Etiket arşivi: Ali Serdar Bolat

Tayyip Bey’in vahşileri Musul Konsolosluğumuza saldırdı!


Tayyip Bey’in vahşileri Musul Konsolosluğumuza saldırdı!

Ali Serdar Bolat
11 Haziran 2014

Dünya Lideri Tayyip Bey’in Dışişleri Nazırı Derin Stratejist Davutoğlu,
10 Haziran günü şöyle şakıdı tvitırdan:

MHP Milletvekili Sinan Oğan: (Meclis Kürsüsünden):
“Musul Başkonsolosluğumuz tehdit altında”

AKP Milletvekili İhsan Şener: “Atma !”

***********

Ertesi gün IŞİD barbarları tek bir silah atılmadan Musul Konsolosluğumuzu işgal edip Konsolos dahil 49 kişiyi rehin aldılar ve bilinmeyen bir yere götürdüler.

Ayrıca 32 TIR şoförümüz de rehin alındı.

***********

Dünya Lideri AKP Dışişleri Nezareti dehşetli bir açıklama yaptı:

“…tüm imkanlar seferber edilmiştir.
…Irak Hükümeti, BM, NATO, ABD Dışişleri ve diğer uluslararası kuruluşlar nezdinde girişimlerde bulunulmuştur.
…Musul’un Geyara İlçesi’nde de 31 vatandaşımız rehin alınmış olup, serbest bırakılmaları için çalışmalar devam etmektedir.
…saldırıları nefret ve şiddetle kınıyoruz…”

http://www.ulusalkanal.com.tr/gundem/disislerinden-musul-aciklamasi-80-turk-rehin-h29925.html

***********

Konsolosluklar, ülke toprağı olarak tanınır. Musul Konsolosluğumuzun arazisi de
Türkiye toprağıdır.

Türkiye toprağına bir saldırı yapılmış ve Türk devlet görevlileri ile aileleri
Konsolosluk dışına yani Türkiye toprağı dışına kaçırılmıştır.

Dünya Lideri AKP Hükümeti ise, ülkeye yapılan bu saldırıya anında cevap vereceği yerde, falanca ülke ve kuruluş nezdinde girişimler yapmakta, saldırganları kınamaktadır.

Buna dünya liderliği değil, acizlik denir.

***********

Kaldı ki, Konsolosluk görevlileri gece saatlerinde Ankara’yı arayarak teröristlerin
200 m mesafede olduklarını bildirdiler. Buna karşın AKP Hükümeti hiçbir şey yapmadı. Binayı 40 özel harekatçı koruyordu. Teröristler 900 kişi ile saldırdı, “bomba tehdidi” ile binaya girdi.

IŞİD tvitırdan “Türkleri kaçırmadık, soruşturma tamamlanıncaya kadar güvenli bir yere götürdük.” diyerek dalga geçti.

Arkasından ikinci açıklama geldi: “Başkonsolos ve rehineleri tutukladık”

***********

ÖSO teröristleri Esad’ı devirmekte yetersiz kalınca
ABD Suriye’ye El-Kaide’yi sürdü.

Bu sözde şeriatçı barbarların testere ile kafa kesen, deri yüzen, kalp ve ciğer söküp dişleyen ve daha nice vahşetleri yapan IŞİD ve El-Nusra kollarını AKP Hükümeti destekledi.

  • 80 ülkeden onbinlerce vahşi THY uçakları da dahil olmak üzere çeşitli yollardan Türkiye’ye sokuldu. Eğitildi, silahlandırıldı ve kevgire dönmüş sınırdan Suriye’ye gönderildi. 

MİT kanalıyla bu vahşilere her türlü silah, bomba, füze, uçaksavar, kimyasal silah dahil aklınıza ne geldiyse TIR’lar dolusu gönderildi. Bu TIR’lardan birkaçını yakalayan
ve aramak isteyen Savcı ve güvenlik görevlilerini Tayyip Bey “Vatan Haini” ilan etti. Bunlardan birinde füze başlıkları fotoğraflandı. AKP Hükümeti’nin vahşilere
silah gönderdiği inkar edilemez (AS: yadsınamaz) biçimde belgelendi.

Yaralandıklarında hastanelerimizde tedavi edilip vahşete devam etmeleri için
Suriye’ye geri gönderildiler.

***********

O zaman yazdım, uyardım:

Canavar daima kendisini yaratan Frankenştayn’a saldırır. Bu, kaçınılmazdır. Canavar, Reyhanlı’da ve Somali’de Tayyip Bey’e dişlerini göstermişti. Şimdi Musul’da gösteriyor.

“Canavarı yarattım, besledim, korudum, silahlandırdım, o da benim gibi şeriatçı,
bana saldırmaz..” diye düşünüyorsanız gaflet içindesiniz demektir.

Birbirlerine vahşice saldıran IŞİD ve El-Nusra sizi gaflet uykusundan uyandırmadı mı?

***********

Musul Konsolosluğu baskını, Can Ataklı’nın bu akşam Ulusal Kanal’da söylediği gibi
AKP ile IŞİD arasında bir danışıklı dövüş de olabilir.

Birtakım tavizler ve daha büyük çapta yardım sözü karşılığında IŞİD vatandaşlarımızı sözde kaçırır. AKP Hükümeti de Türk Özel Kuvvetlerini Musul’a gönderir, başarılı (!)
bir operasyonla rehineler kurtarılır, Tayyip Bey de bu zaferi kullanarak önümüzdeki Cumhurbaşkanı seçiminde milliyetçi oyları alır ve ipi göğüsler.

Veya daha büyük oynar. IŞİD “Bu toprakları Türkiye’ye katalım” der. Tayyip Bey “Musul Fatihi” olarak Cumhurbaşkanlığını kazanır. Başkan, hatta Padişah olur.

Böyle bir danışıklı dövüş varsa bile, vahşilerin verdikleri söze uyacağına, daha ileri isteklerde bulunmayacaklarına asla emin olamazsınız. Çünkü karşınızdakiler bir terör örgütü bile değiller, yalnızca kan içmek için bir araya gelmiş vahşi bir güruhla
muhatap oluyorsunuz. Böyle bir danışıklı dövüş, ateşle oynamaktır.

Her iki halde de, son tahlilde Canavar saldıracaktır. Bu, kaçınılmazdır.

***********

arşiv: Suriye’de şeriatçılar arası meydan savaşı 7 Ocak 2014

http://aliserdarbolat.blogspot.com.tr/2014/01/suriyede-seriatclar-aras-meydan-savas.html

Türkmenler: TIR bize gelmiyordu 5 Ocak 2014

http://aliserdarbolat.blogspot.com.tr/2014/01/turkmenler-tir-bize-gelmiyordu.html

Somali saldırısının anlamı 31 Temmuz 2013

http://aliserdarbolat.blogspot.com.tr/2013/07/somali-saldrsnn-anlam.html

IŞİD bahanesiyle PKK’ya alan açmak 2 Nisan 2014

http://aliserdarbolat.blogspot.com.tr/2014/04/isid-bahanesiyle-pkkya-alan-acmak.html

 

Kürt ateşe sürülüyor; Ayyıldız kuşatılıyor!

Kürt ateşe sürülüyor; Ayyıldız kuşatılıyor!

Dostlar,

Çalışkan, üretken, yurtsever arkadaşımız Serdar Bolat,
Nevruz kutlamalarının ardından 24 Mart 2014 günü aşağıdaki kapsamlı iletiyi paylaşmıştı.. Aradan 2,5 ay geçti.. Geldiğimiz yer ortada..

İbretle okunmalı ve artık bu apaçık bölücü kalkışmaya bir son verilmeli..

Bölünme süreci durdurulmalı,

Bölünme süreci artık durdurulmalı;

Bölünme süreci hemen dur-du-rul-ma-lı-!

Sevgi ve saygı ile.
7 Haziran 2014, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

===========================================

From: Serdar Bolat

Sent: Sunday, March 24, 2013 12:49 PM
Subject: (oybirligi) Kürt ateşe sürülüyor
Kürt ateşe sürülüyor
+++++++++++++++++
Ali Serdar Bolat

24 Mart 2013

22 Mart günlü Aydınlık’ın manşet ve ana başlıkları:
Kürt ateşe sürülüyor, Ayyıldız kuşatılıyor.

Başbakan’ın “Diyarbakır’ı BOP’un merkezi yapma” rüyası Nevruz’da prova edildi.
Öcalan’ın mesajından “Kürtleri savaşa sürme” çıktı.
Ankara’da ise polis Türk bayraklı yurtseverleri kuşattı.
Amerikan rüyası gerçekleşiyor
“Silahları bırakın” demedi.
Öcalan “yeni anayasa”yı tarif etti (Mehmet Faraç yazdı)

Aydınlık, 22 Mart 2013
İçişleri Bakanı laf olsun diye “Öcalan posteri açmak suçtur” demişti.
Hem Öcalan posteri açıldı, hem de PKK, HPG (PKK’nın sözde ordusu), KCK ve BDP flamaları…
Poster ve flama bir yana, “silah bırakacak, sınır dışına çıkacak” denen PKK teröristleri dağdan silahları ile inerek Diyarbakır’daki kürsünün güvenliğini sağladılar,
Lice’de açıkça PKK olarak kutlama yaptılar.

PKK Diyarbakır’da kürsüde
PKK Lice’de
19 Mayısları, 23 Nisanları, 29 Ekimleri Türk bayrakları ile kutlamak, 10 Kasımları anmak kararname çıkararak, polis zoru ile önlenmeye çalışılırken, Öcalan posterli,
PKK bayraklı, terörist destekli gösteriler serbestti.

Çünkü Atatürkçüler, yurtseverler AKP hükümetine karşı idiler, PKK ise AKP hükümetine karşı değildi, hükümeti yıkmak istemiyordu. Ayrıca PKK sayesinde barış gelecek, Kuzey Irak ve Kuzey Suriye topraklarımıza katılacaktı.
Bölünme provası haline dönüşen mitingde okunan mektubunda Öcalan “çekilin” dedi ama “silahları bırakın” demedi.
Çekilmek bir yana, PKK, dağ kıyafetleri içinde silahlı olarak şehire indi.
Tayyip Bey, Diyarbakır mitinginde Öcalan posterleri, PKK bayrakları açılmasından, asılmasından rahatsız olmamıştı. Türk bayrağının olmamasından yakınması ise,
Türk bayrağı ile PKK flamasını eşit düzeyde gördüğü ve öyle görülmesini istediği anlamına gelir.
PKK ve Öcalan posterlerinin asıldığı bir alana Türk bayrağının da asılması isteği
başka türlü yorumlanamaz.
Aslında Öcalan, çekilmenin başlaması için bir tarih vermedi.
Çekilme ile ilgili sözleri, aynen şöyle:

“Artık silahlı unsurlarımızın sınır ötesine çekilmesi aşamasına
 gelinmiştir.”
Öcalan, “çekilin” diyerek Amerika’nın Kürtlere biçtiği rolü tebliğ etti:
Araya Türkmenleri Asuriler ve Arapları da katarak laf kalabalığına getirip,
Misak-ı Milli’ye aykırı olarak Kürtlerin parçalandığını söyledi. Yeniden birleşmek zamanıydı. 
Irak ve Suriye Kürt bölgelerini o devletlerden kopararak Türkiye’ye bağlamak, bu suretle Misak-ı Milli’yi Türkiye-Kürdistan federasyonu şeklinde gerçekleştirmek şeklindeki Amerikan rüyası gerçekleştirilecekti.
Daha sonra sıra İran’ın parçalanıp oradaki Kürt bölgesinin de federasyona
dahil edilmesine ve bir sonraki aşamada 4 parçanın birlik halinde Büyük Kürdistan
adı altında Türkiye’den ayrılmasına gelecekti.
Bu plan için Kürtler Suriye ve Irak’ın üzerine sürülecekti. Dolayısıyla PKK’nın “silah bırakması” diye bir şey yoktu.
Zaten PKK, ilerde Kürt devletinin silahlı kuvvetleri görevini görecekti. Hiçbir şekilde PKK’nın silah bırakması söz konusu olamaz.
Bundan dolayı silahlarını bırakıp değil, silahları ile beraber yurt dışına çıkacaklardır. Ne kadarının çıkacağı, ne kadarının eylemsiz olarak içerde kalacağı belli değil. Duran Kalkan “Kimin ülkesinden kimi kovuyorsunuz” demişti bir ay kadar önce.
Öcalan’ın mektubunda konu çok açık olarak yazılmış. Okuyalım:
“Silahlı direniş sürecinden, demokratik siyaset sürecine kapı açılıyor.
Siyasi, sosyal ve ekonomik yanı ağır basan bir süreç başlıyor; demokratik hakları, özgürlükleri, eşitliği esas alan bir anlayış gelişiyor”
artık yeni bir dönem başlıyor, silah değil, siyaset öne çıkıyor. Artık silahlı unsurlarımızın sınır ötesine çekilmesi aşamasına gelinmiştir.
Öcalan, “silahlı süreç bitmiştir” demiyor. Ne diyor?  “Siyasi, sosyal ve ekonomik yanı ağır basan bir süreç başlıyor”  diyor.
“Silahlı unsurlar” silah bırakmayacak, sadece sınır ötesine çekilecek,
silahlı bir şekilde bekleyecek.
Silahlı güçler, Kandil’de, bu siyasi, sosyal ve ekonomik sürecin AKP’nin söz verdiği şekilde yürüyüp yürümediğini denetleyecek. AKP su koyverirse silahlı güçlerin tekrar ülkeye girmesi ve terörist eylemlere kaldıkları devam etmesi engellenemez.
Süreci en tepeden Amerika kontrol ediyor. “Anlık istihbarat” onlarda.
Demokratik siyaset sürecine silahlı direniş yolu ile ulaştıklarını söylüyor. Tekrar okuyalım: “Silahlı direniş sürecinden, demokratik siyaset sürecine kapı açılıyor. Çok açık: Bugünkü kazanımlarını silahla elde ettiklerini söylüyor. İstekleri yerine getirildiği müddetçe silah kullanmak zaten akla aykırıdır. Terör amaç değil, bir araçtır. Clausewitz’in dediği gibi, savaş, siyasetin silahla devam ettirilmesidir. Siyaset tıkanınca silah devreye girer. Türkiye en baştan “Demek toprak istiyorsun, al sana Hakkari’yi Şırnak’ı Diyarbakır’ı falan vereyim çek git” dese idi, PKK terör falan yapmazdı. Şimdi sınır dışından AKP’nin söz verdiği özerkliği, ana dilde eğitimi, Kuzey Irak’la ekonomik bütünleşmeyi falan gözleyecek. AKP, söz verdiği her şeyi bu silah tehdidi altında yapmaya mecbur. İşte Amerika’nın Büyük Ortadoğu projesi bizi bu noktaya getirdi.
Mitingdeki bir afiş konuyu özetliyor:
“Başkanım, barışa da savaşa da hazırız”
Şu sözlerle de kazanımların silahla elde edildiğini tekrar vurguluyor:
“…köleliğe karşı bireysel isyanımla başlayan bu mücadele her türlü dayatmaya karşı bir bilinci, bir anlayışı, bir ruhu oluşturmayı amaçlıyordu. Bugün görüyorum ki, bu haykırış bir noktaya ulaşmıştır…….   Bugün artık yeni bir Türkiye’ye, yeni bir Ortadoğu’ya ve yeni bir geleceğe uyanıyoruz. “
Yeni Türkiye, yani AKP’nin bizi içine soktuğu bu durum, Öcalan’ın başlattığı isyanla mümkün olmuştur.
Bütün bu sözler, bir zafer ilanıdır. Yandaş yalakaların “PKK yenildi, başarı kazanamayacağını gördü, onun için silah bırakıyor. Bu, AKP’nin başarısıdır” iddialarının havada kaldığının en bariz göstergesidir.
Adamın isteklerini tek tek yerine getiriyorsun. ABD talimatı ile birlikte Anayasa yapıyorsun. Yenilen tarafla oturup anayasa yapılır, her isteği yerine getirilir mi?
Öcalan’ın mektubundaki en çarpıcı bölümlerden biri de, süreci Milli Kurtuluş Savaşımız ile kıyaslaması. Aynen şöyle diyor:
“Tıpkı yakın tarihte Misak-ı Milli çerçevesinde Türklerin ve Kürtlerin öncülüğünde gerçekleşen Milli Kurtuluş savaşı’nın daha güncel, karmaşık ve derinleşmiş bir türevini yaşıyoruz.”
Yani Türkiye Batı emperyalizminden nasıl kurtuldu ise, Kürdistan da Türkiye emperyalizminden aynı şekilde kurtulacak. PKK’nın Türkiye’yi emperyalist, Kürdistan’ı ise Türkiye’nin sömürgesi olarak gören “sömürge teorisi”ni hatırlayalım.
Milletvekili Aysel Tuğluk Şırnak’ta şöyle dedi:

  • “Kürdistan’ı kuruncaya kadar mücadelemiz devam edecektir. Şehitlerimize sözümüz budur.” 

Murat Karayılan Kandil’den Aysel Tuğluk’a yanıt verdi:
“Eğer egemen devletler hazırsa biz de barışçıl yollarla Kürdistan’ı özgürleştirmeye hazırız. Herkes bilmeli ki PKK savaşa da, barışa da hazırdır.
Bu bir mücadele sürecidir, Önderliğimiz bu yeni süreçte
Kürt sorununun ‘tüm parçalarda’ çözümünü istiyor
.

2013 yılı ya savaşla, ya barışla çözüm yılı olacak
 
(Tüm parçalar demekle Türkiye, İran, Irak ve Suriye Kürt bölgelerini kastediyor)

Diyarbakır’da Nevruz sloganı    :  
“Başur Azad’e, Rojava Azad’e, İsal we Serok ve Bakur Azad bibin.
(Güney Kürdistan (Kuzey Irak) özgür, Suriye Kürdistanı (Rojava) özgür,
bu yıl Başkan Apo ve Kuzey de (Türkiye Kürdistanı) özgür olacak)

Her şey tabak gibi ortada.

  • Türkiye’nin karpuz gibi ortadan ikiye bölünmesi kutlanıyor
    “Nevruz” bahanesi altında.

“Barış geliyor” diye millet morfinleniyor. “Kan duracak, analar ağlamayacak” ninnileri ile uyutuluyoruz.

********
********

Öcalan’ın mektubunun tam metni: 

MAZLUMLARIN ÖZGÜRLÜK NEWROZU KUTLU OLSUN

Selam olsun bu uyanış, canlanış ve diriliş günü olan Newrozu en geniş katılım ve ittifakla kutlayan Ortadoğu ve Orta Asya halklarına…

Selam olsun yeni bir dönemin miladı ve gün ışığı olan Newrozu büyük bir coşkuyla ve demokratik bir hoşgörüyle kutlayan kardeş halklara…
Selam olsun demokratik hakları özgürlük ve eşitliği rehber edinen bu büyük yolun yolcularına…

Zağros ve Toros dağ eteklerinden, Fırat ve Dicle nehir vadilerine; kutsal Mezopotamya ve Anadolu topraklarından tarım, köy ve şehir uygarlıklarına ANAlık eden halkların en eskilerinden olan Kürtler sizlere selam olsun…

Binlerce yıllık bu büyük medeniyeti farklı ırklarla, dinlerle, mezheplerle kardeşçe ve dostça birlikte yaşayan, birlikte inşa eden Kürtler için Dicle ile Fırat, Sakarya ve Meriç’in kardeşidir. Ağrı ve Cudi Dağı, Kaçkar ve Erciyes’in dostudur. Halay ve Delilo, Horon ve Zeybek’le hısım-akrabadır.

Bu büyük medeniyet bu kardeş topluluklar, siyasi baskılarla harici müdahalelerle grupsal çıkarlarla birbirlerine düşürülmeye çalışılmış hakkı, hukuku, eşitliği ve özgürlüğü esas almayan düzenler inşa edilmeye çalışılmıştır.
Son iki yüz yıllık fetih savaşları batılı emperyalist müdahaleler baskıcı ve inkarcı anlayışlar, Arabi, Türki, Farisi, Kürdi toplulukları ulus devletçiklere, sanal sınırlara suni problemlere gark etmeye çalışmıştır.

Sömürü rejimleri, baskıcı ve inkarcı anlayışlar artık miadını doldurmuştur. Ortadoğu ve Orta Asya halkları artık uyanıyor. Kendine ve aslına dönüyor. Birbirlerine karşı kışkırtıcı ve köreltici savaşlara ve çatışmalara dur diyor.

Newroz ateşiyle yüreği tutuşan, meydanları hınca hınç dolduran yüz binler, milyonlar artık barış diyor, kardeşlik diyor, çözüm istiyor.

İçinde doğduğumuz çaresizliğe, bilgisizliğe, köleliğe karşı bireysel isyanımla başlayan bu mücadele her türlü dayatmaya karşı bir bilinci, bir anlayışı, bir ruhu oluşturmayı amaçlıyordu.

Bugün görüyorum ki, bu haykırış bir noktaya ulaşmıştır.

Bizim kavgamız hiçbir ırka, dine, mezhebe veya gruba karşı olmamıştır, olamaz. Bizim kavgamız ezilmişliğe, bilgisizliğe, haksızlığa, geri bırakılmışlığa her türlü baskı ve ezilmeye karşı olmuştur.

Bugün artık yeni bir Türkiye’ye, yeni bir Ortadoğu’ya ve yeni bir geleceğe uyanıyoruz.

Çağrımı bağrına basan gençler, mesajımı yüreğine katan yüce kadınlar, söylemlerimi baş-göz üstüne diyerek kabul eden dostlar, sesime kulak kesilen insanlar;

Bugün yeni bir dönem başlıyor.

Silahlı direniş sürecinden, demokratik siyaset sürecine kapı açılıyor.

Siyasi, sosyal ve ekonomik yanı ağır basan bir süreç başlıyor; demokratik hakları, özgürlükleri, eşitliği esas alan bir anlayış gelişiyor.

Biz, onlarca yılımızı bu halk için feda ettik, büyük bedeller ödedik. Bu fedakarlıkların, bu mücadelelerin hiçbiri boşa gitmedi. Kürtler özbenliğini, aslını ve kimliğini yeniden kazandı.

“Artık silahlar sussun, fikirler ve siyasetler konuşsun” noktasına geldik. Yok sayan, inkar eden, dışlayan modernist paradigma yerle bir oldu. Akan kan Türküne, Kürdüne, Lazına, Çerkezine bakmadan insandan, bu coğrafyanın bağrından akıyor.

Ben, bu çağrıma kulak veren milyonların şahitliğinde diyorum ki; artık yeni bir dönem başlıyor, silah değil, siyaset öne çıkıyor. Artık silahlı unsurlarımızın sınır ötesine çekilmesi aşamasına gelinmiştir.

Yüreğini bana açan, bu davaya inanan herkesin sürecin hassasiyetlerini sonuna kadar gözeteceğine inanıyorum.

Bu bir son değil, yeni bir başlangıçtır. Bu mücadeleyi bırakma değil, daha farklı bir mücadeleyi başlatmadır.

Etnik ve tek uluslu coğrafyalar oluşturmak, bizim aslımızı ve özümüzü inkar eden modernitenin hedeflediği insanlık dışı bir imalattır.

Kürdistan ve Anadolu tarihine yaraşır şekilde tüm halkların ve Kültürlerin eşit, özgür ve demokratik ülkesinin oluşması için herkese büyük sorumluluk düşüyor. Bu Newroz münasebetiyle en az Kürtler kadar Ermenileri, Türkmenleri,

Asurları, Arapları ve diğer halk topluluklarını da yakılan ateşten kaynaklı özgürlük ve eşitlik ışıklarını, kendi öz eşitlik ve özgürlük ışıkları olarak görmeye ve yaşamaya çağırıyorum.

Saygı değer Türkiye halkı;

Bugün kadim Anadolu’yu Türkiye olarak yaşayan Türk halkı bilmeli ki Kürtlerle bin yıla yakın İslam bayrağı altındaki ortak yaşamları kardeşlik ve dayanışma hukukuna dayanmaktadır.

Gerçek anlamında, bu kardeşlik hukukunda fetih, inkar, red, zorla asimilasyon ve imha yoktur, olmamalıdır.

Kapitalist Moderniteye dayalı son yüzyılın baskı, imha ve asimilasyon politikaları; halkı bağlamayan dar bir seçkinci iktidar elitinin, tüm tarihi ve de kardeşlik hukukunu inkar eden çabalarını ifade etmektedir. Günümüzde artık tarihe ve kardeşlik hukukuna ters düştüğü iyice açığa çıkan bu zulüm cenderesinden ortaklaşa çıkış yapmak için hepimizin Ortadoğu’nun temel iki stratejik gücü olarak kendi öz kültür ve uygarlıklarına uygun şekilde demokratik modernitemizi inşa etmeye çağırıyorum.

Zaman ihtilafın, çatışmanın, birbirlerini horlamanın değil, ittifakın, birlikteliğin, kucaklaşma ve helalleşmenin zamanıdır.

Çanakkale’de omuz omuza şehit düşen Türkler ve Kürtler; Kurtuluş Savaşı’nı birlikte yapmışlar, 1920 meclisini birlikte açmışlardır.

Ortak geçmişimizin önümüze koyduğu gerçek; ortak geleceğimizi de birlikte kurmamız gerektiğidir. TBMM’nin kuruluşundaki ruh, bugün de yeni dönemi aydınlatmaktadır.

Tüm ezilen halkları, sınıf ve kültür temsilcilerini; en eski sömürge ve ezilen sınıf olan kadınları, ezilen mezhepleri, tarikatları ve diğer kültürel varlık sahiplerini, işçi sınıfının temsilcilerini ve sistemden dıştalanan herkesi çıkışın yeni seçeneği olan Demokratik Modernite Sistemi’nde yer tutmaya, zihniyet ve formunu kazanmaya çağırıyorum.

Ortadoğu ve Orta Asya kendi öz tarihine uygun, bir çağdaş modernite ve demokratik düzen aramaktadır. Herkesin özgürce ve kardeşçe bir arada yaşayacağı yeni bir model arayışı, ekmek ve su kadar nesnel bir ihtiyaç haline gelmiştir.

Bu modele yine Anadolu ve Mezopotamya coğrafyasının, ondaki kültür ve zamanın öncülük etmesi, onu inşa etmesi kaçınılmazdır.

Tıpkı yakın tarihte Misak-i Milli çerçevesinde Türklerin ve Kürtlerin öncülüğünde gerçekleşen Milli Kurtuluş Savaşı’nın daha güncel, karmaşık ve derinleşmiş bir türevini yaşıyoruz.

Son doksan yılın tüm hata, eksiklik ve yanlışlıklarına rağmen bir kez daha yanımıza, mağdur edilmiş, büyük felaketlere uğramış halkları, sınıfları ve kültürleri de alarak bir model inşa etmeye çalışıyoruz. Tüm bu kesimleri; eşitlikçi, özgür ve demokratik ifade tarzının örgütlenmesini gerçekleştirmeye çağırıyorum.

Misak-i Milli’ye aykırı olarak parçalanmış ve bugün Suriye ve Irak Arap Cumhuriyeti’nde ağır sorunlar ve çatışmalar içinde yaşamaya mahkum edilen Kürtleri, Türkmenleri, Asurileri ve Arapları birleşik bir “Milli Dayanışma ve Barış Konferansı” temelinde kendi gerçeklerini tartışmaya, bilinçlenmeye ve kararlaşmaya çağırıyorum.

Bu toprakların tarihselliğinde önemli bir yer tutan “BİZ” kavramının genişliği ve kapsayıcılığı dar, seçkinci iktidar elitleri eliyle “TEK”e indirgenmiştir. “BİZ” kavramına eski ruhunu ve pratiğini vermenin zamanıdır.

Bizi bölmek ve çatıştırmak isteyenlere karşı bütünleşeceğiz. Ayrıştırmak isteyenlere karşı birleşeceğiz.

Zamanın ruhunu okuyamayanlar, tarihin çöp sepetine giderler. Suyun akışına direnenler, uçuruma sürüklenirler.

Bölge halkları yeni şafakların doğuşuna şahitlik etmektedir. Savaşlardan, çatışmalardan, bölünmelerden yorgun düşen Ortadoğu halkları artık kökleri üzerinden yeniden doğmak, omuz omuza ağaya kalkmak istiyor.

Bu Newroz hepimize yeni bir müjdedir.

Hz. Musa, Hz. İsa ve Hz. Muhammed’in mesajlarındaki hakikatler, bugün yeni müjdelerle hayata geçiyor, insanoğlu kaybettiklerini geri kazanmaya çalışıyor.

Batının çağdaş uygarlık değerlerini toptan inkar etmiyoruz.

Ondaki aydınlanmacı, eşit, özgür ve demokratik değerleri alıyor kendi varlık değerlerimizle, evrensel yaşam forumlarımızla sentezleyerek yaşamlaştırıyoruz.

Yeni mücadelenin zemini fikir, ideoloji ve demokratik siyasettir, büyük bir demokratik hamle başlatmaktır.

Selam olsun bu sürece güç verenlere, demokratik-barış çözümünü destekleyenlere!

Selam olsun halkların kardeşliği, eşitliği ve demokratik özgürlüğü için sorumluluk üstlenenlere!

,Yaşasın Newroz, yaşasın halkların kardeşliği!

İmralı Cezaevi, 21 Mart 2013

Abdullah ÖCALAN.”

Avrasya Ekonomik Birliği kuruldu


Avrasya Ekonomik Birliği kuruldu

Ali Serdar Bolat
1 Haziran 2014

Görüntüleri de içeren pdf biçimini indirmek için lütfen tıklayınız.. (AS)

Avrasya_Ekonomik_Birligi_kuruldu

*****

Kazakistan – Rusya Federasyonu – Beyaz Rusya (Belarus) arasında 2010 yılında Gümrük Birliği kurulmuş, mallar bu üç ülke arasında kontrollü olarak serbestçe dolaşmaya başlamıştı.

1 Temmuz 2011 itibarıyla da, bu ülkelerin vatandaşları için sınırlardan geçişte gümrük kontrolü kaldırılmıştı.

1 Ocak 2012 günü Gümrük Birliği resmen yürürlüğe girmişti.

3 Ocak 2012 günü Moskova’ya resmi bir ziyaret yapan Kırgızistan Hükümet Başkanı Almazbek Atambayev, Gümrük Birliği Aday Üyeliği için başvurmuş, öncelikle gözlemci statüsü tanınmasını istemişti.

***********

29 Mayıs 2014 günü ise, Gümrük Birliği üyesi bu üç ülke arasında
Avrasya Ekonomik Birliği kuruldu.

Kazakistan’ın başkenti Astana’da bir araya gelen

— Kazakistan Devlet Başkanı Nursultan Nazarbayev,

— Rusya Federasyonu Devlet Başkanı Vladimir Putin, ve

— Beyaz Rusya (Belarus) Devlet Başkanı Aleksandr Lukaşenko

Birliğin kuruluş anlaşmasını imzaladılar.

Böylece, Avrasya’da, AB ve ABD’nin etkisine karşı durabilecek yeni bir güç merkezi kurulmuş oldu

Soldan sağa: Nazarbayev, Lukaşenko, Putin

***********

Birlik anlaşması, üç devletin parlamentoları tarafından onaylanarak 1 Ocak 2015 günü yürürlüğe girecek.

Üç ülkenin nüfus durumu şöyle:

Beyaz Rusya: 10 milyon

Kazakistan: 18 milyon

Rusya Federasyonu: 142 milyon

Toplam nüfus: 170 milyon

Birlik üyesi üç ülkenin toplam gayrısafi yıllık hasılası 2.7 trilyon dolar.

Bu anlaşma ile, bu üç ülkenin vatandaşları, bir izin veya belge gerekmeksizin
bu topraklarda serbestçe çalışma hakkı kazanıyorlar.

Mal, hizmet, sermaye ve emek için serbest dolaşım sağlanıyor.

Dev bir ortak pazar kuruluyor.

***********

Bu üç ülke, enerji, sanayi, tarım ve ulaşım gibi ekonominin kilit sektörlerinde koordineli, ortak bir program izleyecek.

Eşit ve adil bir rekabet ortamı oluşturulacak. Her üç ülkedeki tüketicilerin ve üreticilerin hakları ve çıkarları korunacak. Bir ülkedeki üretimin diğer ülkedeki üretimi ezmesine izin verilmeyecek.

Bu amaçla kurulan rekabet ve anti-tröst sekreterliğine Nurlan Şadibekoviç Aldabergenov getirildi.

Birlik Yönetim Kurulu için bakınız: http://www.customsbemoscow.org/home/05-subjects/organisations/01-customs-union/eurasian-economic-commission/board-of-the-eurasian-economic-commission

Petrol ve petrol ürünleri üretiminde 2025 yılına kadar entegrasyon sağlanacak. Elektrikte entegrasyon için 2019 yılında çalışmalara başlanacak.

***********

2010 Gümrük Birliği sonrası Kazakistan’ın diğer iki ülkeye yaptığı ihracat %63, bu ülkelerden yaptığı ithalat %98 arttı.

Rusya federasyonu – Belarus arasındaki ticaret 12 milyar dolardan 24 milyar dolara çıktı.

Kazakistan’ın yerli üreticisinin zayıf düşmesi ihtimali sorunu da Birlik Rekabet Sekreteri Şadibekoviç’in gündeminde.

Ermenistan Cumhurbaşkanı Serj Sarkisyan ile Kırgızistan Cumhurbaşkanı Almazbek Atambayev de Astana’daki toplantıya iştirak ederek, Avrasya Ekonomik Birliği’ne katılmaya istekli olduklarını gösterdiler. Tacikistan da isteki görünmektedir.

Bilindiği gibi, Ermenistan ve Kırgızistan BDT (Eski Sovyet Cumhuriyetlerinin oluşturduğu Bağımsız Devletler Topluluğu) üyesidir. Ancak, Birlik üyesi olmak için BDT üyesi olmak şart değil. Vietnam, Hindistan ve İsrail, Birlik ile ayrıcalıklı ticaret anlaşması imzalamak için başvurdular.

Rusya, Gürcistan’a Birliğe katılma çağrısında bulundu. Ancak Gürcistan, Avrupa Birliği ile yakınlaşma taraftarı. Tıpkı Azerbaycan gibi.

Ukrayna, faşist darbeden önce Gözlemci Üye statüsünde idi. Şu anda durumu belirsizdir.

BDT, üye ülkelere ekonomik, teknolojik ve mali olarak bir vaatte bulunmadığı, sadece sosyo-kültürel bir yakınlık söylemi üzerine kurulduğu için başarısız olmuştu. Avrasya Ekonomik Birliği ise, tam aksine, üye ülkelerin her türlü ekonomik sorununu çözme programı ile bir ortak pazar üzerinden ekonomik entegrasyona gitmeyi vaat ediyor. Bu açıdan başarılı olması beklenmektedir.

Lukaşenko, Nazarbayev, Putin

***********

http://aliserdarbolat.blogspot.com.tr/2014/06/avrasya-ekonomik-birligi-kuruldu.html

Hilmioğlu: “Üzerimizi toprakla mı örteceksiniz?”

Dostlar,

Çalışkan, üretken arkadaşımız Sn. Serdar Bolat‘ın yazdıklarını paylaşalım;
kendisine teşekkür ederek..

Sevgi ve saygı ile.
15 Ocak 2014, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

============================================

Ali Serdar Bolat
13 Ocak 2014

Hilmioğlu: “Üzerimizi toprakla mı örteceksiniz?”

Ölüm döşeğindeki Ergenekon tutuklusu Prof.Dr. Fatih Hilmioğlu, Türkiye Barolar Birliği Başkanı Prof. Metin Feyzioğlu’nun önerilerine destek verdi.

Hilmioğlu, “Gündemi değiştiriyorlar” eleştirisini yapanlara ise “Yolsuzlukları örtmeyelim diye, bizim üzerimizi toprakla mı örteceksiniz?”
diye sordu.

Hilmioğlu özetle şunları söyledi:
“Yolsuzluk soruşturması tabii ki ayrıca yürümeli. Üzeri örtülmemeli, konuşulmalı, tartışılmalıAncak yolsuzlukları örtmeyelim diye, bizim üzerimizi toprakla mı örteceksinizYolsuzluğun da, bu hukuksuzluğun da üzerine gidilsin.”
“Kendi deneyimlerim ışığında kumpasın unsurları şunlar:
– Soruşturma ve kovuşturma aşamasında yer alan savcı, polis ve hâkimler,
– Deliller konusunda sürekli olarak sorunlu bilimsel raporlar veren TÜBİTAK,
– Ve ağır hasta tutuklular için üniversite hastanelerinin raporlarını bile gözardı eden Adli Tıp Kurumu.”
**********
Aydınlık gazetesinin “Hilmioğlu’na özgürlük” kampanyası çığ gibi büyüyor.
**********
Ahmet Mümtaz İdilchange.org internet sitesinde imza kampanyası başlattı. Aşağıdaki bağlantıyı tıklayarak imza verebilirsiniz.
**********
Timsah gözyaşları
Aydınlık, 12 Ocak 2014
**********
Utku Erişik‘in “İtin Kumpası ile Kopuğun Paspası” başlıklı yazısından bölümler:
(İlk Kurşun, 13 Ocak 2014)
Önce iki kötü polis oyununu oynadınız memlekette. Nice hanenin içine sabahın seherinde dalıp, PKK’lılara yapmaya bir tarafınızın yemediği ne varsa, PKK ile mücadele eden yiğitlere yaptınız. 
İki kötü polistiniz…
Ağzınızın suyunu o hanelerimizin halılarına akıta akıta delil aradınız. Uyduracak delil bulamadığınızda, bir çocuğun çizgi film CD’lerine bile el koyacak kadar kör olası gözünüzün döndüğünü bu yaşlı gözler gördü. O çocuk, babası “Cumhuriyet” Savcısı İlhan Cihaner’in çocuğuydu.
Havaalanlarının tuvaletlerinde milyon dolarları sayan çocuklara iyi, ergenlik sivilcesini patlatmadan internet üzerinden ticareti patlatan çocuklara iyi, geminin kıçı kadar aklı olmadan gemi şirketinin başına geçen çocuklara iyi, askere gitmemek için akrobasinin her türlü taklasını bürokraside atan çocuklara iyi… Bir bizim çocuklarımıza kötüydünüz!… Yani Mustafa Kemal’in çocuklarına!
Kadınlarımızı sütyenlerine varana dek X-Işınları aygıtlarında soyan siz değil miydiniz, ahlâksızlar? Cezaevlerindeki ağababalarınıza kokoreç makinelerine varana kadar her türlü metali sokarken ötmeyen elektronik kapılarınız, bizim kadınlarımızın sutyen kopçalarıyla mı öter oldu?
Şimdi birdenbire oluverdiniz “iyi polis – kötü polis”… Beş para etmeyen ciğerinizle üç kuruşluk rantın kavgasını verirken, hiç utanmadan “iyi polis – kötü polis” oldunuz… Ben sizin en iyinizin içine tüküreyim!

Neymiş? Masum insanlar yıllardır hapisteymiş… Siz beylerle beyzadelere günaydın” diyeceğim; ama ben sizin en aydın gününüzün de içine tüküreyim! Ne hayatları kararttınız aşağılık yaratıklar!…
Maaşlarını kestiğiniz o yiğitlerin çocukları ne durumda, hiç düşündü mü o kalın kafalarınız? Maaşlarını kestiğiniz o yiğitlerin kadınları o evleri nasıl çekip çevirdi, bir an olsun aklınıza geldi mi? Yok… Ama şimdi, “iyi polis”in aklına geliverdi durduk yere… Sevsinler senin “iyi”liğini… Şeytanı ters çevirip onu bile “Allah ile aldatacak” kadar iyi lâf yapar kopası dilin!

Fatih Hilmioğlu geceleri duvarlarla konuşmaya başlamış. Bre vicdansız köpekler, “siroz” denildi, olsun” dediniz; “kanser” denildi, “ölsün” dediniz… Nodül birdi, iki oldu; ikiydi, şimdi üç oldu. Hâlâ yok
“Şu yasayı da değiştirelim!”, yok “Bu yasayı da değiştirelim!”… Sizin yapacağınız en iyi yasanın içine tüküreyim ben, adam gibi bir adam ölüyor!

Ölüyor, anlıyor musunuz? Ölüyor…

Kumpas kurulmuşmuş da, yeniden yargılama olabilirmişmiş de, falanmış da, filanmış…
Bir şey sorabilir miyim? Siz kimsiniz?
Hani Nâzım soruyor ya, “İnsan olan vatanını satar mı?” diye, siz insan mısınız? Kumpası yapan siz, 
“Kumpas var!” diye öten siz, bizi üzen siz, bize üzülen siz… Ne yavşak bir zihniyetsiniz ki, gözümüzün içine baka baka yavşıyorsunuz şimdi bize…
Kan kustuk, kan… İçerdekimiz ayrı, dışardakimiz ayrı…
İki “kötü”nün kavgasından asla “iyi” kazanmaz. “İyi” olan iyiliğin devrimini yapmadıkça, kötü hep şekil değiştirerek varlığını sürdürür. Biz, bunu çok iyi biliyoruz.
Ağzımıza sürdüğünüz bir parmak bala
karnımız tok. Bir defolup gidin artık!
Hepsinin hesabını ikiniz de vereceksiniz, iki
“kötü polis”… 
Er ya da geç, ama mutlaka vereceksiniz. O günlerin geleceğine tüm yüreğimle inanmasam, bir saniye bile ikinize karşı bu mücadeleyi vermezdim. Birinizi diğerinizden daha “ılımlı” görüyorsam namerdim… En ılımlı halinizin tam orta yerine tüküreyim ben!
Yazının tamamı için tıklayınız:
**********
Silivri’de bir cinayet daha işleniyor:
Prof. Hilmioğlu, 11 Ocak 2014
Zekeriya Öz’ün işlediği Okkır cinayetinin belgesi,
12 Ocak 2014
Mahkeme, Tuğg. Ersöz’ü öldürme azim ve kararlılığındadır
12 Ocak 2014

Hrant’ın katili Emniyet’teki çete!

Dostlar,

Sayın Ali Serdar Bolat epey emekle yine çok doyurucu ve tarihsel değeri olan
bir dosya hazırlamış.. Ellerine sağlık.. Paylaşalım..

Anımsanacağı üzere, Sayın Bolat’ın bu yazısında temel aldığı 04.12.13 günlü
AYDINLIK Gazetesi‘nin kapağını biz de aynı gün sitemizde irdelemiştik.
Ana haberlere gönderme yapmış ve kaygılarımızı dile getirerek,
Türk Ulusunu bir an önce seçimlerde gereğini yapmaya ve AKP iktidarından
kurtulmaya çağırmıştık :

http://ahmetsaltik.net/2013/12/05/aydinlik-gazetesi-4-aralik-2013-gunlu-sayisi/, 5,12.13

Sevgi ve saygı ile.
8.12.13, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

=====================================

Hrant’ın katili Emniyet’teki çete!
++++++++++++++++++++++++++
Ali Serdar Bolat
5 Aralık 2013
Fethullahçıların kimi gazetelere gönderdiği AKP yöneticilerinden birisi ile ilgili kaset (seks kasedi?) ve Taraf gaz tenekesi yazarı Baransu eliyle yayımlanan
2004 MGK belgesi ve bu belgenin uygulanması ile ilgili belgeler yüzünden telaşa düşen Tayyip Erdoğan, dershaneler konusunda geri adım atmıştı.
Ancak kavga bitmedi. Başta Sabahattin Önkibar olmak üzere birçok yazar ve Aydınlık gazetesi, bu savaşın süreceğini ve tarafların birbirlerinin pisliklerini açıklamaya devam edeceklerini yazdı. Lağım patlamıştı bir kere.
Saldırı sırası Tayyip Bey’e gelmişti. Fethullahçı Emniyet Müdürü Ramazan Akyürek tarafından muhbir olarak kullanılmış olan “Büyük Ağabey” Erhan Tuncel,
Hrant Dink suikastı davasında yaptığı savunmada Fethullahçı çete elemanlarını suçladı. En başta da, kendisini polis muhbiri olarak kullanan Ramazan Akyürek’i.
Tuncel’in, AKP cenahından bir güvence almadan gerçekleri açıklamaya
cesaret edebilmiş olması çok zor görünüyor. Tayyip Bey, kaset ve MGK belgesi darbelerine bu şekilde daha güçlü bir darbe ile karşılık vermiş oluyor.
Aydınlık, 4 Aralık 2013
Yargıtay’ın bozma kararından sonra yeniden görülmeye başlayan davanın
ikinci duruşmasında Erhan Tuncel özetle şunları anlattı:
Dink cinayetinin arkasında dönemin Emniyet İstihbarat Daire Başkanı Ramazan Akyürek ve İstihbarat Daire Başkanlığı C Masası Şube Müdürü Ali Fuat Yılmazer çetesi var.
Asrın operasyonu diye sunulan Ergenekon, Balyoz, Şike, Cübbeli Ahmet, odaTV operasyonlarının altında yine bu iki kişininimzası vardır.
Ben sanık değil, tanığım. Yaptığım ihbarlar sayesinde Dink cinayeti engellenebilirdi. Ramazan Akyürek ve Ali Fuat Yılmazer, verdiğim bilgiye karşın cinayeti önlemedi.
Jandarmanın bu işi (cinayeti) yapacak kapasitesi yoktur. Benim de cinayetle alakam yok. Beni dublör olarak kullanıyorlar. Dink cinayetini Ergenekon üstü bir şebeke işledi. Benimle ulaşabileceğiniz nokta, polislerdir. Jandarma ile hiçbir bağlantım yoktur.
Ali Fuat Yılmazer, kayıtları silerek kendisine ulaşılmasının önüne geçmiştir. Jandarma ile ilişkili olduğum yaygarasını koparıp Emniyet ile olan ilişkiyi örtbas etmeye çalışmaktadır. Ayrıca bu şahıs, son dönem yapılan birçok şaibeli sahte belge üretilen operasyonlara (Ergenekon, Balyoz gibi tertipleri kastediyor)
karar vermiş ve uygulamıştır. Bu iki kişi Akyürek ve Yılmazer) Cemaati aşan
bir konumdadırlar. AKP’li oldukları söylentisi yalandır.
Cinayetin aydınlanması için Sayın Başbakan’ın olağanüstü çabası olmuştur. Başbakanlık Teftiş Kurulu’nun (BTK) bu iki kişiyi yargılamasını sağlamıştır.
Ancak bu iki kişi müfettiş görevlendirerek BTK raporunu işlevsiz kılmıştır.
Devlet otoritesini sarsacak tüm operasyonlarda bu iki kişinin imzası vardır.
Akyürek, MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın Oslo görüşmelerini sızdırmıştır.
MİT ile Hükümetin arasını açmaya çalışmıştır. İstihbaratta tek söz sahibi olmaya çalışıp Dink cinayetindeki rolünü örtbas etmek amacıyla görevde kalmayı başarmıştır. Kendisini ve çetesini yargılatmamıştır.
Dink cinayeti organizasyonu ne Ergenekon, ne Hükümet, ne Cemaat, ne de MİT içinnddeki bir yapıdır. Yalnızca Akyürek ve çetesinin imkan ve kabiliyetleri
buna müsaittir. Akyürek, ihtiyaç olmadığı halde guruba eleman yerleştirip (beni) daha sonradan altında çalışan çetesiyle birlikte davanın bir numaralı sanığı haline getirip kendisini ve çetesini gizlemiştir.”
***********
Dönemin İstanbul Valisi Erol Çakır, Ramazan Akyürek’in siciline kendi eli ile
şöyle yazmıştı:

“Emniyetteki hizipleşme içinde – irticai akımlara (Fethulah) yakın.
Dikkat edilmelidir.”

Dikkat edilmeyinde de, Trabzon Emniyet Müdürü iken planladığı Dink cinayetini İstihbarat Daire Başkanı olunca uygulama fırsatını buldu.
Bu belge de Doğu Perinçek tarafından açıklandı ve Aydınlık dergisinde yayımlandı.
***********
Erhan Tuncel’in ifadesi, daha doğrusu itirafları, gerçek katilleri ortaya çıkarmış, Doğu Perinçek’in cinayet günü (19 Ocak 2007) ve daha sonra (31 Ocak 2007) günü yaptığı basın toplantılarındaki açıklamalar bir kez daha doğrulanmış,
“Katil Ergenekon” diye yaygara koparan, ABD elçisinin arkasında
“Hepimiz Ermeniyiz” diye yürüyen Dink’in şirret “arkadaş”ları bir kez daha
rezil olmuşlardır.
Aydınlık dergisi, 4 Şubat 2007 günlü sayısında, Perinçek’in açıkladığı
cinayet örgütü şemasını yayımladı. 
Üstteki fotoğraf: Doğu Perinçek, 2. basın toplantısında şemayı açıklıyor. 31 Ocak 2007 
Alttaki resim: İşte o şema…
Ve işte şemanın yayımlandığı Aydınlık dergisinin kapağı. 4 Şubat 2007
Doğu Perinçek ve diğer İP yöneticileri de Ergenekon (13. Ağır Ceza) Mahkemesindeki savunmalarında Dink cinayeti çetesini ayrıntılı olarak açıkladılar. Bu açıklamalar Erhan Tuncel’in itirafları ile doğrulanmış oldu.
Ancak Erhan Tuncel, yaptığı bu itiraflar yüzünden Fethullahçıların
Tayyip Erdoğan‘ı suçlamasının önüne geçebilmek amacıyla şöyle söyledi:

“Dink cinayeti organizasyonu ne Ergenekon, ne Hükümet, ne Cemaat, ne de
MİT içindeki bir yapıdır. Yalnızca Akyürek ve çetesinin imkan ve kabiliyetleri
buna müsaittir.”

Halbuki, Akyürek ve çetesi doğrudan Fethullah’ın Işık Evleri, Büyük Birlik Partisi ve Alperen Ocakları ile bağlantılı. Bu çete hakkında yapılacak bir yargılamanın Fethullah Cemaati’ne ulaşacağı apaçıktır.
Öte yandan, AKP’yi korumak için ek sözler söyledi:

“Cinayetin aydınlanması için Sayın Başbakan’ın olağanüstü çabası olmuştur.”

Halbuki, Akyürek’i 9 Mayıs 2006’da Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Dairesi Başkanı, 
1 Şubat 2012’de de Emniyet Genel Müdürlüğü Teftiş Kurulu Başkanı yapan Tayyip Erdoğan değil miydi? Dink cinayetinde suç ortağıdırlar.
Nasıl Akyürek suçu kurmuş olduğu ekibe yıkıp aradan sıyrılmış ise,
AKP de suçu Fethullah’a yıkıp aradan sıyrılmayı planlamaktadır.
AKP’nin Fethullah’ı kullandıktan sonra çöp sepetine atması mümkün değildir. Öbür tüm tertiplerde olduğu gibi, Dink cinayetinde de AKP ile Cemaat
suç ortaklığı yapmışlardır. Her iki örgüt de halkımız tarafından birlikte
çöp sepetine atılacaktır.
***********
***********
arşiv:
Rakel Dink’e ve çocuklarına çağrı
++++++++++++++++++++++++++++
Ali Serdar Bolat     
3 Şubat 2012
Hrant’ın eşi Rakel ve çocukları
Suçüstü yakalanan hırsız, kendisini yakalayanlarla birlikte bağırır:
“Hırsız kaçıyor, tutun!”

İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi, 17 Ocak 2012 günü, sanıkları;
“Cinayette örgüt yok, suçu kendi başlarına bireysel olarak işlediler.” gerekçesiyle, örgüt suçundan beraat ettirdi.

“Bireysel eylemlerinden dolayı” dört sanığı 2 ay ile 12 yıl arasında değişen
hapis cezalarına, Yasin Hayal’i ise “adam öldürmeye azmettirmekten”
müebbet hapis cezasına çarptırdı.
Sahibin sesi “Taraf” ile bilumum F tipi (Fethullahçı) basın ve yandaşlar,
hep bir ağızdan manşetlerden bağırıyorlar:
“Cinayette örgüt gizlendi. Örgüt Ergenekon’dur.”
***********
SORUMLULAR
++++++++++++

Aslında, yakın tarihimizdeki önemli siyasal cinayetler içinde, belki de failin
kim olduğunun bu denli açık, bağıran kanıtlarla kendisini gösterdiği başka bir olgu yoktur.
Savcılık, siyasal iktidar, F tipi ve yandaş basın ve Hrant Dink’i sözüm ona savunan avukatlar elbirliği ile mahkemenin dünkü kararı almasını sağlamışlardır.
***********
1-
Savcı mütalaasında; “Elimde kanıt yok ama bu cinayeti Ergenekon’un
Trabzon hücresi işledi.”
 dedi
Elinde “kanıt” olmadan kanaat ifade eden bir kanun adamı!
Burada, gerçek faili karartma çabasının olduğunu görmemek mümkün değil.
***********
2-
AKP Hükümeti, cinayetin işlenmesine bir şekilde dahil olduğu anlaşılan Fethullahçı Emniyet görevlilerinin soruşturulmasına izin vermedi.
Tam tersine o görevlileri ödüllendirdi.

Olayın içindeki Erhan Tuncel, zamanın Trabzon Emniyet Müdürü
Fethullah sicilli Ramazan Akyürek
’in istihbarat elemanı.
Ali Fuat Yılmazer, İstanbul’da yetkili konumda.
Başbakanlık Teftiş Kurulu Raporu‘na göre, İstanbul İstihbarat C Şubesi Müdürü Ali Fuat Yılmazer, kendisine gelen “Yasin Hayal Hrant Dink’i ne pahasına olursa olsun öldürecek.” şeklindeki istihbaratı İstanbul Emniyeti’ne “Hrant Dink’e karşı eylem yapılacak” şeklinde sulandırarak vermiş, suikast bilgisini saklamış,
İstihbarat Daire Başkanı Sabri Uzun’a bile bildirmemiş.
Emniyet Genel Müdür Vekili Necati Altuntaş‘ın 2008 yılı başında hazırlayıp 5 önemli devlet kurumuna verdiği “Emniyet içindeki 57 Fethullahçı Polisler Listesi”nde Akyürek ve Yılmazer ön sıralarda…
Ve diğerleri…
AKP iktidarı bütün bu devlet görevlileri hakkında soruşturma açılmasına
izin vermiyor, aksine terfi ettiriyor Kısacası örgütü gizliyor.
***********
3-
F tipi ve yandaş basın son beş yıldır elbirliği ile büyük bir karartma ve yanıltma kampanyası yürütüyorlar.
Hrant Dink cinayeti, Danıştay cinayeti, Zirve Kitabevi katliamı ve Rahip Santoro cinayeti failleri, Fethullah destekli  Büyük Birlik Partisi (BBP) ile bağlantılı ve Fethullah’ın ışık evleri ile ilişkili.

Ama bu kadar açık gerçeği, bu “basın” görmedi.
Savcılık görmedi!
İktidar görmedi
ve sözüm ona Hrant Dink’i savunan avukatlar da görmedi.
 
***********
4-
Sözde Hrant Dink’i savunmakla yükümlü avukatlar beş yıl boyunca gerçek failleri bulmak için çaba göstermek bir yana, tam tersine olayı karartmak için deyim yerindeyse ellerinden geleni yaptılar.

Kendilerinin istediği telefon dinleme kayıtlarının ortaya koyduğu bağlantıların adını bile söylemekten aciz avukat olabilir mi?

Savcının, “Elimde delil yok ama bu cinayeti Ergenekon’un Trabzon hücresi işledi” sözüne, hukuksal bir değer ve cinayeti aydınlatacak bir saptama diye sarılan
mağdur avukatı olabilir mi?
Fethullah’ın Işık evlerini, BBP’yi ve “Alperenler Ocağı”nı gösteren onca kanıta karşın, “Veli Küçük, Kemal Kerinçsiz, Oktay Yıldırım isimleri araştırılsın” diyen avukatlar, gerçekte kimin avukatlarıdır?

Genelkurmaydan başlayarak akla gelebilecek hemen herkesi sorumlu ilan eden avukatlar, cinayet faillerinin Fethullah destekli Büyük Birlik Partisi’yle bağlantısını ve Fethullah’ın ışık evleriyle ilişkisini görmemişlerdir.
Ramazan Akyürek’in ve Ali Fuat Yılmazer’in Fethullah ilişkisini görmemişlerdir.


Avukatların bu yaptığı, gerçeği açığa çıkarma çabası mıdır yoksa bütün kanıtlarıyla
orta yerde duran gerçek failleri gizlemek midir?
***********
RAKEL DİNK’E ve HRANT’IN ÇOCUKLARINA AÇIK ÇAĞRI
+++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++

Hrant Dink cinayeti, faili meçhul bir cinayet değil. Fail belli. İrtibatlı olduğu kişiler belli. Koruyanlar belli.
İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek, cinayetten bir müddet sonra yaptığı basın toplantısında sorumluları tek tek açıkladı. Ve Doğu Perinçek o zamandan beri hapiste..
Hrant’ın katledilişinden bu yana beş yıl geçti.
“Hrant’ın arkadaşları” etiketi ile beş yıldır ortalıkta dolaşanlar, timsah gözyaşları dökenler, tetikçilerin arkasındaki örgüte ulaşmak için ne yaptılar?
“Ne yaptılar” demeyelim, çok şey yaptılar. Hrant’ın katili olan F tipi Gladyo’yu gizlemek için canla başla çalıştılar.
***********
TÜRKİYE’NİN AYDINI
++++++++++++++++++

Hrant’a gelince, o Türkiye’ye ait bir aydındı. Kayseri’de katıldığı panelde yaptığı konuşma, yurtsever bir aydın olarak O’nun, büyük sorumluluk bilincini göstermektedir:


  • “Kürtler, Ermenilerin yüzyıl önce yaşadıklarından ders almalıdır.
    Emperyalistler gelir, çıkarlarını düşünür, bizi birbirimize düşürür,
    sonra da çekip giderler. Olan burada kalan bizlere olur”.
  • “Geçmişte İngiliz, Fransız, Alman ve Rusların şu topraklar üzerinde oynamış oldukları rol ne ise bugün başta ABD olmak üzere aynısı tekrarlanıyor. Ermeni halkı onlara güvendi. Kendilerine, ‘Osmanlı’nın zulmünden’ kurtaracakları vaat edildi. Ama öyle olmadı. Yanıldılar.
    Çünkü onlar geldiler, kendi işlerini,
    kendi hesaplarını yaptılar, çekip gittiler. Burada kardeşi kardeşe kırdırdılar. Kürtlerin yaşadığı aynı şey. ABD, Irak’ta bir Kürt devleti oluşturmak üzere geldi. Bu çok tehlikeli…” HRANT DİNK

Bu anlayışa uygun davranmayanlar “Hrant’ın arkadaşları” olamazlar..
***********
İşçi Partisi Genel Başkanvekili Mehmet Bedri Gültekin
Silivri Esir Kampı’ndan yazdı
Tarafımdan eklemeler ve kısaltmalar yapılmıştır ASB
***********
arşiv:
Hrant’ın “arkadaş”ları Fethullah’a siper oldular 3 Şubat 2012
Hrant: “Bu yasayı Fransa’da çiğneyeceğim”     31 Ocak 2012
Hrant da değilsiniz, Ermeni de. Sadece Amerikancısınız    29 Ocak 2012
Sosyalizmle yetişmiş yoksul Ermeni çocuğu    22 Ocak 2012
Doğu Perinçek Dink cinayetinin faillerini 2007’de açıklamıştı    22 Ocak 2012
Hrant Dink cinayetinin izleri Fethullah’a ulaşıyor    22 Ocak 2012

Allah’ın emri kanunların kaynağı olamaz!

Dostlar,

Sayın Ali Serdar Bolat yine dolu dolu bir ileti oluşturmuş.

Paylaşalım, öğrenelim, yayalım, okuyalım ve okutalım..

Teşekkürler değerli Bolat..

Sevgi ve saygı ile.
Ankara, 4.11.13

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

======================================

Allah’ın emri kanunların kaynağı olamaz!

++++++++++++++++++++++++++++++++++
Ali Serdar Bolat          3 Kasım 2013
Kanunlar, tüzükler, yönetmelikler “Allah’ın emri”ne göre yapılmaz. Günümüzde, kanunları, 1400 yıl öncesinin şartlarında düzenlenmiş olan “Allah’ın emirleri”ne göre isteseniz de yapamazsınız.
Aydınlık, 2 Kasım 2013
***********
— Faizi yasaklayabilir misiniz? Adını değiştirip “kar payı” derseniz faiz faiz olmaktan çıkar mı?
— 4 kadınla evlenme kanunu çıkarabilir misiniz?
— Erkeğe mahkemeye gitmeye gerek olmaksızın, sadece “Boş ol” diyerek kadını boşayabilme hakkı veren bir kanun çıkarabilir misiniz?
— Erkeğin, boşadığı kadını iddet müddeti geçene kadar evinde hapsetmesine izin veren bir kanun çıkarabilir misiniz?
— Boşadığı kadından olma çocukların sadece erkeğe ait olduğu yolunda bir kanun çıkarabilir misiniz?
— Erkeğin söz dinlemeyen karısını dövmesine izin veren bir kanun çıkarabilir misiniz?
— Köleliği, cariyeliği geri getirebilir misiniz?
— “Hür kadınlar örtünsün ki cariye olmadıkları anlaşılsın” diye kanun çıkarabilir misiniz?
— İnsanlara diledikleri kadar köle ve cariye sahibi olma, nikah gerekmezsizin cariyeleri ile yatma hakkı verebilir misiniz?
— Kardeş çocuklarının evlenmelerinin sakat ve özürlü çocuk doğumlarına yol açtığı bilimsel olarak ispatlanmışken, “Kur’an’da yeri var” diyerek buna izin verecek misiniz?
— Kadına mirastan 1 hisse, erkeğe 2 hisse veren bir kanun çıkarabilir misiniz?
— Hırsızın elini kesebilir misiniz?
1400 yıl öncesinin gereklerine göre konmuş olan bu ve benzeri kuralları bugün geçerli hale getiremezsiniz. “Yaparım” diyenler yalan söylemektedirler.
“Türban kadın özgürlüğüdür” diye yaygara koparanlar, yukarıda sıralanan kuralları yasa dışı uygulayarak kadını köleleştirmenin yolunu açmaktadırlar. başı bağlanan kadın, bu uygulamaları “din icabıdır” diye sesini çıkarmadan kabul etmek zorunda kalacaktır.
Daha sonra birçok meslek, “Erkeklerin iş bulması zorlaşıyor” bahanesi ile teker teker kadınlara yasaklanacak, yavaş yavaş eve hapsedilecektir. Türban kadını özgürlüğe değil, Ortaçağ karanlığına, erkek esaretine sürüklemenin çağdaş aracıdır. Şeriatın yürürlükte olduğu ülkelerde kadınlar araba, bisiklet kullanamıyorlar. Sözde türban “özgürlüğü”, kadınların Cumhuriyet ile kazandıkları tüm özgürlüklerin ellerinden alınabilmesi için kendilerine verilen elma şekeridir.
Türbanın özgürlük sorunu olduğunu iddia eden CHP ve MHP yöneticileri alçakça yalan söylemektedirler.
Aydınlık, 1 Kasım 2013
***********
Dinde var olan bu gibi kuralları ağızlarına bile almayanlar, dinde var olmayan türbanı icat etmişler ve vatanı bölmek için bunu öne sürmüşlerdir. Nitekim, “Saçınızın bir telini bile göstermeyiniz” anlamında bir ayet gösteremiyorlar. Olmayan bir şeyi din emri diye cahil halka yutturmuşlardır. Türbanı aslında bunların icat etmediği, CIA üretimi olduğu da başka bir gerçektir.
Tam tersine, “Banka ve faiz haramdır” diye yıllarca tepinenler, sonunda Asya Finans’ı Bank Asya haline getirdiler ve “kar payı” adı altında faiz vermeye başladılar. Coca Cola sponsorluğunda Londra’da toplanan “İslam alimleri” (!), faizi haram olmaktan çıkarmanın İslami (!) formülünü bulabilmek için günlerdir kafa patlatıyorlar.
“Yaya veya deve ile geliniz” açık emrine rağmen Hacca motorlu araçlarla gitmekte mahzur görmeyenler, iş olmayan türban emrine gelince “din kuralları değişmez” diye sahtekarca yaygara koparmaktadırlar.
***********
Olan din kuralları uygulanmıyor, uygulanamıyor, çağa göre düzenlenebiliyor, ama olmayan, uydurma din kuralı türban değiştirilemiyor. Niçin? Çünkü vatanı onunla bölecekler.
CIA dehlizlerinde türban planlanırken, gözönünde tutulan amaç, “türbanın her pisliği örtmesi” idi. Bir bez parçası, bu vatana yapılan tüm bu kötülükleri görmesinler diye halkın eline tutuşturulmuştur.
Nitekim, eline türban tutuşturulan kitle,
— PKK ile yapılan pazarlıkları,
— Tayyip Erdoğan ve Abdullah Gül’ün Türk düşmanı para’nın heykeli altında AB Anayasası’nı imzalayıp Türkiye’yi AB sömürgesi yapmalarını,
—  Türk Ordusuna vurulan darbeyi,
— Türk Milletinin hukuk dışına sürülmesini,
— Andımız’ın kaldırılmasını,
— “Türkiye Cumhuriyeti” demek olan T.C.’nin tabelalardan, resmi evraklardan kaldırılmasını, 
— işçi haklarına yapılan saldırıyı,
— köylünün toprağının ve hazine arazisinin ağaya peşkeş çekilmesini,
— fabrikalarımızın, bankalarımızın, topraklarımızın yabancılara yok bahasına satılmasını,
–Patrikhaneye verilen tavizleri,
— Hristiyan misyonerlere Türk gençlerini kandırmak için serbestçe propaganda hatta radyo yayını bile yapma izni verilmesini,
— ormanlarımızın, doğal güzelliklerimizin, göllerimizin, akarsularımızın, kıyılarımızın, sahillerimizin yok edilmesini
ve benzeri ihanetleri görmez, göremez hale getirilmiştir. Türban sadece kafayı değil, beyni de bohçalamıştır.
***********
Türban, geleneksel Emperyalizm – Bölücü – Yobaz ittifakının simgesi haline gelmiştir:
Başta ABD Konsolosu Espinoza olmak üzere Avrupa ülkeleri türban TMBB’ye girdi diye sevinçten uçmakta, tebrik mesajları yayımlamaktalar.
PKK’nın Meclis’teki uzantıları BDP ve HDP, türbanı korumak için siper olacaklarını açıklamaktalar.
Görüldüğü gibi, emperyalizm ve bölücülük, yobazlığı destekliyorlar. Çünkü, yobazlık ne kadar yaygınlaşırsa, Büyük Kürdistan’a giden yolda Türkiye’nin parçalanmasına bir adım daha yaklaşılıyor demektir.
***********
Emperyalizm – Bölücü – Yobaz ittifakı, doğaları gereği böyle davranıyorlar.
Peki, ya “milliyetçi” olduğunu iddia eden MHP niçin onların kuyruğuna takılıyor?
Bahçeli Bey bilmez mi ki, milliyetçilik:
— ümmetçiliğin zıddıdır,
— çeşitli etnik ve dinsel guruplardan oluşan halkın ümmet olmaktan, Padişah’ın kulları olmaktan kurtarılarak, bir Millet oluşturacak şekilde kaynaştırılmasıdır.
— bu kaynaşmayı sağlamak için çeşitli etnik ve dinsel gurupların özel kıyafetlerini terk ederek herkesin tek bir ortak kıyafet içinde buluşturulmasıdır,
— Padişaha ait olan hakimiyetin millete verilmesidir,
— din kuralları yerine laik yasaların yürürlüğe konulmasıdır.
— Kısaca, Atatürk’in Altı Ok programıdır
Bu, bir paket programdır. Ümmetçiliğin ve milliyetçiliğin bazı kısımlarını alıp bir karışım oluşturamazsınız. Türban, ortak kıyafet kuralını delerek milleti böler. Laikliğin paspas gibi çiğnenmesine yardımcı olan MHP ve CHP Genel Merkezleri, Emperyalizm – Bölücü – Yobaz ittifakının Türk Milleti’ne karşı saldırısına karşı duramazlar. Ve, duramadıkları görülmektedir. Tek yaptıkları şey, AKP iktidarının devam edebilmesi için güçbirliğine yan çizmektir.
***********
**********
arşiv:
Milletvekillerimizi isyana davet ediyoruz
++++++++++++++++++++++++++++++++++
Ali Serdar Bolat     1 Kasım 2013
İP Genel Başkanvekili Hasan Basri Özbey’in basın açıklamasında öne çıkan görüşler:
Dün Meclis Ortaçağa teslim edilmiştir.

Haçlı irticanın kara bayrağı Meclis gönderine çekilmiştir.

  • Türbanı kabul eden bu Meclis, artık Atatürk Devrimi’ne, aydınlanma ve laikliğe, çağdaş ve özgür kadına, ezcümle Türk Milletine düşmandır.
Bu Meclis, Atatürk’ün Meclisi değildir,
Mafya-tarikat sisteminin, Ortaçağın Meclisidir.


Hiçbir milletvekili, bunu kabul edemez.


Milletin vekili, Meclisin meşruiyetini ortadan kaldıran bu saldırıyı seyredemez.

Milletvekillerimizin vicdanlarına sesleniyoruz.

Meclisin Ortaçağa teslim olmasından rahatsız olan Milletvekillerini, vicdanlarının sesini dinlemeye ve isyana davet ediyoruz.
Bir yanda Türk Milleti, diğer yanda Yobaz – Bölücü Cephesi. Nerede duracaksınız?
Sahte demokrasinin sözde liderlerinin sultasına boyun mu eğeceksiniz?
Meclisteki Atatürk ve Cumhuriyet karşıtı koalisyona katılan partilerin içinde kalarak ne o partiler, ne Türkiye kurtarılabilir.
Sayın Milletvekilleri, gelin, Atatürk’te birleşmenin ve isyanın karargahı
İşçi Partisi’ne üye olun.
***********
CHP yönetimi, partiyi önce “özerklik” ve “Dersim” tuzaklarının içine çekmiş,
şimdi de, “Tuzağa düşmeyelim” diyerek türban tuzağına sokmuştur.
Kılıçdaroğlu 3 yıl önce “laiklik tehlikede değil” diyerek bu yola girmişti.
MHP yönetimi ise, laikliği ve Cumhuriyeti savunmayı “ahmaklık” saymaktadır. Milliyetçi taban, türban zincirine vurularak denetim altında tutulmaktadır.
Milliyetçiliği ABD iznine bağlayan, Gül’ü Çankaya’ya çıkaran, AKP’ye bir zarar gelir diye endişelenen Bahçeli’nin son hizmeti, MHP’yi Yobaz – Bölücü koalisyonuna katmak olmuştur.
Yobaz – Bölücü birliği tarihin derinliklerinden gelen bir birliktir. Bunlar bir madalyonun iki yüzüdür. Bunlardan birisini destekleyip diğerine karşı olamazsınız. Türbanı desteklersen vatanın bölünmesini de desteklemiş olursun. Nitekim, TC inmiş ve türban gelmiştir.
***********
Okuma parçası:

‘AK Parti’de çıkabilecek bir kaos ülkeye büyük zarar verir. Başbakan inşallah kısa sürede sağlığına kavuşur, partide çatlağa izin vermez’

***********

4 attachments — Download all attachments (zipped for

  English (US)
Filename encoding menu

)   View all images  Share all images

5792.jpg 5792.jpg
57K   View   Share   Download
aydinlik31ekim-1.jpg aydinlik31ekim-1.jpg
61K   View   Share   Download
TBMM türban bayrağı.jpg TBMM türban bayrağı.jpg
21K   View   Share   Download
türban karikatür 1.jpg türban karikatür 1.jpg
33K   View   Share   Download
YouTube – Videos from this email

Gazi Albay Aslan Aydınlık’a konuştu


Dostlar,

Sevgili Ali Serdar Bolat,

“Tahliye Edilen Gazi Albay Hasan Basri Asln AYDINLIK’a Konuştu”

haberini kapsamlı olarak işlemiş.

Paylaşımı ve emeği için teşekkür ediyoruz.

Sevgi ve saygı ile.
13.10.13, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

===================================

 “Tahliye Edilen Gazi Albay Hasan Basri Asln AYDINLIK’a Konuştu”

Ali Serdar Bolat                 
13 Ekim 2013


Balyoz davasında Yargıtay kararıyla tahliye edilen
Emekli Gazi Albay Hasan Basri Aslan evinin kapılarını Aydınlık’a açtı.

“Suçsuz olduğumuz mutlaka ortaya çıkacak. Suçsuz olduğumuzu bildiğimiz için kararın bozulacağını düşünüyorduk. Yargıtay kararı açıklandığında sevincimiz yarım kaldı. Herkesin tahliye edilmesini bekliyorduk. Tahliye edilenlerle, içeride kalanlar arasında bir fark yok. Hepimiz suçsuzuz. Terörle mücadelemizin ödülü balyoz oldu.”

“Aileme kavuştuğum için sevinçliyim. Ancak kalbim ve aklım içeride bulunan silah arkadaşlarımda. Onların da aramıza katılması için mücadele edeceğiz. Siyasilerle asker olduğumuz için hiçbir ilişkimiz olmadı. Beklentimiz de yoktu. Zaten onlardan gerekli desteği de göremedik. Hayatımdan çalınan 3 yıl var. Bunun hesabını kim verecek?”

“Ben cezaevinde olduğum dönemde eşim, “Ödülü de Balyoz oldu” isimli bir kitap yazdı. Onunla gurur duyuyorum. Çok zor bir hayatımız oldu.

Buna rağmen ülkemin birlik ve bütünlüğü için mücadele ettim. Haksızlıkları hak etmediğimizi bu kitap çok iyi anlattı. Kitabın adında olduğu gibi ödülümüz Balyoz oldu.”

“Dışarıdaki mücadeleye biz de katılacağız. Vardiya Bizde Platformu daha da büyüyecek. Suçsuz olduğumuzu herkese anlatmaya çalışacağız. Sincan Cezaevi personeli bize karşı çok iyi niyetli davrandı.

Ancak Silahlı Kuvvetlerden gereken desteği göremedik. Devre arkadaşlarımız, eşimiz ve dostumuz bize gereken desteği verdiler. Balyoz, Ergenekon, 28 Şubat ve benzeri davalarda yargılanan aslında TSK.”

***********

arşiv:

Yılların CHP’lisine Bay Kemal darbesi
++++++++++++++++++++++++++++++++
Ali Serdar Bolat     20 Temmuz 2013
Çocukları baba yüzü görmeden büyümüştü. Eşi Gazi Kurmay Albay Hasan Basri Aslan hep görevdeydi, terörist peşinde dağlardaydı. Yaralanmış, gazi olmuştu. “Listede adın var” dediler, 16 yıl ceza kestiler. Sözde darbeciler, “Bu da bizdendir” diye adını bir listeye yazmışlardı. Aleyhindeki sözde tek delil bu idi. Vatana hizmetin ödülü Balyoz olmuş başına inmişti.
Balyoz tertibindeki haksızlıkları, hukuksuzlukları her yerde anlattı. Bir elinde “Gazi Albay Hasan Basri Aslan: Ödülü 16 yıl” posteri, diğer elinde eşinin gazi madalyası:

Nefise Aslan
Müyesser Yıldız‘ın yazdığı gibi: İsyanını mektuplara, en sonunda “Ödülü de Balyoz oldu” isimli koca bir kitaba döktü.
Yargıtay’da Balyoz Davası’nın temyiz duruşması 16 Temmuz’da başlayacaktı. Nefise Aslan, yılların CHP’lisi idi. “Atatürk’ün kurduğu partidir” diye gönül verdiği parti elbette ona yardımcı olacaktı. Randevu aldı, 13 Temmuz’da Sakarya Meydanı’ndaki “Sessiz Çığlık” eylemine katıldıktan sonra CHP Genel Merkezi’ne, Bay Kemal’in yanına koştu.
Bay Kemal ve eşi adına imzaladığı kitabını sundu öncelikle. “Beni anlamanız dileğiyle ” yazmıştı imzasının üzerine. Genel Başkanı Balyoz duruşmalarına katılmamış, yılların partilisine “Geçmiş olsun” ziyareti yapmamış, bir telefon bile etmemişti. Ama, temyiz duruşmasına gelmesini isteyecekti. Çünkü temyiz, oyunun son sahnesi idi ve perde kapanacaktı.
“Siz bize gelmediniz, ama ben Sessiz Çığlık eylemini size getirdim” dedi.
Genel Başkanı, sessiz çığlığını mutlaka duyacaktı. Ona eşinin nasıl gazi olduğunu,
nasıl bir tertibe maruz kaldığını kısaca anlattı. 

“Bizlere destek olacağınızı düşündük, ama olmadınız. Yanımıza gelenler hep aynı Milletvekilleri. İnsanlar, sadece ulusalcıların geldiğini, sizin gelmediğinizi, bunun da partide bölünmüşlük havası, kötü bir görüntü oluşturduğunu söylüyor”
Bay Kemal, bu sözlere şu cevabı verdi:
“Perde gerisinden çok destek veriyoruz. Ama bir Genel Başkan olarak gelip, yargıyı etkiliyormuş gibi bir görüntü vermek istemiyorum. Dışarıya karşı, bir darbe davasını destekler konuma düşmek istemiyorum. Bu, uluslararası hukuka da uygun değil.”
Bay Kemal Türkçe de bilmiyor. “Darbecileri destekler konuma düşmek istemiyorum” demek istediği halde, tam tersi anlama gelen “Darbe davasını destekler konuma düşmek istemiyorum.” cümlesini kuruyor.
***********
Melih Aşık, bu konuda, 18 Mart günlü Milliyet’te şöyle yazıyor: 

“..sahte kanıtlarla yüzlerce subayı hapse atmışlar. Hukuk çiğneniyor. Kemal Bey hukukun çiğnendiğine inanıyor mu inanmıyor mu? İnanmıyorsa davayı izlememiş demektir. İnanıyorsa neden haklı olanın hukukunu savunmuyor. Kaldı ki Balyoz davası bir yargı ve hukuk sorununun ötesinde… Silahlı Kuvvetlere yönelik bir tasfiye hareketidir. Bir liderin bu konuda söyleyeceği sözü olmaz mı?”
***********
Müyesser Yıldız anlatmaya devam ediyor:

Nefise Aslan, “darbe davası” ifadesine şaşırdı, bozuldu. En çok da tepkisizlik haline, ağzından ufacık bir teselli sözcüğü çıkmamasına üzüldü. Sözlerini sertleştirdi:
“Yıllarca CHP’ye oy vermiş birisi olarak, hesap sormaya hakkım var. Elçiye zeval olmaz, size halkın sesini duyurayım. Halk sizin için “Erdoğan gibi Amerika’nın her dediğini yapıp, iktidara gelmek istiyor” diyor.”
Ancak Bay Kemal’in başka kaygıları vardı. Şöyle dedi:

“Benimle ilgili iddianame hazırlandığını biliyor musunuz?”
Nefise Hanım’ın cevabı, bir balyoz gibi indi:
“Biliyorum. Eşim tutuklandığında Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ ve
Genelkurmay Hukuk Müşaviri Hıfzı Çubuklu ile görüştüm. Eşimin sudan sebeplerle
nasıl tutuklandığını anlattım. “Böyle giderse, sizi de tutuklarlar” dedim. Tutuklandılar. Böyle devam ederseniz, sıra size de gelecek.Hiçbir gurup toplantısında Balyoz davasını ağzınıza almadınız. Mazlumun arkasında değilsiniz. “
Sonra ayağa kalktı ve:
“Son kez soruyorum, pazartesi günü Balyoz davasına geliyor musunuz, gelmiyor musunuz?” dedi.
“Gelmiyorum” cevabını alınca da, “Çok inatçı olduğunuzu biliyordum zaten,
teşekkür ederim, ben yolu bulabilirim” diyerek Kılıçdaroğlu’nun odasından hışımla çıktı.
Müyesser Yıldız, yazısını “Nefise Aslan o günden beri ağlıyor” diyerek noktalıyor.
***********
Nefise Aslan, Aydınlık‘a konuştu: 

“Israrla, “davaya gelmeyecek misiniz” diye sordum. En sonunda kesin bir dille “gelmeyeceğim” dedi. Ben hep CHP’yi destekledim. Oraya bir gazi eşi, bir anne olarak gittim. “Bize destek olmanız gerekir” dedim. Yalandan da olsa teselli bile etmediler. Kılıçdaroğlu’nun dürüst biri olduğunu düşünüyorum. Ama dürüst olmak yetmiyormuş. Onun hakkında kesinlikle yanılmışım. Duvara mı konuştum, ona  mı konuştum, bilmiyorum. Çocuklarım baba yüzü görmeden büyüdü. Eşim gazi. Adı bir listede var diye 16 yıl hüküm giydi. Bütün siyasilerden hesap sormaya hakkım var.”
***********
Aydınlık, 19 Temmuz 2013
Bahçeli Bey de temyiz duruşmasına gelmedi.
18 yıl hapis ceza kesilen MHP Milletvekili Silivri Esiri Emekli Korgeneral Engin Alan‘ın savunması yapılırken MHP’den hiç kimse orada değildi. Hepsinin çok önemli başka işleri vardı, ve, darbecileri destekler konuma düşmek istemiyorlardı.
***********
MHP ve CHP, Türk Ordusunun tertiplerle tasfiye edilmesine ses çıkarmayarak, üstelik “darbeciler temizlensin” diyerek bölücü güçlerin yolunu açmakta AKP’ye yardımcı olmaya devam ediyorlar.

“AB’ye gireceğiz”, “ABD stratejik müttefik”, “NATO bizi koruyor” safsatalarının mantıki sonucu budur: ABD’nin ülkemizi bölme planlarında rol almak.
***********
***********
6 attachments — Download all attachments
(zipped for English (US)

nefise aslan.jpg nefise aslan.jpg
29K   View   Share   Download
ödülü de balyoz oldu.jpg ödülü de balyoz oldu.jpg
28K   View   Share   Download
kılıçdaroğlu balyoz davasına neden katılmadı.jpg kılıçdaroğlu balyoz davasına neden katılmadı.jpg
52K   View   Share   Download
MHP Engin Alan.jpg MHP Engin Alan.jpg
29K   View   Share   Download
Gazi Albay Hasan Basri Aslan 2.jpg Gazi Albay Hasan Basri Aslan 2.jpg
20K   View   Share   Download
Gazi Albay Hasan Basri Aslan.jpg Gazi Albay Hasan Basri Aslan.jpg
36K   View   Share   Download

Seks cihadının pezevengi / Sebahattin ÖNKİBAR

Dostlar,

Sabahattin Önkibar‘ın, 27 Eylül 2013 günlü Aydınlık’ta çıkan bu konudaki
köşe yazısının başlığı: “Seks cihadının pezevengi”

Sayın Ali Serdar Bolat kaynaklı müthiş bir e-ileti..

Tunus’tan gencecik kadınlar, Cennet – para vaadi ile kandırılarak Suriye’deki isyancıların cinsel gereksinimlerini karşılamak üzere, Tunus’un sözde Arap Baharı ile başa gelen gerici yönetimi Nahda‘ya göre “seks cihadı” kapsamında gerçekte ise “fahişe” olarak gönderildi !?

İslam dini hiç bu denli kötüye kullanılmamıştı 1300 yıl içinde.

İnsanın kanı donuyor!

Dün de Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dekanı acı gerçeği açıkladı :

  • İslam Dünyası Batı’dan 300 yıl geride!

Yazıklar olsun aydın müslümanlara, yazıklar olsun içten dindarlara..
Dini bu yobazların elinden kurtaramıyorlar mı??

Diyanet İşleri Bakanlığı bu olayı neden lanetlemez??

Soylu halkımız ve AKP’ye oy verenler de görsünler; RT Erdoğan hükümeti
bu anlayıştan insan müsvetteleri ile işbirliği içinde Suriye’nin meşru hükümetine
isyan eden kan içicilere her türlü desteği vermekte.. El Nusra ve yandaşları Allahu ekber diye bağırarak kafa kesmekteler, öldürdükleri insanların göğüslerini yararrak ciğerlerini yemekteler, diledikleri kadının omuzuna el koyarak sözde nikahlarına alarak “elkoymakta” dırlar..

Ey AKP’liler, partinizin bu anlayışa vargücüyle destek olduğundan haberl misiniz??

  • Hatta kimyasal silahlar bile Türkiye’den isyancılara yollandı,
    bizzat bir bölüm isyancılara karşı kulanıldı ve Esat hükümetine iftira atıldı.. Haberler bu yönde.. Bu durum kanıtlanırsa Türkiye ne duruma düşer??
    BM ülkemiz hakkında ne karar alır??

Tunuslu bakanın itirafı :

  • “Bu kadınlar Libya üzerinden Türkiye’ye gönderiliyor ve Suriye’ye geçişte Türkiye köprü ülke olarak kullanılıyor.”

AKP’yi durduracak olanlaraın / durdurması gerekenlerin başında elbete namuslu – vicdanlı – gerçek müslüman AKP’liler geliyor..

Gereğini yapmazlarsa bu iğrenç ve yüz kızartıcı suçlamaların ortağı olacaklardır.

  • Tek ve de biricik çare : İSLAMDA REFORM ve SEKÜLER – LAİK DÜZENE GEÇİŞ.. Başka hiçbir yol -yolak yok! Herkes bu gerçeği kafasına iyice koysun..

Atatürk‘ün yüceliği bir kez daha gözler önünde..

Sevgi ve saygı ile.
30.9.13, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

======================================

Seks cihadının pezevengi
Ali Serdar Bolat   
29 Eylül 2013
İslam dünyasında din maskesi altında emperyalistlerin tetikçiliğini yapanlara,
işlenen vahşi cinayetlere ve yapılan ahlaksızlıklara karşı çıkan çok sayıda din adamı vardır. Atatürk‘ün etrafında toplanan ve Vahdettin’in ihanetine ortak olmayan, Şeyhülislamın fetvalarını dinlemeyen din adamları gibi. Sürgün edilmeyi göze alarak: “Ben yalan söyleyemem, camide içki içilmedi” diyen Dolmabahçe’deki Bezm-i Alem Camisi’nin Müezzini Fuat Yıldırım gibi.
Şeyh Osman Batih
Bunlardan biri olan Tunus Müftüsü Şeyh Osman Batih19 Nisan 2013 günü
şu açıklamayı yaptı:
  • “Yaşları 16 ile 20 arasında değişen 16 Tunuslu kadın nikah cihadı adı altında Suriye’ye gönderildi. Orada isyancıların cinsel ihtiyaçlarının giderilmesi için kullanılıyorlar. Bu bir nevi fahişeliktir.”
Çok sayıda Tunuslu kadının gittiği biliniyor, bunlardan 16’sının kimliği Müftülükçe öğrenilebilmiş.

Şeyh, devamla, Suriye’de savaşmaya götürülen Tunuslu gençlerin Cennet ve para vaadleri ile kandırıldıklarını, cihadın sadece sömürgeciler ve işgal karşısında geçerli olduğunu, Suriye’deki savaşın cihad olmadığını söyledi.
Tunus’taki “Arap Baharı” ayaklanmasından sonra iktidarı gasp eden Nahda Partisi, Müslüman Kardeşler (El İhvan el-Müslimin) Örgütü’nün Tunus kolu. Şeriatçı Nahda Hükümeti’nin İçişleri Bakanı Lutfi bin Ceddu, Müftü Batih’i anında görevinden aldı. Bizim müezzinin sürgün edilmesi örneğinde olduğu gibi.
Nahda kafasındaki bazı Selefi (Suudilerin Vahhabi mezhebi taraftarı) müftüler ise seks cihadının “helal” olduğuna dair fetva vermekteler.
Aynı günlerde, Yurt Dışındaki Tunuslulara Yardım Derneği Başkanı Avukat Badis Kubakci, “Bu kızlar dinci dernekler tarafından büyük şehirlerin varoşlarından toplanıp Suriye’deki cihatçılara sunuluyor”  diye açıklama yaptı ve Tunuslu ailelere “Kızlarınıza sahip çıkın” uyarısında  bulundu.
Lutfi bin Ceddu
Ancak mızrak çuvala sığmadı. Hem Suriye’den, hem Tunus içinden bu konuda
çok sayıda haber ajanslara düştü.

Bakan Ceddu, Tunuslu genç kızların Suriye’ye götürülerek “nikah cihadı” (cihad el-nikah) adı altında El Nusra canilerine sunulduğunu hem de Meclis kürsüsünden
itiraf etmek zorunda kaldı.

Muhalefetin katılmadığı 17 Eylül 2013 günlü Meclis oturumunda Bakan Ceddu kürsüye çıkarak şu konuşmayı yaptı:
“Onlarca hatta yüzlerce savaşçı bu kadınlarla nikah cihadı adı altında ilişkiye giriyor.
Bu kızlar ülkeye hamile olarak geri dönüyorlar. Ve biz, eli kolu bağlı bir şekilde sadece izlemekle yetiniyoruz.”
Ne oldu şimdi? Madem bunlar doğru idi, Müftüyü niye görevden almıştın öyle ise? Sebebi şu. Olayı örtbas edebileceğini sanmıştı. Ancak patlayan lağımın kokuları
tüm dünyayı sarınca sanki karşı çıkıyormuş gibi numara yapmak zorunda kaldı.
Nahda, tek başına iktidar partisi. AKP Hükümeti gibi yani. Ve “eli kolu bağlı”.
Kime karşı eli kolu bağlı? Dinci sözde “sivil toplum” kuruluşları karşısında eli kolu bağlı.
Şeriatçı iktidar partisi, dinci örgütlerin Tunuslu kızları yurt dışına çıkarıp geri getirmesini önleyemiyor. İnandınız mı? Böyle “eli kolu bağlı” iktidar olur mu? Görüntüyü kurtarmak için konuşurken, partisini aciz göstermekte olduğunun farkında bile değil.
***********
Şeriatçı Bakan Ceddu devamla seks cihadı ahlaksızlığında
Türkiye’nin rolünü
 açıkladı:
  • “Bu kadınlar Libya üzerinden Türkiye’ye gönderiliyor ve
    Suriye’ye geçişte 
    Türkiye köprü ülke olarak kullanılıyor.
Sabahattin Önkibar‘ın, 27 Eylül 2013 günlü Aydınlık’ta çıkan bu konudaki köşe yazısının başlığı: “Seks cihadının pezevengi”
***********
Bakan Ceddu, Meclis kürsüsündeki konuşmasında bir itiraf daha yaptı:

“Gençlerimiz Suriye’deki cephelerde ön saflara gönderiliyor, onlara şehirlere ve köylere nasıl saldırılacağı ve nasıl yağma yapılacağı konusunda eğitim veriliyor.”
Kızlar yatağa, erkekler yağma uğruna ölüme gönderiliyor. Şeriatçı Nahda Hükümeti, sözde acz içinde eli kolu bağlı seyrederek, ama aslında el altından destek vererek süreci devam ettiriyor.” 
“Bakanlığa başladığım Mart ayından bu yana 6,000 gencimizin Suriye’ye gitmesini engelledim.” diye de övündü. Yalan tabii. Suriye’de en az 2,000 Tunuslunun öldüğü tahmin ediliyor.
Bakan Ceddu’nun bu konuşmayı yapmaktaki diğer amacı ise laik muhalefeti yatıştırmak.
Geçen sene Lutfi Necad öldürüldü.
Demokrat Yurtseverler Partisi Genel Sekreteri Şükrü Belayid bu sene 6 Şubat’ta öldürüldü.
Halk Cephesi Koordinatörü ve Kurucu Ulusal Meclis Üyesi Muhammed İbrahimi de
25 Temmuz’da öldürüldü.
Laik muhalefet infial halinde. Bordo Meydanı sabahlara kadar onbinlerce insanla dolup taşıyor. Tunus bayrakları ve Tunus’un Atatürk’ü sayılan Habib Burgiba‘nın resimleri taşınıyor.
Nahda Partisi de hükümete destek için taraftarlarını Kasbah Meydanı’nda toplanmaya çağırmıştı ama iddia ettikleri gibi 1 milyon kişi değil, ancak 100 bin kişi toplayabildiler,
o  da bir seferliğine.
İşçi ve işveren sendikaları da Nahda’ya karşı birleşmiş durumda.
  • Halk “Mursi gitti, sıra Nahda ve AKP’de” diyor.
Muhalif Kurucu Ulusal Meclis üyeleri toplantılara katılmıyorlar,
Bordo Meydanı’nda göstericilerle birlikte hareket ediyorlar.
Nahda Hükümeti korku içinde. Mursi gibi gitmemek için yobazlığa karşı sözde önlem aldıklarını göstermek suretiyle laik, yurtsever, Arap milliyetçisi güçleri yatıştırmak istiyor.
***********
Suudi Fetva Şeyhi Muhammed Orayfi seks cihadı için şu fetvayı vermişti:

Özetle:

— Cihat için cinsel ilişkiye girecek kadın 14 yaşından büyük olmalı,
— Dul olmalı, evli ise kocasının bu iş için rızasını almış olmalı
— Bu kutsal görevi yerine getiren mümin kadınlar Cennete girer.
— Kadın, bir günde 3 veya 4 mücahitle birlikte olabilir.
— Kadınlar, cinsel ilişki sırasında yüzlerindeki peçeyi kaldırabilirler.
Cihad evliliği hakkındaki ilk belgeler, Suriye Ordusu’nun teröristlerden geri aldığı Kuseyr’de ele geçmişti.
Kuseyr kentinde ele geçen belgelerde, ilişkiye giren kadınların listesi ve
hangi kadının kaç erkekle ilişki yaşadığı, en çok ilişki yaşayan kadına verilen ödüller düzenli olarak kaydedilmiş
***********

Zorla mücahit yapılan kadınlar da var.

Terörist komutan tarafından zorla mücahit yapılan bayan muhabir:

El-Cezire televizyonunun bayan muhabiri, Halep’in kuzeyinde El Nusra tarafından kurulan sözde “yerel demokratik” yönetimleri incelemek için Türkiye üzerinden bölgeye gider. El Nusra komutanı, bayan muhabire tecavüz eder ve onu uzun süre cariyesi olarak kullanır. Katarlı yetkililerin müdahalesi ile serbest kalan muhabir, basına yaşadığı dehşeti anlatır. El Nusra önce haberi yalanlar, daha sonra bayan muhabirin komutanla isteyerek cinsel ilişkiye girdiğini açıklar.

Babası tarafından zorla mücahit yapılan Suriyeli kız:

“Babam beni bir odaya hapsetti. Ardından Suriyeli isyancıları eve çağırdı. İsyancılar bana vahşice dönüşümlü ve tekrar tekrar tecavüz ediyordu. Bu konuyu babama şikayet ettiğimde babam bunun bir çeşit cihat olduğunu ve beni cennete götüreceğini söylüyordu. Bir ay boyunca bu şekilde yaşadım. Defalarca kaçmayı ama düşündüm, ama isyancılar tarafından öldürülmekten korktum. Hatta annem bile bu konuyu başkalarına anlatırsam beni öldüreceğini söyledi. Annemin kendisi de cihat nikahı için yakın köylere gidiyordu.”

http://www.turkishnews.com/tr/content/2013/09/28/seks-cihadi/

Allahu ekber, Allahu ekber, Allahu ekber, senin karın artık benimdir

Kuzey Suriye’den kaçıp İstanbul Bağcılar’a yerleşen Halil’in Vatan gazetesi muhabirine anlattıkları:

“Muhalifler geliyor, elini karının başına koyup 3 defa ‘Allahu Ekber’ dedikten sonra, ‘Senin karın artık benimdir’ diyor. Bir saat sonra da gelip, ‘Tamam yine senindir’ deyip karını veriyorlar. Hatta bazen hiç geri getirmedikleri de oluyor. Onlar için Kürt, Türkmen hiç fark etmiyor. Tek önemli olan kimi beğendikleri… Benim komşumun da başına geldi.” (http://haber.gazetevatan.com/senin-esin-artik-benimdir/571211/7/yasam)

Üç Tekbir ve: Artık bu benim karım

Gaziantep kamplarındaki mülteciler CHP Milletvekili Ali Serindağ’a anlattılar:

Bu gru­bun (Nahda) üye­le­ri, göz­le­ri­ne kes­tir­dik­le­ri ka­dın­la­rı da, yan­la­rın­da ko­ca­sı
ya da bir ya­kı­nı olup ol­ma­dı­ğı­na al­dır­ma­dan so­kak­ta dur­du­ru­yor. Bir eli­ni ka­dı­nın om­zu­na ko­yu­yor, ar­dın­dan üç de­fa tek­bir ge­ti­ri­yor ve “Ar­tık bu be­nim ka­rı­m”
di­ye­rek alıp gö­tü­rü­yor. Bu­na kar­şı çı­kan­la­rı da, he­men ora­da ya vu­ru­yor
ya da ka­fa­sı­nı ke­si­yor. (
http://sozcu.com.tr/2013/gundem/el-nusracilar-kadinlari-kocalarindan-zorla-aliyor-372010/)

***********
Aydınlık, 22 Eylül 2013. Ali Rıza Taşdelen Tunus’tan bildiriyor.

***********
http://aliserdarbolat.blogspot.com/2013/09/seks-cihadnn-pezevengi.html

Suriye’ye saldırı konusunda ilgili ülkelerin konumları


Dostlar
,

Sevgili kardeşimiz Sayın Ali Serdar Bolat‘ın emekli bir çalışmasını paylaşmak istiyoruz..

  • Suriye’ye saldırı konusunda ilgili ülkelerin konumları

Kendisine teşekkür ederiz emeği ve bize de yolladığı için..

Okuyalım ve düşünelim..

Bu AKP – RTE iktidarı nedendir savaş borazanlığına soyunmuştur,
Anadolu’nun etkili diliyle, atını ve de itini nallayarak??

Bu gidişin mutlaka durdurulması gerek..

Yen bir Necip Torumtay paşa anlayışına gereksinim var galiba..

Sevgi ve saygı ile.
Datça, 5.9.13

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

=====================================

Suriye’ye saldırı konusunda ilgili ülkelerin konumları
 
Ali Serdar Bolat   
31 Ağustos 2013
Tayyip Bey ve Davutoğlu çok kötü durumdalar.
Müdahale olsa bile “sınırlı” olacak. Yani bombardımanla yetinecekler.
Obama böyle buyurdu.
Ürdün:
“Suriye’ye karşı bir operasyonda topraklarımı kullandırmam.”
(Büyük çaplı saldırıyı kastediyor Ürdün. Küçük terör guruplarının sınırlarından girip çıkmasına pek ses çıkarmıyor.)
Irak:
Başbakan Maliki: “Suriye’ye askeri müdahaleye kesinikle karşıyız.”
Mısır:
Dışişleri Bakanlığı saldırıya karşı çıktı. Mursi’nin devrilmesine önderlik eden Temerrüd hareketi, Suriye’ye saldırı durumunda Süveyş Kanalı’nın ABD gemilerine kapatılmasını önerdi.
Lübnan:
“Müdahaleye karşıyız.”
Lübnan Hizbullahı:
“Suriye’ye yapılacak her saldırının karşılığını veririz.”
İran:
Devrim Muhafızları Komutanı Caferi: “ABD Suriye’ye saldırırsa tarihinin en utanç verici yenilgisini tadacaktır.”
Avusturya:
Başbakan Werner Faymann: “Almanya’daki Ramstein Amerikan Üssü’nden kalkarak Suriye’yi vurmaya gidecek F-16 savaş uçaklarına hava sahamızı açmayacağız.”
Almanya:
Dışişleri Bakanı Westerwelle, Noye Oznabrükker gazetesine yaptığı açıklamada, ülkesinin Suriye’ye yönelik bir saldırıya katılmayacağını söyledi.
Muhalefet partileri (Sol Parti ve Sosyal Demokrat Parti) Alman Patriotlarının Türkiye’den çekilmesini istedi. Savunma Bakanı, Patriotların şu an için Suriye krizinde kullanılmasının söz konusu olmadığına dair güvence verdi.
BBC Berlin muhabiri Evans, saygın bir şirket olan Forsa’nın anketine göre halkın %69’unun Suriye saldırısına karşı olduğunu bildirdi.
İngiltere:
Başbakan Cameron, Suriye’yi bombalama yetkisi almak için parlamentoyu topladı, oylamayı 13 oy farkla kaybetti. (272 – 285). İngiltere’de Başbakanın savaş için oylama yapması zorunluluğu yok. Ancak bundan sonra oylama gerekecek ve parlamento daha güçlü olacak. İngiltere’nin ABD ile özel ilişkileri artık eskisi gibi olmayacak. İkinci oylama BM Raporu yayımlandıktan sonra yapılacak.
Galloway (Respect Partisi): “Suriye devletinin yaptığına dair somut deliller yok. Yapacak kadar kötüler, ama yapacak kadar deliler mi?”
David Davis (Muhafazakar Parti): “Bizi savaşa sokmak için yapılan sahtekarlıkları yutmamalıyızSuriye’deki BM Temsilcisinin bildirdiğine göre, ayaklanmacıların elinde sarin gazı olduğuna dair somut deliller var. Türkiye’de yetkililer 12 Nusra askerini 2 kilo sarin gazı ile yakalamışlarBeyrut’ta sarin gazından etkilenip hastanede yatan Hizbullah askerleri var.”
Adana’da sarin gazı ile yakalanan şeriatçı Nusra teröristleri
Ed Miliband (Ana muhalefet İşçi Partisi): “Deliller karardan önce gelmeli.”
Fransa:
Önceki gün operasyona hazır olduklarını kesin bir dille açıklayan ve “Şövalye Paul” adlı son teknolojiyle donatılmış fırkateynini yola çıkaran Cumhurbaşkanı Holland, dün çark etti ve “Politik çözüm için her şey yapılmalı” diye geveledi. Terörist SUK Başkanı ile yaptığı ortak basın toplantısında, Holland’ın gönülsüzlüğü açıkça fark ediliyordu.
Amerika:
Obama “Kesin bir kararımız yok” dedi.
ABD Genelkurmay Başkanı Gen. Martin Dempsey: “Bu iş çok pahalıya patlar, muhalifler başa geçerse bizim çıkarlarımızı desteklemeyecekler” anlamında mektuplar yazarak müdahaleye karşı çıktı.
ABD Hazine Bakanı Jack Lew “Ekim ortasında para bitiyor” konulu mektup yayımladı. Hazinenin elinde sadece 50 milyar dolar kalacaktı. Yani savaşa para yoktu!
Ekonomiyi savaşla düzeltme yöntemi de artık geçerli değil. Çünkü Çin Komünist Partisi son genel kongresinde ülke içindeki gelir farklılıklarını azaltmak amacıyla kaynakları dışarda değil içerde değerlendirme kararı aldı. Bu karar, Obama’nın Çin’den borç alma olanağının önünü kapattı. Zaten müdahaleye sıcak bakmayan Obama, ipin ucunu iyice koyverdi.
Obama, müdahale isteyen karşıtlarını bu olgularla susturmaya çalışıyor.
New York Times: “Askeri olan olmayan her türlü eylemin, Esad rejimi ile muhalefet arasında siyasi bir anlaşma kurmak için planlanması gerekiyor” diyerek Obama’ya destek çıktı.
Beyaz Saray Sözcüsü Jay Carney durumu özetledi: “Suriye’de rejimi değiştirmeye değil, Esad’ın kimyasal silah kullanma eylemine yanıt vermeye odaklandık.”
İsrail:
Bu işten Suriye’den sonra en fazla endişe duyan ülke İsrail.
Çünkü, işgalle neticelenmeyecek dar ve kısıtlı hava saldırılarının ikinci kurbanı İsrail olacak. HAMAS Filistin’den, Hizbullah ise Lübnan’dan İsrail’e saldıracaklar.
ABD’deki İsrail lobisi, İsrail’in güvenliğini riske atacak bu kısa süreli saldırıya itiraz ettiler.
İsrail “Asker çıkarıp Esad’ı ve Hizbullah’ı yok etmeyecekseniz iki çatapat atıp beni burada zor durumda bırakmayın” diyor Amerika’ya vesselam.
HAMAS:
HAMAS Şefi Halit Meşal’in ihanetini anlatmıştım. Tayyip Bey’in zorlaması ile, Meşal Esad’a ihanet etmişti. Bakınız:  http://aliserdarbolat.blogspot.com/2013/08/hamas-sefi-halit-mesalin-ihaneti.html.
Aradan geçen günlerde Abu Mazrık inisiyatif aldı, hain Meşal geri plana düştü. HAMAS şimdi Mısır’da Mursi ile Sisi arasında taraf tutmuyor, ayrıca şeriatçı teröristlerin Esad’a yaptıkları saldırılara da destek vermiyor. Hatta, Suriye’ye ABD-Avrupa saldırısı olursa Esad’a destek amacı ile İsrail’e saldıracak. Böylece Tayyip Erdoğan, en büyük siyasi yatırımlarından biri olan HAMAS’tan da darbe yemiş oldu. Men dakka dukka diyordu Tayyip Bey. Dediği başına geldi. Başkasına ihanet ettirirsen, döner bir gün sana da ihanet eder.
***********
arşiv:
Yobazların son çırpınışı: Şam’da kimyasal silah    24 Ağustos 2013
Amerika’ya dua ediyorlar     28 Ağustos 2013
***********

Kimyasal bomba bulgusu yok; çocukları teröristler öldürdü!

Dostlar,

Ali Serdar Bolat dostumuz kapsamlı bir dosya paylaşıyor..

  • Kimyasal bomba bulgusu yok; çocukları teröristler öldürdü!

İster misiniz, Suriye ordusu dışında kimyasal silah kullanımış olsa ve
kullananlar belirlense.. Bu silahları nereden aldıkları da!

İster misiniz, bu kimyasal silahlar Türkiye kaynaklı olsa, aradaki taşeronlar üzerinden resmi kaynaklardan sağlanmış olsa..

İster misiniz, bir biçimde ipin ucu AKP iktidarına uzansa??

Ne bilelim, bölgenin önemli ve güçlü devlet istihbarat örgütlerinden biri bu iğrenç senaryoyu kanıtlasa.. Uluslararası topluma açıklasa, BM Güvenlik Konseyi’ne taşısa..

Ya da zamanlamayı Mart 2014 yerel seçimlerinden önce yapsa??

Türkiye’de neler olurdu acaba??

Ağzımızdan yel mi alsın??

İnsan aklı soru sormalı soru.. Ezberci eğitm ise tam tersine bir zihinsel soykırım!

Sevgi ve saygı ile.
Aydın, 31.8.13

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

====================================================

Kimyasal bomba bulgusu yok; çocukları teröristler öldürdü!
+++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++
Ali Serdar Bolat 30 Ağustos 2013
Şam Üniversitesi Öğretim Üyeleri Prof. Dr. Mehmet Yuva ve  Dr. Bessam Ebu Abdullah, Aydınlıkgazetesi adına, Birleşmiş Milletler Heyeti ile Şam’da görüştüler.
Aydınlık, 29 Ağustos 2013
Şam’da kaldıkları Four Seasons Oteli’nde görüştüğümüz Angela Kane başkanlığındaki BM Heyeti 2 önemli saptama yaptı:
“1) Doğu Guta’da kimyasal bomba kullanıldığına dair herhangi bir bulgu yok.

 

2) Nasıl öldükleri henüz anlaşılamayan çocuklar, ailelerinin ifadesi ile, Özgür Suriye Ordusu’nun (yani teröristlerin) rehinesi idiler.
Şam yönetimi bizimle tam bir işbirliği içinde.
Ölenlere enjekte edilen veya solutulan maddenin ne olduğunu anlamak için doku nümunelerinin sonuçlarını bekliyoruz.”
Suriye Devletinin daveti üzerine, BM Heyeti, teröristlerin 19 Mart 2013’te Halep’teki Han Esal Köyü’nde yapmış oldukları 26 kişinin ölümü ile sonuçlanan kimyasal silah saldırısını araştırmak üzere Şam’a geldi.
Ancak, terör gurupları, “BM Heyetini köye sokmayacağız” diye tehdit açıklamaları yaptıkları için, Heyet o bölgeye bir türlü gidemedi. Teröristler, Han Esal’de görgü tanıklarını da katlettiler.
Tam bu sırada, teröristler ve bilumum Haçlı tayfası, “Esad Şam’ın Doğu Guta bölgesinde 21 Ağustos’ta kimyasal silah kullandı, 1300 kişi öldü” yaygarası kopardılar.
Suriye Devleti, Han Esal için gelmiş olan BM Heyetine Doğu Guta’yı da araştırması için izin verdi.
Araştırma için Doğu Guta’ya yaklaşan BM konvoyuna teröristler keskin nişancılar kullanarak ateş açtı. Bunun üzerine geri dönen BM Heyeti, ertesi gün, 27 Ağustos’ta, Suriye Devleti’nin verdiği zırhlı araçlara binerek ilk incelemelerini yaptılar.
İlk belirlemelere göre ölenler 1300 değil, 300 kişi civarında.
BM Heyetinin cevap aradığı sorular şunlar:
1)
Kimyasal silah kullanıldığı iddia edilen Duma, Raybin, Ayn Torma ve Maadamiya semtlerinde ordu ile tröristler arasında yoğun çatışmalar sürüyor iken, yapılaşmanın hemen hemen bulunmadığı bu bölgede o kadar çocuk ne arıyordu.
2)
Eğer bir kimyasal saldırı oldu ise, Suriye Ordusu askerleri ve teröristler neden etkilenmedi? 21 Ağustos’ta rüzgar Şam’da saatte 23 – 25 km. hızla esiyordu. Bu hava şartı, teknik olarak, kimyasal silah kullanımına uygun değil. Eğer o gün kimyasal silah kullanılmış olsa idi, Şam’ın diğer bölgelerine de rüzgarla taşınacak ve ölümlere yol açacaktı. Halbuki, olayın vuku bulduğu iddia edilen bölgeye birkaç yüz metre mesafede olanlar bile etkilenmemişlerdi.
3)
BM Heyeti, ölen çocukların bazılarının aileleri ile görüştü. Aileler, çocuklarının ölümünü haber aldıktan çok kısa bir süre sonra olay yerine gittiklerini söylediler. Çocukları öldüren kimyasal silahlar aileleri nasıl etkilemedi? Fotoğraflarda, sivillerin ve doktor olduğu iddia edilen kişilerin cesetlerin vücutlarına ve elbiselerine dokundukları, korumasız olarak gezdikleri görülüyor. Halbuki bunları yapmak intiharla eşdeğerdir.
4)
Çocuklar başka bir yerde kapalı bir mekanda öldürülmüş olup cesetleri Doğu Guta’ya getirilmiş olabilir mi? Çocuklara bir madde enjekte edilmiş olabilir mi?
5)
Çevrede atıldığı iddia edilen kimyasal silahtan etkilenen, ölen diğer canlılar (hayvan, böcek, mikroskobik canlı) var mı?
Heyet üyeleri, bu sorulara cevap bulmak için, çevreden alınan örneklerin ve ölenlerin doku örneklerinin inceleneceğini söylediler.
***********
Ancak teröristlerin araştırmaya karşı koymaları olgusu bile, ölümlerden hangi tarafın sorumlu olduğunu açıkça göstermektedir.
Öyle ya, Esad kimyasal silah kullandı ise, bırak BM Heyeti incelesin, suçlu Esad ise bulsun. Sen suçsuz isen, neden engel oluyorsun?
Amerika, Avrupa “Esad BM Heyetine izin versin” diye yaygara koparırken, Esad’ın izin verdiği BM heyeti teröristler tarafından engellenmektedir. İkiyüzlülük, tuzak apaçıktır.
Prof. Dr. Mehmet Yuva                       Dr. Bessam Ebu Abdullah
Suriye muhalefetinin Paris’te yayımladığı El Hakika da iddialara kuşku ile yaklaşıyor ve soruyor:
“Bir okulda, kreşte veya oyun sahasında bile bu kadar çocuğu bir araya getirmek zor iken, bu kadar çocuk ölmek için aynı anda nasıl ve niçin bir araya gelmiş? Konvansiyonel silahlarla günlerdir çatışmaların sürdüğü bu bölgelerden bir tek çocuk ölümü görülmezken ve bölge çatışmalar yüzünden sivillerden arınmış iken nasıl oluyor da bu bölgede onlarca çocuğun cesedi zuhur etmektedir? Nasıl oluyor da aileleri cesetlerin başında ağıt yakmakta ve foz vermektedir? Bu silahlar sadece çocukları öldüren, aileleri sağ tutan özel geliştirilmiş silahlar mıdır?”
***********
Teknik bilgi:
“Kimyasal bir saldırıda kullanılan maddeler olay yerindeki etkilerini uzun zaman muhafaza ederler. Dolayısıyla, böyle bir yere KBRN denilen özel yalıtım kıyafetleri giyilmeden gidilemez.”
Bu teknik bilgi ışığında,  verilen fotoğraflara baktığımızda, cesetlere korkusuzca yanaşıldığı ve dokunulduğu görüldüğünde, kurbanların başka bir yerde öldürüldükten sonra görüntülerin çekildiği alana getirilmiş olmaları olasılığı kuvvet kazanmaktadır.
Ayrıca, ABD ve Batılı devletler, sahip oldukları gözetleme teknikleri sayesinde kimyasal saldırıları anında tespit edebilme kabiliyetine sahiptir. Böyle bir görüntü basına verilememiştir.
Yaygaralar, gerçekleri örtme kabiliyetine sahip değildirler.
***********
Dr. Abdullah, şu iki noktaya dikkat çekiyor:
1)
Türkiye sınırına yakın, dağlık, derin vadier ve ormanlık alanlardan oluşan Cebel El-Zaviye bölgesinden sızan 3 bine yakın ağır silahlarla donatılmış terör gurupları ile klasik askeri çatışmaya girilmiş, günlerce süren çarpışmalarda Suriye Ordusu onlarca şehit vermişti. 
Suriye Devleti eğer kimyasal silah kullanacak olsaydı, burada kullanırdı ve bu çukurda bu terör gurubunu birkaç saat içinde yok ederdi. Niçin birkaç gün içinde alabileceği bir bölgenin teröristlerin olmadığı bir bölümüne sivil öldürmek için kimyasal bomba atsın? Bunun hiçbir askeri getirisi yok.
2)
Kimyasal gazın atıldığı iddia eden 21 Ağustos’tan bir gün önce, onlarca internet sayfasında “Esad kimyasal silah kullandı, katliam” haberleri çikmıştı. Bir gün önceden saldırıyı nasıl biliyorlardı?
21 Ağustos’ta ise, Haçlı cephesi hep bir ağızdan, daha bir tahkikat yapılmamışken, ortak bir merkezden operasyon yürütür gibi Suriye Devletini suçlayarak savaş çığırtkanlığına girişmişti.
Tezgah apaçık ortadadır. Bilumum AKP yöneticileri, bu arada Bayan Bakanemiz de timsah gözyaşları dökmüşlerdir. Bakane gerçekten içi yanan bir ana ise, bu katliamların destekçisi AKP’den bir an önce istifa etmelidir.
arşiv:
Yobazların son çırpınışı: Şam’da kimyasal silah
++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++
Ali Serdar Bolat     24 Ağustos 2013
Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ, milletin gözünün içine baka baka şöyle dedi:
“Kimyasal silahın Suriye’de sadece Esad yönetiminde bulunduğu da açıktır.”
Yani, Şam’da 1,100 kişinin öldüğü iddia edilen kimyasal silah saldırısını teröristlerin yapmış olamayacağını söylemek istiyor.
***********
Bekir Bozdağ unutmuş (!) olabilir, hatırlatalım:
1
Suriye’nin tek klorin fabrikası muhaliflerin elinde…
2
30 Mayıs 2013
Suriye Ordusu’nun muhaliflere karşı kullandığı iddia edilen öldürücü sarin gazı, Adana’da El Kaide bağlantılı El Nusra örgütüne karşı düzenlenen operasyonda ele geçirildi.

soL, 30 Mayıs 2013

El Kaide ve bağlantılı El Nusra Cephesi üyesi olduğu iddia edilen 12 kişi Adana’da gözaltına alındı. Zanlıların adreslerinde yapılan aramalarda iki kilo sarin gazının yanı sıra çok sayıda bulunan bilgi, belge ve dijital verilere el konuldu.

Suriye yönetiminin isyancılara karşı sarin gazı kullandığını iddia eden Batılı ülkeler bu iddialarını ciddi kanıtlara dayandıramadı. BM Uluslararası Bağımsız Suriye Araştırma Komisyonu Başkanı Del Ponte de Mayıs başında yaptığı açıklamada, Suriye yönetiminin sarin gazı kullandığına dair kanıt olmadığını, buna karşın kurbanlarla yaptığı görüşmelere göre, muhaliflerin sarin gazı kullandığı yönünde “somut şüpheler” olduğunu ifade etmişti.

Bununla birlikte, Suriye’de kimyasal silaha maruz kaldığı iddia edilen kişilerden alınan kan örnekleri Hatay’ın Reyhanlı ilçesindeki devlet hastanesine gönderilmiş ancak doktorlar yaptıkları açıklamada, sarin gazına rastlanamadığını belirtmişti.

Bakınız: http://haber.sol.org.tr/devlet-ve-siyaset/adanada-el-nusraya-operasyon-iki-kilo-sarin-gazi-ele-gecirildi-haberi-73820

***********
3 Temmuz 2013: Han el-Esal
Rusya’nın Birleşmiş Milletler (BM) Temsilcisi Vitali Çurkin, Rus uzmanların yaptığı incelemelerin sonucunu BM Genel Sektreteri’ne iletti.
Teröristlerin Halep’te Han el-Esal bölgesinde 19 Mart 2013 günü sinir gazı kullanarak düzenlediği saldırı sonunda 26 kişi ölmüştü. Rus uzmanlar, sinir gazının terörist ÖSO’ya bağlı El-Nasır Tugayları tarafından üretilen bir füze ile atıldığını kanıtlamışlardı.
Han el Esal katliamının ardından Suriye yönetimi BM’ye resmen başvurarak uluslararası bir soruşturma istemişti ancak bu soruşturma İngiltere ve Fransa’nın engeline takıldı. İki ülke, yalnızca Han el-Esal’in değil, muhaliflerin de gündeme getirdiği iddiaların soruşturulmasını istedi. Ancak Suriye yönetimi bu iddiaların “Irak senaryosu” hazırlığı olduğunu belirterek karşı çıktı. Sonunda anlaşma sağlandı ve heyet Şam’a ulaştı.
22 Ağustos 2013: Doğu Guta
Suriye Hükümeti ile varılan anlaşma sonucunda, bir BM heyeti, kimyasal silahlar ile ilgili araştırma yapmak üzere Suriye’nin başkenti Şam’a geldi.
Tam bu sırada, terör gurupları, Şam’ın Doğu Guta bölgesinde Suriye ordusu tarafından kimyasal silah kullanıldığını ve 1,100 kişinin öldüğünü iddia ettiler.
Teröristlerin amacı BM heyetinin dikkatini dağıtmak ve düzenleyecekleri raporu etkilemek. Bu amaçla teröristler birtakım fotoğrafları piyasaya sürdüler. Ancak bunların tam olarak nerede çekildiğini açıklamadılar. Doğu Guta çok büyük bir bölge. Bu görüntülerin gerçek olup olmadığı belli değil. Bu arada, bazı fotoğrafların Han el-Esal, bazılarının ise Mısır fotoğrafı olduğu anlaşıldı.
Doğu Guta
Esad’ın kimyasal silah kullanmasını olanaksız kılan nedenler
Esad üstünlüğü ele geçirdi. Kuzeye doğru ilerliyor. Güçlü ve avantajlı konumda. Suriye ordusu Uteybe’nin alınmasının ardından güneybatıda Dereya, güneydoğuda Yermük, kuzeybatıda Kabun’da ilerlemeler kaydetti.
Kimyasal silah kullanmak için bir nedeni yok. Ayrıca, bu, Esad’ın lehine değil.
1
Tam da BM heyetinin incelemelere başladığı anda kimyasal silah kullanmak, heyetin hazırlayacağı raporu olumsuz olarak etkiler.
2
Obama, “ABD için kırmızı çizgi kimyasal silahtır” demişti. Amerika’ya saldırı davetiyesi çıkarmak için Esad’ın kimyasal silah kullanması mantık dışıdır.
3
Ayrıca, Rusya ve Çin’in Suriye’ye müdahaleye karşı BM Güvenlik Konseyi’nde veto kullanma konusunda elleri zayıflar.
4
Suriye’nin toplanmasını istediği, terörist gurupların ayak dirediği Cenevre 2 toplantısı suya düşer.
***********
Teröristlerin son çırpınışı
Eğer böyle bir saldırı varsa, bunu ancak teröristler yapmış olabilir. Çünkü onların nedenleri var. Yeniliyorlar. Kuzeye doğru çekiliyorlar. Emperyalistlerin silahlı müdahalesine acil ihtiyaçları var.
Teröristlerin amacı, Amerika’nın müdahale etmesini sağlamak. Bunun için kimyasal silah kullanıp “Esad yaptı” diyorlar.
İnsanları diri diri yakan, derilerini yüzen, kalplerini ciğerlerini söküp dişleyen, kurbanlık keser gibi boğazlayan, yüksek binaların tepesinden aşağı atan insanlık düşmanı şeriat maskeli azılı katillerin kimyasal silahı da gözlerini kırpmadan kullandıkları şüphesizdir.
Kanıtlanmıştır da.
Teröristlerin yanısıra, Suriye’ye müdahale yapılmasını isteyen diğer güç İsrail.
İsrail İstihbarat ve Stratejik İşler Bakanı Yuval Ştaynitz, “Suriye Ordusunun Kimyasal silah kullandığı görüşündeyiz” dedi.
***********
Obama’yı kandıramadılar.
Ancak Obama’yı ikna etmek için gösterilen bütün bu çabalar sonuç vermedi.
Tayyip Bey, son ABD ziyaretinde Obama’nın masasının üzerine kalın bir dosya koymuştu. Bu dosyada sözde Esad’ın kimyasal silah kullandığına dair kanıtlar vardı. Ancak, ziyaretin sonunda Obama “kanıt yok” demişti.
Bu defa da aynı şeyi söyledi. İşte Obama‘nın 23 Ağustos 2013 günlü açıklamasındaki kritik cümle:
“Eğer ABD, BM kararı olmadan ve yetersiz delillere dayanarak başka bir ülkeye saldırırsa, bu hareketi uluslararası hukuk bağlamında sorgulanır.”
Buna “Irak Sendromu” deniyor. Irak’a müdahale için “Kimyasal silahlar var” bahanesini kullanmışlar, ancak işgalden sonra Irak’ta kimyasal silah bulunamamıştı.
***********
ABD Genelkurmay Başkanı Gen. Martin Dempsey’in görüşü
Dempsey, Temsilciler Meclisi Dış İlişkiler Komite Üyesi Eliot Engel’e gönderdiği mektubunda, Suriye’ye askeri müdahaleye karşı olan Obama yönetimini savunma amacı ile  şöyle yazıyor:
“Esad rejiminin hava gücünü yok edebiliriz, ancak bu durumda ABD savaşın içine sürüklenir. ABD müdahalesi dengeleri değiştiri ancak çatışmayı körükleyen etnik, dinsel ve mezhepsel sorunları ortadan kaldırmaz.
Esad güçlerine karşı mücadele eden muhalifler kontrolü ele geçirmeleri halinde ABD’nin çıkarlarını desteklemeyeceklerdir.
Suriye, bugün iki taraf arasında seçim yapmıyor. Tersine, bir çok taraf arasında seçim yapıyor… ABD’nin seçmesi gereken taraf ise, dengeler değşişeceği zaman çıkarlarımızı desteklemeye hazır olmalı. Ancak durum şu anda  bunu göstermiyor.
Birçok mezhebin katıldığı uzun süreli savaş Esad rejimi sona erene kadar sürecek. Bu bağlamda, kısıtlı bir askeri müdahalenin etkinliği üzerinde değerlendirme yapmalıyız.”
Dempsey, geçen ay senatörlere gönderdiği mektupta da şöyle diyordu:
“Suriye’de güç kullanmak savaşa girmekten çok farklı olmaz, ABD’ye milyarlarca dolara mal olur.
Kısıtlı saldırılarda bulunmak, uçuşa yasak bölge oluşturmak, tampon bölgeler oluşturmak ve kimyasal silahları kontrol etmek ayda 1 milyar dolara mal olur.
Muhalifleri eğitmek ve yardım etmek ise yılda 500 milyon dolara mal oluyor.”
Obama yönetiminin konumunu savunmak için söylenen bu laf salataları ne anlama geliyor?
İpucu veriyorum:Kilit cümle: “Muhalifler kontrolü ele geçirmeleri halinde ABD’nin çıkarlarını desteklemeyeceklerdir,”
Niçin muhalifler ABD çıkarlarını desteklemeyecek? Nedir o ABD çıkarları?
Cevap: Büyük Ortadoğu Projesi, Büyük Kürdistan için Suriye’den parça koparmak.
Muhaliflere son model silah niçin verilmiyor, Esad ile muhalefetin uzun süre savaşmaları niçin isteniyor?
Cevap: Taliban sendromu, Maliki Sendromu