Etiket arşivi: Batı Çalışma Grubu

28 Şubat davası

Hamdi Yaver AKTAN
YARGITAY ONURSAL DAİRE BAŞKANI 

Cumhuriyet, 31 Ağustos 2021

 

21 Şubat 1997 tarihinde MİT Müsteşarı, Cumhurbaşkanı’na 32 sayfalık bir rapor sunar. “İrticai Tehdidin Halihazır Durumu” başlıklı raporda en güçlü tarikatlar içinde “Fethullah Gülen grubunun öne çıktığı, gruba ait 4 üniversite, 130 civarında lise ve 50’den fazla şirket olduğu, gruba ait Zaman gazetesinin ABD dahil olmak üzere 12 ülkede yayımlandığı” belirtilir.

Refahyol Hükümeti’nin ortağı Çiller 25 Şubat’ta DYP Meclis grubunda konuşur. Sincan olaylarına gönderme yaparak “Koalisyon partilerinden biri kamuoyundaki tansiyonu artırırsa hükümetin işi zorlaşır” der!

Aynı gün MİT tarafından Cumhurbaşkanlığı makamına “İrticai Faaliyetlerin Önlenmesine Dair Tespitler” başlıklı ikinci bir rapor daha gönderilir. Raporda, “Mevcut Yasaların Etkinlikle Uygulanması”, “Yapılması Gereken Yasal Düzenlemeler”, “Alınması Gereken Diğer Tedbirler” şeklinde irticanın durumu üç başlık altında incelenmektedir.

DUYARLILIK TALEBİ

Laiklik = dinsizlik algılamasının yanlış olduğuna işaret eden rapor, daha sonra yasalarımıza giren değişiklikler de önermektedir. Örneklemek gerekirse yargılama hukukunda, özel koruma tedbirleri olarak nitelenen ve Ceza Muhakemesi Kanunu’nda düzenlenen (m. 134, 135, 139, 140) bilgisayarların ve ses kayıtlarının suç soruşturmasında kanıt sayılması, gizli görevli kullanılması, teknik takip yapılması gibi önlemler önerilmektedir.

28 Şubat’ta toplanan MGK’de İçişleri Bakanlığı, Genelkurmay ve MİT adına sunumlar yapılır. Sonuçta Cumhurbaşkanlığının talebiyle 4 maddelik MGK 406 sayılı kararı ve kararın eki olarak da 15 maddelik önlemler paketi kabul edilir. Bilindiği üzere MGK, dayanağını anayasadan almaktadır (m. 118).

13 Mart tarihindeki Bakanlar Kurulu toplantısında kabul edilen 406 sayılı MGK kararları 14 Mart 1997 tarihinde Başbakan’ın imzasıyla bakanlıklara gönderilir. Yazıda “MGK’nin Bakanlar Kurulumuza bildirdiği hususların bir kopyası ile birlikte bilgilerinize sunulmuştur” denilmekte, sonra bu konuların önemle dikkate alınarak anayasamızın, Türkiye Cumhuriyeti’nin demokratik, laik, sosyal bir hukuk devleti olması temel ilkeleri çerçevesinde, bakanlığınızı ilgilendiren konularda, konuyla ilgili kısa, orta ve uzun erimli tedbirlerin dikkat ve ihtimamla alınması, mali destek ve yasa değişikliğine ihtiyaç gösteren tedbirler varsa bunlar hakkında da Bakanlar Kurulu’nca gereğinin yerine getirilmesi için Başbakanlığa bilgi verilmesi istenmektedir.

İçişleri Bakanlığı 28 Mart 1997 tarihinde 070674 sayılı “Anayasa ve Yasaların Uygulanmasında Uyulacak Usul ve Esaslar” isimli ayrıntılı bir genelgeyi valiliklere, bağlı kuruluşlarına ve merkez teşkilatına gönderir ve gereğinin yapılmasını ister. Adalet Bakanlığı da 11.4.1997 tarihinde Cumhuriyet başsavcılıklarına ve DGM başsavcılıklarına gönderdiği genelge ile “anayasamızda yer alan temel hak ve hürriyetleri kaldırmaya yönelik suç işleyenler” hakkında duyarlılık gösterilmesini talep eder.

KOALİSYON PROTOKOLÜ

Başbakanlık ile Adalet ve İçişleri bakanlıklarının genelgesinden sonra 18 Mayıs 1997 tarihinde Başbakan imzasıyla MGK kararlarıyla ilgili “uygulama direktifi” yayımlanır. 26 Mayıs’ta yapılan Yüksek Askeri Şûra’da 61 subay ve 100 astsubay olmak üzere 161 ordu personelinin TSK ile ilişiği kesilir. Bu, o güne değin yapılan askeri şûralardaki en yüksek ihraç sayısıdır. PKK ve DHKP-C yasadışı örgütlerinin sempatizanlarının yanı sıra büyük çoğunluğunu tarikat mensupları oluşturmaktadır. Gerçekten de ihraç edilenlerin %45’ine tekabül eden (AS: karşılık gelen) 73 kişinin Fetullah Gülen, Nur Cemaati üyeleri olduğu belirtilmektedir.

Bu arada, 26 Nisan tarihinde DYP kökenli iki Bakan istifa eder hatta istifa etmeden dört gün önce Milliyet gazetesine “Hocayı göndermek artık vacip oldu” diye açıklama yaparlar. Mayıs ayının son günü koalisyon partilerinin önde gelenleri bir araya gelerek başbakanlığın 18 Haziran’da DYP’ye devredilmesine ilişkin protokolü imzalarlar. Protokol ile ilgili olarak Şevket Kazan, “DYP’nin hızla erimeye başlaması karşısında, protokolün o maddesinin tatbikine ister istemez başvurmak zorunda kalmıştık” şeklinde değerlendirme yapacaktır daha sonra yazdığı kitapta!

Mayıs ayının son gününde imzalanan protokolden önce, 27 Mayıs’ta, Başbakan ile görüşen DYP Başkanı’nın, Başbakanlığın kendisine devredilmesini, aksi halde hükümetten çekileceği tehdidinde bulunduğu yazılmıştır.

Haziran ayına girildikten sonra ayın 17’sinde Başbakanlık Güvenlik İşleri Başkanlığı Müsteşar Yardımcısı, “Başbakan Erbakan adına” bütün bakanlıklara yeni bir “direktif” yayımlar. 28 Şubat kararlarıyla ilgili olarak uygulamaya ilişkin yanıt verilmemesi eleştiri konusu yapılarak çalışmalar ve önerilerin her ayın 20’sine kadar Başbakanlığa bildirilmesini ister.

17 Haziran’da Erbakan, Çiller ve Yazıcıoğlu Başbakanlık konutunda üç saati aşkın bir toplantı yaparlar. Toplantı sonunda Erbakan’ın koalisyon protokolü çerçevesinde istifa etmesi ve Başbakanlığın DYP’ye geçmesi kararı alınır. 18 Haziran 1997 tarihinde Başbakan, Köşk’e çıkarak istifasını Cumhurbaşkanlığına sunar. İstifa dilekçesinde “Refah Partisi ile Doğru Yol Partisi’nin 28 Haziran 1996 günü aralarında imzaladıkları ‘Ortak Hükümet Protokolü ve Ekleri’ belgesindeki taahhütlere uygun olarak uyum içinde başarıyla” çekildiğini belirttikten sonra “Refah Partisi ve Doğru Yol Partisi arasındaki koalisyon protokolüne uygun olarak bu bir yıllık görevden sonra Başbakanlığın DYP’ye geçebilmesi için yapmış olduğumuz taahhüde ve iki parti arasındaki mutabakata uymak üzere Başbakanlık görevinden istifa ediyorum” açıklaması yapar.

‘ÇANKAYA DARBESİ’

Zamandizinsel olarak verdiğimiz açıklamalara göre Başbakanlığı DYP Genel Başkanı bekler! Görevlendirme, Cumhurbaşkanı tarafından yapılacaktır. Ancak beklenen olmaz, ANAP Genel Başkanı Mesut Yılmaz’a hükümet kurma görevi verilir. DYP Genel Başkanı bu durumu “Çankaya darbesi” olarak tanımlar!

Batı Çalışma Grubu’nun hukuksal niteliği, takipsizlik kararı ile “28 Şubat Davası” şeklinde isimlendirilen davadaki kararın kritiği ayrı bir yazı konusudur. Bu yazı bir bakıma sürecin özetlenmesidir.

Kaynak: Alican Türk, Bitmeyen Sömürü-28 Şubat: Yalanlar-Gerçekler-Belgeler, Galeati Yayıncılık, Ankara, 2021.

ÇARŞAMBA İĞNELERİ – 18 Nisan 2018

ÇARŞAMBA İĞNELERİ – 18 Nisan 2018

Türk Vatandaşı Naci BEŞTEPE

Bu haftanın tüm iğneleri Köy Enstitüleri’ni kapatarak gerici eğitim yolunu açanlara ve günümüzde o yolu genişletenlere…

KABADAYI
Başbakan Yıldırım, ABD ve Rus liderleri için “Sokak kabadayısı gibi kavga ediyorlar.”
Bizimkilerin diplomatik nezaketine diyecek yoktur…

KARADAYI
Gnkur. Bşk. Org. Karadayı
, 28 Şubat Davası ile ilgili olarak ”Kendi itibarlarını düşürdüler”
Kesinlikle katılıyorum.
Batı Çalışma Grubu’ndan haberim yok” diyenler de …

TEBRİK
28 Şubat kararı sonrası FETÖ’cü Emre Uslu, RTE‘yi tebrik etti.
Aynı menzile…

KOTA
AKP iktidarı, halkın tepkisi üzerine nişasta bazlı şeker ithalinde kotayı %10’dan %5’e indirmişti.
Bosna Hersek’ten 20 bin ton gümrüksüz NBŞ ithaline karar verdi.
Vatandaş zehirlenmiş kime ne, avantalar cebe…

SEVİYE
RTE, Kılıçdaroğlu için, “Öyle terbiyesizce, haysiyetsizce, rezilce saldırdı ki, bu zatın seviyesine inmeyi zul addederim.”
“inmek”yerine “çıkmak”dense…

ZARRAB
Zarrab davasında rüşvete bulaşanların isimleri açıklandı. Hepsi bilindik kişiler.
Bir de açıklanmayan “ek isimler” var. Onlar daha da bilindik…

MAÇA
AKP Cumhurbaşkanı yandaşları Başakşehir maçlarına çağırdı.
Koşun RTE Stadı’na, Biletler sudan ucuza, muhtemelen bedava,
Zeki, çevik ve kabadayı iki topçu da ekstra…

CİMBOM
Fenerbahçeli olarak Galatasaray’ın ligde kazanmasına sevineceğim aklıma gelmezdi.
Sağolsun… (AS: Naci Paşamıza 1 maç ceza öneriyoruz Galatasaraylı olarak!!)

KREDİ
Doğan grubunun medya varlığı Ziraat Bankası kredisi ile yandaşa verildi.
Binaların önüne maydanoz ekerler…

SAVAŞ
Damat Berat
, Mehmetçiğin 100 yıl sonra cephede olduğunu söylemiş.
Cehaletini sergilemiş…

OLUMLU
RTE, ABD, Fr. ve İng.’nin Suriye’yi bombalamasını olumlu buldu.

Türkiye’nin bölünmesi açısından olumlu…

BÜTÇE
Trump bir yandan Suriye’den çekileceklerini açıklarken öte yandan Suriye’deki PKK/PYD vb. örgütler için para ayırıyor.
Olumlu…

SATIŞ
357 kişiyi Yunanistan’a askeri sırları satmakla suçlayan FETÖ’cü savcı Zafer Kılınç,
ailece Yunanistan’a kaçarken yakalandı.
Sır satışından aile satışına…

GÖRÜŞ
OHAL, MGK’da görüşüldü.
Rol…

SEÇİM
Bahçeli gene erken seçim istedi. 2002’de iktidar ortaklarının sonu olmuştu.
Bu kez ufukta cumhur ittifakının sonu.

Hangi 28 Şubat?


Hangi 28 Şubat?

portresi_kucukNaci BEŞTEPE

“28 Şubat’lar 1000 Yıl Sürmez” programında ağladı RTE.
13 yıldır ülkeyi yöneten adam mağduru oynadı yine.
“Üç yavrum katsayı engeli nedeniyle ülkemde okuyamadı.” dedi.
Oysa kızlarının türban yüzünden ABD’de okuduğunu söylerdi.
Millet yutmadı. ÖSYM puanlarının yetersiz olduğu ortaya çıktı. Söylem değişti.

PARALEL
Sürmekte olan 28 Şubat Davası’nda paralel yapı yüzünden istenen sonucun alınmadığını söyledi.
Oysa davanın paralel savcıları istedikleri gibi dosya oluşturmuştu.
Gariban sivil memuru korkutup çoğunu tanımadığı 45 subayın Batı Çalışma Grubu’nda çalıştıklarını söyletmeyi kabul ettirmişti.
28 Şubat 1997 MGK kararlarını,
Erbakan’ın imzaladığı 13 Mart tarihli Başbakanlık direktifini,
İçişleri Bakanı Meral Akşenerin 28 Mart’ta valilik ve emniyet müdürlüklerine yazdığı uygulama emrini,
Adalet Bakanı Şevket Kazanın savcılıklara 11 Nisan talimatını,
MİT ve Emniyet’in irtica brifinglerini,
9. Cumhurbaşkanı Demirel TBMM Komisyonu’nunda konuşmasını görmemişti.
Sahte dijital verileri, yalancı tanıkları esas almıştı.

NE İSTEDİNİZ DE ALAMADINIZ?

Hadi paralelcileri beğenmedi RTE, kendi oluşturdukları mahkemede olanlardan da
haberi yok mu?
Albay Alican TÜRK sordu dönemin bakanları Şevket KAZAN ve Meral AKŞENER’e;

  • Aczmendiler ile Fatma ŞAHİN ve Ali KALKANCInın manüplasyon maksatlı olarak
    askerlerce yaratıldığı iddia edildi. Bu konuda bakanlığınıza bilgi geldi mi?

İkisi de “HAYIR” dediler. Davayı etkilemek için bu ne çabadır? Bu ne kindir?
Her yer türban, her yer dindar vatandaşları sömüren vakıf ve AKP’li dolu.
Vatandaşın nesini istediniz de alamadınız?

DOLMABEHÇE İHANETTİR

Vatan hainliği, ihanet gibi ifadelerin olur olmaz kullanılmasına karşıyım.
Ancak, 28 Şubat 2015’te, Atatürk’ün çalışma ve ölüm mekanında, O’nun portresi
ve Türk Bayrağı önünde yapılan açıklama Türkiye Cumhuriyeti’ne ihanetin resmidir.

Devletimiz PKK’ya teslim edilmiştir!

TBMM, Türk halkı, ordusu yok sayılmıştır.

T.C. Devleti’nin yıkım sözleşmesi ilan edilmiştir.

Yağlanıp ballanarak, güzel sözcüklerin içine gizlenerek.

AKP üst akılın verdiği görevi yerine getirmektedir.

Ya bunların destekleyen CHP yönetimine ne demeli? CHP’li vatanseverler neredesiniz?

28 ŞUBAT 1997

28 Şubat’ın tenkit edilecek yanları vardır. Oluşumunu, ülkemiz üzerine oynayanlar etkilemiş bile olabilir. Ancak şurası açıktır ki, özünde irtica ve bölünmeye karşı önlem alınması istemi vardır.
28 Şubat 2015’teki manzaraya bakınca o günkü taleplerin ne kadar haklı olduğu
görülmüyor mu?

Bölücülük ve din sömürüsü zirve yapmış değil midir?
Demokrasiye müdahale, vesayet elbette yanlıştır. Ya bugün? Hangi 28 Şubat dersiniz?

NE OLUR?

PKK silah bırakmaz. Bu ihanet belgesi yürümez.
Bu iktidar sürmez.
VATAN, vatanseverlerle güçlenerek milletin güven verici sığınağı olacaktır.
Vatanseverlerin iktidarı milli çözümü gerçekleştirecektir.
Bölücülüğün de din sömürüsünün de sonu yakındır.
Cumhuriyetimiz binlerce asır sürecektir.
*****
PAZARTESİ İĞNELERİ

 ANKET
AKP oylarını %40’ın altında gösteren Gezici Araştırma Şirketi’ni ertesi gün maliyeciler bastı. Demokrasinin gözünü seveyim…

ŞEHİT
Suudi Kralı ölünce ulusal yas ilan edenler dört şehidimizin cenaze törenine gitmediler.
Avanta kapma peşindeydiler…

KAHPE
AKP’nin vekili Tülay Babuşçu, İnönü’ye “kahpe” diyen iletiyi paylaştı.

  1. Bu bayan aynaya her bakışında ne görür?
  2. Bu bayana hangi sıfat yakışır?
    ======================================

Dostlar,

Naci Paşa gene çoook yararlı – akıl – zeka – bilgi dolu bir yazı yazmış AYDINLIK‘ta..
(2  Mart 2015) Kalemine ve yüreğine sağlık diyor ve içerik olarak katılarak, sizlerle de paylaşmak istiyoruz.

Sevgi ve saygı ile, 04.03.2015 

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

Fethullah Gülen 35 yıldır CIA’den maaş alıyor!

 

Fethullah Gülen 35 yıldır CIA’den maaş alıyor!

Yorumların dayandığı kaynaklar, yorumların hemen yanındadır.
Yorumların sahiplerini bilmiyorum.
Ancak söylenenlerin doğru olduğunu biliyorum.

Oraj POYRAZ 

 

Fethullah Gülen 35 yıldır CIA’den Maaş alıyor!

Said-i Nursi müritliğiyle Erzurum’dan yola çıkan gezici vaiz Fethullah Gülen’i,
New York-Vatikan-Kudüs’e uçuran süpürgenin bir CIA imalatı olduğunu saptıyoruz.
Said-i Nursi, Yüzyılın başında İngiliz emperyalizminin İslam coğrafyasında
egemenlik kurmak için kurduğu Nakşibendî tarikatının bir şeyhiydi.

  • Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılışında işgalci güçlerle işbirliği nedeniyle
    mahkûm oldu,
  • Atatürk döneminde yasaklıydı ama Türkiye NATO’ya girdikten sonra
    Nur tarikatını kurdu.

ABD yönetimi, NATO vasıtasıyla, üye ülkelerde ve çevre ülkelerde “komünizmle mücadele” adı altında doğrudan kendisinin hükmettiği paralel örgütler kurdu.
1991 yılında İtalya’da bütün NATO üyesi ülkelerde kurulduğu açığa çıkan örgüte
Gladyo adı verildi. Oysa kendi kaynaklarında bu örgütlere “SüperNATO” adı veriliyor.
Türkiye’deki SüperNATO örgütlenmesi, istihbarat örgütleri içinden doğdu,
sonra Türkiye’nin bütün yönetimine egemen hale getirildi.

  • 12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980′deki Amerikancı askeri darbeleri
    Türkiye’deki SüperNATO örgütü yaptı ve iktidara geldi.
  • Türkiye’deki parlamenter yapı da tümüyle SüperNATO’nun güdümüne girdi.

Fethullah Süper NATO’nun Çocuğu

Fethullah Gülen, bugün dört kıtada faaliyet yürüten şeriatçı örgütünün temelini, SüperNATO’nun ilk sivil örgütlenmelerinden olan Komünizmle Mücadele Derneği sayesinde atıyor. İlk şubesini 1954′te İzmir’de açan bu dernek, Türkiye’de şeriatçı sağcı militanların eğitim üssü. Gülen, Komünizmle Mücadele Derneği’nin ikinci şubesini de memleketi Erzurum’da açtırdığını “Küçük Dünyam” isimli kitapta övünerek açıklıyor.

“Ve yine bu devreye ait bir teşebbüs de Erzurum’da Komünizmle Mücadele Derneği’ni açma teşebbüsümüz oldu. O güne dek yalnızca İzmir’de vardı. İkincisi Erzurum’da bizim çabalarımızla açıldı. Bir arkadaşı İzmir’e gönderip tüzük getirttik. Derneği kuracaktık.
Ben bir vaazdan sonra anons ettim ve gençleri Caferiye Camii önünde topladık.
Gayemiz komünizme karşı örgütlenmekti.”
 (Latif Erdoğan, Küçük Dünyam, AD Yayınları, İstanbul, 1995, s. 78.)

Gülen, örgütünün inşasına Nurcu kamplarıyla başladı

Burada sahip olduğu en önemli araç, İzmir Kestanepazarı’nda kurduğu
“İmam Hatip ve İlahiyat’a Öğrenci Yetiştirme Derneği”ydi.
O sırada, Komünizmle Mücadele Dernekleri’nden yetişenler de
“komando kamplarını” kuruyordu.
İlginç olan, her iki kampın da aynı mekânlarda düzenlenmesidir.
Eğitmenleri de aynıdır; ABD’nin Türkiye’nin NATO üyeliği için koşul olarak kurdurduğu, parasını verdiği, eğitici yolladığı Gladyo.
Şeriatçı Nur şakirtlerinin de, faşist ideolojiyi takip eden “Komandolar”ın da
efendileri aynıdır: SüperNATO.

Belletmen olduğu Kestanepazarı yurdunda, gündüz yaramazlık yapanları akşam falakaya çeken Gülen’in bugün hükmettiği güç, Genelkurmay Başkanlığı tarafından 1998 başında hazırlanan bir raporda şöyle sıralanmaktadır:

  • Yurtiçinde

    85 vakıf,
    18 dernek,
    89 özel okul,
    207 şirket,
    373 dershane,
    yaklaşık 500 öğrenci yurdu ve
    biri İngilizce yayımlanan 14 dergi,
    15 ülkede yayımlanan 300 bin tirajlı Zaman gazetesi,
    ulusal düzeyde yayın yapan iki radyo
    ve uluslararası yayın yapan Samanyolu televizyonu;

    yurtdışında6 üniversite ve yüksekokul,
    236 lise,
    2 ilkokul,
    8 dil ve bilgisayar merkezi,
    6 üniversiteye hazırlık kursu ve
    21 öğrenci yurdu olmak üzere

    toplam 279 eğitim kuruluşu” bulunmaktadır.

(Batı Çalışma Grubu tarafından hazırlanan Bilgi Notu, syf. 4 ve 5.)

Amerikancı Liderler sayesinde Fethullah Gülen’in ABD ile kurduğu köprü hep işlektir.
Gülen, yükselişindeki büyük basamakları Amerikancı liderlere borçludur.
Örgütün kuruluşuna harç koyan, 1960′lı yıllarda dönemin uzun süre başbakanlık yapan Süleyman Demirel’dir.

Gülen, uluslararası ölçekte faaliyetini, ABD’nin Türkiye’de en güçlü olduğu yılda, 1980′de başlatmıştır. Devletin içindeki kaynakları o denli sağlamdır ki, askeri müdahale yapıldığı 12 Eylül’den bir gün sonra 13 Eylül 1980′de, hakkındaki operasyon emrini öğrenip kaçabilmiştir.

12 Eylül yönetimi, bir yandan aranıyor iken
O’nu Çanakkale Merkez Vaizliği’ne atamıştır.

12 Eylül döneminde örgütlenme faaliyetleri katlanarak devam etmiştir.
Gülen örgütüne sıçramayı yaptıran, 1986′da yakalanmışken O’nu İzmir Sıkıyönetim Komutanlığı kuvvetlerinin elinden alan dönemin başbakanı Turgut Özal’dır.
Gülen, en büyük gelişmeyi, ABD vatandaşlığı ve CIA görevliliği Genelkurmay
Askeri Mahkemesi’nce soruşturulan Tansu Çiller’in başbakan olduğu 1993-97 arasında yaptı.

Gülen, Çiller iktidarında Türk Silahlı Kuvvetleri’nin terfi ve tayinlerine bile müdahale edecek güce ulaşmıştı. Fethullah Gülen, bir orgeneralin kuvvet komutanı olarak atanmaması için hangi girişimlerde bulunduğunu bizzat kendisi 10 Ekim 1995′te
basın toplantısında açıklamıştı.

Reagan’ın Demokrasi Projesi ve Ulusal Demokrasi Vakfı

Fethullah Gülen örgütünün sıçrama yapmasıyla, ABD’nin dünyadaki etkinliğinin artması arasında bir paralellik bulunuyor.
Gülen örgütü, ABD’de Reagan iktidarında, Sovyetler’i çözmek amacıyla yürütülen
ve 1981′de resmileşen “Demokrasi” projesinin bir ürünü olarak serpiliyor.
Demokrasi projesi, 1970′li yıllarda, ABD Ulusal Güvenlik Konseyi’nin belirlediği
Yeşil Kuşak politikasının bir üst aşamaya çıkarılmış hali.
ABD’nin Çelik Çekirdeği, bir yandan en katı Amerikancı askeri diktatörlükleri ayakta tutarken, bir yandan da örgütlediği CIA muhalefetine “insan hakları ve demokrasi” görevi veriyordu.

“İnsan hakları”ndan kasıt, tabii ki etnik, dinsel ve kültürel haklardı.

Dünyanın her yanını saran din ve mezhep savaşları, mikro milliyetçiliğin kışkırtılmasıyla milyonların canına mal olan milli boğazlaşmalar, bu projenin eseridir.
Bu projeyi yürütmek için bir de örgüt kuruldu.

  • National Endowment for Democracy. (NED)
  • Yani Demokrasi Vakfı.

Kısa adıyla NED diye anılan vakfın, CIA’dan daha etkin bir örgüt olduğu
Newsweek dergisi tarafından teslim ediliyor.

ABD’nin “Project Democracy” si İslam ülkelerinde “ılımlı İslam”ın geliştirilmesi olarak piyasaya sürüldü.
Ilımlı İslam ideolojisiyle, hem “dinler arası diyalog” için zemin oluşturuluyordu,
hem de ABD’nin laiklik zemininde yükselen ulusal devletleri tahrip etmesinin aracı olarak işlev görüyordu.

“Ilımlı” sözcüğü, İslam fundemantalizminde bir ılımlılık değildi. Şeriatın koyu iktidarı için mücadele eden Ilımlı İslamcı örgütler, ABD yönetimine ve politikalarına karşı  “ılımlı” olmalıydı!

Pentagon tarafından İslam coğrafyasında “ılımlı İslam” hareketinin önderi olarak sayılan Gülen, kendi cemaatine ait Zaman gazetesinin 4 Eylül 1997 tarihli sayısında yayımlanan açıklamalarında, Batı ile ilişkiler hakkında şu değerlendirmeleri yaptı:

“İnanmış bir insanın Batı karşısında, Batı’yla entegrasyon karşısında, Amerika’yla entegrasyon karşısında olması katiyen düşünülemez” (Zaman gazetesi, 4 Eylül 1997)

Gladyo’nun Rolü

Gülen örgütü, 12 Eylül Amerikancı askeri darbesinin “Türk İslam sentezi”ni
resmi kültür politikası olarak benimsediği, tarikatların”sivil toplum örgütü” olarak kutsandığı, yeşil sermayenin önünün dizginsiz açıldığı koşullarda gelişti.

Gülen örgütünün gelişmesi, yalnızca bu iklimin dolaysız sonucu değil.
Devlet içinde örgütlenen Amerikancı paralel devletin doğrudan bir müdahalesi var.
Gülen’in Ege Ordu ve Sıkıyönetim Komutanlığı’nca yakalanmasına karşın aynı gün serbest bırakılmasıyla, cezaevindeki ülkücü gençlerin gruplar halinde Fethullah Gülen örgütüne intisap etmeleri aynı döneme rastlıyor.

Gülen’in, Gladyo’nun tetikçileri Abdullah Çatlı ve Haluk Kırcı’larla ilişkisi de 1980′li yılların sonunda örülüyor. 1980 öncesinde MHP’ye bağlı Ülkü Ocakları Derneği’nin Genel Başkan Yardımcısı Abdullah Çatlı’nın 1996 yılında Türkiye’de
büyük yankılara yol açan bir trafik kazasında üst düzey bir emniyet mensubuyla birlikte ölmesiyle, Özel Harp Dairesi’nin yetiştirdiği Gladyo tetikçilerini kamuoyu önüne çıkarmıştı.

Gülen, bu yıllarda cezaevinde mağdur durumdaki sahipsiz ülkücülere
büyük maddi yardımlarda bulunuyor. Komünizmle Mücadele Derneği’yle
Fethullah Gülen’in ikinci kucaklaşması bu döneme denk düşüyor.
MHP’nin ikiye bölünmesi, Muhsin Yazıcıoğlu’ni kurmasında da Fethullah Gülen’in belirleyici rolü saptanıyor.

Büyük Birlik Partisi’nin militanları 1990 sonrasındaki bütün uluslararası etnik terör eylemlerinde rol alıyor: Bosna’da, Çeçenistan’da, Gürcistan’da, Azerbaycan’da, Keşmir’de ve Sincian’daki şeriatçı terör militanlarının kaynağı Büyük Birlik Partisi oluyor.

Moon Tarikatı ve Fethullah Gülen

Fethullah Gülen’in CIA ile ilişkilerini sürdürmede en önemli örtülerinden biri,
Dinlerarası Diyalog oldu. Bu örtü de bir ABD üretimi. 1950′lerden başlayarak
dünyanın efendiliğine soyunan ABD, kıtalararası imparatorluğunu sürdürmek için,
her kıtasal din içinde kendisine bağlı bir tarikat örgütledi.
Bu tarikatların hepsinin söylemi aynı: Dinlerarası diyalog.

CIA denetiminde yürütülen bu faaliyetin ilk başarılı örneği Moon tarikatı.
1951′de Kore’yi işgal eden ABD, Güney Kore’yi sömürgeleştirirken
bir de Hıristiyan tarikatı kurdu ve

  • Güney Kore nüfusunun % 40′ı Budistlikten vazgeçip Hıristiyan oldu. 

Bu başarıdaki en önemli pay, bilinen adıyla Moon tarikatının.
Resmi adıyla anarsak; Birleştirme Kilisesi.

CIA’nın kurduğu Kore CIA’nın Washington temsilcisi Albay Bo Hi Pak da,
Moon tarikatının en güçlü adı. CIA, Moon tarikatını kullanarak Dünya Anti Komünist Ligi’ni örgütledi. Türkiye’de kurulan Komünizmle Mücadele Dernekleri de,
Dünya Anti Komünist Ligi’nin uzantıları.

Moon tarikatı, 1978′de, ABD’de bir Kongre soruşturmasına uğradıysa da
etkisini yitirmedi. Reagan döneminde Irangate skandalında boy gösterdiğini görüyoruz.
George W. Bush iktidarında Moon tarikatının sahibi olduğu Washington Times gazetesi, neo-konservatizm ve ABD saldırganlığının başlıca araçlarından biri oldu.

Fethullah Gülen’in Türkiye’de yayınlanan Zaman gazetesi ile Washington Times arasında sıkı işbirliği artarak sürüyor.

İsrail ile İlişkinin Ayırt Ediciliği

  • Moon tarikatının, Latin Amerika’daki askeri diktatörlüklerle,
    İsrail üzerinden kurduğu uyuşturucu ve terör bağı dikkat çekici.

Fethullah Gülen’in İsrail ile yakın ilişkisi de O’nun en ayırt edici özelliği.
Körfez Savaşı’nda, Irak yönetiminin İsrail’e attığı Scud füzesi üzerine İstanbul’da verdiği vaaz ve döktüğü göz yaşları ve ettiği bedduaların kaseti, İslamcılar tarafından
elden ele dolaştırılıyor.

İsrail ile ilişki, ABD açısından kilit öneme sahip.

Graham Fuller’in İslamcı hareketi konu alan Kuşatılanlar kitabında, İslamcı hareketlerin Batı ile entegrasyon için yapması gerekenlerin başında İsrail ile iyi ilişki geliyor.
(G. Fuller, I.O. Lesser, Kuşatılanlar, Sabah Kitapları, İstanbul, 1996, syf.126.)

Gülen’in İslamcı kitleleri kendisinden soğutma tehlikesine karşın, Kudüs Başhahamı ile yakın ilişkisi ve Fethullahçıların işadamları derneği İŞHAD’ın İsrail’le bağları,
bu politikanın gereği olarak kuruluyor.

“Abramowitz’le Beni Kasım Gülek Tanıştırdı”

Moon tarikatı ile Fethullah Örgütü arasındaki bağ, hedef benzerliğinden ibaret değil.
Organik ilişki var. Moon tarikatının Türkiye halifesi, Cumhuriyet Halk Partisi eski
Genel Sekreterlerinden Kasım Gülek ile Fethullah Gülen’in dostluğu artık saklanmıyor Gülen’in reklamını değişik yayın organlarında yapan yazar Hulusi Turgut,
21 Ocak 1998 tarihli Yeni Yüzyıl’da bu ilişkiyi şöyle anlatıyor:

“Kasım Gülek, Fethullah Gülen’le çok iyi dostluk ilişkileri içinde bulundu.
Gülen, Kasım Gülek’le sık sık görüşürdü.
Vefatı üzerine bu eski dostunun cenaze namazını kıldırmıştı.
Fethullah Gülen’e sorduk:

‘Amerika, sizlerle ilgili referansı merhum Kasım Gülek’ten mi aldı?’
Gülen bu konuda şunları söyledi: ‘Kasım Gülek beyin baldızı Amerika’daydı.
Yani Pentagon’la irtibatları vardı.
Eğer kendisine değişik patformlardan, Beyaz Saray’dan sormuşlarsa
‘Bunlar nedir?’ diye, o da ‘Endişe edilecek bir şey yoktur’ demiştir, referans vermiştir”
(Yeni Yüzyıl gazetesi, 21 Ocak 1998)

Gülen, 1 Eylül 1997 tarihli Zaman gazetesinde bu ilişkiyi şöyle açıklıyor:
“ABD’de görüştüğüm insanlardan biri Abramowitz’di.
O, Türkiye’de bir zaman elçi olarak kalmıştı.
Müşterek dostumuz Kasım Gülek Bey vardı.
O’nun vasıtasıyla gıyaben O’nu tanıyorduk…

Türkiye, şimdiye dek çok ölüm-kalım krizlerine maruz kalmıştır.
Bunu isterseniz bir kriz sayın ama bu millet bunu aşar dedim.
Hatta bu ses, imkânı varsa Beyaz Saray’a kadar, Kongre’ye kadar, Pentagon’a kadar götürülmeli dedim” (Zaman gazetesi, 1 Eylül 1997)

Gülen, 1992 yılında ABD’ye gittiğinde, Kasım Gülek’in, Pentagon’da albay olarak görev yapan, sonra şüpheli bir şekilde ölen baldızı aracılığıyla Pentagon ve CIA yönetimi ile ilişkiye geçtiğini de anlatıyor.

Moon tarikatı ile Fethullah Gülen’i birleştiren bir başka ad; Gladyo’nun tetikçisi
Abdullah Çatlı. Çatlı, 1981 yılında Dünya Anti Komünist Ligi’nin toplantısına katılıyor.
1992′de Gülen’i ABD’de havaalanında karşılayan da Abdullah Çatlı.

====================================

Dostlar,

Sayın Oraj Poyraz‘a bu önemli yazı için teşekkür ederiz..

Türkiye’nin bu iğrenç ilişkileri tasfiye etmesi, saydam bir demokratik rejim olması gerek.
Temel insan hak ve özgürlükleri ekseninde,
Kemalist bir çağdaşlaşma ideolojisiyle..

İlk adım ise NATO’dan çekilmek..

Sevgi ve saygı ile.
3 Mart 2014, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net