Kategori arşivi: SİZİN İÇİN SEÇTİKLERİMİZ

Bizim yazdıklarımız, oluşturduklarımız dışında değişik kaynaklardan alarak paylaşılmasını uygun bulduğumuz dosyaları içermektedir.

İran Genelkurmay Başkanı : Sıra size gelir..

Suriye’deki Beşşar Esad yönetimine destek veren İran’ın Genel Kurmay Başkanı Hasan Firuzabadi Türkiye, Suudi Arabistan ve Katar’a sert eleştiriler yöneltti.

Suriye’deki Beşşar Esad yönetimine destek veren İran’ın Genel Kurmay Başkanı Hasan Firuzabadi Türkiye, Suudi Arabistan ve Katar’a sert eleştiriler yöneltti.
Firuzabadi, “Büyük Şeytan’ın (ABD) savaş planlarına yardımcı olmak, Suriye’ye komşu ülkeler için doğru bir yaklaşım değildir. Eğer onlar bu temelde hareket ediyorlarsa, o zaman şunu bilmeliler ki, bir sonraki seferde sıra Türkiye’ye gelecektir.” ifadesini kullandı. (Basın, 7.8.12) Ahmet Saltık, www.ahmetsaltik.net


Firuzabadi, “Büyük Şeytan’ın (ABD) savaş planlarına yardımcı olmak, Suriye’ye komşu ülkeler için doğru bir yaklaşım değildir. Eğer onlar bu temelde hareket ediyorlarsa, o zaman şunu bilmeliler ki, bir sonraki seferde sıra Türkiye’ye gelecektir” ifadesini kullandı.

Şehitlerimizin Sorumlusu Kim ? Şehitlerimizin Vebali İktidarın Boynundadır

Dostlar,

ADD Genel Merkezi web sitesine 7.8.12 günü aşağıdaki 2 yazıyı koydu ve
pek haklı olarak sorguladı :

Şehitlerimizin Sorumlusu Kim ?

Yanıtını da açıklıkla verdi : Şehitlerimizin Vebali İktidarın Boynundadır

Bu 2 yazıyı sizlerle paylaşıyoruz.

Bu soruya yanıt arayan bizim yazımızı da sitemizde okuyabilirsiniz :

TERÖR ÖRGÜTÜ MÜ, BATI MAŞASI GAYRI NİZAMİ GÜÇLER Mİ?

Sorumlu doğrudan hükümettir, izlenen hatalı, dış güdümlü uydu politikalardır.

Sevgi, saygı ve derin kaygıyla..
Bir de hükümete ciddi uyarıyla..

7.8.12, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

===========================================================

Şehitlerimizin Vebali İktidarın Boynundadır
===========================================

Gözümüzün önünde yaşanan olaylar o kadar net ve ibret verici ki, Türkiye’nin tarihini yazanların gelecek kuşaklara bu olayları ders olarak okutmamaları imkansızdır.

Bir yandan YAŞ kararları ile ordunun komuta kademesine darbe indirilirken, bir yandan gencecik askerlerimiz şehit oluyorlar.

Öte yandan Türkiye’de yaşanan apaçık bir bölünme provası yaşanmaktadır ve tüm bunlar yaşanırken yüzlerce subay Hasdal’da, Silivri’de tutsak durumdadır.

Güneydoğu’daki isyan provasına zemin hazırlayan siyasi iktidarın, açılım süreçleriyle,
çadırdan bozma mahkemelerle, Oslo görüşmeleriyle yarattığı iklimin faturasını halkımız,
gencecik askerlerimiz ödemektedir.

Yaş kararları, Siyasi iktidarın Suriye konusundaki tavrı ile de örtüşmektedir. Bağımsızlıkçı ve vatansever subaylar tasfiye edilmek için cezaevlerine tıkılmışlardır. Türkiye’nin Amerikancı
dış politikası adım adım kendi sonunu hazırlamaktadır. Her şeye rağmen halkımızın kardeşlik duygularının ve birliğinin bozulmayacağına olan inancımız sonsuzdur. En büyük gücümüz ve dayanağımız budur.

Atatürkçü Düşünce Derneği Genel Merkezi

Şehitlerimizin Sorumlusu Kim?
=============================

Hakkari’de 8 şehit daha verdik. İçimiz kan ağlıyor. Bölgede terörist saldırılar sürüyor. Açılım politikalarının, Oslo görüşmelerinin sonuç vermediğini, terörü büsbütün azdırdığını kabul etmek için daha kaç şehit vermemiz gerekiyor? Hükümet, Irak Hükümetinden Kuzey Irak’taki terör örgütünü tasfiye etmediği için niçin hesap sormuyor?

Her gün çok sayıda şehit vermemize karşın ABD niçin hala Türkiye’nin PKK’yı Kandil’den tasfiye etmesine karşı çıkıyor? Niçin hiçbir gazetecimiz bu soruyu Amerikalı yetkililere soramıyor? Genelkurmay niçin Amerika’nın izni olmadan Kandil’e operasyon yapamayacağımızı söylüyor? Irak’ı Amerika’nın egemenliği altındaki bir ülke gibi mi görüyoruz? Muhalefet, Meclisin verdiği yetkiye karşın Hükümetin Kuzey Irak’a niçin hala kapsamlı bir kara operasyonu yapamadığını sormak için
ne bekliyor? Hala Meclis’te Komisyon kurarak, akil adamları toplayarak terörü bitirebileceğimizi düşünenler var mı? Onbinlerce vatandaşımızın canını alan terörün, Kürtçe’nin eğitim dili olmaması, anayasamızda Türk kelimesi bulunması gibi gerekçelerden kaynaklandığına inanmak mümkün mü?

Dışişleri Bakanı’nın Barzani’yi Erbil’de ziyaret etmesinden hemen sonra bu son saldırının gerçekleşmesi acaba bir rastlantı mı? Belli ki, Barzani ya terörü önlemek istemiyor veya buna gücü yetmiyor. Kuzey Irak’ta terörü önleyemeyen Barzani’den Suriye’nin Kuzeyindeki terörün önlemesini beklemek gerçekçi mi?

Bu olumsuzluklar ve felaketler yaşanırken kendimize her fırsatta öğünme payı çıkartmak doğru bir yaklaşım mı? Dışişleri Bakanı’nın bu ortamda, Erbil’den Kerkük’e geçmesi, tarihimizde yaşanmamış bir başarı öyküsü gibi sunulmak isteniyor.

Oysa, Rafet Ballı’nın hatırlattığı gibi, 1955’te Başbakan Adnan Menderes ve Dışişleri Bakanı
Fuat Köprülü, 1967’de Başbakan Süleyman Demirel, 1967-68’de Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay, 1976’da Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk, 1977’de yine Başbakan Süleyman Demirel Kerkük’ü ziyaret etmişlerdi. Üstelik Davutoğlu gibi Barzani’nin izniyle değil, meşrû Bağdat hükümetinin davetlisi olarak.
Şimdi böbürlenmenin değil, sonuç alıcı politikalar üretmenin ve uygulamanın zamanıdır.

Bu ortamda siyasetçilerin bu soruları dile getirmekten çekinmeleri, sorumluluğu paylaştıkları anlamına gelir. Bu Cumhuriyet, dış baskılara korkusuzca direnen insanlar tarafından kuruldu.
Terör şehitlerimiz korkmadan canlarını vererek Cumhuriyeti savunma görevlerini yaptılar.

Beyzbol sopasından korkanlar maça çıkmasın.

Atatürkçü Düşünce Derneği Genel Merkezi
6 Ağustos 2012, Ankara

PERVASIZ PKK !?

PERVASIZ PKK

Cumhurbaşkanı Gül, Türk Milletine 8 şehit 21 yaralı verildiğinin söylendiği gün bilgisayarının başına geçti ve twitter hesabından şu açıklamayı yaptı :

“Terör örgütü bu Ramazan ayında pervasızca bir plan içerisine girmişti. Buna fırsat vermemek için güvenlik güçlerimiz ön tedbir alıp yoğun bir mücadeleye girdi. Maalesef yüreğimizi dağlayan şehitlerimiz var. Hepsine Allah’tan rahmet, ailelerine ve tüm milletimize de başsağlığı diliyorum…”

Gül’ün kendi elleriyle yazdığı bu düşünceleri bile, bunların PKK Narko-Terör örgütüne ve başımıza bela olan Kürtçülük-Bölücülük olaylarına ne kadar “Şaşı” baktıklarının en açık ifadesidir.

Cumhurbaşkanı olmuş biri, kelimeleri bilerek seçer ve kullanır.

Gül’ün PKK Narko-Terör örgütü için kullandığı en ağır kelime ne; “Pervasız…”

Pervasız; Cesaretli-Karagözlü- Çekinmez-Sakınmaz-Korkusuz demektir.

Gül, daha önce “Açılım” dedikleri saçmalıklar için; “Çok güzel şeyler olacak” demişti,

Aynı Gül, “Her yere, Ne Mutlu Türküm diye yazmak, ilkelliktir” demişti…
Şimdi Cumhurbaşkanı Gül’e beraberce soralım :

*Askerlerimizi-polislerimizi-insanlarımızı şehit eden PKK Narko-Terör örgütünün,
Suriyeli-Ermeni ve Bölücü Kürtçülerden oluşan katiller çetesi yıllardır Kuzey Irak’ta barınmıyor mu?

*Sayıları 3.000 ile 5.000 kişi arasında bulunan bu katiller her türlü yeme-içme-lojistik desteklerini bu bölgeden alıp, sınırımızı geçtikten sonra bizim çocuklarımızı öldürmüyorlar mı?

*9 ay önce, Türkiye’nin göbeğinden kaçırdıkları Asker-Polis-Kaymakamı bu bölgede esir olarak tutmuyorlar mı?

Peki, bu bölgenin tartışmasız tek hakimi Barzani denen babadan çapulcu eşkıya değil mi?

-Siz Barzani’yi Çankaya Köşkünde kırmızı halı ile karşılarken bu soruları sormak aklınıza gelmedi mi?

-Başbakan Erdoğan, Erbil’de Barzani ile berber sıra gecesi düzenleyip, şarkılı türkülü eğlence yaparken bunları sordu mu?

-Dışişleri Bakanı, ABD’nin “Pilli Tavşan” dediği Davutoğlu, eşkıya başı Mesud Barzani’ye
“Kak Mesud” yani Mesud abi derken, bunları sormak aklına gelmedi mi?

-Kuzey Irak’ın gerçek patronu Amerika ile bunları konuşmuyor musunuz?…

16 gündür, PKK yerinden bir santim gerilemeden Türk Ordusu ile savaşmaya devam ediyor.
Aynı gece ve aynı anda 3 karakolumuza baskın verip, evlatlarımızı şehit edebiliyor!…
Bu arada Türk Silahlı Kuvvetlerine sadece, bulundukları yerden veya uçaklarla dağı-taşı bombalamak görevi verilmiş, askerin sınır ötesi takip yapıp bu çakalları yok etmesine ise
izin verilmiyor.

TSK’nın başındaki Komutan ise, kendi suçsuz silah arkadaşlarını cemaatin salyalı ağızlarına kurban vermekle meşgul…

Yazılabilecek en açık şekilde yazıyor ve tarihe bir not daha düşüyorum :

2002 yılından bu yana yani 10 yıldır terörle mücadelede yapılan yanlışlıklar, hatalı politikalar nedeniyle verdiğimiz şehitlerimizin, yaralanıp sakat kalan gazilerimizin, yitirdiğimiz insanlarımızın, boşa harcanan ulusal servetlerimizin sorumluları bu alemde de, öbür alemde de- kul huzurunda da, Allah huzurunda da; Gül, Erdoğan ve AKP üst düzey kadrolarıdır.

Bir kısım ödlek, tombalak ve cemaatçi paşalar da suç ortaklarıdır.

Türk Milletinin olayların farkında olan çoğunluğunun kanaati budur…

Ellerinde Türk gençlerinin kanı bulunan Barzani ile kucak kucağa olanlar, sarılıp öpenler, önünde dört ayak duranlar, kırmızı halıda karşılayıp köşklerde konuk edenler,
karşılıklı türkü çığıranlar, yüreği yanan ana-baba-kardeş-sevgililerin ah’ı sizlerin yakalarınızdadır.

Ne yaparsanız yapın, nereye kaçarsanız kaçın, önünde sonunda

Yüce Türk Milletine hesap vereceksiniz…

Sağlık ve başarı dileklerimle, 06 Ağustos 2012.

RİFAT SERDAROĞLU
rifatserdaroglu@gmail.com
twitter.com/rifatserdaroglu
0 532 211 00 11

100 m 9,63 sn’de koşuldu!

Londra 2012 Olimpiyatları..

Usain Leo Bolt, “Dünyanın en hızlı adamı” unvanını korudu..


16 Ağustos 2009’da Berlin’de 100 m’yi 9,58 sn’de koşarak
“Dünya Rekoru” kıran Usain L. Bolt, Londra olimpiyat oyunlarında da 9,63 sn’lik derecesiyle “Olimpiyat Rekoru” kırdı ve “Dünyanın en hızlı adamı” unvanını korudu…

1986 doğumlu Jamaikalı atlet Usain Bolt, 100 m koşarken ilk 3,12 saniye sonunda (20 metrede) 12,5 m/s. lik hıza (45 km/h) erişiyor. Bolt gibi 4 atlet Dünya rekoru 37,1 s. olan 4×100 m bayrak yarışını 34 saniyede koşabilirdi…

1,95 m boyunda, 95 kg ağırlığındaki bu müthiş atletin mekanik gücünü hesapladığımızda (1/2) x 95 x 12,52 /3,12 = 2,4 kWatt buluyoruz (3,2 HP)!

Bu güç, 120 kg’lık bir kütleyi 1 saniyede 2 m yukarıya kaldırmakla eşdeğerdir !!!…

Öte yandan bir insan yüreğinin mekanik gücü 1-2 Watt arasında olduğuna göre, vücudun kas sistemi, bedenin işletim motoru olan yüreğin “iki bin katı” bir performans gösterebiliyor, demektir… Ama unutmamak gerekir ki, dayanıklılık konusunda, muhteşem makine yürek ile hiçbir mekanik sistem ölçüşemez.. Bu 1-2 Wattlık harika küçük makinenin 80 yıllık bir ömür süresinde durmaksızın 1 metre yukarıya pompaladığı kan 200m. uzunluğunda, 100 m. eninde ve 10 m. derinliğindeki bir havuzu (200 milyar cc) dolduruyor… æ

100 metre finişi…


Dünyanın en hızlı adamları Jamaikalı ve ABD’li atletler 100 m finişte…
4×100 m bayrak yarışında bu iki takım 38 saniyenin altında koşacaklar.. demektir.
(Prof. Dr. D. Ali Ercan’dan e-ileti ile, 7.8.12)

==================================

Bizim sorumuz :

Londra Olimpiyatlarında yarışan gerçekte salt sporcular mı yoksa ilgili ülkelerin bilimsel düzeyleri mi?

Bu sporcular neyle yetiştiriliyor?
Din, iman, vahiy ??
Ya da bilimle mi?

Türkiye 100’ü aşkın kalabalık bir kadro ile katıldı.
Şu güne dek tek 1 bronz madalya alınabildi.
Bayan sporcularımız içinde tek bir İHL’li yok !?
Spordan sorumlu bakan Suat Kılıç heyecanla yolladı kadroyu Londra’ya.. Sorun nerede??

Düşünmeli, araştırmlıyız..

BİLİMSEL YÖNTEMLERLE ELBETTE..

Sevgi ve saygı ile.
7.8.12, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

Hiroşima-Nagasaki, 67 Yıl Sonra..

Dostlar,

Çok birikimli ve yetenekli dostumuz, TÜMÖD Genel Yazmanı Suay Karaman’ın
çok etkileyici Hiroşima-Nagasaki görsel sunumunu paylaşmak istiyoruz..

Lütfen bilgisayarınızın sesini de açınız ve yansı akışına karışmayınız..

Erişke’yi (linki) tıklar mısınız lütfen??
(İndirme bitince sol alt köşede görünen Dosya adını da tıklamak gerekiyor..)

Sn. Karaman’a paylaşımı için teşekkür ederek..

Dehşet verici fotoğraf için özür dileyerek…

Sevgi ve saygı ile.
7.8.12, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

HIROSIMA-NAGAZAKI.

Feci radyasyon yanığı.. Hiroşima ve Nagasaki’de onbinlerce insan saniyeler içinde eriyip buharlaşarak yok oldular, feci biçimde öldüler.. On binlercesi izleyen gün ve haftalarda akut radyasyon hastalığından yitirildi. Onbinlercesi kansere yakalandı…
İnsanlık nükleer silahlanmadan vazgeçmeli.
Nükleer Silahsızlanma Anlaşması (Nuclear Disarmement Treaty) etkin olarak uygulanmalı.. Dr. Ahmet Saltık, 7.8.12, www.ahmetsaltik.net

Curiosity Mars’a indi! 6 Ağustos 2012.. / The Curiosity has landed on The Mars

Dostlar,

Mars’a gidiş ve iniş..

Son derece büyük, milyarlarca dolarlık bir proje başarıldı..

İnsanlık adına onur verici..

İşte yaşamda en gerçek yol gösterici AKIL ve BİLİM..
Büyük Atatürk’ün ünlü sözü..

Cami, kilise, sinagog yaparak, imam yetiştirerek, Arapça öğreterek,
Kuran ezberleterek, zorunlu din dersiyle, matematiği seçmeli yapıp arapçayı zorunlu ders kılarak, felsefe-mantık derslerini kaldırarak… olmuyor bu işler..

Matematik, felsefe, İngilizce, pozitif bilimler öğreterek ve ezberci değil soru soran, merakları uyarılmış-kışkırtılmış (Curious!) kuşaklar yetiştirerek oluyor..

Kütüphane ve laboratuvar yaparak oluyor..

4+4+4 maskaralığı ile olacak işler değil bunlar..
Bu gidişle Türkiye Afganistan ya da Suudi Arabistan benzeri yoz bir rejime savrulur.

İktidar başta, aklımızı başımıza almak zorundayız.

Bu aynı zamanda bir çağrıdır, feryattır.

4+4+4 ülkemize yıkım getirir.. Yol yakınken geri dönün..

Çok değerli Prof. Ali Ercan hocamızın ustalıklı derlemesini sizlerle paylaşıyoruz.

Erişkeyi (linki) tıklayarak okuyabilirsiniz..

Dersler çıkarmak ve düşünmek üzere..

Sevgi ve saygı ile.
7.8.12, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net
=========================================================

Mars’a_inis_basarildi_Curiosity_6.8.12

Courosity Mars’a indi.. 6.8.12.. (temsili fotoğraf, asılları da gelecek..)

İşçi Partisi’nden CHP ve MHP’ye tarihi çağrı

Dostlar,

MİLLİ ANAYASA FORUMU ülkemizi karış karış dolaşıyor..

Ulusal bilinçlenme, halkı örgütleme çabasını büyük bir özveri ile sürdürüyor.

62. toplantı güzelim Datça’da yapıldı..

Bir özetini paylaşmakta yarar var..

Biz de 22 Nisan 2012’de Ankara toplantısında konuşmacı olmuştuk.

Bu toplantıdaki konuşmamızı sitemize koymuuşuk, bakılabilir..

12 Eylül 2010’da yapılan sözde anayasa referandumu hakkında da kapsamlı bir makale yazmıştık, o da sitemizde..

Sitemizin arşivi artık oldukça varsıl sayılabilir..
Dosya sayısı 600’e yaklaşıyor..

İyi okumalar..

Sevgi ve saygı ile.
7.8.12, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net
=================================================

İşçi Partisi’nden CHP ve MHP’ye tarihi çağrı

Muğla’nın Datça İlçesinde düzenlenen Milli Anayasa forumunda tarihi bir çağrı yapıldı. İşçi Partisi genel Başkan Vekili Hasan Basri Özbey, “Karşı devrimin anayasası yapılıyor” dedi ve CHP ile MHP’nin uzlaşma komisyonundan çekilmesini istedi. (06 Ağustos 2012)

Muğla’nın Datça İlçesinde düzenlenen Milli Anayasa Forumu toplantısında İşçi Partisi (İP) Genel Başkanvekili Hasan Basri Özbey tarihi bir çağrı yaptı.

Özbey, CHP ve MHP’ye Anayasa Uzlaşma Komisyonu’ndan çekilme çağrısında bulundu.

“Anayasaları namlular yapar. Ya devrim olur, devrimci anayasa yapılır. Ya da karşı devrim olur, milletin anasını ağlatacak anayasalar yapılır. Geldiğimiz noktada karşı devrim anayasası ile karşı karşıyayız. CHP ve MHP milletvekilleri derhal uzlaşma komisyonundan çekilmelidirler. Bugün öncelikli görevimiz, AKP’den kurtulmaktır. Atatürk’ün meclisini kurmak için, hepimizin birleşmesi lazım. Atatürk birliğini oluşturmalıyız.”

Milli Anayasa Forumu’nun 62’nci toplantısı Muğla’nın Datça İlçesi’nde yapıldı.

Ecevit Kültür Merkezi’nde düzenlenen toplantıya, çok sayıda yurttaş da katıldı.

Milli Anayasa Forumu Genel Sekreteri Haluk Dural’ın yönetiminde yapılan toplantıda
İşçi Partisi Genel Başkan Vekili Hasan Basri Özbey”in yanı sıra CHP Muğla Milletvekili Ömer Süha Aldan, Muğla Baro Başkanı Mustafa İlker Gürkan ve Gazeteci-Yazar Arslan Bulut konuştu.

Muğla Baro Başkanı Mustafa Gürkan, Türk Milleti kavramının Anayasa’dan çıkarılmasının savaş nedeni olacağını söyledi.

Gürkan, “Günümüzün en önemli sorunu, Suriye sorunudur. Bütün gücümüzü, barış için seferber etmeliyiz. AKP’yi yıkmanın birinci yolu, Suriye savaşına engel olmaktır.
Eğer bu hükümet ülkeyi savaşa sokarsa, Anayasa suçu işlemiş olacaktır” diye konuştu.
Gazeteci-Yazar Arslan Bulut ise haçlı seferlerinin sona ermediğini kaydetti.

“Çanakkale Savaşı da bir haçlı seferidir. Afganistan, Irak, Libya şimdi de Suriye’de yaşananlar bir haçlı seferidir. Yarın, sıra Türkiye’ye gelecektir. Eğer anayasadan,
Türk milleti kavramı çıkarılırsa, egemenliğin kayıtsız şartsız Türk milletinin olduğu ilkesi yok edilmiş olacaktır. Haçlı seferlerinin de gayesi, Türk milletini Anadolu’dan kapı dışarı etmek değil miydi? Bu anayasa ile haçlı seferlerinin yapamadığı yapılmaya çalışılıyor.”

ulusalkanal.com.tr

Anahtar Kelimeler: İşçi Partisi’nden CHP Ve MHP Tarihi çağrı, Bölünme Anayasası, Karşı Devrim, Masadan Kalkın

EMO’dan müthiş açıklama : “KUBBE, NÜKLEER ÇÖKÜNTÜYÜ ÖRTEMEZ!”

Dostlar,

Nükleer Karşıtı Platformun Dönem Sözcüsü Elektrik Mühendisleri Odası,

Hiroşima ve Nagasaki vahşetinin 67. yılında çok öğretici bir basın açıklamaı yayımladı.

Başlık çok dikkat çekici :

KUBBE, NÜKLEER ÇÖKÜNTÜYÜ ÖRTEMEZ!

Her şeyi alaturkalaştırmakta üstümüze yok..

Nükleer santrala kubbe mimarisi.. Osmanlı esintii..

Tanrı aklımızı korusun.. dedirtecek cinsten..

Biz de bu gün, 6Ağustos 2012 günü sitemize kapsamlı bir makale yazdık.
Çarpıcı fotoğrafşarşa..

Ayrıca bir de oldukşa varsıl bir power point sunumu koymuştuk daha önce

Okunması ve ders alınması dileğiyle..

1. Dünya nükleer silahlanma yarışını durdurmak zorunda.
2. Türkiye nükleer santral sevdaından vazgeçmeli.

Sevgi ve saygı ile.
6.8.12, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

========================================================

Nükleer Karşıtı Platform (NKP) Sekreteryası Elektrik Mühendisleri Odası (EMO)
5 Ağustos 2012’de Hiroşima’ya atom bombası atılmasın 67. yıl dönümüne ilişkin basın açıklaması gerçekleştirdi. Hiroşima ve Nagazaki’den bu yana “atom bombasına sahip olma” çılgınlığına nükleer santral projelerin de eşlik ettiğine dikkat çekilen açıklamada, “Ülkemiz de bu çılgınlık trenine, bugün Akkuyu Nükleer Santral projesi yarın Sinop Nükleer Santral Projesi ile takılmaya çalışıyor..” denildi.

Hiroşima`ya atom bombası atılmasıyla başlayan nükleer felakete dur diyelim…

KUBBE, NÜKLEER ÇÖKÜNTÜYÜ ÖRTEMEZ

Dünyamız için nükleer felaketin ve nükleer çılgınlığın başlangıcı olan 6 Ağustos 1945 tarihinde Hiroşima`ya atom bombası atılmasından bu yana 67 yıl geçti. O zamandan beri nükleer silahlanma yarışının önüne geçilemiyor.

Nükleeri kendi ellerinde silah olarak bulunduran emperyalist ülkeler, diğer ülkeler üzerinde kimi zaman hayali, kimi zaman gerçek bir nükleer avcılığa soyunuyor. Irak`a müdahalenin baş gerekçesi olarak sunulan nükleer silah bulunduğu iddiasıyla dünya kamuoyu işgale ikna edilmeye çalışılmıştı. Ancak işgalden sonra Irak`ta nükleer silah bulunduğu iddiasının yalan olduğu ortaya çıkınca da işgalden geri adım atılmazken, bugün aynı senaryonun yanı başımızdaki diğer komşu ülke İran için kullanıldığını görüyoruz.

Soğuk Savaşın bittiği söylenirken nükleer silah bulundurulduğu iddialarıyla sıcak savaş ortamları yaratılıyor.

Nükleer üzerinden yürütülen savaşların acısı en yakından, ülkemizin de içinde bulunduğu coğrafyada yaşanıyor. Ancak yaşanan acılar nükleer silaha sahip olma çılgınlığına malzeme yapılmaya devam ediliyor. Ülkemiz de bu çılgınlık trenine,
bugün Akkuyu Nükleer Santral projesi yarın Sinop Nükleer Santral Projesi ile takılmaya çalışıyor.

Hiroşima ve Nagazaki`den bu yana “atom bombasına sahip olma” çılgınlığına nükleer santral projeleri eşlik ediyor. Nükleer santral yoluyla nükleer teknolojiye sahip olunacağı söyleminin arkasında “atom bombasına sahip olma” sevdası sırıtıyor. Bugüne kadar nükleer savaş olmasa da sürdürülen nükleer yarış dünyamızı yeni yeni nükleer felaketlerle karşı karşıya bıraktı. Son olarak yaşanan Fukuşima Felaketi`nin ardından nükleer yalanlar bir bir ortaya dökülüyor. Tüm dünyada nükleer felaketlerle cilası dökülen nükleer sektörü çöküyor. Ülkemizde ise Fukuşima öncesinde hukuka aykırı işlemlerle iptal edilmek zorunda kalınan ihaleyle başlayan nükleer komedisi sergileniyor.

Ülkemizde nükleerin olağanüstü tahrip edici gücü karşısında gerçek dışı söylemlerle, uçak çarpma testi gibi, nükleer santral güvenliği kanıtlanmaya çalışılıyor. Nükleer santral güvenliğinin Japonya gibi güvenlik ve disiplin kültürünün yerleşmiş olduğu bir deprem ülkesinde yerle bir olmasının ardından bu kez cahillere has bir özgüvenle tüp gaz, bekarlık, yıldırım çarpması örnekleriyle güvenlik tehdidini küçümseyen açıklamalar yapılıyor.

Son olarak nükleer santralın maliyetinin 20 milyar doların üzerine çıkacağı Rusya kaynaklı haber görmezden gelinirken, aradan 15 gün geçmeden bu kez Türkiye`den teçhizat alarak maliyeti indirecekleri açıklaması ortalığı sarıyor. Bu arada Türkiye`deki siyasal iklime uygun, milli-manevi değerlerle soslanmış “Osmanlı esintisi kubbeli” mimarisiyle nükleer santral maketleri boy gösteriyor. Nükleer santralların canlılar ve doğa üzerindeki tahribatı, pahalı ve kirli bir enerji tercihi olduğu gerçeğinin üzeri “kubbe” mimarisiyle örtülmeye çalışılıyor.

Nükleer teknolojinin kapitalizmin kar hırsı içinde dünyamızı bir mahvoluşa doğru sürükleyecek santral ve nükleer silahlanma yarışı için kullanılmasına karşı olmanın Hiroşima ve Nagazaki başta olmak üzere nükleer felaketlerde yaşamlarını yitiren ve bugün hala nükleer kirlenmenin acısını genetik olarak taşıyan canlara karşı olan sorumluluğumuzun bilinci içindeyiz. Bugüne kadar teknolojinin ve bilimin insanlığın yararı için kullanılması zorunluluğunu ilke edinmiş Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği`ne bağlı bir meslek örgütü olarak;

Nükleer santral ve nükleer silahlanma yarışına,
ayrıca nükleer gerekçeli işgallere karşı yürütülen mücadeleye herkesi destek olmaya çağırıyoruz.

NÜKLEER KARŞITI PLATFORM SEKRETERYASI
ELEKTRİK MÜHENDİSLERİ ODASI

5 Ağustos 2012

200 Ulus Devlet’ten 2000 Eyalet Devleti’ne


Saat 12’ye 5 var! Saat 12’ye gelmeden ve bir büyük dünya savaşı merkezi coğrafyada ortaya çıkmadan acil dünya barışı için küresel emperyalizm programı devre dışı bırakılmalı, her yerde kaos yaratan “2000 Eyalet Devleti” oluşumu süreci daha çok zaman yitirmeden durdurulmalıdır. Suriye’de son dönemde yaşananlar ve 5 eyalet devleti oluşturma çabaları, açıkça bu durumu kanıtlamaktadır. İnsanlık tarihten ders alarak varlığını koruyabilecektir. Yeni devletçikler yaratmadan,
var olan devletlerin dayanışmasıyla dünya barışı sağlanabilmelidir…

200_Ulus_Devlet’ten_2000_Eyalet_Devleti’ne

Homo supra eliticus’lar küreyi paylaşmış..
Homo insectus’lar postmodern köleler..
Darwin, Evrim’in böylesi evrimini öngöremedi!

ABD’yi savaş makinesi gibi kullanan KÜRESELLEŞME retoriği ile kendini saklayan
yeni emperyalizmin, “Elit” in faşizmi durdurulmalı.. DİRENİŞİ KÜRESELLEŞTİREREK..

CEHALETE KARŞI BİLİM

Cumhuriyetimizle yaşıt, bilge insan Dr. Alie Nejat Ölçen’e, AYDINLANMAYA katkıları ve Mustafa Kemal Atatürk’e sahip çıktığı için şükranla. 4.8.12
Dr. Ahmet Saltık www.ahmetsaltik.net

CEHALETE KARŞI BİLİM

Dr. Ali Nejat Ölçen

Adından söz etmeyeceğim bir kişinin “26 Temmuz 2012 günlü internette dolaşan iletisinde:

“Hayatta en hakiki mürşit denilen bilim zanlarını” söyleyen yalancı, şarlatanmış..

biçimindeki sözü, o kişinin cahil mi, nankör mü, art niyetli mi, yüreğinde yuvalanmış kinin dışa vurumu mu artık merak etmiyorum. Yaz¬dıkları arasında bir tümce şöyle:

“Bilim ıspanakta demir olduğunu açıklamış, meğer bilim yalan söylüyormuş,
ıspanakta demir yokmuş”.

Hiçbir kimya ya da tıp kitabında ıspanakta demir olmadığına ilişkin tek bir tümceye rastlayamazsınız. Ağaçların yapraklarında bile demir iyonları var. Kanımızdaki alyuvarlarda “hemoglobin” bulunması demir iyonlarını oksijen ile birlikte taşımakta oluşundandır.1 Karbon ve demir, yaşamın özüdür, olmazsa olmaz koşuludur. Hemoglobinin bu işlevini 1840 yılında keşfeden kişi “iman”ı olmayan Hünefeld, E.L. adındaki İslam dışı biridir.2

Bu yazdıklarıma inanmayacaksa o kişi ıspanak yaprağını bir kimya laboratuvarına götürüp bünyesinde ne miktar demir olduğunu öğrenebilir. Çünkü cehalet ancak ölçmeyle, hesaplamakla, yani bilimle, bilgiyi sorgulamakla giderilir, bunun başka yolu yok.
Bilim en gerçek yol göstericidir, o nedenle. Bu ilke İslam ülkelerinin duvarlarından içeri girmeli ki, kendisini emperyalizme karşı koruyabilsin. Birbirlerini öldürmekten vaz geçebilsinler. Ispanak yemeleri mi gerekir, Temel Reisi örnek almalılar.

Kişi, “bilim en hakiki mürşittir” ilkesine karşı çıkmak için güzelim ıspanağa iftira ediyor. Bilim demiş ki, ıspanakta demir var; sonra demir olmadığı anlaşılmış (mış!). Bilim yanılmış, o halde “mürşit” olamazmış! Mustafa Kemal Atatürk’ü “şarlatan” olarak nitelerken üç yanlışlık çukuruna düştüğünün farkına varamıyor o kişi.

Bir : Ispanak dahil her canlıda demir var.

İki : Ispanakta demir olmadığı savı yanlış.

Üç : Mustafa Kemal Atatürk’ü “şarlatan” olarak nitelemek de cehaletin, nankörlüğün, körlüğün, kindarlığın, art niyetin ve de gerçekleri tersyüz etme sapkınlığının ürünü. Belki de cehalet, Cumhuriyete saldırının aracı olarak kullanılıyor kim bilir?

Atatürk’ün emperyalizmin işgalinden kurtardığı Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne
Libya’dan kalkıp gelen pederine bu kişi sormalıydı :

Mustafa Kemal Atatürk’ün yasalarından yararlanarak şimdi emekli aylığı almaya
hak kazanıyor muyum, diye. Halkımız “besle kargayı oysun gözünü” sözünü boşu
boşuna söylememiş!

O internette dolaşan iletisinde, cehalet yarışına çıkmış olmalı ki, iki tümcesinin ikisi de anlamsız ve yanlış. Şöyle diyor:

İnancınızı yitirdiğinizde bilimin kafiri olursunuz.
Bilim; dini, bilime iman etmek demektir.

Al bu iki tümceden birini vur ötekisine.

Pastör, Koch, Galileo Galilei, Newton, Kepler, Einstein, Max Planck “bilimin kafirleri” O’na göre. Çünkü hiçbirinin iman’la ilgisi yok. Hatta bilime imanları da yok. Niçin olsun? Bilimin dini de imanı da yoktur. Bilim soru sorar yanıt arar,
yanıt ararken de hiçbir iman’a kendini kaptırmaz. Yalnızca gözlem ve deney yapar, ölçer, hesaplar; ulaştığı sonucu bile sorgular, acaba doğru mu yanlış mı?

Bilim budur ve onun kendine özgü yöntemi vardır o yöntem hiçbir ön yargıya inanmamayı koşul görür. Laboratuvara girerken cübbesini kapı dışında bırakır.

Mustafa Kemal Atatürk’ün “en hakiki mürşit bilimdir” sözünü “şarlatanlık” olarak niteleyen kişi için böylesi bir yanıtı hazırlamaya gereksinim duydum. Ülkemizde Mustafa Kemal ve devrimlerini karşısına almaya yeltenenlerin buna güçlerinin yetmeyeceğini
AKP dahil bir gün görecekler ve tarihin çöplüğünde unutulup gidecekler. Çünkü Mustafa Kemal’in devrimleri geleceğin ışığı, bunların yöntemleri geleceğin karanlığıdır.
Bütün çağlar aydınlığa doğru koşmuş, karanlıkları karanlıkta tarihin çöplüğüne bırakmıştır.

Eğer akılları eriyor ve güçleri yetiyorsa aşağıdaki sorularıma yanıt versinler:

1.Bilim en gerçek yol gösterici olmasaydı, e-mail iletilerinizin dolaştığı bilgisayarlara sahip olabilir miydiniz? Mustafa Kemal Atatürk’e saldırı için kullandığınız o bilgisayarı, imanı olan kişiler mi keşfetti?

2.Bilim en gerçek yol gösterici olmasaydı, cam kutu, dünyayı hem de renkli olarak odanızda ayağınızın dibine getirebilir miydi?

3. Bilim gerçek yol gösterici olmasaydı, bilgisayarın tuşuna bastığında renkli bir fotoğrafı dünyanın öteki ucuna bir saniyede iletebi¬lecek miydiniz?

4.Bilim en gerçek yol gösterici olmasaydı, düğmeye dokununca odan aydınlanır mıydı?
AKP denilen adaletsiz ve kalkınmasız partinin simgesi olan ampul kimin icadı?
Gavur dediğiniz Edison’un lambası AKP’nin simgesi! Utanılası çelişki değil mi bu?

Bırak Mustafa Kemal ile O’nun yarattığı devrimleri küçümsemeyi, iktidarperesleri eleştirin yüreğiniz var, cesaretin kırıntısı varsa?

5.Bilim en gerçek yol gösterici olmasaydı, minarelerde o gavur dediğin ülkenin keşfettiği mikrofonlar, namazını kıldığınız ezanı iletir miydi?

6.Bilim en gerçek yok gösterici olmasaydı, uçağa, otomobile değil deveye binecektiniz bir yere gidebilmek için.

7.Bilim en gerçek yol gösterici olmasaydı, hekime gitmeyecek ve üfürükçü kadınların kapısında bekleyecektiniz. Bilim en gerçek yol gösterici olmasaydı dökülen dişlerinizin yerine protezi ağzına kim takacaktı?

Kök hücre ile senin bir benzerinin klonlanmasına nasıl engel olacağını düşün!
Düşün ve aşağıdaki soruma yanıt ver:

Yukarıdaki keşiflerin hangisini senin imanına sahip olanlardan biri başarabildi?

İşte zihninize uygun bir örnek:

Suudi Arabistan’da bilim hala en gerçek yol gösterici olamadığı için¬dir ki, o diyarda Diyanet İşleri Başkanı Bin Baz, ortaçağ kafasını omuzlarında taşımakta:

“Doğudaki dağları batıda batıdaki dağları doğuda görürdük, eğer dünya dönseydi..” diyebilmektedir.

Demekle de yetinmiyor bunu “fetva” olarak açıklıyor.
O kafada iman var fakat bilim yok. Bilime kapalı, cehalete açık.

İslam dünyası eğer Mustafa Kemal Atatürk yolunda ilerleyerek bilime kapılarını açabilmiş olsaydı, emperyalizmin güdümüne girmez ve emperyalizmin silahlarıyla birbirini öldürmeye başlamazdı. Bin yıl önce Batı’yı bilimle aydınlatan İslam dünyası, nasıl oldu da bilime kapandı? Mustafa Kemal’in Cumhuriyetine ters düşeceğinize
bu soruya yanıt arayınız.

Saddam’ın işgalinden Kuveyt’i kurtaran ABD askerlerinin postallarını öpen iman sahibi kişileri TV ekranlarında görünce hicabınızdan yüzünüz kızarmadı mı?

Ve sen, Mustafa Kemal Atatürk’e şarlayan diyen adam!
Libya’ya gidip, bir zamanlar kölesi oldukları Kaddafi’yi parçalayan iman sahiplerinin elinden niçin kurtarmadın?

Şimdilik bu kadar.

Saygılarımla. 30 Temmuz 2012

Dr. Ali Nejat Ölçen

Dip notlar :

1. Haemoglobin is the Iron-containing oxygen- transport metallo-protein in the red cells of all vertabrates.. (en.wikipedia.org/wiki/heamoglobin)
2. Hünefeld, F.L. Die Chemismus in der thierischen Organization, Leipzig, 1840.
(The oxygen carrying protein heamoglobin was discovered by Hünefeld in 1840)