Etiket arşivi: demokratik hukuk devleti

“Başınıza 128 milyar dolar kadar taş düşsün”!

“Parti Başkanlığı Yoluyla Devlet Başkanlığı ve Yürütme” (PBYDBY) tasarlayıcıları, biçimlendirdikleri Anayasa’yı uyulması zorunlu norm olarak değil, iktidarları için meşruluk ve süreklilik aracı olarak kullanıyor.

Örneğin, Anayasa’ya göre, Bakanlar, Cumhurbaşkanınca atanır ve görevden alınır.

Hangi görev olursa olsun çekilme (istifa), kişisel bir hak; savaş ve seferberlik veya mecburi hizmet vb. durumlar dışında tamamen görevlinin tercihine bağlı.

Ne var ki, PBYDBY’de çekilme hakkını kullanamayan bakanlar, CB’den af istiyor. İşte, Resmi Gazete ifadesi: “Görevden affını isteyen ve görevden af talebi kabul edilen”. Oysa af, Anayasa’da suçlular için kullanılan bir kavram. TBMM’ye ait olan “genel ve özel af ilanına karar verme” yetkisine ilişkin kayıtlar, sınırlar ve yasaklar sayılı (m.87, 169).

Haliyle, “Hiçbir kimse veya organ kaynağını Anayasadan almayan bir Devlet yetkisi kullanamaz” kuralı (md.6) karşısında R.G.’ye yansıyan af temelli kararlar, yok hükmünde.

HESAP VERME DEĞİL, TAŞ

Kayıp 128 milyar dolar ve istifa eden Hazine ve Maliye Bakanı nerede“ soruları karşısında, Yürütme tekelini elinde tutan AKP Genel Başkanı, “af ettiği” kişiyi sahiplenmek için CHP’ye saldırdı: “ Başınıza damat kadar taş düşsün”.

ABD Başkanı ile başbaşa görüşmesinde Dışişleri Bakanlığı yerine özel bir çevirmen kullanmasına yöneltilen eleştirilere de benzer bir karşılık verdi: “Başınıza Tercümanım kadar taş düşsün.”

“SINIR NAMUSTUR”

Kitlesel göçlere ve “sınır namustur” söz ve yazılarıyla göçmen politikasızlığına karşı çıkan CHP, yine PBYDBY’nin hedefi oldu; kolluk güçleri, baskı, yıldırı ve gözaltılar için seferber edildi.

Ülkeyi korumak ve birlikte yaşam sürekliliğini sağlamakla yükümlü PBYDBY, “Türkiye büyüklüğünde başınıza taş düşsün” diyememiş olsa da, Türkiye, düşeyazma eşiğine sürüklendi:

Nüfus: Ülkede yaşayan insan sayısını bile bilemeyen PBYDBY, Saray(lar) harcamaları ile halkı sürekli yoksullaştırıyor.

Ülke: Resmi karar ve işlemlerle sürekli yağmalanan çevre ve ülke, kayıtsız göçmenin de baskısı altında.

Güvenlik: Demografik ve çevresel kuşatma ve yıkım, toplumun güvenlikli gelecek beklentisini tehlikeye atıyor.

NEFRET SÖYLEMİ

“Başınıza taş düşsün” bedduası, nefret ve yandaşlarını suça özendirme söylemi. Oysa siyasal iktidarın, bütün resmi işlemlerden kaynaklı sorumluluk karşısında hesap vermesi, anayasal demokrasinin bir gereğidir.

PBYDBY’nin ana sorunsalı, yürütme için hesap verebilirlik ve siyasal sorumluluk ilkelerini kaldırmış olması. Uygulamada ise, Anayasa’ya aykırı biçimde parti siyasetinin parçası haline getirilen Bakanlar, görevi bırakmak istediğinde suçlu muamelesi görüyor.

ANAYASA SOPASI

2016: “Anayasa suçu işleniyor” (MHP) gerekçesiyle demokratik kurum ve kurallar ilga edildi.

2021: Anayasa sadece meşruluk aracı değil, yönetim sopası ve suç aracı olarak da kullanılıyor (AKP-MHP).

Atatürk, Cumhuriyet ve laiklik karşıtı söylem ve eylemlerin odağı haline getirilen Ayasofya çıkışı demeçler, Anayasa ihlali ötesinde demokratik siyaseti baskılama aracı olarak kullanılıyor.

Bakanlarına istifa hakkı bile tanımayan iradenin, -Türkiye Cumhuriyeti’nin saygınlığını zedeleme pahasına- Taliban’a ısrarla uzattığı müşfik elin havada kalmış olması ise, “PBYDBY’den ibretlik manzaralar”

Kısacası, ‘Türkiye Devleti’nin dua ve beddularla nasıl yönetilemeyeceği” gerçeği, yaşamın her yerine ve anına yansıyor.

ORTAK KARAR İÇİN

Gerçek ve mecaz anlamında “ateş çemberi” içerisinde bulunan Türkiye’de kurul halinde siyasal karar düzeneği yokluğu nedeniyle ortak akıl oluşmuyor ve ülke giderek güvenliksiz bir ortama sürükleniyor.

Karar düzeneği ve ortak akıl için parlamenter rejim, Cumhuriyet’in kuruluşu kadar yaşamsal bir süreç yüzüncü yılında.

– Reis değil Anayasa üstünlüğü için,
– kayıp paraları soranları tehdit eden değil hesap veren bir yönetim için,
– “sınır güvenliği namusumuzdur” diyenleri baskılayan değil, Türkiye’nin bölünmez bütünlüğünü savunan bir yönetim için

demokratik hukuk devletine dönüş ivedi ve yaşamsaldır.
***

  • Başkomutanlık Meydan Muharebesi’ne giden yolu açan Büyük Taarruz kutlu olsun!

Parlamenter rejim, cumhurbaşkanlığı makamını da kuracak

“Cumhurbaşkanı, Devlet başkanı, devletin başı”, bir kişi için kullanılan üç unvan (md.104).

“Cumhurbaşkanı sıfatıyla,.. üzerime aldığım görevi tarafsızlıkla yerine getirmek için bütün gücümle çalışacağıma Büyük Türk Milleti ve tarih huzurunda, namusum ve şerefim üzerine andiçerim” (md.103) diyen kişi, Anayasa öngörmediği halde parti genel başkanlığını da üstlendi.

Cumhurbaşkanı (CB), söylemleri, eylemleri ve işlemleri, yansız ve kurumlar üstü olmalı. And maddesi oldukça kuşatıcı. Öte yandan, anayasal yetki ve görev yelpazesi de çok geniş. Parti genel başkanı sıfatıyla bu yetki ve görevleri tarafsızlıkla kullanma ve yerine getirme olanağı var mı?

Üç yıllık uygulama, düzenleme amacının tam tersine, demokratik siyaseti bastırma ve demokratik toplumu sönümlendirme yönünde oldu. Siyasal muhaliflerini karalamaya yönelik sistemli çaba ile yetinmeyen kişi, doğaya karşı “inatlaşma”da zirve yaptı.

2017’de, yürütme ile özdeşleşen Hükümet açıkça, adı korunmakla birlikte Cumhurbaşkanlığı makamı da örtülü olarak kaldırıldı. Bu süreç, özellikle belirtilen üç anayasal unvanla yetinmeyen kişinin parti genel başkanlığına gelmesiyle pekişti.

Özetle, Anayasa madde 103 anlamında ve anayasal hükümler bütünü bağlamında

  • Cumhurbaşkanlığı makamı dolu değil.

Bu nedenle, parlamenter rejim, kurum olarak sadece hükümeti değil, tarafsız ve siyasal kurumlar üstü Cumhurbaşkanlığı’nı da geri getirecek

GEÇİŞ DÖNEMİ

Anayasa değişikliğine kadar “geçiş dönemi”, parlamenter rejim ve Cumhurbaşkanlığı için de bir hazırlık dönemi olacak. Şöyle ki: en geç Haziran 2023’te CB seçilecek kişinin, parti genel başkanı olmayacağı için, yetkilerini “Cumhurbaşkanı andı” doğrultusunda kullanması daha kolay olacak. Geçişten sonra Başbakan ve Hükümete devredilecek yürütme yetkileri, Cumhuriyeti, tarafsızlıkla temsil etmesini zorlaştıran ve günlük politikalarla bitişiklik gösteren görevlerden arınmış olacak.

Böylece, 2017’de tersine çevrilen tarihsel evrim süreci, anayasal gelişme yörüngesine yeniden oturacak.

CB’nin parti başkanı olmaması, olağanlaşmanın ilk adımı olacak. Kuşkusuz geçiş süreci, ayrıca işlenmeli.

SÖYLEM / EYLEM / İŞLEM

“Demokratik Hukuk Devleti için güçlendirilmiş parlamenter sistem – Bağımsız ve Tarafsız Yargı” başlıklı CHP Raporu, birçok yönden özgün:

Dün/bugün/yarın’ yaklaşımıyla beş başlık altında yazılan bütünlüklü Raporun “Cumhuriyetin Temel Organları İçin Anayasal Öneriler” başlığı, haliyle ilk üç başlığın uzantısı olup,  kurumlar ve kurallara ilişkin öneriler demeti.

“İzlenmesi gereken yol haritası için ortak söylem / eylem ve işlem”, Rapor’un en özgün bölümü. Zira

, bu başlık, sadece yöntem sorununu değil, anayasanın toplum için önemini de vurgu yapmakta: bilgilenme hakkından kültürüne kadar Anayasa adı verilen temel normun neden ve nasıl bir toplum için ortak yaşam ve barış belgesi olduğu sorunsalı ele alınmakta.

Özetle; seçimlere büyük bir hızla ilerlerken, Türkiye ülkesi, toplumu ve Devleti için bir “beka sorunu” olarak Cumhuriyet kurumları / kuralları ve değerleri bir bütün olarak görme gereği sergilenmekte. Bu bakımdan Anayasa, hiç olmadığından daha ciddiyetle ve doğru bilgi temelinde ele alınıp tartışılması gereken bir ortak paydadır.

Cumhuriyet’in bu üçlü sacayağı ancak tarafsız ve hakem bir Cumhurbaşkanı makamı ile yeniden kurulabilir ve ilerletilebilir. Bu nedenle, ‘geçiş dönemi’ üzerine kafa yormakta yarar var.

1961 ANAYASASI

Tarafsız ve partiler üstü CB, 9 Temmuz 1961’de halkoyunca onaylanan Anayasa ürünü; “insan haklarına dayanan laik ve demokratik sosyal hukuk Devleti”nin gereği olarak. Bu çerçevede, başta Anayasa Mahkemesi gelmek üzere birçok ilkin temel normu olarak 1961 Anayasası, 60. Yılında Cumhuriyet’in kurumları / kuralları ve değerleri üçlüsünde kaldıraç işleviyle yeniden okunmalıdır.

“Güçlendirilmiş parlamenter sistem”

“Güçlendirilmiş parlamenter sistem” ve “sivil anayasa”, Anayasa tartışma ve atışmalarında en çok kullanılması muhtemel iki kavram.

Demokratik muhalefet partileri, güçlendirilmiş parlamenter sistem (GPS) üzerine çalışmalarını yürütürken, anayasa sayfasını 16 Nisan 2017’de kapattıklarını sürekli vurgulayan Cumhur İttifakı, “sivil anayasa” sloganı ile gündeme katıldı.

“Sivil anayasa” da, öyle: yaklaşık yüzyıldır yapılan siyasal anayasa ve sosyal anayasa ayrımına çevresel anayasa kavramı eklenmiş olsa da anayasalar, “toplumsal sözleşme” temelinde doğaları gereği sivil metinler.

KAĞIT ÜSTÜNDE BIRAKMAK…

Öncelikle, şu ana çelişki kayda değer: “sivil anayasa” sloganı sahipleri, 2017’de kendi koydukları hükümler dahil, Anayasa’yı sürekli çiğniyor. Anayasa Mahkemesi gibi Cumhuriyet’in temel organlarını kaldırmayı önerebiliyor.

Bu ana çelişki, haliyle, tutarlılık ve samimiyet sorununu gündeme getiriyor. Yürürlükteki Anayasa ihlalini sistematik hale getiren Cumhur İttifakı, “sivil anayasa” ile ne yapacak? İşte üçü:

>> GPS yolunda oluşacak ittifakın önünü kesmek, perdelemek ve çelmelemek.

>> Tek kişi yönetimini daha da pekiştirmek için Anayasa’yı , “keyfi yönetim aracı” haline getirmek.

>> Türkiye Cumhuriyeti’ni sadece kâğıt üstende kalan bir kavrama indirgemek.

AMACA GİDEN YÖNTEM

Şefe biat kültürüne dayalı bir toplum oluşturmak amacıyla bilgi kirliliği yaratmak, kavramları çarpıtmak ve demokrasi yanlılarını sindirmek.

Sözüm ona “sivil anayasa” savunucuları, parlamenter rejimin geriye gidiş olduğu cehaletini sergileyebiliyor.

Oysa, olmayan “kabine toplantıları” bile, en kötü parlamenter rejimin, bugünkü tek kişi fiili yönetiminden daha iyi olduğunun bir göstergesi.

O denli keyfi bir yönetim ki, Covid-19 önlemleri konusunda Bilim Kurulu önerilerini bile karartabiliyor.

Özetle, özgürlük ve haklar, Anayasa güvencesi altında olsa da, erkler tek kişide birleştiği için, devlet erkleri, varlık nedenlerini yadsıyarak özgürlükleri boğmakla meşgul.

  • CHP’nin, “128 Milyar dolar nerede?” afişlerini bile TOMA’lar eşliğinde toplatan bir yönetim, halka ne yapmaz?

Nitekim Bilim Kurulu önerilerini hiçe sayarak, kitlesel ölümleri seyretme havasında.

DEMOKRATİKLEŞTİRİLEN TBMM

Bu karanlık tablo karşısında, demokratik rejime dönüş çalışmalarında şu üç hususa dikkat etmek gerekir:

Bugünü iyi tanımlamak: Değinildiği üzere, Anayasal düzlemde demokratik olmadığı gibi, uygulamada, fiili ve keyfi öğeler ağır basıyor.

Başta CHP gelmek üzere, muhalefet partilerinin aradığı, aslında “demokratik hukuk devleti”nin parlamenter rejim ekseninde yeniden inşasıdır. Bu nedenle, Anayasa değişikliğini “rejim/sistem” arayışına indirgemeksizin hedefi, demokratik anayasa olarak koyma gereği var.

Eskisine dönüş algısını önlemek için parlamenter rejim/sistem yerine “güçlendirilmiş parlamenter sistem” deyimi kullanılıyor olsa da çekinmeden parlamenter rejim/sistem diyebilmeli; zira, hangi sıfatla kullanılırsa kullanılsın, rejim/sistem tasarımı, demokratik hukuk devleti ekseninde anlamlandırılmalı.

Doğal olarak birbiriyle yarışma halinde olan demokratik muhalefet partileri, demokratik hukuk devleti anayasal ortak paydaları ve hedefinde birleşmeli.

Bunun için, öncelikle anayasal denge ve denetim düzenekleri somut biçimde ortaya konulmalı;

Sonra, hesap verebilir bir hükümet düzenekleri somutlaştırılmalı;

Nihayet, yasama-yürütme-yargı erklerinin her birinin kendi görev ve yetkilerini kullanmasına elverişli bir yapısal düzenleme açıklığa kavuşturulmalı.

Bu çerçevede TBMM, demokratikleştirilebildiği ölçüde güçlü olur ve görevlerini özerk bir biçimde yerine getirir. Hükümet istikrarı için, kurulması kolay ve düşürülmesi zor düzenleme, aklileştirilmiş veya güçlendirilmiş parlamenter rejim çerçevesinde düşünülmeli; yargı ise, mutlaka bağımsız olmalıdır. Bunları sürekli tartışmalıyız.

Demokrasi yutturmacasında kör öfke ve gerçek kazanan

Demokrasi yutturmacasında kör öfke ve gerçek kazanan

Emre Kongar
Cumhuriyet internet, 26.6.18
(AS: Bizim kapsamlı katkımız yazının altıdadır..)

Bir koşuya hazırlanıyorsunuz: 
Çok başarılı bir antrenörünüz var… 
Ayrıca genel kondisyon için, ünlü bir spor hocası da tutuyorsunuz…
Yemenizi içmenizi bu yarışmaya göre planlıyorsunuz; bir beslenme uzmanı, tanınmış bir sporcu diyetisyeni size yardımcı oluyor… 
Ruhsal hazırlığınız için, özel uzmanlık alanı spor ve sporcular olan, deneyimli bir psikiyatri profesöründen muntazam danışmanlık hizmeti alıyorsunuz. 
Sonunda ulaşabileceğiniz en yüksek performans noktasına erişiyorsunuz…
Büyük bir umutla yarışa katılıyorsunuz… 
Ve yarışı kazananın gerisinde kalıyorsunuz. 
Çünkü siz koşarken o motosikletle katılıyor yarışa! 
(Koşuya motosikletle katılan yarışçı benzetmesini, Erdoğan’ın Başbakanlık’tan istifa etmeden girdiği 2014 Cumhurbaşkanı seçiminde yapmıştım.) 
Üstelik birinci olan motosikletli, bununla da yetinmemiş, hakemleri bile önceden ayarlamış… 
Koşu pistini de kendine göre düzenlemiş, rakiplerini engelli şeritlerde koşmaya mecbur etmiş… 
Hatta bitiş ipini de, kendi kazanmasını garantileyecek biçimde hareketli yapmış. 
Siz canınızı dişinize takarak hazırlandığınız ve gerçekten de son nefesinizi verir gibi koştuğunuz bu yarışı kaybedince, öfkeden yanlış hedefe yöneliyor, motosikletliye değil, sizi bu maratona hazırlayanlara saldırıyorsunuz!
***
Bundan sonraki yazımda, Erdoğan/ AKP iktidarının seçimleri kazanmış görünse de Türkiye’yi niçin yönetemeyeceğini anlatacağım. 
Şimdilik, Muharrem İnce’nin son derece başarılı bir kampanya yürüttüğünü, seçmene güven veren kararlı ve şeffaf bir lider olarak ortaya çıktığını belirtmekle yetiniyorum.
***
Bence 2018 seçiminin asıl kazananı ise, ipi birincilikle göğüsleyemesebile, sandıklara canla başla sahip çıkmış olan ve müthiş bir siyasal bilinç sergileyen, demokrat seçmendir. 

DİREN DEMOKRAT SEÇMEN:
 

ZAFER BİR GÜN MUTLAKA SENİN OLACAKTIR…
ÇÜNKÜ HAKLISIN!
===================================
Dostlar,

KURTULUŞ KATIKSIZ “6 OK” !

Şiddetli politik geçimsizlik (!) nedeniyle Ulusumuzun AKP ile boşanma davası ne yazık ki sürüyor. 24 Haziran 2018 duruşmasında da sonlandırılamadı..

Ama bitecek yakında.. Hiç başka yolu yok..

CHP‘li seçmenler stratejik oy kullanarak hem İYİ Parti’yi hem de HDP’yi deyim yerinde ise ”emzirdi” ler. Bu da oy oranının %25’in altına düşmesinin temel nedeni oldu. Ne ağır yük
CHP‘ye..! İYİ Parti için 15 ödünç vekil çok ustaca bir girişimdi. Fakat mutlaka açıklanması gereken kritik – karanlık – stratejik manevralar oldu!?

Sözde seçim kazandı görünüyorlarsa da gerçeğin öyle olmadığını ve bunu nasıl kotardıklarını, dolayısıyla gerçekte altlarının boş olduğunu en iyi kendileri biliyor..

Dış alem de! Ve bu olgu ülkemizin yaşamsal çıkarları açısından başlıbaşına ciddi risk kaynağı!

Bu kez gerçekten ateşten gömlek sırtlarında..

İktidar asla sürdürülebilir değil; hele demokratik hukuk devletinden iyice kopmaksızın..

Erdoğan ülkemizi bir anonim şirket gibi yönetmek istediğini bir kez daha açıkladı. Türkiye kimsenin babasının malı olmadığı gibi, Erdoğan da CEO değil! Türkiye’de egemenlik bağsız koşulsuz halkındır, TEK ADAMIN asla değil ve olmayacaktır!

Seçim matematiği sağlıklı değil! YSK sandık verileriyle CHP – İYİ Parti ve HDP’nin elindeki verilerin örtüşüp örtüşmediğini bilmeliyiz. İYİ Parti kıl payı %10.. HDP %1 fazla.. Baraj altında kaldılar da bu “bonus” lara fit mi oldular? Bu 3 parti sorumuzu yanıtlasın; yurttaşlara, STK’lara bu açıklamalarını doğrulama olanağı versin.. YSK’daki ıslak imzalı tutanaklar korunsun. Gerekirse uluslararası hakemler, Noter çağrılsın. AKP’den bir SEÇİM DARBESİ daha yemeyelim! Bu şaibe toplumda huzur, BARIŞ.. bırakmaz! Er ya da geç gerçekler öğrenilir; keser döner, sap döner, hesap da döner; TAMAM mı!?

Ne yazık ve ne acı ki “seçtirilmiş sultan”, korkarız ki giderek daha despotik – otokratik bir düzene sürükleyecek ülkemizi. Politik desteği yetersiz olduğundan, tek yolu şiddet – baskı.

Ama tarih bize bu tür rejimlerin halkın direnci ve sabrı ile + ÖRGÜTLÜ SAVAŞIMI ile mutlaka ama mutlaka, önünde – sonunda yerle bir edildiğini ve hesabının yargıda sorulduğunu kanıtlıyor. Demokrat – yurtsever seçmenimiz vargücüyle olağanüstü çalışmıştır; gönülden kutluyoruz ülkemizin bu güzel insanlarını..

Direnmeye devam.. çünkü bu kez iç – dış kuşatma gerçekten kavi..

  • Müstevlilerin siyasal emelleriyle çıkarlarını tevhid edenler..

Gazi’nin NUTUK’u bitirirken saptadığı, altını çizdiği ve ulusunu uyardığı bildik “olgu”..

Zafer, yorulmadan direnenlerin olacaktır.. Bu, şaşmaz bir yaşam yasasıdır..

“Seçilmiş” (!?) Sultan “topal ördek” sayılabilir.. Partisi TBMM’de salt çoğunluğa sahip olmadığı gibi, %8 dolayında (yaklaşık 4 milyon!) oy yitirmiş durumda. Bir yanda MHP bir yanda HDP sıkıştıracak. Kendi tabanı da elbette; %52 oyu ise asla tartışılmaz değil. Ekonomi uçurum eşiğinde, OHAL kaldırılınca mağdurları hak arayacak, tazminatlar, işe iadeler.. Aldatılan – kandırılan muhalefet ise asla boyu eğmeyecek; tersine daha da bilenmiş direnecek..
Türkiye, yönetimi son derece zor bir sürece sürüklendi AKP=RTE‘nin ölçüsüz ihtirası ile. Ama biz Ulusumuza ve onun köklü birikimine – sağduyusuna – savaşımcılığına inanıyoruz.

Türkiye bu “lanetli parantezi” de açacak, aşacak, kıracak. Tarihin tekerleği asla geri döndürülemeyecek!

CHP bu süreçte öncü – motor olmak zorunda..

Hızla toparlanmalı ve silkinmeli, bırakın iç çekişmeleri..

“Beni vurmak kurtuluş mu, beni vurma kurtuluş mu!?” İlahlar gazapta ve kurban mı istiyor?
(beni : Kemal Kılıçdaroğlu‘nu!)

İçerdeki Truva atlarını tasfiye ederek
“6 Ok” un büyülü rotasına girin,

orada toplanalım yeniden!

Kurtuluşun özlü reçetesi bu-dur :

  • Katıksız “6 Ok”

Anlaşıldı mı, TAMAM mı!?

Sevgi ve saygı ile. 26 Haziran 2018, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

50 milyon vatandaşın kimlik bilgileri çalındı!

Kimlik Bilgileri İnternete Sızan Vatandaşın Yapması Gerekenler

Kimlik Bilgileri İnternete Sızan Vatandaşın Yapması Gerekenler


Türkiye Cumhuriyeti
vatandaşlarının kimlik bilgilerinin çalındığı yönündeki iddialar bir anda ülkenin bir numaralı gündem maddesi haline geldi.

Peki kimlik bilgilerini toplamak ve satmanın cezası nedir? Çalınan kimlik bilgileriyle neler yapılabilir? Kimlik bilgileri çalınan kişiler nasıl bir yol izlemelidirler?

Avukat Rezan Epözdemir, kimlik bilgilerinin çalınarak satılmasıyla ilgili şu bilgileri verdi:

CEZASI EN AĞIR 4.5 YIL

Kişisel verilerin kaydedilmesi ve kişisel verileri hukuka aykırı olarak verme veya ele geçirme Türk Ceza Kanunu’nun 135. ve 136. maddesi kapsamında bizim hukuk sistemimizde suç olarak tanımlanmıştır. Kişisel verilerin kaydedilmesi suçunun cezası 1 ila 3 yıl hapis cezasıdır. Suçun nitelikli hali ise, kamu görevlisi tarafından görevin verdiği yetkinin kötüye kullanılarak veya belirli bir meslek veya sanatın sağladığı kolaylıktan yararlanılarak işlenmesidir ki bu durumda suçun cezası 1.5 ile 4.5 yıl hapis cezası olacaktır.

Kişisel verileri verme, yayma veya ele geçirme suçu ise kişisel verileri kaydetme suçundan farklı olarak zaten kayıtlı bulunan verilere yönelik işlenen bir suçtur. Bu suç tipinin maddi unsuru herhangi ortamda kayıtlı bulunan kişisel verilerin hukuka aykırı yollarla ele geçirilmesi, başkasına verilmesi veya yayılmasıdır. Kişisel verileri verme, yayma veya ele geçirme suçunun cezası 2 ila 4 yıl hapis cezası olarak belirlenmiştir.

Bu suçun kamu görevlileri tarafından işlenmesi halinde ceza yarı oranında artacağından kimlik bilgilerini hukuka aykırı olarak veren veya ele geçiren kamu görevlileri 3 yıldan 6 yıla kadar hapis cezası ile yargılanacaklardır.

Burada bir diğer ihtimal ise, bu kimlik bilgilerinin YSK, nüfus müdürlüğü, MERNİS (AS: Merkezi Nüfus İstatistikleri) gibi bilişim sitemlerine girilerek ele geçirilmesidir. Bu halde de Türk Ceza Kanunu’nun 243. maddesi uyarınca ek olarak failler hakkında 1 yıla kadar hapis veya adli para cezası verileceği hüküm altına alınmıştır.

KİŞİSEL VERİ NEDİR?

Kişisel veri, gerçek veya tüzel kişilere özgü olan ve kişilerin belirlenebilir olmasını sağlayan her türlü spesifik (AS: özgül) bilgidir. Bu yönüyle kişisel veri, yalnızca kişilerin tanınmasını ve teşhisini sağlayan bilgilerden ibaret olmayıp, kişilerin fiziksel, sosyal, kültürel, mali, psikolojik tüm bilgileri kapsamaktadır. Bu kapsamda kişilerin vatandaşlık ve vergi numarası, kimlik, pasaport ve ehliyet bilgiler, sosyal güvenlik numarası, ev ve iş adresi, e-posta adresi, telefon numarası, faks numarası, özgeçmişi, fotoğrafı, videosu, kan grubu, adli sicil (sabıka) bilgileri gibi kişinin belirli veya belirlenebilir olmasını sağlayan tüm bilgiler kişisel veri niteliği taşımaktadır ve kişisel verilerin korunması kapsamına girmektedir.

HALK ARASINDA ADI FİŞLEME

Kişisel verileri kaydetme, kişilere ait verilerin hukuka aykırı şekilde depolanmasıdır. Kişisel verilerin kaydedilmesi halk arasında “fişleme” olarak tabir edilmektedir. Kişisel verilerin kayıt işlemi kağıt veya dosya üzerinden yapılabileceği gibi dijital ortamda da yapılabilir. Bunun suça veya cezaya bir etkisi yoktur. Önemli olan, kişilerin siyasi, felsefi, dini, mezhepsel, ırksal özelliklerinin, sağlık özelliklerinin, hastalıklarının, cinsel tercihlerinin veya benzeri kişisel bilgilerinin hukuka aykırı şekilde kayıt altına alınmasıdır. Kişisel verilerin hukuka aykırı kaydedilmesi suçunda temel olarak iki unsur söz konusudur. Birincisi ortada kişisel bir veri söz konusu olmalı ve ikinci olarak bu veri hukuka aykırı şekilde kaydedilmelidir. Bir kişisel verinin hukuka aykırı kaydedilmesi, kişisel verilerin kişisel veriyi kaydetme hak ve yetkisi olmaksızın kaydedilmesidir. Bu bakımından kişisel verinin kaydedilmesine, kişisel verinin sahibi tarafından izin veya onay verilmesi hukuka aykırılığı kaldıran bir ögedir. Aynı biçimde kişisel veriyi meslek veya görev ya da herhangi bir sözleşme kapsamında rızaya dayalı olarak kaydedilmesi de hukuka aykırı olma özelliğini ortadan kaldıran bir durumdur. Bunların dışında herhangi bir izin veya onay olmaksızın ya da izin veya onay verilen kişiden farklı bir kişi tarafından kişisel verilerin kaydedilmesi hukuka aykırı ve suç olacaktır.

FAİLLERİN TESPİTİNİ İSTEYEBİLİRSİNİZ

Bu kuramsal bilgiler ışığında, kimlik bilgileri çalınan vatandaşlar Cumhuriyet Başsavcılığına başvurarak faiilerin belirlenmesi ve cezalandırılması için yakınma dilekçesi verebilirler. Bununla birlikte bu suç tipleri Türk Ceza Kanunu’nun 139. maddesine göre yakınmaya bağlı suç tipleri olmayıp res’en (AS: kendiliğinden) kovuşturulabilen suç tipleridir, yani ilgililer yakınmacı olmasa bile kamu adına soruşturma yapılır ve failler belirlenirse kamu davası açılır. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı konuya ilişkin bir soruşturma açmış olup, varsa kimlik bilgileri yani kişisel verileri çalınan vatandaşların yakınması  da bu ana dosya ile birleştirilecek ve dosya tek elden yeknesak bir şekilde yürütülecektir. Aksi usul ekonomisine aykırı olur ve aynı olay nedeniyle birden çok savcılık dosyası üzerinden tahkikat (sorşturma) yürütülmesine neden olur. Dolayısıyla kimlik bilgileri çalınan kimselerin yapacakları bireysel yakınmalar ana dosya olan Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı dosyası ile birleştirilir.

Burada T.C. kimlik numaralarının değiştirilmesi veya tahrif edilmesi söz konusu olamaz, çünkü zaten buradaki nüfus bilgileri YSK başta olmak üzere birçok veri tabanında ve resmi belgelerde bu kayıtlar mevcut ve tasdik altındadır.

YASA CUMHURBAŞKANI’NIN ONAYINI BEKLİYOR

Cumhurbaşkanının onayını bekleyen Kişisel verilerin Korunması Kanunu henüz onaylanıp Resmi Gazetede yayınlanmadığından, somut olaya uygulanabilmesine olanak yoktur. Ancak bu yasanın onaylanmasının ardından Türk Ceza Kanunu‘nun 135, 136 ve 243. maddelerine göre daha lehe olması durumunda uygulanması söz konusu olabilecek ve bu durumda lehe yasa geriye yürüyebilecektir. Cumhurbaşkanı tarafından henüz onaylanmayıp Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmeyen Kişisel Verilerin Korunması Kanunu, Türk Ceza Kanunu’nun varolan durumuna göre daha sıkı bir koruma rejimi içermektedir.

ÇALINAN BİLGİLERLE NELER YAPILABİLİR?

Çalınan bilgilerle, ilgili vatandaşlar aleyhine kredi çekilebilir, kefil olunabilir, şirket kurulabilinir, tasarrufi işlemlerde bulunulabilinir. İnteraktif bankacılık vasıtaları kullanılabilinir. Doğal ki bütün bunların yapılabilmesi için, ilgilinin imzası, yerleşim (ikametgah) belgesi veya telefon bilgisi ile sistemde kayıtlı telefonuna gelen şifre ve mesaj bilgilerine de gerek var. Ek olarak bunlardan biri veya birkaçı sağlanırsa bu işlemler de yapılabilir.

Bununla birlikte kimlik bilgilerinin çalınmasının esasa ekili olan bir başka önemli sonucu ise, bilgi sahiplerinin kişisel verilerinin kaydedilerek veya ele geçirilerek kategorize edilmesi, tasniflenmesi ve halk dilindeki tabirle “fişlenmesi“dir ki; bu durumun demokratik hukuk devleti açısından kabulüne hukuken ve fiilen olanak yoktur. (http://www.haberler.com/kimlik-bilgileri-internete-sizan-vatandasin-8331837-haberi/, 06 Nisan 2016)

=============================================================

Dostlar,

Ne diyeceğimizi ve yazacağımızı gerçekten şaşırdık..
Akla gelen soruları sıralayalım :

1. Bilgi Teknolojileri Kurumu‘nun siber güvenlik duvarı ve teknik personeli gerçekten bunca zayıf mıdır? Bu Kurumun çalışanları Başbakanlığı döneminde Erdoğan tarafından çaycısına – kapıcısına dek bizzat ve özel olarak seçilip atanmadı mı? Yandaşlar zayıf ve çürük mü, hain mi?
2. Sanal korsanlar gerçekten 128 bitlik şifreleri kırabilecek yetenekte midir?
3. Saldırı nereden gelmiştir, kaynağını neden derhal açıklamıyorsunuz?
4. Ele geçirilen (Hack’lenen) bilginin kapsamı (içeriği) ve oylumu (hacmı) nedir; neden derhal açıklamıyorsunuz?
5. Dört Bakanlık neden birbirinden ayrı ve tutarsız açıklama yapıyor?
6. Kişisel Verilerin Korunması Yasası CB’nın önünde iken bu olayın gerçekleşmesi tastlantı mıdır, AKP hükümeti olayı nasıl okuyor?
7. Yurttaşların zarar görmesini önlemek için ivedilikle yapılması gerekenler neler,
“olağanüstü durum” kapsamında hızla belirleyip uygulamaya başladınız mı?
8. Yurttaşların olası maddi yitikleri için “acil sigorta” sistemlerini devreye koyacak mısınız?
9. Eyyyy AKP’liler      : Kendinize soruyor musunuz, 13+ yıldır sizin uğursuz iktidarınızda
ülkenin başına gelmeyen felaket kalmadı… Niçin ?? Gerçekten bunca beceriksiz misiniz,
gerçekten acz içinde misiniz, yoksa operasyonun içinde misiniz?
Ülkeyi kökten teslim almak için en son darbelerinizden biri mi bu?
10. Çok ürkünç (vahim)olay sizin kurgunuz değilse -ki bu düpedüz VATAN HAİNLİĞİ – VATANA İHANET SUÇUNUN ta kendisidir- bunca zavallı bir iktidarın ülkeyi yönetme hakkı olamaz deyip artık istifayı ve yönetimi namuslu – ehil ellere bırakmayı düşün(e)mez misiniz??

*****
Günahlarınız öyle büyüdü ki, bağlanan basiretiniz yüzünden kör ve sağır durumdasınız..
Ancak bu gidiş ülkemize de size de çook ağır bedeller ödetiyor, ödetecek..
Türkiye kendini her durumda toparlayacak ve sorumlularından hesabını mutlaka soracaktır..

Sevgi ve saygı ile.
06 Nisan 2016, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com