Etiket arşivi: işsizlik sorunu

ÇARŞAMBA İĞNELERİ – 17 Mart 2021

ÇARŞAMBA İĞNELERİ – 17 Mart 2021

Türk Vatandaşı Naci BEŞTEPE

Haftanın tüm iğneleri, okullarda andımızın okunmasını yasaklayan  ve devlet madalyalarından Atatürk kabartmasını çıkaranlara…

UTANÇ

Demokrasi endeksinde 179 ülke içinde 149 uncu sıraya indik. Son on yılda en çok otoriterleşen ülkeler arasında üçüncü olduk.

Bu ayıp 19 yıldır ülkeyi yöneten ve onu destekleyenlerin…

BEKLENTİ

RTE ve yakınları Biden’dan telefon bekliyor. Beyaz Saray “İlerde arar” diye dalgasını geçiyor. Muhalefet Biden’dan medet ummakla suçlanıyor.

Atatürk’ün tam bağımsız bıraktığı ülkenin düştüğü hal. Yazık …

TAŞ

Muhalefetin eleştirileri üzerine RTE, “Damat kadar taş düşsün başınıza”  dedi.

Fazlası düştü…

KÜÇÜK

Türkiye Gazetesi yazarı, Ulusal Kanal’ın sürekli konuşmacısı Cem Küçük, AKP’nin HDP seçmeninin rahatlıkla CHP’ye oy verebileceğini göz ardı etmemesi gerektiğini  yazdı.

Küçük hesaplar…

BAŞ

Cumhur İttifakı’nca “HDP’nin yayın organı” olarak tanımlanan Olay TV’nin Ankara Bürosu Editörü Ünal Kaya, MHP’ye yakınlığı ile bilinen BENGÜ TV’nin başına getirildi.

Kimin eli, kimin cebinde…

SAĞLAM

CHP’den Saadet Partisi’ne geçip tekrar CHP’ye dönen Cihangir İslam’a rozetini Kılıçdaroğlu taktı.

Bu dönemde böyle sağlam duruşlular kıymette…

ŞAMPİYON

Konyaspor’un lisanslı ürün mağazası, üzerinde Tatvan şehitlerimizin fotoğrafları olan maskeleri 9.95 TL’den sattı.

İstismarda şampiyon olur…

AKIL

Sağlık Bakanı Koca, “Riskli olanın virüsün kendisi değil, kasten veya ihmal ile virüsün yayılmasına neden olan davranışlarımızın olduğunu akıldan çıkarmamalıyız.

İkinci kez kalabalık cenaze törenine katılanlarda, kurultay yapanlarda akıl varsa…

CİN

Diyanet TV’deki “Niçin İnanıyorum?” adlı programda ele alınan bir konu, cin ve perilerle evlenilip evlenilemeyeceği oldu.

Bu sorunu çözsünler Ay’a değil Güneş’e gideriz…

HİKAYE

Suudi Arabistan, Türk mallarını boykottan sonra Doğu Akdeniz’de Yunanistan’ın tatbikatına hava kuvvetleri ile katılıyor.

Din kardeşliği hikayesi…

ŞEKİL

İzmir Tabip Odası, meslekte 40 yılını dolduran tabiplere verilen plakette “şekilcilik oluyor” gerekçesiyle Atatürk görselini kaldırdı.

Ayrılıkçı şekilsizlik…

KALMASIN

İstanbul İl Milli Eğitim Müdürlüğü, gerici olarak bilinen İnsan Eğitimi Kültür ve Dayanışma Vakfı ile ”Mescitsiz Okul Kalmasın” projesi kapsamında protokol imzaladı. Mescitlerin içinde kütüphane de olacak.

Eğitim bu gericilere kalmasın…

FOSFORLU

Bahçeli önce “Evine dön” diye Meral Akşener’i partiye çağırdı, olumlu yanıt alamayınca “ Fosforlu Cevriye” benzetmesi ile aşağıladı.

Kedi-ciğer…

EYLEM

İnsan Hakları Eylem Planı” reklamlarda.

Gerçek: Gazetecileri dövdürerek, hapis cezaları kestirerek; kadınların gösterisini zorla engelleyerek meydanlarda…

İŞSİZLİK

Adıyaman’da açılan 9 kişilik temizlikçi kadrosuna 5217 kişi başvurdu. Bunların 1143’ü üniversite mezunu.

Yanlış anlaşılmasın, ülkemizde işsizlik sorunu yok, temizliğe ilgi çok…

KARA

Finike’de köy okulunda, bir imamın eşi olan ilahiyat mezunu kara çarşaflı kadın görevlendirildi.

Çarşaf uygarlıktır!..

ŞEFFAF

Sayısını bilemediğimiz ekonomik reformların yeni açıklananında RTE, “Makroekonomide kırılganlıkları siyasi sistem değişikliğiyle önleyip şeffaflıkta, güvende ve hesap verilebilirlikte gelişme sağladık.” dedi.

“Sayıştay’ın devre dışı bırakıldığı, devlet sırrı sayılan konular ile canımız istemediği için açıklamadıklarımız hariç. İşte burası önemli” demedi.

ÖLÇÜ

Yeni Akit yazarı Ali Karahasanoğlu, ekonominin 2002’ye göre daha iyi durumda olduğunu söyledi. Karahasanoğlu, “Bebeğinize muhallebi yapmıyor, özel hazırlanmış mama veriyorsanız açlıktan, fakirlikten falan bahsetmeyin. Bambaşka bir standarda geçmişsiniz demektir.”

Vicdan ölçüsü…

ANDIMIZ

Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu, okullarda öğrenci andının okunmasını sona erdiren MEB yönetmeliğini iptal eden Danıştay 8. Dairesi’nin kararını bozdu.

Andımız adımızdır, söylememiz engellenemez.
Ses çıkarmayanlara milli denemez…

MEDENİYETSİZ

Diyanetin canlı bombası Ayasofya İmamı Boynukalın,”Aile toplumun, milletin, devletin en küçük birimidir. Kur’an-ı Kerim bu birimin yönetim hakkını erkeğe vermiştir (Nisa suresi 34). Dine, akla ve yaratılışa / fıtrata, insanın doğasına uygun olan da budur.” diyerek bu kez de Medeni Kanuna saldırdı.

Kadını ikinci sınıflaştırırken bir de akıldan söz etmez mi!…

İŞGAL

AB Parlamentosu Suriye’deki birliklerimizi işgal gücü olarak niteledi ve çekilmesini talep etti.

ABD, Rusya ev sahibi mi?…

KÜÇÜK

FOX TV sunucusu İsmail Küçükkaya, “Türkiyelileşmek gerektiğini” söyledi.

  • Andımızı kaldırmaya çalışanlardan, Türklüğü silmeye çalışanlardan farkı nedir?..

NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE!

İŞSİZLİK

İŞSİZLİK

Erinç YELDAN
Cumhuriyet, 20.11.19

(AS: Bizim kapsamlı katkımız yazının altındadır..)

Türkiye Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu Araştırma Merkezi (DİSK-AR) her ayın 15’inde Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) açıklamakta olduğu “Hanehalkı İşgücuü Araştırması” sonuçları üzerine “İşsizlik ve İstihdam Raporu”nu kamuoyu ile paylaşmakta. Türkiye’de sürekli olarak yayımlanmakta olan ve kanımca en kapsamlı ve güncel veriler ile donatılmış söz konusu raporun 15 Kasım tarihli sayısı Türkiye ekonomisinin en derin sorununu açıklıkla ele almakta. Satırbaşlarıyla özetlemek gerekirse;

  • Krizin 1. yılı geride kalırken işsizlik artmaya devam ediyor, istihdamdaki azalış sürüyor. Ağustos 2018’de 3 milyon 666 bin olan mevsim etkisinden arındırılmış dar tanımlı işsiz sayısı, Ağustos 2019’da 976 bin artarak 4 milyon 642 bine yükseldi.
  • Mevsim etkisinden arındırılmış işsizlik oranı bir önceki yılın aynı ayına göre 2.9 puan artarak %11.3’ten % 14.2’ye yükseldi.
  • İşsizlikte en yoğun artış ise genç ve kadın işsizliğinde gerçekleşti. Genç kadın işsizliği Ağustos 2018’de %26.4 iken 8.2 puan artarak % 34.6 oldu.
  • Türkiye işgücü piyasalarındaki tıkanma yalnızca işsizlik oranları ile sınırlı değil. İstihdamda da büyük bir daralma yaşanmakta. Ağustos 2018’de 28 milyon 830 bin olan mevsim etkisinden arındırılmış istihdam, 762 bin kişi azalarak Ağustos 2019’da 28 milyon 68 bine geriledi. Aktif sigortalı olarak çalışanların sayısı son bir yılda 413 bin kişi azaldı.

2018 Ağustosu’ndan, 2019’a…

DİSK-AR raporunun işsizlik türlerinin özetlendiği grafiği ise bir eylem afişi niteliğinde. Türkiye ekonomisinde derinleşmekte olan reel üretim ve sistemsel krizin emekçileri ilgilendiren en temel boyutu olan istihdam tahribatı ve işsizlik sorununu aşağıda paylaşıyorum.

Şekilde, elimizdeki son veri olan Ağustos 2019 (temmuz-ağustos-eylül ayları ortalaması) ile 2018’in aynı döneminin karşılaştırılması var. DİSK-AR çalışanları tarafından TÜİK’in resmi verilerinden derlenen şekil, ekonomide giderek derinleşmekte olan işsizlik sorununu tüm çıplaklığıyla özetlemekte. İsşizlik sorununun artık yapısal ve sistematik bir boyutta olduğunun en çarpıcı göstergesi, “ne eğitimde ne de istihdamda olan gençlerin oranı”. Bu rakam %34 ile OECD ülkeleri arasında en yüksek orana ulaşmış konumda. Atıl olarak sistemin dışına itilmiş gençlerin, tüm genç nüfusun üçte birine ulaştığını belgeleyen bu rakam, Türkiye’nin gelecek potansiyeline ilişkin kaygılarımızı derinleştiriyor.

Kaynak: DİSK-AR, İşsizlik ve İstihdam Raporu, Kasım 2019.

Türkiye’de “toparlanma / dengelenme” gibi söz oyunlarıyla geçiştirilmeye çalışılan ekonomik ve sosyal krizin en somut göstergesi işsizlik ve “insan onuruna yakışan işin tahribatı” olarak gözleniyor. İşsizlik sorunun yapısal nitelikli boyutları ise finans burjuvazisinin spekülatif dünyasının çıkarlarına indirgenen ve “önce enflasyonu düşürelim gerisi hallolur” mantığına dayandırılan kemer sıkma politikalarıyla çözülemeyecek ölçüde derin ve ciddi.
===================
Dostlar,

Bu gün gazetelerde BASİSEN‘in tam sayfa ilanları vardı. Banka – Finans ve Sigorta İşçileri Sendikası, deyim yerinde ise “feryat” ediyor, işten çıkarmalara isyanını haykırıyordu. Bu sektörün patronlarının, “değişen müşteri davranışı ve teknolojik gelişmeler” i gerekçe göstererek işten çıkarmaları yaygınlaştırmışlardı..

Sendika, patronları banka emekçilerinin ekmeğiyle oynamamaya çağırıyor, “fesihin son çare olması” ilkesini anımsatıyor. Bu yakıcı olay bize, 1760 Sanayi Devrimi ile üretimin makineleşmesiyle işsiz kalan emekçilerin “makine kırma eylemleri” ini anımsattı..

AKP iktidarının başı, nüfusun artmasını, her ailenin 3,4, 5.. çocuk yapmasını istiyor. Öte yandan, Türkiye nüfusu geçen yıl (2018’de) %1,47 hızla büyüdü ve net olarak 1,2 milyon kişi daha arttı. Nüfus artış hızının Dünya ortalaması ise %1,1 (UNFPA, 2018). Bankacılık – finans sektöründe işverenlerin emekçileri işten çıkarma gerekçesi “değişen müşteri davranışı ve teknolojik gelişmeler” olup, yakıcı da olsa, acı da gelse bir gerçektir.

Öte yandan robotlar giderek üretimde yaygın yer almaktalar. Yapay zeka yüklenen son kuşak robotlar, yazında (literatürde) MER kısaltmasıyla tanımlanmaktadır : Men Equivalent Robot.. / İnsan Eşdeğeri Robot! Bu teknolojik sıçramalara koşut olarak MER‘ler, önümüzdeki birkaç on yıla kalmadan, 800 milyon dolayında insanı işsiz bırakacaktır. Şimdiden, simgesel birkaç canlı işçi ve gerçek mühendis dışında üretimin tümüyle robotlara dayandığı dev fabrikalar vardır. Mercedes, BMW fabrikaları tipik örneklerdendir.

Hele fabrikalardaki bu yapay zekalı akıllı robotlar hatta insansı Androidler ve öbür üretim gereçleri birbiriyle internet üzerinden iletişim kurabilir aşamaya ulaştıklarında, IOT devrimi ile (nesnelerin interneti) kol gücüne gereksinim iyice azalacaktır.

Türkiye’de AKP iktidarı ve bu iktidarın başı muktedir, andığımız güncel çarpıcı gelişmelerden tümüyle habersiz midir? Neden hala nüfusun hızla artmasını akıl almaz biçimde teşvik etmektedirler? AKP = Erdoğan neden “..3, 4 hatta 5 çocuk, Allah ne verdiyse yapın..” diyebilmektedir? 2018’de nüfus artış hızımız %1,47 ile dünya ortalaması %1,1’in (UNFPA 2018) neredeyse 1,5 katıdır ve net olarak 1,2 milyon artmıştır. Aynı sürede 1 milyona yakın insan işsiz kalmıştır (istihdam yitimi). Artık AKP’nin de yadsıyamadığı biçimde işsizlik %14 gibi korkunç bir orana varmıştır. 7 milyonu aşkın insan işsizdir! Bu tablo hiçbir zırva ile tevil edilemez.

Aşırı hızlı, gereksiz ve akıl dışı nüfus artışı frenlenmek zorundadır. HER AİLEYE BİR ÇOCUK SEFERBERLİĞİ başlatılmalıdır hemen.. Sayıları 200’ü aşan her ile 1 “üniversite” (!?) poitikası çirkin bir popülizm örneği idi ve ülkemize anlamlı hiçbir katkısı olmamıştır. Oysa maliyet korkunç büyüktür. Yükseköğrenimde 8 milyona yakın genç vardır ve 18. yılında tek başına iktidarda olan partini başı, üniversite bitiren herkes iş güvencesi olmadığını / olamayacağını belirtebilmektedir.

Türkiye İHO – İHL – İlahiyat Ön lisans / Lisans kuşatması ile eğitimde – yaşamda dincileştirmeye son vermek zorundadır. Gençler, iş sahibi olabilecek biçimde günümüzün ağır rekabetçi küresel koşulları gözetilerek eğitilmelidir. Geçerli meslekler edinmeli, yetkin bilgi – beceri kazanmalı, temel yabancı dilleri öğrenmelidirler.

Türkiye neden bu denli kötü yönetilmektedir?

Bunca ağır tabloya sürükleniş “rastlantı” olabilir mi?

Yöneticiler bu denli aymaz (gafil) – sapkın (dalalet içinde) hatta hıyanet içinde olabilir mi? Böylesi bir kritik sorunun akla gelmesi bile başlı başına ürkünç (vahim) bir durumdur.

Böylesine katlanılmaz ve artık sürdürülemez politikalarda ısrar edilirse, Türkiye’yi içinden çıkılmaz çok daha ağır sorunlar, bunalımlar (katastrofi) beklemektedir. Siyasal tarihte benzer örnekler yok değildir. Böylesi bir tabloda AKP’nin molekülleri bile kalmaz. Örn. 2001 bunalımı sonrası siyasal yaşamdan silinen partiler gibi.. AKP yönetimini bir kez daha sağduyuya, bilimsel akılcılığa çağırıyoruz.

Sevgi ve saygı ile. 21 Kasım 2019, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Halk Sağlığı Uzmanı
Sağlık Hukuku Bilim Uzmanı – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net    profsaltik@gmail.com

 

Tolga Yarman : Çatı Aday Hakkında..


Dostlar
,

Ülkemizin karşı karşıya bırakıldığı ÇATI ADAY ikilemi sorununda, yüzakı bilim insanlarımızdan Sn. Prof.Dr.Tolga Yarman’ın nefis yazısını paylaşmak istiyoruz.
Dikkatle okunmalı bu yüksek zekalı insanın feryadı ve çoook yerinde uyarıları..

Sevgi ve saygı ile.
23.6.2014, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

========================================

Sayın Prof. Tolga Yarman diyor ki:

Türkiye’de askerî vesayet bitti”, diye zafer çığlıkları atanlar, kör gözlerini artık açıp, görmelidirler ki, Türkiye’de, bir tek vesayet vardır, o da Pentagon (ABD Genel Kurmayı) vesayetidir ve bu vesayet, el hak aralıksız, devam etmektedir.”

Türk Ordusu’nun vesayetinden dem vuran gafiller.. Buna ne diyorsunuz? Doğru mu, yanlış mı, uydurma mı? Bu sözün doğruluğu üzülerek yaşanmaktadır.  

ZURNANIN ZART DEDİĞİ NOKTADAYIZ.. 
NE Kİ, TÜRKİYE SAHİPSİZ DEĞİLDİR!

portresi

Tolga Yarman, Prof. Dr.
18 Haziran 2014 

Çatı Cumhurbaşkanı Adayı’nın belirlenmesine ilişkin tesbitlerimi ve kaygılarımı belirtmem (bedeli her ne olursa olsun, bu güne kadar olduğu gibi, bugün de,
şerefle öderim),
 temel bir soumluluktur.

“Türkiye’de askerî vesayet bitti”, diye zafer çığlıkları atanlar, kör gözlerini artık açıp, görmelidirler ki, Türkiye’de, bir tek vesayet vardır, o da Pentagon (ABD Genel Kurmayı) vesayetidir ve bu vesayet, el hak aralıksız, devam etmektedir.

Bu satırların yazarı, Amerikan aleyhtarlığı hiç yapmamıştır. Tersine, Batı’nın, başta da, ABD’nin en bıçkın ve en cennet bilim tornalarından çekilerek yetişmiştir; buralarda, hocalarından başlayarak, arkadaşlarına, giderek meslekdaşlarına ve öğrencilerine varıncaya değin, engin bir yelpazede, ebedî dostlukları vardır. Bu ne kadar böyleyse, epeydir bölgede yuvalanmış ve şunca yıldır, şunca milyon insanın kanını içerek, yaşayagiden savaş makinasının parçası olmayı, Amerikalı Dostları’na da haykırdığı şekilde, dibine kadar reddetmektedir. Büyük Atatürk’ün işaret ettiği gibi, savaş eğer savunma için değilse, cinayettir. Bölgemizdeki savaş ise, kim ne derse desin,
düpedüz petol savaşıdır.

Ülkemizin, saymakla kolay bitmez  sorunları vardır…İşte, gelir dağılımındaki adaletsizlik sorunu, işsizlik sorunu, Kürt sorunu, enerji sorunu… Devam edeyim,
yok Irak’ın yalan dolanla işgaliydi, BOP’tu, açılımdı, saçılımdı, Yeni Osmanlıcılık’tı, Arap Baharı’ydı, yamacımızdaki Suriye yangınıydı, giderek, mezhep savaşı çıkartılmak istenmesiydi, hatta bunun maalesef, önemli ölçüde kotarılmış olmasıydı, derken, aklınıza artık, hangi temel sorun geliyorsa..

Bunların hepsinden daha önemli olanı,TEMSİLİYET BUNALIMIDIR.  Seçim sistemimiz katiyen adil değildir. Üçte birlik oy oranları ile üçte ikilik parlamento çoğunlukları
elde olunabilmektedir ve bunu adına kör kör parmağım gözüne, “halk iradesi” denebilmektedir. İstanbul’dan, Ankara’dan başlayarak, hemen bütün kentlerimizde,
yerel yönetim seçimlerinde, bu seçimler, “iki turlu” yapılmadığı için, tam bir kumar anlayışıyla, dörtte birlik, her hal-u karda yarının hayli altındaki oy oranlarıyla,
belediye başkanları seçilebilmektedir… Bu çerçevede, güya iktidara seçilmiş bir azınlık, konumunu kalıcılaştırabilmek üzere, karşısındaki en az, öteki bir yarıyı, “milli irade”, yaygarası ardında, yok saymaya, giderek imha etmeye, girişmekten kaçınmamaktadır. Genel seçimde %10 barajı bir faciadır. Partilerin içlerinde demokrasinin “d” si yoktur. Hasbel kader yonetime gelmiş olanlar, mevcut il ve ilçe yönetimlerini, bir çırpıda görevden almakta; buraları, atamalarla doldurmaktadırlar. Atananlar, kendilerini, ilçelerden başlayarak yapılan kongrelerde, seçecek olanları döşemekte; döşenenler, kendilerini döşeyenleri, seçmekte… Döşedikleri suretiyle, saygıdeğer istisnaları saymazsak, seçilenler, kendilerini atayanları, gidip büyük kongrelerde sözüm ona seçmekte  ve deveran böyle sürüp gitmeltedir.
Böyle bir çerçevede, liderlerin, çoğunlukla, astığı astık, kestiği kestiktir..
Hani “meydanlardan seçilerek bir tek onlar gelmektedir”, denilebilir.

Bu ne kadar böyleyse de, lider sayısı, dördü beşi geçmeyince, bunların, ayrıca geniş örgüt yapılanmalarına oturuyor olmamaları sebebiyle, dış odaklara yular kaptrmaları
çok olağan olup; o odaklar bu dört, bilemediniz beş özneyi, manüple etmek suretiyle, ülkemiz gibi 80 milyonluk bir nüfusa merdiven dayamış bir ülkeyi, parmaklarında,
fırıl fırıl oynatabilmektedirler.

Bakarsınız, partilerin tabanlarında bıçkının bıçkını emektarlar dururken; parti liderleri, bunların tümünü es geçebilerek, partilerinin tabelalerının altından geçmemiş,
hatta başka partilerin tabelalaları altında dolaşmış, söz konusu partilerde, demek ki, zinhar tabanı olmayan, nice eşhası, parti yönetimlerine, giderek, milletvekili kadrolarına dolduruverebilmektedirler.

Geçende bir partinin en üst düzeyde bir yöneticisine sormaktan kendimi alamadım: Allaşkına, bu partiyi kim yönetiyor?, dedim. “Lobiler, Hocam!”, dedi,
bütün samimiyetiyle, sağ olsun… Lobiler demek, sonuçta “dış güçler” demektir.

Ne oldu şimdi: Partilerimizin tabanları, has evlatları, fena halde ve sür git, aldatılmaktadırlar.  

“Demokrasi” naraları atanlar; aslında, şu hinin hini; partilerin tabanlarından başlayarak, toplumumuzu aldatma sözde özgürlüğünü; tam bir demokrasi katliyle, kurumsallaştırmaya  yeltenenlerdir.

Bunları, partilerin tabanlarıyla birlikte, hastalığı tabii, hisseden halkımız, boyunlarına dolanmış, dış odakların yularlarından çekip, içimizden kovmayı, inanıyorum, bilecektir. Bilhassa, yakın tarihimiz; üstüne esaret gömleği geçirilmek istenen halkımızın, bunu nasıl yırttığının, destanlarıyla doludur.

Bu çerçevede, Onlar’a buradan haykırıyorum: Canımıza yettiniz… Alın tımarınızı,
verin atımızı!.. Çekilin artık çakı gibi birikimlerin, yürekli yiğitlerin, ülkemizi ve bölgemizi, aydınlıklara taşıma yolunda, ayaklarına habire pranga olmaktan…

***

Uzatmadan, günümüze geliyorum.

Başbakan Tayyip Erdoğan’ın, yol boyu çok vebali vardır. Paralel devletin de mimarı O’dur,  Ergenekon’un Savcısı da…  Ordu’ya kumpas, 12 Eylül (AS: 2010) Anayasa Referandumu uzantısında, yargının, maatessüf istenildiği gibi, şekillendirilmesiyle başlamıştır. O tarihte, Sandık’ta sağladığı başarı ne denli dikkate değerse de, sonuçta stratejik ketenpereye getirildiği gün gibi ortadadır.

Tayyip Erdoğan, sonuçta, vebali ne kadar hacimli olursa olsun, her faninin haysiyetini  ezdirmesinin bir sınırı olup, bir süredir, boyunduruktan kurtulma çırpınışları sergilemeye başlamıştır. Bu olgu, kendisinden, sergileyegeldiği cürümlerin hesabının sorulmayacağı anlamına gelmez.

Vakıa şu ki, Tayyip Erdoğan’ı; yok BOP Eşbaşkanı idi, yok Esat’tı, Esed oldu, Suriye’ye icbar edildi, yok, Kürecik Üssü idi, koca İran’ı açıktan tehdit etme noktasına sıkıştırıldı, ne oldu, yaptıklarıyla kaldı, ama yine de, yetmedi, ABD çoktan gözden çıkartmıştır.

Tayyip Erdoğan, günahı boynuna, ama namusla konuşmak gerekir, sıradan bir lider hiç değildir, çok inançlıdır, çok dirençlidir. Ve elhak, son yerel seçimin (​30 Mart 2014), bir galibi, bir de mağlubu vardır. Galip, tek başına, Tayyip Erdoğan’dır,
mağlup ise (ülkemizde, yanına almayı başardığı, zaten yanında olagelmiş),
muhalefet partilerimiz ve AKP gövdesinden kopan, esasen yanındaki Pensilvanya saçağı ile birlikte, koca ABD Yönetimi’dir.

Yerel Seçim öncesi, Penisilvanya ve muhalefet partilerimizin koalisyon gerçeği,
o kadar açıktır ki, Penisilvanya saçağına ait olduğu bilinen yayın organları, “zınk” diye bir “U Dönüşü” ile, daha önce, kanlı bıçaklı oldukları, söz konusu muhalefet partilerinin sözcülerini övgülerle birlikte, sayfalarına, ekranlarına, taşımaya, koyuluvermişlerdir.

Tayyip Erdğan, bu süreçte; Devlet’in içinde, besbelli dış destekli olarak yuvalanmış, “delil imalat merkezlerinin”, giderek ilgili emniyet unsurlarının, yargı unsurlarının, bilerek bilmeyerek dahil oldukları örgütlü cürmü; bütünüyle; “paralel devlet” söylemini icat ederek, muhalefetin kucağına bırakmayı başarmış; o muhalefete ise, dikkate getirdiğim, esasen, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin suç duyurusuyla, giderek işte, 18 Haziran 2014 tarihli, Anayasa Mahkemesi’nin Balyoz Davası ile ilgili olarak verdiği, şamarvari bozma kararıyla, sübut bulmuş olan örgütlü cürmün, heyhat, “deterjanı” rolüne atlayıvermiştir. İnanılr gibi değildir!.. Dış destekli, üstelik başta Silahlı Kuvvetlerimiz’e karşı örgütlü cürüm işleyenler, şimdilik, muhalefetin şemsiyesi altında olarak,
rahatça nefes alabilmektedirler.

Cumhurbaşkanlığı Seçimi, bundan önce, yerel seçimlerde olduğu gibi, tek başına Tayyip Erdoğan ve çatı adayı çıkaran, ABD güdümlü, muhalefet arasında geçecektir. Perşembe’nin gelişi Çarşamba’dan bellidir.

Çatı Adayı çıkartan muhalefet partileri, bu çerçevede, tiyatrolarını dahi doğru düzgün oynayamamışlardır. Çeşitli ziyaretleri “tam kaşelidir” ve koskoca ulusumuzu,
maatessüf aldatmaya yöneliktir…

Koskoca Cumhuriyet Türkiyesi’nin Partileri’nin, üst yönetimlerinin, az önce resmini çizdiğim demokrasi zaafiyetimizle, dış boyunduruk altında olması sonucu,
okyanus aşırı rüzgârlarla önlerine gelen talimatı, maiyetteki, alelade,
daire başkanlıkları imişlercesine, esas duruşta, uygulamaları,
zurnanın zart dediği noktadır.

Hepsinden çok içimi, şu kervanın başında, Mustafa Kemal Atatürk’ün ve
O’nun omuzdaşlarının, binbir çileyle kurdukları o dimdik, Cumhuriyet Halk Partisi’nin,
bugünkü  yönetiminin olması, acıtıyor.

Lamı cimi yoktur, bu yönetim unsurları, başta (şahsına halisane bağladığımız umutları tutam tutam yele savuran) Sevgili Kemal Kılçdaroğlu olmak üzere,
tarihe hesap vermekten kaçamayacaklardır.

  • Ey CHP, Ey Sevgili örgüt: İşgal altındasın! Bugünden tezi yok, olurdu olmazdı, toplanmalı, tartışmalı, toplayacağın kurultayda, şu sakil mazaraya,
    haddini bildirmelisin!

Çatı, cumhurbaşkanı adayı çok değerli insanımız                          :

Dürüst, derin müktesabatı olan herkes gibi sen de elbette çok saygıdeğersin.
Ancak, sen söz konusu partilerin adayı değilsin. Buralarda yapılan sözde anketlerin hiçbirinde adının tek bir harfi dahi telaffuz edilmedi. Senin de içinde bulunacağın adaylar arasında, söz konusu tabanlarda bir anket yapılsa, buradan, hiçbir biçimde
sen çıkamazsın. Sen, lütfen kusura bakma, aklına gelmese de, gerçek şu ki;
Tayyip Erdoğan’a karşı, bizlerin kucağına bırakılmak istenen adaysın.
 Bugün sen ve Tayyip Erdoğan karşı karşıya kalsanız, Tayyip seni maydanlarda, arkanda hangi, hacimli müktesebat ve hangi güçlü medya unsurları olursa olsun, çıtır çıtır yer. Ama asıl olacak olan, senin açından daha da kötüdür. BDP + HDP,“kapsayıcı” bir aday çıkartsa, ki olacak olan odur, ilk turda oylar yuvarlak, şöyle dağılır:

Sen % 30’den az, BDP+HDP % 30’dan çok, Tayyip Erdoğan % 40’tan az.

Bu durumda 2. tura sen değil, BDP+HDP’nin adayı kalır ve Tayyip ABD’nin
bugünkü Yönetimi’ni, bir kez daha yener. “Helal olsun!” dedirtir,
ayrıca, hemen herkese.. Bu durumda, ikinci turda muhakkak çıkar.

Bir şey daha söyleyeyim, çatı, cumhurbaşkanı adayı çok değerli insanımız:

Cumhuriyet’in inançla bir sorunu hiç olmamıştır. Cumhuriyet’in sorunu, yobazlıkladır. Yobazlık, malum, karşındakine, tartışmayı, sorgulamayı, men ederek,“dediğim dedik” dediğini, dayatma cürmünün adıdır.  Her mecrada yobaz olur… En ummadık yerde, örneğin bilim dünyasında bile olur. “Cumhuriyetçi geçinenler” arasında da olur… O nedenle, “Cumhuriyet” derken, çarşaf yakan, İmam Hatip Mezunları’na farklı ölçütler uygulayan, Kuran Kursları’na kan kusturan, “laikçi yobazlardan” bahsetmiyorum… Cumhuriyet’in kuruluş yıllarından bahsediyorum… O Cumhuriyet’in, inançla sorunu,
o kadar yoktur ki, Diyanet İşleri Başkanlığı bir Cumhuriyet Kurumu’dur.
 Yalnız hangi Diyanet: Aklı naklin önüne çeken, inancın, egemeni payandalamasına karşı duran, inancı bir defa, şekilden ibaret hiç saymayan, hakkaniyetsizliğe, adaletsizliğe başkaldırı vecibelerinden, ayırmayı inançsızlık addeden Diyanet… O Cumuhuriyet’i bana iki cümlede tarif et, dersen, “Yönetimde akıl, inançta akıl”, derim. Yönetimde akıl,“Hakimiyet, kayıtsız şartsız milletindir!” düsturunda vücut bulur. İnançta akıl ise, Diyanet’in, nakli, aklın önünde tutmasında, vücut bulur…

Bu çerçevede, laiklik (bunun hala daha Türkçeleştirilememiş olması, bir aydın ayıbı olarak), bir inanç barışıdır. Söze yakışan Türkçe karşılık ise, “inançta akliliktir”.

Bizim laikliğimiz, besbelli, Batı Laikliği zaten değildir. İmamlarımız, müezzinlerimiz, devletten maaş alırlar. Ezanlarımız, çanların çalma özgürlüğü yanı sıra, dinimizin temelidir. Şehitlik, bir devlet payesidir. Şehidin ailesi devletten maaş alır. Ve ne yazık ki, bu dediklerim, evet kabul ediyorum, başta bir aydın ayıbı olarak, yeterince çözümlenmez (analiz edilmez), konuşulmaz, telaffuz edilmez… Kurumsal boyutta çalışılmak hiç istenmez… Hatırlatmak isterim ki, bölgede, yıllardır dikkat çektiğim doğrultuda bir “mezhep savaşı” çıkarılmak istenmekedir ve bu amaç bugün itibariyle maatessüf, önemli ölçüde başarılmıştır… Korkum, ne biliyor musun?

Seni cumurbaşkanlığına getirmek isteyen, büyük strateglerler (yanılmayı çok isterim, ama işte), bu süreçte emelleri için, piyonlaştırmak isteyenlerdir! Bu koşullarda görevi kabul edebilir misin? Yönetimdeki aklımızı, işte yazının girişinde anlattım, çalan, temsiliyet bunalımının hat safhada olduğu; inançtaki aklımızı ise, nakle karşı yok etmek isteyen, inancımızı bu bağlamda özünden boşaltıp, salt egemene biat aracına ve
ona her koşulda rızacılığa dönüştürmeye kurgulanmış, şu sürecin, önüne koşulmak
ister misin?.. Düşün lütfen!

BDP+HDP Yönetimleri! Üstünüze düşen sorumluluğu anlıyor musunuz!
Bugüne kadar, o oldu, bu oldu, Ankara’nın yıllar içinde az vebali olmadı, doğru,
ancak sen de az yalpalamadın.

  • Unutma ki, emperyalizmin kucağında milli kurtuluş savaşı olmaz!.. 

Bu olguyu artık ve muhakkak idrak etmiş olmalısın!..

Yeri gelmişken belirteyim: Büyük bir devletin dostu olmak demek, O’nun maşası olmak demek değildir. Maiyet memuru olmaz, ancak ve elbette şahsiyetli ve güvenilir bir müttefik olabilirsiniz. Ne maşa, ne de bölgedeki canavar savaş makinesinin parçası olur, ancak etrafınıza her daim, üstelik kişilikli ve gerçekçi tavsiyelerde bulunarak, vazgeçilmez bir dost kalabilirsiniz.

Tayyip Kardeşim: Bugüne kadar hiç karşılaşmamış olsak da, tarafıma duyduğun saygıyı, “selamından”, biliyor olup, bana kulak vereceğine inanıyorum;
bu çerçevede, sana bir hoca nasihati eyleyeceğim…

Biliyorum, durumun çok yönlü, çok kritik. Aday olursan, evet seçilebilirsin. Şu ki,
seni en çok düşündüren, yukarıya gitsen mi, kendini daha çok düzlüğe taşıyabilirsin, Başbakan kalsan mı? Aklından geçen şu olmalı: Yukarı gitsen, önümüzde ne olacağı pek belli değil, indirilip, evet, Yüce Divan’a sevkedilebilirsin. Başkanlık Sistemi tesis olunmadı. Her ne kadar yetkilerinle Hukumet’e, Başkan gibi davranmaya kalkışabilecek olsan da, Başbakan, biliyorsun, Basbakan’dır ve seni her an icradan uzak tutabilir. Yukarıdan, yani, sonunda (keşke yanılsam), indirileceksindir. Onun için, Başbakan kalıp, mücadelene devam etmen, hakkında, şimdilik en hayırlısı!.. Bu durumda, gel,
düzgün, helal süt emmiş, her zerresine kadar bu toprakların çocuğu, aynı zamanda Dünya aydını, bir aday belirleminin öncülüğünü yap! Çok var, öyle has insan,
bu topraklarda…

O zaten ilk turda, “cup” diye Köşk’e çıkar… Allah yardımcın olsun!..

Ey, her partiden milletvekilleri, durumumuz budur.
Bu asil milletin, öyle ya da böyle, ama işte vekilleri olarak, şimdi ellerinizi
vicdanlarınıza koyup, karşı karşıya olduğumuz muhasarayı kıracak, adımlar atma yükümlülüğündesiniz.

Yolunuz açık olsun!..
Yalnız unutmayın, sizinle ya da sizsiz,

Türkiye sahipsiz hiç değildir!..