Yazar arşivleri: Ahmet SALTIK

Ahmet SALTIK hakkında

Atılım Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ahmet SALTIK’ın özgeçmişi için manşette tıklayınız: CV_Ahmet_SALTIK Hekim (Halk Sağlığı Profesörü), Hukukçu (Sağlık Hukuku Uzmanı) Mülkiyeli (Kamu Yönetimi - Siyaset Bilimci)

Erdoğan kaybetti

Olayların Ardındaki Gerçek
Olayların Ardındaki Gerçek
Erdoğan kaybetti
15 Mayıs 2023, Cumhuriyet


Dün akşam, gazetemizin yayına verildiği saatlerdeki çeşitli seçim verilerine göre, Millet İttifakı’nın cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu önde görünmektedir. 

Bunun temel nedenleri kısaca şöyle sıralanabilir:

1) Trakya’daki üç ilde Kılıçdaroğlu öndedir.

2) Batı Anadolu’da, Çanakkale, Balıkesir, Muğla ve Denizli illerinde Kılıçdaroğlu öndedir.

3) Mersin ve Adana’da da Kılıçdaroğlu öndedir.

4) Bütün Doğu ve Güneydoğu Anadolu illerinde Kılıçdaroğlu öndedir.

5) İzmir, İstanbul, Ankara… Bu üç büyük kentte Kılıçdaroğlu öndedir.

6) Kılıçdaroğlu, Karadeniz ve Orta Anadolu illerinde önde olmasa da Recep Tayyip Erdoğan’a yakın oy almıştır.

Bu koşullar altında Kemal Kılıçdaroğlu, seçimi önde bitirmektedir. Erdoğan cumhurbaşkanı seçimini kaybetmiştir.

Bayazıt İlhan

Bayazıt İlhan
12.05.2023, BİRGÜN

Türkiye’nin seçimine iki gün kaldı.
Yıllardır sağlık ve yaşam hakkı için mücadele veriyoruz. Hekimler ve sağlık emekçileri emeklerinin değerinin bilindiği, laik, demokratik, barış içinde bir ülkede, güvenli koşullarda, nitelikli sağlık hizmeti vermek istiyorlar. Bunu başarabilecek miyiz?

SAĞLIK HAKKI MI, PİYASA KURALLARI MI?

O kadar da karmaşık değil. Sağlığınızı piyasanın çarkları, çıkar odaklarının zenginleşme çabaları mı, yoksa hak olarak gören bir anlayış mı belirlesin? Temel olarak vereceğimiz karar budur.

Günlerce telefon ya da internet başında sıra bekleyip beş dakikalık muayeneyle nitelikli sağlık hizmeti alıyor muyuz? Başka çare? Özel sağlık kurumlarından hizmet almak olabilir, yalnız çok paranızın olması gerekiyor. En güzel cevabı son depremlerde enkazdan 138 saat sonra çıkarılan yaralı yurttaşımız verdi: “Kurban olayım beni özel hastaneye götürmeyin, param yok.” Ona cankurtaranda yardım etmeye çalışan hekim “özel hastane sana kurban olsun” diyordu, olur mu?

Şehir hastanelerinin ilk müjdesinin nasıl verildiğini hatırlatayım size.

Tarih 26 Ocak 2005. Dönemin Başbakanı Erdoğan bir özel hastanenin açılışında patrona şöyle sesleniyordu:

  • “Şişli Etfal’i verelim, bir de yer gösterelim.
  • Orada modern bir hastane kur.
  • Şişli Etfal’i de istersen alışveriş merkezi yap.”

Sonrasını gördük. Bütün itirazlara rağmen Kamu Özel İşbirliği denilen yöntemle, devletin kendi arazisinde özel şirketlere hastane inşaatı yaptırıp 25 yıl kira ödediği, hizmetlerin çoğunu ve ticari alanların gelirlerini şirketlere verdiği modelle hastane inşaatlarına başlandı. Başlangıçta 34 proje vardı, büyük kamu zararı konusunda oluşturduğumuz farkındalık sayesinde 18 hastanede kaldı, diğer projeler genel bütçeden finansman modeline geçti, şu ana kadar 15’i açıldı. İtirazlarımız, hukuk mücadelemiz sayesinde mevcut devlet hastanelerinin ihaleyi alan şirketlere devrini durdurduk. Ancak pek çok ilde 30’a yakın devlet hastanesi ya kapandı ya küçültüldü, işlevsizleştirildi. Kurduğumuz Hastanemi Açın Platfotmu ile hastanelerimizi korumaya, kapanmaktan, yıkılmaktan kurtarmaya, yeniden açtırmaya, geliştirip güçlendirmeye çalıştık. Ankara’da olduğu gibi önemli başarılarımız da oldu, pek çok hastanemizi kapatılıp yıkılmaktan kurtardık. Bu hastanelerimiz halkındır, onlara emanettir. Sandıkta tüm bunlar oylanacak.

YOKSULLUK, PRİM, KATKI VE KATILIM PAYLARI

Genel Sağlık Sigortası (GSS) ile tüm yurttaşların sağlık sigortasına kavuştuğu söylendi. Ancak sayısı tam olarak açıklanmamakla birlikte yaklaşık 10 milyon yurttaşımızın primlerini ödeyemediği için sağlık hizmeti alamama riski ile karşı karşıya kaldığı ve yıllık uzatmalarla durumun idare edildiği görülüyor. Geliri asgari ücretin üçte birinden az olduğu için primi devlet tarafından ödenen yurttaş sayısı ülkedeki fakr-u zarureti gözler önüne seriyor.

En çarpıcısı Şanlıurfa’da, SGK Ocak 2023 verilerine göre seçmen sayısı 1 milyon 221 bin 522, primi devlet tarafından ödenenlerin sayısı 784 bin 980. Halkın %64,2’si primini ödeyemeyecek kadar yoksul.

GSS primini ödemeniz de sizin parasız sağlık hizmetine erişiminizi sağlamıyor.

Hastanede, eczanede, tıbbi cihaz aldığınız yerde, gözlükçüde sayısız katkı ve katılım payı ödemeniz gerekiyor. Tamamlayıcı sağlık sigortası ya da özel sağlık sigortası yaptırmaya teşvik ediliyorsunuz. Parasını ödemeye razı olsanız da ulaşamadığınız yüzlerce ilaç var.

SAĞLIK EMEKÇİLERİNİN DURUMU

Hekimler, sağlık çalışanları şiddetten, değersizleştirilmekten bıktı. İnsanlar sağlık hakkından “doktor dövme” hakkını anlar oldular. Hekimler akın akın yurt dışına gidiyor. Geçtiğimiz yıl 2 bin 685 hekim yurt dışına gitmek için TTB’den belge aldı. Her ay büyük bir tıp fakültesinin yıllık mezunu kadar hekim yurt dışına gitme girişiminde bulunuyor.

Giderlerse gitsinler mi?

Bugün Hemşireler Günü. En önemli sağlık emekçilerinden hemşirelerimiz yoksulluk, zor ve güvensiz çalışma koşulları içinde debeleniyor. Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası Ankara Şubesi hemşireler arasında yeni bir çalışma yaptı. Buna göre genç hemşire ve ebelerin de %75’i yurt dışına gitmek istiyor. Hemşirelerin %64’ü mobbinge maruz kalıyor, %94’ü iş barışının bozulduğunu düşünüyor. Kamudaki hemşirelerin %95’inin aylık toplam geliri 20 bin TL’nin, %30’unun 16 bin TL’nin altında. Özel sektörde ücretler çok daha düşük. Bu koşullarda nitelikli sağlık hizmeti mümkün mü?

Pazar günü oyumuzu savaş değil barış diyenlere, çevreyi, doğayı, kentleri katledenlere değil korumaya kararlı olanlara vereceğiz. İnsanların evlerinin başına yıkılmadığı, enkaz altında günlerce yardım beklemedikleri, ayazda kalmışken yardım kuruluşlarının çadır satmadıkları bir ülke için oy vereceğiz. Çocuklara, gençlere, bu ülkenin kurduna kuşuna, ağacına çiçeğine yaşanabilir bir ülke bırakmak için oy vereceğiz.

Yurttaş sorumluluğu hepimizi oy vermeye ve sandıklara sahip çıkmaya çağırıyor.

Türk Vatandaşı Naci BEŞTEPE

PETROL

RTE, Gabar’da günlük 100 bin varil kapasiteli petrol bulunduğunu müjdeledi.
Seçim buluşu…

KOCAMIŞ

69 yaşındaki RTE, ağırlaştırılmış müebbet mahkumu, katil, Hizbullah’ın askeri kanat sorumlusu 71 yaşındaki Hüda Par’lıyı kocamışlık nedeniyle affetti.
80’lik generaller kumpastan içeride.
Beyni ve zihni kocamış, adam yanlış…

PEYGAMBER

RTE, “Biz Allah’tan emir alıyoruz”
Uçuş…

MERMİ

Bahçeli, “Afrin’i alacağız diyorlar. Alsalar alsalar ağırlaştırılmış müebbet alırlar ya da vücutlarına mermi alırlar”
Sulanmış…

MAYMUN

Bahçeli, HDP’nin anayasa ve Türklükle ilgili açıklamamaları karşısında CHP ve İYİP’nin üç maymunu oynadığını söyledi.
Hüda Par’ın sözlerini duymayanlar arsız maymun…

EVLİLİK

SS, “Millet İttifakı iktidara gelirse LGBT’nin önü açılacak, erkek erkekle, insan hayvanla evlenecek” diyor.
Bunları söylerken Adalet Bakanı Bozdağ’ın görüşünü almış olmalı…

GÖRÜŞME

RTE, CHP’yi Kandil’le görüşmekle suçlamayı ön plana aldı.
Kandil’den Duran Kalkan AKP’nin PKK ile, AKP Diyarbakır adayı Ensarioğlu devletin (yöneten AKP) Öcalan ile sürekli görüştüğünü açıkladı.
İftira ile gerçek yan yana…

KIZILAY

Kızılay Konya/Selçuklu Yönetim Kurulu üyesi Ahmet Dağlı, İmamoğlu’nun Konya mitingi öncesinde “Şeytan taşlamak isteyen yarın Anıt Meydanı’na gidebilir.” diye yazdı.
“Depremde, Kızılay nerede?” sorusunun yanıtı!..

BÖLÜCÜ

RTE meydanlarda “Vatanı böldürmeyeceğiz” diyerek Millet İttifakı’nı bölücülükle suçladı.
Partisinin Diyarbakır adayı, emekli imam ve vaiz Mehmet Said Yaz, Türk adaylara oy verilmemesini istedi ve Kürdistan’ın bölünmüş olduğunu söyledi.
Sözün değil aklın bittiği yer…

MİLİTAN

Erzurum’da MHP, AKP ve Hüda Par’lılar İmamoğlu’nu taşladı.
Güvenliğin sorumlusu SS, olayı ve yaralanmaları “tiyatro” olarak yorumladı.
Militandan bakan…

HIRS

RTE, 20 yıldır Başbakan ve Cumhurbaşkanlığından sonra başka dünyevi hırsı olmadığını söyledi. PKK montajlı sahte video gösterip oy istedi.
Mal varlığı hakkındaki iddialara bakılırsa birazcık da para hırsı var.
Hepsi ahiret için…

AKP, MHP ve PKK

Örsan K. Öymen
08 Mayıs 2023, Cumhuriyet

Türkiye’nin ekonomik, siyasi, sosyal sorunlarını çözemeyen AKP hükümeti ve onun destekçisi MHP, yalana ve iftiraya sarılarak, cumhurbaşkanı adayı ve CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nu, terör örgütü PKK’yi desteklemek gibi akıl almaz iddialarla suçlamaya devam ediyor.

AKP-MHP bunun gerekçesi olarak da, HDP’nin Kılıçdaroğlu’nu desteklemesini gösteriyor. Oysa HDP, toptancı bir biçimde, PKK ile özdeşleştirilemeyeceği gibi, Kılıçdaroğlu’nu destekleyen 20’yi aşkın siyasi partiden yalnızca birisidir.

Bunun da ötesinde CHP, PKK’nin lideri Abdullah Öcalan’ın serbest bırakılması ve Türkiye’nin üniter (tekil) yapısının bozulması konusunda HDP’ye hiçbir taviz vermemiştir.

CHP’nin kendi oyu, %50’nin üzerinde oy almasını gerektiren yeni sistemde yeterli olmadığı için, CHP, birçok başka partiyle birlikte ve birçok başka parti gibi, HDP’nin de oyuna gereksinim duymaktadır.

HDP’nin Kılıçdaroğlu’nu desteklemenin karşılığında elde edeceği tek şey de, yargının bağımsızlığına kavuşmasıyla birlikte, HDP üzerindeki hukuka aykırı uygulamaların son bulması ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin aldığı kararların uygulanmasıdır.
***
Öte yanda, terör örgütü PKK ile “çözüm süreci” adı altında müzakere yürüten ve tavizler veren; İstanbul seçimlerinden önce Abdullah Öcalan’ın postacılığını yapan ve PKK üyesi Osman Öcalan’ı TRT’ye çıkartan AKP hükümetidir!

Suriye’nin toprak bütünlüğünü koruyacağına, Suriye’nin bölünüp parçalanmasına ve doğan otorite boşluğu sonucunda, PKK’nin Suriye’de güçlenmesine yol açan da AKP hükümetidir!

Türkiye ile Suriye arasında, teröre karşı işbirliği yapılması konusunda imzalanan Adana Mutabakatı’nı devre dışı bırakan, bu nedenle Suriye’ye sürekli sınır ötesi operasyonlar yapmak zorunda kalan AKP hükümetidir!

“Kandil’i başlarına yıkacağız” diye açıklama yapıp, 20 yıl boyunca PKK’nin mevcut yöneticileri Murat Karayılan’ı, Cemil Bayık’ı, Fehman Hüseyin’i ele geçirmeyen AKP hükümetidir!
***
AKP ve onun destekçisi MHP, Türkiye NATO’nun ikinci büyük ve etkili ordusuna sahip olduğu halde, PKK’nin yöneticilerini yıllardır neden ele geçirmediler?!

PKK’nin ortadan kalkması durumunda, MHP’nin de varlık nedenini kaybedeceği için olabilir mi?!

Yoksa beceriksizlikten dolayı mı?

Terör örgütü IŞİD liderini istediği zaman ele geçiren AKP hükümeti, PKK’nin liderleri konusunda neden aynı beceriyi gösterememektedir?!

Adana Mutabakatı neden devre dışı bırakılmıştır?!

Suriye’ye yapılan sınır ötesi operasyonları iç siyaset malzemesi olarak kullanmak için, askerin kanı üzerinden siyaset yapabilmek için olabilir mi?!
***
AKP-MHP, savunma sanayisi alanındaki gelişmeleri de iç siyaset aracı olarak kullanmaya, savaş tankıyla, gemisiyle, uçağıyla siyasi şov yapmaya ve bunu da PKK’ye karşı mücadele söylemleriyle süslemeye devam ediyor.

Oysa teröre karşı esas mücadele, etkin bir istihbaratla ve etkili antiterör komando timleriyle verilir. Tankla, gemiyle, uçakla terörizme karşı mücadele verilmez! Bunlar daha çok, ülkeler arası savaşlarda kullanılır, ama şu anda öyle bir savaş riski de yok!

Halk, AKP’nin ve MHP’nin, PKK terörü konusundaki palavralarına ve safsatalarına kanacak mı, hep birlikte göreceğiz.

5 soruda yapay zeka ChatGPT’nin eğitim dünyasına etkisi

5 soruda yapay zeka ChatGPT’nin eğitim dünyasına etkisi

Doç. Dr. Tarkan Gürbüz, son günlerde gündemde olan ChatGPT’ye, “eğitimde kişisel asistan” olarak bakılmasını ve öğretmenlerin de ödev verme şeklini bu teknolojiye göre değiştirmesini önerdi.
Dijital yayınları kullanarak çözüm üreten ChatGPT’nin, “eğitim dünyasında öğrencilerin ödevlerini yaptırdığı, makalelerini yazdırdığı bir kaynağa dönüşeceği, bu nedenle yaratıcılığı sınırlama tehdidi yarattığı” şeklinde eleştiriler sonrası, akademinin dikkati bu teknolojiye çevrildi.

“Eğitimde yapay zeka uygulamaları” konusunda ders veren ODTÜ Bilgisayar ve Öğretim Teknolojileri Eğitimi Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Tarkan Gürbüz, AA muhabirine, ChatGPT’nin eğitim dünyasına etkisini anlattı, çeşitli sorular sorduğu ChatGPT’nin yanıtlarını yorumladı.

ChatGPT’ye, “Eğitimde teknolojinin etkin ve etkili şekilde kullanımı nedir?” sorusunu yönelten Gürbüz, “Öğrencilerin ödevlerini ve sınavlarını değerlendirir, öğretmene hızlı bir geri bildirim sağlar” şeklinde yanıt aldı. Gürbüz, “Çok doğru söylüyor. Bu anlamda iyi yetişmiş donanımlı öğretmenlerin elinde sadece ChatGPT değil, gelişen ve gelişmekte olan diğer teknolojiler de önemli ve etkili birer araca dönüşebilir.” dedi.

“ChatGPT ile öğrenciler, sınıfta aynı ödevi hazırlar mı?” sorusu üzerine ChatGPT’nin yanıtı, “Bu durumda öğrencilerin öğrenme durumları sınırlı kalabilir ve öğrenciler arasında bir farklılaşma olmayabilir. Bir öğretmen olarak öğrencilerin farklı öğrenme stillerine ve ihtiyaçlarına uygun olarak ödevler tasarlamak önemlidir.” şeklinde oldu. Bu yorum üzerine Gürbüz, “Hayallerin sınırı yok. ChatGPT ile ilgili çalışmalar arttıkça, literatüre girdikçe emin olun ChatGPT kendisini savunur hale gelecektir. ” dedi.

Doç. Dr. Gürbüz’ün, ChatGPT’nin eğitim dünyasına etkisine ilişkin AA muhabirinin sorularına verdiği yanıtlar şöyle:

1 – ChatGPT ile nasıl iletişim kurmak gerekir, soru sormak için nasıl bir yol izlenmesi gerekiyor?

ChatGPT, veri tabanından sizin sorduğunuz soruların yanıtlarına yani ihtiyaç duyduğunuz bilgiye erişiminizi uygun hale getirebilen bir teknoloji. Bunu verimli kullanmanın yollarını bulamazsanız ve öğrenmezseniz elbette bu teknoloji çok sığ kalacaktır. Soru sorarken detaylandırmak gerekiyor. Kendinizi tanıtmanız ve potansiyelinizi ortaya koymanız gerekiyor. Bunların her biri veri olarak işleniyor ve arka planda yapay zeka sizi giderek daha iyi anlayarak sormak istediğiniz sorunun çerçevesini çiziyor ve ona göre çözüm üretiyor. Sorular çeşitlendikçe daha zengin içerikler de getirecektir. İhtiyacınızı ne kadar düzgün sorularla iletirseniz o kadar çok fayda görürsünüz.

2- Yapay zeka, eğitim süreçlerinde nasıl kullanılmalı, eğitim süreçleri üzerine ne tür fırsat ve tehditleri olabilir?

Eğitimde teknoloji amaç değil araçtır. Zorlama yollarla, kullanmış olmak için teknoloji kullanılmamalı. Bu doğrultuda dönüşüm süreci eğitimde en iyi şekilde gerçekleştirilmelidir. Yapay zekanın sunabileceği fırsatları, ufuk açıcı çözümleri, sizin düşünmediğiniz noktalardan veri getirerek hayal gücünüzü, yaratıcılığınızı destekleyen bir araç olarak kullanmayı hedeflemek gerekiyor. Tıpkı cep telefonu gibi. ChatGPT teknoloji bağımlılığı riskinizi artıyor, üretkenliğinize engel oluyor ve sizi düşünmeden uzak bir çalışma ortamına sokuyorsa o da elbette bir tehdit oluşturacaktır.

3 – Yapay zekanın okullarda ödevler, üniversitelerde de makale yazımı konularında aynı içerikleri üretme riskine karşı ne önerirsiniz?

Öğrenciler, ChatGPT ve diğer yapay zeka algoritmalarını nerede ve nasıl, ne kadar kullanmış olduklarının bilgisini öğretmenle paylaşmalı, öğretmen yönlendirmeleri bu doğrultuda yapılmalı. Bu kapsamda öğretmenler de ödev verme şekillerini değiştirmeli. Yapay zekayla birlikte artık öğrenme süreçlerinde öğretmen-öğrenci birlikte daha koordineli çalışmak ve birbirlerini tanımak durumunda. Dolayısıyla öğretmen, sadece bilgi kaynağı değil yönlendirici ve kaynağa ulaştıran kişi olarak rolünü güçlendirmeli. Öğrenci, öğretmen, birey, ChatGPT’yi ya da benzeri yapay zeka ürünleri kullanarak birlikte üretmeyi öğrenmeliler.

4 – Öğrenciler ve akademisyen adayları bu teknolojiyi kullanırken nelere dikkat etmeli?

Yapay zeka, öğrenme aşamalarındaki zaman faktörüyle ilgili problemleri yeniden gözden geçirme fırsatı sunacak. Birçok işi bu teknolojilere yükleyebiliriz ve kendimize zaman yaratabiliriz. O yarattığımız zamanda ortaya çıkacak öğrenme ortamında çıktıların kalitesini artırma şansımız var. Eğitim gerçekten daha da önem kazanarak başat rolü oynuyor. Her zamankinden çok daha kaliteli bir eğitime her kademede ihtiyacımız var.

5 – Yapay zeka ve insan nasıl birlikte çalışabilir?

Yapay zekaya, ihtiyacınızı ne kadar düzgün sorularla iletirseniz o kadar çok fayda görürsünüz. Yanıtlarla, edebiyatla ilgili çalışmaları güçlendirebilirsiniz, yazılarınızı daha nitelikli hale getirebilirsiniz, bloglarınızı renklendirebilirsiniz. Kısa öyküler yazdırabilirsiniz. Aslında ChatGPT’ye kişisel asistan olarak bakabilirsiniz. Teknoloji yardımcınız olduğu durumda üretkenliğiniz daha da artacaktır. ChatGPT şu an öğreniyor. Mart ayında 4. versiyonu çıktı. Algoritmalara güvenebilirsiniz ama algoritmalar hata yapabilir ve bu hata düzeltilebilir. Şu an için ChatGPT’nin çok doğru olmayan çözümler ürettiği durumlar da söz konusu. Dolayısıyla insan faktörü ortadan kalkmıyor. Tedirgin olacak herhangi bir durum yok. “Bütün her şeyi makinelere devrediyoruz ve insan odaklı olmaktan uzaklaşıyoruz” şeklinde düşünmek yanlış olacaktır.
https://www.aa.com.tr/tr/bilim-teknoloji/5-soruda-yapay-zeka-chatgptnin-egitim-dunyasina-etkisi/2891212

İslamo-faşizm yenilgiye uğratılmalı!

Merdan Yanardağ
07.05.2023, BİRGÜN

İslamcı faşist blok ve AKP iktidarı siyasal ve tarihsel bir sona doğru yaklaşıyor. Bunu görüyoruz. Ancak, halkın genel kabullerine dayanan bir ideolojik dokuya (dine) ve bu motivasyonun beslediği etkili bir kitle tabanına sahip bütün gerici ve faşist iktidarlar gibi, AKP yönetiminin de kendiliğinden çökmesini beklemek saflık olur. Böyle bir beklenti, siyasetin tarihine de sosyolojisine de aykırıdır. Kazanmak için mücadele etmek, risk almak, bedel ödemeye hazır olmak ve cesaret gerekir.

Sürekli vurguladığım gibi; AKP’yi iktidara getiren bütün iç ve dış dinamikler köklü şekilde değişmiş durumda. İslamcı hareketin bu nesnel gerçekliğe daha fazla direnmesi mümkün görünmüyor. İslamcılığı ideolojik bir sermaye birikim aracı haline getiren ve ulusal zenginlikleri talan eden AKP iktidarı, sadece siyasal bir çöküşü değil, ahlaki bir tükenişi de yaşıyor.

Ancak, çoğu zaman öznel durum ile nesnellik arasında bir açı bulunur. Nesnel (objektif) durum ne kadar uygun olursa olsun, eğer öznel (subjektif) koşullar yerine getirilmez ise hiçbir siyasal güç iktidarı kendiliğinden terk etmez. Toplum, tarihsel ve kategorik bakımdan daha gerici çözümlere razı edilir. Bugün temel sorunumuz budur.

Oysa, gerici faşist bloku yenilgiye uğratmanın bütün nesnel koşulları oluşmuş durumda. Öyle ki, tıpkı AKP’yi iktidara getiren konjonktürde olduğu gibi, tarihte çok az karşılaşılacak şekilde bu kez islamo-faşist hareketin yenilgiye uğratılması için, iç ve dış dinamikler arasında bir örtüşmenin oluştuğu görülüyor. İşçiler, emekçiler ve genel olarak halkın büyük kesiminin yanı sıra, geleneksel cumhuriyet burjuvazisinin bir kesimi de artık AKP iktidarının gitmesinden yana. Çünkü AKP, artık sermaye sınıfının ortak çıkarlarını temsil eden bir parti/ iktidar olmak özelliğini yitirmiş durumda.

AKP, sermaye içi dar bir kliğin, deyim uygunsa, “fraksiyon partisi” haline gelmiş bulunuyor. Kamu kaynaklarının yağmalanmasıyla palazlanmış, bu nedenle sermayenin iç dengelerini bozan ve bütün piyasa kurallarını çiğneyen lümpen burjuvazinin iktidarına dönüşüyor. Diğer bir ifade ile AKP artık muhafazakar-islamcı yeni zenginlerin partisi haline geliyor.

Bu nedenle, daha önce islamcı hareketle uzlaşarak ona bütün kirli işlerini gördüren cumhuriyet burjuvazisi, kültürel ve sınıfsal doku uyumsuzluğunu, ne hikmetse birden bire fark ediyor. AKP’nin merkez sağda yer alan “muhafazakar-demokrat” bir çizgiyi temsil etmediğini anlıyor. Dahası, sermayenin sosyal bileşimini değiştiren AKP iktidarının, islamo-faşist bir rejim kurmasının kendilerini 21.yüzyıl dünyasında oyun dışı bırakacağını düşünüyor. Daha dramatik olanı ise, islamcı iktidarın “git” deyince, gitmediğini de acı bir şekilde öğreniyor.

Aynı şey, başta Batı olmak üzere, küresel sermaye çevreleri için de geçerli görünüyor. Büyük Ortadoğu Projesi’nin stratejik bir imalatı olan ve ılımlı islamı temsil etmesi öngörülen AKP iktidarının, artık işlevini yitirdiği düşünülüyor. Ancak, ne sermayenin ne de emperyalizmin bir kral otoritesi ya da imparator iradesi de bulunmuyor. Çünkü, siyaseti ve toplumsal yönelimleri istedikleri zaman ve istedikleri gibi düzenleme kudretleri her zaman olmuyor. Çünkü, siyasal gelişme ve oluşumları çok sayıda ulusal, küresel, tarihsel, sınıfsal ve kültürel etken belirliyor. Siyaset sınıflarının kendi özgül ağırlığı bulunuyor.

ABD ve Batı dünyası, kısa geçmişte özellikle Ortadoğu’da bütün ayıplı işlerini gören AKP iktidarının, islamcı bir rejim kurma ısrarının Türkiye’yi rotadan çıkardığını ve Doğu’ya doğru çektiğini düşünüyor. AKP’nin artık, islamcılık ile demokrasiyi buluşturmak gibi fantastik bir iddiayı yaşama geçirmeyi deneyen, “ılımlı islamcı” bir parti olmadığını görüyor. Dahası, onun Batı ile uyumunu yitirdiği ve öngörülemez olduğu anlaşılıyor. Kendi Ortaçığını aşamayan Müslümün dünyada ılımlı islamcı bir hareketin olamayacağı ortaya çıkıyor.

Bu anlamda; ABD ve Batı’ya yaslanıp küresel sermayenin desteğini alarak iktidara gelme, devleti ele geçirme ve güç kazandıktan sonra kendisini destekleyenlere kazık atarak islamcı bir rejim kurma stratejisi çökmüş görünüyor. Bütün dünyada iflas eden bu stratejinin Türkiye’de başarılı olması için bir neden de bulunmuyor.

Bugün tablo şudur; emekçi sınıflardan cumhuriyet burjuvazisinin bir kesimine, anti-emperyalist çevrelerden Batı’ya uzanan çok geniş bir yelpaze, islamcı iktidarı istemiyor. Onun artık tarihsel ve siyasal ömrünü doldurduğu düşünülüyor. Tarihte çok az görülebilecek özgün bir toplu durum oluşuyor.

Bu bağlamda; Türkiye’de emekçiler, demokrasi güçleri ve sol açısından durum çok açıktır; ülkeyi islamo-faşist bir diktatörlüğe doğru sürüklemeye çalışan iktidarı yenilgiye uğratmak, öncelikli tarihsel görev ve sorumluluktur. Deyim uygunsa, sorun artık ontolojiktir. Mücadele bir varlık-yokluk kavgasıdır. İslamcı faşist iktidarın, kendisini kuşatan bütün elverişsiz koşullara karşın kazanması, bizim kabahatimiz olacaktır. O nedenle içinden geçtiğimiz bu tarihsel dönemeçte nihai kazanımlar için gerekli olan geçici uzlaşmaları reddetmek, sanılanın aksine korkaklıktır. İdeolojik bir konfora kaçma tutumudur. Çünkü, kendisi için koşullar ne kadar olumsuz olursa olsun, islamcı hareket iktidarı kolay kolay bırakmayacaktır. Eğer bir şansı olduğunu görürse direnecektir.

Sonuç olarak; 14 Mayıs seçimleri esas olarak Türkiye’de işçi sınıfı için, halk için, demokrasi güçleri için, sol için önem taşıyor. Değilse, gerek AKP’ye karşı olan burjuva kesimler, gerekse Batı ve küresel sermaye, islamo-faşist iktidar ile yeniden uzlaşmanın yolunu bulur.

Elbette olası bir yenilgide devrimciler ve yurtseverler düştüğü yerden kalkmasını bilir. Kuşkusuz sol için dünyanın sonu da olmaz. Ancak, seçimlerin “küçük hatalar” nedeniyle kaybedilmesinin bedeli ağır olur. Böyle bir yenilginin büyük bir tarihsel yıkıma yol açacağı, ülkenin geriye savrulacağı ve toplumun acı çekeceği de açıktır. O nedenle, seçim günü ve ertesinde asıl görev bu toprakların devrimci ve yurtsever evlatlarının olacaktır. Bu anlamda, ihtiyacımız olan şey; konforlu bir kültürel solculuk değil, yeniden devrimci olmayı bilmektir.

AKP’nin seçim kampanyası

Örsan K. ÖymenÖrsan K. Öymen
01 Mayıs 2023, Cumhuriyet

 

Bir ülkenin seçim kampanyasında ortaya atılan söylemler, o ülkenin uygarlık seviyesinin (düzeyinin) göstergelerinden biridir. AKP’deki ve MHP’deki bazı (kimi) yöneticilerin ve siyasetçilerin seçim söylemleri nedeniyle, Türkiye şimdiden bu konuda sınıfta kalmıştır.

Yalan, iftira, tehdit içeren söylemler, mert, dürüst, namuslu ve şerefli insanların kullanacağı söylemler değildir. Bu insanların, bunu utanmadan yapmaları ve içlerine sindirmeleri, ciddi bir kişilik sorununa sahip olduklarının da göstergesidir.

Kendine güvenen ve cesur (yürekli) olan insan, yalana, iftiraya ve tehdide başvurmaz. Yalana, iftiraya, tehdide umut bağlayan insan, aynı zamanda, eşit ve dürüst koşullarda yarışmayı göze alamayacak kadar (ölçüde) kendisine güvenmeyen ve korkak olan insandır.

İktidarda kalmak için yalana, iftiraya ve tehdide başvuran insan, kişisel hırslarına, egosuna (benliğine) yenik düşmüştür, ahlaken zafiyet (ahlaksal zayıflık) içindedir.

Bu insanlar kurnaz olmak ile akıllı olmak arasındaki farkı da bilmezler, kurnazlığın büyük bir marifet (hüner) olduğunu sanırlar.

Halkın demokrasi, hukuk, adalet, özgürlük, medya, ekonomi, enflasyon, işsizlik, yoksulluk, sanayi, teknoloji, tarım, eğitim, kültür, sağlık, çevre alanlarındaki sorunlarını çözemeyen AKP’nin, seçim kampanyasında bir yandan da tank, füze, uçak, gemi, araba, nükleer santral, doğalgaz projeleriyle övünmesi, ayrıca trajikomik bir durumdur.

Türkiye’nin bazı alanlarda proje geliştirmesi ve üretim yapması olumlu bir gelişme olmakla birlikte, bunların halkın temel sorunlarını çözmesi olanaklı değildir.

Karadeniz’de doğalgaz arama ve çıkarma çalışmaları kısa bir süre önce başlamıştır ve bu çalışmaların Türkiye’nin doğalgazda dışa bağımlı duruma gelmekten çıkmasını sağlayıp sağlamayacağı belli değildir.

  • Akkuyu Nükleer Santralı’nın Türkiye’ye yarardan çok zarar getireceği açıktır.

Almanya, nükleer enerjinin yerine, enerji için rüzgâra, güneşe, suya (yenilenebilir yeşil enerji kaynakları) yönelirken ve ülkesindeki tüm nükleer santralları kapatırken, dünyada nükleer santral faciası konusunda Çernobil ve Fukuşima gibi iki kötü örnek varken,

  • AKP hükümetinin nükleer santralla övünmesi bir akıl tutulmasıdır.

Savunma sanayisi alanındaki bazı projelerin Türkiye açısından ne denli öncelikli olduğu tartışma konusudur. Türkiye, savaş durumunda bir ülke değildir. Türkiye için yakın gelecekte bir savaş riski de bulunmamaktadır. Türkiye’nin komşusu olup da Türkiye’yi tehdit eden hiçbir ülke yoktur. Yunanistan ile zaman zaman yaşanan anlaşmazlıklar, iki ülkenin de NATO’ya üye olmasının da etkisiyle, savaşa yol açmamıştır. 1974 yılındaki Kıbrıs Barış Harekâtı’nda bile iki ülke savaşa girmemiştir. Kurtuluş Savaşı’ndan beri, yaklaşık 100 yıldır, iki ülke arasında bir savaş yaşanmamıştır.

Türkiye, savunma sanayisi için bu denli çok harcama yapacağına, bu bütçeyi eğitime ve sağlığa ayırsaydı, bugün dünyanın en gelişmiş ülkelerinden birisi olabilirdi.

Togg adı verilen arabaya gelecek olursak; AKP’nin seçim kampanyasının en zayıf halkalarından birisi budur.

Neden mi?

Nedenini anlamak için arabanın fiyatını ve kaç vatandaşın o arabayı satın alabilecek gücü olduğunu öğrenmek yeterli olacaktır.

BU GÜN 1 MAYIS EMEKÇİ BAYRAMI!

Prof. Dr. Halil ÇİVİ
İnönü Üniv. İİBF Eski Dekanı

(AS: Bizim katkımız yazının altındadır..)

Emek çok değerli ve kutsaldır. Doğadan hazır ve bedava sahip olunanlar dışında; Tarihin her devrinde, her ülkede, her kademede ve her alanda, istisnasız (ayrıksız) herkesçe üretilip tüketilen her mal, her ürün ve her hizmet, yani her şey; emeğin, alın terinin, emekçinin ürünüdür.

Makineleri makine, araç-gereç yapan, teknolojik ürünleri geliştirip üretime aktaran, sağlık, eğitim, yönetim, ekonomi, hukuk… vb. hizmetler, öz olarak yine eğitilmiş fikirsel (düşünsel) ve bedensel emek sentezleridir (bireşimidir).

Emekçilerin ürünü olan ileri makine ve teknolojileri onların emeklerine el koyma aracı olarak kullanmak yanlıştır; iyi niyet, hukuk, ahlak ve adaletten yoksundur. Emek ve sermayenin üretimdeki işbirliği ve üretim sürecinin sürekliliği paylaşımda da adil ve hakça olmalıdır.
Eğer üretirken işbirliği varsa, paylaşırken de adalet, olmazsa olmazdır.

Ülkemizdeki örgütlü emek bileşenleri olan işçi sendikalarının bir kesimi ne yazık ki SARI SENDİKA konumundadır. Sarı sendikacılık sahte sendikacılıktır. Sermaye ve işverenle gizli anlaşmalar yaparak işçilerin yoksullaştırılmasına neden olunmaktadır.

Ayrıca emekçilerin mesleksel örgütlenmesi, özellikle 12 Eylül 1980 faşist darbesinden sonra büyük darbe almıştır İşçi sendikaları o donemin ülkedeki istikrarsızlık, siyasal cinayetler ve anarşisinden sorumlu tutulmuştur. Sendikal hak ve yetkiler uluslararası standartların çok gerisine düşürülmüştür. Bu durum halen devam etmektedir (günümüzde sürmektedir).

  • Sendikal örgütlenme ve toplu sözleşme hukuku mutlaka düzeltilmelidir.

Ülkemizde, mevcut (varolan) dağınık, bölünmüş ve ayrışmış sendikacılık yapısı yeterince güçlü değildir. İşçi sendikalarımızın daha güçlü olabilmeleri için ekonomik, siyasal ve mesleksel açılardan, aynı iş kollarında, birbirleri ile rekabet etmekten vazgeçip, ulusal gelirden daha çok pay ve daha adil bir ücret alabilmek için mutlaka birleşerek güçlenme ve dayanışma içinde olmalarını zorunlu duruma getirmiştir.

Bedensel ve düşünsel üretken emekleri ve alın terleriyle, top yekun (hep birlikte) her türlü ekonomik zenginliği (varsıllığı) üreten; ancak ürettiği ulusal serveti adilce bölüşmekten yoksun bırakılan tüm beden ve fikir (düşün) emekçileri ve emekliler için, daha özgür örgütlenebilmenin ve daha adil bölüşümün gerçekleşeceği demokratik bir siyasal yapı umuduyla tüm emekçilerin

1 MAYIS EMEKÇİ BAYRAMI KUTLU OLSUN!
===========================================
Dostlar,

Sayın Prof. H. Çivi hocamıza çok teşekkür ederek yazısını yukarıda paylaştık.

Aşağıdaki marşı ekliyoruz.. Bu marşı her dinlememizde tüm hücrelerimiz ürperiyor ve
Kanlı 1 Mayıs 1977” nin durulmaz acısı içimizi kavuruyor.

Timur Selçuk’un enfes sesinden 1 Mayıs Marşı‘nı dinlemek için tıklayınız…

1 MAYIS MARŞI-TİMUR SELÇUK – Dailymotion Video

Var olsun merhum Münir Nurettin Selçuk ve oğlu merhum Timur Selçuk..
Her ikisi de Müzik dehasıydılar. Dileriz bu Kültür, bu topraklar daha nicelerini yetiştirecektir.

1 Mayıs 1977’de, İstanbul Tıp Fakültesi’nden mezun olmak üzere iken, biz de Taksim’de idik.
İYÖK-DER (İstanbul Yükseköğrenim Kültür Derneği) çatısı altında yürüyüş kolundaydık.
O kanlı cehennemi yaşadık.. Rastlantıyla yaşamdayız. 1,5 ay sonra da hekim olduk..
***
Emperyalizmin kanlı oyunları bitmez..
Ancak Ulusal Hükümetler bunlara büyük ölçüde engel olabilirler.
Bir koşulla : Onların kuklası olarak iktidara getirilmemiş olmak!
Bu da Halkın sağkalım (beka) sorumluluğu.. Halkı bu bağlamda sürekli eğitmek de
yurtsever anti-emperyalist, anti-kapitalist ulusal aydının tarihsel ve sürgit yükümü..
***
Karl Marks’tan bu yana koşullar çooooooook değişti.. O, bilgisayar bile bilmiyordu..
Ayrıca Neo-liberal yabanıl (vahşi) KüreselleşTİRme = Yeni Emperyalizm, dünya sömürü hegemonyasını terk etmemek için var gücüyle abanırken, yeni ve etkili, kanlı yöntemler geliştirmekte ne yazık ki hala çok usta.
Öte yandan “z kuşağı” ve baş döndüren hızla ilerleyen Bilişim Devrimi temel meydan okuyuculardan.

Yarım bin yıldır (500 yıldır!!!) anamalcı (kapitalist) sömürü bukağısında inliyor insanlık.
Ancak insan usunun / anlayşının (idrakinin) sonsuza dek tutsak alınamayacağı da eytişimsel (diyalektik) bir gerçeklik.

Başka bir dünya olanaklıdır!
Kuzeyin sömürgen egemenlerine karşı Ulus Devletler TAM BAĞIMSIZLIKLARINI koruyarak “birlikte” davranmalı, içte ise ulusal planlamaya dayalı kalkınmalarını sağlamalıdırlar.

  • ”Bizi milletçe yok etmek isteyen emperyalizme karşı ve bizi yutmak isteyen kapitalizme karşı milletçe mücadeleyi uygun gören bir doktirini takip eden insanlarız.”
    Mustafa Kemal ATATÜRK, 1 Aralık 1921 (Meclis Konuşmasından)
  • “Sömürgecilik ve emperyalizm yeryüzünden yok olacak ve yerlerine milletler arasında hiçbir renk, din ve ırk farkı gözetmeyen yeni bir ahenk ve işbirliği çağı geçecektir.”
    (Atatürk’ün Bütün Eserleri, cilt 26, Kaynak Yayınları, sayfa 144)

***
Bu arada, emperyalist-kapitalizmin büyük ölçüde işçileştirdiği-emekçileştirdiği Hekimlerin de konumlarını gözden geçirmeleri gerek. Özellikle batı kapitalizminin maşası AKP=RTE politikalarıyla son 20 yılda hekimler de çok hırpalandı ve yoksullaştırıldı.

Artık sendikalaşma zamanı. İş kolu ya da meslek sendikacılığı.
Hekim Meslek Örgütü TTB (Türk Tabipleri Birliği) bu bağlamda doğası gereği çok yetersiz. İşlevi 6023 sayılı yasa ile tanımlı, teknik, bürokratik ve profesyonel.
***
1 Mayıslar tarihsel bilinç tazeleme ve enerji yüklenmenin aracı olsun..

Sürekli savaşım” ise stratejik yolak..

Yoksa, “senede 1 gün” ile, nostaljisi ile önümüzdeki yüzyıllarda da 1 arpa boyu yol alamaz insanlık.

 

Sevgi, saygı ve UMUT ile. 01 Mayıs 2023, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, BSc, LLM  
Atılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı (Toplum Hekimliği) Uzmanı
Hekim, Hukukçu-Sağlık Hukuku Uzmanı, Mülkiyeli
www.ahmetsaltik.net       profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik     twitter : @profsaltik    

 

1 Mayıs ve emek bildirgesi

Engin Ünsal

(Hukuk doktoru)

01 Mayıs 2023, Cumhuriyet

1 Mayıs anmaları 134 yaşındadır. Ülkemizde uzun yıllar yasaklanmış olan 1 Mayıs, 2009’da 5892 sayılı yasayla, bayram olarak değil, resmi tatil olarak yasal nitelik kazanmıştır.

1 Mayıs bayram değildir! 

Sermayenin hiç dinmeyen sömürüsüne karşı, işçi sınıfının haklı direnişinin, dayanışmasının sergilendiği, beklentilerinin yöneticilere hatırlatıldığı, geçmiş acıların anılması gereken gündür.

Sömürü; günümüzde, emperyalizmin yeni adı olan küreselleşme sürecinde çokuluslu şirketler aracılığıyla evrensel nitelik kazanmıştır. Yeni sömürü düzenine karşı, işçi sınıfı 1 Mayıs’ın artçı etkisini sürdürmek, yeni kazanımlar elde etmek zorundadır. Çünkü henüz, hak ettiği sosyoekonomik yaşam alanını kendisi için yaratamamıştır. Bunun en önemli nedeni, sendikalarımızın kendilerini ücret sendikacılığı çemberine sıkıştırmasıdır. Bu nedenle toplumda sayısal olarak çok önemli bir güç olan işçi sınıfı, sosyal ve siyasal ortamda etkili olamamaktadır.

  • Bugün 4857 sayılı İş Yasası, 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Yasası, 4688 sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları Yasasında, işçilerin çalışma güvenliği ve sendikaların özgürlüğüne karşı birçok madde vardır.

Sendika yöneticilerimiz bu olumsuzluklara karşı siyasal ortamda etkili olacak eylemlerden ısrarla kaçınmakta, bu olumsuzluklarla yaşamaya razı olmaktadırlar. Demokrasiyle yönetilen ülkelerin sendikaları bu konularda çok duyarlıdır. Örneğin Fransa’da Cumhurbaşkanı Macron, emeklilik yaşını 62’den 64’e yükselten yasayı imzalayınca, ülkenin en önemli işçi konfederasyonu CGT, bu yasayı ve Macron’u protesto etmek için 1 Mayıs’ta Fransız tarihinin en büyük gösterisinin yapılacağını duyurmuştur.

Bizim siyaset fukarası sendikalarımızın kendilerini sorgulama zamanı gelmiştir. Üç konfederasyon neden 1 Mayıslarda ortak bir “emek bildirgesi” yayımlamaz, işçi sınıfı ve sendikalar yararına yasal düzenlemeler istemezler? 14 Mayıs seçimleri öncesinde, bu 1 Mayıs’ta, gelecek iktidardan beklentilerini bir bildiriyle açıklamaları, çok anlamlı olurdu. Konfederasyonlar bugün Taksim’de Cumhuriyet Anıtı’na çelenk koyarak veya depremzedelere gıda yardımı yaparak işçi sınıfına olan borçlarını ödemiş sayılamazlar.

Sendikalarımız bugüne dek görevlerini yerine getirememişlerdir.
Eğer içinde yaşadıkları toplumun ekonomik, siyasal, sosyal olaylarında etkili olmak istiyorlarsa, sendikacılık anlayışlarında yeni sayfa açmak ve bir eylem planı oluşturmak zorundadırlar.
Ücret sendikacılığı sarmalında kalmakta ısrar ederlerse, bir gün tarih kitaplarına konu olacaklarını bilmelidirler.
=================================

Not : Üstteki görsel tarafımızdan eklenmiştir.. (Dr. A. Saltık)

Emeğinden başka serveti olmayanların sesi!

Zülal Kalkandelen
Zülal Kalkandelen
zulal.kalkandelen@cumhuriyet.com.tr
30 Nisan 2023, Cumhuriyet

 

1 Mayıs İşçi Bayramı, bu yıl her zamankinden daha büyük önem taşıyor. Çünkü iki hafta sonra Türkiye’de AKP rejimi ve “Şahsım Devleti” oylanacak.

21 yıllık AKP dönemi öyle bir yıkım yarattı ki, Türkiye’de gericilik şahlanırken alın teri ile yaşama tutunmaya çalışan emekçiler ezildikçe ezildi. Yalnızca kimi oranlara ve sayılara bakmak bile durumun korkunçluğunu ortaya seriyor.

İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi’nin raporuna göre, 2022’de en az 1843 işçi iş cinayetlerinde hayatını kaybetti (yaşamını yitirdi). Patronların, beşli çetelerin cepleri dolarken binlerce işçi ailesinin evine ateş düştü.

  • AKP’nin iktidar yılları boyunca iş cinayetlerinde 30 bin 546 işçi yaşamını yitirdi!

“Yerli ve Milli Ekonomi” denilerek Türkiye, buğday ithal eder duruma, dar gelirliler soğan alamayacak hale getirildi. Ücretler yıldan yıla değil, aydan aya, hatta günden güne eridi, yasakçı uygulamalarla emek hareketinin önü kesildi.

2016-2018 arasındaki OHAL süreci ve sonrasında COVİT döneminde işten çıkarmalar artarken güvencesiz çalışma koşulları yüzünden çok sayıda işçi işini yitirdi, hak gaspına uğradı.

2022’de yaşamını yitiren işçilerin en az 64’ü çocuktu! AKP dönemi boyunca 14 yaş ve altında çalışırken ölen çocukların sayısı arttı. 

Okulda olması gereken çocukların hakları ihlal edilip çalıştırılırken 60’lı ve 70’li yaşlarına geldikleri halde ağır işlerde çalışmak zorunda kalan işçiler de düşerek, zehirlenerek ya da trafik kazalarında yaşamını yitirdi. 2022’de 50 yaş ve üzeri en az 527 emekçi ölümü kaydedildi.

Tarım, eğitim, ticaret, büro, metal, taşımacılık, sağlık, konaklama ve genel işler işkollarında 108 kadın işçi ölümü kaydedildi. Tarımda sigortasız çalışan kadın işçi ölümlerinin çoğunlukla kaydı tutulmadığı için, çok daha fazla olduğu tahmin edilebilir (kestirilebilir).

İŞSİZ GENÇLERİN UMUDU YOK OLDU

Öte yanda ise milyonlarca insan hiperenflasyona karşı işsizlik ile mücadele ediyor.
AKP iktidarı döneminde işsizlik ortalaması (oranı) %10’un üzerine çıktı.

Son verilere göre 15 ve üzeri yaştaki 1 milyon 648 bin kişinin iş bulma ümidi kalmadı. Üstelik bu sayının 352 bini 15-24 yaş arasındaki gençlerden oluşuyor. Başka bir ifadeyle (anlatımla), 100 ümitsiz işsizden 21’i genç!

DİSK Araştırma Merkezi’nin TÜİK verileriyle yaptığı çalışmaya göre, genç işsizliği AKP döneminde yaklaşık 5 puan arttı, her dört gençten biri ne eğitimde ne istihdamda. Ne eğitimde ne istihdamda olan kadınların oranı ise %32.4…

YAŞASIN 1 MAYIS!

  • Böylesine yürek yakan bir ortamda, 1 Mayıs’ta işçiler, yaşam hakkı ve emeğin hakkı için, bağımsızlık, adalet, laiklik ve hakça bir düzen için meydanları dolduracak.

İşçiler, asıl sorunlara acil çözümler önermek yerine camide miting yapıp, kürsüden seccade ve Kuran gösterenlere gereken yanıtı verecek. 

İşçiler, dini, mezhebi, etnik kökeni kullanıp kimlik siyasetiyle halkı uyutmaya kalkanlara dur diyecek, sınıf siyasetinin önündeki engelleri kaldırmak için laikliğin sahiplenilmesini isteyecek.

İşçiler, ülkenin kendi kaynaklarıyla ayakta kalmasını sağlayacak devletçi politikalara dönülmesini isteyecek. 

İşçiler, 1 Mayıs’ta emeğinden başka hiçbir serveti olmayanların sesini haykıracak, dayanışmayı örgütleyip güçlendirecek, sömürü düzenine son verilmesi için var gücüyle direnecek.

Yaşasın 1 Mayıs!