Kategori arşivi: Hekim Saltık

SAĞLIK HUKUKU SERTİFİKA PROGRAMI


Dostlar
,

TIP ve SAĞLIK HUKUKU alanı giderek genişliyor..
Tıp öğrenciliğimizden bu yana çok ilgimizi çeken bir alan..
1970 sonlarında sağlık mevzuatı, kağıda basılı olarak kollarımızın zor kavuştuğu
çok sayıda cilde zor sığardı..

Sanırız günümüzde 1 DVD’ye (4,7 GB) değilse de bir BRD’e (Blue Ray Disc) çook rahat sığar (yaklaşık 25 GB) ve erişimi de o denli hızlı, kolay..

İlgimiz yüzden İstanbul Tıp Fakültesi’nin 5. sınıfında iken İstanbul Hukuk Fakültesi’ne de kaydolmuş (sınavla elbette!) ve Tıbbiyenin son 2 yılı ile Hukukun ilk 2 yılını birlikte okumuştuk. Ancak ardından hekimlik mesleği bizi değişik yerlere götürünce Hukuk eğitimini resmen tamamlayamadık. Ama yıllar içinde hep uygulamanın içinde olduk.
İlgimizin ve gereksinimlerin beslediği bilgi birikimi de hep işimize yaradı.
Başhekimlik görevimizde, Halk Sağlığı Bölge Lab. Müdürlüğümüzde (Su ve Gıda Mevzuatı), Sağlık Müdürlüğü çalışmalarımızda, Türk Tabipleri Birliği (TTB) Yüksek
Onur Kurulu üyeliğimizde, TTB İş Sağlığı Kolu Akademik Üyeliğimizde (İş Sağlığı – Güvenliği hukuku)  Üniversitede, Tabip Odası Yöneticiliğimizde, Tarım Bakanığı Biyogüvenlik Kurulu Bilim Kurullarında (Gıda Mevzuatı), Mahkemelerin bilirkişilik dosyalarında.... uygulamanın içinde olduk.

Tıp Fakültesi ve Sağlık Bilimleri Enstitüsünde… SAĞLIK HUKUKU – TIP VE SAĞLIK MEVZUATI dersleri verdik.

Halen de AÜTF (Ankara Üniv. Tıp Fak.) Halk Sağlığı Anabilim Dalı’nda Dönem 5 öğrencilerimize “Sağlık Mevzuatı” derslerini biz vermekteyiz. Bu derslerin power point yansılarını da (pdf olarak, oldukça kapsamlı, yakl. 140 yansı) öbür tüm derslerimizde olduğu gibi web sitemizde bulabilirsiniz (http://ahmetsaltik.net/2014/04/11/saglik-mevzuati/, SAĞLIK MEVZUATI / Turkish Health Legislation).

Öteden beri SAĞLIK HUKUKU’nın bir özgün disiplin olarak tanımlanmasını arzuladık.
Dileriz Hukuk Fakültelerinde “Tıp ve Sağlık Hukuku Bilim Dalı” daha çok gecikmeden kurulur. Benzer gereksinim Tıp Fakültelerinde de vardır. Temel Bilimler içinde Tıp ve Sağlık Hukuku – Mevzuatı Bilim Dalı açık bir gereksinimdir. Halk Sağlığı, Adli Tıp Anabilim Dalları ile klinik- temel dallardan ilgili öğretim üyeleri böylesi bir Bilim Dalını yaşama geçirebilirler..  YÖK’e ve gelişmiş Tıp Fakültelerine çağrımızdır..

Şimdiki yapısıyla son derece dağınık çok disiplinli (mülti-disipliner) veya disiplinler arası (inter-disipliner) bir alan olarak duruyor. Ceza hukukundan borçlar hukukuna, medeni hukuktan uluslararası hukuka …. dek pek çok hukuk disiplinine dağılmış durumda. Dolayısıyla Alanda bütünsel bir egemenlik kurmak neredeyse olanaksız ve geniş bir takım çalışması zorunlu.

Bu bağlamda, son yıllarda özellikle sağlık mevzuatı üretiminin hız kazanması,
sağlık hukuku alanının de derinleşmesi, eşlik eden mevzuata aykırılıkların ağır yaptırımları (malpraktis davaları, sigorta zorunluğu gibi..).. konunun en azından
temel bilgisini edinmeyi hemen tüm sağlık çalışanları için zorunlu kıldı.
Hem ulusal ölçekte hem de uluslararası düzlemde antlaşma – sözleşmeler ve yapılageliş (teamül) kaynaklı olarak sağlık mevzuatı giderek oylum kazanmakta.

Sağlık çalışanı yetiştiren okullarda, Tıp Fakülteleri dahil, SAĞLIK HUKUKU – MEVZUATI eğitimi gereksinimi karşılamaktan uzak kalıyor. Gereksinim ise kendisini dayatıyor. Bu yüzden son yıllarda SAĞLIK HUKUKU SERTİFİKA PROGRAMLARI güncelleşti ve önem kazandı. Bu programlara zaman zaman biz de katılıyoruz.

Eğitim programını yürüten arkadaşların çoğunu yakından tanıyoruz.
Halk Sağlığı Uzmanı Hekimler çoğunlukta.. Sonra değişik dallardan hukukçular ve
Adli Tıp Uzmanı hekimler var..

Sevgili Dr. Nezih Varol (Halk Sağlığı ve Adli Tıp Uzmanı) öncülük yapıyor..
Aşağıda, hiçbir reklam kaygısı duymadan ve gütmeden, 13 Ekim – 27 Kasım 2014 arasında yürütülecek 4. Uzaktan Eğitim Programını paylaşmak istiyoruz..

Emeği geçenlere teşekkür ediyor, eğitimin yararlı olmasını diliyoruz.

Sevgi ve saygıyla.
3.9.2014, Datça

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net 

=============================================

SAĞLIK HUKUKU SERTİFİKA PROGRAMI

–  4. Uzaktan Eğitim –

13 Ekim – 27 Kasım 2014

Sağlık çalışanlarında sorumluluk bilincinin varlığını ortaya koymaya çalışan, bu bilinç içinde hizmetin varlığı, sunumunu ve hukuk bilimi öğretisinde mevzuat oluşturan, standart geliştiren, tıp etiği yaratan, kişilerin maddi ve manevi değerlerini koruyan,
hasta hakları ile kişilik haklarının birlikte ele alınmasını sağlayan, multidisipliner bir bilim dalı olarak “Sağlık Hukuku” günümüzde ve “Sağlık Yönetimi ve Sağlık İşletmeciliği”nde önem kazanmıştır.

Türk Hukuk sistemindeki yeni düzenlemeler (Türk Borçlar Kanunu, Türk Medeni Kanunu, Hukuk (AS: ve Ceza) Muhakemeleri Kanunu, Tüketici Kanunu, Hasta Hakları Yönetmeliği, ZMSS Tebliği (AS: Zorunlu Mesleki Sorululuk Sigortası),
İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu vb
.), Sağlık Bakanlığı tarafından Özel Hastaneler kapsamında denetimlerle ilgili olarak yapılan birçok düzenlemeler, SGK ile yürütülen çalışmalar ve SGK tarafından ödeme sistemlerine yapılan müdahaleler,
“Sağlık Hukuku” biliminde yeni öğretileri ve kavramları gündeme getirmiştir.

Sağlık hizmetlerinin sunumunda toplumun, kişilerin ve özellikle hastaların yüksek yararını ortaya koymak, iradeyi bu yarara ortak etmek, katılımcı hizmet ile iyi hekimlik adına bir hakkı kullandığını gösterebilmek, başka bir deyişle yapılanların kanıtlanması, Sağlık Hukuku’nun ana ve can alıcı noktasını oluşturmaktadır.

Sağlık kurumunun kalibrasyonunda günceli yakalamak, var olan sağlık yönetim bilimi ışığında davranış göstermek ortak yarardır.

Bu ince ayrımda sağlık hizmet sunumunda görev alan sağlık yöneticileri, hekimler ile öbür sağlık çalışanları (Hemşire, Ebe, ATT, Sağlık Eğitimcisi, Sosyal Hizmet Uzmanı, Psikolog, Sağlık Yönetimi Uzmanı, Eczacı, Biyolog, İşletmeci vb.) ve hukukçular,
sağlık hukuku biliminin temel ögeleri ve uygulamaları konusunda bilgi sahibi olmak zorundadır.

Amaca uygun olarak hazırlanan SAĞLIK HUKUKU SERTİFİKA PROGRAMI,
zamanın iyi değerlendirilmesi ve yüksek istem doğurması üzerine
UZAKTAN EĞİTİM yöntemi ile uygulamaya sokulmuştur.

Adli Bilimciler Derneği ve SAHUMER –Sağlık Hukuk Merkezi- işbirliği içinde
alanında yetkin geniş eğitimci kadrosu ile aşağıdaki 4. program oluşturulmuştur.

Ayrıntılı Bilgi için bkz www.sahumer.net

Uzaktan eğitim programı 100 kişi ile sınırlıdır.

Katılımcı ücreti: Kişi başına 1250 TL + KDV (1475 TL) dir. Ön kayıt ücreti : 275 TL. Kalan ücret (1200 TL) Ekim ve Kasım ayı içinde iki taksit (600 TL) olarak ödenebilecektir.

Kayıtlar başvuru sırasına göre yapılmaktadır.

Sağlık kurumlarına grup indirimi yapılmaktadır.

Ön veya kesin kayıt yaptıranlar, adı soyadı, çalıştığı birim, fatura bilgileri,
telefon numarası (cep ve iş), e-ileti adresi ile ödeme miktarını bildiren notu info@sahumer.net adresine gönderecektir.

Ön kayıt sonrası eğitimden iki gün önce başvuru sahiplerine eğitime giriş şifreleri ve eğitim yönergesi gönderilecektir.

Eğitimler, internet üzerinden on-line hafta içi saat 18:30 -21:30 arası 7 modül üzerinden 1,5 ay sürmektedir.

İnternet şifresi verilen katılımcılara, interaktif yöntemle yetişkin eğitim tekniği uygulanmaktadır.

Herhangi bir özürü nedeni ile eğitimi izleyemeyen katılımcı, şifresi ile web sayfası üzerinden ertesi günden başlayarak istediği zaman diliminde video olarak eğitimi izleyebilmektedir. Yüz yüze eğitime katılma koşulu olarak tüm izlemleri yapmak vardır
ve bu durum bilgi-işlemce izlenmektedir.

Program başladıktan sonra yeni katılımcı dahil olmak istediğinde, sistem izin verdiği sürece geçen eğitimlerin izlenmesi koşulu ile programa aynı ücret ile katılım sağlanabilecektir.

Sonradan katılan katılımcı, ad, unvan, görev yeri, adres, iletişim bilgileri (e-posta, gsm) ve T.C. kimlik numaralarının bildirilmesinden bir gün sonra programa dahil edilebilmektedir. 4. modülden sonra katılımcı alınmamaktadır.

Katılımcıların kişisel bilgisayarlarında Internet Explorer veya Google Chrome programlarının mutlaka bulunması gerekmektedir.

Program sonunda on-line eğitimi izleyen ve yüz yüze eğitime katılan katılımcıya
tüm izlemler ve bilgi notları ile “SERTİFİKA” verilmektedir.

SAĞLIK HUKUKU SERTİFİKA PROGRAMI

– Uzaktan Eğitim –

13 Ekim – 27 Kasım 2014

1. Modül: Sağlık Hukukuna Giriş

Açılış ve Kurs İçeriği Tanıtımı ve Sağlık Hukukuna Giriş Yrd. Doç. Dr. Nezih VAROL
Adli Bilimler ve Sağlık Hukuku Prof. Dr. İ. Hamit HANCI
Temel Hukuk Kavramları – Sorumluluk Kuralları(Kusurlu Sorumluluk –  Kusursuz Sorumluluk) Av. Nesrin ÖZKAYA

2. Modül: Sağlık Mevzuatı ve Etik

Sağlık Mevzuatı (Ulusal / Uluslararası Mevzuat) Sağlıkta Reklam Yrd. Doç. Dr.Yıldırım Gülhan
Biyotıp Sözleşmesi‘nin Sağlık Hukuku açısından değerlendirilmesi Prof. Dr .S. Serhat GÜRPINAR
Etik ve Deontoloji Kavramları Doç. Dr. Gürkan SERT

3. Modül: Sağlık Yönetimi (Sağlık Sistemleri ve Sağlık Politikaları)

Sağlık İşletmeciliği (Özel ve Kamu ) Prof. Dr. Haydar SUR
Sağlık Sistemleri ve Sağlık Yönetimi Prof. Dr. Osman HAYRAN
Sağlık Hukuku Açısından Uluslararası Sözleşmeler ve Kurumların Ülke Sağlık Hizmeti Politikalarına ve Sunumuna Etkisi Prof. Dr. Mithat KIYAK
Sağlık Haberciliği ve Medyaİş Sağlığı ve İş Güvenliği açısından Sağlık Hukuku Sibel GÜNEŞYrd. Doç. Dr. Turhan SALVA

4. Modül: Sözleşmesel Sorumluluk 

Hasta – Hastane ve Hekim arası ilişkiler Ve Sözleşmesel Sorumluluk Av. Ahşen OKTAY
Medeni Hukuk açısından kişilik hakları, kişinin sıkı sıkıya bağlı hakları, Bedene müdahalede izin ve sözleşmeye etkisi Uz. Dr. Rayhan BOZABALI 
Sağlık Hukuku açısından sözleşmenin değişen koşulları Yrd. Doç. Dr. Nezih VAROL

5. Modül: Ceza Sorumluluğu ve Bilirkişilik 

Suç ve Ceza kavramlarıCeza Yargılaması Usül ve Esaslar Prof. Dr. Ahmet Nezih KÖK
Sağlık Çalışanlarının Ceza SorumluluğuBedene Müdahalede Ceza sorumluluğu Prof. Dr. Ahmet Nezih KÖK
Bilirkişilik ve Ceza hukukunda bilirkişinin rolü   (CMK) Prof. Dr. Mehmet TOKDEMİR

6. Modül: Hasta Hakları ve Şikayetler

Hasta HaklarıHasta Hakları İhlallerini Sağlık Hukuku açısından değerlendirme Av. Ümit ERDEMAv. Gültezer Hatırnaz EROL
Hasta şikayetlerinin (SABİM, BİMER) hukuksal yönüÖzel Sağlık Kuruluşlarında Hasta Şikayetlerinin Değerlendirilmesi Av Devrim KARAKÜLLAHDr. Didem SUR
Tabip Odaları Onur Kurulları, TTB yüksek Onur Kurulu Çalışmalarının Sağlık Hukukuna katkısı, Mesleki etik kurallar, Sağlık Politikası oluşturmadaki hukuksal rolleri Av. Mithat KARA.

7. Modül: Malpraktis ve Sigorta 

Tıbbi Hatalar Komplikasyon – Malpraktis ayrımı Prof. Dr. Ekin Özgür AKTAŞ
Hasta ve Hasta Yakını Rızası ve
Aydınlatılmış Onam
Prof. Dr. Zerrin ERKOL
Sağlık hizmeti sunumunda meydana gelen olayların sağlık hukuku yönünden irdelenme biçimi Prof. Dr.Zerrin ERKOL
Sigorta Mevzuatı, Hastane ve ZMSSSağlık Hukuku Açısından uzlaşma Yrd. Doç. Dr. Nezih VAROL

– Yüz Yüze Eğitim1

Sağlık Hukuku Uygulama Örnekleri

CUMARTESİ    09:30 – 18:30               

09.30-10.10       Tanışma

10.00-11.30       Sağlık Hukuku Uygulama “Bilirkişilik ve Çapraz Sorgu”

11.30-11.45       ARA

11.45-13.00       Sağlık Hukuku Uygulama “Kavramlar ve Olgu sunumlarının Dağıtımı”

13.00-14.00       YEMEK ARASI

14.00-15.30       Grup Çalışması

15.30-16.00       1. Grup sunum

16.00-16.30       2. Grup sunum

16.30-17.00       3. Grup sunum

17.00-17.15       ARA

17.15-18.00       Sağlık Hukuku Uygulama Örneği “Olgu Sunumları Tartışma”

18.00-18.30       Programın değerlendirilmesi ve Sertifika dağıtımı

1 Yüz yüze eğitim, katılımcıların bulunduğu iller dikkate alınarak
birkaç yerde tek gün olarak yapılacaktır.

SAĞLIKTA ÖZEL GÜNLER TAKVİMİ


SAĞLIKTA ÖZEL GÜNLER TAKVİMİ

OCAK:
6-12 Ocak: Verem Eğitimi ve Propaganda Haftası
(Ocak ayının ilk pazarı başlayıp 1 hafta)
7-14 Ocak: Beyaz Baston Körler Haftası
27 Ocak: Dünya Cüzzam Günü (ocak ayının son pazarı)

ŞUBAT:
4 Şubat: Dünya Kanser Günü

MART:
1-7 Mart: Yeşilay Haftası
3 Mart: Dünya Kulak ve İşitme Günü
8 Mart: Dünya Kadınlar Günü
11-17 Mart: Dünya Glokom Haftası, Dünya Tuza Dikkat Haftası
12 Mart: Dünya Glokom Günü
14 Mart: Tıp Bayramı / Dünya Böbrek Günü (Mart ayının ikinci perşembesi)
18-24 Mart: Yaşlılar Haftası
21 Mart: Down Sendromlular Günü
22 Mart: Dünya Su Günü
24 Mart: Dünya TBC Günü

NİSAN:
1-7 Nisan: Kanser Haftası
2 Nisan: Dünya Otizm Farkındalık Günü
7 Nisan: Dünya Sağlık Günü
7-13 Nisan: Dünya Sağlık Haftası
11 Nisan: Dünya Parkinson Hastalığı Günü
12-18 Nisan: Kalp Sağlığı Haftası
15 Nisan: Büyümenin İzlenmesi Günü
17 Nisan: Dünya Hemofili günü
21-28 Nisan: Ebeler Haftası
22 Nisan: Dünya Günü
24-30 Nisan: Aşı Haftası (Nisan ayının son haftası)
25 Nisan: Dünya Sıtma Günü
28 Nisan: Sağlıkçıya Şiddete Hayır Günü

MAYIS:
1-5 Mayıs: Trafik ve İlkyardım Haftası (Mayısın ilk haftası)
5 Mayıs: Dünya Ebeler Günü
7 Mayıs: Dünya Astım Günü (mayıs ayının ilk salısı)
8 Mayıs: Dünya Talasemi Günü
8 Mayıs: Dünya Kızılay Kızılhaç Günü
10 Mayıs: Dünya Sağlık İçin Hareket Et günü
10 Mayıs: Dünya İnme Önleme Günü
10-16 Mayıs: Engelliler Haftası
12-18 Mayıs: Hemşireler Haftası
12 Mayıs: Hemşireler Günü
17 Mayıs: Dünya Hipertansiyon günü
21 Mayıs: Dünya Süt Günü
22 Mayıs: Avrupa Obezite günü
25-31 Mayıs: Uluslararası Lösemili Çocuklar Haftası (Her yıl değişiyor)
29 Mayıs: Dünya MS Günü (mayıs ayının son çarşambası)
31 Mayıs: Dünya Tütünsüz Günü3

HAZİRAN:
1-7 Haziran: İyot Yetersizliği Hastalıklarının Önlenmesi Haftası
1 Haziran: Ulusal Fenilketonüri Günü
5 Haziran: Dünya Çevre Günü
6 Haziran: Diyetisyenler Günü
14 Haziran: Dünya Kan Bağışçıları Günü
21 Haziran: Dünya ALS Günü
26 Haziran: Dünya Uyuşturucu Kullanımı ve Kaçakçılığı ile Mücadele Günü

TEMMUZ:
11 Temmuz: Dünya Nüfus Günü
28 Temmuz: Dünya Hepatit Günü

AĞUSTOS:
19 Ağustos: Dünya İnsani Yardım Günü

EYLÜL:
3-9 Eylül: Halk Sağlığı Haftası
8 Eylül: Dünya Fizyoterapi Günü / Uluslararası Okuryazarlık Günü
10 Eylül: Dünya İntiharı Önleme Günü
14 Eylül: Dünya İlkyardım Günü (Eylül ayının ikinci cumartesi)
15 Eylül: Lenfoma Günü
21 Eylül: Dünya Alzheimer Günü
25 Eylül: Dünya Eczacılık Günü
26 Eylül: Dünya Doğum Kontrol günü
27 Eylül: Dünya Okul Süt Günü
28 Eylül: Dünya Kuduz Günü4
29 Eylül: Dünya Kalp Günü

EKİM:
Ekim ayının ilk Pzt: Dünya Çocuk Günü
1-31 Ekim: Meme Kanseri Bilinçlendirme Ayı
1-7 Ekim: Emzirme Haftası
1 Ekim: Dünya Yaşlılar Günü
3 Ekim: Dünya Yürüyüş Günü
10 Ekim: Dünya Ruh Sağlığı Günü, Dünya Görme Günü (Ekim ayının ikinci perşembesi)
12 Ekim: Dünya Artrit Günü, Dünya Palyatif Bakım Günü (Ekim ayının ikinci cumartesisi)
13 Ekim: Uluslararası Afet Risklerinin Azaltılması Günü
15 Ekim: Dünya El Yıkama Günü–Dünya Meme Sağlığı Günü
16 Ekim: Dünya Gıda Günü, Dünya Anestezi Günü
18 Ekim: Dünya Menopoz Günü
20 Ekim: Dünya Osteoporoz Günü
21 Ekim: Küresel İyot Eksikliği Günü
22 Ekim: Dünya Kekemelik Günü
26 Ekim: Hasta Hakları Günü
29 Ekim-4 Kasım: Kızılay Haftası

KASIM:
3-9 Kasım: Organ Bağışı Haftası
2-8 Kasım: Lösemili Çocuklar Haftası
12 Kasım: Dünya Zatürre Günü, Afet Eğitimi Hazırlık Günü
14 Kasım: Dünya Diyabet Günü
17 Kasım: Dünya Akciğer Kanseri Günü
17 Kasım: Dünya Prematüre Günü 5
18 Kasım: Avrupa Antibiyotik Farkındalık Günü
20 Kasım: Dünya KOAH Günü (Kasım ayının 2. Veya 3. Çarşambası)
20 Kasım: Dünya Çocuk Hakları Günü
22 Kasımı içine alan hafta: Ağız Diş Sağlığı Haftası (18-24 Kasım)
22 Kasım: Dünya Diş Hekimliği Günü
25 Kasım: Dünya Kadına Karşı Şiddeti Önleme Günü

ARALIK:
1 Aralık: Dünya AIDS Günü
3 Aralık: Dünya Engelliler Günü
10 Aralık: İnsan Hakları Günü

***************************

Çok bir işe yarayacaksa paylaşalım istedik…
Asıl olan halktan yana bir sağlık politikası izlemek..
IMF – DB güdümünde sermayeci – özelleştirmeci politikalarla sağlıklı bir topluma ulaşıldığı görülmemiştir..

Sevgi ve saygıyla.
2.9.2014, Datça

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net 

DÜNYADA EBOLA HASTALIĞI ve GÜNCEL DURUM


DÜNYADA EBOLA HASTALIĞI ve GÜNCEL DURUM

Dünyada, özellikle Orta ve Batı Afrika’da, Ebola mikrobunun (virüsünün) neden olduğu salgınlar kaygı ile izlenmektedir.
Salgınların 1976 yılından bu yana yaşandığı bilinmektedir.
Ebola hastalığı ülkemizde de, Afrika’dan Avrupa’ya seyahat eden bir kişinin “olası” hasta kuşkusu ile izlenmesi nedeniyle son birkaç gün içinde basının ve kamuoyunun dikkatini çekmiştir.

Türkiye Cumhuriyeti Sağlık Bakanlığı da konuya ilişkin bir yazılı açıklama yapmıştır (1).
Basına 14 Ağustos 2014’de yansıyan haberlerden öğrenildiği kadarıyla, adı geçen hastada Ebola hastalığına rastlanmamıştır (2). Daha önceki yıllarda Ebola Kanamalı Ateşi adı ile de bilinen (3) hastalığa ilişkin merak edilebilecek kimi temel bilgiler aşağıda sunulmuştur (4,5) :

Hastalık, hasta kişinin beden sıvıları / salgıları ile doğrudan değinme ile bulaşır.
Hasta hayvanların (örn. maymun, şempanze, vb.) salgıları ile değinme (temas) sonrasında da hastalığın bulaştığı bildirilmektedir (1).
Hasta kişinin beden sıvıları / salgıları ile bulaşlı (beden sıvıları / salgıları bulaşmış) nesnelerle değinme nedeniyle de bulaşma olabilir (örneğin; iğne) (2).
Bulaşmanın en riskli olduğu kesimler hastalarla temas eden aile yakınlarının
ve arkadaşların yanı sıra sağlık çalışanlarıdır (3). Sağlık çalışanları uygun koruyucu giysileri de kapsayan özel önlemleri kullanmadıklarında sağlık kurumlarında bulaşma olabilmektedir. Hastalar yaşamlarını yitirdiklerinde de özel koruma önlemlerine gereksinim bulunmaktadır.
Mikrop alındığından 2-21 gün sonra hastalık belirtileri ortaya çıkar (bu sürenin sıklıkla
8-10 gün olduğu belirtilmektedir). Sürenin daha uzun olduğu olgular da rapor edilmiştir (4).
Birden başlayan ateş ve baş ağrısının ardından eklem ve kas ağrısı, güçsüzlük, ishal, mide bulantısı, mide ağrısı, iştah yitmesi sık görülen belirtiler arasındadır.
Ancak, bu belirtilerin farklı hastalıklarda da görülebileceği unutulmamalıdır (5).
Hastalıkla ilgili özellikle erken tanı aşamasında zorluklar bulunmaktadır.
Laboratuvar desteği ile tanı konulmaktadır (6).
Günümüzde, sağaltım (tedavi, iyileştirme) seçenekleri destekleyici tedavi üzerinden tanımlanmaktadır.
Temel yaklaşımların hastaların sıvı ve elektrolit dengesinin, kan basıncı ve oksijen gereksiniminin sağlanması olduğu belirtilmektedir. Tedavi seçenekleri ile ilgili
henüz deneysel çalışmalar yapılmaktadır (7).
Hasta olanların kimisi iyileşmekte, kimisi yaşamını yitirmektedir.
Hastalığa yakalananların ölme riski oldukça yüksektir.
Dünya Sağlık Örgütü 12 Ağustos 2014’de, öldürme riski çok yüksek olan
Ebola salgınlarında deneysel aşamada bile olsa tedavi seçeneklerinin denenebileceğine ilişkin etik çerçeveyi belirleyen bir bilgi notu yayınlamıştır (6).
Dünya Sağlık Örgütü tarafından 14 Ağustos 2014’de yayınlanan bildiride,
hava yolu ile bulaşma riski olmayan, beden sıvısı / salgısı değinmesi ile geçişi olan Ebola mikrobunun havayolu seyahatlerinde bulaşma/geçiş riskinin çok düşük olduğu açıklanmıştır (7).

Kaynaklar

1 http://www.haberturk.com/saglik/haber/979698-nijeryali-kadinin-hastaligi-belli-oldu
2 http://www.milliyet.com.tr/saglik-bakanligi-ndan-ebola-gundem-1924719/
3 http://www.radikal.com.tr/turkiye/istanbuldaki_ebola_suphesinde_kesin_sonuc_acikla ndi-1206592
4 http://www.cdc.gov/vhf/ebola/
5 http://www.who.int/mediacentre/factsheets/fs103/en/
6 http://www.who.int/mediacentre/news/statements/2014/ebola-ethical-review-summary/en/
7 http://www.who.int/mediacentre/news/notes/2014/ebola-travel/en/

*****

HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ
HALK SAĞLIĞI ANABİLİM DALI
TOPLUM İÇİN BİLGİLENDİRME DİZİSİ-6

Bu döküman, Dr. Dilek Aslan’ın katkılarıyla, Dünya Sağlık Örgütü ve
ABD Hastalıklar Korunma ve Denetim Merkezi (CDC) web sayfalarında
yer alan belgelerden yararlanılarak 18.8.2014 tarihinde hazırlanmıştır.

SICAK HAVANIN ZARARLI ETKİLERİNDEN KORUNMAK İÇİN TEMEL ÖNERİLER


Dostlar
,

Sıcak havalar sürüyor..
Bilindiği gibi bir “KÜRESEL İKLİM DEĞİŞİKLĞİ” (Global Climate Change) dönemindeyiz ve bu sürecin temel türevlerinden biri olarak KÜRESEL ISINMA
(Global Warming)
süreci yaşıyoruz.

Yüzeysel sularda ciddi bir azalma var. Yağış alımı da kar – yağmur olarak oldukça azalmış durumda.. Son 1 ayda ülkemizin pek çok yerinde gördüğümüz tablo;

– akarsuların debisinin çooook azaldığı,
– birçok dere yatağının tümden kuruduğu ve buraların otopark yapıldığı,
– kuyularla giderek daha derinden çekilebilen yeraltı sularına yönelindiği,
– barajlarda elektrik enerjisi üretiminin düşürüldüğü,
– tarımda vahşi sulama döneminin bittiği, çok su isteyen şeker pancarı
  vb. ürün ekiminin azaltıldığı, 2.ürün ekiminin sınırlandırıldığı….
– Birçok bahçe, ağaç ve meyve ürününün susuzluktan telef olduğu..

Öte yandan Dünyanın kliması denebilecek Kutuplardaki buzullar hızla eriyerek kütle yitirmekte, deniz su düzeyi yükselmekte..

Özetle Dünya, bunca çooook ve gereksiz nüfuun kendisine bunca hoyrat yülenmesine – abanmasına dayanamayarak alarm vermekte..

Bizler de “AŞIRI SICAKLARDAN NASIL KORUNALIM?” bağlamında acı sonuçlarla kısır biçimde ilgilenmek durumunda kalıyoruz.. Aşağıda, HÜTF (Hacettepe Üniv. Tıp Fak.) Halk Sağlığı Anabilim Dalı’ndan değerli meslektaşlarımızın hazırladığı kısa ve yararlı bir bilgilendirme notu var..

23 Ağustos’tayız ve “aşırı sıcaklar” (!?) sürüyor..
Bu bilgilere giderek daha çok gereksinim duyacağız.
Ayrıca KÜRSEL ISINMA hızı, insanoğlunun ve öbür ekolojik varlıkların
uyum sağlayamayacağı bir tempoda sürüyor..

O hayran olunası – şaşılası EVRİM de imdadımıza yetişemeyecek!

Köklü önlemleri bu sitede çooook yazdık.
En başta hızlı – gereksiz- yersiz – anormal – akıl dışı nüfus artışının hızla frenlenmesi ve HER AİLEYE 1 ÇOCUK!

Sonra da yaşamın her alanında en üst düzeyde tasarruflu bir yaşam biçimi..

– Açık renk güneş siperli şapka takmayı, açık renk ve bol giysiler giymeyi,
Hafif tuzlu ayran içmeyi (mutlak tuz yasağı yok ise) ve
IR – UV filtreli güneş gözlüğü kullanılmasını da biz ekleyelim..

Sevgi ve saygıyla.
23.8.2014, Tekirdağ

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

===========================================

SICAK HAVANIN ZARARLI ETKİLERİNDEN KORUNMAK İÇİN TEMEL ÖNERİLER

HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ HALK SAĞLIĞI ANABİLİM DALI TOPLUM İÇİN BİLGİLENDİRME DİZİSİ-1 / 10.7.2014

Bu doküman Dr. Müsenna Arslanyılmaz, Dr. Can Keskin, Dr. Tahir Metin Pişkin,
Dr. Songül Vaizoğlu ve Dr. Dilek Aslan’ın katkılarıyla hazırlanmıştır.

1. Aşırı sıcak havalarda vücutta neler olur?

İnsanların vücut sıcaklığını düzenleyen sistemlerini aşırı zorlamaları sonucunda
sıcağa bağlı hastalıklar görülebilmektedir. Normal koşullarda insan vücudu, terleme ile sıcaklığını denetim altında tutabilmektedir. Ancak, bu dengenin korunabilmesi için yalnızca terleme mekanizması yeterli olmayabilir. Dış ortamdaki sıcaklık artışlarının uyum sağlanamayacak ölçüde yüksek olması durumunda ya da organizma uyum sağlamakta zorlanıyorsa, hastalıklar ortaya çıkabilir, varolan hastalıklar ağırlaşabilir. Dikkat edilmediğinde vücut sıcaklığı çok yükselebilir ve beyin ve öbür yaşamsal organlara zarar verebilir. Nem oranı yüksek olduğunda terin buharlaşması engellenir.

2. Sıcak havalardan en çok kimler etkilenir?

Aşağıdaki gruplar sıcak havalardan en çok etkilenen kişi ya da gruplardır.

 Aşırı sıcak havadan en çok etkilenen kişiler küçük çocuklar (0-4 yaş), yaşlılar, özürlüler, bakıma gereksinimi olanlar ve gebeler.

 Aşırı kilolu bireyler, açık alanda çalışanlar, kalp ve damar hastalıkları, beyin ve damar hastalıkları, psikolojik hastalıklar, solunum sistemi hastalıkları, böbrek hastalığı, şeker hastalığı olanlar

 Özellikle tansiyon düşürücü, idrar söktürücü, depresyon ve uyku ilaçlarını sürekli olarak kullananlar

 Alkol ve madde bağımlıları,

3. Sıcakların zararlı etkilerinde korunmak için neler yapalım?

 Vücut aşırı sıcaklarda susuz kalabilmektedir, bu nedenle su içmek için susamayı beklememek gerekir. 2-2,5 lt / gün (10-12 su bardağı).

 Sıvı alımı doktor tarafından kısıtlanmışsa sıvı alımının düzenlenmesi için sürekli izleyen doktora başvurulmalıdır.

 Sıvı alımında su içmek esastır. Ancak, tuz kısıtlanmasını gerektiren bir sağlık sorunu yoksa su dışındaki sıvı alımında kahve, çay ve gazlı içecekler yerine süt, ayran ve meyve suyu gibi içecekler tercih edilmelidir.

  Vücut ter yoluyla sürekli sıvı yitirir. Bu nedenle normalden daha çok su içmek önerilir.

 Çalışırken ya da dışarıda bedensel etkinlik yaparken her saat başı 2 – 4 su bardağı su içilmesi önerilir. Günlük alınması gereken sıvı (tuz içeren sıvılar da dahil) miktarı özellikle açık havada görev yapanlarda 5-8 litreye dek çıkabilir.

 Alkol veya yüksek miktarda şeker içeren sıvılardan kaçınmak gerekir.

 Yağlı besinler ve kafeinli içecekler tüketilmemelidir.

 Özellikle sağlık sorunu olanlar, çok sıcak saatlerde dışarıya çıkmamalıdır.  Toplantı, açık hava etkinlikleri gibi faaliyetlerin günün sıcak olmayan saatlerinde yapılması önerilmektedir.

Vücut sıcaklığının denetimi amacıyla sık sık duş alınmalıdır. (AS: aman su tasarrufuna azami dikkat!) Duş yapılamıyorsa ayaklar, eller, yüz ve ense soğuk suyla ıslatılmalı ya da silinmelidir.

****
Kaynaklar :

1 Güler Ç. Çevre Sağlığı Cilt 1 içinde Güler Ç. Sıcaklık, Bölüm 56, s 819-836,
Yazıt Yayıncılık 2012.
2 Levy BS, Wegman DH, Baron SL, Sokas RK. Occup And Environ Health. 6th Ed. içinde Extremes of Temperature, Oxford, 2011, pp 240-57. 3 http://www.cdc.gov/extremeheat/index.html. Erişim:9.7.2014. 10.7.2014

 

SOMA İşçi Cinayetini ve 301 Kurbanı ile ailelerini unutmayalım..


SOMA İşçi Cinayetini ve 301 Kurbanı ile ailelerini unutmayalım…

Soma_is_cinayeti_bilirkisi_raporu

 

Soma_kurbanlari_toplu-mezarlari

 

Bilirkişiden şoke eden “Soma” raporu…Kaza değil cinayet!

Manisa’nın Soma İlçesi’nde, 301 işçinin yaşamını yitirdiği maden faciasıyla ilgili olarak iki savcı ve uzmanların hazırladığı ön bilirkişi raporu ortaya çıktı.

Raporun sonuç bölümünde kusurlu bulunan kişilerin soruşturma kapsamında gözaltına alındığı ardından da tutuklandıkları ortaya çıktı. Ocaktaki CO (karbonmonoksit) gazı düzeyinin sensörlerin (AS. alaçların) en üst sınırı olan 500 ppm’ye kezlece olaştığı ortaya çıktı.

Soma’daki özel maden firmasına ait ocakta geçen hafta salı günü yaşanan (AS: 13 Mayıs 2013) yangın sonrasında 301 işçi yaşamını yitirmiş, 486 işçi de yaralanmıştı. Olayın hemen ardından bir yandan kurtarma çalışmaları sürdüğü sırada bir yandan da iki cumhuriyet savcısı ile bilirkişi heyeti Ocakta incelemelerde bulunmuştu. Kurul incelemelerden sonra ön raporunu hazırladı. Rapora göre, ilk olarak ocağın bulunduğu alanda inceleme yapan kurul, ardından Ocağın içine girdi. Kurul ilk olarak Ocağın
yerin 1400 m altına indi. Yeraltının ilk bin metresinin kömür değil, taş olduğu belirlendi.

Bin metrede (AS: – 1000 m!) bulunan trafoda inceleme yapan Kurul, yangında taşıma bandının tümden yandığını, yanmaya bağlı olarak madenin duvarlarında siyahlıklar olduğunu, tahta tahkimatların yanmasıyla da yer yer göçüklerin oluştuğunu saptadı. Söndürme çalışmaları sırasında, madenin tabanında 40 cm’ye dek su biriktiğini de saptayan Kurul, elektrik tellerinin dış yüzeyindeki plastik kaplamaların da yandığını belirledi.

TRAFO ARIZASI SAPTANMADI

Bilirkişi kurulu trafo ile ilgili hazırladığı raporunda,

‘Yaptığımız teknik doküman incelemesinde ve ocağı girildiğinde, U-2 merkezindeki transformatörler yerinde incelendi. U-3 bölgesindeki transformatörlere ulaşılamadığı için incelenemedi. Tranformatör içinde patlayıcı, yanıcı yağ ve gaz bulunmadığı bilinmektedir. Tüm bunlara dayanarak kazanın bir transformatör patlaması diye adlandırılan bir cihaz arızasından kaynaklanmış olamayacağı kanaati oluşmuştur.’ denildi

HAVAYLA BULUŞAN KÖMÜR OKSİTLENME YAPAR

Bilirkişinin raporunda, hava ile buluşan kömürde oksitlenme sonucu ısı açığa çıktığına da yer verilerek,

‘Bu ısı uzaklaştırılmadığı takdirde birikerek Ocakta yangınlara neden olmaktadır. Kömürün kendiliğinden yanması sonucunda CO2, CO, ısı ve nem açığa çıkar. Bu parametrelerin izlenmesi ile kömürün kendiliğinden yanmasının belirlenmesi ile çok sayıda ölçüm kaydı olduğu saptandı. Bu amaçla yeraltı maden işletmeleri adı geçen gazların ölçülmesi için sensörlerle (AS: alaçlarla) donatılmıştır. Olayın meydana geldiği madende, 19 CO, 1 CO2, 19 metan (CH4) ve 9 adet oksijen olmak üzere toplam 48 uzaktan algılama sensörleri ocağın çeşitli bölgelerine yerleştirilmiştir. Özellikle kömür üretiminin yapıldığı alanda, sensörlerin yerleştirildiği tespit edildi. Kömürün kendiliğinden yandığını belirleyen karbonmonoksit gazı tarafımıza iletilen veriler üzerinde 2014 yılı mart ayından kazanın meydana geldiği zamana dek incelemelerde, özellikle S panosundaki 470 numaralı sensörde, madenlerde izin verilen en üst yoğunluk olan 500 PPM’nin üzerinde, çok sayıda ölçüm kaydı olduğu tespit edilmiştir. Bu sensörlerin yer yer 50 ppm’nin üzerinde kayıtlar yaptığı saptanmıştır. Ölçüm aygıtı da en çok 500 ppm’yi göstermektedir. Yüksek düzeydeki CO, kömürün kendiliğinden yandığının en önemli göstergesidir. Aynı durumun H Panosu hava çıkışında bulunan 490 numaralı sensörde 08 Mayıs 2014 ile 13 Mayıs 2014 tarihleri arasında görülmektedir. Benzer yükseklikler aynı tarih aralıklarında 490 numaralı sensör, 536 numaralı, 415 numaralı sensörde de tespit edilmiştir. Madenlerdeki güvenlik kurallarına göre %19 oksijen değeri altında maksimumu %0.5 CO2 ve maksimum 50 ppm üzerinde CO bulunan madenlerde çalışılamaz. Yukarıda konuları belirlenen sensörlerde, sınır değerinin altında O2 yoğunluklarına da rastlanmıştır. Teknik denetçiler, 15 günde bir onaylı teknik denetçi defterlerine ölçümleri kaydetmek zorundadırlar. İşletmeye ait teknik denetçi defterine ait 2014 kayıtları incelenmiş, yalnızca 24 Şubat 2014’te H panosu yarı mekanize ayaktaki CO gazı artışı nedeniyle, ayağın barajlandığı ve kül verme işlemine başlandığı, 10 Mart 2014’te kül verme işleminin sürdüğü, 9 Mayıs 2014’te de tekrar açılmak üzere temizlenmeye başlandığı notu dışında, herhangi bir uyarıya ver verilmediği, ayrıca 09 Nisan 2014’te yer üstünde yeni konacak fan için bir bağlantı bacasına başlandığı notu ile ocakta bir hava sıkıntısı olduğu anlaşılmaktadır’

denildi.

Raporun son bölümünde ise,

‘Kazanın tahminimize göre, teknik nezaretçi, işletme müdürü, saha sahibi,
iş güvenliği baş mühendisi, söz konusu şirketin başkanı ile vardiya amirlerinin kusurlu olduğunu düşünmekteyiz’.

görüşü yer aldı.

************************

Dostlar,

Raporda tümce düşüklükleri, maddi yazım yanlışları… ve de eski bir dil..
vardı. Cumhuriyet neden düzeltmedi ve güncel arı Türkçe kullanmadı bilemiyoruz ama
bu görev de bize düştü hep olduğu gibi..

“SOMA’lar olmasın!” diliyoruz candan ve gönülden ama Türkiye (AKP hükümeti – Çalışma Bakanlığı ve gerçekte denetmek istemediği, denetlerMİŞŞŞŞ… gibi yaptığı sermaye akıllanmayacak..

Örgütlü bir kamuyoyu baskısı gerek…

Haydi sendikalar… Toplumu örgütleyin..

Bu arada Üniversiteler ne yapıyor kurumsal olarak???

Önceki günlerde Zonguldak’ta yeni bir göçük yaşandı kaçak madende..

Hükümet göz yummasa kaçak ocak çalışabilir mi??

AKP hükümetinin kendine gelmesi gerek.. hem de bir an önce..
İktidarlarında Türkiye’nin iş  sağlığı güvenliği göstergeleri iyileşmedi!
Ama halka hemen her alanda masallar sürüyor..?!
Sevgi ve saygıyla.
16.8.2014, Tekirdağ

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net 

EBOLA.. İmamlar ve sağlık çalışanlarını bekleyen büyük tehlike ne?


EBOLA..


İmamlar ve sağlık çalışanlarını bekleyen büyük tehlike ne?

İmamlar ve sağlık çalışanlarını bekleyen büyük tehlike ne
İlk kez 1976 yılında Kongo Demokratik Cumhuriyeti’nde Ebola Nehri kıyısındaki bir köyde tanımlanan Ebola’nın etkeni virüs. Öldürücülüğü çok yüksek ve bulaşıcı bir hastalık. Virüslerin insana bulaşması ve 2-21 günlük bir kuluçka süresinden sonra; birden gelişen yüksek ateş ve kanamalarla seyrediyor. Bu nedenle de Ebola Kanamalı Ateşi, Afrika Kanamalı Ateşi ya da yalnızca Kanamalı Ateş olarak da adlandırılıyor.

EBOLA VİRÜSÜNÜN BELİRTİLERİ NE?

Hastalık, genellikle ateş yükselmesi, halsizlik, kas ve baş ağrıları ile birden başlıyor. İzleyen günlerde gelişen farenjit ile buna bağlı kusmalar ve ishalle seyrediyor.
Deride hafif kabarık kırmızı – pembe döküntüler biçiminde gözüken (makulo-papuler) kanamalarla sürüyor. Temel özelliği kanın pıhtılaşma yeteneğini bozmasıdır.
Bu nedenle de, hastalığa yakalananlarda yaşamsal organlar da dahil, bedenin her yerinde kanamalar meydana geliyor. Başta merkezi sinir sistemi olmak üzere, karaciğer ve böbrek gibi tüm yaşamsal organlarda hasarlar yaparak kişiyi ölüme götürüyor.

Aşağıdaki son salgın sayılarından da anlaşılacağı üzere Ebola, dünyanın bilinen
en ölümcül hastalıklarından biri. Hastaların %90’ından çoğunu öldürüyor.

Hasta insanlar dışındaki virüs kaynağı kesin olarak bilinmiyor. İnsanlara öbür primatlardan (goril, şempanze ve maymunlar) geçtiği düşünülüyor. Bu geçişte,
ölmüş veya hasta primatların kanı, taze dokuları ve ürünlerinin ya da salgı ve çıkartıları (kusmuk, idrar, dışkı) aracılık ediyor.

Şimdilerde virüs insandan insana doğrudan temas yolu ile bulaşabiliyor. Bu bulaşmada hastaların özellikle kanı, taze dokusu ve yaralı bereli dış veya iç deri salgı veya çıkartıları (kan – serum – tükürük – seks organları salgıları – kusmuk – dışkı – idrar) veya bunlarla bulaşmış eşyaları aracılık ediyor. Bu nedenle de hastaların bakımında rol alan sağlık çalışanları, hastane personeli ve aynı anda hastanede yatan öbür hastalara olan tıbbi bulaşma en çok görülen bulaşma biçimi.

NASIL BULAŞIYOR?

Batı Afrika’da görülen son Ebola salgını Aralık 2013’te Guinea’de başladı. Salgın Guinea’nin komşuları olan Liberia, Nigeria ve Sierra Leone’ye de yayıldı. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) verilerine göre 8 Ağustos’ta 1779 kişiye Ebola enfeksiyonu tanısı kondu. Bunlardan 1134’ü kesin, 452’si olası, 192’si de kuşkulu olgu. Bu sayılar içinde
en yüksek pay sağlık çalışanlarına ait .

Bu son salgında Ebola’dan ölen kişi sayısı 961. Bunlardan, 622’si kesin, 286’sı olası, 53’ü ise kuşkulu Ebola ölümü olarak değerlendiriliyor. DSÖ hastalığın yayılmasını durdurmak üzere olgu görülen bu dört Batı Afrika ülkesinin “olağanüstü durum” ilan etmesini öneriyor. Öbür ülkelerden ise, başta havaalanları olmak üzere dünyadaki
tüm uluslararası giriş kapılarında bu ülkelerden gelenler için, ateşli kişi denetimi ve
ateşi yüksek olanlarda da Ebola sorgulaması yapılmasını istiyor.

Hastalık kuluçka süresi dışında ciddi seyirli ve belirgin bir görüntü veriyor.
Kuluçka süresinde ise bulaştırma olasılığı çok düşük. Solunum yolu, ağız-dışkı ya da gıdalar aracılığıyla gibi basit ve hızlı yayılım yolları ile bulaşmaması yüzünden,
Türkiye ve öbür ülkeler için şimdilik bir tehdit oluşturmuyor. Özet bir söylemle  yurttaşların korkması gerekmediği gibi, yapacağı bir şey de yok. Ancak bunun anlamı Türkiye için hiçbir tehlike yok, devlet edenlerin herhangi bir dikkatine gerek yok anlamına da gelmiyor. Hastalık tehlikesi açısından küçük olasılıklar olsa bile, yönetiminin 4 konuya dikkat etmesi gerekiyor.

İMAMLAR ve SAĞLIK ÇALIŞANLARI TEHLİKEDE

DSÖ’nün önerisini de yerine getirmiş olmak açısından, başta havaalanları olmak üzere tüm giriş kapılarında özellikle Batı Afrikalı yolcular arasında ateşli kişi denetimi ve bukişilerde Ebola sorgulaması yapılması gerekir. Kuşkulu görülenler sınırdan içeri sokulmamalı ve ülkelerine geri gönderilmelidir. Yüksek ateşlilerin 21 gün karantinada tutulması, hastaların ise derhal özel korunma ve tedaviye alınmaları için gerekli uluslararası bildirimler yapılmalıdır. Kayıt dışı sınır girişlerine asla müsaade edilmemesi gerekiyor.

Dünya hamiliği ve kahramanlığına soyunan Yöneticimiz, Afrika ülkelerinden önüne gelen hastayı toplayarak Türkiye’de tedavi ettiriyor. Bunların içine Ebola hastası karışmamasına çok dikkat etmek gerekir. Hastalığı, henüz deri döküntülerinin görülmediği ilk evresinde öbür hastalıklardan ayırmak ve ayırıcı tanı koymak zordur.
Bu bağlamda özellikle sağlık çalışanlarının hem kendini hem de yurttaşlarını korumak açsından Batı Afrikalı hastalarla ilgilenirken çok dikkatli olmaları gerekiyor. Çünkü
Sağlık Bakanı kendilerine değil Yunan meslektaşlarıyla daha çok empati yapıyor.

Ne yazık ki, Türkiye’de “sınır” diye bir şey kalmadı. Türkiye, tüm dünyadan terörist ve maceracılar için bir konaklama merkezi durumuna geldi. Türkiye’nin komşularına gidecekler önce Türkiye’de bir mola veriyor. Hazırlıklarını tamamladıktan sonra gitmek istedikleri ülkeye gidiyorlar. İpini koparan soluğu Türkiye’de alıyor. Ebola’nın uzun sayılabilecek 21 günlük bir kuluçka evresi var. Bu evredeki hastalar herhangi bir belirti vermezler ve sağlam insanmış gibi görünürler. Bunların Türkiye’ye kayıtlı ya da kayıtsız geçiş yapması olanaklı. Özellikle kayıt dışı sınır geçişi hiçbir dönemde bu kadar yoğun olmamıştı. Sanırım Osmanlı döneminde bile, yani Orta Doğu Osmanlı eyaleti iken bile Anadolu köy, kasaba ve kentlerinin sokaklarında bu kadar çok Ortadoğulu dolaşmıyordu.

Sınırdan kayıt dışı primat getirilmesi, öbür hastalıkların taşınması tehlikesi olarak düşünülebilir. Tıpkı insan için sınır kalmadığı gibi primatlar için de sınır diye bir şey kalmadı. Kayıtsız geçişler önemli sayılarda olabilir.

Son söz olarak yurttaşlarımızın, eğer Batı Afrika’ya primat avlamaya girmemiş ve
Batı Afrikalılarla özel ilişkiler kurmamış ve de onlarla ortak enjektör kullanmamış ise, şimdilik Ebola kaygısı yaşamasına ve herhangi bir şey yapmasına gerek yok. Kaygılanması gerekenler devlet edenler, sağlık çalışanları ve de cenaze yıkayan imamlar.

Prof. Dr. Recep Akdur
Odatv.com, 13.8.14

========================================

Dostlar,

AÜTF (Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi) Halk Sağlığı Anabilim Dalı’nda
çalışma arkadaşımız Dr. Akdur, EBOLA hastalığı hakkında yukarıdaki yazıyı yayımladı. Doğrusu biz de bugün – yarın konuyu ele alalım istiyorduk.
Geçtiğimiz hafta bu konuda, göreller de içeren bir yazı yayımlamıştık :

ÖLÜMCÜL VİRÜS “EBOLA” YİNE BAŞ GÖSTERDİ…
(http://ahmetsaltik.net/2014/08/05/olumcul-virus-ebola-yine-bas-gosterdi/, 5.8.14)

* Dr. Akdur’un makalesindeki yazım ve noktalama yanlışları,
tümce düşüklükleri.. 
tüm yazılarda yaptığımız gibi tarafımızdan düzeltilmiştir.. Makaleye, 

http://www.odatv.com/n.php?n=imamlar-ve-saglik-calisanlarini-bekleyen-buyuk-tehlike-ne–1308141200
veya
EBOLA_Imamlar_ve_saglik_calisanlarini_bekleyen_buyuk_tehlike_ne
adresinden erişilebilir..

Sevgi ve saygıyla.
15.8.2014, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

Temmuz ayında 123 işçi iş cinayetlerinde yaşamını yitirdi !


Dostlar,

Türkiye’de adına iş kazaları denmesi sürdürülen (?!) “İŞÇİ CİNAYETLERİ” nedeniyle ölümler hız kesmeden sürüyor..

Haziran’da 141 olan kurban sayısı Temmuz 2014’te 123 olarak kayıtlara girdi.
Bunlar kayıtlara girenler..
Kayıt dışı çalıştırılan emekçinin “iş kazasından” söz edilebilir mi?

Dün, Zonguldak’ta kaçak kömür madeninde göçük yaşandı ve 9 emekçi enkaz altında kaldı. Saatlerce saklanan göçük, enkazda kalan işçi yakınlarından birinin olayı öğrenmesi ve polisi araması ile gündeme girebildi.

Çalışma Bakanlığı açıklama yaparak, aylar önce bu ocağın mühürlendiğini bildirdi.
Ama bu ocak çalışmayı sürdürüyordu. Sorularımız yalın ve özlü :

1. Çalışma Bakanlığı kaçak ocakları mühürler bırakır mı? Sonra izlemez mi?

2. Uçan kuştan haberli olan güvenlik güçlerimiz, T.C. sınırları içinde Zonguldak taşkömürü havzası adlı avuç içi kadar ve bildik – sabıkalı coğrafyada kaçak çalışan ocaktan habersiz nasıl olabilir? Göz yumuldu ise kimler ve ne karşılığında??

3. Zonguldak Çalışma İl Müdürlüğü, Emniyet Müdürlüğü ve Valiliği yıllık çalışma planlarında ve yıl sonu etkinlik raporlarında kaçak madenler ve öbür iş yerlerinin denetimi ve engellenmesi kapsamında hangi içerikler yer almaktadır?
Ya da bu bağlamda hiç içerik yok mudur = sorun görmezden mi gelinmektedir?

4. İşveren TV’lerde, göçen kömür ocağında bir sorun olmadığını, işçilerin sigortalı olduklarını ve primlerinin yatırıldığını söyledi. Çalışma izni olmayan, mühürlenmiş,
kaçak bir iş yerinde çalışanlar nasıl kayıt içi, sigortalı olur ve primleri yatırılabilir?
Apaçık yalan söyleyen ve yasaları, insan yaşamını hiçe sayan bu işveren hakkında
ne gibi yasal işlem yapılacaktır? Bu işveren bu bağlamda sabıkalı mıdır?

5. Devlet gerçekten işçi cinayetlerini önlemeye kararlı mıdır;
yoksa sermayenin baskı ve güdümünden sıyrılamamakta ve
“ne şiş yansın ne de kebap” politikası mı gütmektedir??

Devlet kimin devletidir; sermayenin mi, halkın mı??

  • Veee, Türkiye yıllardır ölümlü iş kazalarında (=işçi cinayetleri!) Avrupa 1. liğini, Dünya 3. lüğünü bırak(a)mamaktadır. Bu utanç ve acı kimindir, kimlerindir??

Türkiye işvereni, Adam Smith’ten kalma 3 yüzyıllık “maksimum kâr” ilkelliğinden
ne zaman ve nasıl kurtulacaktır??

Yaşamın pek çok alanında “optimizasyon” süreçleri geçerli iken;
kapitalist = semayedar ” maksimum kâr” dan “optimum kâr” a ne zaman ve
nasıl geçmeyi planlamaktadır?

Yabanıl (vahşi) kapitalizm inat ve ısrarla bu ilkelliğini ve insanlıkdışılığını
sürdürecek midir; bir parça olsun evrimleşerek insancıllaşma çabası gösterecek midir?
Sermaye, ilkelliğinde – çağdışılığında inat ve ısrar edecekse yaşamda barış
nasıl sağlanacaktır?

İş ve ekmek yoksa barış nicedir?

Küresel sermayeye tarihsel çağrımız ve uyarımızdır                             :

“Kâr maksimizasyonu” John Locke’tan, Adam Smith’ten kalma nostaljik bir galattır.
Artık “Sürdürülebilir” değildir; İngilizce de söyleyelim iyice anlaşılsın;
“un-sustainable” dır..

Reformcu (!) Sermaye bir reform da bu bağlamda yapsın ve üretim süreçlerinin çıktılarını emekçi ile paylaşımda vahşi ve ilkel “maksimum kâr” dan vazgeçerek; emekçilere de insanca yaşayabilecekleri bir ücret ve iş sağlığı – güvenliği ortamı sağlamayı esas bilsin..

Gene çoook çok kâr eder ama hiç olmazsa düzen bir süre daha “sürdürülebilir” kalır..

Ne buyurursunuz sermaye baronları?

Sevgi ve saygı ile.
13 Ağustos 2014, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

===============================================

Temmuz ayında 123 işçi iş cinayetlerinde yaşamını yitirdi !

Temmuz ayında Türkiye’de yaşanan işçi cinayetleri sonucu 123 işçi yaşamını yitirdi. En çok ölüm tarım ve orman iş kolunda yaşandı.
Sol – 11 Ağustos 2014

İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi’nin yayınladığı rapora göre,
Türkiye’de Temmuz ayında en az 123 işçi, iş cinayetlerinde yaşamını yitirdi.

Meclisin yayınladığı verilere göre, Temmuz ayında iş cinayetleri en çok tarım, inşaat, metal, belediye / genel işler ve gıda iş kollarında yaşandı.

Raporda yaşanan ölümlerin iş kollarına göre sayıları şöyle sıralandı:

– Tarım, orman iş kolunda 42 işçi;
– İnşaat, yol iş kolunda 24 işçi;
– Metal iş kolunda 9 işçi;
– Gıda, şeker iş kolunda 7 işçi;
– Belediye, genel işler iş kolunda 7 işçi;
– Madencilik iş kolunda 6 işçi;
– Ticaret, büro, eğitim, sinema iş kolunda 6 işçi;
– Taşımacılık iş kolunda 5 işçi;
– Enerji iş kolunda 4 işçi;
– Çimento, toprak, cam iş kolunda 3 işçi;
– Konaklama, eğlence iş kolunda 3 işçi;
– Ağaç, kağıt iş kolunda 2 işçi;
– Sağlık, sosyal hizmetler iş kolunda 2 işçi;
– Petro-Kimya, lastik iş kolunda 1 işçi;
– Gemi, tersane, liman iş kolunda 1 işçi
– Savunma, güvenlik iş kolunda 1 işçi

Raporda işçilerin ölüm nedenleri ise şöyle sıralandı:

– Trafik, servis kazası nedeniyle 33 işçi;
– Ezilme, göçük nedeniyle 26 işçi;
– Diğer nedenlerden dolayı (kalp krizi, intihar, yıldırım düşmesi, saldırı vb.) 19 işçi;
– Düşme nedeniyle 13 işçi;
– Elektrik çarpması nedeniyle 11 işçi;
– Patlama, yanma nedeniyle 10 işçi;
– Zehirlenme, boğulma nedeniyle 7 işçi
– Nesne düşmesi, çarpması nedeniyle 4 işçi

Gazete Vatan Emek
Twitter@GazeteVatanEmek
Facebook: https://www.facebook.com/Gazetevatanemek
AYDINLIK BİR GELECEK, çocuklarımıza bırakacağımız en değerli miras…
http://www.gazetevatanemek.com

ÖLÜMCÜL VİRÜS “EBOLA” YİNE BAŞ GÖSTERDİ…


ÖLÜMCÜL VİRÜS “EBOLA” YİNE BAŞ GÖSTERDİ…


Değerli arkadaşlar
,

İlk kez Afrika’nın tropikal bölgesi Zaire’de (Congo)

1976’da tnı konan Ebola Virüsü enfeksiyonu,
bu kez Batı Afrika Ülkeleri Liberia ve Gine’de
800′den çok can aldı. 


 
Ebola virüsü bulaşmış insanların ortalama 2/3’ü dayanılmaz
baş ağrılarıyla, kanlı ishal ve iç kanamalarla ~15 gün içinde ölüyor… Kara mizah gibi olacak ama, bu Virüsün iyi yanı,
kısa sürede hızla öldürücü etkisidir!
 

Dolayısıyla bulaş (enfeksiyon) daha geniş kitlelere yayılma fırsatı bulamıyor ve doğal “izolasyonla”
(AS: Ayırma) kendi kendine sönüyor..
Tıbbın çaresiz kaldığı bu ölümcül salgına karşı
henüz etkin bir aşı bulunamadı.


 

Sınırları “yol geçen hanı” olan Türkiye’ye bu Virüsün taşınıp taşınmadığını bilmiyoruz.. Bildiğimiz bir şey varsa, o da her ay yüzlerce Afrikalı’nın (ne amaçla belli değil) Türkiye’ye göç ettiğidir. Ayrıca Yurt dışında “eğlenceyi seven” iş adamlarımızın Ülkeye dönüşlerinde birlikte neler getirdiği de pek belli değil.. Fotoğrafta Türkiye’ye gelen sığınmacılar yardım dilenirken görülüyor.

 

Aman dikkat.

Sevgilerimle..æ

Adını Kongo’nun kuzeyindeki bir ırmaktan alan Ebola Virüsü,
ortalama 800 nanometre uzunluğunda bir şerit gibidir. Bu ortalama uzunluğun 17 katına dek değişik uzunluklarda ve değişik biçimlerde Ebola virüsleri belirlenmiştir.
(1 nanometre = 1 milimetrenin milyonda biri)

Ebola-Virus unter dem Transmissionenelektronenmikroskop (TEM): Der Erreger...
Ebola-Viren gehören wie Marbug-Viren zur Familie der Filoviren....
=====================================
Dostlar
,

 

İletiyi paylaşan Sayın Prof. Dr. D. Ali Ercan’a
teşekkür ederiz.

Yazıda yer yer tıbbi hatalar tarafımızdan düzeltilmiştir ..

Sağlık Bakanlığı Bilim Kurulu hemen toplanarak gerekli önlemleri belirlemeli, Bakanlık da yürürlüğe koymalıdır.

Hangi ülkelere gidilmesinin sağlık bağlamında sakıncalı olacağını Sağlık Bakanlığı değil de Dışişleri ilan etti.
Davutoğlu’nun cevvalliğiden mi, Müezzinoğlu’nun ataletinden mi; bu Türkiye’ye özgü durumla da karşılaştık..

Sevgi ve saygıyla
05.8.2014, Elazığ

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net 

6331 Sayılı İş Sağlığı Güvenliği Yasası’nın Eleştirisi



Dostlar,

Çok kıdemli ve değerli, birikimli, Ege Tıp Fakültesinden mezun olduğu 1980’den
bu yana 34 -35 yılını İşçi Sağlığı’na adayan meslektaşımız Dr. Mahmut Yaman,
ricamız üzerine aşağıdaki yazısını kaleme aldı.

6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Yasası, yürürlük aldığı 30 Haziran 2012’den bu yana ülkemiz gündeminde. Biz alanın profesyonellerinin ana gündem maddelerinden biri.

Dr. Yaman, 6331 sayılı bu yasanın içeriden biri olarak irdelemesini yapıyor,
yol gösteriyor bilimsek nesnelikle.

Teşekkür borçluyuz O’na..

Sevgi ve saygıyla
04.8.2014, Pertek / Tunceli

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net 

=============================================

6331 Sayılı İSG Yasası’nın Eleştirisi


Dr. Mahmut Yaman
İşyeri hekimi
24.7.14, İstanbul 

Çalışma ortamındaki sağlığı olumsuz etkileyen sağlık zararlıları nedeniyle çalışanlar meslek hastalıklarına yakalanmaktadırlar. Çalışma ortamındaki öbür olumsuzluklar da
iş kazalarına neden olmaktadır.

  • Ülkemiz iş kazaları bakımından dünya sıralamasında sondan 3. ve Avrupa ülkeleri içinde de 1. sırada yer almaktadır.

Çalışan her 1000 kişiden 4-12’sinde istatistiksel olarak meslek hastalığı görülmesi
söz konusudur. Ancak resmi olarak kayıtlara her yıl 400-600 arasında değişen sayıda meslek hastalığı girebilmektedir.

İş kazaları dünden bugüne artarak sürmektedir. İş kazaları ve bu kazalara bağlı ölümler aşağıda Tablo-1’de verilmiştir.

Tablo – 1: İş kazaları ve ölümler (SGK)
YIL İŞ KAZASI ÖLÜM % ÖLÜMLER
1996 97631 1492 1,53
1997 98318 1473 1,50
1998 91895 1252 1,36
1999 77955 1333 1,71
2000 74847 1173 1,57
2001 72367 1008 1,39
2002 72344 878 1,21
2003 76668 811 1,06
2004 83830 843 1,01
2005 73923 1096 1,48
2006 79027 1601 2,03
2007 80602 1044 1,30
2008 72963 866 1,19
2009 64316 1171 1,82
2010 62903 1444 2,30
2011 69227 1700 2,46
2012 74871 744 0.99
2013 ?? 1235             —

Gerek iş kazaları ve gerekse de meslek hastalıklarını önleyebilmek adına dünyada arayışlar ve çalışmalar sürmektedir. Ülkemizde de bu konuda çalışmalar yapılmaktadır. Ülkemiz çalışma yaşamında birbirinden farklı üç ayrı sektör söz konusudur. Bunlar;

  • Kamu Sektörü
  • Özel Sektör
  • Kendi nam ve hesabına çalışanlar

Bu üç sektörün kendine özel yasaları vardır. 2013 başından başlayarak çalışma yaşamında bu üç sektör açısından İş Sağlığı ve Güvenliği (İSG) konularını kapsayan “çatı yasa”mız yürürlüğe girdi. Yasanın bu biçimde çıkmasında 155 ve 161 sayılı ILO Sözleşmeleri etkili olmuştur. Her iki Sözleşme de (AS: Convention) Anayasamızın 90. maddesi gereğince artık Ulusal Yasa durumuna dönmüştür. Ancak söz konusu yasa kendi içinde birtakım eksikler ve çelişkiler barındırmaktadır. Yeterince tartışılmadan, ilgili toplumsal yanların görüşleri de yeterince alınmadan bu yasa çıkartıldı.
Bu bakımdan gelinen noktada başarılı olduğumuz söylenemez.

İş kazaları ve meslek hastalıklarını en az düzeye indirebilmek adına çıkartılan
6331 sayılı İSG Yasası ne gibi sorunlar içeriyor, eksikleri nelerdir gibi sorulara yanıt bulmamız gerekir. Yasanın eleştirisine geçmeden önce aşağıdaki tabloları incelemekte yarar var.

Tablo – 2: İş kazalarının işyerinde çalışan sigortalı sayısına göre dağılımı (SGK).
ÇALIŞAN Sayısı 2005 2006 2007 2008 2009 Toplam Oran %
1-49 46342 48133 49549 44175 40671 228870 61,7
50-99 6343 6582 6402 5784 5697 30808 8,3
100-199 6818 7909 8068 6828 5466 35089 9,5
200-249 2001 2243 2678 2133 1552 10608 2,9
250-499 5618 6307 6400 5849 4437 28611 7,7
500-1000 3075 4333 3867 3736 2823 16934 4,6
1000< 3726 4420 3638 4458 3669 19911 5,3
Toplam 73923 79027 80602 72963 64316 370831 100.0

Tablodan da anlaşılacağı üzere iş kazalarının neredeyse üçte ikisi 49 ve daha az çalışanı olan işyerlerinde meydana geldiği görülmektedir.

Şimdi de Tablo-3’ü inceleyelim :

Tablo – 3: İşyerleri ve çalışanları % dağılımı sigortalı çalışanlar (2008 yılı – SGK).
Çalışan sigortalı sayısı Bütün İşyerleri içindeki
% Dağılımı
Bütün sigortalılar içinde Çalışanların % dağılımı
1 – 9 %85,4 %29,1
10 – 49 %12,7 %32,9
50 – 249 %1,6 %21,8

Tablodan da görüldüğü gibi çalışanların %62 gibi büyük bir oranı 49 ve daha az personeli olan küçük işyerlerinde istihdam edilmektedir.

Şimdi 6331 sayılı Yasanın olumlu yanlarına bakalım:

  • İşyerlerinde çalışan ve çalıştıran arasında İSG konularında işbirliği yapılması
  • İşverenin İSG konularında her türlü önlemi alması, araç ve gereci noksansız bulundurması
  • İşverenlerin yeni teknolojiyi izlemesi ve uygulaması
  • Çalışan ve çalıştıranların birbirlerini İSG konularında bilgilendirmesi ve görüş alınması
  • İşyerlerinde risk analizlerinin yapılması
  • İşyerlerinde acil durum planlarının yapılması
  • İşyerlerinde çalışma ortamı gözetimi yapılması
  • Çalışanlar için sağlık gözetimi yapılması

Öncelikli olarak sayılabilir.

İşveren yukarıdaki uygulamaları nasıl yapacak?

Ya işyerinde kendisi bir “İşyeri Sağlık ve Güvenlik Birimi” kuracak veya ticaret mevzuatına uygun olarak kurulmuş olan “Ortak İşyeri Sağlık ve Güvenlik Birimleri” üzerinden hizmet satın alacak. Kendisinin bu birimi kurması için tam süreli olarak
İşyeri Hekimi ve İş Güvenliği Uzmanı istihdam ediyor olmalıdır. Bunun da koşulu işyerinin tehlike sınıfına göre olmak üzere;

  • 1000 çalışanı olan çok tehlikeli işyeri
  • 1500 çalışanı olan tehlikeli işyeri
  • 2000 çalışanı olan az tehlikeli işyeri

Sınıfında olmak gerekir. Başka bir deyişle, Ülkemizdeki işyerlerinin %0,3 gibi çok az bir bölümü için kendi bünyesinde böyle bir birim kurması gerekir. Geri kalan ve neredeyse işyerlerinin tümüne yakın kesimi İSG hizmetlerini yasanın 6. maddesi uyarınca
“Ortak İşyeri Sağlık ve Güvenlik Birimleri” üzerinden alabilir. 6. maddeyi dikkatli incelediğimizde; İşveren isterse ilgili İSG personelini istihdam edebilir.

Şimdi de 2 Ağustos 2013 Cuma günü 28726 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan
“Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair (6495 sayılı) Kanun” içinde yer alan 56. madde ile 6331 sayılı İSG Yasası 6. ve 7. maddelerin yürürlük tarihi ötelenmiştir.

MADDE 56 – 6331 sayılı Kanunun 38 inci maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

“a) 6 ve 7. maddeleri;

1) 4857 sayılı İş Kanununun mülga 81 inci maddesi kapsamında çalışanlar dışında kamu kurumları ile 50’den az çalışanı olan ve az tehlikeli sınıfta yer alan işyerleri için 1.7.2016 tarihinde,

2) 50’den az çalışanı olan tehlikeli ve çok tehlikeli sınıfta yer alan işyerleri için 1.1.2014 tarihinde,

3) Diğer işyerleri için yayımı tarihinden itibaren altı ay sonra,”

İşverenler hem çalışanın sağlık ve güvenliğini korumak için gerekeni yapacak, hem de bu hizmetin sunulmasının koşullarını belirleyen 6. maddenin yürürlük tarihi sürekli ötelenecek… Bu sonucu yukarıda verilen tablolardaki sayılarla ilişkilendirdiğimizde fazlaca yoruma gerek kalmadığı apaçık ortadadır.

6331 sayılı yasanın öbür çelişkileri

İşyerleri tam süreli olarak İşyeri Hekimi çalıştırmak zorunda ise 6. maddenin 3. fıkrası gereğince yardımcı sağlık personeli istihdamına gerek yoktur! Bu durumda işyeri hekimi “Süpermen” (AS: veya “Super lady”!) olsa elinden bir şey gelmez.

Yasanın 15. maddesi gereğince sağlık gözetimi yapılması gerekir. İşe girişlerde ve çalışma yaşamı boyunca sağlık gözetiminin bir parçası olarak sağlık muayenelerinin yapılması gerekir. Özellikle de işe girişlerde 15. maddenin 2. fıkrası gereği, “..tehlikeli ve çok tehlikeli sınıflarda yer alan işyerlerinde işe giriş sağlık raporu olmadan işe başlatılamaz..” demektedir. 15. maddenin 3. fıkrasında da söz konusu sağlık raporlarının “İşyeri Sağlık ve Güvenlik Birimi” veya hizmet alınan “Ortak Sağlık ve Güvenlik Birimi” bünyesindeki işyeri hekimince verilebileceği hüküm altına alınmıştır.

Yasa, bütün sektörleri kapsayacak biçimde çıkartılmıştır (!). 30. maddesi gereğince de değişiklik yönetmeliklerin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca çıkartılabileceği hüküm altına alınmıştır. Bugüne dek çıkarılan yönetmelikleri incelediğimizde YALNIZCA ÖZEL SEKTÖR dikkate alınarak düzenleme yapıldığı görülmektedir.
Kamu kurumları için hiçbir düzenleme yapılmamaktadır.

5510 Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Yasası 12. mad. ve ayrıca 4857 sayılı İş Yasası 2. maddesinde işveren ve işveren vekili tanımı yapılmıştır. Bu maddeleri incelediğimizde karşımıza büyük bir sorun çıkmaktadır; Kamu sektöründe çalıştıran, bir başka deyişle işveren kimdir?

İşçi / çalışan kimdir? Soruları net olarak yanıt bulamamaktadır. Tam bir karmaşa vardır.
Bu karmaşayı somut soru örnekleriyle açıklamakta yarar var :

  • Belediyelerde işveren kimdir
  • Üniversitelerde işveren kimdir

o  Rektör mü, fakülte dekanları mı yoksa kürsü başkanları mı?
o  Yüksekokul müdürleri mi?

Yukarıdaki sorulara yenilerini de eklemek olanaklıdır. Ama hiçbirinin yanıtını ne 6331 sayılı yasa içinde ne de bağlı yönetmeliklerde görebilirsiniz!

Yasanın boşlukları (sorunları) kuşkusuz bunlarla sınırlı değil, başka sorunlar da var :

  • Bankalar, mağazalar zinciri vb. çeşitli yerleşim birimlerinde şubeleri olan işyerleri merkezi bir İSG organizasyonu yapamaz. Bulunduğu il sınırları içindeki veya komşu ildeki bir “Ortak Sağlık ve Güvenlik Birimi” üzerinden hizmet almak zorundadır.
  • Ülkemizde etkinlik gösteren uluslararası firmalar kendi merkezi İSG uygulamalarını yapamazlar. Kimi uluslararası firmalar az sayıda personel ile değişik kentlerde şubeler açabilir. Bunlar da bulunduğu il sınırları içindeki veya komşu ildeki bir “Ortak Sağlık ve Güvenlik Birimi” üzerinden hizmet almak zorundadır.
  • Alışveriş merkezleri… AVM diye bilinen bu işyerleri çok az personel çalıştıran çok sayıda işyerinden oluşmaktadır. Birlikte bir “Sağlık ve Güvenlik Birimi” kuramazlar. Her biri bağımsız olarak bulunduğu il sınırları içindeki veya komşu ildeki bir “Ortak Sağlık ve Güvenlik Birimi” üzerinden hizmet almak zorundadır.

Şimdi temel soru şudur :

“Ortak Sağlık ve Güvenlik Birimleri” için hizmet standardı var mıdır?

Yanıt; yoktur.

Buraya dek 6331 sayılı yasada gözden kaçan eksikleri ve hataları incelemeye çalıştık.
Umutsuzluğa gerek yoktur. Eğer İSG alanında taraf olan bütün birimler bir araya gelerek
“En kötü senaryo” dahil bütün olasılıkları tartışarak 6331 sayılı yasanın güncellenmesi sağlanabilirse, Dünya sıralamasında hızla yukarı çıkabiliriz.

Bunun yapılabilmesi de kanımca “Hukuk Devleti” olmaktan geçer.

SAĞLIK BAKANLIĞI ÜNİVERSİTESİ UCUBESİ


SAĞLIK BAKANLIĞI ÜNİVERSİTESİ UCUBESİ

Dostlar,

Bir intörn seminerimiz aşağıda..
AÜTF Halk Sağlığı Anabilim Dalı‘nda her ay sonunda tıbbiye son sınıf (6. sınıf,
Dönem 6) öğrencilerimizle yaptığımız seminerleri sizlerle paylaşıyoruz son birkaç aydır.

25 Temmuz 2014 günü, 3 sevgili öğrencimiz, bizim danışmanlığımızda aşağıdaki konuyu hazırladılar.

İnt. Dr. Cuma Ali Zoba,

İnt. Dr. Süleyman Çakmak ve

İnt. Dr. Ersin Çelik‘e nitelikli ve uyumlu emekleri için teşekkür ediyoruz.

Konu teknik gelip yanıltıcı olmasın. Toplumun geniş kesimlerini ilgilendiriyor
ve olumsuz etkileme durumunda ne yazık ki..

Ama TBMM’deki AKP grubu “monoblok” davranmayı sürdürüyor.!?

  • “Türkiye Sağlık Enstitüleri ve Sağlık Bakanlığı Üniversitesi Yasa Tasarısı”

Saglik_Bakanligi_Universitesi_ve_Saglik_Enstituleri_Yasa_Tasarisi

2’si birlikte fotoğraflarımız olmak üzere 72 yansıyı izlemek için lütfen tıklar mısınız??

Not : 10 Ağustos 2014 Pazar günü yapılacak Cumhurbaşkanı seçimine dek Ankara dışındayız..Şimdilik, Adrassan’da yakılan ormanların görünümü çok hüzün verici ve havalar çoooook sıcak… Gazze ve Kuzey Irak da öyle.. Yine de herkese iyi bayramlar ve iyi tatiller dileyelim.. 

Sevgi ve saygıyla
26.7.2014, Adrassan

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net