Kategori arşivi: Hekim Saltık

TELE1 Programımız : Salgın yönetimi, AŞILAR ve MUTASYON; Şehir Hastaneleri Talanı sorunları

Dostlar, 

21 Aralık 2020 Pazartesi günü,
bu gün saat 17:00’de TELE1’de

Sn. İsmail Dükel’in konuğu olacağız / OLDUK..

Salgın yönetimi, AŞILAR ve MUTASYON;
Şehir Hastaneleri Talanı
sorunlarını 
irdeleyeceğiz../ İRDELEDİK..

“ŞEHİR HASTANELERİ TALANI” gündemde yoktu ama Sn. Dükel bu konuyu da bize sordu.. Bu soygunun içyüzünü de aktarma olanağı bulduk..

Bilgi ve ilginize ile sunarız. (Güncelleme; 21.12.20; 21:12)

Sevgi ve saygı ile. 21.12 2020

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Ankara Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı (E)
Sağlık Hukuku Uzmanı, Siyaset Bilimi – Kamu Yönetimi (Mülkiye)
www.ahmetsaltik.net         profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik     twitter  @profsaltik 

ANAYURT Gazetesi ile Söyleşimiz : ‘Türkiye’de aşı kıtlığı var’

ANAYURT Gazetesi ile Söyleşimiz

‘Türkiye’de aşı kıtlığı var’

Halk Sağlığı Uzmanı Prof. Dr. Ahmet Saltık, Türkiye’nin, nüfusuna yeterli miktarda aşıyı
halen sağlayamadığını ifade ederek,

  • Aşı seçmek gibi bir lüksümüz yok, bir aşı kıtlığı var.
    İktidarın ne yapıp edip yeterli etkili – güvenli aşı bulması gerek
    ” dedi.

Uğur DUYAN
ANKARA (Anayurt) (21 Aralık 2020, http://www.anayurtgazetesi.com/haber/Prof-Dr-Ahmet-Saltik-uyardi-Turkiye-de-asi-kitligi-var/719194)

Prof. Dr. Ahmet Saltık, ilk aşamada 18 yaş üstü tüm vatandaşlar (70 milyon) aşılansa da aşıların etki oranın en çok %90’larda olduğunu, bu nedenle de 70 milyon nüfusun firesiz aşılanmasının gerektiğini, üstelik 18 yaş altının da virüsten etkilendiğini, taşıyıcı ve hasta olduklarını aktardı.  Aşıların uzun süre kalıcı antikor üretmede hastalığı geçirmek ölçüsünde başarılı olmadığını anımsatan Saltık, Türkiye’nin ilk aşamada 150 milyon doz aşıya gereksinimi olduğunu ve çok daha fazlasının da mutlaka stoklanmasının zorunlu olduğuna dikkat çekti. Gelişmiş ülkelerin bu olasılığı önceden görüp, nüfuslarının çok üstünde aşı sağladıklarına değinen Saltık, Sağlık Bakanı’nın Çin’den 20 milyon doz aşının Türkiye’ye getirileceği yönündeki sözlerine işaret ederek, bu rakamın Türkiye’de hızla süren salgını söndürmeye kesinlikle yetmeyeceğini ifade etti.

44 yıllık Hekim ve 40 yıllık Halk Sağlığı Uzmanı Prof. Dr. Ahmet Saltık ile yeni koronavirüsün neden olduğu Kovit-19 hastalığını, aşılarını, bu aşıların özelliklerini, Türkiye için gereken aşı miktarını ve aşı politikasını konuştuk.

Dünyanın çeşitli ülkelerinden aşı haberleri geliyor. Aşı çalışmalarında gelinen bu noktayı nasıl değerlendiriyorsunuz?

Salgının bir yılı bitmeden elimizde aşılar var. Bu çok sevindirici bir gelişme. Bu denli kısa bir sürede elde edilen başarıyı bilim dünyası adında saygıyla, sevinçle, övünçle karşılamamız gerekir. Kovit-19 için aşı geliştirmede bu başarı insanlık adında, uygarlığımız adına çok sevindiricidir.

KANSER SAĞALTIMI (TEDAVİSİ) İÇİN UMUT OLAN AŞILAR:
mRNA AŞILARI

mRNA aşıları Türkiye’de en çok konuşulan aşılar. Özellikle de Pfizer-BioNTech aşısına karşı bir ilgi var. Bu aşıların geleneksel aşılardan farkı nedir?

Bu aşılarda, virüsün genetik materyali olan RNA’dan özellikli bir parça alınarak, aşı içinde insan hücresine verilmesi tekniğine dayalı bir yöntem kullanılır. Bu mRNA parçası insan hücresinde istenen virüs proteinini üretecek ve o proteini bağışıklık sistemi tanıyacaktır. Böylece virüse karşı bağışıklık gelişecektir. Bağışık insan, aynı virüsle yeniden karşılaştığında 2 tür yanıt verecektir: Birinci sıvısal (hümoral) bağışıklık dediğimiz kanda oluşan antikorlar, ikincisi hücresel bağışıklık dediğimiz, T lenfositlerinin bellek kazanması ve aynı hastalık etkeni ile bir kez daha karşılaştığında bağışıklık sistemimizi harekete geçirmesidir.

Aslında mRNA aşıları neredeyse 10 yıldır kanser aşısı geliştirmede kullanılan bir teknik, ancak henüz somut bir sonuca ulaşılamadı. Bu salgında akla geldi benzer yöntemi kullanmak, başarılı olduğu da görülüyor. %90’ın üstünde etkili olması çok sevindirici. Pfizer ve BioNTech ikilisinin çalışmaları Almanya ve ABD’de olumlu sonuçlar verdi. İngiltere kullanımına başlandı. ABD ve Kanada’da acil kullanımına onay verdi. Ancak bu aşının bir olumsuz yönü, eksi 70 C derce gibi bir soğuk zincir gerektirmesi. Yüksek teknoloji isteyen soğuk depolama merkezlerinde saklanıyor. Dünyada bu altyapıya sahip ülke sayısı az, ülkemizde hemen hemen yok denecek düzeyde; ileri araştırma laboratuvarları dışında bu donanıma sahip değiliz. Olan depolarımız da serum vb. tıbbi ürünlerle dolu. Yani elimizde bu aşıyı koruyabileceğimiz bir yer yok. Yüksek maliyet isteyen bir taşıma ve depolama olduğu için de oldukça pahalı. Bu türden bir derin dondurucu sözgelimi bir eczane için on bin Dolar dolayında. Paranız olsa bile bunu dünyada üreten firmalardan hemen ve yeterince sağlamak epey güç görünüyor.

Bu mRNA aşılarının bir başka sakıncası (dezavantajı) ise daha önce denenmediği için istenmeyen ve yan etkilerinin bilinmemesidir. Bu kuramsal bir risk yaklaşımı, gündelik yaşamda başımıza gelebilecek her risk gibi. Dolayısıyla kabul edilebilir bir risk. Bu noktada bir endişe de virüsün mRNA’sı gider insan DNA’sına karışır mı? Ancak bu çok güç görünüyor. Bilimsel yazında buna ilişkin örnekler yok.

ÇİN AŞISINI ÜRETMEK ÇOK PAHALI

Oxford-AstraZeneca ortaklığıyla geliştirilen Kovit-19 aşısında hangi yöntem denendi?

İngiltere ve İsveç’in birlikte geliştirdikleri bir aşı ve bu aşıda vektör yöntemi kullanıldı. Yine Rusya da Sputnik V aşısını da vektör yöntemi ile geliştirdi. Bu aşılar daha ucuz ve etki bakımından bir parça geri kalıyor, Moderna’nın ve BioNTech-Pfizer’in mRNA aşılarına göre. Bu aşıların yani Oxford Astra-Zeneca aşısının ilk dozda %70’lerde ikinci dozda %90’a yakın etkili olduğu görüldü. Rusya, Oxford Astra-Zeneca’ya aşılarının vektörlerini birleştirmeye, ortak çalışmaya çağrı yaptı geçen hafta.

Peki, Türkiye’nin sağlayacağı Çin aşısı olarak da bilinen Sinovac’ın CORAVAX aşısı hangi yöntemle geliştirildi? 

Çin hükümeti destekli Sinopharm Biyoteknoloji firması ile birlikte geliştirildi. Çin hükümetinden ciddi destekler alan Sinovac firması tarafından üretilen aşı, geleneksel aşı yönetimi ile yani bakteri ya da virüsün ölü duruma getirilip ancak bağışıklık kazandıracak ölçüde etkin olmasının sağlanması yöntemi ile geliştirildi. Bu amaçla çok sayıda tavuk embriyosu kullanmak ve aşı virüsünü çok miktarda üretmek gerekiyor ve maliyet artıyor. Bu yöntemle üretilen aşıdan sonra bağışıklık sisteminin antikor üretmesi ve / veya hücresel bağışıklık sağlanıyor. Bu aşı yöntemindeki en büyük sakınca (dezavantaj) ise çok sayıda ölü virüse gerek duyulması. Tavuk yumurtası içindeki embriyolarda üretilen çok ama çok sayıda virüsün ölü hale getirilerek aşıda kullanılması gerektiği için, bu aşının üretimi pahalı. Uzun yıllardır denen klasik bir yöntem etkileri, yan etkileri iyi biliniyor. Güvenli bir aşı yöntemi. Güvenli oluşu önceki yıllarda denenmişliğinden kaynaklanıyor. Bir de hastalık etkeni ölü, aşı ile bulaş (enfeksiyon) riski yok.

Bu aşı eksi 21 C derece soğuk zincirle korunabiliyor. Üretim kapasitesiyle ilgili sorunlar var. Dünya nüfusu 8 milyara yakın. 18 yaş altı nüfusu düştüğümüzde yuvarlak hesap 6 milyar insana aşı yapılması gerek ve iki doz gerektiğine göre 2021 yılı içinde 12 milyar doz aşı üretilmeli. Bu lojistik, altyapı ve üretim kapasitesi yok Çin’de ve dünyada.

“DÜNYA SAĞLIK ÖRGÜTÜ (DSÖ) BU NOKTADA ÇOK ENDİŞELİ”

Gelişmiş ülkeler şimdiden nüfuslarının çok üstünde aşı alımı yapmak için gerekli anlaşmaları sağladı. Bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?

DSÖ bu noktada çok endişeli. Özellikle yoksul ülkelerde yaygın aşılamanın 2022-24’e dek uzayabileceği öngörülüyor. Dünya nüfusunun önemlice bir kesimi az gelişmiş ya da gelişmekte olan ülkelerde yaşadığı için, salgının önümüzdeki birkaç yıl içinde tümüyle söndürülmesi olası gözükmüyor.

HIFZISSIHHA ENSTİTÜSÜ KAPATILDI; AŞISIZ KALDIK!

Peki, Türkiye’de durumu nasıl?

Aşıda özyeterliğimizi yitirmiş bulunuyoruz. AKP iktidarı tarafından 2 Kasım 2011’de 663 sayılı Yasa Gücünde Kararname (md.58/3) ile bir Cumhuriyet kurumu olan (1928’de Atatürk döneminde kurulmuştu) Refik Saydam Merkez Hıfzıssıhha Enstitüsü (RESAMENS) kapatıldı. AKP iktidara gelmeden (3 Kasım 2020) önce 1997-8’den başlayarak Hıfzıssıhha Enstitüsü’nde aşı üretimi tavsamaya ve duraksamaya başlamıştı. 2002-11 arasında ise, çok başarılı bir Kurum olan Hıfzıssıhha (Sağlığı Koruma) Enstitüsü teknik gelişmelerin uzağında bırakıldı ve sonunda kapatıldı. “Küreselleşme gereği uzmanlaşan kuruluşlardan daha ucuza satın alırız..” dendi ama gelişmeler, dönemin sorumlu Sağlık Bakanı Dr. Recep Akdağ’ı doğrulamadı. Türkiye, aşıda tümüyle
dışa bağımlı ve şimdilerde, KOVİT-19 salgınının en azgın dönemlerinde, geçelim gecikmeyi, yeterli aşıyı bile sağlayamamakta; sorumlu apaçık AKP’dir.

RESAMENS, Cumhuriyet’in çok önemli bir kurumuydu. Anadolu’daki büyük salgınları bu Enstitüsü sayesinde yendik. ABD ve Çin dahil Dünyaya aşı sattık, bağışladık. Hıfzıssıhha Çin’e, Rusya’ya ve ABD’ye aşı gönderdi; günümüzde aşı umduğumuz ülkelere! 2011’de “..Küreselleşme ve uzmanlaşma var..” denerek, bu eşsiz Kurumu kapattılar. Şimdi aşı alamıyoruz – bulamıyoruz, Ülkemiz iflasın eşiğinde. Para bulsak bile alamıyoruz. Gelişmiş ülkeler bu aşılardan çok miktarda alım yaptı, yapıyor. Çin’den 50 milyon doz aşı gelecek dendi, halen beklemedeyiz. AKP iktidarı, RESAMENS’i kapatırken, birtakım aşı alım güvenceleri ile 2022’ye dek ülkemizin aşı üretimine ipotek koymuştur.

  • Ayrıca, Çin’den gelecek aşının bedeli için ise, 2 ülke arasında döviz takas (swap) anlaşması nedeniyle TL kullanılacaktır. Bu da iktidarın seçiminde belirleyici bir etmendir.

“YOK AŞI, YOK, NESİNİ SEÇECEKSİNİZ??!”

Türkiye’de Çin aşısına dönük kuşkular var. Bu kuşkulardan dolayı aşı olmak istemeyenler de var. Bu noktada aşı seçme şansımız var mı?

Çin aşısının Evre (Faz) 3 çalışması Türkiye’de de yapıldı Endonezya ve Brezilya ile birlikte. Türkiye’de de 12.400 gönüllü aşılanıyor. Endonezya’nın Evre3 raporuna göre, bu aşının etkinliği %97. Türkiye’ye de kısa zamanda açıklanır, %90’larda bir etkinlik bekliyorum. Geldiğimiz noktada ise bu aşı ya da şu aşı deme şansımız yok. Çünkü çok ciddi bir aşı kıtlığı var. İstem (talep) çok, ürün az. Kapanın elinde kaldı aşı. İktidar Türkiye’yi, hem Hıfzıssıhha Enstitüsü’nü kapatarak %100 dışa bağımlı kıldı hem de zamanında gerekli bağlantıları yapmayarak – gecikerek yeterli aşı alımını sağlayamadı.

Yani, yok aşı yok, nesini seçeceksiniz?!

Bir milyon doz BioNTech&Pfizer’den gelecek denenmekte. Bu aşıyı saklamak için gerekli soğuk zincir altyapısı elimizde yok. Başta belirttiğim gibi bugünden yarına bu ileri derin dondurucuları hemen sağlayamazsınız, bunları üreten fabrikaların da kapasitesi dolu. İngiltere’de bile ancak elli hastanede bu ileri (ultra) derin dondurucu var. Bu bakımdan, aşı seçmek gibi bir lüksümüz yok, bir aşı kıtlığı hatta yoksunluğu var kötü yönetim yüzünden!

İktidarın ne yapıp edip yeterince ve güvenli – etkili aşı bulması gerek. Ne yazık ki bu dilek – zorunluluk havada kalıyor. Çünkü iktidar ne yaparsa yapsın yeterli aşı yok piyasada! Çin’den elli milyon doz beklenirken, Erdoğan geçen hafta Azerbaycan dönüşü uçakta on milyon doz geliyor, dedi. Oysa Sağlık Bakanı yirmi milyon doz demişti. Hangisi doğru bilmiyorum, ister 10 ister 20 milyon doz olsun, ikisi de çok yetersiz Türkiye için.

EN AZ 160 MİLYON DOZ AŞI GEREKİYOR

Neden yetersiz? 20 milyon doz aşı az değil mi? 10 milyon kişi aşılanabilir en azından…

Türkiye’nin nüfusu göçmenler – kaçaklar dahil 90 milyon. Bu nüfusun 20 milyonu 18 yaş altı deseniz, 3-6 ay içinde hastalığı geçiren ve antikor üreten 2 milyon kişiyi, aşı içindeki etken maddelere ya da aşıya alerjik olanları, değişik tıbbi nedenlerle aşı olamayacakları da bu hesaba katarsak ilk aşamada Türkiye’de 65 milyon kişiyi aşılamalısınız. 2-3 hafta içinde 1. ve 2. dozu tamamlamalısınız. Bu da 130 milyon doz aşı kullanmanız demektir. Aşının etkisi % 90’larda olduğu için, aşılanan 65 milyonda yaklaşık 6,5 milyon kişi bağışıklık kazanamayabilir. Bunlar için de elinizde yeniden aşılama için 13 milyon doz aşı olmalı; yani 143 milyon doz + %10 fire pay ile yaklaşık 160 milyon doz aşının elinizin altında olması gerekir. 18 yaş altında aşı yapılmadığı için bulaş riski sürüyor demektir. Üstelik hastalığı geçirerek oluşan bağışıklık, 3-6 ay içinde sönümlenebiliyor.

  • Hedef kitlenin firesiz, en yüksek oranda ve hızla, adil – etik – bilimsel – ücretsiz aşılanması gerek!

Aşı bağışıklaması ne denli ve ne etkinlikte sürer, bilinmemektedir. Hastalığın geçirilmesiyle kazanılan doğal bağışıklığın 3-6 ayda sönümlenmesinden kalkarak, yıl içinde 2. kez aşılama gereği doğabilecektir. İşte bu nedenle gelişmiş – varsıl ülkeler, fazladan aşı alımı için çok önceden anlaşma yaptılar. Olası aşı bağışıklığı sürelerini göz önünde bulundurdular. Biz ise aşı kıtlığı – yoksunluğu çekmek durumundayız. Üstelik uygulanan yüzeysel önlemler salgının önüne geçemiyor ve salgın azgınlaşmış biçimde sürüyor!

Ayrıca kimi insanlara el altından “aşı” yapılmakta! İktidar bu skandalı yadsıyamadı. Sağlık Bakanı’nın ‘Çin’de eczanelerde satılıyor, oradan alıp gelmişlerdir’ diyerek yadsınamaz biçimde kabul ettiği yasalara, hukuka ayrı olarak gerçekleşen bir suç var. Açıkça aşı kaçakçılığı yapılıyor. Türkiye’nin gümrük güvenliğini hiçe sayan, halk sağlığını tehdit eden bu girişim ve bir biyolojik sıvıyı insanlara “aşı” diye yapmak kabul edilebilir ve bağışlanabilir bir şey değil. Apaçık suç, savcılar işlem yapmalı.

Salgının ortasında aşı yoksunluğu ile yüz yüze kaldık!

Unutulmasın; AŞILAR, salgın yönetiminde büyülü araçlar değildir.

  • Salgın denetiminin altın anahtarı Epidemiyolojik ilkelere tam bağlı kalarak bilimsel salgın yönetimidir, onu AKP gibi politize etmek değil!

Yaygın aşılama başlasa bile, 2021 sonlarına dek maske – uzaklık – temizlik vazgeçilmezdir.

Sonuç olarak; aşı gelse bile 2-3 hafta biyogüvenlik testlerinin yapılması yasal ve bilimsel yükümlülük olduğundan, sağlanan miktara göre 2021 Ocak ortalarında ancak yaygın aşılamaya geçilebilir. Bu 2-3 hafta sürede çok sayıda (resmen her gün 200’ün üstünde) insanımız ölecektir! Yine resmen günde 30 bini aşkın insanımız hastalanacaktır. Sağlık kuruluşları boğulmak üzeredir. Bu nedenlerle,

  • 2-3 haftalık bir TAM KAPANMA son derece gerekli, hatta zorunlu ve ivedidir.

Sevgi ve saygı ile. 21 Aralık 2020, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Ankara Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı (E)
Sağlık Hukuku Uzmanı, Siyaset Bilimi – Kamu Yönetimi (Mülkiye)
www.ahmetsaltik.net         profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik     twitter  @profsaltik 

KAR YOK, YAĞIŞ YOK…  KURAK MEVSİMLERE YELKEN AÇTIK !

KAR YOK, YAĞIŞ YOK…
KURAK MEVSİMLERE YELKEN AÇTIK !

(AS: Bizi katkımız yazının altındadır..)
***
Endüstri devrimi öncesi Gezegenimizin ortalama sıcaklığı 14 C derece ve atmosferdeki CO2 yoğunluğu ise 300 ppm* kadardı; ancak sera etkisi yaratan fosil yakıtların (Kömür, petrol, doğal gaz (metan)) kullanılmaya başlandığı endüstri devriminden bu yana, 200 yıllık sürede atmosfere aşırı miktarda CO2 salımı yapılmıştır.
Öyle ki Gezegenimizin ortalama sıcaklığı, 1800’ler öncesi ~14 C dereceyken, insan etkisiyle 2020’de sıcaklık ortalama 15,5 C dereceye ve Atmosferdeki CO2 yoğunluğu da 415 ppm’ye yükseldi.
Bilim adamlarının zorlamasıyla, uluslararası çözüm bulmak için hemen her yıl iklim konferansları düzenlendi, güzel sözler, alkışlar duyduk, ancak o kadarla kaldı. Toplantıların “yaptırım gücü” yoktu ne yazık ki… “mutatis mutandis” mantığıyla (AS: değiştirilmesi gerekenler değiştirildi) imzalanan belgelere uymak ülkelerin keyfine, iyi niyetine bırakılmıştı.
En son 5 yıl önce dünyadaki hemen bütün ülkelerin katılımıyla imzalanan ve çevrecilerin son umut gördüğü Paris antlaşması da (AS: COP 2015) fiyaskoyla bitti; hatta Dünyanın en büyük kirleticisi ABD, Trump döneminde bu Anlaşmadan çekildi. (Dünyada kişi başına en çok, 18 ton/yıl CO2 salımı yapan ülke ABD’dir)
***

Değerli arkadaşlar,

Atmosfere yılda adam başı salınan CO2 miktarı, dünya ortalaması ~5 tondur; yani toplamda ~40 milyar ton CO2!! salınıyor. Bunun ancak yarısını, Ormanlar fotosentez yoluyla dengeleyebiliyor; kalanı okyanuslarda ve atmosferde birikiyor (yılda ~2,7 ppm) ve bu birikim sera etkisiyle küresel ısınımı hızlandırıyor.

Türkiye de, adam başı yaklaşık 5 ton CO2 salımıyla (yılda 400+ milyon ton) bu kollektif (AS: ortaklaşa) suçtaki payını alıyor. 200 bin km2 kadar olan Türkiye ormanları, bu CO2 salımının ancak dörtte birini (!) dengeleyebilecek durumdadır; yani Türkiye nüfusunu yarıya indirirse ve Orman varlığını 2 katına çıkarabilirse, ancak o zaman Karbon dengeli (carbon neutral) bir ülke olabilir! Bunun için de adam başına 1 hektar orman gerekli.
***
15 Aralık 2020 günü Ankara’da hava sıcaklığı 8 C derece ! 😲
Oysa 2010 öncesi 40 yılın ortalaması 3 C derece olurdu… Oldukça ılıman geçen bir kış, yakıcı ve kurak bir yaz mevsiminin işareti olabilir..
Bir yandan “insanlığın kıyameti olabilecek küresel ısınımın temel nedeni CO2, Metan (doğal gaz) üreten Fosil yakıtlardır” diyoruz, bir yandan da bu fosil yakıtları yer altından çıkarmak, sahiplenmek ve kullanmak için didişiyor, hatta savaşları göze alıyoruz.
Ne yaman bir çelişki !
Sevgilerimle. æ
________________
* ppm (part per million) milyonda 1 kısaltılmış şekli
Görüntünün olası içeriği: şunu diyen bir yazı '16 14 12 ANKARA'DA 1970-2010 ARASI SICAKLIK DEĞERLERİ ORTALAMASI Yıl Ortalaması 14°C 10 20 Ocak EKİM KASIM ARALIK OCAK ŞUBAT MART NİSAN MAYIS Kaynak: Met. Gn. Md'
===========================
Dostlar,Öncelikle, böylesine yakıcı küresel sorunları gündemde tutarak bilimsel yetkinlikle işleyen çok değerli öğretmenimiz Sn. Prof. Dr. D. Ali ERCAN’a şükran borçluyuz.
***
Artık KÜRESEL ISINMA (Global warming) ve onun türevi olarak İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ (Climate change) kavramı yerine İKLİM FACİASI (Climate Disaster) kavarmı kullanılmakta!
Dünyada tüm türler azalırken insanlar hala, tavşanlar gibi çoğalmakta!
Bu sorumsuz – bilinçsiz davranış sürdürülemez.
Hem günümüz koşullarında olanaklı değil hem de gelecek kuşakların yaşam hakkını çalıyoruz.Dünya sonlu, sonsuza dek çoğalmamız biyolojik olarak da olanaksız.
Daha da çok geç kalmadan aklımızı başımız almalıyız.

HER AİLEYE 1 ÇOCUK!

Hiç başka yolu yok, hem de hemen uygulayarak..
Çok tasarruflu / YEŞİL bir yaşam ile..

Karbon ayak izi” mizi en düşük tutarak..

Dönüşümsüz evreye girmek üzereyiz!

Unutulmasın; KOVİT-19 salgını da aynı aymazlığımızın ürünü!

Sevgi, saygı ve KAYGI ile. 20 Aralık 2020, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Ankara Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı (E)
Sağlık Hukuku Uzmanı, Siyaset Bilimi – Kamu Yönetimi (Mülkiye)
www.ahmetsaltik.net         profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik     twitter  @profsaltik 

Pek çok ülkenin yatırım yaptığı genetik aşılar ve Türkiye’nin yatırım yaptığı inaktif aşı

Esin Şenol

T24 Haftalık Yazarı

20 Aralık 2020

Esin Şenol

Pek çok ülkenin yatırım yaptığı genetik aşılar ve Türkiye’nin yatırım yaptığı inaktif aşı

Bir ülkenin aşılama stratejisi olarak irdelendiğinde, tek bir pandemi aşısı olarak toplumu sürüklendiği katastrofiden kısa sürede çıkarmaya yetmeyecektir

Çok ıssız bir yeni yıl arifesindeyim ve ıssızlık en derin ihtiyacım.. Aslında, zamanın zor bir “an”ında olmak daha baş edilebilir çünkü her zorluk gibi içinde bir “güç “ve pek çok öğreti barındırır.

Baş edilemez olan, içinde yaşadığım coğrafyanın çaresizliği ile savrulan kalabalıklar ve ufukta görünen kıyıya, nasıl savrulacağımızı kestirememem. En iyi bildiğim ve güvendiğim akıl ve bilimin bizi, bazı coğrafyaları bu kaostan çıkarmaya yeteceğine inancımı kaybetmiş olmakla baş etmeye çalışıyorum.

Bir kurtarıcı olmasını umduğum “aşı”nın dünyada bir yerde gözle görülür, elle tutulur varlığına rağmen bizim memleketin ufkunda bir görünüp bir kaybolması, artık en az umutlanmaya çalışmaktan başka bir program seçemeyen yorgun zihnimi dibe çekiyor adeta.

Geçen yıl neredeyse bu vakitler, nereye evrileceğini, kıta aşarsa nasıl biteceğini öngöremediğimiz bir afetin sinyallerini taramaya ve ayıklamaya çalışıyorduk. O taramalar sırasında gözüme kestirdiğim tek bir haberin kıyısına tutundum ki, o da şuydu : Salgın potansiyeli taşıyan hastalık etkeni virüsün “genomu” yani kimlik kartı, on günde ortaya konmuş ve aşı çalışmaları için ortak platforma eklenmiş yani dünya ile paylaşılmıştı.

Aslında bu, DNA ve moleküler teknolojiler konusunda bilimin geldiği noktayı gösteriyordu. Daha önce 1983 yılında izole edilen HIV (AIDS hastalık etkeni) genomunun tümüyle sekanslanabilmesi (dizilenmesi) ise ancak 2009 yılında gerçekleşebilmişti.

Bu hızlı buluşun anlamını ortaya koyan ise pandeminin 11. ayında kavuştuğumuz bir aşı ve ipi ilk kez göğüslemesini sevinçle karşıladığımız bir teknoloji oldu. Bu ilk önemli ve hızlı hamlenin, bir satranç oyuncusu gibi sakin, akıllı ve sabırlı dediğim virüs ile başa çıkabilmekteki önemli hamlelerin ilki olduğunu biliyordum.

Olup bitene bu noktadan bakarken, kendimi en az yanılmaya programlayarak, temkinli bir umutla, aşıların bolca şansa ihtiyacı vardır cümlesini ise sıkça tekrarlıyordum.

Bu cümleyi söylerken ise aksi halde ne olabileceği konusundaki ön görülerimi ne aklıma ne de dile getirmemeye çalışıyordum. Şimdi bilmediklerini yüksek sesle paylaşmakta sakınca görmeyenler ise, yüksek olasılık çağın buluşu olarak adlandırılacak ve ödüller alacak bir buluşla, yanlış bir strateji ya da stratejisizlikle yatırım yaptığımız tek aşıyı, yeni aşılar aleyhine yarıştırıp “çocukluğumun bilinen aşısı” nostaljisi ile sorgusuz sualsiz taraftarlık yapıyorlar.

Genetik aşılar olarak sınıflandırılan aşıların çalışıldığı teknolojiler ise zannedildiğinden çok daha uzun bir maziye sahip. Burada Katalin Kariko’dan, pandeminin ilk onaylanan ve beklenenden çok daha yüksek bir başarı ortaya koyan aşısının gerisindeki kırk yıllık çalışma ve inancından söz edelim.

Katalin, Macar asıllı bir bilim insanı ve 1978’den beri mRNA teknolojisi çalışıyor. Bu teknoloji ile insan hücrelerini, istenen proteinleri kodlar hala getirebiliyorsunuz. Ama bu çalışmaların erken dönemlerinde, inflamasyon (iltihabi reaksiyon) olarak tanımlanan istenmeyen bir yan etki ortaya çıkıyor.

İnancını kaybetmeyen Katalin için o “büyük an” ise 2004 yılında geliyor. Bu molekülde yaptığı bir değişiklik ile istenmeyen bu tepkinin önlenebildiğini saptıyor. Buluşunu 2005 yılında yayınlanıyor ve bu buluş bugün pandemiyi bitireceğini düşündüğümüz, yüksek etkili, güvenli ve üretim kapasitesi yüksek iki mRNA aşısının yolunu açmış oluyor.

Pandemi, tarihin perspektifinden, dertlere çare olan hangi buluşlara yol açtı dendiğinde, neredeyse tüm sürecine tanıklık ettiğimiz bu buluşu bir kenara not almanızı öneririm. Doğal olarak, dev küresel şirketler ve pek çok ülke yatırımını bu aşılara yaptı. Çünkü bu teknolojideki aşıların üretilebilme kapasitelerinin yüksek olma potansiyeli ve yüksek etkililik ve güvenlik ile iyi bir yatırım olacaklarını öngörmek, bilim ve teknolojiyi özellikle aşı gelişmelerini bilenler için hiç de zor değildi.

Nihayet, uluslararası düzenleyici üç kuruluştan biri olan FDA tarafından tüm dünyaya açık canlı yayınlanan bir oturum sonrasında 11 Aralık 2020 tarihinde, pandemiyi bitirme sözü veren bu aşı “pandemiyi bitirecek aşı” olarak onaylandı.

ABD, Yale Üniversitesi İmmünoloji Bölümünden Prof. Akiko Iwasaki, bu onayı, aşı FDA tarafından “yıldızlı A” ile onaylandı olarak yorumladı. (AS: 17/4 gibi oyçokluğu ile..)

Pandemiden iyi bir sonuç çıktıysa, ilk kez ve bir aşı ile ipi göğüsleyen bu teknolojinin pek çok hastalık tedavisi için yeni gelişmelerin yolunu açmış olduğudur. Tabii kaçınılmaz olarak, bizi “çip”liyorlar sesleri de eş zamanlı olarak yükselmeye başladı. Kaçınılmaz çünkü, yenilikten, bilinmeyenden ve kendi makus talihlerini yenebilmekten korktukları kadar hiçbir şeyden korkmayan insan türünün tüm korkularını metaforik olarak tetikliyor.

  • Ne bizim hücrelerimiz ne de koronavirüsler, mRNA’dan DNA yapabilen enzimlere sahip değil. Yani aşı ile verilen mRNA’nın, DNA’mıza entegre olabilmesi mümkün değil.

Sentetik olarak üretilmiş bu mRNA, hücrenin çekirdek ile hücre zarı arasında kalan sitoplazmasında, virüsün, yalnızca bizim bağışıklık sistemimizi harekete geçiren proteinini kodladıktan kısa bir süre sonra kendini imha ediyor aslında.

Çocukluk aşımız nostaljisine konu olan, Türkiye’nin yatırım yaptığı tek aşı olduğu anlaşılan bir inaktif (ölü virüs) aşı olan Sinovac ise, henüz Faz 3 dediğimiz ve aşının uluslararası ve ulusal onay süreçlerine başvurma koşulu olan verilerini açıklamadı ve paylaşmadı. Önümüzdeki haftalarda açıklanacağı duyumu var.

Bugüne dek kullanmış olduğumuz ve hala grip, çocuk felci ya da hepatit A, kuduz gibi hastalıklar için kullandığımız inaktif aşılar, virüsün hücre kültürlerinde birçok kez pasajlanarak önce zayıflatılıp sonra kimyasal işlemler ile inaktif edilmesi ile elde edilen ölü aşılardır. Teorik olarak hastalık yapabilme ve ciddi yan etkilere yol açabilme riski yoktur ancak oluşturdukları bağışıklık kısa süreli ve nispeten zayıf olup tekrarlayan aşı uygulamaları gerekebilir.

Kabakulak için dört yıl gibi kısa bir sürede geliştirilen bir inaktif aşının, bir süre kullanıldıktan sonra yeterince bağışıklık oluşturmadığı gerekçesiyle, tekrar “canlı zayıflatılmış” bir aşı ile değiştirildiğini de, Faz 3 dediğimiz “gerçek etkililik” ve Faz 4 olarak tanımlanan onay sonrası etkinlik izlem süreçlerinin önemini vurgulamak için ekleyelim.

İnaktif aşı üretim süreçleri, benim yaptığım benzetme ile elle dikiş dikmek gibidir yani zahmetli, maliyetli ve yavaş bir üretim sürecidir. Çok uzun süredir kullanılmakta olmaları nedeniyle pek çok farklı senaryoda (gebelik, kanser ) yapılacak yeni çalışmalar için zaman kaybedilmeden kullanılabilir olmaları iyi yanlarıdır.

Bu aşı, Faz 3 sonuçları paylaşıldığında, hastalık önleyici etkisi, düzenleyici kuruluşlarca belirlenenen %50’den fazla ve en az 3 bin denek için kayıt edilmiş verileri ile güvenli olmak koşulu ile bireyleri hastalığın olumsuz sonuçlarından koruyacaktır. Bu nedenle verilerini gördüğümüz ve yeterli bulduğumuzda yaptırmanızı kuvvetle önereceğiz. Ancak, bir ülkenin aşılama stratejisi olarak irdelendiğinde, tek bir pandemi aşısı olarak toplumu sürüklendiği katastrofiden kısa sürede çıkarmaya yetmeyecektir.

Zaten hiçbir ülkenin tek bir aşı ile ve bu kadar kısıtlı doz ile kalmadığı da anlaşılmaktadır.

DSÖ’nün yayınladığı bir bildirgede altını çizdiği şu konu da çok önemlidir: Ulusların yönetemedikleri pandemi telaşı ile zaten aşı güvenilirlik ve etkiliklerinden ödün vermeden, azami kısaltılmış süreçleri de devre dışı bırakarak oldu bittiye getirmeleri, en güçlü aşıyı bile uluslararası kullanımda devre dışı bırakacaktır. Bu da dünyanın ihtiyaç duyduğu, etkili aşılardan birinden mahrum kalması anlamına gelmektedir.

Dün sosyal medyada gördüğüm, ABD’de aşı için kolunu uzatan bir yoğun bakım uzmanı; “Aşıya sevinemiyorum, dün doğum yaptıktan 3 gün sonra ölen 33 yaşındaki hasta gözümün önümde” notunu paylaştı. Ve gene orada çocuk yoğun bakım uzmanı olan arkadaşımın aşı yaptırırken çekilmiş fotoğrafına eklediği şu not, boğazımı yaktı :

  • “Bu bir başarı değil, artık çok geç, yüz binler gitti.”

Aşı bizi mi, süreci böyle yöneterek yüz binlerce ölüme yol açanları mu kurtaracak bilemiyorum?

Ama aşı ABD, İsveç gibi, bizim gibi salgını kontrolsüz bırakan ülkelerde, bu bulaşma hızı ve çaresizlikte, bir müjde olmayacak. Belki, şimdilik teselliye benzeyen bir müjde gibi.

Ekonomi mi, kısıtlama mı diyenlere hep sorduğum soru şuydu:

  • “Kaç kişinin ve kimlerin ölmesine razısınız?”

Almanya’nın bilim insanı yöneticisi Angela Merkel, Noel öncesi istenmeyen kısıtlamalar, özellikle okulların kapatılması kararını göz yaşları içinde açıklarken; “Bu ölümlere razı olamam” dedi.

Hepiniz için ıssız bir yeni yıl olmasını diliyorum, dileyebileceğim en güvenli şey şimdilik bu.

Varoluş mücadelesini, ‘kazanıldığında kaybedilen’ bir savaş olmaktan çıkarmaya mecburuz.”
-Çetin Balanüye, Naturans


Yararlandığım kaynaklar

Sağlık Bakanı’nın aşı açıklamaları: Doğru ne, yanlış ne?

ÇAĞHAN KIZIL 

Sağlık Bakanı’nın aşı açıklamaları:
Doğru ne, yanlış ne?

(AS: Bizim katkımız yazının altındadır..)

Açıklamalarında genel bir bilgi eksikliği kendini belli ediyor. Bu söylemlerinden bazılarına aşağıdaki gibi yanıtlar verme mümkün.

Bakan: “Türkiye bu kadar zavallı mı? Sonuçlarını bilmediğimiz aşıyı 83 milyona yapacağımızı mı düşünüyorsunuz?”

Sonuçları bilinmeyen herhangi bir aşı zaten hiçbir kişiye yapılmamalı. Sadece klinik çalışmalar kapsamında bir aşılamaya gidilebilir, bu da bilimsel çalışma olarak adlandırılır ve etik ilkeler çerçevesinde, sonuçları bilimsel kamuoyuyla paylaşılır. Ancak Türkiye’nin Sinovac aşısından 50 milyon doz almış olması ve başka bir aşı şirketi ile anlaşma yapamamış olması, sonuçlardan bağımsız olarak bu aşının uygulanacağı korkusunu beraberinde getirdi. Bu korku yersiz değil çünkü etkisi olmayan hidroksiklorokin hala kullanılıyor.

  • Bakan Yardımcısı Birinci’nin yazarı olduğu bir makalede, etik izin olmadan, içeriği belli olmayan bir maddenin COVID hastaları üzerinde kullanıldığı biliniyor ve bilimsel kriterlere (AS: ölçütlere) bakılmaksızın uygulamaların yaşama geçirildiğini görüyoruz.

Bu nedenle sicili pek temiz olmayan pandemi yönetiminin daha inandırıcı ve güven verici söylemler geliştirmesi gerekiyor.

Bakan: “BioNTech faz 3 sonuçlarını tamamladı mı? Değil, ne yaptı? Erken sonuçları açıkladı”

BioNTech-Pfizer, Faz 3 çalışmasını tamamladı. Bu tamamlanan sonuçlar ışığında Birleşik Krallık’ta yaygın kullanım onayı aldı ve insanlar bugün itibarıyla (itibarıyla; gereksiz sözcük) aşılanmaya başladılar. Amerikan FDA’sı da bu aşının etkililiği raporunu açıkladı. Hafta içinde onay alması bekleniyor. Yani evet, faz 3 çalışmaları sonuçları biliniyor.

Bakan: “İnaktif aşılar en pahalı aşılardır. Bu aşılar geleneksel ve doğal aşılardır.”

İnaktif aşı üretiminde kimyasallar kullanılır, dolayısıyla doğal değildir. Bakan bu aşılamayı variolasyon ile karıştırmış görünüyor. Ayrıca en masraflı aşı ise neden diğer şirketlerle anlaşma yapılmadı? (AS: İnaktif olmayan aşı üretiminde de kimyasallar / adjuvan, koruyucu.. kullanılır.)

Bakan, inaktif virüs aşısı ile diğerlerini karşılaştırırken diğerleri daha ucuz ve sentetik diyor. Ancak mRNA aşılarının etkisinin %95 oranında olması oldukça başarılı ve inaktif aşılar bu orana ulaşamadılar. Yani daha etkili ve daha ucuz bir aşı varken pahalı olan tercih edilmiş gibi bir söylem yaratılıp, bunun bir tercih olduğu ortaya konuyor. Aksine, anlaşma yapılamaması ve diğer aşılardan alınamaması gibi bir durum var.

Bakan: “2021 Nisan’ından sonra benim aşım devreye girecek”
Herhangi bir faz çalışması sonucu henüz yayımlanmamış bir aşıdan bahsederken, salgın başından beri bakanlıkça verilen umutlu sözlerin neredeyse hiçbirinin gerçekleşmemiş olduğunu hatırlatmakta fayda var.
Bakan: “Yalnız AstraZeneca için değil, BioNTech için de söylüyorum. Bunlar mRNA aşısı, yani genetik yollarla elde edilen aşılar”
AstraZeneca aşısı mRNA aşısı değil, vektör aşısıdır. Genetik yollar kötü bir ima ile kullanılmış ancak birçok aşı rekombinant gen teknolojisi ve moleküler biyoloji metotları kullanılarak yapılır. Çin’deki aşı da dahil. Yani bu argüman bir anlam ifade etmiyor. Bakan ayrıca AstraZeneca ve BionTech aşılarının uzun vadeli etkilerini bilmediklerini söylüyor. Hiçbir aşının uzun vadeli etkileri bilinmiyor. Ama nötralize (AS: buraya “edici” sözcüğü eklenmeli) antikor üretimini sağlama kapasitelerine bakıldığında AstraZeneca ve BioNTech aşıları oldukça başarılı. Zayıflatılmış aşılarda nötralize eden antikor oranı daha düşük. Uzun vadeli koruma için bu tip antikorlar gerekiyor.
Faz 3 çalışması açıklanan ve bilim insanlarınca güvenliği kabul edilmiş her aşı kullanılabilir.
======================================
Dostlar,
Gen ve Moleküler Biyoloji uzmanı Sn. Doç. Dr. Çağhan KIZIL’a, bu başarılı yazısı için içtenlikle teşekkür ediyoruz…

Ne yazık ki, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı da olan, yaklaşık 30 yıllık hekim Sağlık Bakanı Dr. F. Koca‘nın konuşmalarında ciddi bilgi açıklarını ve yanlışlarını izliyoruz sıklıkla.Bakan Koca’nın, örneğin Filyasyon‘un bile ne olduğunu doğru dürüst bilmediğini / yanlış bildiğini daha önceki konuşmalarımızda biz de dile getirmiştik.

Çok talihsiz bir tablo.. Oysa Bilim Kurulu orada, bir yığın danışman  – uzman Bakanlıkta

Profesör Bakan yardımcıları var, Halk Sağlığı Genel Müdürü bir Halk Sağlığı Doçenti…
Öter yandan, Bakan Yardımcısı Dr. Şuayip Birinci pratisyen hekim olduğundan, insanlarda ilaç çalışmalarına yasal olarak katılamaz! Bu suçtur ve hem yasal hem de yönetsel soruşturma yapılarak görevden alınması gerekir!
AKP iktidarının nepotizm hastalığı (yandaş tutsaklığı – kayırmacılığı) devlet yönetimini kemirmekte.
Ahbap – çavuş kapitalizmi (crony capitalism) de ekonomiyi oymakta. TCMB, 97 yıllık Cumhuriyet tarihimizde ilk kez negatif rezervli!

Sevgi, saygı ve KAYGI ile. 19 Aralık 2020, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Ankara Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı (E)
Sağlık Hukuku Uzmanı, Siyaset Bilimi – Kamu Yönetimi (Mülkiye)
www.ahmetsaltik.net         profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik     twitter  @profsaltik 

TEL1 1 Programımız – 18 Aralık 2020

Dostlar,

Bu gün, 18 Aralık 2020 Cuma günü,
saat 18:10’da TELE1’de
HIZLANDIRILAN AŞI ONAYI SORUNUNU.. konuşacağız.. / KONUŞTUK

Merhum Dr. Necip Hablemitoğlu‘nu da andık..

Bilgi ve ilginize sunarız.

Sevgi ve saygı ile. 18 Aralık 2020, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Ankara Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı (E)
Sağlık Hukuku Uzmanı, Siyaset Bilimi – Kamu Yönetimi (Mülkiye)
www.ahmetsaltik.net         profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik     twitter  @profsaltik

HALK TV Programımız – 15 Aralık 2020

Dostlar,

Bu gün, 15 Aralık 2020 Salı günü,
saat 17:00’de HALK TV’de
SALGIN YÖNETİMİNDE 
AKP SKANDALLARINI.. konuşacağız. / KONUŞTUK..

Bilgi ve ilginize sunarız. (19 dk.)

Sevgi ve saygı ile. 15 Aralık 2020, Ankara (Güncelleme : 18.12.2020. 17:14)Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Ankara Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı (E)
Sağlık Hukuku Uzmanı, Siyaset Bilimi – Kamu Yönetimi (Mülkiye)
www.ahmetsaltik.net         profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik     twitter  @profsaltik

TELE1 TV PROGRAMIMIZ – 17 Aralık 2020

Dostlar,

17 Aralık 2020 Perşembe günü,
sabah saat 09:00’de TELE1’de olacağız.. / OLDUK

SALGINI ve

AKP’nin Hıfzıssıhha Enstitüsü’nü neden açmadığını / açamadığını ve yerli aşı üretimine geçemediğini…

bağlayıcı alım garantili anlaşmaları konuşacağız.. / KONUŞTUK..

Bilgi ve ilginize sunarız. (Güncelleme : 17.12.20, 14:50)

Sevgi ve saygı ile. 16 Aralık 2020, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Ankara Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı (E)
Sağlık Hukuku Uzmanı, Siyaset Bilimi – Kamu Yönetimi (Mülkiye)
www.ahmetsaltik.net         profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik     twitter  @profsaltik

Karantina TV Programımız – 16 Aralık 2020

Dostlar,

Bu gün, 16 Aralık 2020 Çarşamba günü,
saat 20:00’de Karantina TV’de


SALGIN YÖNETİMİNDE AKP FİYASKOLARINI
..

ve

“KÜRESEL TOPLUMA 14 GÜNLÜK TAM KAPANMA ÇAĞRIMIZ”ı

konuşacağız. / KONUŞTUK..

Yayına aşağıdaki adreslerden erişilebilir :

https://www.facebook.com/109913063995277/videos/183564880089982

https://twitter.com/karantinatv/status/1339252733304426496?s=20

Bilgi ve ilginize sunarız. (Güncelleme; 17.12.2020, 00:19)

Sevgi ve saygı ile. 16 Aralık 2020, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Ankara Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı (E)
Sağlık Hukuku Uzmanı, Siyaset Bilimi – Kamu Yönetimi (Mülkiye)
www.ahmetsaltik.net         profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik     twitter  @profsaltik 

 

HALK TV ve BİZİM TV Programlarımız

Dostlar,

Bu gün, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi‘nin (İHEB) BM’de kabul edilişinin 73. yılına giriyoruz.. Konuyu sitemizde işleyeceğiz..
***

Bu gün, 10 Aralık 2020 Perşembe günü;
saat 16:00’da HALK TV’de Sn. Fatih Ertürk’ün,

saat 17:00’de BİZİM TV’de Sn. Lale Arslan’ın konuğu olacağız.. / OLDUK..

Yine bu gün saat 21:00’de HALK TV’de Sn. Gökmen Karadağ’ın da konuğu olduk. Sağlık Bakanlığı salgının başından beri toplam (?!) olgu sayısını açıklama lütfunda bulundu..

Salgını ve İnsan Haklarını konuşacağız.. / KONUŞTUK…

10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü’nde, tarihsel önemi olduğunu düşündüğümüz 3 TV konuşmamızı ilgi ve bilginize sunarız. (Güncelleme : 13.12.2020, 23:47)

Sevgi ve saygı ile. 10 Aralık 2020, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Ankara Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı (E)
Sağlık Hukuku Uzmanı, Siyaset Bilimi – Kamu Yönetimi (Mülkiye)
www.ahmetsaltik.net         profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik     twitter  @profsaltik