Etiket arşivi: zorunlu göç

Tarımın çökertilişi

Tarımın çökertilişi

Erinç Yeldan

TMMOB Makina Mühendisleri Odası (MMO), “Sanayinin Sorunları” bülteninin şubat sayısını, tarımda yaşanan sert düşüşlerin imalat sanayisi alt dallarına etkisine ayırdı. İktisatçı- yazar Mustafa Sönmez’in katkılarıyla hazırlanan Rapor, tarımı çökerten politikaların sonuçta katı bir gıda enflasyonu sorunu yarattığını vurgulayarak, başta gıda-içecek sanayisi olmak üzere tarımla ilişkili sanayi dallarının da olumsuz etkilendiğine dikkat çekmekte. Bugünkü yazımda söz konusu raporun bulgularını sizlerle paylaşmak arzusundayım.

Bilindiği üzere, TÜİK’in verilerine göre ocak ayında (2019) yıllık enflasyon oranı tüketici fiyatlarında %20.4’e, üretici fiyatlarında ise %32.9’a ulaştı. Ocak ayında enflasyonda en yüksek artış aylık bazda %6.4’lük artış ile gıda sektöründe gerçekleşti. Bu artış, ocak ayında 2003 yılından bu yana, yani son 16 yıldaki en yüksek düzey olarak gözlenmekte. Fiyatı en çok artan 25 ürün sıralamasında ilk 9 sırada yaş sebze ve meyve ürünleri yer aldı. İlk 15 ürünün 12’si sebze ve meyve ürünleri oldu.

Gıda enflasyonundaki artış kuşkusuz son bir iki ayın değil yıllardan beri tarımda biriken ve kronikleşen sorunların doğrudan sonucu. Önemli bir tarım ve hayvancılık potansiyeli olan Türkiye’de tarımın gerilemesi, AKP döneminde hızlandı. Tarıma önemli destekleri olan kamu kuruluşlarının Hazine’ye yük oluşturduğu gerekçesiyle özelleştirilmesi, tarımı önemli bir destekten mahrum bıraktı. Bunun yanında, hemen bütün Avrupa Birliği ülkelerinde tarıma destekler korunur ve yer yer artırılırken Türkiye’de, kamu maliyesinde mali disiplin sağlamak adına destekler azaltıldı. Desteklerin azalması ile birlikte, Kürt sorununa barışçı çözümler üretmek yerine “güvenlikçi” politikalardaki ısrar, bunun devamı olarak Güneydoğu-daki birçok köy ve mezrada zorunlu göç uygulamasına geçilmesi, can ve mal korkusu ile köylerin terki, tarımsal potansiyelin de körelmesi sonucunu yarattı. Tarım ve sanayide yatırımlarla beslenecek verimlilik artışlarına dayalı bir üretim planlaması yerine İstanbul kent rantı iştahına öncelik tanınması sonucunda tarım üreticisinin üretim motivasyonu da azaldı. Tarımsal faaliyetler önemli bir nüfus için geçim alanı olmaktan çıkarken, kırsal nüfus yaşlandı.
Tarımda yaşanan üretim gerilemeleri, bitkisel ve hayvansal ürünleri işleyen gıda ve içecek sanayisi başta olmak üzere, tarımsal sanayileri de olumsuz etkiledi. Bunların yanı sıra tarıma girdi veren yem, tarımsal ilaç, gübre, traktör gibi sektörler de tarımdaki gerilemeden olumsuz etkilendi.

Bu sorunlar T.C. Merkez Bankası’nın 2018 Üçüncü Çeyrek Enflasyon Raporu’nda da dile getirilmekteydi. TCMB Raporu, “rkiye’de işlenmemiş gıda ürünlerinde zaman zaman ortaya çıkan arz açıklarının ani ve yüksek fiyat artışlarına sebebiyet vermesi esas olarak yapısal faktörlerden kaynaklanmaktadır. Bu noktada, etkin ve dinamik bir tarımsal üretim planlaması yapılamaması önemli bir yapısal sorun olarak görülmektedir.” biçimindeki yorumuyla tarımda süregelen yapısal sorunların özüne değinmekteydi.

2000’den bu yana tarım sektörünün milli gelirden aldığı pay %10.1’den, %5.7’ye; tarımda çalışan sayısı ise 7.7 milyon kişiden, 5.3 milyona geriledi. Tarım alanları toplamı ise 2003’teki 26 milyon hektardan, 2017’ye gelindiğinde 23.4 milyon hektara gerilemiş idi. Bu dönüşümler, emeğin tarımsal üretime katkısını artıracak daha yüksek katma değerli sermaye yatırımları veya teknolojik inovasyona dayalı verimlilik artışları aracılığıyla değil, doğrudan doğruya tarımsal üretimin çökertilmesi yoluyla yaşandı.

Makina Mühendisleri Odası’nın raporu yapılması gereken ilk adımın tarladan sofraya sorunları bir bütün olarak ele almak olduğunun altını çiziyor. Bu sorunların en başında yüksek girdi fiyatları, çiftçinin üretim iştahının kaybolması ve üretimi terk etmesi, pazarlama zincirindeki sorunlar nedeniyle ürünün tüketiciye pahalı ulaşması geliyor. Ürün kayıpları, iklim değişikliğine bağlı afetler, yıkıcı ithalatın yarattığı tahribat, üretici kooperatiflerinin yetersizliği konuları üstünde de durulması gerekiyor.

Bu sorunların tümünü kucaklayan bütüncül bir tarım ve sanayi politikasının oluşturulması ve kararlılıkla uygulanması ise, kuşkusuz, tarımın yanı sıra onunla ilişkili sanayi alt sektörlerini yeniden ayağa kaldırmanın da ön koşulları. (Cumhuriyet, 27.2.19)
===============================
Dostlar,

Köy biberi teröristliğini ısrarla ve şiddetini artırarak sürdürmekte (!)..
Bu gün bir büyük zincir markette kg’ı 16.90 TL idi..
İktidarın gözünden kaçtı korkarız. Meydanlarda dile getirilmiyor son günlerde nedense..
Oysa AKP için gündem oyunları bakımından bulunmaz bir fırsat..

İki noktayı paylaşmak uygun olacak :
İlki, azalmasına karşın, tarımsal nüfusun düştüğü son oranla %5,3’lük kesim, toplam ulusal gelirin %5,7’sini alabilmektedir; bu küçük de olsa tarımcılar lehine bir avantajdır..

İkincisi 6360 sayılı ve 31 Mart 2014’te yürürlüğe giren ve 14 yeni Büyükşehir kuran yasadır. Bu yasa ile 35 bin dolayındaki köy sayısı yarılanarak 18 bine yakın köy mahalleye dönüştürülmüştür. 2018 sonu TÜİK ADNKS verileriyle kentsel nüfus %92’3e fırlamıştır. Bu oran Singapur, Honkong gibi kent (şehir) devletleri bir yana bırakılırsa, dünyada en yüksek oranlardandır. Ancak gerçek sosyo-demografik durum böyle olmayıp, 18 bine yakın köy nüfusu, yasa ile “1 gecede kentli” kılınmıştır!? Dolayısıyla, tarımda makineleşme ve öteki girdilerde iyileşme nedeniyle yaşanan bir tarım sektörü çalışanı azalması söz konusu değildir; Sayın Yeldan’ın da vurguladığı üzere;

  • …Bu dönüşümler, emeğin tarımsal üretime katkısını artırcaak daha yüksek katma değerli sermaye yatırımları veya teknolojik inovasyona (AS: yenilik) dayalı verimlilik artışları aracılığıyla değil, doğrudan doğruya tarımsal üretimin çökertilmesi yoluyla yaşanmıştır…

Bir önceki yerel seçimleri izleyen gün 31 Mart 2014’te yürürlüğe sokulan bu yasanın, AKP iktidarınca Türkiye’ye dönük en büyük operasyon sayılabileceğini bu sitede birkaç kez yazdık daha önce. 18 bine yakın köyün tüzel kişiliğinin kaldırıldığını, dolayısıyla taşınmaz mülk edinme ehliyetlerinin kalmadığını ve bunların büyük ölçüde ilgili belediye ve kamu kurumlarına dağıtıldığını… mera – otlak – yaylak – su kaynaklarının köylünün elinden alındığını.. yazmıştık.

İşte 5 yıl içinde kısa – orta erimde, 6360 sayılı kökü dışarıda yasanın Türkiye’ye yaşattığı yıkıma bir örnek..

Türkiye’nin, başta AKP = Erdoğan olmak üzere geriye doğru çok ciddi bir muhasebe yapması kaçınılmaz.. Sözü edilen bu ciddi yasa vb. adımlarla toplumsal – ekonomik – kültürel – mali yaşamın adeta terörize edilmesinin kaçınılamaz acı sonuçlarıdır günümüzde yaşadıklarımız. Hiçbir biçimde halk üzerindeki olumsuz – yıkıcı ve somut sonuçlarını silmek olanaklı değildir.

  • AKP = Erdoğan, yıllardır kör gözüm parmağına inatla sürdürdükleri ağır ve zincirleme stratejik hatalarla ülkemize çok ağır ve bir bölümü dönüşümsüz bedel ödetmekteler kendilerinin de ödediği ve mutlaka ödeyeceği üzere.. Yeter ki “hilesiz” bir seçim olsun 3 hafta sonra..
  • İlk koşul da parmak boyama.. YSK mutlaka bu uygulamayı getirmelidir seçimlerde.

Sevgi ve saygı ile. 09 Mart 2019, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Halk Sağlığı Uzmanı
Sağlık Hukuku Bilim Uzmanı – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

 

100 Yıl Sonra 24 NİSAN 1915 ve TAZİYE ???


100 Yıl Sonra 24 Nisan 1915
ve Ermenilere Taziye..

Dostlar,

İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nden meslektaşımız
Sn. Prof. Dr. Mehmet Ali KÖRPINAR‘ın “sözde Ermeni soykırımı” konulu çalışmasını
paylaşmak isteriz..

Ne ilginçtir ki, Başbakan R.T. Erdoğan‘ın konuya ilişkin (23.4.14, Ulusal Egemenlik Bayramı gününde!) demeci adeta süklüm püklüm Ermenilerden özür dilemeyi bile çağrıştırmaktadır. Öyle ki, Atlantik ötesi merkezler, taziye dileği ile alalanmış bu demeci büyük bir hızla ve  hazla değerlendirmiş ve “Tarihsel değerde” bulmuşlardır! Tarih bilincimiz bize burada bir meddahlık ve orta oyunu çağrıştırıyor.. Tarih, bu olguyu da Tayyip beyin hanesine kaydedecektir..

Bu yıl da Başbakan A. Davutoğlu benzer hatayı işlemiştir.. Aslında “hata” demek “hata” dır.. Bal gibi de davranışlarının sonuçlarını bilerek, hesap ederek adım atmaktadırlar..
Davutoğlu “Tehcir insanlık suçudur” diyebilmiştir. Bir uluslararası ilişkiler uzmanı olan
Prof. Davutoğlu pek ala bilir ki, “tehcir”, zorla göç ettirme (deportasyon) bir “insanlık suçu”
ya da “insanlığa karşı suç” olmayıp, bir ülkenin / devletin / halkın meşru savunma hakkıdır.
Başbakan böyle söylerken kabinesinden bir başka bakanın “Biz soykırım değil tehcir yaptık” savunması da hazin bir hükümet içi çelişkidir, bir AKP klasiğidir.

Ne yazık ve ne acı ki, çooook uzun yüzyıllar Anadolu’da kardeş kardeş Türklerle yaşayan Ermeni tebaa, Rus – İngiliz – Fransız kışkrtmadı ile silahlandırılarak ayaklanmış ve Türk ordusunu arkadan hançerlemiştir. Silahsız halka katliam uygulamıştır. İlk Ermenistan Başbakanı Ohannes Kaçaznuni açık açık bu gerçeği itiraf etmiştir. Bağımsız Ermenistan düşleriyle Batı emperyalisterinin kanlı provokasyonuna alet olmuştur. Yaşanan, Ermeni ayaklanmasının doğurduğu bir kanlı hesaplaşma- kırımdır (mukatele). Bir Devlet, ülkesinin güvenliği için uluslararasıu hukuka göre beli bir toplumkesiminin tehcire tabi tutabilir. ABD de 2. Büyük Paylaşım Savaşı sırasında onbinlerce Japon’u ülkesinin içlerinde interne etmişti.

Ortada bir AİHM – Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Doğu Perinçek kararı dururken..

*****

30 Mart 2014 “tam güç” yüklenme ile iyi kötü geride bırakılmıştı (!?) ama her yeni olay – sınav çoook büyük yığınak gerektirir olmuştur.. Bu kez Başkanlık rejimi için uçan kuştan medet umulmakta ve 80 milyon nüfuslu “mazlum ve masum ülkemiz” in yaşamsal çıkarları bile gözden çıkarılabilmektedir!? Bu çok ağır bir vebaldir ve Erdoğan ile AKP bu vebali de üstlenmiştir..
Katar öyle ağırlaşmıştır ki, ne 1 gr ek yük kaldırabilecek durumdadır;
ne de, ne denli yüklenirseniz yüklenin yürüyebilecek takati kalmıştır..

Fakat Ermenilerin Tanıma + Tazminat + Toprak.. Ermenilerin 3T oyunu!”
bir kez daha sahnededir.. İçerden yeni destekçilerle..
Ancak Lozan ve Moskova Andlaşmaları ile BM’nin “Sınırların Değiişmezliği İlkesi”,
öbür mutlake ngellere ek olarak, Ermenistan’a Türkiye’den toprak verilmesin hukuksal olarak olanaksız bırakmaktadır.

“3 T” hayalinin / planının sonucu T’sinin mutlak bir olanaksılıkla engelli olduğununn
altını özellikle çizmek isteriz.

AİHM Perinçek kararı kapı gibi ortadadır. Seçim gündeminde Vatan Partisi‘ne yarar sağlar ilkelliğiyle bu karar politik koz olarak gereğince kullanılmamaktadır.

– 508 bin Türk Ermenilerce Anadol’da katledildi..
– Hocalı’da 20 küsur yıl önce binlerce Azeri Ermenilerce katledildi..
Ermeni ASALA katil örgütünün şehit ettiği 40’ı aşkın diplomatımızın
hukuku – kanı ne oldu??
(Listesi aşağıda..)

Nerede insanlık, BM, AB, ABD, Batı vs.??
Bu ilkelliğini ve ikiyüzlülüğünü boş bir eldiven gibi Bat’ının yüzüne çarpıyoruz.
Bir ölçüde de içeride gerekli savunmayı yapmayan / yapamayan / yapmak istemeyen
siyasal sorumluların ve işbirlikçi hainlerin suratına..

Bir olgu daha saptanmalı : Ermenileri kışkırtıp silahlandırarak – ayaklandırarak toprak istemi / vaadiyle isyana iten Batılı emperyalistler, ardından uzun yıllar sürecek işgalle Türkiye ile savaşmışlardır.. 1915’lerden 1922 sonlarına dek. Bu süreç yaşanmasaydı, zorla göç ettirilen Ermeni yurttaşlarımız Türkiye’ya daha çabuk dönebilir ve ödenen fatura bu denli ağır olmayabilirdi.

Büyük AATÜRK‘ün bu bağlamda SÖYLEV‘inde yazdıkları özenle okunmalıdır.

Çok sayıda Ermeni insanımzın telef olmasının asıl sorumlusu, gerçek katili Batı emperyalizmidir. Ermeni kardeşlerimiz ne yazık ki 100 yıl sonra aynı hatayı yaparak
Batı’lı emperyal müttefiklei ile kadim komşuları Türkiye’ye adeta savaş ilan etmiştir.

Çoook yazık çok..

AİHM Büyük Dairesi İsviçre’nin temyizini redderse Perinçek kararı kesinlemiş olacaktır.
Önümüzdeki aylarda böylesi bir karar kuvvetle olasıdır.
O zaman çanlar Ermenistan için çalacaktır.
Gün ola harman ola..

Sevgi ve saygı ile.
24 Nisan 2015, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net
p
rofsaltik@gmail.com 

==============================================

24 NİSAN 1915 ve TAZİYE ???

Değerli Arkadaşlar,

Kendini, 1920’de imzaladığı Sevr Andlaşması ile yok etmiş olan Osmanlı İmparatorluğu zamanında yapılan 1915’teki tehcir (AS: zorlamalı göç) için, 1923’te kurulan Türkiye Cumhuriyeti suçlanıyor. Bu suçlamayı tüm dünyaya yaymak ve kabul ettirmek için her yıl
24 Nisan geldiğinde sözde Ermeni Soykırımı anma eylemleri yapılıyor.
AB-D emperyalizminin organize ettiği Ermeni diasporasının yıllarca uğraşı sonunda
sözde Ermeni soykırımını anma gününü bize de kabul ettirdiler galiba.
Çünkü bu gün için, ilk kez bir taziye bildirisi yayınlandı. 

Ben bu bildiride, ASALA Ermeni terör örgütü tarafından 1973’ten beri şehit edilen
42 diplomatımızın da anılmasını isterdim. Bu konuda 7.03.2005’te yazmış olduğum
“24 NİSAN 2015’te NE OLDU??”  başlıklı yazımı sizlere yeniden sunmak istedim. 

Umarım bu uyarımı tüm yöneticilerimiz ve danışmanları da okur ve gereğini yaparlar.

Sevgi ve saygılarımla (24.04.2014).

Prof.Dr. Mehmet Ali KÖRPINAR

**********

24 NİSAN 1915’te NE OLDU?

“Gerçeği kapar, yer altına gömerseniz
o yine büyüyerek patlar ve yalanı yok eder.”

Emile ZOLA

portresi

 

Prof.Dr. Mehmet Ali KÖRPINAR

 

 

Değerli arkadaşlar,

24 Nisan 2005’te 90. yıl etkinliği için Amerika’daki Ermeni diasporası 50 milyon $ ayırmış. ABD’nin 36 eyaletinde Osmanlının Ermeni soykırımı yaptığı kabul edilmiştir. Aynı şekilde Fransa da Ermenileri, Suriye’de Osmanlıya karşı kullandığı için diyet ödemesi olarak soykırımı yasal olarak tanımıştır. AB parlamentosu da bu yönde bir karar almıştır.

24 Nisan için gerçeklerin ortaya çıkarılması ve Osmanlının kendi topraklarındaki
zorunlu göç kararının nedenlerinin belgelerle ortaya konması gerekmektedir.
Çünkü bu karar nedeniyle Türkiye Cumhuriyetini suçlayanlar, dünya kamu oyununu aldatarak ülkemizden tazminat (AS: Tanıma + Tazminat + Toprak.. Ermenilerin
3T oyunu!)
istemeye hazırlanıyorlar. 

Bu konuda gereken araştırmaların yapılıp, gerçeklerin açıklanması zamanıdır. Örneğin Maltape Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Anabilim Dalından,
Yard. Doç. Dr. Orhan ÇEKİC, her Cumartesi saat 13.45’te expochannel TV’de
çok güzel ve çok anlaşılır biçimde bir program sunmaktadır. Bu hafta hiçbir suçu ve günahı olmadığı halde, ASALA tarafından 1973’ten başlayarak şehit edilen ve hala kanları yerde kalan Türkiye Cumhuriyeti’nin 42 diplomatını anlatmaya başladı.
Bunlardan bazılarının listesi aşağıda verilmiştir. Onları hiç unutmayalım ve onlar
nur içinde yatsınlar. 

Tarih    Şehir / Görev Adı-Soyadı
27.01.1973 Santa Barbara / Başkonsolos Mehmet BAYDAR
Konsolos Bahadır DEMİR
22.10.1975 Viyana / Wien / Büyükelçi Daniş TUNALIGİL
24.10.1975 Paris / Büyükelçi İsmail EREZ
Şoför / Driver Talip YENER
16.02.1976 Beyrut / Başkatip Oktar CİRİT
09.06.1977 Vatican City / Büyükelçi Taha CARIM
02.06.1978 Madrid / Büyükelçi / Elçi Necla KUNERALP
Em.Büyükelçi / Retired Ambassador Beşir BALCIOĞLU
12.10.1979 Lahey / Büyükelçi Oğlu / Ambassador’s Son Ahmet BENLER
22.12.1979 Paris / Turizm Müşaviri / Tourism Counsellor Yılmaz ÇOLPAN
31.07.1980 Atina / Athens İdari Ataşe Galip ÖZMEN
Athens / İdari Ataşe Kızı Neslihan ÖZMEN
17.12.1980 Sydney / Başkonsolos Şarık ARIYAK
Güvenlik Ataşesi Engin SEVER
04.03.1981 Paris / Çalışma Ataşesi Reşat MORALI
Din Görevlisi Tecelli ARI
09.06.1981 Cenevre/ Sözleşmeli Sek. M. Savaş YERGÜZ
24.09.1981 Paris/ Güvenlik Ataşesi Cemal ÖZEN
28.01.1982 Los Angeles / Başkonsolos Kemal ARIKAN
08.04.1982 Ottava / Ottawa / Ticaret Müşaviri / Counsellor for Commercial Affairs Kani GÜNGÖR
04.05.1982 Boston / Fahri Başkonsolos / Honorary Consul General Orhan GÜNDÜZ
07.06.1982 Lizbon / Lisbon / İdari Ataşe/ Administrative Officer Erkut AKBAY
27.08.1982 Ottawa / Askeri Ataşe Albay / Military Attache Colonel Atilla ALTIKAT
09.09.1982 Burgaz / İdari Ataşe / Administrative Attache Bora SÜELKAN
08.01.1983 Lisbon / İdari Ataşe Eşi / Nadide AKBAY,Administrative Officer’s Wife   eşi merhum Erkut AKBAY’ın yaşamını yitirdiği 07.06.1982 tarihli saldırıda yaralanmış ve 08.01.1983 tarihinde yaşamını yitirmiştir. Nadide AKBAY
09.03.1983 Belgrad / Büyükelçi / Ambassador Galip BALKAR
14.07.1983 BrükseI / Brussels / İdari Ataşe / Administrative Attache Dursun AKSOY
27.07.1983 Lisbon / Müsteşar Elçi / Wife of the Counsellor Cahide MIHÇIOĞLU
28.04.1984 Tahran / Sözleş.Sek. Elçi / Wife of Secre. Işık YÖNDER
20.06.1984 Viyana / Çalışma Ataşesi Erdoğan ÖZEN
19.11.1984 Viyana / Uluslararası Memur Evner ERGUN
07.10.1991 Atina / Basın Ataşesi Çetin GÖRGÜ
11.12.1993 Bağdat / İdari Ataşe Çağlar YÜCEL
04.07.1994 Atina / Müsteşar Haluk SİPAHİOĞLU

Ayrıca Ermeni sorunu TÜRKÇE-İNGİLİZCE-ALMANCA-FRANSIZCA olmak üzere; www.ermenisorunu.gen.tr adresinde geniş ve belgesel olarak ele alınmıştır.
Bilgilerinize sunmak isterim.

Yine Cumhuriyet Gazetesi’nin değerli yazarlarından Sn. Deniz SOM’un köşesinde 24 Nisan için yazdığı güzel bir açıklamayı sizlere anımsatmak isterim. Ermeni ve Kürt terör örgütleri üzerine araştırmalarıyla tanınan Ercan CİRİTCİOĞLU’nun verdiği bilgiye göre, 24 Nisan 1915’te eceliyle yaşamını yitirenler dışında, Osmanlıda bir tek ermeni bile öldürülmüş değildir. 

Peki 24 Nisan, neden simge gün olarak seçilmiştir?

Yunan, Bulgar, Sırp halkları Osmanlıdan bağımsızlığını alınca Ermeniler de aynı yolda örgütleniyor. Ermeniler İstanbul’dan Van’a dek dernekler kurup silahlanıyorlar.
Bu arada Osmanlı, 1. Dünya (AS: Paylaşım) Savaşına giriyor. Mart 1915’te Rusya, Doğu Anadolu’ya giriyor. Rus desteğini alan Ermeniler, 11 Nisan 1915’te Van’da
isyan çıkartıp, Osmanlıya karşı BAĞIMSIZLIK SAVAŞINI başlatıyor.

Bu isyan Van’dan öteki bölgelere de sıçrayınca, daha sonra soykırım iddialarına neden olacak, Osmanlının zorunlu göç kararı geliyor.Ancak bu karar yalnızca Ortodoks Ermenilerine uygulanıyor. İsyana katılmayan Katolik ve Protestan Ermeniler
yerlerinde tutuluyor. 

Ortodoks Ermeniler Van’da Kürt ve Türk bütün Müslümanları öldürüp şehri ele geçirince ve isyan öteki bölgelere sıçrayınca, 24 Nisan 1915’te Osmanlı yönetimi, Anadolu’daki bütün Ermeni derneklerinin kapatılmasına ve isyanı destekleyen İstanbul’daki 200 dolayında Ermeni aydınının, Çankırı Ayaş’a sürgüne gönderilmesine karar veriyor.

Sonra 24 Nisan sürgünleri burunları bile kanamadan İstanbul’a geri dönüyor.

İşte bilinmesi gereken gerçek budur.

Sevgi ve saygılarımla. (7.03.2005)