Etiket arşivi: anayasa tuzağı

Anayasa tuzağı ve kötü niyetli anayasacılık

ALİ RIZA AYDIN
Anayasa Mahkemesi Eski Yazmanı (Raportörü)
22.12.2022, HABER SOL
https://haber.sol.org.tr/yazar/anayasa-tuzagi-ve-kotu-niyetli-anayasacilik-359651

  • Burjuvazinin anayasası yalnızca diliyle değil, özüyle de bütünsellik oluşturur.
  • Dilindeki hukuksal gösteriş, özündeki sömürüyü saklamak için kullanılır.

Toplumsal düzenle bu sistem içinde uygulanacak rejim, anayasanın ana konularındandır. Bireysel ve toplumsal hak ve özgürlükler, egemenlik, siyasal örgütlenme ve çalışmalar, seçme ve seçilme hakkı, güvenceler, eşitlik ve adalet, toplum içinde devlet, devlet içinde iktidar, doğa, ekonomik haklar, planlama… Anayasal tezler sıralanır gider.

Bunların içinde iki unsur (öge) öne çıkar. Birincisi din ve/veya soy aklından kurtularak ortaklaş(ıl)an hukuk, laik hukuk. İkincisi ekonomi politik.

Anayasal alan insan aklının ürünü olarak siyaset ve kamu yönetimi bilimine, anayasa hukuku teorisine (kuramına) bırakılmış gibi gözükse de asıl belirleyici ekonomi politiktir.

İçinde cumhuriyet, demokratiklik, sosyallik, yasa önünde eşitlik, laiklik, çeşitlendirilmiş hak ve özgürlükler, güvenceler, sınırlandırmalar, ne barındırırsa barındırsın soru duraksamasız sorulur:

  • Sınıflı toplumun, sömürü düzeninin, burjuvazinin anayasası mı?
  • Sınıfsız, sömürüsüz toplumun anayasası mı?

Birinci soru içindeki anayasa, genellikle kapitalist/emperyalist yüzlerini göstermek yerine insan hak ve özgürlükleri, demokratik toplum düzeni, eşitlik gibi kavramlarla öne çıkar; egemenliğin soyut olarak ulusun olduğunu söyler ve yetkili organlara, temsilcilere kullandırır.

Bu düzen mülkiyet hakkı, girişim ve sözleşme özgürlüğü, özelleştirme, kamu-özel paylaşımı (Ortaklığı / İşbirliği), para, kredi, sermaye, mal ve hizmet piyasaları gibi düzenlemelerle; devlete kapitalist/emperyalist düzeni koruma, hak ve özgürlükleri sınırlandırma görevleri vererek sürdürülür.

Burjuvazinin anayasası yalnızca diliyle değil, özüyle de bütünsellik oluşturur. Dilindeki hukuksal gösteriş, özündeki sömürüyü saklamak için kullanılır. Ki o dildeki ve özdeki “hak ve özgürlük” denilenler emekçilerin uzun, sancılı ve kanlı savaşımlarıyla kazanıldığı halde…

Sömürücü düzenin, uluslararası ilişkilerde de emperyalizmin hukukundaki tuzaklar söz ve öz içinde saklı. Emekçilerin savaşımlarıyla kazanılanlar, sömürenler tarafından sömürülenlere baskı olarak dönüyor. Daha önce yazdığımız, varmış gibi gösterilen ama yine Anayasa hükmüyle uygulatılmayan grev hakkı; laikliğin din özgürlüğü içinde yok edilmesi en tipik örneklerden ikisi.

Anayasa tuzağının sahteliklerle dolu önemli özünün, burjuva niteliğinin yanına iki ekleme yapılabilir:

Birincisi hem sermaye sınıfının hem de temsilcilerinin istek ve gereksinmelerine uygun olarak hukukun hukuksuzlukla birlikte yürümesi. Başta cumhuriyetin nitelikleri ve laiklik ilkesi olmak üzere, Anayasanın ihlal edilmesi, ihmal edilmesi, çifte standart uygulanması, rafa kaldırılması bu olağandışılığın olağanlaşmış durumunu gösterir.

  • Anayasa vardır ama egemen sınıfa, sömürüye hizmet eder.

Dinin devletin, hukukun, siyasetin ve toplumsal yaşam tarzının içine yerleştirilmesi, parlamentonun parmak sayısına sıkıştırılması ve sermaye sınıfına bağlılığı, yargının halkın hak arama ve denetim aracı olmaktan çıkarılıp sermayenin ve siyasal iktidarın denetim aracına dönüştürülmesi bu düzene uyumun örnekleri. Buraya yargı kararlarındaki çelişkiler ve kaotik (karmaşık) durumla birlikte, siyasal iktidarın işine geldiğinde “tanıyorum”, gelmediğinde “tanımıyorum” dediği keyfiliği de eklemek gerekiyor.

İkinci tuzaksa, kötüye kullanılan (istismarcı) hukuk ve anayasacılık. Türkiye’nin anayasa yolculuğunda örnekleri var. Daha başlangıçta ilerlemeci ve aydınlanmacı dönemin devamında, faşizmi işaret eden eğilimler ve emperyalizmle bütünleşme görüyoruz. Anayasayla özdeş devrim yasalarına ve yasaklarına karşın laikliğin adım adım kemirildiğini, Türk-İslam tezinin ağırlığını görüyoruz. İnsan hak ve özgürlükleri adımları atılırken, bu adımların sermayenin ve siyasal temsilcilerinin sınıfsal istek, gereksinme ve çıkarlarına dayanılarak nasıl engellendiğini görüyoruz. 12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980 sonrası daralma ve otoriteyi görüyoruz.

Yirmi yıl boyunca Anayasa üzerinde oynama, değiştirme rekorunu elinde tutan AKP kötüye kullanılan anayasacılık konusunda hayli becerikli. 2008 yılında yaptığı Anayasa değişikliği bunlardan biriydi. Anayasa Mahkemesinden döndü. Bu denetim, ne 2010 (yargıya darbe) ne de 2017 (başkanlı rejime geçişle parlamenter rejime darbe) Anayasa değişikliklerini önleyebildi. Birçok maddesinde yer verilen laiklik ilkesinin yok edilmesini hiç önleyemedi.

AKP’nin CHP’den yasa teklifiyle aldığı pas sonrası hazırlayıp Meclise sunduğu Anayasa değişikliği baş örtünme ve kıyafet gibi dinsel simgelerin kullanılmasının önünü açmayla ve sıkıştırılmış aile tanımıyla anayasacılığın kötüye kullanılmasının örneklerinden biri olarak gündeme kondu.

Değişiklik teklifleriyle Anayasanın değiştirilemez ve değiştirilmesi
teklif bile edilemez 2. maddesi dolaylı yoldan değiştirilmek isteniyor;

  • Anayasa, Cumhuriyetin niteliklerini, anayasal düzeni bozmak, laik hukuk devletini
    ortadan kaldırmak amacıyla kullanılıyor.

Kutsal din duyguları devlet, hukuk ve siyasete karıştırılırken, hukuk kurallarının yerine dinsel davranış kurallarının geçirilmesi anayasaya yerleştirilerek yok edilen laikliğin üstüne beton dökülecek.

Sonuçta “aydınlanmacı, bilim ve akla dayalı, egemen halk” söyleminden “sömürülen, kul durumuna getirilen, sermayenin ve siyasetinin ve de dinselin egemenliği altına sokulmak istenen halk”a geçişin anayasal yolculuğu hiç de saklama gereği duyulmadan yaşama geçiriliyor.

Cumhuriyetin kuruluş ve varlık nedeni bugün, siyasal İslam yönünden daha uygun bir cumhuriyete dönüştürüldü, sermaye sınıfının emekçiler üzerindeki denetimi daha kolay ve baskıcı duruma getirildi. Şimdi bu hedefler, anayasallık kötüye kullanılarak, taçlandırılmak isteniyor. Hem de düzen içi muhalefetin desteğiyle!

Sınıflı toplumun, sömürü düzeninin, burjuvazinin anayasası, varsa tüm iyiniyetine karşın, tuzaklara çok açık.

Bu ülkede işçiler var ve işçi sınıfı yaşamının her anında sınıfsal tuzakların ve sömürü gerçeğinin deşifre edilmesiyle uğraşırken, hak savaşımlarını sürdürüyor.

Sınıfsız ve sömürüsüz toplumun, sosyalist cumhuriyetin anayasası, emekçilerin anlık hak savaşımlarıyla ve çözüm belgeleriyle birlikte gerekli siyasal, toplumsal ve ekonomik koşulların yaratılmasıyla yaşama geçecek.

Anayasa tuzağı

Anayasa tuzağı

Mehmet Ali GüllerMehmet Ali Güller
Cumhuriyet, 15 Şubat 2021

Neden tuzak olduğuna gelmeden önce, “anayasa propagandalarındaki” bazı aldatmacalara dikkat çekelim:

AKP’NİN ÜÇ ALDATMACASI

1. Ortada fiilen 12 Eylül’ün “askeri” anayasası yoktur. O anayasasının üçte ikisi, üstelik çoğunlukla AKP iktidarı döneminde zaten değiştirilmiştir.

2. Anayasalarda askeri-sivil ayrımı ifadesi tam bir aldatmacadır. Anayasaları kurucular yapar; kurucular da cephede savaşmış askerlerdir çoğu zaman. ABD anayasasında General George Washington’un izleri vardır örneğin. Türk anayasasında da elbette Mareşal Mustafa Kemal Atatürk’ün yoğun izleri vardır. “Askeri” anayasa denilerek küçümsenmeye çalışılan bu anayasalar, askerlerin liderliğindeki “demokratik devrimlerin” sonucudur.

3. İktidarın anayasaya uymadığı, iktidarın oluruyla Anayasa Mahkemesi’nin kararlarının alt mahkemelerce uygulanmadığı şartlarda “sivil anayasa” ihtiyacı propagandası, “siyasi mizaha” dahildir. Türkiye’nin acil sorunu anayasa değil, anayasaya uymayan iktidardır!

Gelelim neden tuzak olduğuna…

TÜRKİYE’YE ANAYASA TUZAĞI

AKP sözcüleri, yeni “sivil” anayasasının açık açık “yeniden kuruluş anayasası” olduğunu ilan ettiler. Peki, neyi yıktılar da yeniden kuruyorlar? Aslında bu konuda AKP’den çok, AKP’nin “kutlu davasının” yol haritasını açık açık uyguladığını görmeyenlere, görmek istemeyenlere kızmak lazım.

2023’te yeniden kuruluş anayasası, ilan ettikleri “yüz yıllık parantezi kapatma” hedefinin sonucudur; Atatürk’ün Cumhuriyeti, “siyasal İslamcılar” için kapatılacak bir parantezdir!

2023’te yeniden kuruluş anayasası, ilan ettikleri “150 yıllık modernleşmenin yerine kendi hikâyelerini yazma” hedefinin sonucudur; 150 yıl, 1. Meşrutiyet’le başlayan demokratik devrimler sürecimizin miladıdır, ilk anayasanın ve ilk parlamentonun tarihidir!

İşte “yeniden kuruluş anayasası” diyerek, 150 yıllık bu çarpışmayı sonuçlandırabilmeyi “hayal” etmektedirler!

MUHALEFETE ANAYASA TUZAĞI

Yine AKP sözcüleri, anayasanın 1921 Anayasası ruhuyla yapılacağını belirtiyorlar. Yani hem “sivil” diye propaganda yapıyorlar, hem de savaşın ortasında hazırlanmış “en askeri” anayasayı esas almak istiyorlar.

Nedir 1921 Anayasası’ndan anladıkları ruh? Onu da açık açık söylüyorlar aslında:

  • Laikliğin olmaması, özerkliğin bulunması ve kuvvetler birliğinin söz konusu olması…

Savaş şartlarında hazırlanmış bir “geçiş anayasasını” temel alarak: “kuvvetler birliği” ile “tek adam” rejimini pekiştirmeyi, laikliği kaldırarak “kutlu davalarını” yerine getirmeyi, özerklik ile de muhalefeti ayrıştırmayı planlıyorlar…

AKP- MHP ittifakının bugün bir anayasa yapabilmesi teknik olarak mümkün mü? Meclis aritmetiği buna izin vermiyor. Bırakın TBMM’de anayasa yapabilmeyi, bunu cumhurbaşkanı yetkisiyle halkoylamasına götürecek sayıda milletvekilleri bile yok. Peki, bu şartlarda neye güvenerek anayasa yapmaya soyunuyorlar o zaman? İşte anayasa ile muhalefete tuzak kurdukları yer burasıdır.

1921 ruhu ve özerklik, hem HDP’ye çengel hem de Cumhur İttifakı dışında kalanları ayrıştırma, yan yana getirmeme tuzağıdır. MHP’nin “kapatılsın” dediği HDP’yi, AKP’nin “yeni anayasaya tüm siyasi partiler katkı sunmalı” diyerek sürece dahil etmeye çalışması, dikkat çekicidir!

1921 ruhu söylemi, hem AKP’den kopanlara hem de Oğuzhan Asiltürk SP’sine çengeldir. Ali Babacan’ın “ilk dört maddenin tartışılmasını” isteyebilmesi dikkat çekicidir!

ERDOĞAN’IN DÖRT HEDEFİ

Kısacası, partileri bölme ve parçaları yanına çekme konusunda oldukça deneyimli bir taktisyen olan Erdoğan, 2023 seçimlerinde 3. kez aday olup olamayacağı bile anayasacılar tarafından tartışmalı iken, “yeniden kuruluş anayasası” ile birkaç hedefi birden vurmak istemektedir:

1. İktidarını sürdürebilmek için anayasal güvence kazanmaya çalışıyor.

2. Muhalefeti bölmek istiyor. Karşısında tek blok yerine iki blok oluşmasını; bloklar içindeki bazı partileri de bölerek parçaları yanına çekmek istiyor.

3. TBMM’den “uzlaşı” çıkmadığında, “sivil anayasa yaptırmadılar” diyerek anayasacılar-anayasa karşıtları temelinde milleti bölerek seçime gitmek istiyor.

4. Yeni anayasa ile aynı zamanda “beyaz sayfa” açmak istediği ABD ve AB’ye “demokrasi” mesajı vermek istiyor.

Peki, bunu başarabilir mi? Konuyu incelemeye devam edeceğiz…

Işık Kansu : Salak mıyız biz?

Salak mıyız biz?

Işık Kansu
Cumhuriyet, 15.04.2017

Öyle mi? Olabilir bir şey mi bu?
Akla mantığa, tarihin akışına, insanlığın ve yurttaşlığımızın ulaştığı evreye uyar mı?
Kul muyuz, köle miyiz biz?  Daha da ötesi sıfır numara salak mıyız?
Değiliz, olmayacağız. Olmadığımızı, olmayacağımızı yarın sandık başında göstereceğiz.
*****
İzin yok
Bu halk: Namık Kemal’in, Tevfik Fikret’in şiirleri ile beslenen; mersiyeler yazan, Verlaine’den şiir çevirileri yapan…
Jean-Jacques Rousseau’dan Max Beer’e; Balzac’tan Maupassant’a, Ahmet Vefik Paşa’dan Evliya Çelebi’ye birçok yazarın yapıtını okuyan… Gazeteler, kitaplar çıkaran…
Büyük Taarruz’dan yalnızca birkaç gün önce Akşehir’de Reşat Nuri Güntekin’in Çalıkuşu romanını bitiren… Ömrü boyunca elinden geçen kitapların sayısı 3
997’ye varan…
Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyet’in;
Topu topu iki şairin şiirlerini döne döne konuşmalarının arasına sıkıştıran,
üniversite diplomasının varlığı bile tartışmalı bir kişinin bencilliği yüzünden yıkılmasına
izin vermeyecektir.
*****
Afganistan’a doğru
Eğitim-İş’in, basında her nedense pek ilgi görmeyen Milli Eğitim Bakanlığı istatistiklerine dayanarak yaptığı araştırma, laik-bilimsel eğitimden epey uzaklaştığımızı ortaya koyuyor :
=======================================================
– 2012-2013 eğitim – öğretim yılında 1.099 olan imam hatip ortaokulu sayısı geçen yıl 1961’e, bu yıl 2777’ye;
– 708 olan imam hatip lisesi sayısı ise geçen yıl 1149’a bu yıl ise 1408’e çıkmış.
– İmam hatip lisesi öğrenci sayısı 634 bin 406,
– imam hatip ortaokulu öğrenci sayısı ise 657 bin 20 olmuş.
– AKP iktidara geldiğinde 71 bin 100 olan imam hatip öğrencisi 1 milyon 291 bin 426’ya yükselmiş.
=======================================================
TÜRGEV’ci Bilal Erdoğan’ın “5 yılda 1 milyon imam hatipli” hedefi vardı ya…
İşte ona bir yılda ulaşma başarısını göstermişiz!
Bir önemli saptama daha: 2013-14 eğitim-öğretim yılında okullaşma oranı ilkokullarda %99.57 iken, bu yıl bu oran %98.13’e düşmüş.
Daha da önemlisi; 2013-14 eğitim-öğretim yılında %99.61 olarak gerçekleşen kız çocuklarının okullaşma oranı ise geçen yıl %98.90’a, bu yıl ise %98.19’a gerilemiş.

  • “Evet”lendiler mi de, Taliban Afganistan’ına döneri artık.
    *****
    TEMA gönüllüler arıyor

TEMA Vakfı, başta topraklarımız olmak üzere doğal varlıklarımızı koruma savaşımında
gönüllü olacak Ankaralı ilçe ve mahalle sorumluları arıyor. İstekliler, vakfın İç Anadolu
Bölge Koordinatörü Elif Özcan Güneri’nin elif.ozcan@tema.org.tr elektronik posta adresine
21 Nisan’a değin başvurabilirler.
=====================================

Evvvet… değerli Işık Kansu… Cumhuriyetimizin erken dönem efsane çocuk hekimi
Dr. Ceyhun Atıf Kansu‘nun hatırlı emaneti.. Ne hoş yazılar yazıyorsunuz siz Cumhuriyet’te!

Elbette salak değiliz ve bu gün, 16 Nisan 2017 günü Ulusumuzun sağduyulu çoooook
büyük bir bölümü, kendisine kurulan ANAYASA TUZAĞI‘na net olarak “HAYIR” diyecek.. Bu sonuç, hepimiz için “hayırlı” olacak.. Erdoğan ve AKP başta olmak üzere..
Çünkü gerçekten çooook yanlış ve ülkemiz için çoook zararlı, bize yakışmayan bir despotizme sürükleyebilir bu anayasa değişlikliği.. Bunca yetkiyle yoldan çıkmayacak insan olamaz!

Ne yazık ki kökü dışarıda, ülkemizde yazanı belirsiz bu 18 maddenin!.. Yurt dışında yazıldı!
Ve ne yazık ki Erdoğan’ın 17-25 Aralık yolsuzluğu başta olma üzere oğlunun, kendisinin,
kimi AKP’lilerin bulaştığı yasa dışı işler nedeniyle kendisini tüketmek (tasfiye etmek) üzere baskı – şantaj – tehdit ile önüne kondu.. Erdoğan tutsak alındı bir bakıma.. (Bu konuyu sitemizde daha önce yazmıştık, tıklayarak okuyabilirsiniz :
SARAYDA TUTSAK ERDOĞAN’a YARDIM ETMELİ..)

Dolayısıyla Erdoğan direnemedi ve yaşamının en ağır çaresizliği – ikilemi içinde bu diktatörlük anayasasını halka sundu.

  • Anaysa değişikliği onay alırsa, Cumhurbaşkanı Erdoğan çok daha tehlikeli biçimlerde kullanılacak; ATEŞE ATILACAK kendisi de ülkemiz de!
  • İnanınız Erdoğan’ın bile gizli oylamada “HAYIR” vermesi çoooook olası.
  • Başbakan Binali beyin de, pek çok Bakan ve AKP milletvekilinin de “HAYIR” demesi
    çok makul..
    Nitekim 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül “hayır” oyunu açıkça belli etti, Erdoğan’ın Kayseri mitingine çağrısına uymadı.. Önceki Başbakan A. Davutoğlu da Konya mitinginde “evet” oyu istemedi. Halkın seçimi ne olursa saygı duyacağını söyledi..

Uluslararası politik deyimle -ne yazık ki- artık Erdoğan “Lame duck” (topal ördek) tır..

  • Halkımız, aklıbaşında AKP’liler de dahil, bu çıkmazdan ülkemizi “HAYIR” oylarıyla çıkaracak!

    Raydan çıkarılmış Türkiye yönetimi böylelikle yoluna konabilecek, normalleşebilecek..
    Buna çoook gereksinimimiz var.. Sorunlarımız öylesine çok ve öylesine ağır ki..
    Asla TEK ADAM ile değil, ancak güçlü bir TBMM ile başedebiliriz bu ağır kuşatmayla..

Sevgi ve saygı ile. 16 Nisan 2017, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

“Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin isim babası Gülen; belgesi de var!”

Kocasakal:
“Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin isim babası Gülen; belgesi de var!”

(AS: Bizim katkımız yazının altındadır…)

İstanbul Barosu eski Başkanı Ümit Kocasakal, Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin isim babasının Fethullah Gülen olduğunu ileri sürerek, “Dünyada cumhurbaşkanlığı diye bir hükümet sistemi yok. Ben merak ediyordum, bunun isim babası kim diye?
İsim babası Fethullah Gülen, belgesi de var, sene 1997″ dedi.

Eğitim-Sen Konya Şubesi tarafından Konya’da düzenlenen ‘Neye evet, neye hayır’
adlı konferansta konuşan Kocasakal, 95 yıl önce saltanat ve tek adamlık vesayetinin sonlandırılarak egemenliğin millete verildiğini belirtti.

Egemenliğin tekrar milletten alınarak, tek adama verileceğini ifade eden Kocasakal, “Şimdi yeni anayasada, yasama yetkisi Meclis’ten alınıp, kararnameyle bir kişiye devrediliyor. Sakın kararname olarak düşünmeyin, o bir fermandır, o bir kralnamedir. Egemenliğin, kayıtsız şartsız millete ait olması demek, hiçbir kişiye veya kuruma devredilmemesi, hep millette kalması ve Türk milletinin de egemenliğinin kuvvetler ayrılığı yoluyla birbirini denetleyecek ve dengeleyecek şekilde kullanması anlamına geliyor. Önümüze getirilen metnin en vahim noktası bu” diye konuştu.

‘YALÇIN AKDOĞAN İLE TARTIŞMAYI ÇOK ARZULARIM’

AKP Ankara Milletvekili Yalçın Akdoğan ile bir programda tartışmayı istediğini belirten Kocasakal, şunları söyledi:

“Yalçın Akdoğan’ı izledim, notlar aldım. Kendisiyle bir programda tartışmayı çok arzularım. Hatta ben açık çağrı yapıyorum, 10 kişi karşıda otursun, ben tek başıma oturayım. Vesayet odakları varmış, ordu, yargı ve cumhurbaşkanı olarak sıralıyor. Bunlar diyor, ‘Bizim iktidarımız döneminde zayıflatıldı’ diyor. Tabii mesela ordu, doğru zayıflattınız. Ama Ortadoğu coğrafyasında güçlü bir ordunuz olmazsa, kurda, kuşa, çakala ve emperyalizme yem olursunuz.”

Anayasa değişikliğini isteyenler arasında PKK ve Abdullah Öcalan’ın da bulunduğunu, ancak ‘evet’ oy sayısının artması için ‘hayır’ dediklerini ileri süren Kocasakal, cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin isim babasının da Fethullah Gülen olduğunu söyledi.

Kocasakal, “Yalçın Akdoğan diyor ki, ‘Öcalan başkanlığa hayır’ diyor. Yalan, çünkü bizzat terörist başı İmralı tutanaklarında açık bir şekilde başkanlık sistemine de, mevcut cumhurbaşkanının başkanlığına da sıcak baktığını ve bu konuda
ittifak yapacaklarını söylüyor. Türkiye üzerinde bu tuzağı kuran ne Amerikan emperyalizmi, ne İsrail ve Avrupa Birliği emperyalizmi. Kim buna ‘evet’ diyor, ben belgeleriyle anlatıyorum. Dünyada cumhurbaşkanlığı diye bir hükümet sistemi yok. Ben merak ediyordum, bunun isim babası kim diye. Bunun isim babası Fethullah Gülen, belgesi de var, sene 1997″
diye konuştu.
(9.3.2017, https://www.aydinlik.com.tr/turkiye/2017-mart/kocasakal-cumhurbaskanligi-hukumet-sisteminin-isim-babasi-gulen-belgesi-de-var)
====================
Dostlar,

Teşekkürler değerli Kocasakal’a..
Ulusumuzu aptal yerine koyanlar gerçekte kendilerini ele veriyor…

2 soru                      :

1. Askere alınma yaşı 21’e yükseltildi, 18 yaşını bitiren daha çocuk sayılıp Ordu’da
“er” lik yapabilmek için bile 18 yaşı bitirmek yeterli değil ama; AKP-MHP-RTE’nin savunduğu kökü dışarıda anayasa değişikliğinde / tuzağında Ulusun yazgısı üzerinde
söz sahibi olmak üzere 18 yaşında, en çok lise bitirmiş, yaşı gereği hiçbiri yükseköğrenim görmemiş genç – çocuklar milletvekili yapılabilecek!?

2. Yolcu otobüsü – servis otobüsü kullanacak ehliyet alabilmek için 26 yaş sınırı var.. Ama 16 Nisan 2017 günü halkoylamasına sunulacak anayasa tuzağında Ulusun yazgısı üzerinde söz sahibi olmak üzere 18 yaşında, en çok lise bitirmiş, yaşı gereği hiçbiri yükseköğrenim görmemiş genç – çocuklar milletvekili yapılabilecek..

Niye acaba???
Hangi garibanın 18 yaşındaki çocuğu milletvekili adayı olabilmek için gerekli harcamayı kendi birikimiyle yapabilecek?
Açıkçası zenginin, AKP önde gelenlerinin, kodamanların çocukları hatta torunları
TBMM’de “çocuk milletvekili”  (Çocuk gelinler” de AKP utancı değil mi??!) yapılıp çooooooook kolay yönlendirilebilecek (+50 dolayında yeni kurşun asker!?);
hem de vekillikte geçen süre askerliğe sayılıp, az – çok parasal bedel bile ödemeden (paralı askerlik!) askerlikten bağışık tutulacak. Garip – gurebanın çocukları ise
vatan uğruna 20’li yaşlarında “şehit – gazi” olacak..

Haşa, Tanrı bile bunca şeytanlığı – rezilliği hesap etmemiş, edememiştir..
Şaka ile karışık, bizim bu yazımızı okursa, eminiz bu kepazeliğe O bile isyan edecektir. Bu lanetli tuzağı – aşağılanmayı Türk Ulusu 16 Nisan 2017 günü “hayır” lı oylarıyla tarihin çöplüğüne atmalıdır ve mutlaka atacaktır..

Sevgi ve saygı ile. 09 Mart 2017, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

ADD Genel Merkezi : 25 Soruda Anayasa Değişikliğine Neden HAYIR Demeliyiz?

ADD Genel Merkezi : 25 Soruda Anayasa Değişikliğine Neden HAYIR Demeliyiz??

ADD Genel Merkezi, değerli bir çalışma hazırladı..

“Anayasa değişikliği ile neler yitiriyoruz?? sorusuna yanıtlar veriliyor..

İlk 3 soru ve yanıtları şöyle :

Soru 1) Bu anayasa tuzağına neden “HAYIR” diyoruz?

Çünkü bu değişikle, birliğe ve huzura en çok ihtiyacımızın olduğu koşullarda milletimiz bölünecek.  Bugün milletimiz, ülkemiz üzerindeki tehditlere, teröre son verilmesini, ekonomik sorunların çözülmesini istiyor. İhtiyacımız bir anayasa değişikliği, yeni bir rejim değildir. Hepimizin ihtiyacı güvenlik, huzur, iş ve geleceğimize güvendir.

Soru 2) Yapılmak istenen bir hükümet sistemi değişikliği mi, rejim değişikliği midir?

Yapılmak istenen köklü bir rejim değişikliğidir. 29 Ekim 1923’te kurulan Cumhuriyet rejimi yıkılacak. “Cumhurbaşkanlığı sistemi” denerek milletimizin yürekten benimsediği
Cumhuriyet rejiminin çok fazla değişmeyeceği algısı yaratılmak isteniyor.
Ülkemizin ve milletimizin kaderi, geleceği tek bir kişinin iki dudağı arasında olacak.
Bu insan kim olursa olsun bu büyük bir tehlikedir. Bu yetki büyük önderimiz Atatürk’e bile verilmemiştir ve verilmemesi de doğrudur. Ayrıca Atatürk böyle bir yetkiyi istememiştir.

Egemenlik milletten alınıp saraya taşınıyor.

Cumhuriyet rejimi, kurulduğu günden bu yana egemenliği Saraydan alıp millette verme ve demokratikleşme çizgisini benimsemiştir. Şimdi yapılmak istenen ise açık bir karşı devrim hareketi olarak, egemenliği tekrar halktan alıp Saraya (bir kişiye) verme girişimidir.
Bu nedenle yapılmak istenen basit bir hükümet değişikliği değil, rejim değişikliğidir.

Soru 3) Bu Anayasa değişikliği kabul edilirse ne olur?

Hiçbir vatandaşın, can, mal ve hukuk güvenliği kalmaz.
Her kişi, kurum ve kuruluş bir kişinin, vicdanına terk edilir.
Yönetimi denetleyecek hiçbir güç kalmaz. Devlet yönetiminde ve ülkede zorbalık egemen olur.
Bir kişi hem hükümet, hem meclis, hem mahkeme olur.
Yasama, yürütme ve yargı tek bir elde toplanır.
Etkisiz, yetkisiz, aciz ve sembolik bir Meclis ortaya çıkar.
Böylece Meclis mezara, hukuk devleti ve demokrasi tarihe gömülmüş olur.
*****

Son 3 soru ise aşağıdaki gibi                            :

Soru 23) Veto yetkisi şimdi de var. Olmasının sakıncası ne?

Şimdiki veto yetkisi elinde yürütme gücü yoğunlaşmamış, nispeten sınırlı yetkiye sahip Cumhurbaşkanına verilmiş bir denge-denetim mekanizmasıdır. Ayrıca vetodan sonra Meclis aynı kanunu basit çoğunlukla (katılanların çoğunluğuyla) yeniden kabul edebilir.
Getirilen değişiklikle diktatörlük yetkilerinin verildiği bir tek adamın elinde veto yetkisi olması, yasama organını tamamen sembolik hale getirir. Özellikle bu yetki; vetodan sonra aynı kanunun ancak salt çoğunlukla (301 oyla) kabul edilme şartı ve Cumhurbaşkanının kararname çıkarma yetkisi ile birleşince, Meclisi tamamen işlevsiz bırakacaktır. 

Soru 24) Cumhurbaşkanının mevcut anayasaya göre neredeyse sorumsuz olduğu,
bu düzenleme ile sorumlu hale getirildiği söyleniyor. Bu doğru mu?

Doğru değil. Öncelikle eldeki anayasada Cumhurbaşkanı ile değişiklikten sonra ortaya çıkacak Cumhurbaşkanı aynı Cumhurbaşkanı değil. Bu nedenle sorumluluklarını, kullandıkları yetkiyle orantılı olarak ele almak gerekir.
Mevcut Cumhurbaşkanı’nın yetkileri sınırlıdır. Siyasi sorumluluk hükümettedir. Getirilmek istenen Cumhurbaşkanı ise bütün yürütme yetki ve görevini elinde toplamış, parti genel başkanlığı yapabilecek, yasama ve yargıya müdahale edebilecektir. Şu andaki başbakan ve bakanların kat kat üstünde yetki kullanabilecek, ama sorumluluğu onlardan daha hafif olacak.

Soru 25) Bu teklifle demokratik bir başkanlık sistemi mi öneriliyor?

Hayır. Demokratik başkanlık sistemi sert kuvvetler ayrılığına dayanır. Yasama, yürütme
ve yargı birbirinden tümüyle ayrıdır. Birbirlerini denetleme mekanizmaları vardır.
Önerilen sistemde ise bütün yetkiler bir kişinin (Cumhurbaşkanının) elinde toplanıyor.
Bu sistem Amerika’daki gibi bir başkanlık sistemi de değildir. Açıkça, bir kişinin neredeyse denetimsiz bir biçimde etkin olduğu bir rejim önerilmektedir.

Atatürk milletin birliğine ve demokratik etkinliğine büyük bir önem verir. Şöyle der:

  • “İki cephe vardır. İç cephe ve görünürdeki cephe. Görünürdeki cephe ordudur. Bu cephe sarsılabilir, hatta yenilebilir. Fakat bu hiçbir zaman bir milleti yok edemez. Memleketi temelden yıkan iç cephenin düşüşüdür. Kaleyi içten almak dıştan almaktan daha kolaydır.”

Milletimizi bölecek ve ülkemizin kaderini tek bir kişiye bağlayacak bu Anayasa değişikliğine “HAYIR” oyu verilmelidir.

======================== /// ========================
Dostlar,

ADD’ye bu önemli ve değerli çalışması için teşekkür ediyoruz.
25 soru ve yanıtları özenle okunmalı ve yaygın olarak paylaşılmalıdır…
Herkese erişilerek açıklanmaya çalışılmalıdır.

Metnin tümüne erişmek için lütfen tıklayınız : ADD_25_Soruda_Neden_HAYIR_Demeliyiz

Sevgi ve saygı ile. 05 Şubat 2017, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK

ADD 2004-2006 Genel Başkan Yardımcısı
www.ahmetsaltik.net    profsaltik@gmail.com