Son bir senedir günlük ortalama vaka sayıları ve ölümler sürekli arttı. Toplumlar ve yönetimler olarak bu artışı nasıl durdurabiliriz ve nasıl en etkili müdahaleyi, demokratik sınırlar çerçevesinde ve insanların sağlığını önceleyerek uygulayabiliriz soruları dillendirildi. Bu uygulamaların bazıları başarılı bazılarıysa başarısız oldu. Salgın ve yayılım devam ettikçe, virüsün değişmesi ve mutasyonları da hızlandı.

Doğal bir evrim olan bu süreci neredeyse gerçek zamanlı olarak izleme şansına sahip olduk.

Dünyanın değişik bölgelerinde virüsün genom dizisi analiz yöntemleri kullanılarak oluşturulan verileri, bize tarihte belki de hiç olmadığı kadar
derinlikli bir evrimsel çalışmayı gerçekleştirme şansı sağladı.

Ancak burada önemli olan virüsteki mutasyonların bulunabilmesi için şeffaf veri paylaşımı idi. Özellikle İngiltere’de yapılan analizler ve kapsamlı bir taraması ve dizin analizi, dünyanın 2020 sonlarına doğru gözlerini virüslerdeki varyantlara çevirmesini sağladı. Varyantları, 2020 yılının başında Çin’den izole edilen ilk virüs tiplerindeki genetik dizin ile farklılık gösteren virüs formları olarak nitelendirebiliriz. Virüsün ne kadar fazla insana yayılırsa ve antikor bağışıklık tepkisi ile karşılaşırsa, doğal olarak kendini değiştirme üzerinden bir evrimsel seçilime tabi olacağını önceden de söylemiştik. Bugün, varyantların hastalığın yayılması, şiddeti, aşıların etkinliği, ve uzun vadede pandeminin devamına dair sorular nedeniyle bilim insanlarının ve toplumların gündeminde.

Mutasyonlar ve kaygılar

2020 yılı içinde, virüsün üzerindeki bazı mutasyonların dünya üzerindeki virüs örneklerinin neredeyse tamamında gördüğüne şahit olmuştuk. Bu evrensel süreç, virüsün başka bölgelerindeki değişimlerle devam etti. İlk olarak Aralık ayı içinde Birleşik Krallık‘ta bulunan bir varyant B.1.1.7 olarak adlandırıldı. İngiltere’de yapılan ilk açıklamalarda, bu Varyant 1 tipinin öncekine oranla daha hızlı yayılabildiği, hastalığın ilerlemesine neden olabileceği ve aşıların etkisini düşürebileceği belirtilmişti. Bu açıklamaların temelinde, bu varyantta görülen 17 değişikliğin yattığını biliyoruz. Virüsün insan hücrelerine bağlanmak için kullandığı S proteinindeki bazı mutasyonlar, virüsün insan hücrelerine daha sıkı bağlanabilmesini beraberinde getirebilir endişesi daha önce yapılan bilimsel çalışmalardan elde edilen bir öngörü olarak yaşamımıza girdi. Dünya üzerinde 70’ten fazla ülkede görülen bu varyantın, yayılımı artırdığı ve belli yaş gruplarında ölümlere de etki edebileceği düşünülüyor.

Fakat benzer zamanlarda yine 2020 Aralık ayı içinde Güney Afrika varyantı da yaşamımıza girmişti. Bu varyanta referans dizine oranla 21 mutasyon ve değişim var. Bu mutasyonlardan iki tanesi E484K ve K417N, virüsün insan hücresine bağlanmak için kullandığı S proteininde. Afrika varyantının farklı olarak önemli E484K mutasyonu. Çünkü bu mutasyonun virüse hastalığı geçiren kişilerde oluşan antikorlardan kaçabilme ve antikorların etkisini azaltabilme özelliği kazandırdığı düşünülüyor. İngiltere varyantında bulunan N501Y mutasyonuyla da birleşince bu virüs varyantı hem daha fazla yayılma hem de bağışıklık etkisinden kaçma şansına sahip olabileceği için kaygı uyandırmış durumda. Kaygımızın nedenlerinden bir tanesi de aşıların etkisinin varyantlar nedeniyle azalacağı. Bu kaygı yersiz değil. Çünkü bazı aşılarda yapılan çalışmalarda aşı etkinliği, Güney Afrika’daki varyanta sahip kişiler ile olmayanlar arasında fark gösteriyor. Henüz hakemlerden geçmemiş bir makalede, Oxford aşısının varyanta karşı etkisinin oldukça düştüğü bildirildi.
(https://www.medrxiv.org/content/10.1101/2021.02.10.21251247v1)

Yani buradan çıkarmamız gereken şu:

  • Aşıların etkinliği tamamen ortadan kalkmasa bile varyantların etkisi ile düşüyor.

Eğer ileride varyantların etkisi daha belirgin hale gelirse, aşıları değiştirilmesi yönünde de altyapı hazırlanıyor. Burada belirtmekte fayda var ki;

  • birçok aşının hastalığı ağır geçiren hastaneye yatmak zorunda kalan hastalarda ve ölüm sayılarında bir azalışa yol açtığını biliyoruz.

Aşılama, yüksek düzeyde antikor tepkisi ve hücresel bağışıklığı sağlayabildiği oranda, ölümleri ve ağır hastalanmaları azaltacak. Ancak aşıların, virüsün yayılımını nasıl etkileyeceği konusu halen kesinlik kazanmış değil. Bazı aşı çalışmalarında, aşının etkisinin yayılımı da belli oranda azalttığı bilgisi paylaşıldı ancak tüm aşıları için şu anda bu genellemeyi yapamıyoruz.

  • Aşılama, ağır hastalığı azaltacak bir metot ancak pandemiyi kendi başına hemen bitirebilecek bir sihirli değnek olmayabilir.

Bunu, yüksek düzeyde aşılama yapan bazı ülkelerin vaka ve ölüm sayılarındaki düşüşe haftalar sonra ancak ulaşabilmelerini örnek gösterebiliriz. Bir aşı, uygulandıktan sonra belli bir süre içinde kandaki antikor seviyesini yükseltir. Bu antikorların hepsi virüsü durdurabilecek antikorlar değildir. Bu nedenle, nötralize edebilen antikor miktarını en yüksek seviyeye çıkarmak virüsün yayılımını da önlemek açısından önemlidir. Ancak her aşı nötralize eden antikor miktarını eşit seviyede yükseltmiyor. SARS-Cov-2 için nötralize (AS: eden) antikorlar çoğunlukla S proteini bölgesine oluşturuluyor. Bu nedenle mRNA aşılarının diğer aşılara oranla daha fazla nötralize (AS: eden) antikor ürettiğini yapılan çalışmalarda görebiliyoruz. Ancak bir aşının etkililiği, sadece nötralize (AS: eden) antikorlar oluşturmasıyla değil, uzun vadeli bağışıklık hafızasını ve hücresel bağışıklık oluşturmasıyla da ölçülür. Bu nedenle klinik çalışmalarda, bu 2. bağışıklık tipinin de ölçülmesi ve ortaya konması gerekiyor. Örneğin, mRNA aşıları, 1. dozdan sonra çok yüksek antikor seviyeleri yaratmasa da T hücresi yani hücresel bağışıklığı tetikliyor. Bu nedenle 2. doz aşılama yüksek düzeyde antikor yaratmaya sebep oluyor. İki doz aşılama yapılmış kişilerle karşılaştırıldığında, hastalığı geçirmiş ve tek doz aşılama yapılan kişilerde (AS: kişilere göre) daha yüksek antikor seviyesine ulaşılıyor. Bu ve bunun gibi çalışmalar bize şunu anlatıyor:

  • Varyantların etkisi göz önüne alındığında yüksek ve yaygın şekilde acilen ivedilikle aşılama gerçekleştirilmeli.

Kapanmalar ve aşılama

  • Aşılama, toplumsal kapanma tedbirleri ile birleştirildiğinde son birkaç haftada vaka sayılarında gözle görülür bir düşüşe tanık oluyoruz.

Son bir aydır dünyada ortalama günlük vaka sayıları düşüşte. Bu oldukça pozitif bir gelişme. Günlük ölüm sayıları ise yaklaşık son iki haftada azalma göstermekte. Ancak Avrupa Birliği ve bazı diğer ülkelerde, kapanma süresi uzatıldı ve bunun sebebi olarak da varyantın hızlı yayılma kapasitesi ve erken açılmayla yeniden vaka sayısındaki yükseliş riskini göze almama nedeni göze çarpıyor. Yapılması gereken;

– tüm dünyada pandemi bitmeden pandemi bitmiş gibi düşünmemek,
– aşılamanın yaygın şekilde yapılamadığı Türkiye gibi ülkelerde gevşemeye gitmemek,
– aşı konusunda en etkili ve çeşitli aşıların kullanıldığı aşılama programlarının yürütülmesi ve
– verilerin şeffaflığının sağlanması.

Türkiye’de, Sağlık Bakanı geçen hafta yaptığı açıklamada 3758 örnekte yapılan analizlerde 106 kökeni bilinmeyen virüs tipi, 263 İngiltere varyantı, 23 Güney Afrika varyantı olduğunu söyledi. Bu, Türkiye’deki enfeksiyonların %10’a yakınının varyantlarca gerçekleştiğini gösteriyor. Varyantların girdikleri ülkelerde yayılımı artırmaları birkaç hafta alıyor. Bu nedenle Türkiye’deki bu varyant tablosu vaka sayılarını artırma riskini barındırıyor. Bu nedenle verilerin açıkça paylaşılması, kökeni bilinmeyen varyantların ne olduğunun bilim insanlarınca değerlendirilmesi, toplumsal önlemlerin gerektiği şekilde alınması, değişik aşı tiplerinden yeterli miktarda uygulanması gerekmektedir. Sağlık Bakanlığı’nın, “geleneksel inaktif aşıları diğer aşılara oranla daha güvenli ve etkili olduğu için tercih ettik” demesi bu alanda bilimsel herhangi bir veri ve uygulama ile desteklenmeyen yanlış bir söylem.

Pandemide tünelin ucunda bir ışık var!

Ancak bu ışığa ulaşmak için halen kat etmemiz gereken uzun bir yol da var. Rehavete kapılmadan ve bilimsel gerçekleri önümüze koyarak sürece devam etmemiz gerek. Bunca süredir yaşadığımız yüz binlerce ölüm ve on milyonlarca vaka, toplumsal zorluklar ve psikolojik etkiler düşünüldüğünde, pandemide varyantların herhangi bir şekilde salgını alevlendirmesi riskini göze alamayacağımız net. Bu nedenle Türkiye en kısa zamanda varyant taramalarını artırmalı, bu bilgileri uluslararası veritabanları ile paylaşmalı, toplumsal tedbirleri olması gerektiği gibi almalı.
=================================
Dostlar,

Almanya’da çalışan Temel Sinirbilimci ve Genetikçi Sayın Doç. Dr. Kızıl, salgının başlarından bu yana BİRGÜN Gazetesinde, önemli değerlendirmeler yayınladı, kendisine teşekkür ederiz. 14 Şubat 2021 tarihli bu makalede dile getirilenleri, çok büyük ölçüde, biz 13 Şubat 2021 gecesi 21:00 – 22:30 arasında düzenlenen bir zoom oturumunda dile getirdik (Salgın Döneminde Aşı, Mutasyon ve Okulların Açılması)

Türkiye’nin düzeltmesi zorunlu sorun başlıkları şöyle          :

1. Aşı kıt ve uygulama çok yavaş, hatta yer yer tıkandı hatalı uygulamalarla.
2. Uygulanan aşının etkililiği %50 dolayında, çok yetersiz, kritik sınırda.
3. Varyant tipler ülkemizde hızla yayılmakta; izleme ve önlemler yetersiz.
4. Türkiye hiç TAM KAPANMA uygulamadı şimdiye dek; oysa halen kaçınılmaz!
5. Salgını ÖZERK BİLİM KURUMLARI değil, Siyaset / AKP = RTE = Şahsım devleti / Tek adam ucube rejimi sözde yönetiyor; araba atın önünde!
6. İktidar, salgın yönetiminde başta hasta = olgu = vaka (case) ve ölüm sayıları olmak üzere hiçbir zaman tam saydam (dürüst!) olmadı ve güven yitirdi.
7. Sosyal devlet desteği ve salgın finansmanı için yeterli kaynak ayrıl(a)mıyor; Erdoğan Türkiye’yi batık (müflis) / kendisinin batırdığı bir A.Ş. CEO’su gibi yönetmeyi kör bir inat ve ısrarla dayatmakta.
8. Sağlık altyapısı özellikle 1. Basamakta çok zayıf ve yetersiz; sağlık insangücü nicel (sayısal) olarak epey eksik; atama bekleyen 400 bini aşkın sağlık emekçisi atanmıyor.
9. Yaraşırlık (Liyakat) sorunu sürüyor; AKP = RTE nepotizm kanserinden kurtulamıyor bir türlü.
10. Her gün en az 100 (yüz!) dolayında (karartma sürdürülüyor!) masum insanımız, çok büyük ölçüde önlenebilecek iken, salgına kurban veriliyor; DUYARSIZLAŞTIRMA / YABANCILAŞTIRMA bilinçli politika olarak sürdürülüyor. Toplumsal yaşam ekonomik, eğitsel, kültürel, bilimsel… alanlarda tıkanma eşiğinde ama iktidar çok acı gerçekleri tersyüz ederek salgında bile bir politik başarı masalı yaratma histerisine kapılmış durumda; çoook hazin çok!
……………
—————-
AKP iktidarının bu 10 alanda toplanan yanlışları sürdürmeyip, köktenci politika değişikliklerine gitmesi kaçınılmaz görünüyor..

Sevgi ve saygı ile. 15 Şubat 2021, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Ankara Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı (E)
Sağlık Hukuku Uzmanı, Siyaset Bilimi – Kamu Yönetimi (Mülkiye)
www.ahmetsaltik.net         profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik     twitter  @profsaltik

Rusya’da Koronavirüs Aşısının ‘Onaylanması’ Üzerine

Olaylar ve Görüşler

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Ankara Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı
Sağlık Hukuku Uzmanı, Kamu Yönetimi – Siyaset Bilimi (Mülkiye)

Cumhuriyet, 14 Ağustos 2020
https://www.cumhuriyet.com.tr/yazarlar/olaylar-ve-gorusler/rusyada-koronavirus-asisinin-onaylanmasi-uzerine-prof-dr-ahmet-saltik-1758280

Rusya Devlet Başkanı Putin; Rusya Sağlık Bakanlığı, Gamaley Epidemiyoloji ve Mikrobiyoloji Enstitüsü tarafından geliştirilen koronavirüs aşısının tescil edildiğini açıkladı. Rusya böylece koronavirüs aşısını tescil eden ilk ülke oldu. Sputnik Türkiye’nin aktardığı habere göre, hükümet yetkilileriyle bir toplantıda Putin, “Bildiğim kadarıyla, bu sabah dünyada bir ilk olarak yeni tip koronavirüse karşı geliştirilen aşı tescillendi.”

Putin, “Yine de aşının oldukça etkili olduğunu, kararlı bir bağışıklık oluşturduğunu biliyorum. Yineliyorum: Aşı gerekli tüm denemelerden geçti” dedi. (https://www.birgun.net/haber/putin-duyurdu-koronaviruse-karsi-gelistirilen-ilk-asi-tescil-edildi-311533 11.08.2020)

ÜÇ TEMEL ADIM

Sevindirici bir gelişmedir kuşkusuz, ilk bakışta. Rusya’nın bu aşıyı geliştirip üretebilmesi için gerekli sağlık insangücüne ve teknik donanıma sahip olduğunu biliyoruz.. Başta BSL4 düzeyinde viroloji AR-GE laboratuvarı ve yetkin virolog – epidemiyolog – halk sağlığı uzmanı bilimsel takım (ekip). Ancak ülkenin Sağlık Bakanlığınca aşının onanıp ruhsatlandırılması yetmez. Mutlaka, DSÖ (Dünya Sağlık Örgütü) ya da yetkilendirdiği (akredite ettiği) uluslararası kaynak (referans) laboratuvarlarca da sonuçların test edilip onanması gerekir. 3 temel adım bu süreçte irdelenecektir:

GLP (Good Laboratory Practice): İyi Laboratuvar Uygulamaları
GMP (Good Manufacturing Practice): İyi Üretim Uygulamaları
GCP (Good Clinical Practice): İyi Klinik Uygulamalar.

Bu ana koşulların / standartların alt adımları da var elbette. Ruhsat almadan önce 3. aşamaya (faza) gelinmiş olması, yani birkaç on bin gönüllü insan üzerinde aşının denenmiş olması gerek.
Ek olarak 2 büyük sınav söz konusu ayrıca:

  1. Etkinlik: Yeterince koruyucu olacak; süre ve koruma düzeyi bakımından.
  2. Güvenilirlik: İstenmeyen / yan etki ve komplikasyonlar son derece sınırlı olacak maliyet / yarar irdelemelerinde. Çünkü milyarlarca sağlıklı insana uygulanacak hasta ilaçlarından farklı olarak.

Söz konusu aşının 2’li bir bağışık yanıt oluşturduğu belirtiliyor:

  1. Hücresel bağışıklık ki görece daha uzun süre kalıcıdır (T hücreleri)
  2. Hümoral bağışıklık; antikor üretimi.. (IgG ve IgM proteinleri)

Aşının bu yeteneklerini yayımlanacak bilimsel makalelerde göreceğiz dileriz. Öte yandan, “kalıcı” bağışıklık sağlandığını söylemek çok zor hatta olanaksız bu aşamada çünkü salgın daha 7-8 aylık “bebek” yaşında! Bu sonuca varabilmek için zaman boyutu çok kısa. Ancak bağışık yanıtın olsa olsa birkaç hafta, dahası 1-2 ay koruyucu düzeyde sürdüğünü söyleyebilirsiniz şimdilik, hepsi o denli!

Aşı örnekleri uluslararası yetkili kaynak (referans) laboratuvarlarda DSÖ gözetiminde test edilip onaylanmadan ölçüsüz bir iyimserlik yanlıştır. Doğru olan ise bilimsel özenliliktir (ihtiyatlılık; scientific precautionary principle).

Rusya’yı, başlangıç da olsa, bu doğrulanması gereken, doğrulanmasını dilediğimiz başarısından dolayı bilim emekçilerini ve onları destekleyen Rus devletini kutluyoruz.. İnsanlığın pek çok açıdan böylesine başarı öyküsü ve gerçekleşen büyük adımlara öyle çok gereksinimi var ki..
***
Öte yandan R.T. Erdoğan’ın, DSÖ verileriyle aşı geliştirme yolunda dünyada 3. ülkeyiz bağlamında sözleri çok acı vericidir. Bu içerik gerçek dışıdır, gerçekleşmesi olanağı da yoktur yukarıda belirtilen nedenlerle.

  • Ancak neden Erdoğan böylesine pervasızca yanıltılmaktadır çevresince?
  • Narsisistik kişilik danışmanlara yeter etik gerekçe, hukuksal güvence, meşru kalkan olabilir mi?
  • Bu uğurda bir ülke, bir halk feda edilebilir mi ve nereye dek?!!

ÜRKÜTÜCÜ OLGU

Kaldı ki R.T. Erdoğan’ın böylesi bir kısırdöngüyü algılayıp (?), dikkate alıp, doğrudan bilgi edinme kaynaklarını açık tutma yükümü yok mudur? Bu olgu ürküntü vericidir ülkemizin bekası için.

DSÖ kaynaklarında, 165 noktada aşı geliştirme çabası sürdüğü, 5 ülkede 3. aşamaya (faza) gelindiği geçen hafta açıklanmıştı.

İngiltere, Astra-Zeneca ile yürütülen aşı çalışmasıyla ilgili 20 Temmuz’da yayımlanan makalede 2. faz sonuçlarının umut verici olduğu ve istenen bağışıklığı sağladığı duyuruldu.

CanSino: Çin merkezli bir başka aşı çalışması olan Cansino da viral vektör türünde aşı geliştiriyor. Çin ordusunda 3. faz denemelerine başlanan aşının da daha önceki fazlardaki etkisi The Lancet dergisinde incelenmişti.

Sinovac: Eski bir yöntem olan “inaktif virüs” tekniğine göre hazırlanan bu aşıda, enfekte etme özelliğini yitirmiş olan virüs insana verilerek, vücudun hastalığa bağışıklık kazanması hedefleniyor. Haziran’da 1. ve 2. fazda kritik bir yan etki gözlemlenmediğini açıklayan şirket, 3. faz çalışmasını Brezilya’da sürdüreceğini duyurdu. Bu yöntemin dezavantajı, üretiminin uzun ve maliyetli olması. Zayıflatılmış ya da öldürülmüş virüs ile üretilen aşılarda bu virüslerin çoğaltılması için milyarlarca yumurta gerekli.

Sinopharm: Çin merkezli bir başka aşı çalışmasında da “inaktif virüs” yöntemi kullanıyor. Şirket 3. faz çalışmalarını Abu Dabi’de yürütüyor.

Moderna: ABD’de geliştirilen bu aşı, daha önceki aşılardan farklı olarak virüsün kendisinin değil, genetik materyalinin (RNA) vücuda şırınga edilerek bağışıklık oluşturmayı amaçlıyor. Üretimde büyük avantajlar sağlayacak bu yöntemin başarılı olursa, aşı teknolojisinde çığır açabileceği öngörülüyor. Moderna da 3. faz çalışmalarına geçtiğini duyurdu.

BEDELİ ÖDEYENLER AYNI

Görüldüğü gibi Türkiye ilk 3’te yok!

BSL4 düzeyinde Viroloji laboratuvarı yok! Refik Saydam Ulusal Referans Laboratuvarındaki BSL3 donanımlı.

Türkiye’nin mazlum – alınteri ulusal kaynakları 18 yıl boyunca talan edilmeyip, net 2 Tr $ servet yurt dışına aktarılmayıp, 0.5 Tr $ salt betona gömülmese idi; AKP iktidarı ve Türkiye bugün tıkanmazdı.. Geçelim BSL4 düzeyinde viroloji Ar-Ge laboratuvarı için yaklaşık 1+ milyar $ yatırım yapmayı; koronavirüs salgınını bastırarak sönümlendirmek için köktenci önlem olan 14 gün tam kapatmayı (lockdown) bile finanse edecek yaklaşık 50 milyar $ kaynağı, Tek Adam İktidarı bulamamaktadır!..
***
Salgın, yine ekonomik kulvardaki isyan ettiren çaresizliklerin ürünü irrasyonel popülist seçimlerle, alaturka açılım – saçılımlarla sürmekte ve kahrolası bedel; CEO sanrısıyla (hezeyanıyla), ne yazık ki bir anonim şirket gibi yönetilmeye zorlanan ülkemizde, masum binlerce insanımızın önlenebilecek iken ÖNLENEMEYEN biçimde kurban edilmesiyle ödenmekte!

21. yüzyılın şafağında bir insanlık suçu klasiği daha; sürüleştirilen yığınlar hiçbir şey algılayamazken..

Sevgi, saygı, kaygı ve tükenmeyen UMUT ile.

Putin duyurdu: Koronavirüse karşı geliştirilen ilk aşı tescil edildi

Rusya Devlet Başkanı Putin; Rusya Sağlık Bakanlığı, Gamaley Epidemiyoloji ve Mikrobiyoloji Enstitüsü tarafından geliştirilen koronavirüs aşının tescil edildiğini açıkladı. Putin, “Kızlarımdan biri aşıyı yaptırdı” dedi.

https://www.birgun.net/haber/putin-duyurdu-koronaviruse-karsi-gelistirilen-ilk-asi-tescil-edildi-311533 11.08.2020

(AS: Bizim kapsamlı katkımız yazının altındadır..)

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, koronavirüse karşı geliştirilen ilk aşının tescil edildiğini açıkladı. Putin’in açıklamasına göre, Rusya Sağlık Bakanlığı, Gamaley Epidemiyoloji ve Mikrobiyoloji Enstitüsü tarafından geliştirilen koronavirüs aşısını tescil etti. Rusya böylece koronavirüs aşısını tescil eden ilk ülke oldu.

Sputnik Türkiye‘nin aktardığı habere göre, hükümet yetkilileriyle bir toplantıda Putin, “Bildiğim kadarıyla, bu sabah dünyada bir ilk olarak yeni tip koronavirüse karşı geliştirilen aşı tescillendi” dedi.

“AŞI GEREKLİ TÜM DENEMELERDEN GEÇTİ”

Rusya Sağlık Bakanı Mihail Muraşko’dan kendisini aşı ile ilgili bilgilendirmesini isteyen Putin, “Yine de aşının oldukça etkili olduğunu, kararlı bir bağışıklık oluşturduğunu biliyorum. Tekrarlıyorum: Aşı gerekli tüm denemelerden geçti” dedi.

Koronavirüse karşı geliştirilen ilk aşı üzerinde çalışanlara teşekkür eden Putin, bunun dünya için çok önemli bir adım olduğunu vurguladı.

“KIZIM AŞIYI YAPTIRDI”

Aşının kalıcı antikor ve hücresel bağışıklık oluşturduğunu belirten Putin, “Bunu çok iyi biliyorum, zira kızlarımdan biri aşıyı yaptırdı. Kendisinin bu bağlamda deneyde yer aldığını düşünüyorum.” diye konuştu.
==============================

Dostlar,

Sevindirici bir gelişmedir kuşkusuz.
Rusya’nın bu aşıyı geliştirip üretebilmesi için gerekli sağlık insangücüne ve teknik donanıma sahip olduğunu biliyoruz.. Başta BSL4 düzeyinde viroloji AR-GE laboratuvarı ve yetkin Virolog – Epidemiyolog – Halk Sağlığı uzmanı sağlık takımı (ekibi).

Ancak ülkenin Sağlık Bakanlığınca aşının onanıp ruhsatlandırılması yetmez.
Mutlaka, DSÖ (Dünya Sağlık Örgütü) ya da yetkilendirdiği (akredite ettiği) uluslararası kaynak (referans) laboratuvarlarca da sonuçların test edilip onanması gerekir.

3 temel adım bu süreçte irdelenecektir :

GLP (Good Laboratory Practice) : İyi Laboratuvar Uygulamaları
GMP (Good Manufacturing Practice) : İyi Üretim Uygulamaları)
GCP (Good Clinical Practice) : İyi Klinik Uygulamalar..

Bu ana koşulların / standartların alt adımları da var elbette. Ruhsat almadan önce 3. aşamaya (faza) gelinmiş olması, yani birkaç on bin gönüllü insan üzerinde aşının denenmiş olması gerek. Ek olarak 2 büyük sınav söz konusu :

1. Etkinlik : Yeterince koruyucu olacak; süre ve koruma düzeyi bakımından
2. Güvenilirlik : İstenmeyen / yan etki ve komplikasyonlar son derece sınırlı olacak maliyet / yarar irdelemelerinde (analizlerinde).

Söz konusu aşının 2’li bir bağışık yanıt oluşturduğunu anlıyoruz :

a. Hücresel bağışıklık ki görece daha uzun süre kalıcıdır (T hücreleri)
b. Hümoral bağışıklık; antikor üretimi.. (IgG ve IgM)

Aşının bu yeteneklerini yayınlanacak bilimsel makalelerde göreceğiz dileriz. Öte yandan, “kalıcı” bağışıklık sağlandığını söylemek şu aşamada çok zor hatta olanaksız çünkü salgın daha 7-8 aylık “bebek” yaşında.  Bu sonuca varabilmek için zaman çok kısa. Ancak bağışık yanıtın olsa olsa birkaç hafta, dahası 1-2 ay koruyucu düzeyde sürdüğünü söyleyebilirsiniz, hepsi o denli!
****
Aşı örnekleri uluslararası yetkili kaynak (referans) laboratuvarlarda DSÖ gözetiminde test edilip onaylanmadan ölçüsüz bir iyimserlik yanlıştır. Doğru olan ise bilimsel özenliliktir (ihtiyatlılık; scientific precautionary principle).

Rusya’yı, başlangıç da olsa bu doğrulanması gereken, doğrulanmasını dilediğimiz başarılarından dolayı bilim emekçilerini ve onları destekleyen Rus devletini kutluyoruz..

İnsanlığın pek çok açıdan böylesine başarı öyküsü ve gerçekleşen büyük adımlara öyle çok gereksinimi var ki..
***
Öte yandan R.T. Erdoğan‘ın, DSÖ verileriyle aşı geliştirme yolunda dünyada 3. ülkeyiz bağlamında sözleri çok acı vericidir. Bu içerik gerçek dışıdır, gerçekleşmesi olanağı da yoktur yukarıda belirtilen nedenlerle. Ancak neden R.T. Erdoğan böylesine pervasızca yanıltılmaktadır çevresince?? Narsistik kişilik danışmanlara yeter etik gerekçe, hukuksal güvence, meşru kalkan olabilir mi??
Bu uğurda bir ülke, bir halk feda edilebilir mi?? Nereye dek?!!

Kaldı ki Erdoğan’ın böylesi bir kısır döngüyü algılayıp (?), dikkate alıp doğrudan bilgi edinme kaynaklarını açık tutma yükümü yok mudur? Bu olgu ürküntü vericidir ülkemizin bekası bakımından.

DSÖ kaynaklarında, bu sitede yayınladığımız, TV konuşmalarımızda son haftada dile getirdiğimiz üzere, 165 noktada aşı geliştirme çabası sürdüğü, 5 ülkede 3. aşamaya (faza) gelindiği geçen hafta açıklanmıştı. DSÖ kaynaklarında, 165 noktada aşı geliştirme çabası sürdüğü, 5 ülkede 3. aşamaya (faza) gelindiği geçen hafta açıklanmıştı.

İngiltere, Astra-Zeneca ile yürütülen aşı çalışmasıyla ilgili 20 Temmuz’da yayınlanan makalede 2. faz sonuçlarının umut verici olduğu ve istenen bağışıklığı sağladığı duyuruldu.

CanSino: Çin merkezli bir başka aşı çalışması olan Cansino da viral vektör türünde aşı geliştiriyor. Çin ordusunda 3. Faz denemelerine başlanan aşının da daha önceki fazlardaki etkisi The Lancet dergisinde incelenmişti.

Sinovac: Eski bir yöntem olan ‘inaktif virüs’ tekniğine göre hazırlanan bu aşıda, enfekte etme özelliğini yitirmiş olan virüs insana verilerek, vücudun hastalığa bağışıklık kazanması hedefleniyor. Haziran’da 1. ve 2. fazda kritik bir yan etki gözlemlenmediğini açıklayan şirket, 3. faz çalışmasını Brezilya’da sürdüreceğini duyurdu. Bu yöntemin dezavantajı, üretiminin uzun ve maliyetli olması. Zayıflatılmış ya da öldürülmüş virüs ile üretilen aşılarda bu virüslerin çoğaltılması için milyarlarca yumurta gerekli.

Sinopharm: Çin merkezli bir başka aşı çalışmasında da ‘inaktif virüs’ yöntemi kullanıyor. Şirket 3. faz çalışmalarını Abu Dabi’de yürütüyor.

Moderna: ABD’de geliştirilen bu aşı, daha önceki aşılardan farklı olarak virüsün kendisinin değil, genetik materyalinin (RNA) vücuda şırınga edilerek bağışıklık oluşturmayı amaçlıyor. Üretimde büyük avantajlar sağlayacak bu yöntemin başarılı olursa, aşı teknolojisinde çığır açabileceği öngörülüyor. Moderna da 3. faz çalışmalarına geçtiğini duyurdu.

Görüldüğü gibi Türkiye ilk 3’te yok!

BSL4 düzeyinde Viroloji laboratuvarı yok! Refik Saydam Ulusal Referans Laboratuvarındaki BSL3 donanımlı.
****
Türkiye’nin mazlum – alınteri ulusal kaynakları 18 yıl boyunca talan edilmeyip, net 2 Tr$ servet yurtdışına aktarılmayıp, 0,5 Tr$ salt betona gömülmese idi; AKP iktidarı ve Türkiye bugün tıkanmazdı.. Geçelim BSL4 düzeyinde viroloji AR-GE laboratuvarı için yaklaşık 1+ milyar $ yatırım yapmayı; korona salgınını bastırarak sönümlendirmek için köktenci önlem olan 14 gün tam kapatmayı (lockdown) bile finanse edecek yaklaşık 50 milyar $ kaynağı Tek Adam iktidarı, ne acıdır ki bulamamaktadır!..

Salgın, yine ekonomik kulvardaki isyan ettiren çaresizliklerin ürünü popülist seçimlerle, irrasyonel açılım – saçılımlarla sürmekte ve kahrolası bedel; masum binlerce insanımızın önelenebilecek iken ÖNLENEMEYEN biçimde kurban edilmesiyle ödenmekte!

Sevgi, saygı,kaygı ve UMUT ile. 11 Ağustos 2020, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Ankara Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı
Sağlık Hukuku Uzmanı, Kamu Yönetimi Siyaset Bilimi (Mülkiye)
www.ahmetsaltik.net    profsaltik@gmail.com