Etiket arşivi: Müslüman Kardeşler

Mübarek Gidince Devrim Mursi Gidince Darbe

Mübarek Gidince Devrim Mursi Gidince Darbe

portresi2

 

ONUR ÖYMEN

 

 

Mısır’daki son gelişmeler:rle ilgili olarak bazı siyasetçilerin gösterdikleri tepkiler 
şu soruları akla getiriyor :

Diyorlar ki, darbenin her türlüsüne karşıyız.
Soru: Doğru. Peki, Hüsnü Mubarek’in devrilmesinden sonra Mısır’da ordunun yönetimi ele geçirmesine ne tepki gösterdiniz? Askeri yönetimle ilişkilerinize mesafe
koydunuz mu?

Cvap: Hayır koymadınız. Sayın Başbakan 13 Eylül 2011’de Mısır’a gitti. Cuntanın lideri Tantavi’yi Savunma Bakanlığında ziyaret etti. Cunta hükümetiyle Stratejik İşbirliği antlaşması ve bazı ekonomik antlaşmalar imzaladı. ABD Dışişleri Bakanı Clinton da
16 Mart 2011’de Kahire’yi ziyaret ederek Cunta yönetimine siyasi ve ekonomik destek vaat etti.

Diyorlar ki, Mursi demokratik seçimle işbaşına gelmişti, demokratik seçimle gitmeliydi.

Soru: Mursi askeri yönetimin hazırladığı koşullarda düzenlenen ve seçmenlerin yarısının katıldığı bir seçimde oyların % 51’ini kazandı. Yani toplam seçmenlerin % 25’inin oyunu aldı. Peki, seçim koşulları demokratik miydi?Cevap: Bazı siyasi partiler seçimlerin demokratik olmadığını, bir kısım seçmenin
oy vermesinin engellendiğini, Mursi’nin yurt dışındaki aşırı İslamcılardan büyük miktarda para yardımı aldığını ileri sürdüler. Askerler evvelce yüksek düzeyde görev yapmış olanların seçimlere katılamayacağını ilan etti. 10 aday veto edildi. Muhalefetin adayı
El-Baraday, bu kadar anti demokratik seçim olmaz, diyerek adaylığını geri çekti.
Bütün bu iddialara rağmen Mursi’nin Mısır’ın ilk seçilmiş Cumhurbaşkanı olduğu
ilan edildi.Diyorlar ki, askerlerin hedefi Müslüman Kardeşler iktidarıydı.Soru: Müslüman Kardeşler yasal bir siyasi parti miydi?Cevap: Hayır evvelce değildi. Geçmişinde çeşitli suikast girişimleri (Başkan Nasır’a yönelik girişim de dahil), kundaklama eylemleri, silahlı eylemler vardı. Demokrasi ilkelerine karşı olan bu parti (Müslüman Kardeşler) cihat yöntemini savunuyordu. 1954 yılından beri yasaklıydı. Mubarek’ten sonra iş başına gelen Cunta,
Müslüman Kardeşleri meşrulaştırdı. Kendi partilerini kurmalarına olanak sağladı.

Diyorlar ki, Mursi demokrasiye inanan bir liderdi.

Soru: Mursi gerçekten çağdaş demokratik değerleri savunuyor muydu?

Cevap: Pek söylenemez. Mursi, örneğin kadınların ve Hıristiyanların Cumhurbaşkanı olamayacağını söylüyordu. Cumhurbaşkanının dini görevleri olduğunu ve kadınların bu görevi yerine getiremeyeceğine inanıyordu.

  • Yani demokrasinin vaz geçilmez şartı olan din, mezhep ve cinsiyet eşitliği ilkesine karşı çıkıyordu.

Mursi’nin iş başında olduğu dönemde Mısır demokratik ülkeler sıralamasında 109., Basın özgürlüğü sıralamasında 158. sırada geliyordu. Mursi kendine aşırı yetkiler sağlayan ve şeriatçı özellikler taşıyan bir anayasayı muhalefetin itirazlarına rağmen dayatmış, muhalefet anayasa hazırlık çalışmalarından çekilmişti. Öyle anlaşılıyor ki, Mursi’nin hedefi otoriter bir din devleti kurmaktı. Büyük halk kitlelerinin protestosuna rağmen, arkasında halkın yarısının oyu olduğunu ileri sürerek
demokratik uzlaşma yoluna gitmedi.

Diyorlar ki, Mursi başarılı bir yönetim sergiliyordu. Kendisine yeterince zaman verilmedi.

Soru: Mursi döneminde Mısır’ın ekonomik durumu nasıldı?

Cevap: Ekonomi hızla geriye gidiyordu. Merkez Bankası dövizleri % 60 gerileyerek 2004’ten bu yana en düşük düzey olan 15,2 milyar dolara düştü. İşsizlik % 13,2’ye ulaştı. 2010 yılından bu yana 1 milyon kişi işini kaybetti. Açlık sınırının altındakilerin oranı 2009’da % 14 iken % 17’ye çıktı. Küçük çocuklarda beslenme yetersizliği %27’den
% 31’e yükseldi. Turizm hızla geriledi. Halkın beşte ikisinin günlük geliri 2 doların altındaydı.

Diyorlar ki, bütün dünya Mısır’daki darbeyi kınadı.

Soru: Hangi ülkeler kınadı, hangileri destekledi?

Cevap: Amerika kaygılarını belirtti ama darbe sözünü kullanmadı. İngiltere ve
bazı Avrupa ülkeleri kınadı. Türkiye’de AKP sözcüsü halkı direnmeye çağırdı.
Arap ülkelerinin çoğu ile Arap Ligi askeri müdahaleyi yapanlara destek verdi.

Soru: Bundan sonra ne olabilir?

Cevap: Şimdiden kestirilemez. İlk haberler iç açıcı değil. Bugün bazı aşırı sağcı grupların saldırısı sonucunda Sina yarımadasında bir asker öldü. İki asker yaralandı.
Uluslararası toplum Mısır’ı bir an önce sadece sivil yönetime değil, aynı zamanda gerçek bir demokrasiye kavuşması için desteklemelidir. Bunun yolu da laiklikten geçer.

  • Halkı Müslüman olan ülkelerde laiklik olmadan demokrasi olmaz.

Mısır’da Şark tipi, kısıtlı bir demokrasiyi savunmak ileride yeni sorunlar ve çatışmalar yaratabilir.

Soru: Türkiye ne yapmalı?

Cevap: Bence Türkiye de Mısır’ın bir an önce çağdaş, demokratik ve laik bir devlet haline gelmesini teşvik etmeli, Mısır halkını karşısına almaktan kaçınmalıdır.
Bir askeri müdahaleyle iş başına gelmesinden sonra Kahire Büyükelçimizin
Nasır’a karşı gösterdiği ölçüsüz ve gereksiz tepkiler üzerine Mısır’la ilişkilerimizin
uzun yıllar düzeltilemeyecek biçimde bozulduğu unutulmamalıdır. Türk Hükümeti,
Mısır’ın Müslüman Kardeşlerden ibaret olmadığını fark etmeli ve
Müslüman Kardeşlerin Mısır’da ve onun etkisiyle Orta Doğu’da zemin kaybetmesini Türkiye açısından bir yenilgi gibi görmemelidir.

Çağdaş, laik, özgürlükçü bir demokrasi anlayışının Orta Doğu’da yaygınlaşmasının Türkiye’nin çıkarlarına da hizmet edeceğini unutmamalıdır.

TÜRKER ERTÜRK : Win Win..

E. AMİRAL Türker Ertürk

portresi_gulumseyen

Win Win

Öncelikle şunu ifade etmek isteriz :

Uluslararası ilişkilerde devletlerin birbirinden özür dilemesi diplomatik usuller içinde mutlaka yazılı olarak yapılır. Bir başbakanın bir başbakana telefon açıp

“Ya kusura bakma oldu bir kere üzgünüz, ölenler için üç beş kan parası da veririz, artık uzatmayalım.”

demesi özür yerine geçmez.

Bu sözlerin özür yerine geçmesini istemek sizin kabile devleti yerine konduğunuzu gösterir. Bu nedenle İsrail’den diplomatik usuller dairesince özür dileneceğini
farz ve kabul ederek yazıma başlamak istiyorum.

Dokuz yurttaşımızın şehit edildiği Mavi Marmara olayının arka yüzünü anlattığım
6 Ocak 2011 tarihli Mavi Marmara operasyonu nedir? başlıklı yazımın
sonuç bölümünde “Eğer uslu çocuk olunur ve projeye (BOP) uygun davranılırsa İsrail’in özür dilemesi sağlanır.” demiştim. Kahin değildim! Yalnızca büyük resmi görebiliyor, ABD ve İsrail’in Ortadoğu’da neler yapmak istediğini anlıyor ve
bunları yapabilmek için Türkiye’ye olan ihtiyaçlarını değerlendirebiliyordum.

Peki, İsrail Türkiye’den niçin şimdi özür diledi? Çünkü Mavi Marmara olayından beri soğuyan ve vites küçülten Türkiye-İsrail ilişkileri ABD ve İsrail açısından
sakıncalar yaratıyordu.

Emperyalizmin acelesi vardı!
Türkiye ve İsrail arasında eşgüdümün (koordinasyonun) azalması
Büyük Ortadoğu Projesi’nin yürütülmesini sekteye uğratıyordu.
Suriye’ye karşı yürütülen artık örtülü hali kalmayan savaş çok uzamış ve iki yılı geçmişti. Bu savaşın içinde bulunan Türkiye ve İsrail’in arasındaki eşgüdümsüzlüğün başarının gecikmesine neden olduğu düşünülüyordu.

Artık bıçak kemiğe dayanmıştı

Türkiye-İsrail arasındaki istihbarat paylaşımı, özellikle Suriye’ye yönelik casusluk
ve sabotaj operasyonları, ortak askeri tatbikatlar, savunma projeleri ve Türk hava sahasında İsrail Hava Kuvvetleri savaş uçaklarının eğitim uçuşları yapılamıyordu. İsrail savaş uçaklarının Türk hava sahasında daha önce yaptıkları uzun uçuş profilli uçuş ve atış eğitimleri çok önemliydi. Bu eğitimler İran’a yapılması planlanan
askeri müdahale için elzemdi.

Artık bıçak kemiğe dayanmıştı, Türkiye-İsrail arasındaki arzu edilen düzeyde olmayan ilişkiler, ABD ve İsrail ile bu stratejik müttefiklerin bölgedeki çıkarlarına zarar veriyordu. ABD Başkanı Obamaİsrail ziyareti sırasında ağırlığını koydu ve bu iş bitirildi.

Ayrıca son günlerde Türkiye’de Narko-Terör örgütü lideri ve bebek katili ile masaya oturulması, anayasa pazarlığı yapılıyor olması ve Nevruz kutlamalarında Diyarbakır’da artık ülkenin fiili olarak bölünüyor noktasına gelmesinden dolayı Erdoğan ve AKP’ye karşı artan isyanı dengelemek için gaz alıcı bir operasyona
ihtiyaç vardı. İşte İsrail’in özür dilemesi bu işe yarayacak.

Gelelim Gazze ablukasının özür dolayısıyla İsrail tarafından kaldırılacağı meselesine. İsrail Kasım 2012’de Gazze’ye yönelik olarak adını kutsal kitap Tevrat’tan alan
“Bulut sütunu” askeri harekatı yapmıştı. Hedef Hamas’ın askeri gücüydü.
Bu askeri harekat sırasında havadan bombalanarak Hamas’ın askeri gücünün
çok büyük bir bölümünü yok edildi. Ardından kara harekatı tehdidi ile ateşkese zorlandı ve teslim koşulları ile Hamas masaya oturtuldu.

İsrail ile masaya oturan Hamas’ın ne parası, mücadeleye devam edecek ne silahı,
ne cephanesi ne de onu destekleyecek Arap ülkeleri vardı! İran ve Suriye’nin
başı dertte idi! Araya emperyalist işbirlikçisi Mısır Devlet Başkanı Mursi girdi,
paralar bastırıldı Hamas satın alındı ve onun İran ve Suriye işbirliğine son verildi.

Gazze ablukasına artık lüzum kalmadı

Sünni olan Hamas’ın Şii hilali olarak görülen şer ittifakı ile beraber hareket etmesi bölge planları açısından kabul edilemezdi.

  • Zaten Hamas’ı 1987’de intifadanın ilk günlerinde Filistin’i bölebilmek için kurduran ve Gazze’de örgütlenmesine müdahale etmeyen İsrail’di.

Bu arada şunu belirtmek isteriz :Arap dünyasında köktendinci radikal İslami hareketlerin ve grupların arkasında İsrail istihbarat örgütü MOSSAD vardır.
Bu gerçeklik benim değil MOSSAD eski ajanı Victor Ostrovsky’nin sözleridir.

Bu nedenle Gazze’ye ablukanın sürdürülmesine lüzum yoktur.
Fakat ablukanın kaldırılmasının Türkiye’den özür dilenmesi şartına bağlanması, Erdoğan’ın son gelişmelerle nefrete gark olan adını Türkiye’de ve Arap dünyasında kurtarmak ve parlatmak içindir.

Ortadoğu’da Sünni-Şii ekseninde kamplaşma ve çatışma istenmektedir. 

Şiiler ötekileştirilen, düşmanlaştırılan antiemperyalist direnci oluşturmaktadır.

Ilımlı, uyumlu hale getirilerek dönüştürülen Sünniler ise emperyalist işbirlikçisi konumunda ABD ve İsrail’in taşeronu durumundadır.

Bu nedenle bölgede ulus devletlere düşmanlık yapılmakta ve
Milli kimlikler yok edilmeye çalışılmaktadır.

AKP liderliğinde Türkiye, Müslüman Kardeşlerin iktidarda olduğu Mısır ile
çağdışı rejimlerin egemen olduğu körfez ülkeleri bu mezhepsel kamplaştırmada emperyalist işbirlikçisi safındadırlar.

Suriye’deki savaşa, bu ülkeye terör ihracına hız verilecek ve İran’a yapılması düşünülen müdahalenin hazırlıkları yapılacaktır. Türkiye’ye ihtiyaç vardır.

Türkiye ve İsrail arasında her konuda eşgüdüm gereklidir. Bu işbirliğinden İsrail’in kazanımları çoktur. Adam başına 100 binden toplam 900 bin doların lafı bile olmaz.

Biliyorsunuz Win Win yani Kazan Kazan bir pazarlama kuramıdır.
Her iki tarafın kârlı çıkması anlamında kullanılır. Gerçekten bu özür işinden taraflar
kârlı çıkmıştır. Bir yanda ABD ve İsrail öbür yanda Erdoğan ve Bebek katili
kârlı çıkmıştır. Ama TürkiyeTürk Milleti ve Ortadoğu’nun Müslümanları
yitiren taraftadır.

Saygılar sunarım. (26 Mart 2013)

Mezhep Savaşları


E. Amiral Türker ERTÜRK

portresi_sade

MEZHEP SAVAŞLARI

Bugün emperyalizmin Türkiye’nin de içinde bulunduğu geniş Ortadoğu coğrafyası üzerinde yapmak istediği ve bu konuda epeyce mesafe kaydettiği işlerin başında
Sünni-Şii eksende bir mezhep kavgasını başlatmak gelmektedir.

Enerji kaynakları bakımından dünyanın en zengin yeri olan ve bu zenginliği en az 50 yıl daha sürdüreceği bilinen bu bölgede emperyalist hegemonyanın devam ettirilebilmesi ve Büyük Ortadoğu Projesi’nin gerçekleştirilebilmesi için mezhep ayrılığı üzerinden çatışmalar zincirini başlatmak büyük önem arz etmektedir.

İsrail’in 14 Mayıs 1948’de bağımsız devlet olarak kurulmasından itibaren bugüne kadar bölgenin ana anlaşmazlık konusu Filistin sorunu ve bunun üzerinden Arap-İsrail çatışması idi.

Şimdi bu anlaşmazlığı ve bunun üzerinden gelişen Arap-İsrail çatışmasını ikinci plana itecek olanSünni-Şii savaşının bölgeye egemen olması için yatırımlar yapılmakta ve bu savaşı yaygınlaştıracak ve uzun sürdürecek nifak tohumları ekilmeye çalışılmaktadır. Bölgede İsrail’in güvenliğini sağlamak ve Nil-Fırat arasında İsrail’i emperyalizmin temsilcisi olarak etkin bir bölge gücü yapabilmek için bu şarttır.

Otuz Yıl Savaşları

Tarih göstermiştir ki, tüm savaşlar ve çatışmalar görünen neden ne olursa olsun daima siyasi ve ekonomik çıkarların üzerine oturur. Haçlı seferleri ve 1618-1648 arasında Avrupa’da gerçekleşen ve adına Otuz Yıl Savaşları denen mezhep savaşlarında da gerçek neden siyasi ve ekonomikti.

Arkasındaki esas neden siyasi ve ekonomik de olsa, din ve mezhep eksenine oturan anlaşmazlıklarda ve savaşlarda ayrımlar çok keskinleşir, taraflar daha acımasızlaşır,
bir araya gelip anlaşmazlıkları gidermek güçleşir ve başlayan bir savaşı durdurmak
çok zorlaşır.

Türkiye bacağı Alevi-Sünni çatışması olan ve geniş Ortadoğu bölgesinde ateşlenen ve yaygınlaşması için üzerine petrol dökülen Sünni-Şii mezhep savaşı ile ulaşılmak istenen belli başlı hedefleri şu şekilde sıralayabiliriz;

*Bölgeyi istikrarsızlaştırmak ve mezhepsel kompartımanlara ayırmak,

*Ulus devletlere son vermek,

*Arap Milliyetçiliğini yok ederek en az 100 yıl Arapların bir araya gelmesinin
önünü kesmek,

*İslam’ı radikalleştirmek ve Batı dünyasının birlikteliği için ihtiyaç duyulan düşman ihtiyacını karşılamak,

Müslümanı Müslümana kırdırmak

* Antiemperyalist tavır sergileyen ve hegemonyaya direnen İran’ın başını çektiği Şiileri yalnızlaştırmak ve Sünniler için düşmanlaştırmak,

*Sünni İslam’ı dönüştürmek ve işbirlikçi hale getirmek,

*Müslümanı Müslümana kırdırmak ve enerjisini birbirini tüketmek için harcatmak,

*Kukla Kürt Devleti oluşumunun önündeki engelleri kaldırmak,

*Bu anlaşmazlıklarla ve savaşlarla bölgeyi Batı’nı hakemliğine ve arabuluculuğuna
daha fazla mecbur etmek,

* Ve bölgenin enerji kaynaklarını götürmektir.

Bölgede Müslüman Kardeşlerin desteklenmesi ve Mısır’da İslami diktatörlük peşinde olan Mursi’nin arkasında durulmasının nedeni budur.

Anımsarsanız yaklaşık bir yıl önce 18 Mart Üniversitesi Rektörü Prof.Dr. Sedat Laçiner 27 Aralık 2011’de TRT’de “Bir insanın Şii olması Hıristiyan olmasından kötü, çünkü Hıristiyan nihayetinde ehli kitaptır; üç dinden bir tanesidir.
Allah onu selamete erdirebilir, belki de cennete de koyabilir. Şii ise sapkınlık var, orada dini bozmaya çalışmak var.“
 demişti.

Bu akıl, bilim ve izandan yoksun sözler üzerine Türkiye’deki Alevi ve Caferiler tepki göstermiş, insanlar arasında kin ve nefret duygularını körüklemeye yönelik bu açıklamalar için yargı yoluna gideceklerini ifade etmişlerdi. Laçiner bunun üzerine
“tam olarak ben bunu söylemek istemedim” dediyse de, söylediklerini densizlik ve maksadını aşan sözler olarak kıymetlendirmek biraz saflık olur.

Mezhepsel kışkırtıcılık yapılıyor

Biliyorsunuz Irak Başbakanı Maliki Erdoğan’ı bölgede mezhepsel kışkırtıcılık yapmakla suçlamaktadır. Aynı yönde suçlama Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad tarafından da yapılmaktadır. Rusya ve İran’da Türkiye’nin bölgede mezhepsel kışkırtıcılık yaptığını söylemektedir.

4+4+4 adı altındaki orta çağ karanlığının eğitim sistemi, okullarda kıyafet serbestisi, Diyanet’te ülkemizde yaşayan Alevi ve Caferileri yok sayan hoşgörüsüz Sünni köktendinci yapılanma,Karacaahmet Cemevi’ne karşı “ucubedir” söylemi, Cemevleri’ni ibadethane saymayan ve ancak kültür evi olabilirler yaklaşımları, emperyalistler tarafından dizayn edilen Sünni-Şii mezhep çatışmasının değirmenine bilinçli olarak taşınan sulardır.

AKP yönetiminde ülkemiz, göz göre göre etnik ve mezhepsel bir iç savaşa doğru koşar adımlarla gitmektedir. Çünkü emperyalizmin çıkarları bunu gerektirmektedir. Çünkü emperyalizm tarafından operasyonla getirilmiş olan Erdoğan görevini yerine getirmektedir.

Yaklaşmakta olan bu iç savaş için Sünni, Alevi ve Caferi yurttaşlarımızı sağduyulu ve uyanık olmaya davet ediyorum. Ama aynı daveti yetkililer için yapamıyorum.
Çünkü Türkiye’de yönetim mekanizmasını ele geçirenler emperyalizmin bölgemizde ve ülkemizde tetiklemeye ve yaygınlaştırmaya çalıştığı bu mezhepsel savaşın tarafıdırlar.

Saygılar sunarım. (25.12.12)

============================================

Dostlar,

E. Amiral Türker Ertürk’ten, dehşet verici uyarılarla dolu bir yazı..

Özellikle şu 2 paragraf ürpertici :

  • AKP yönetiminde ülkemiz, göz göre göre etnik ve mezhepsel bir iç savaşa doğru koşar adımlarla gitmektedir. Çünkü emperyalizmin çıkarları bunu gerektirmektedir. Çünkü emperyalizm tarafından operasyonla getirilmiş olan Erdoğan görevini yerine getirmektedir.
  • Yaklaşmakta olan bu iç savaş için Sünni, Alevi ve Caferi yurttaşlarımızı sağduyulu ve uyanık olmaya davet ediyorum. Ama aynı daveti yetkililer için yapamıyorum.

Çünkü Türkiye’de yönetim mekanizmasını ele geçirenler emperyalizmin bölgemizde ve ülkemizde tetiklemeye ve yaygınlaştırmaya çalıştığı bu mezhepsel savaşın tarafıdırlar.

Serinkanlılıkla okunmalı ve “bir şey yapılmalı”, “bir şey yapılmalı”..
hem de tez elden..

Sevgi ve saygı ile.
25.12.12, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

SELÇUK EREZ : Suriye ne olacak?

Dostlar,

Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum bölümünün emekli hocalarından, aydın ve yurtsever Selçuk Erez hocamız, sürüklendiğimiz Suriye batağına ilişkin
çok öğretici bir irdeleme yazmış. Dikkatle okunmalı bizce. Teşekkürler Erez hocam..

Selçuk Erez hocamızın AKLIMIZIN AMBARGOLARI adlı çok özlü bir kitabı vardır.
Çook yıllar önce okumuş ve pek çok şey öğrenmiştim. En çok iz bırakanı da,
bize son derece ilginç gelen, adeta “bir tür medikal teşekkür” olarak nitelediğimiz
şu tümce idi :

* Betz hücrelerinize sağlık..

Bir not koymamız gerekirse, Betz hücreleri insan beyin kabuğunda (kortekste) yer alan
ve düşüce üretmemizi sağlayan, deyim yerinde ise bizi insan yapan hücrelerdir.
Keşfeden bilimcinin adını taşımaktadırlar.

Dolayısıyla, biz de O’na kendi söylemiyle teşekkür edelim..

  • Betz hücrelerinize sağlık Sayın Erez hocam….

Sevgi ve saygı ile.
16.11.12, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

================================================


SELÇUK EREZ
www.selcukerez.com  Suriye ne olacak?Suriye, öncelikli sorunumuz, kollarımızı sıvamış orada bir şeyler yapmaya çalışıyoruz!

Beşşar Esad ile karşılıklı gidiş-gelişleri, sınır kentlerimizin bu yaklaşmadan ne kadar yararlandıklarını unuttuk. Şimdi bizi, Esad’ın kuvvetleriyle çarpışacakları donatıp, besleyip Suriye’ye yollamakla suçluyorlar. Biz de “yetki verilse de oralara yürüyüversek” edasıyla uluslararası toplantıların yapıldığı kentleri turlayıp duruyoruz.

Bu işe karışmanın, Türkiye’ye nelere mal olacağını ayrıntısıyla irdelemenin zamanı geldi, geçiyor.

Suriye’deki iç savaşın olası sonuçları nedir?

Esad’ın gitmesi, Suriye’deki iç savaşı bitirmez, amacı çok farklı olan
Sünniler, Selefiler, El Kaide uzantıları vb. gibi fraksiyonların önce çatışmaları,
sonra dengelenmeleri uzun sürer.

Osmanlı İmparatorluğu çözüldüğünde Akdeniz kıyısı boyunca Hatay’ın güneyinden Lübnan’ın kuzeyine kadar uzanan bir Alevi cumhuriyeti kurulmuştu. Fransız denetiminde 16 yıl yaşadıktan sonra Suriye’yi oluşturan bölgeler birleştiğinde varlığı sona eren
bu ülkenin yeniden doğması ve Esad’ın Baas rejiminin buraya taşınması olasıdır.
Burada bulunan Latakya ve Tartus’taki üslere sahip olan Rusya,
üslerine sahip olmayı sürdüreceğinden bu çözümü benimseyebilir.

  • Suriye’nin, Irak ve Türkiye ile komşu olan bölgesinde de 2. bir Kürt devleti doğması olasıdır.
  • Petrol yataklarına sahip olan bu bölgenin Irak Kürdistanı’na eklenip giderek
    daha büyüyecek bir Kürt devleti meydana gelmesi de olasıdır.

Geri kalan alanlarda Müslüman Kardeşler’in denetiminde bir ülke oluşur.

Biz, bu işe Esad’ın önce demokrasiden sapmasını, sonra da kendi halkına silah çekmesini gerekçe göstererek karışmıştık. Esad, demokratik reformlara girişmekte olduğunu söylemişti. Peki, işe el atmamız, dökülen kardeş kanını durdurdu mu, durduracak mı? Suriye’ye demokrasi mi gelecek? “Evet” demek güç.
Öyle ise neye yaradı?

  • Bölünmüş bir Suriye’nin hangi parçasıyla hangi tarihlerde
    yeniden dost olup ticarete başlayacağız?

Eskiden her gün Suriye’yi aşıp Ortadoğu’ya mal götüren TIR’larımız güvenli yolculuk yapma fırsatına kaç yıl sonra kavuşur?

Yoksa müteahhitlerimizin yıkılan bu ülkede büyük ihaleler alacaklarını mı düşünüyoruz?

Bu işe karışmamız Suriye halkına mı, Türkiye halkına mı yarayacak?

Yoksa biz üzülür ve dövünürken başkalarının gelip parsayı topladıklarını mı
izleyeceğiz yine?

  • Galiba ne bizim ne de zavallı Suriye halkının değil,
    başkalarının işine yarayacak bir şeylere giriştik!

 

‘AKP, ABD’nin baş aracı’..

Dostlar,

Cumhuriyet, The Independent’e dayanarak aşağıdaki haberi yaptı 1.10.12 günü..

Eksik yaptı üstelik..

PATRICK COCKBURN makalesinde “chief instrument of American policy” sıfatını kullanıyor..

AKP ABD’nin oyuncağı oldu.. “diye anlamak ve yazmak gerekir pek ala..

Haberin can alıcı paragrafı aşağıda :

“… This was very much the successful strategy of the Turkish Prime Minister Recep Tayyip Erdogan and his Justice and Development (AKP) party, explaining why it was prepared to join the US in invading Iraq in 2003 and why it has become the chief instrument of American policy towards Syria in the past year.”

(PATRICK COCKBURN, Sunday 30 September 2012; American influence on the Middle East is past its peak – someone should tell them World View: Is the US now in the same position as the Soviet Union in 1989, when it had to allow its satellites to collapse around it?) (http://www.independent.co.uk/voices/comment/american-influence-on-the-middle-east-is-past-its-peak–someone-should-tell-them-8190901.html?origin=internalSearch)

Bu politika bir anayasa suçu değil mi??
Sayın Kılıçdaroğlu da benzer vurguları yapmakta..

Bu terazi bu denli sıkleti kaldırır mı artık??

Sevgi ve saygı ile.
Ankara, 02.10.12

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

================================================

Independent gazetesi, Washington yönetiminin Türkiye’yi Ortadoğu’da kullandığını yazdı

‘AKP, ABD’nin baş aracı’

LONDRA (ANKA) – AKP’nin ABD’nin Suriye politikasının “başlıca aracı” haline geldiği öne sürülüyor.

İngiliz Independent gazetesinin tanınmış yazarı Patrick Cockburn, ABD’nin Ortadoğu’daki nüfuzunun zirveye ulaştığı dönemi geride bıraktığını savunduğu yazısında, “Amerika’nın Ortadoğu’da ön planda olduğu günler sonuna mı geliyor ya da ABD’nin etkisi farklı biçim mi alıyor?” sorusuna yanıt aradı.

Patrick Cockburn, ‘Arap Baharı’ ayaklanmalarının ABD için yeni bir tehdidin yanı sıra yeni seçenekler de getirdiğini, Washington’un, eski Mısır Devlet Başkanı Hüsnü Mübarek’e desteğinin, Suudi Arabistan ve İsrail’de rahatsızlık yaratılarak erken bir aşamada geri çekildiğini kaydetti.

ABD’nin çıkarına

Ancak Müslüman Kardeşler’in, ABD ile kendisini askeri darbelere karşı koruyacak ve Mısır Silahlı Kuvvetleri’nin gücüne darbe vurma olanağı sağlayacak bir uzlaşıya nasıl varabileceği üzerinde düşündüğünü belirterek şöyle devam etti: “Bu, büyük ölçüde Türk Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan ve partisi Adalet ve Kalkınma’nın (AKP) başarılı stratejisi idi ve onun (partinin) neden 2003’te ABD’nin Irak işgaline katılmaya hazır olduğunu ve neden son bir yılda Amerika’nın Suriye politikasının başlıca aracı haline geldiğini izah ediyor.”

Cockburn, “Mısır ve Türkiye’deki İslami ama demokratik ve kapitalizm yanlısı partilerle ittifak, açıkça ABD ve Atlantik güçlerin çıkarına. Ancak Kuzey Afrika ve Batı Asya’daki demokratik değişime verdikleri desteği kendi çıkarları belirliyor. Bu, örneğin, Sünni El Halifa krallığının, Şii muhalifleri hapse göndermekle meşgul olduğu ve anlamlı reform vaatlerinden geri adım attığı Bahreyn’i kapsamıyor” ifadelerini kullandı. (Cumhuriyet, 01.10.2012)