Etiket arşivi: sahra hastaneleri

Covid-19: Bilgi, korunma ve pandemi mücadelesi


Prof. Dr. Recep Bingöl

Tıbbi Mikrobiyoloji Uzmanı
Em. Öğretim Üyesi

 

Giriş                      :

Bilgi olmadan hiçbir sorun çözülemez. Başka bir deyimle yanlışı yanlışla asla çözemezsiniz.
Ayrıca bir konuda yeterli bilginiz varsa o konuyu yorumlayabilirsiniz ve başkalarına da anlayabileceği biçimde aktarabilirsiniz.

Covid-19 Nedir                  ?

RNA içeren kılıflı bir virüstür. Kısaca anlatırsak yapısında içte tek sıralı bir RNA molekülü, bunu çevreleyen dışta çift katkı fosfo-lipid yapısında bir kılıf (zarf) ve kılıf üzerinde yerleşmiş
viral RNA tarafından kodlanan çok sayıda protein çıkıntıları bulunmaktadır. Elektron mikroskop
görünümü taç (Corona: taç) biçimindedir. Büyüklüğü 70-90 nm (nanometre) kadardır. Nanometre, milimetrenin milyonda biri kadar bir büyüklüktür. Bu asla unutulmamalıdır.

Bulaşma  : Covid-19 solunum yoluyla doğrudan veya havada, özellikle kapalı mekanlarda bulunan damlacık partiküllerinin (AS: parçacıklarının) solunmasıyla dolaylı bulaşır. Kaynak, hastalık belirtisi gösteren (semptomatik) veya göstermeyen (asemptomatik) insandır. Damlacık parçacıkları kaynak organizmadan solunumla çıkan ve akciğerlerin salgısı ile kaplanmış, içlerinde bir veya birkaç virüs parçacığı içeren baloncuklardır. Bu baloncukların boyutlarının da nanometre, olasılıkla 100 – 120 nm düzeyinde oldukları unutulmamalı.

Korunma     : Etkinlikleri farklı da olsa birbirini tamamlayan korunma önlemlerini birkaç başlıkta tanımlamak olanaklıdır.

a) Genel ilkeler : Günümüzde Covid-19 için kaynak, virüsü taşıyan insan organizmasıdır.
Bulaşma da en etkin yol solunumdur, yani hava ile bulaşır. Virüs solunumla alınınca doğrudan kanı temizlemekle görevli oksijen / karbon dioksit (O2/C2O) değişimi yapan, akciğerlerin “alveol” denen bölge hücrelerine dek gider ve yüzeylerindeki özgün algaçlara (reseptör) bağlanır. Hücre içine, taşıdıkları proteinler aracılığı ile veya hücreyle aktif işbirliği ile girerek ( reseptöre bağlı endositoz) çoğalırlar.

b) Pandemi: Salgın yapan bir hastalık etmeninin (protozoa, mantar, bakteri veya virüs gibi)
uluslararası veya kıtalar arası yayılmasıdır. Bilindiği üzere Covid-19 ülkemizde yaklaşık bir yıl önce (AS: 11 Mart 2020, ilk olgunun resmi bildirimi) birkaç vaka olarak belirlenmiş, kısa sürede yayılarak günümüzde günde 4.7 milyondan çok test sonucu pozitif “resmi” vaka sayısına ulaşmıştır.

Soru  : Neden bu virüs yüksek oranda kişiden kişiye bulamaktadır?

Yanıt  : Çünkü virüsün yüzeyinde bulunan proteinleri, şu an için hiçbir kişinin “bağışıklık sistemi” daha önce karşılaşmadıkları için yabancı olarak tanımamaktadır. Enfeksiyon geçirenler veya aşılanan kişilerde durum farklıdır.

c) Kişisel korunma   : Maske, Mesafe, Hijyen salgınlara karşı korunmada genel kurallardır. Bunlara bilgi de eklenmelidir:

Maske her koşulda korumaz ancak virüsü taşıyan kişiden, virüsün ortama yayılmasını
büyük oranda önler.
Mesafe ayarlaması, kapalı ortamlarda damlacıklarla bulaşmayı engellemez. Kapalı
ortamlarda maske takılması ve dikkat edilmesi önemlidir!
Hijyen denince de temizlik, sık sık el yıkama ve özellikle kapalı ortamlardaki havanın sık
sık dezenfekte edilmesi, (AS: etkili havalandırma) anlaşılmalıdır.

Öneri   : Denetiminiz altında bulunmayan kişiler, yakınınız bile olsa olası Covid-19 taşıyabileceği düşünülüp araya mesafe (AS: korunma uzaklığı) konmalı, kapalı alanlardan olanak olduğunca uzak durulmalı; zorunlu durumlarda örneğin marketlere girişte, maske takıp sakince, tercihen burun yoluyla nefes alarak hızlıca işinizi bitirip çıkmalısınız.

d) Toplumsal korunma               :
Covid 19 Pandemisi şu an ülkemizin en önemli sağlık sorunudur. Pandemilerle savaşım Halk Sağlığı Uzmanları ve Epidemiyologların bilgi alanına girer. Emekli bir Tıbbi Mikrobiyolog olarak konu ile ilgili doğruları ve yapılan yanlışları maddeler şeklinde özetle aşağıda belirtmek istiyorum.

Bilimsel kurullar: Öncelikle her ilde Halk Sağlığı, Enfeksiyon Hastalıkları, Tıbbi İstatistik
uzmanları, Epidemiyolog ve Tıbbi Mikrobiyologlardan oluşan bilimsel bir kurul oluşturulmalıdır. Bu kurullar bulundukları illerde Sağlık Müdürlükleri ile eşgüdümlü çalışmalı, salgının özelliğine göre bilimsel verileri tartışıp gerekli kararları almalıdır.

Üst Bilimsel Kurul : Vakaların yoğun olduğu İstanbul, Ankara, İzmir, Bursa, Kayseri, Adana vb. illerin tıp fakültelerinin salgınla ilgili yukarda belirtilen Anabilim Dallarının yetkili kurullarınca belirlenen akademisyenlerden oluşan bir üst kurul oluşturulmalı. Üst kurul, Sağlık Bakanlığı ve İl Bilimsel Kurulları ile eşgüdümlü çalışmalıdır. Kişileri veya toplumu ilgilendiren bilgi ve kuralların öğrenilmesi bu kurulca değişik araçlarla (medya, bilbordlar vb.) paylaşılmalıdır. Böylece hem bilgi kirliliği ile halkın kafa karışıklığı önlenir hem de bireylerin kendilerini denetlemeleri sağlanabilir.

Sahra hastaneleri ve karantina merkezleri: Kanımca her il, ilçe ve vaka sayısı yüksek mahallelerde birbirini tamamlayan bölümler şeklinde kurulmalıdır. Bu uygulama ile hem hasta yükü zaten yüksek ve farklı birçok önemli sağlık sorunları olan hastalara hizmet veren  hastaneler ve özellikle sağlık çalışanları salgına karşı korunur hem de test sonuçları pozitif çıkan, belirti (semptom) gösteren kişilerin sağaltımı (tedavisi) hastanede yapılır. Belirti göstermeyenleri ise karantina yerlerinde denetim altına alarak salgınını etkin biçimde denetlemek olanaklı olabilir. Bu birimlerin gerekli araç-gereçle donatımı ve buralarda deneyimli sağlık emekçilerinin görevlendirilmesi, salgının gidişine göre artırılır veya azaltılabilir.

Testlerin uygulanması : Yeni vakaların, virüsü alan veya bulaştıran kişilerin belirlenmesi için (filyasyon) bilim kurullarının uyguladığı yöntemler, grafikler ve istatistiksel veriler doğrultusunda yapılır. Aynı biçimde, karantina merkezine alınan kişilerde negatifliği belirlemek için de kullanılır.

Çevresel Düzenlemeler : Covid-19 pandemisinin tam denetimi ülkemiz için zaman alacağından, bu konuda alınacak önlemleri 3 alt başlıkta toplamak olanaklı :

1) Köylerin giriş çıkışını denetim altına alabilecek düzenlemelerin yapılması.
2) İl ve ilçelerde, mahalleler arasında yeşil kuşakların oluşturulması ve buralarda değişik cinste (kedi, köpek, tavşan, sincap vb.) evcil hayvan popülasyonunun artırılması. Amaç, pandemi yapan virüse, insan hücrelerine seçenek canlı hücre popülasyonları sunmaktır.
3) Nüfus yoğunluğu yüksek illerde (Ankara, İstanbul, İzmir vb.) insanlar, nüfusun seyreltilmesi amacıyla altyapısı hazırlanarak –pandemi denetim altına alınana dek– nüfus yoğunluğu olmayan sakin, doğa koşulları çekici yerleşim yerlerine gitmeleri özendirilmeli veya teşvik edilmelidir.

Örnek: En az vaka sayısı şu an için Şırnak ilimizdir. Bunun nedeni nüfus yoğunluğu düşüklüğü, sahra hastanesi ve karantina merkezlerinin oluşturulması ve uygulanan test sayısının artırılmasıdır.

e) Aşılama  : Salgınların önlenmesinde toplumu oluşturan bireylerin etkin bir aşı ile
bağışıklanmaları en önemli denetim yöntemlerden biridir. Çiçek hastalığı, etkin canlı aşı uygulanarak tümüyle önlenmiştir. Kızamık, kabakulak, çocuk felci, su çiçeği ve hepatit vakalarında da aynı biçimde etkin aşı uygulaması ile birçok toplumda hastalıklar denetim altına alınabilmiştir.
Covid-19 ve öbür viral salgınlar arasında bilinmesi gereken önemli farklar vardır:

* Birincisi yukarda belirtilen salgınların etkenleri tek tip virüslerdir ve ikinci bir serotipleri yoktur. Örneğin kızamık veya kabakulak virüsü. Oysa koronaviruslar çok tiplidir. Bu nedenle, Covid-19’da sürekli mutant virüsle karşılaşılmaktadır.

İkincisi; yine yukarda belirtilen viral etkenler solunumla insan organizmasına alınmalarını izleyerek boğazda, bronşlarda veya akciğerlerin herhangi bir bölgesindeki hücrelerde ilk çoğalmalarını yapıp dolaşıma geçerler. Ateş yükselmesi ile kendini gösteren bu aşama 1. viremi olarak tanımlanır. Virüs daha sonra dolaşımla hedef organ hücrelerine yerleşir. Örneğin kızamıkta damar iç duvarı (endotel) hücreleri, kabakulakta parotis bezi hücreleri gibi. Virüsün hedef organ hücrelerinde yoğun çoğalması ve yeniden dolaşıma geçip tüm bedene yayılması daha yüksek bir “ateş”le belirgindir. Bu aşama da 2. viremi olarak tanımlanır.

* Üçüncü önemli fark; Covid-19 virüsü solunumla alınınca doğrudan akciğerlerin yaşamsal bölgesi alveol hücrelerine yerleşmektedir. Ateş yükselmesi ile kendini gösteren viremi aşamaları bildiğim ölçüde bulunmamaktadır. Böylece bedenin savunma düzeneklerinden
(mekanizmalarından) kaçmaktadır.

* Dördüncü önemli fark; Covid-19 dışındaki viral hastalıklarda etken olan virüsün tek tip olmaları, viremi aşamalarının bulunması ve virüsün dolaşımla tüm organizmaya yayılmaları kalıcı bağışıklık oluşturmaktadır. Covid-19, belirtildiği gibi farklıdır, dolayısıyla enfeksiyon sonrası maalesef kalıcı bağışıklık olmamaktadır.

f) Öğrencilere Öneriler     :
Pandemi ile mücadelede (AS: savaşımda) toplumu oluşturan bireylerin bilgilendirilmesi çok önemlidir. Ancak belirli yaş üzeri kişiler konunun ciddiyetini çoğu kez anlamıyorlar veya anlamak istemiyorlar. Bu nedenle, 12 – 18 yaş dilimi gençler bilgilendirilip salgını önlemede etkin olarak kullanmalı. İki nedenle:

Birincisi gençler verilen bilgiyi daha kolay anlarlar, hızlı yorumlayıp gerekeni doğru yaparlar. Ayrıca kendi aralarında hızlı haberleşerek daha akılcı çözüm yöntemlerinin oluşmasına katkı sağlayabilirler.
İkincisi vücut dirençleri yüksek olduğundan çoğu, hastalığı belirtisiz (asemptomatik) geçirir, dolayısıyla virüsün yayılmasında önemli rol oynarlar.

Unutulmamalı ki; pandemi sırasında bir kişi en az 10-15 kişiye, bunların her biri de aynı sayıda kişiye virüsü bulaştırıyor ve böylece salgın hızla yayılıyor. Mücadelede bunun tersi yapılmalı. 10-15 kişi kendini korursa her biri de aynı sayıda kişiyi korumuş olur. Keza ailelerini koruyup bilinçlendirirlerse salgının önlenmesine büyük katkı sağlarlar.

g) Okullarda korunma : Pandemide koşulları uygun duruma getirip eğitim öğretimin sürmesinin sağlanması önemli. Bu konuda alınacak önlemleri özet olarak iki başlıkta toplamak olanaklıdır:
* Birincisi öğretmenlerin ve okul çalışanlarının aşılanmaları,
* İkincisi okul içinde derslik, yemekhane, kantin ve koridorlar gibi kapalı yerlerin belirli aralıklarla sürekli dezenfekte edilmesi.

Öneri : Öğrenciler gelmeden, yani dersler başlamadan önce belirtilen kapalı mekânlara sprey
dezenfektan uygulanmalıdır. Dersler başladıktan sonra öğrenciler araya çıkmadan 5-10 dakika önce bir görevli dersliklerin açıldığı koridorlara ve merdiven boşluklarına baş hizasında olacak biçimde dezenfektan sprey uygulamalı. Öğrencilerin derslikleri terk etmelerini izleyerek, aynı işlem dersliklerde de yapılmalı. Araya (teneffüse) çıkılırken koridor ve merdiven boşluklarında birikim olmayacak biçimde  sınıfların aşamalı boşaltılması sağlanabilir ve öğrencilere, açık alana çıkana dek yüksek sesle konuşmamaları uyarısı ile olası damlacık birikiminin en az düzeye ineceği belirtilebilir.

BU SALGINA KARŞI HALA ŞANSIMIZ VAR

BU SALGINA KARŞI HALA ŞANSIMIZ VAR

Dr. Mahmut YAMAN
Işık Üniv. Öğr. Gör. 
İşyeri Hekimi, Tıp Bilişimcisi

GENEL DURUMA BİR BAKIŞ

Gördük ki, bizimki de içinde olmak üzere ülkeler böyle bir salgın için hazırlıklı değilmiş. Her ülke kendisine uygun gördüğü uygulamalarla salgına karşı mücadele etmeye çalışıyor. Ülkelerarası işbirliğine yönelik adımlar tam anlamıyla atılamadı. Oysa bunun derece zorunlu olduğunu düşünüyorum. Şu anda her ülke salgın sürecinde farklı noktalara geldi. Ama salgın dünya genelinde bütün hızıyla sürmekte ve daha ne denli süreceği de belirsiz.

Sürecin ülkemizde doğru yönetilemediğini düşünüyorum ve üzülüyorum

Kısa süre sonra okullar açılacak, tatilciler dönecek. Kim hasta, kim taşıyıcı bilmiyoruz. Şu ana dek açıklanan tablonun daha da kötüleşeceğini söylemek falcılık sayılmaz. Sürekli gizlilik politikası uygulandı ve uygulanıyor. Oysa tam saydamlık gerekir. Çünkü sağlık herkesin hakkı.

Hastalığın herkese bulaştığını hayal edelim ve %2 dolayında öldürücü olduğu gerçeğinden yola çıkarak bir hesap yapalım. Kaç kişi yaşamını yitirmeye aday, hesabını siz yapın.

Bu virüse karşı etkili bir ilaç yok! Tedavi amaçlı kullanılan ….ovir/….avir ve benzeri şekilde son heceyle biten adlı ilaçların ne derece etkili olduğu tartışmaya çok açık. Uygulanan tedaviler, yalnızca hastalığın belirtilerine yönelik genel destek tedavisinden öteye gitmemekte.

Etkili bir aşısı yok! Aşı ve ilaç çalışmaları da değişik ülkelerde sürüyor. Gözardı edilmemesi gereken en temel nokta; gerek aşı gerek ilaç bulma çalışmalarının kendine özgü süreçleri vardır. Bu süreçlere uymadan geliştirilen aşıların/ilaçların uygulanması sonucunda ilerde hangi sorunlara yol açacağı ciddi biçimde dikkate alınmalıdır. 1957-61 arasında yaşanan “thalidomid faciasının” bir benzerini, hatta daha kötüsünü yaşayıp yaşamayacağımızın bir güvencesi yok.

Konunun uzmanı olmayan kişiler sürekli TV ekranlarında boy göstererek yalan – yanlış bilgilerle karşımıza çıkıyor ve halkın bilinçlenmesinin önünde engel olacak biçimde umut pompalamaya çalışıyorlar. Sonu; sokaklar, toplu bulunulan yerler ve gerçekte her yer korunmasız insan kalabalıklarıyla dolup taşıyor.

Kimi kendini bilmezler/fırsatçılar reyting ve çıkar amaçlı olarak medya araçlarından uluorta paylaşımlar yaparak sürece olumsuz etki ediyorlar. Bu konuda örnekler daha da çoğaltılabilir. Çözüm önerilerine geçmeden, maske konusuna değinmek istiyorum.

Salgın sürecinde kullanılması önerilen maskeleri 2 kümeye ayırmalıyız;

1-Salgın mücadelesinde rolü olan kişilerin kullanması gerekenler.
2-Vatandaşların kullanması gerekenler.

1. Küme maskeler belirli standartlara uygun olmalıdır. Bu standartlar yetkili birimlerce belirlenmiştir ve bu maskelerin ilgili standartlara uygunluğunu test eden laboratuvarlar kurulmuştur. Bu maskelerden ABD standartlarına uygun olanlar; N95 veya N100 maskelerdir. Avrupa standartlarına uygun olanlar ise FFP3 tipi maskelerdir. Bu maskeler virüslere karşı da koruma sağlarlar.
2. Küme maskeler ise virüslere karşı koruma sağlamaz. Peki, koruma sağlamıyorsa neden takmalıyız diye sorabilirsiniz. Virüs ağzımızdan çıkan damlacıklarla çevreye yayılır. Nefes alırken de ağzımızdan ve burnumuzdan vücudumuza girer. Bu maskeler, ağızdan yayılan damlacıkların çevreye saçılmasını engeller. Süreçte herkes kendisini potansiyel bulaştırıcı olarak düşünmelidir. Ağzımızı ve burnumuzu örtecek biçimde maske takarsak hem kendimizi, hem de başkalarını korumuş oluruz.

Maske konusunda kafa karıştıran yalanlar:

Karbondioksit birikimine neden olur… Bu doğru değil. Nasıl nefes alırken maskeden hava giriyorsa, nefes verdiğimizde de dışarı çıkar ve karbondioksit birikmesi olmaz. Bütün ameliyatlarda ameliyat ekibi bu maskeleri kullanıyor. Bazı ameliyatlar 15 saat sürebiliyor.

Baş ağrısı, nefes darlığı yapıyor... Bunlar da doğru değil.
Lütfen maskesiz dışarı çıkmayın!
Bu, karşımızdaki insanlara da saygımızın bir gereğidir.

ÇÖZÜM ÖNERİLERİM

Bu salgını en kısa sürede denetim altına alarak bundan sonra yaşanacak can yitimleri başta olmak üzere her türlü yitiği en az düzeye indirmek hala olanaklıdır.

Bugün geldiğimiz noktadan başlayarak yapılabilecekler :

Şu ana dek izlenen yolun yarar sağlamadığı dikkate alınarak;
Süreci sonuna dek tek merkezden yönetmek gerekir. Bir acil durum yönetim merkezi kurulmalı. Bu merkezde yalnızca otorite konumunda olan kişiler görev almalı. Siyasiler kesinlikle bu merkeze karışmamalı, yalnızca merkezin istemlerini yerine getirmelidir. Aşağıda önerilenlerin hepsi de aynı anda başlatılmalıdır. Katı önlemlerle çözüme yaklaşmadığımız sürece yitiklerimiz giderek artabilir ve denetlenemez duruma gelebilir. Bu da ülkemiz güvenliği açısından bir tehdit demektir.

1-“Yaşam 30 günlüğüne ülkemiz genelinde ertelenmelidir”

Kesinlikle 30 günlük genel sokağa çıkma yasağı sıkı bir biçimde uygulanmalıdır. Bu süre içinde filyasyon (hastalığın kaynağına yönelik geriye doğru araştırma) çalışması yapılmalıdır. Saptanan hastaların hastalıktan temizleninceye dek yalıtılması (izole edilmesi) sağlanmalıdır.

2-Ülke sınırlarında giriş çıkışlar katı olarak denetlenmelidir.
Transit geçen araçların ülkeyi denetimli olarak terk etmesi sağlanmalıdır.
Ülkeye girenler en az 14 günlük karantinaya alınmalıdır.

3-Şehirlerarası ulaşım kısıtlanmalı ve denetim altına alınmalıdır.

4- Zorunlu tüketim gereksinimlerimizi karşılayan sektörler ve bir ölçüde veya tümüyle durması olanaksız olan sektörler (cam, döküm vb.) dışında kalan işyerleri kapatılmalıdır.

5-Okulların açılması 2 ay ertelenmelidir.

6-Tıbbi uygulama süreci kurulacak geçici sahra hastaneleriyle ve/veya salt salgın mücadelesi veren hastanelerle tamamlanmalıdır.

7- Ekonomik ve sosyal uygulama süreci

Halkı bilgilendirmek ve bilinçlendirmek amacıyla genel ağ ve uydu üzerinden yalnızca bir TV kanalından 24 saat yayın yapılmalıdır. Bu kanal dışında hiçbir medya aracına salgınla ilgili yayın izni verilmemelidir. Bu kanal da politik değil, tümüyle bilimsel temelde yayın yapmalıdır. Hastalığın yayıldığı yerler, mücadele yöntemleri vb. hastalıkla ilgili her türlü bilgi buradan verilmelidir. Hiçbir siyasetçi bu kanalda konuşmamalıdır.
Bu süreçte;
• İletişim en az 2 ay süreyle ücretsiz / indirimli olmalıdır.
• Elektrik, su, doğal gaz en az 2 ay ücretsiz olmalıdır.
• Evlere temel gereksinim servisleri hizmete girmelidir.
• Zorunlu olarak çalışılması gereken sektör çalışanlarının işyerinde konaklaması sağlanmalıdır.
• Kapalı kalması gereken küçük esnafa ve çalışanlarına devlet maddi destek sağlamalıdır.

Bütün bu uygulamalar için maddi kaynak nereden sağlanacak?
Maddi çözüm konusunda öneri yapabilecek uzmanlık bilgim yok. Sizler belki daha güzel öneri sunabilirsiniz. Uygulanabilir mi bilemem ama benim aklımdan geçenleri yazıyorum;
Saydam bir havuz oluşturulabilir ve bu havuza;
Milyarderlerimiz, bankalarımız ve devlet nakit akışı sağlayabilir. Salgın denetim altına alınıp boğulduktan sonra da kişi ve kurumların paraları ileride ödeyecekleri vergilerden düşülebilir.

Sevgi ve saygılarımla.

Devlet ve salgınlarla savaş

Devlet ve salgınlarla savaş

Ahmet Yavuz
E. Tümg.
Cumhuriyet
, 28 Mart 2020

Ülkemizde gündem çok sık değişiyor. Birkaç ay geriye gittiğimizde İdlib vardı. Öncesinde Libya. Araya Elazığ depremi girdi. Daha evvel Doğu Akdeniz… Şimdi de Covid-19 ile yatıp kalkıyoruz. Bütün bunlar çok duyarlı bir kamuoyu yarattı. Çok faydalı bir tartışma konusunu da gündemin ilk sırasına koydu:

  • Devletin işlevi. Ne olmalı ve nasıl yapmalı?

Salgınla birlikte artık hayat farklılaştı. Her şey değişecek. Kendiliğinden olur mu? Asla… Arayış her zaman olumlu şekilde sonuçlanmaz. Önümüzdeki kavşak bizi ya daha iyiye ya da daha kötüye götürecek. Bizim elimizde.

Devletten beklenen üç temel işlev olmalı    :

1. Beka,
2. refah ve
3. demokratik yaşamın sürdürülmesi.

Bekadan kasıt bugün ve yarın ayakta kalabilmektir. Bu anlamda devlete düşen:

1. Günlük yaşamın aksaksız yürütülmesi.
2. Yarınlarda olabilecek savaş, salgın, deprem vb. olağanüstü durumlar için özel bir hazırlık içinde olunması.

Ülkemizde siyasi iktidarlar devleti kendi ideolojik hegemonyalarını kurmanın aracı olarak gördüğü için devletin ilk işi olan günlük işleri yürütme çabası ağır aksak ancak yürütülebiliyor. Çünkü önceliklendirme siyasileşiyor. İktidar, kurulu devlet yapısını daha iyi çalıştırmak yerine kendine uygun devlet yaratmaya çabalıyor. Mesela Diyanet İşleri Başkanlığı’nın bütçesi (2020-11.5 milyar TL – Gazeteler) sekiz Vakanlığın bütçesini aşabiliyor. Kızılay ülkede daha çok ilaçlama yapmak varken Endonezya’da korona mücadelesinde destek verebiliyor (1).

Bunlar bir yana, 2017 referandumuyla “devlet hızlı çalışacak” gerekçesiyle “başkanlık sistemi”ne geçildi. Ancak devletten beklenen, etkin çalışmasıydı. Hızlı çalışmak ancak bunun bir parçası halinde anlamlı olabilirdi. Olmadığı görüldü…

Beka nasıl sağlanır?

Devletin günlük işleri yürütürken olağanüstü durumları da düşünmesi, tedbir alması gerektiğine yukarıda temas etmiştik. Bu nasıl olacak? Yanıtı basit: HAZIRLIKLA.

Büyük harfle yazdım, çünkü hazırlığın büyük ve kapsamlı olması gerekli.

“Devlet bugünün işini tam yapamıyorsa, yarına nasıl hazırlıklı olabilir?” diye sorabilirsiniz. Haklısınız. Bütün bunlar toplumsal bilinçle bağlantılı. Ben de bu yazıyı yaşanan krizden sonrasına ilişkin yazdım: Devlet günlük işleri eksiksiz yapacak şekle sokulmalı. Yetmez. Olağanüstü hallere de hazırlıklı olmalı. Yoksa bu topraklarda geleceğimizi güvence altına alma olanağı olmaz.

Nasıl?

Önce devleti doğru yapılandırarak, yeterli ve yerinde kaynak kullanarak, insanımızı eğiterek… Bu yazıyı yazarken devlet İstanbul Kanalı için ihale yapıyordu. Gerekli mi? Değil. Mevcut koşullarda uygun mu? Hiç değil.

Geçmişe doğru gidelim. Bir savaş halinde geri bölgede halkı işgalciye karşı örgütlemek maksadıyla TSK’nin Seferberlik Tetkik Kurulu vardı. Kozmik Oda aramasından sonra lağvedildi.

Deprem anında sivil halka yardım konusunda eğitilmiş birlikler vardı. Yeni Askerlik Kanunu yürürlüğe girdikten sonra artık yeterli düzeyde olduğunu sanmıyorum.

Daha eskiden, savaş halinde Kızılay tarafından kurulması öngörülen sahra hastaneleri; Ordunun kendi seyyar cerrahi hastaneleri vardı, devre dışı bırakıldı. Hastane haline getirilmesi planlanan yolcu vapurları vardı. Sanırım gündemden düşmüştür. Oysa günümüzde ABD ordusu New York’ta sahra hastaneleri kurmaktadır.

Yakın geçmişte TSK sağlık ordusu ortadan kaldırıldı; askeri sağlık sistemi bozuldu. Kamuoyunda maalesef konu askeri hastanelerin açılması talebi düzlemine indirgendi. Oysa askeri hastaneler, sistemde sondan bir önceki halkadır. Yaralı bir Amerikan askerinin şunu söylediği hikâye edilir:

“Seyyar Cerrahi Hastane levhasını gördüğüm anda yaşama bağlandığımı anlamıştım”.

Bu örneklerin eksiğini-yanlışını gidermek ve öbür kurumlara yaymak yerine olanları da ortadan kaldırdık.

İdeolojik yıkım

Geride kalan 15-20 yılda Türkiye ideolojik bir saldırının tutsağı oldu. En akıllı insanlar bile “savaş karşıtlığı” tercihleri nedeniyle Ordu düşmanı haline geldi. Bu yönelim, siyasal İslamcı iktidarı besledi. İktidar da her şeyi kendi varlığı temelinde ele aldı. Kendi varlığını ülke varlığına eşdeğer kıldı. “Kendisi için varlık” haline geldi. Zayıflaması bundan dolayıdır.

Ordu, onun için “darbe yapabilecek her türlü vasıtadan” soyutlanmalıydı. O yüzden Orduyu budadı. Oysa Ordu demek, aynı zamanda gelecekte Ulusun yaşamını tehdit edebilecek unsurları ortadan kaldırmanın kalesi, güvencesi, kaldıracı, omurgası demektir. Mevcut devlet teşkilatı günlük işleri yapmaya odaklı olacağına göre, olağanüstü durumlara hazır bekleyen bir yapıya her zaman ihtiyaç vardır. Bu yapı, Ordudur. Ya da barıştan itibaren ona eklemlenmeye hazır kuruluşlar olmalıdır. Devreye anında girecek şekilde…

Senaryolar

Milli Güvenlik Kurulları ve Ordular, senaryolara dayalı planlar yaparlar. Büyük-küçük demeden tehlikeler sıralanır. Sonra bunlar öncelikli kılınır. Gerekli istişarelerden sonra devletlerin “Kırmızı/Beyaz Kitaplar”ı bunları yasal zemine oturtur. Ardından her birine karşı koyacak planlar hazırlanır. Bunlar tatbikatlarla da denenir. Geriye dönüp bu tatbikatlardan komplo teorileri üretmek de eğlenceye dönüşür! Bugün olduğu gibi…

Günü geldiğinde bu planlar küçük düzeltmelerle, güncellemelerle yaşama geçirilir; çünkü planlananla karşı karşıya kalınan arasında her zaman bir fark olur.

Örneğin devletlerin “angajman kuralları” vardır. Orduların da “alarm planları” olur. İkisi birbiriyle bağlantılıdır. Hangi gelişmede hangi önlemin alınacağı yazılıdır. Savaş olursa yeni planlar devreye girer.

  • Eğer Sağlık Bakanlığı’nın elinde önceden hazırlanmış bir salgınla mücadele planı olsaydı, maçlar oynanmaz, camiler de ibadete anında kapatılırdı.

Eskilerde hükümetlerin elinde “savaşın acil ödeneği” olarak adlandırılan bir kaynak olurdu. Şimdi var mı, bilmiyorum. Harp ekonomisi diye bir kavram vardı. Bu kaynak onun bir parçasıydı. Fabrikaların, alanlarına göre ellerindeki işleri daha önceden belirlenmiş ürünlere yönlendirmesi mecburiyeti vardı. Sanırım özelleştirmelerden sonra bunlar hayal olmuştur.

Amerikan Ordusunun bir bölümü 1929 dünya büyük ekonomik buhranında tarım ordusuna, inşaat ordusuna dönüştürülmüştü. Acaba köylerin boşaldığı bir ortamda benzeri yapılamaz mı? İşsiz gençlerimizden bir hizmet ordusu kurulamaz mı? Kurulabilir. Eğer hazırlıklı olunursa…

Olağanüstü durum tedbirlerinin hazırlığı yapılmazsa felakete davetiye çıkarılmış olur. 1. Dünya Savaşı’nın öncesinde ve içinde iktidar sahiplerinin birçok yanlış kararı vardı. Bunların stratejik sonuçları olmuştur. Sarıkamış faciası bunlardan biriydi. Yine Kafkas Cephesi’nde bazı birlikler, yeterli idari hazırlık yapılmadan verilen sefer emirleri yüzünden hayvanlarını keserek yemek zorunda kalmıştır. Yetersiz beslenme yanında giyecek, temizlik malzemesi yokluğu tifüs salgınına, firarlara yol açmış ve bunlar çatışmada verilen zayiatın önemli bir parçasını oluşturmuştu (2).

Rehber: Akıl ve Bilim

Savaş yalnızca silahlı kuvvetlerle yapılan bir faaliyet değildir. Alanı da yalnızca askeri olmaktan çıkmıştır. Savaş, bekaya yönelik her şeye karşı yapılır. Salgınlara, yangınlara, depremlere, paralel devlet yapılanmalarına, darbecilere, hatta ideolojik saldırılara…

Ayakta kalmamızı sağlayan her şeyi yaşatmak, yıkılmamıza yol açacak her şeye karşı koymak için…

Evet, “bir şey değişir, her şey değişir” söylemi doğrudur. Ama her şeyin nasıl şekilleneceği tercihlerimize, içten çabalarımıza ve kendi irademize bağlıdır.

O irade ise aldığımız mirasta gizlidir:

  • Aklı ve bilimi merkeze koymak ve onu rehber edinenleri iktidar kılmak

Siyasetin bizleri içine hapsettiği dar kalıpları kırma becerisi gösterilmeden çıkış yok…

(1) sozcu.com.tr, 24 Mart 2020.
(2) Birinci Dünya Harbinde Türk Harbi, II. Cilt, 2’nci Kısım, Kafkas Cephesi, 2’nci Ordu Harekâtı, 1916-1918, Genelkurmay, 1978, s. 269 vd.