Etiket arşivi: Rifat Serdaroğlu

BAYRAM YİNE ZEHİR OLDU

BAYRAM YİNE ZEHİR OLDU

Rifat Serdaroğlu

Bayram’da yazmaya ara vermeyi planlamıştım. Okunacak çok sayıda kitaplara, dostlarla edilecek sohbetlere ağırlık verip biraz olsun dinlenmekti amacım. Mümkün mü?
Eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’un “Özel Büro (Digi. Security.isnet) adlı güvenilir bir sitede yayınlanan konuşmasının bir cümlesi, bayramın zehir olmasına yetti de, arttı bile!

Genelkurmay Başkanı Başbuğ diyor ki;

  • “Kozmik odaya girildikten sonra, yurt dışındaki yabancı istihbarat servislerine ve terör örgütlerine yerleştirdiğimiz (sızdırdığımız) 813 (Sekiz yüz on üç) yurtsever görevli tasfiye edildi, ÇOĞU ŞEHİT EDİLDİ!”

Eğer sitenin haberi doğru ise, Başbuğ bu sözleri söylediğini kabulleniyorsa, bazılarına sadece bu bayramın değil, bundan böyle aldıkları her nefesin zehir olması gerekir…

İddiayı ortaya koyan kim?
Dönemin T.C. Devleti Genelkurmay Başkanı. Yani bu işten sorumlu kişi.
Yani Türk Milletinin, binlerce yıllık tarihini- canını-namusunu emanet ettiği devlet görevlisi!
Bu kişi “Kozmik Odaya girilmesinin ve belgelerin dışarıya çıkarılmasının “ihanet” olacağını, buna asla izin verilmemesi gerektiğini, amiri durumundaki dönemin Başbakanı Erdoğan’a tane-tane anlattığını daha önce söylemişti.

Aldığı yanıt ne idi; (mealen)

  • “Sayın Paşam, izin vermezsek olmaz. Biz Askeri Vesayeti kaldırmak için geldik. Siz izin verin belgelerden istediklerini alsınlar. Nihayetinde alan da bir Hakim. Gerekli izni verin, girsinler…”

İlker Başbuğ’un bu kanunsuz emre uyması, O’nu da 813 vatan evladının katledilmesinin sorumluluğundan kurtarmaz. Hesap vermelidir…

Fakat esas suçlu, FETÖ militanlarına “Kozmik Odaya girme” iznini veren dönemin Başbakan’ı Erdoğan’dır.

Değerli Okurlar;
Bugünkü gibi kapalı, her alanda baskı uygulanan rejimlerde, fısıltı gazetesi, komplo teorileri bolca uçuşur. Elimizde şimdilik devlet belgelerine ulaşma olanağımız da yok. Üstelik Erdoğan, Başbuğ’un bu iddiasını rahatlıkla yalanlayacaktır! Bu işin hesabı inşallah Erdoğan seçimle gönderildikten sonra sorulur

Faka benim birebir bölgedeki dostlarımdan, vatanı aziz bilen devlet görevlilerinden öğrendiğim bir konu var. O da şudur :
Kozmik Oda belgeleri FETÖ tarafından CIA’ya servis edildikten sonra, CIA Türk Devletinin PKK ve PYD terör örgütleri içine sızdırdığı vatan evlatlarının listesini PKK’ya verdi. PKK önderliği de 73 adet gizli görevliyi anında infaz etti!

Bu açık bilgidir. İsteyen Güneydoğu bölgemizdeki “Korucu” olarak görev yapan aşiretlerle konuşur, öğrenir.

  • Şimdi anladınız mı, kim PKK’ya – FETÖ’ya-CIA’ya hizmet edip, kendi evlatlarının kanlarını şerbet niyetine içmiş? Kimin ellerinde Türk Devletinin gizli görevlilerinin kanı varmış?

Not     : Suruç’ta yaşanan feci olay, AKP önderliğinin seçim yitirmemek için neler yapabileceğinin en son göstergesidir. Uzun namlulu ağır silahlarla seçim propagandası yapmanın, Valilerin de bu rezilliği görmezden gelmelerinin sonucu 4 vatandaşımız öldü, 8 kişi de yaralandı! Vatandaşın güvenliğinden kim sorumlu bu ülkede?
Türgev mi, Ensar Vakfı mı, Hizbullah mı, Süleymancılar mı, Menzilciler mi, Işıkçılar mı, kim? Bu saydıklarım Türk Devletinin tepesinde değiller mi?

Vah benim yalnız ve güzel ülkem, vah…

Sağlık ve başarı dileklerimle 15 Haziran 2018
================================================
Dostlar,

Suruç olaylarının içyüzünü öğrenmek istiyoruz!
Seçimi yitirdiklerinde Belgrat ormanlarına gizledikleri silahlarını çıkaracaklarını buyurmuşlardı..
Yetmedi, “.. bu kez elimiz de belimiz de boş değil..” tehdidi de savurdular..
Yetmedi, silah ruhsatı olanlara resmen yılda 1000 (bin) mermi hakkı tanıdılar..
Yetmedi, Suruç faciasında iğrenç bir kamuoyu algı yönetimi operasyonu ile Muharrem İnce’yi sorumlu tutma yüzsüzlüğü sergilediler.. İçişleri Bakanı olacak zat Soylu’ya, CHP’li Vekil Prof. Mehmet Bekaroğlu hak ettiği yanıtı -az bile- verdi :

“Allah belanı versin, utanmaz; ajan provokatörlük yapma!”

CHP İNCELEME HEYETİ GÖNDERDİ

CHP, Suruç’ta yaşanan ve 4 kişinin ölümüyle sonuçlanan olaylar için bölgeye inceleme heyeti gönderdi. CHP’den yapılan açıklamada, Şanlıurfa’nın Suruç ilçesinde yaşanan olayları incelemek üzere Ankara Milletvekili Levent Gök’ün görevlendirildiği bildirildi. Levent Gök, temas ve incelemelerde bulunmak üzere Suruç’a gitti (15.6.18 sabahı).

Suruç olayı, toplumun geldiği, getirilmek istenen yer bakımından çok önemli.. Olayın AKP -HDP çatışması olmayabileceğine ilişkin ipuçları mutlaka değerlendirilmelidir.

Öte yandan HDP adına yapılan açıklamada olayın sorumluları – katiller lanetlendi!

İktidar, seçim günü yaklaştıkça ve seçimi yitirme riskini somut gördükçe her şeyi ama her şeyi yapabilir mi, yapacak mı? Kendisi değilse bile kışkırtıcıları engelle(ye)meyecek mi?? Bunca muazzam güvenlik – istihbarat örgütü ne işe yarar? Kan dökmek hangi hesaba sığar seçim kazanmak uğruna?

Yazık değil mi bu ülkeye?

Asla yasa- hukuk dışı yollara başvurulmamalı..

Asla şiddet – hele hele cana kıyma ol-ma-ma-lı!

Sevgi ve saygı ile. 18 Haziran 2018, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

EROĞAN’a 5 SORU

EROĞAN’a 5 SORU…

Rıfat Serdaroğlu

Rifat Serdaroğlu
E. Devlet ve Sağlık Bakanı

(AS: Bizim kapsamlı katkımız yazının altındadır..)

Türkiye, gerçek demokratik bir ülke olsaydı ve 24 Haziran seçimlerine olağan bir ortamda gidebilseydik, sıradan bir seçim yapıyor olacaktık.

Cumhurbaşkanı adaylarından birini ve partilerden veya ittifaklardan birini, kimin daha iyi hizmet edeceğine inanıyorsak onu seçiyor olurduk.
Fakat Türkiye, AKP ve Erdoğan tarafından öyle bir noktaya getirildi ki, seçimler Erdoğan için “Ölüm kalım meselesi”, Türk Milleti için kelimenin tam anlamıyla bir “Kader seçimi” haline geldi…

Böyle hassas bir ortamda seçime gidilirken Erdoğan, gerçek gazetecilerin değil de maaşlı elemanların çanak sorular sorduğu programları seçiyor. Sonucunda ise Erdoğan’ın izlenme oranları da “Gelinim olur musun?” veya “Hülya Avşar ile sohbet” programlarının bile çok gerisinde kalıyor…

Halbuki, Erdoğan’a şu soruları sorabilsek ve o da yanıtlasa, beraberce reyting rekorları bile kırabilirdik!

Neden BOP Eşbaşkanlığı görevini kabul ettiniz? BOP öncesinde bölge ülkeleri ile ilişkilerimiz nasıl idi, şimdi nasıl? Bu projenin şu ana kadarki bölümünde, “Demokrasi getirilen” (!) ülkelerde toplam kaç erkek, kaç kadın, kaç çocuk öldürüldü? Kaç kişi evini-yurdunu bırakıp göç etti? Kaç kişi Ege ve Akdeniz mezarlığına gömüldü? Bu konuda aldatıldınız mı?

PKK ile yapılan “Çözüm Sürecini” kim dayattı? Çözüm süreci sırasında kaç km tünel kazıldı? Kaç km barikat yapıldı?
“Akil İnsanlarınız” ne oldu? Mesela Baş Akil Rifat Hisarcıklıoğlu nerede? Dolmabahçe İttifakı imza töreninden sonra çözüm sürecinden neden vazgeçildi? Sonrasında kaç asker, kaç polis, kaç sivil öldü? Kaç ev-dükkan-ibadethane yıkıldı. Bu sürecin ülkeye maddi maliyeti ne kadar oldu?
Çözüm sürecinde de aldatıldınız mı?

FETÖ, devletin içine nasıl sokuldu? Ordu-Yargı-İdarede FETÖ örgütlenmesine kim izin verdi? FETÖ’nün uluslararası bir suç örgütüne dönüşmesi için, devlet başkanlarından kim ricacı oldu? FETÖ’nün darbe yapacak bir güce ulaşması için, Ordunun üst kademesinde örgütlenmesinde ve bir devlet kadar ekonomik güce kavuşmasına kim sebep oldu?
Necdet Özel ve Hulusi Akar ne işler yaptılar?
Bunlar da sizi aldattı mı?

IŞİD denen örgütün Türkiye sınırları içinde toplanmasına, kamplar yapmasına, Askerlik Şubesi gibi savaşçı toplamasına, otobüslerle Irak-Suriye’ye gönderilmesine kim izin verdi? Yaralanan cihatçıların Türkiye’deki hastanelerde ücretsiz tedavi edilmesine, iyileşince tekrar savaşa gönderilmesine kim izin verdi? Şu an bu katillerden kaç tanesi Türkiye sınırları içinde?
Yine mi aldatıldınız?

Türkiye’de tam olarak kaç Suriyeli var? Bunlardan kaç tanesi savaşabilecek yaşta? Kaçı kadın, kaçı çocuk, kaçı 40 yaş üstünde?
Suriyeliler için şimdiye kadar toplam kaç lira harcandı?
Bu harcanan paraların hesaplarını kontrol etmek mümkün mü?
Suriyeli gençler nasıl oluyor da, üniversitelere sınavsız girebiliyor?
Her Suriyeliye verilen aylık 930 TL limitli Halkbank gıda kartından, neden yoksul Türk vatandaşlarına vermiyorsunuz?
Bu kaçaklardan kaç tanesi Türk Vatandaşı oldu? Kaçı oy kullanabiliyor?
Ya bunlar da size oy vermeyip, aldatırlarsa?

Gördüğünüz gibi ciddi bir devletin anında yanıt vereceği sorular bunlar!
Türkiye Cumhuriyeti Devleti binlerce yıllık geçmişi olan ciddi bir devlet olduğuna göre, her şey kayıt altındadır ve açıklanabilir durumdadır!

Değerli Okurlar;

Milyarlarca Dolar ve Avro’nun sıfırlanmasından,
servetlerden,
hırsız Bakanlardan ve onların veletlerinden,
MAN adasından ve Malta belgelerinden,
Katar’dan, Malezya’dan, Hong-Kong’dan,
villalardan, gemiciklerden,
rafineri ve petrol şirketlerinden,
hastaneler zincirinden, (AS: Şehir hastaneleri talanı ve kapitülasyonu!)
konaklardan… 

söz etmedik.

Sorularım tümüyle devleti ilgilendiren ve kayıt altında olması gereken konulardan oluşmakta.

Erdoğan’da mangal gibi yürek olduğu iddia ediliyor. Hatta adamları ona “Delikanlı” veya “Reis” diyorlar. Reis lakabını kazanmış bir delikanlının böyle basit sorulara elbette ki verilecek yanıtı vardır.
Bizler, Türk Milleti olarak, Reis’in bu açıklamalarını can kulağıyla dinleyeceğimize ve reytingleri patlatacağımıza, hatta Acun’un Sörvayvır programını bile geçeceğimize söz veriyoruz.

Hadi açıklayıver, şaşırt bizleri Reis!

Sağlık ve başarı dileklerimle. (13.6.18)
==================================================

Dostlar,

Bravo Sayın Rifat Serdaroğlu…

İşte bunları yazdığınız, yurttaş olarak soru sorma – bilgi edinme hakkını kullandığınız için Reis’e “hakaret” etmiş oluyorsunuz korkarız!

Bu yüzden hapis cezası bile aldınız.. Oh olsun size, az bile (!!)!

Acı şakası bir yana, Sn. Serdaroğlu’na asliye ceza mahkemesinde verilen 11 ayı aşkın hapis cezasının üst yargıda (istinafta…..) bozulacağı ve Türkiye’de YARGIÇLARIN TÜKENMEDİĞİ görülecektir – gösterilecektir umuyor ve diliyoruz..

Geçtiğimiz günlerde biz de Erdoğan’a 10 soru yöneltmiştik (10.6.18)   :

1- Senin hiç öngörü (projeksiyon) hesapların yok mudur?
2- Bunca ağır, boyunu çooooook aşan borçlanmayı neden yaptın?
3- Haydi olağanüstü borçlandın; bu kaynağı hangi döviz getiren üretken yatırımlarda kullandın?
4- Borç servisi için, o da yapabilirsen – bulabilirsen, fahiş faizle ve kritik ödünlerle borçlanma dışında hangi seçeneğin var?
5- Sen bu işin sonunu hiç düşünmedin mi?
6- Üstelik ekonomistim diyorsun, diplomanı bir türlü göremedik ama, ‘kandırıldım’ da diyemezsin bu durumda..
7- Daha kritik bir soru : Ekonomi yönetimi, başdanışmanlar içinde bu öngörüyü (projeksiyonu) yapabilecek tek bir adam yok mu? Varsa sana uyarı yapılmadı mı? Yapıldı ise niye dinlemedin?
8- Örn. Ekonomiden sorumlu Başbakan Yrd. İngiliz vatandaşı Mr. Mehmet Simsek’in yıllardır işin başında olarak bu yıkımı – çöküşü görememesi olanaklı mı? Göremedi ise diplomalarını yırtmayı ve emekliye ayrılmayı düşünür mü? Gördü ise ve hala kamuflaj ile meşgulse bu ‘misyon’ un adı nedir ve acil yaptırımı ne olacaktır / ne olmalıdır??!!
9. Hala kendinizi ve halkımızı, dünya kamuoyunu yanıltmayı (!) sürdürecek misiniz?
10. Artık bırakıp gitmeye ve hiç olmazsa ülkeyi enkaz ile başbaşa bırakmaya ne dersiniz?

(Tümü için tıklayınız.. http://ahmetsaltik.net/2018/06/10/borc-ekonomisi/)
*******

Sevgi ve saygı ile. 17 Haziran 2018, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

DİPLOMA YOK ANLADIK; YA MAL BEYANI?

DİPLOMA YOK ANLADIK;
YA MAL BEYANI?

 

Rifat Serdaroğlu

Cumhurbaşkanı, Cumhurbaşkanı Adayı, AKP Genel Başkanı

  • Erdoğan bir türlü DÖRT YILLIK ÜNİVERSİTE DİPLOMASININ ASLINI gösteremiyor!

Bu durum insanları şüpheye düşürüyor.
Halbuki “Aha işte diplomamın aslı” deyip Türk Milletine gösterse problem kökünden çözülecek…

Anladık, diploma işinde bir yamukluk var!
Hiç olmazsa mal beyanını duysak, dediğimizde ise aldığımız yanıt şu oluyor;
“ Sayın Cumhurbaşkanı, 2014 yılında Cumhurbaşkanı seçilince mal beyanını, Yüksek Seçim Kuruluna vermiştir ve Resmi Gazetede yayınlanmıştır.”

YSK Genelgesine göre;
Cumhurbaşkanı seçilen kişi kendisinin, eşinin ve çocuklarının mal varlıklarını da açıklamak zorundadır!
Şimdi tüm Cumhurbaşkanı adaylarından istediğimiz şudur;
-Kendinizin mal varlıklarını ve nasıl kazandığınızı,
-Muhterem eşlerinizin mal varlıklarını ve kaynaklarını,
-Çocuklarınızın üzerlerine kayıtlı mal varlıkları ve yönetimlerinde görev aldıkları vakıf-dernek- yardım kuruluşu gibi kurumların mal varlıkları ve kazanım tarihlerini açıklamanızdır.

Eğer, tüm Türk Milletinin Cumhurbaşkanı olmak istiyorsanız, eğer dürüst-namuslu-milletine hesap vermekten çekinmeyen bir Cumhurbaşkanı olarak anılmak istiyorsanız bu açıklamaları belgeleriyle yapmak zorundasınız…

Türk Milleti olarak şunları duymak istemiyoruz, bıktık artık bıktık!
-“Bizim yolsuzluk yaptığımızı iddia eden, iddiasını ispat etmek zorundadır!”
-“Abdestimizden şüphemiz yok ki, namazımızdan şüphemiz olsun!”
-“Boğazımızdan haram lokma geçmedi!”

Bizler, emanetin esas sahibi Türk Milleti olarak merak ediyoruz?
-Daha düne kadar babalarından harçlık alan çocuklar nasıl oluyor da 100 milyon Dolarlarla oynayabiliyorlar?
-Türk Milletinin süper zekalı üniversite mezunu gençleri iş bulamazken, Başbakan-Bakan çocukları nasıl oluyor da, onlarca gemiciklerden oluşan filoların sahibi olabiliyorlar?
-Ömrü boyunca memurluk yapmış bir Bakanın oğlu, nasıl oluyor da aylık kirası 20 bin avro olan rezidansta oturabiliyor?
-Daha düne kadar, evde diktiği elbiseyi giyen Başbakan eşleri nasıl oluyor da Avrupa’nın moda merkezlerinde mağaza kapatıp, bir defada 500-600 bin dolar harcayabiliyorlar!

Türk Milleti olarak önce bunları öğrenmek istiyoruz.
Yapacağınızı söylediğiniz işlere inanmamızı istiyorsanız, bunları açıklamak zorundasınız.
Öncelikle haram yemediğinize, dolaylı olarak gazete-televizyon sahibi olmadığınıza, kul hakkı yemediğinize, adaletli olacağınıza bizleri inandırın, sonra sizleri ciddiye alıp dinleriz…

Bunlar yoksa oy da yok, saygı da yok. Tamam gari, hadi başka kapıya…

Sağlık ve başarı dileklerimle, 12 Mayıs 2018,

KIBRIS VATANDIR

KIBRIS VATANDIR

Rifat SERDAROĞLU

Türkiye’de, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinde, dünyanın neresinde yaşarsa yaşasın her Türk, değişmez-değiştirilemez- değiştirilmesi teklif dahi edilemez şu gerçeği hiç unutmamalıdır!

  • Kıbrıs, Türk’ün vatanıdır ve Türk Devletinin koruması sonsuza kadar tüm kurumlarıyla, Kıbrıs Türkünün hizmetindedir.

İster T.C. Cumhurbaşkanı ister KKTC Cumhurbaşkanı ister KKTC vatandaşı olsun, herkes bu gerçeği kafasına yazmalıdır.

KKTC Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı, Rum tarafının lideri Anastasiadis’e sürpriz bir teklif yaptı. Rum lidere, Türkiye’nin adadaki etkin ve fiili garantisini sona erdirmeyi öngören Guterres Belgesini kabul etme çağrısı yapıldı!

KKTC Cumhurbaşkanının ne yapmak istediğini anlayalım mı? Dediği şudur :

-Türkiye’nin adadaki etkin garantisini, (istihbarat, güvenlik güçlerinin yapılandırılması, maddi destek, diplomatik yardım, devletin yapılandırılması, devlet deneyim desteği gibi konuları reddediyor) kaldırmak istiyor.
-Türkiye’nin fiili garantisini (Türk Askerini adadan çıkaracak) kaldırmak istiyor.

KKTC Cumhurbaşkanının gücü buna yeter mi?
KKTC Başbakanının ve Meclisinin güçleri buna yeter mi?
Rum uşaklığına soyunmuş sapıkların güçleri buna yeter mi?

Yetmez!
Hepsi bir araya gelseler de yetmez!
Çünkü vatanın bedeli kandır, şehitlerimiz ve gazilerimizdir.
Bu bedeli ödeyecek kimse var mı? Var mı Sayın Akıncı?
******

İSTİFA ERDEMLİ İNSANLARIN İŞİDİR

Hiçbir demokratik rejimde, Genelkurmay Başkanı “Posta Güvercini” görevini yapmaz!
Türk Ordusunun Komutanı, bulunduğu makamı böylesine aşağılayamaz!
Böyle tarihi bir hata yapan kişi erdemli biri ise, derhal istifa etmelidir!

Hulusivil Paşa ile Kalın Hüseyin’in, devletin helikopteriyle Huber APO’yu (Cumhurbaşkanlığı Adayı olmaması için) ziyaret ettiği, bizzat Huber APO tarafından da doğrulandı!
Huber APO; “Herkesin gözü önünde yaptık! Öyle kaçamak yapar gibi gizli saklı değil! Bir nezaket ziyaretiydi! Tehdit ve saygısızlık yok! Çok yumuşak yanaştılar” dedi.

Hulusivil Paşa;

-Türk Devletinin Helikopterini, özel işinde kullanmaktan hiç utanmadın mı?;
– Genelkurmay Başkanı mısın yoksa çöpçatan mı, arabulucu mu? Nesin sen?”
-Cumhurbaşkanlığı seçimi seni niçin ilgilendiriyor?
-Siyasetle ilgileneceğine, işini yapsaydın 15 Temmuz darbe girişimi olur muydu?
– Cumhurbaşkanlığı seçim kampanyasında, Erdoğan için çalışacak mısınız?

Ne hallere düşürdüler seni be Paşa?
Yazık değil mi taşıdığın üniformaya?
İstifa etmek ve hesap vermek bu kadar zor mu?

Sağlık ve başarı dileklerimle 05 Mayıs 2018

EL ELE TUTUŞTULAR VE

EL ELE TUTUŞTULAR VE…

Rifat Serdaroglu

İşlevsiz Doçent, istemeden de olsa hayatında ilk defa işe yaradı!
Erdoğan’ı “Baskın seçime” ikna etti.
Gerekçelerini, başbaşa görüşmede şöyle sıraladı;
Reis, ekonomi bomb.k lastiklerin dördü de patlak. Bu halde yola çıkamayız.
Zamlar ve pahalılık milletin anasını belledi. Herkes bize küfrediyor.
Türk Milleti, Afrin palavrasını da yemedi. O da elimizde patladı!
-Baskın seçim yaparsak, Meral de seçimlere giremez, sokmayız yani.
Meral seçime girerse, Kart Kurtlar bende ama, yavrukurtların alayı kaçar oraya!
-İttifakı biz kurarız, diğerleri nasılsa anlaşamazlar!
-Para bizde, devlet bizde, YSK bizde, trafo kedileri bizde, havuz medyası bizde.
-Bundan iyisi, Şam’da kayısı! Hadi ver elini beraberce atlayalım…

Reis düşündü, taşındı, kaşındı ve içinden “Vallahi bu adam ilk defa doğru söylüyor” dedi ve “Eyy İşlevsiz Doçent, sana hem elimi hem de gönlümü verdim. Hadi beraberce atlayalım” dedi. El ele tutuştular ve beraberce seçim havuzuna atladılar!
İşte o anda İşlevsiz Doçentin sesi duyuldu; “Eyvah, havuzun suyunu doldurmayı unutmuşum!
Ardından, “Allah belanı verecek” bağırtısı ve güüüm…

Yine El Ele Tutuştular ve;
İşlevsiz Doçent ve Malta Binali el ele tutuştular ve Başbakanın makam otosuna bindiler.
Beraberce YSK’ya gidip Reis’in adaylık dilekçesini vermek üzere yola çıktılar!
YSK’nın önünde “Mühürsüz Başkan” onları karşılayacaktı.
Makam otosundan indiler ve merdivenlere doğru yürümeye başladılar.
İşlevsiz Doçent, arkasında kalan Malta Binali’ye, “Hadi geç kalma, Binali” dedi!
Malta Binali, “Bin” komutunu duyunca, tak diye İşlevsiz Doçentin sırtına atladı!
Ağırlığa dayanamayan İşlevsiz Doçent, sırtındakiyle birlikte yere kapaklandı!
Korumalar tarafından kucaklanıp kaldırılan İşlevsiz Doçent, Malta Binali’ye bağırdı;
Ne yapıyorsun kardeşim, ben bu kadar ağırlığı taşıyamam, başlarım senin Cumhur İttifakından da, beka sorunundan da!
Malta Binali; “Kusura bakmayın. Siz “Bin” deyince, ben yanlış anlamışım…”

El Ele Tutuştular ve;
CHP+ İYİ Parti+ Saadet Partisi+ Demokrat Parti el ele tutuştular ve siyaset cambazlarının kurdukları tuzağı, kuranların kafasına geçirdiler.
El ele tutuştular ve Türk Milletinin gönlüne atladılar.
Emeği geçen herkesi kutlarım.
Bu dakikadan sonra milletvekili sayısı, milletvekili sıralaması gibi saçmalıklara takılıp, “Millet ve Demokrasi İttifakına” zarar vermeye kimsenin hakkı yoktur.
Bu noktaya gelinceye kadar Sayın Kılıçdaroğlu ile çok olumlu görüşmelerimiz, önerilerimiz, konuşmalarımız oldu. Sayın Temel Karamollaoğlu ile hiç tanışmadım, konuşmadım.
Bu iki fedakâr devlet adamına gösterdikleri olgunluk ve anlayış için tekrar teşekkür ederim.

Meral Akşener ve Gültekin Uysal’ı yakından tanırım. İkisinin üzerinde de çok emeğim vardır.
Bu iki kardeşimiz, Türkiye’nin önünü açacak ittifak için çok gayret gösterdiler.
Akşener ve Uysal’a nasihatim şudur :
Yaptığınız bu çalışma ile Türk Milletinin gönlüne girdiniz. Lütfen bu güzelliğin bozulmasına izin vermeyin!

Bundan böyle ya devamlı olarak Türk Milletinin gönlünde olacaksınız ya da Mehmet Ağar gibi AKP’ye “Aman benim oğlumu AKP’den milletvekili yapın” diyecek kadar düşeceksiniz. Tercih sizlerin ama unutmayın; Bu fani dünyada en güzel köşk “Türk Milletinin Gönlüdür!”
Sakın bizleri utandırmayın. Hadi kolay gelsin…
Sağlık ve başarı dileklerimle 04 Mayıs 2018

 

YÜZÜNÜZÜ GÖRMEKTEN BIKTIK!

YÜZÜNÜZÜ GÖRMEKTEN BIKTIK!

Rifat Serdaroglu

Eski zamanlarda bir ülkenin iyi, dürüst, çalışkan bir kralı varmış. Tüm vaktini, halkının huzuru ve refahı için harcarmış. Kral, zaman zaman kılık değiştirip halkın nabzını yoklamayı da ihmal etmezmiş. Yıllar, yıllar böyle akıp gitmiş! Kral bir gün yine kılık değiştirip halkın arasına karışmış. Bir esnafa uğramış ve sormuş; “Kralınızdan memnun musunuz? İşleriniz nasıl?”
Esnaf; “İşlerim hamdolsun iyi. Fakat Kral’ın değişmesini istiyorum” deyince, kral “neden” diye sormuş!
Esnaf, “Bıktık be arkadaş! 20 senedir aynı adam. İnan bana paranın yüzünde hep aynı resmi görmekten bile bıktım. Benim gibi herkes bıktı, yetti artık be” diye söylenmiş…

  • Türk Milleti olarak 16 senedir ilkel, cahil, çirkin, huzurumuza ve birliğimize kast eden AKP yönetimi ile yaşıyoruz.

Keşke toplumun her kesimini mutlu edebilseydiler, keşke “Harun olmak için çıktıkları yolda Karun olmayı seçmeselerdi!” Ama onlar Türk Milletinin kalbinde kök salmak yerine, ceplerini doldurmayı, haram yoldan zenginleşmeyi seçtiler! Biz de bunların kendilerini bir şey sanmalarından, çağdışı saplantılarından, kadınları aşağılamalarından, beceriksizliklerinden, ihanetlerinden, cehaletlerinden bıktık, usandık.

Değerli Okurlar;
16 yılda
– AKP tarafından yapılan tüm yolsuzlukları, ahlaksızlıkları,
– sayıları on binden fazla olan ve AKP tarafından serbest bırakılan kaçak kursları,
– buralarda istismara uğrayan çocukları, iğfal edilen beyinleri,
– artan kadın cinayetlerini,
– hukuk devletinin katledilişini,
– ekonomik çöküntüyü,
– Cumhuriyetin tüm değerlerinin peş keş çekilmesini,
– devletin sırlarının işportaya düşmesini

ve daha nicelerini bu günlük bir kenara bırakalım. Günü geldiğinde tek-tek hesaplarının yargı önünde sorulacağından hiç kuşkunuz olmasın…

Bugün size bu takımın haysiyet-fikir namusu ve ahlâk anlayışına bakışını irdelemek istiyorum!
Günlerdir Türk basınında Huber Apo’nun SP-CHP-İYİ Parti tarafından çatı adayı olarak Cumhurbaşkanı adayı olup olmaması yazılıyor, çiziliyor, anlatılıyor!
İlgili ilgisiz herkes konuşuyor. Bir kişi hariç! Huber Apo! Bir tek o konuşmuyor!

Ahlâklı ve dürüst biri, eğer kendisinin aday gösterilmesini istemiyorsa çıkar “Ben aday değilim, lütfen adımı kullanmayın” diye konuşur, değil mi?
Huber Apo ise susuyor! Yani aday gösterilmeyi istiyor!
İstemem yan cebime koyun! Fakat tek aday ben olmalıyım!
Peki, sizlerden birini, fikrine-programına inanmadığınız bir parti aday göstermeye kalkarsa kabul eder misiniz?
Kendimden örnek vereyim; Beni değil Cumhurbaşkanlığına (Diplomam gerçek!) Dünya İmparatorluğuna bile (HDP-MHP-AKP-SP) gibi fikirlerine taban tabana zıt olduğum partiler aday göstermek isteseler ve kafama silah dayasalar kabul etmem. Siz eder misiniz? Elbette ki etmezsiniz!

Fakat, Huber APO’yu hangi parti aday gösterirse göstersin o kabul eder!
Ermeni macunu gibi her kalıba uyar! B.kunda boncuk var zannedersiniz!
Aralarında “Kardeşlik Hukuku” olduğunu söylediği Tayyip Erdoğan’ın bile karşısında aday olur.
Bunu da açıkça ve mertçe yapmaz, yapamaz! “Ben adayım” diyemez, korkar! Basındaki ABD ve İngiliz beslemelerini kullanıp adını köpürtür.
“Ben aday olmak istemedim ama beni zorla yaptılar” gibi kalleşçe ister…

Değerli Okurlar;
Benim AKP önderliğine çok kızdığım konulardan biri hem siyasetin hem tüm bürokrasinin hem de sivil toplum kuruluşlarındaki yönetici kalitesini düşürmeleridir. Bu konuda en az AKP kadar, omurgasız ve karaktersiz yöneticilerinde kabahati vardır. Erdoğan hakaret eder, bunlar susar, yutar! İçlerinden biri bile korkularından bugüne kadar “Sayın Başbakan, siz bize hakaret edemezsiniz, lütfen kendinize gelin” diyememiştir!

AKP yöneticileri utanmadan şunu söyleyebiliyorlar;
“Seçimler harp gibidir, her türlü hileyi yapmak mubahtır…”
Böyle bir sapık düşünce olabilir mi? Bu düşünceye sahip biri iktidara gelse dürüst kalır mı?

Siyaset, gerçekte mertlik sanatıdır.
Siyaset, geçim kapısı değildir.;
Siyaset, almaya değil, milletine vermeye kararlı kişilerin işidir.
Seçimler, Türk Milletinden belirli bir süre için yetkinin alındığı kutsal bir iştir.
Siyaset, geldiğin gibi gitmesini bilmek ve hesap verebilmek işidir.
Kimse için devamlı iktidar yoktur. Elbet bir gün gidilecektir.
Tıpkı ne gibi?
24 Haziran’da Bademlerin ve Çakma Milliyetçilerin tıpış-tıpış gidecekleri gibi…

Sağlık ve başarı dileklerimle, 26 Nisan 2018

AĞIRLAŞTIRILMIŞ MÜEBBET AMA SERBEST 

AĞIRLAŞTIRILMIŞ MÜEBBET AMA SERBEST 

Rifat Serdaroğlu

(AS: Bizim kapsamlı katkımız yazının altındadır..)

Dün 28 Şubat Davasına bakan mahkeme sonunda kararını verdi!
Bu karar, hukuk devletinin bitişinin ilanından başka bir şey değildir.
Ya İstinaf Mahkemesinde ya Yargıtay’da ya da AİHM’de çöp sepeti -ne atılacak, zoraki alınmış bir adli karardır.

28 Şubat nedir?
Bademlere göre, 28 Şubat İslam Dinine karşı yapılmış ve yüz binlerce insanı mağdur etmiş bir darbedir! Türk Milletinin kendilerine verdiği “Orgeneral” rütbesi ile yetinmeyip, gözleri zengin sofralarında ve NATO yüklenicilerinin gönderdiği hayat kadınlarında olan dönemin bazı şapşirik paşalarına göre ise 28 Şubat Post modern bir darbedir!

Eğer bunlar doğru olsaydı, Türkiye’yi dolu- dolu 11 yıl yöneten AKP-FETÖ işbirliği talimatıyla açılan 28 Şubat Davaları sonucu, hiç olmazsa 1 (BİR) kişinin cezaevinde olması gerekmez miydi? Erdoğan-Gülen talimatıyla açılan bu davalar sebebiyle bugün cezaevinde olan kimse yoktur. Ne bir siyasetçi, ne de bir asker!

Algı yaratmakta, yalan söylemekte ve doğruları çarpıtmakta çok usta olan Bademlere göre;
15 Temmuz sonrası, Erdoğan Başkanlığında toplanan MGK’nun aldığı “Olağanüstü Hal” kararı, Anayasal bir kurum olan MGK’da alındığı için demokratik ve geçerlidir.
Ama 28 Şubat 1997’de Demirel Başkanlığında toplanan ve “İrticayı Önleme” kararlarının oybirliğiyle alındığı MGK toplantısı, anti-demokratiktir ve geçerli değildir! Niye?

* Ayı; “Bu sene dağda armut bol olacak” demiş! Niye diye sormuşlar?
“Canım öyle istiyor” demiş!

Bademlere göre, Erbakan liderliğindeki Fazilet Partisinden ayrılmak ve AKP adıyla bir parti kurmak, demokratiktir ve geçerlidir!
Ama Erbakan’ın kucağına düşmüş DYP’de, parti içi mücadeleyi sonuna kadar verip sonuç alamayan bizlerin, Refah Yol Hükümetini Siyasi İslamcıların ve “cahil Çiller’in” kafalarına geçirmemiz anti-demokratiktir ve geçerli değildir!

Bademlere göre 15 Temmuz sonrası, haklarında hiçbir yargı kararı bulunmayan ve TBMM de süresi içinde onaylanmadığı için “Yok Hükmünde” olan OHAL kararnameleriyle 412 bin insanın ne ile suçlandıklarını bilmeden hapse atılmaları, insanların mallarına el konulması, işten atılmaları, gözaltına alınıp işkence görmeleri demokratiktir, doğrudur ve geçerlidir!
Ama TBMM Darbeleri Araştırma Komisyonunun raporuna göre, Anayasa Mahkemesi kararları ve yasalara uymadıkları gerekçesiyle 28 Şubatta işten atılanların sayısının yalnızca 3.527 (üç bin beş yüz yirmi yedi) olması, antidemokratiktir, doğru değildir ve geçersizdir!

Bademlere göre gençliğimizi ilim ve aydınlıkla buluşturacak, onları dünyadaki muhataplarıyla yarışacak hale getirecek olan 8 Yıllık kesintisiz eğitim, antidemokratiktir ve geçersizdir!
Ama 7 (Yedi) yaşındaki çocuklara zorla Arapça öğretmek, sıkma başı ilkokullara kadar indirmek, okullarımızı tarikat ve cemaatlerin emrine vermek, çocuklarımızı ortaçağ karanlığına atacak eğitim sistemini uygulamak demokratiktir ve geçerlidir.

Değerli Okurlar;
28 Şubat 1997’de MGK’da alınan kararları tek- tek daha önce yazdım. İsteyen bulabilir. Bu kararların altına bu gün dahi imzamı atarım. Ne yazık ki, ne bu kararları alan Hükümet, ne o zamanın medyası bu kararlara yeteri kadar sahip çıkamadı ve halkımıza gerçekleri anlatamadı.
28 Şubat kararları oybirliği ile alınmıştır. Erbakan’ın da Çiller’in de alınan kararları imzalamaları için en ufak bir baskı yapılmamıştır. Yapıldıysa bu güne dek konuşmazlar mıydı? 28 Şubat’tan bir hafta sonraki Bakanlar Kurulunda, 28 Şubat kararlarının tamamı tüm Bakanlar tarafından (Abdullah Gül dahil) imzalanmış ve uygulama talimatları verilmiştir. Erbakan Hükümeti bu kararları uygulamış ve 28 Şubat’tan tam 3,5 ay sonra 18 Haziran’da istifa etmiştir.

Şimdi gelelim Bademlerin 28 Şubat ile ilgili GERÇEK DUYGULARINA…
Bademlerin bu dünyada en çok önem verdikleri olay PARA dır! Bunların kolunu kesin, tıkları çıkmaz. Ama tek kuruşlarını alın dünyayı başınıza yıkmak için uğraşırlar.
O zamanlarda, “Sıfırlama” , “Havuz Medyası” “Bakanların dolar-avronun önüne yatmaları” , “ayakkabı kutularında milyonlarca dolar”, “Gemicik”, “MAN adası”, MALTA Adası, olayları henüz yapılamadığından, Siyasal İslam’ın en kolay para kazanabildiği iki yol vardı;

1. Kurban derileri toplayıp, satmak!
2. Sayıları on binleri bulan kaçak kurslar açıp, gariban Müslümanların hem paralarını hem de imanlarını çalmak!

28 Şubatta Siyasi İrade, Kurban Derilerini toplama yetkisini Türk Hava Kurumuna verdi. İllegal kuruluşların ve şahısların kurban derisi toplaması yasaklandı.
Kaçak kursların tamamının denetimi ve açılma izni Milli Eğitim Bakanlığına devredildi. Kaymakamlar bu konuda uyarıldı!

İşte Bademleri çıldırtan 28 Şubat gerçeği bunlardır. İnanın bu kadar basittir.
Darbelere karşı olacak, karşı koyacak kişilerin öncelikle DEMOKRAT olmaları gerekir. Siyasal İslam’da şartsız itaat (biat) vardır. Biat’ın olduğu yerde demokrasinin adı bile söylenemez. Bu yüzden Bademler asla ve asla demokrat olamazlar, genlerinde tartışma kültürü yoktur.

Peki, 28 Şubat nedir?

  • 28 Şubat Türk Devletinin ve Türk Siyasetinin, emperyalist devletlerin desteklediği “Ilımlı İslam” politikasına, BOP projesine ve Türkiye Cumhuriyeti’nin “Federe İslam Devletine” dönüştürülmesine karşı çıkışıdır…

28 Şubat kararlarını uygulanamaz hale getirip, içimizdeki hainlerin de katkısıyla çökerten emperyal devletler, daha sonra AKP Projesini uygulamaya koydular ve bugünlere gelindi. Dün birçok asker ve Prof. Kemal Gürüz “Ağırlaştırılmış Müebbet Hapse” mahkûm edildiler. Fakat mahkeme bir tanesini bile tutuklayamadı!
Sizce niçin? Utançlarından olabilir mi? (14 Nisan 2018)
==================================================
Dostlar,

AKP = RTE’nin OHAL KHK’lerini POLİTİK İSTİSMARI SÜRDÜRÜLEMEZ

Konuya ilişkin biz de 28 Şubat davasını yazdık ve bir tür “..irticanın intikamı – rövanşı..” olarak niteledik (bkz. http://ahmetsaltik.net/2018/04/15/28-subat-kumpas-davasi/).

AKP = RTE‘nin bu kararı Saadet Partisi temelindeki Erbakan yandaşlarının oylarını devşirmek amaçlı kullanılabileceğini belirttik. Sn. Serdaroğlu’nun 28 Şubat 1997 Kararlarının amaç ve işlevlerine dönük yazdıklarını paylaşıyoruz. Aşağıdaki paragraf özellikle yerindedir :

  • 28 Şubat Türk Devletinin ve Türk Siyasetinin, emperyalist devletlerin desteklediği “Ilımlı İslam” politikasına, BOP projesine ve Türkiye Cumhuriyeti’nin “Federe İslam Devletine” dönüştürülmesine karşı çıkışıdır…

Ancak Sn. Serdaroğlu’nun yazısında yer alan “..TBMM de süresi içinde onaylanmadığı için “Yok Hükmünde olan OHAL kararnameleriyle..” anlatımı hukuksal olarak doğru değildir. İlgili mevzuat hükümleri aşağıdadır :

Anayasa md. 91/son : Yayımlandıkları gün Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulmayan kararnameler bu tarihte, Türkiye Büyük Millet Meclisince reddedilen kararnameler bu kararın Resmî Gazetede yayımlandığı tarihte yürürlükten kalkar. Değiştirilerek kabul edilen kararnamelerin değiştirilmiş hükümleri, bu değişikliklerin Resmî Gazetede yayımlandığı gün yürürlüğe girer.

Anayasa md. 121/son : Olağanüstü hal süresince, Cumhurbaşkanının başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu, olağanüstü halin gerekli kıldığı konularda, kanun hükmünde kararnameler çıkarabilir. Bu kararnameler, Resmî Gazetede yayımlanır ve aynı gün Türkiye Büyük Millet Meclisinin onayına sunulur; bunların Meclisce onaylanmasına ilişkin süre ve usul, İçtüzükte belirlenir.

TBMM İçtüzüğü :
Olağanüstü hal ve sıkıyönetim kanun hükmündeki kararnamelerinin görüşülmesi

MADDE 128– Anayasanın 121 ve 122 nci maddeleri gereğince çıkarılan ve Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulan kanun hükmünde kararnameler, Anayasanın ve İçtüzüğün kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesi için koyduğu kurallara göre ancak, komisyonlarda ve Genel Kurulda diğer kanun hükmünde kararnamelerle, kanun tasarı ve tekliflerinden önce, ivedilikle en geç otuz gün içinde görüşülür ve karara bağlanır.

Komisyonlarda en geç yirmi gün içinde görüşmeleri tamamlanmayan kanun hükmünde kararnameler Meclis Başkanlığınca doğrudan doğruya Genel Kurul gündemine alınır.
******
Görüldüğü gibi “..TBMM de süresi içinde onaylanmadığı için OHAL kararnameleri kendiliğinden yok hükmünde” sayılamamaktadır. Nitekim AKP iktidarı OHAL KHK’larını TBMM onayından geciktirerek de olsa geçirmektedir. TBMM tarafından bu onay verilene dek OHAL KHK’ları yürürülükte kalmaktadır. TBMM reddederse elbette yürürlüğü kalmıyor. Fakat TBMM ne yazık ki iktidarın noteri gibi çalıştırıldığından, böylesi bir olasılık söz konusu değil.

Ancak, TBMM onayından aynen ya da değiştirilerek geçen OHAL KHK’ları artık “yasa” niteliği aldığından, Anayasa Mahkemesinin yargısal denetimine açılmaktadır. Bu nedenle Anamuhalefet tarafından Anayasadaki usul kurallarına uyularak AYM’ye taşınabilir. İktidar, bu son durum nedeniyle OHAL KHK’lerinin TBMM’de görüşülmesini geciktirerek mevzuattaki boşluğu kötüye kullanmaktadır.

OHAL kalktığında bu KHK’lar ne olacaktır?

Soruya yanıt tartışmalıdır.. Bu metinler kendiliğinden mi ortadan kalkacak, yoksa yeni yasal düzenlemelerle mi ya da AYM kararlarıyla mı hükümsüz kalacak, tartışmalıdır. Bu KHK’ların OHAL süresince ve OHAL ilan edilen bölge ile sınırlı olduğu (ki halen tüm Türkiye) AYM kararı ile sabittir. Her durumda, ana muhalefet partisi CHP’nin açtığı iptal davasında AYM’nin verdiği 12.10.2016 tarihli karara göre, OHAL kaldırıldığında bu KHK’lar geçersiz olacaktır.

AYM’nin 669 sayılı KHK’nın iptali için CHP tarafından açılan davada verdiği 12.10.2016 tarihli, 2016/167 E. ve 2016/160 K. Sayılı kararının gerekçesi 4 Kasım 2016’da Yüksek Mahkemenin web sitesinde yayınlanmıştır :

“Olağanüstü hâlin ilan edilmesi ve bu kararın TBMM tarafından onaylanmasından sonra Cumhurbaşkanının başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu tarafından, 25.7.2016 tarihinde 669 sayılı KHK çıkarılmış ve 31.7.2016 tarihli ve 29787 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanmış ve aynı gün TBMM’nin onayına sunulmuştur. Dava konusu kuralları da içeren söz konusu KHK, Anayasa’nın 121. maddesine dayanılarak ve olağanüstü hâlin geçerli olduğu dönem içinde yurdun tamamında geçerli olmak üzere çıkarılmış olan bir olağanüstü hâl KHK’sıdır.”

AKP iktidarını “tutuşturan” bu belirleme – sınırlama “olağanüstü hâlin geçerli olduğu dönem içindeolsa gerektir. Ancak OHAL’in 21. ayı 3 gün sonra dolacaktır ve 8. kez 3 ay daha uzatılırsa 2 yıl tamamlanmış olacaktır. Ülkemizin bu soluksuzluğa daha fazla dayanması, daha doğrusu sabretmesi hiç ama hiç kolay değildir. Toplumda, yaygın ADALETSİZİĞE bağlı basınç kestirildiğinden, gözlemlenebilenden çoooook daha yüksektir.

AKP = RTE bu açık ve acı olguyu görmezden gelmemeli, doğru algılamalı ve OHAL rejiminin iktidara sağladığı baskıcı olanakları dünya alemin gözü önünde istismar etmeye artık son vermelidir. Öte yandan, hiç inandırıcı olmayan gerekçelerle yersiz uzatılan OHAL yüzünden bütün ülke turizmde, ekonomide, finansmanda, uluslararası ilişkilerde… ağır ve giderimi olanaksız bedeller ödemektedir.

İşte Moodys’in son kredi notumuzu düşüren kararının gerekçesi : Türkiye’de kurumlar çöktü.. Bu saptamanın elbette ağır bedelleri var; artan dış borç faizi, tırmanışa geçen döviz ve enflasyon, artan yoksulluk!..

  • Suçlamalara isyan ederek adalet duyguları yıkılan gencecik insanlar intihar etmektedir!.

Bu despotik – totaliter TEK ADAM REJİMİ sürdürülemez..
Baraj kapakları patlarsa önünde hiç kimse dayanamaz..

AKP = RTE, artık sağduyu, geç kalıyorsunuz geç, hem de çok geç!

Sevgi ve saygı ile. 17 Nisan 2018, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

ÇOCUĞUNUZUN YÜZÜNE NASIL BAKABİLİYORSUNUZ?

ÇOCUĞUNUZUN YÜZÜNE
NASIL BAKABİLİYORSUNUZ?

Rifat Serdaroğlu

(AS: Bizim katkımız yazının altındadır..)

İnsan nedir? İnsan ne için yaşar? İnsanı hayvanlardan ayıran en önemli özellikler nelerdir? Nasıl oluyor da bazı insanlar, hayvanların bile yapmadıkları kötülükleri diğer insanlara yapabiliyor ve daha sonra kendilerini haklı çıkaracak yalanlar uydurup, toplum içinde dolaşabiliyor? Böylesine aşağılık insanlar, eşlerinin çocuklarının akrabalarının arkadaşlarının yüzüne nasıl bakabiliyor?

İnsan hem beden hem ruh yönüyle yaratılmış mükemmel bir varlıktır.
İnsan başka canlılarda olmayan akıllı, düşünen, öğrenen, bilen, irade sahibi, özgür, kendine ve topluma karşı sorumlu bir varlıktır. İnsanı diğer canlılardan ayıran en önemli nitelik aklını kullanarak bilgi üretmesi ve düşünme faaliyetinde bulunmasıdır.

Duygu da insanlara bahşedilmiş bir kıymettir. Merhamet, şefkat, cömertlik, vicdan, adalet, sabır, yardımlaşma ve sevgi bu kıymetlerden bazılarıdır.

Geçen gün Murat Atbakan adlı arkadaştan aldığım bir mail beni çok ama çok yaraladı!
O mailde, hayvanların birbirlerine yapmadıkları bazı kötülükleri, insanların birbirlerine yaptıkları örnekleriyle anlatılıyordu…

Rahmetli dedem ve rahmetli babam diğer işlerinin yanında koyunculuk da yaparlardı. 2 binden fazla koyunluk bir sürüyü kâh Kaynarca merasında kâh Dağıstan ovasında yönetirlerdi.
Ayrıca çiftliğimizde büyük baş hayvancılık ve süt inekçiliği de yapardık. Bugün amcalarımdan bazıları ve onların çocukları hala aynı işi yaparlar! Ben de çalışanların ihtiyaçlarını götürmek bahanesiyle, ehliyet alır almaz hemen her hafta sürülerin yanına giderdim.

Bu yaşıma kadar hiçbir koçun bir kuzuya, hiçbir boğanın bir düveye tecavüze kalkıştığını görmedim. Bir horozun bir civcive cinsel amaçlı saldırıda bulunduğunu göreniniz var mı?
Göremezsiniz! Ama hayvanlara tecavüz için saldıran insan müsveddelerinin rezilliklerini gazetelerde okursunuz. Tüm bunlar sanki kıyamet alametleri gibi! Çünkü hayvanın hayvana etmediğini, insan sıfatını taşıyan bazı alçakların diğer insanlara ve hayvanlara ettiğini çok sık görmeye başladık.

Özellikle 16 yıllık AKP iktidarı sonunda kız-erkek küçük çocuklara cinsel saldırılarda bulunulduğunu gözlemliyoruz! Araştırmalara göre bu suçlarda artış oranı %700’ü geçti.
Nedir bu aşağılıklığın, vahşetin, kötülüğün sebebi? Bizim insanlarımızdan bazıları nasıl oluyor da hayvanlardan daha aşağı, daha kötü olabiliyor?

Tarihimize baktığımızda; Osmanlı Saraylarında “İçoğlanlık” diye bir kurum vardı.
Hatta Sakız adasında sırf bu iş için çocuklarını “İçoğlanı” olarak yetiştiren aileler vardı.
Bu ada tam 400 yıl, saraya bu hizmeti verdi! (Bkz: Defter-i Hizan)
Ayrıca geçmişte özellikle Güneydoğu bölgemizde ağaların da böyle sapıklıkları olduğu bilinen bir gerçektir.

Cumhuriyet dönemi ile başlayan “Tevhidi Tedrisat” ve “Çağdaş Eğitim” seferberliğinin çıkış noktası, çocuklarımızı eğiterek bu tarz pisliklerin önüne geçmekti.

Siyasal İslamcıların, Cumhuriyet ve Atatürk düşmanlığının temelinde bu olay vardır.
28 Şubat’ta ülkedeki tüm kaçak kurslar yasaklanmış ve bu kurslar Millî Eğitim Bakanlığı ve Diyanetin denetime verilmişti. Dün, Erbakan’ın 28 Şubat kararlarını imzalarken zorlanması ve bugün AKP İktidarı döneminde açılan ve hala devam eden “28 Şubat Davasının da” temeli budur.

Değerli Okurlar;
Bugün 16 yıllık AKP iktidarının sonunda, sayıları 10 bini geçen ve 100 binlerce çocuğumuzun devam ettiği kaçak kurslar vardır. Ayrıca tarikat ve cemaatlerin binlerce yurt ve kursları çalışmaktadır. Bu kurslar her türlü devlet denetimine kapalıdır. Gücünü AKP iktidarından alan bu iblisler, çocuklarımızı birer Cumhuriyet düşmanı ve IŞİD militanı gibi yetiştirmekte ve onlara her türlü tacizi yapmaktadırlar. Ne Kaymakamlar ne de İçişleri Bakanlığına bağlanan Jandarma güçleri bu pisliklere müdahale edememektedirler. Çünkü bu yerler, seçim zamanı birer AKP ilçesi gibi çalışmaktadır.

Bu tip pisliklere ağır cezalar verilmesi, kimyasal yolla hadım edilmeleri çözüm değildir. Bu davranış, bataklık dururken sinekleri öldürmeye benzer. Bataklık, cehalet ve din yoluyla insanların aldatılmasıdır. Dün de söylemiştim. AKP’nin yaptığı ekonomik yıkımı onarmak çok zamanımızı alacak. Fakat, toplumda ve çocuklarımızın ruhlarında ve beyinlerinde yaratılan çirkinlikleri onarmak çok zor olacak. Türk Milleti olarak böyle iğrençlikleri, pislikleri hiç hak etmiyoruz. Türk’ün töresinde böyle pis bir olay bulamazsınız…

Sağlık ve başarı dileklerimle 23 Şubat 2018
================================================
Dostlar,

Ne söyleyelim?

“Eyyyyyyyyyy AKP ve AKP’liler; eserinizle övünebilirsiniz!” mi diyelim??

Bu insanlar neyden, nasıl anlarlar?? Ne söylemeli, ne yapmalı?
Üstelik de acele etmeli.. Minik yavruların, masum hayvancıkların ırzına geçen, insanlıktan çıkmış canavarlar var toplumumuzda.. Üstelik en az %95’imizin Müslüman olduğu söyleniyor. 36 yıldır Anayasa’da zorunlu din dersleri var AİHM’nin birkaç aykırılık kararına karşın.. Binlerce okul zorla imamhatipleştirildi, yüzbinlerce öğrenciye (1,2+ milyon) bu okullar dayatıldı.. Bu yaşta dinci eğitim alan kuşaklar ne soru sormayı öğrenebildi ne de dürtü denetimini öğrenip sosyyalleşildi! PISA sınavlarında ülkemiz dibe vurdu. Minarelerden, olmadığı yerlerde binalara takılan sesbüyütürlerden ezan okunuyor ve Müslümanlar “dinin direği” namaza çağrılıyor. Ama ne yaparsanız yapın, kimi Müslümanlar akıllarını uçkur takıntısından kurtaramayan sapıklar!

Sorun artık ACİL durum almıştır, alarm vermektedir. Bu sorunu AKP iktidarı alevlendirmiştir. Bu iktidardan çözüm beklenebilir mi?? Erdoğan neden “Eyyyyyyyyyy yobazlar, ulan ahlaksızlar….” diye başlamaz bu insan müsvettelerine?? TRT’de, öbür basında yobaz – din ve akıl dışı hurafeleri engellemez??

Hazindir ki, bu yürek yakan sorun bir yandan da iktidara gündem sakızı oluşturuyor..

22 Ocak 2018 günü web sitemizde yayınladığımız aşağıdaki yazımıza da bakılmasını dileriz..

Sevgi ve saygı ile. 26 Şubat 2018, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

TÜRK MİLLETİNİ SÜRÜ YERİNE KOYMAK

TÜRK MİLLETİNİ SÜRÜ YERİNE KOYMAK

Rifat Serdaroglu

AKP ve MHP Genel Başkanları önce söz kestiler, sonra birbirlerine nişan taktılar yakında da düğün yapacaklar! Düğün davetiyesine ne yazacaklarına karar verememişlerdi!
“Cumhur İttifakı”, “Ay Yıldız İttifakı”, “15 Temmuz İttifakı”, “Omuz Omuza İttifakı”, “İkili mi Çoklu mu İttifakı” gibi seçenekler gündemde tutuluyordu, sonunda cumhur ittifakında karar kıldılar.

Bu ilkesel tartışmalar sürüp giderken MHP Genel Başkan Yardımcısı Celal Adan içimize su serpen şu açıklamayı yaptı!
“MHP’nin AK Parti ile kurduğu milli mutabakat bir menfaat ilişkisi değildir.”

Ohh şimdi rahatladık! Hele bu garantiyi MHP kurucusu Alparslan Türkeş’in “Şamanist” diye partiden attığı, Mehmet Ağar ve Özer Çiller’in kankası, oğulları son yılların en çabuk büyüyen taşeron inşaat şirketinin sahibi olan kişi söylüyorsa bu ilişkide menfaat olamaz, yoktur!
AKP-MHP ilişkisi tamamen duygusaldır ve ilkeseldir. Aralarında, henüz nikah yok ama düzeyli bir ilişkileri olduğu çok belli oluyor…

Şimdi her biri birer “dava adamı” olan Ülkücü gençlere soralım;
– Sizler, birileri AKP’li devlet müteahhitlerinin yanında taşeronluk yapıp zengin olmaları için mi siyaset yapıyorsunuz?
– Sizler, Alparslan Türkeş’in öğütlediği 9 Işık ilkesine böyle mi bağlısınız?
“Her türlü milliyetçiliği ayaklar altına aldım” diyen kişiyi desteklemek için mi,
9 Işık’ın birinci ilkesi olan Milliyetçiliği çiğneyeceksiniz?
– “Ahlakçılık” ilkeniz ile 17/25’i ve Reza Zarrab’ı-AKP’li rüşvetçi Bakanları nasıl bağdaştıracaksınız?
– Ülkücülerin temel düsturu olan “İnsan sevgisi ve insan haysiyetine sonsuz saygı” ile Öcalan’dan mektup getirip PKK ile iş tutanları, Türk Vatanında “PKK Şehitliği” açanları nasıl birleştireceksiniz?

-Sizler, “Ne Mutlu Türküm Diyene” ilkesini görüntü kirliliği yapıyor diye kaldırtıp, çöplüğe atan, Milli andımızı tüm okullardan kaldıran, fakat Hizbullah örgütünün ülkede sınav yapmasına izin veren bir anlayışı gerçekten destekleyecek misiniz?

-Sizler, kafasında hala “Türk Devletinin Tapusu” olan Lozan’ı hazmedemeyen birini nasıl destekleyeceksiniz?

-Sizler, Bozkurt işaretini bırakıp, Muaviye kaynaklı Rabia’yı mı simge olarak kabul edeceksiniz?

-Sizler, makam odasındaki saati 17/25’te durduran, kişileri Kandil uşağı diye suçlayan sonradan yüz seksen derece dönüp o kişiyi desteklemesini içinize sindirebiliyor musunuz?

-Sizler, Atatürk’e devamlı hakaret eden, Kurtuluş Savaşını keşke Yunan kazansaydı diyen fesli şarlatanın peşinden mi gideceksiniz?

Değerli Okurlar;
Özellikle kandırılmış gençlere şunu iyi anlatmamız gerek: Parti, DİN değildir. Partiyi yönetenler kişisel çıkarları için doğrudan ayrıldı ise, onların peşinden gitmek en büyük suçtur ve en büyük günahtır.
Sevgili gençler, çıkar uğruna kendisini satanların sizleri sermaye yapmalarına izin vermeyin.
Haram para kazananlara destek olup, bir taraftan aç ve işsiz gezerken bir de vatanınıza ihanet etmiş kişi durumuna düşmeyin… Eğer kendinizi gerçekten “Türk, Atatürk’çü, Türk Milliyetçisi” olarak görüyorsanız, size yakışanı yapın. Yok, bu parti kararıdır, biz uyarız diyorsanız kendinize yeni bir sıfat bulun! Sizden ülkücü, milliyetçi olmaz…

Sağlık ve başarı dileklerimle, 22 Şubat 2018
==============================================
Teşekkürler değerli Rifat Serdaroğlu…

Yazdıklarınıza tümüyle katılıyoruz.. Sağolunuz..

Sevgi ve saygı ile. 23 Şubat 2018, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

 

ATATÜRK’E SARILACAKSINIZ

ATATÜRK’E SARILACAKSINIZ

Rifat Serdaroglu

Bir milletin başına gelebilecek dertlerin en büyüklerinden biri fikri yapısı oluşmamış, kendi milletinin değerlerinin farkında olmayan cahil kişilerin yönetiminde olmaktır. Böyle fikir ve kişilik fukaralarını başından atmasını beceremeyen milletler sıkıntı çekmeye mahkûmdur.

Üç tarihi gerçeği sizlerle paylaşmak isterim;
-Fatih, İstanbul’u kuşattığında kentte bulunan Kardinal İsodore, Vatikan’a yazdığı “yardım” mektubunda, Fatih Sultan Mehmet için “Troyalıların Prensi” demiştir.

-Atatürk, Dumlupınar Zaferini kazandıktan sonra “Hektor’un intikamını aldık” demiştir.

-1943 yılında vefat eden Halidi-Nakşi Şeyhi “Seyyid Abdülhakim Arvasi”;
“Ben bir Seyyid’im. Yani bu demektir ki Türk değilim. Ama yeryüzünde bütün Türkler silinse, üç Türk kalsa, biri ben olurdum. İki Türk kalsa gene biri ben olurdum. Son Türk kalsa o gene ben olurdum. Çünkü Türkler olmasa bugünkü manada İslamiyet olmazdı…”

Arvasi; Türklerin İslam’a hizmetlerini, İslam’ın sancaktarlığını Türklerin yaptığını çok iyi biliyordu!

Fatih ve Atatürk, Türklerin Anadolu’ya gelişlerinin bilinen tarihten çok önceleri olduğunu, Türklerin Anadolu’nun dip kültürünü oluşturduklarını çok iyi biliyorlardı!
Atatürk, bu konuda ciddi araştırmalar yaptırmıştı. Atatürk Türklerin Anadolu’ya MÖ 7 binli yıllarda geldiklerini buldu. Son gelişmeler ve özellikle Göbeklitepe’nin bulunmasından sonra Türklerin Anadolu’da M.Ö 13 binli yıllarda var olduğu, yazıyı ve tekerleği bulmuş, bazı hayvanları ehlileştirilmiş oldukları ilmen kanıtlamıştır.

Tarihini ve insanını bilmeyenler ülkelerini yönetemezler.
Bizlerin de artık bize dayatılan değil, gerçek tarihimizi öğrenip gençlerimize anlatmamız şart.
Bilemezsek, bu coğrafyada ayakta kalamayız. Ama öncelik tarih bilmemizde!
Troyalı Hektor’u öldüren komutanın adı “Agamemnon” idi! Çanakkale savaşı için gelen İngiliz zırhlısının adının da “Agamemnon” olması sizce tesadüf mü?
Asla tesadüf değil! Hele “Truva Atı” rolünü gönüllü olarak kabul etmiş Badem İktidarı yönetimde ise!
Geçmişte “Truva Atı” ne ise bugünkü “Eşbaşkanlık” aynıdır…

Böylesine muhteşem bir tarihe sahip olan Türk Milletini, adını dahi anmaktan kaçınan Badem İktidarının yönetmesi ne kadar acı! Bademler bir gün “İslam Milleti”, bir gün “İbrahim Milleti”, bir gün “Ümmet” diyorlar, ıkınıyorlar-sıkınıyorlar bir türlü “Türk Milleti” diyemiyorlar… Ya ne diyorlar? Türkçülük yapmak bölücülüktür!
Bahçeli’nin MHP’si de bunları destekliyor…

Halbuki bir kere olsun gönülden “Ne Mutlu Türküm Diyene” diyebilseler, Türklüğü üst kimlik olarak kabul etseler, bu üst kimliğin altında herkesin kendi kökenini-inancını-kültürünü yaşamasının, yaşatmasının mümkün olduğunu bilebilseler hem kendileri huzura erişecek hem de bu cennet vatan…

İşte o zaman, Bademler de Büyük Atatürk’ün fikirlerine, çağın ötesine geçen vizyonuna sarılacaklar! Nasılsa bir gün herkes Atatürk’çü olacak

Sağlık ve başarı dileklerimle 23 Ekim 2017
=========================================
Teşekkürler değerli Serdaroğlu…

Sevgi ve saygı ile. 23 Ekim 2017, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com