Etiket arşivi: Aydın Doğan

Doğan: Bize her türlü kötülüğü yapabilirler

Doğan: Bize her türlü kötülüğü yapabilirler

 
Cumhuriyet, 27 Mart 2018
(AS: Bizim katkımız yazının altındadır..)

Evet “Deniz Feneri” yolsuzluğunun iktidarın eteklerine adamakıllı bulaşması ve davanın Hürriyet’te de iyi takibi bardağı taşıran damla oldu. Havuzlama 2007’de başlamıştı Sabah-ATV’nin TMSF’den iktidar tarafına satılmasıyla. Ethem Sancak medyaya girmiş, Başbakan’a ilanı aşklar ediyordu.
Zaten FETÖ’nün güçlü bir medya ayağı vardı iktidarın yanında. Başbakan, “Bu gazeteleri evlerinize sokmayın” diyerek bir kampanya başlatacaktı. Aynı gün Aydın Doğan iktidarla gerginliğin ne kadar süreceğini hükümetin demokrasiye bağlılığının belirleyeceğini söyledi. 
Bakın neler söylüyordu 7 Eylül 2008’de: 

  • Alman mahkemesinde görülen davada sanıklardan biri toplanan paraların Başbakan’a verilmek üzere biri tarafından alındığını söylüyor, Deniz Baykal bunu açıklıyor, gazetem de Baykal’ı kaynak göstererek bunu haber yapıyor… Başbakan ise beni hedefe alıyor… Bize her türlü kötülüğü yapabilirler.. Devlet bütün kurumlarıyla ellerinde.. Ama hür basını susturmaya kalkışan başbakanı tarih demokrasi defterine değil, diktatörler sayfasına yazar.. Dünkü konuşması, Türk basın tarihinde çok tehlikeli bir dönemin başladığının işaretidir.. 
     
    ‘Sessiz Türkiye istiyorlar’ 
    Çok geçmeyecek, üç ay sonra tehlikeli dönemin anlamı 2009’un başında 6.8 milyar dolarlık inanılmaz bir vergi cezasıyla içerik kazanacaktı. İktidarın lideri, hemen arkasından ülke çapında mitinglerde muhalif medyaya karşı “yalan haber yazıyorlar” kampanyası yürütecekti. 
    Doğan susmadı: Erdoğan sessiz bir Türkiye istiyor. Doğan Holding yöneticisi Nebil İlsevenÖzgür gazeteciliği susturmaya çalışıyorlar, ilkelerimiz doğrultusunda yayın yapacağız.. 
    Yabancı basın, WSJErdoğan medyayı susturan Putin’e benzetiliyorDie WeltTürkiye’de hükümeti eleştiren medya kalmayacak.. 
    Basına yönelen baskı ve sansürü protesto için Cumhuriyet beyaz sayfa çıkacaktı. 
     
    Habercilikten arındırma 
    Burada medyayı baskılama ve yandaşlama politikasının sadece bir kısmını yazdım. Unutmayın, o tarihte Ergenekon kumpas davası başlamıştı, FETÖ’nün Taraf adlı çamur operasyon gazetesi yayımlanıyordu. Daha gazetecilere kumpas davaları gelecekti ve Ergenekon ve Balyoz alçaklığı ile tam bir terör estirilmeye başlanacaktı. 
    Doğan Medya’nın bugün Milliyet patronuna satılmasına varan zincirleme tepkimenin başlangıç tarihini özetledim. 
    Milliyet de 2013’te epey arındırılacak, hükümet icraatlarını eleştiren bazı yazarlar ve haberler, iktidarın baskısıyla artık iyice tırpan yiyecekti… Şüphesiz ki NTV dahil… 
    Doğan Medya, durmadan kurban verecekti.. İstenmeyen yazarların işine bir bir son verilecek, bunların bir kısmı yerini yandaş yazarlara bırakacaktı. Bir kısmı da yandaşlaşacak, bazıları da kendini ağırlıklı olarak magazin haberlere vuracaktı. 
     
    Baskı hiç eksik değil 
    Ama iktidar, sopasını bugüne kadar hiçbir zaman Doğan Medya’nın sırtından eksik etmedi
    Hep bir kurban verildi, en son Mehmet Yakup Yılmaz.. İktidar bırakın eleştiren yazarlara, tarafsız ve dengeli haberciliğe bile tahammül edemiyor:

  • Hep beni yaz, hep beni öv, hep beni sev, hep beni manşetlere çıkar; eleştiriyorsan iktidarı, hain olabilirsin, insan hak ve özgürlüklerinden bahsedersen Batı ajanı olabilirsin (ekran yandaşlarının bu konuda geldikleri felaketi sonra yazacağım..)

    Ergenekon zamanında medya, gazeteci hapishanesine dönüştürüldü. O zamanlar FETÖ’nün alçaklıkları gündemdeydi, ama ortağı iktidar da “Aaa onlar gazetecilikten değil ki, adi suçlardan içerideler” diyecekti. Sonra FETÖ yıkıldı, medya yine gazeteci hapishanesi, Cumhuriyet’e hukuksuz tutuklamalar, Berberoğlu içeride, yargı siyasetin nalıncı keseri olarak çalışıyor ve iktidardan aynı nakarat: Aaaa onlar gazetecilikten içeride değiller, hepsi kriminal suçlu, terörist! 
     
    İktidar hep haklı 
    Evet, iktidarı hep haklı bulan gazetecilik yapacaksınız. Yolsuzluk haberlerine rastlayan var mı? 100 milyara yakın büyük ihalelerin millete küfür eden şirket ve ortaklarına verildiğini yazan çizen “büyük medya”? Bizim Çiğdem’den başka ihaleleri takip edip yazan kimse?

  • Şöyle işliyor ihaleler: Çağır, istediğine ver, payını al. 

    İhale yasaları onlarca kez iktidarın keyfiyetine uygun değiştirildi, mevcut yasalar da göstermelik. 
    Medyayı susturma faaliyetleriyle ihale faaliyetleri eşgüdüm içinde. 
    17- 25 Aralık 2013 büyük yolsuzluklarından bahsetmek bile bugün FETÖ terör örgütü üyeliğiyle suçlanmanıza neden olabilir. 
    Aydın Doğan’ı medyasını satmak zorunda bırakan durum budur. 
    Büyük seçim sürecine girilirken, zamanlama tam.
    ===========================================
    Dostlar,

    Sayın Bursalı’nın bu yazısı tarihe not düşer nitelikte bir metin..
    Halk dilinde zalimler için bir söylem var :

  • Zulmün artsın da seni de boğsun…

    CHP Gn. Bşk. Kılıçdaroğlu bu gün Grup konuşmasında TBMM’de çok net olarak açıkladı :

  • FETÖ’nün siyasi ayağı, Cumhurbaşkanlığı makamını işgal eden zatttır.. Mahkemeye versin, kanıtlayayım..

Bu açıklama son derece ciddi ve ağırdır. AKP’den yanıt ise komiktir : Mitomani vakası..

Öte yandan yine bu gün açıklanan rakamlara göre 4 kişilik ailenin açlık sınırı 1663 TL!
Asgari ücret 1604 TL, 1 Dolar 4 TL, 1 € 5 TL, 1 Pound yaklaşık 6 TL, AB açıkça dışlayarak oyalamakta, ABD iktidarın açıklamasını yalanlamakta, Moody’s Türkiye’de kurumların çöktüğü gerekçesiyle kredi notunu düşürmekte, nüfus her yıl 1 milyon artmakta, yobazlar din adına her türlü ahlaksızlığı yapmakta, Erdoğan her konuşmasında kin ve nefret söylemiyle toplumu kutuplaştırmaktan hala medet umabilmekte, İstiklal marşımıza dek gündem oyunlarına malzeme yapılmakta, işsizlik ve enflasyon 2 basamaklı, Ekonomiden sorumlu Bakan “aman – sakın borçlanmayın..” buyurmakta, meteliğe takla atan Hazine Şeker Fabrikalarını da satışa çıkarmakta, cari açık ve dış ticaret açığı büyümekte, bu yıl 230 milyar $ sıcak paraya mahkum ülke, Zarrab ABD’nin elinde, Afrin operasyonu olabildiğince iç siyasete malzeme yapılmakta, Marmaris’te yüzlerce odalı yazlık saray yavrusu yapımı sürmekte, yargı iktidarın kıkıcını sallamakta, AYM kararları hiçe sayılmakta, aynı AYM kendisini yadsıyarak OHAL KHK’larının yargısal denetimini yapmamakta, yine AYM Cumhuriyet gazetesi yönetmeni Akın Atalay’ın bieysel başvurusunu 15 aydır bekletmekte, 14 Mart’ta Ankara Tabip Odası’nın basın açıklaması OHAL gerekçesiyle engellenebilmekte, sınır ötesi operasyonlara süreklilik kazandırılarak ulusal dayanışma duygularının sömürüsü tasarlanmakta…..

Biz yazmaktan yorulduk..
Siyasal tarihte bir ülkenin bunca kötü yönetildiği, bunca “kötülük toplumu” örneği olduğu durum sanırız yok gibidir.. Hiçbir uyarı işe yaramıyor.. Gözler kör, kulaklar sağır ve gönüller taşlaşmış. Ağızlar ise volkan gibi.. 15 yılda kendilerini de Türkiye’yi de tükettiler.

Kötülüklerinde boğulacaklar… Tarihsel diyalektiğin değirmenleri bağışlamaz!

Sevgi ve saygı ile. 27 Mart 2018, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

Yılmaz ÖZDİL : Ürdün…

Ürdün…

portresi_kravatli

Yılmaz Özdil

 
Sıcak, sakin bir gün.
*
Sekiz kişiydiler. Paris, Roma, Atina üzerinden Amman’a gelmişlerdi. Üçü Fransız,
üçü İtalyan, ikisi Kanada pasaportu taşıyordu. Kimisi işadamı, kimisi turist kimliğindeydi. Otellerine yerleştiler. Kanadalı olanlar otomobil kiraladı. Biri yeşil Hyundai, biri mavi Toyota… Ve, o sabah hedefin peşine takıldılar. Saat 10’du.
*
Hedef, şoförünün yanında oturuyordu. Arka koltukta ikisi kız, üç evladı vardı. Baba işine, çocuklar okula gidiyordu. Tecrübeli şoför aynaya baktı, huylandı. “Takip ediliyoruz” dedi. Hedef, cep telefonunu tuşladı, polisi aradı, plakayı verdi. O sırada, Toyota yanlarından geçti. Çocuklar, Toyota’nın direksiyonunda oturan kişiye neşeyle el salladı, her çocuk gibi…
Bir dakika sonra cep telefonu çaldı, arayan polisti, Toyota’nın Kanadalı bir turist tarafından kiralandığını söyledi, anormal bir durum yoktu. Hedef rahatladı.
*
Saat 10.30 olmuştu. Wasfi Al-Tal caddesine dönüp, ofisin önünde durdular. İndi.
Çocuklarını öptü. Otomobil hareket etti. Tam binaya giriyordu ki, yeşil Hyundai’yi
yan sokağa park eden öbür Kanadalı “afedersiniz” diye seslendi. Hedef bir an durakladı,
o bir an yeterliydi. Kanadalı elindeki aerosol benzeri tüpten fısss diye bi şey sıktı.
Hedef ani refleksle başını çevirdi ama, kaçamamıştı, püskürtülen sıvı sol kulağına denk geldi. Silmek istercesine kulağını ovuşturdu. Şak diye yere yığıldı.
*
Ofisin önündeki korumalar ne olduğunu anlamamıştı, rahatsızlandı zannettiler, hedefin başına koşuştular. Şoförü ise, olan biteni aynadan görmüştü. Zınk diye durdu. Çocukları indirdi. Kanadalı’nın peşine takıldı. Kanadalı yan sokağa daldı, Toyota orada bekliyordu, bindi, topukladılar. Hedefin şoförü bir yandan süratle takip ediyor, bir yandan cep telefonuyla adres verip, “yolu kesin, yolu kesin” diye bağırıyordu. Yollar kesilene kadar, şoför kesti önlerini, Medine caddesinde, daldı Kanadalılara, can pazarı… Polis yetişti. Kelepçelendiler.
*
Hedef, apar topar hastaneye götürüldü. Felç olmuştu. Soluk alamıyordu. Bilinci kapanıyordu.
*
Kimdi?
Halid Meşal’di.
*
Hani şu, AKP kongresine Ahmet Davutoğlu tarafından onur konuğu olarak getirilen,
“Hamas sana canım feda” sloganlarıyla alkışlanan Halid Meşal’di.
*
Sözde Kanadalılar, Mossad ajanıydı. “Süngü” manasına gelen suikast timi
“kidon” üyesiydiler. İsrail yakalanmıştı.
*
Ürdün Kralı Hüseyin öfkeden çılgına döndü, ABD başkanı Clinton’ı aradı, hadiseyi anlattı. Sonra İsrail başbakanı Netanyahu’yu aradı, “benim ülkemde böyle bir işe nasıl kalkışırsın, derhal panzehiri göndereceksin” diye bağırdı. Hemen peşinden, Clinton, Netanyahu’yu aradı, “panzehiri göndereceksin” dedi. Bir saat sonra, İsrail hava kuvvetlerine ait savaş uçağı, Amman’a tekerlek koydu. Panzehir Meşal’e verildi. Kurtuldu.
*
Kral Hüseyin fırsat bu fırsat diye düşündü. Hamas’ın o dönemki lideri şeyh Ahmed Yasin’i gündeme getirdi. İsrail tarafından hapse tıkılmıştı. “Şeyh’i serbest bıraksınlar, karşılığında
bu iki Mossad ajanını bırakayım.” dedi. Tırak diye kabul ettirdi. Müebbete mahkum şeyh,
beş gün sonra bırakıldı, Ürdün’e gönderildi.
*
Ürdün Kralı Hüseyin, diplomasi yeteneğiyle şerden hayır çıkarmıştı.
Hamas liderlerinden birinin canını, birinin özgürlüğünü kurtarmıştı.
*
En azından bi teşekkürü hakediyordu.
Ürdün’e teşekkür edildi.
Amman’da üç otel havaya uçuruldu!
*
Hyatt, Radison ve Days Inn otelleri eşzamanlı olarak canlı bomba saldırısına uğradı. Batılılar bu otellerde kalıyor diye, bu oteller hedef alınmıştı. 57 kişi yaşamını yitirdi.
El Kaide üstlendi. Güya Batılıları hedef almışlardı ama, ölenlerin 40’tan çoğu müslümandı. İsrail’in beceremediğini dinci terör becermişti, Filistin özel kuvvetler komutanı tümgeneral, ölenler arasındaydı.
*
Müslümanlara sahip çıkan Ürdün’ü, besle kargayı misali, kan gölüne çevirmişlerdi.
Hırıstiyan öldüreceğiz diye müslümanları katletmişlerdi.
*
Hyatt otelde yaşamını yitirenlerden biri, Mustafa Akad’dı. “Çağrı” filminin efsane yönetmeniydi… İslamiyet’e sanat yoluyla büyük hizmet veren, Hazreti Muhammed’in mücadelesini tüm dünyaya adeta ezberleten Suriye asıllı Amerikalı sinemacı,
maalesef, din eksenli terörün kurbanı olmuştu.
*
Canlı bombalardan biri sağ kurtulmuştu. Pimi çekmiş, patlamamıştı. Kadındı. Kocası da
canlı bombaydı. Karı-koca gelmişlerdi. Kocası patladı, kendi kurtuldu. İsmi, Sajida Mübarek Rishawi’ydi. Iraklıydı. 2005 senesindeki saldırıdan beri Ürdün’de hapis yatıyor.
*
Gel zaman git zaman, geçen ay… Ürdün hava kuvvetlerine ait savaş uçağı Suriye Rakka’da düşürüldü. Pilot paraşütle atladı. IŞİD tarafından esir alındı. Takas pazarlığı başladı.
IŞİD, esir tutulan Ürdünlü pilota karşılık kimi istedi biliyor musunuz?
Canlı bomba Sajida’yi istedi.
*
Batı basınında yazılanlara göre, IŞİD’le Ürdün arasında yürütülen takas görüşmelerinde Türkiye etkin rol oynuyor, arabuluculuk yapıyor.
*
Yani… Hazreti Muhammed’e yayın yoluyla hakaret edildiğini söyleyen stratejik derin arkadaşlar, Hazreti Muhammed’e yayın yoluyla en büyük hizmeti veren Mustafa Akad’ın celladını kurtarmaya çalışıyor.
*
Hadi hep beraber…
Adam kim, yiğit kim, dürüst kim, Kiziroğlu Ahmet hocaaaa, peh peh peh peh!

======================================

Dostlar,

Yılmaz Özdil üstaddan müthiş bir yazı daha…
Arşivlenecek ve gereği gibi bu gün ve yarınlarda kullanılması gereken bir yazı..

Bravo Yılmaz Özdil..

Bilindiği gibi gazetelerin satışlarını olumsuz etkilememek için biz gün içinde alıntı yapmıyoruz sitemize.. Ertesi günlerde yararlanıyoruz..

Bu arada SÖZCÜ’ye de çooook teşekkür borçluyuz HÜRRİYETten Bay RTE’nin gazabıyla kovulan bilmem kaçıncı yazar olan Yılma Özdil’e de köşe verdiği için.. Ne oldu;
SÖZCÜ günlük 1 milyon satışı aştı, HÜRRİYET yarım milyonun altına sürüklendi..

Ama başta Aydın Doğan, büyük patronlar elbette hesaplarını bizden
çok daha ustaca yapıyorlardır..

Sevgi ve saygıyla.
21.01.2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

Rifat Serdaroğlu : MASUM PROVOKATÖRLER

 

 

MASUM PROVOKATÖRLER

portresi

Rifat Serdaroglu

Türkiye’de tüm siyaseti yönlendiren gerçek kişilerin sayısı 100 kişi dolayındadır.
Türkiye’de medya’ya yön veren gerçek kişilerin sayısı en çok 50 kişidir.
Türkiye’de iş dünyasına yön veren gerçek kişilerin sayısı 200 kişi kadardır.
Türkiye’de finans ve bankacılık sistemine yön verenlerin % 80’i yabancıdır.

Bu rakamlar sizlere çok şaşırtıcı gelebilir. Gelin birlikte bakalım :

*Bugün iktidar partisi AKP’dir.

AKP yaklaşık 12 yıldır Türkiye’yi tek başına yönetiyor.

AKP’de Recep Tayyip Erdoğan’ın istemediği bir kişinin, herhangi bir göreve gelebilmesi mümkün müdür? Siz, AKP Grup Toplantılarında veya İl Başkanları toplantılarında, Erdoğan’ı gayet ılımlı bir dille dahi olsa eleştirebilen bir yiğit (!) hatırlıyor musunuz?AKP= 1 kişi.

*Aynı durum MHP için geçerli değil mi? Devlet Bahçeli’yi eleştirip de,
MHP’den atılmayan birini biliyor musunuz? MHP= 1 kişi.

*Kemal Kılıçdaroğlu’nun istemediği bir kişi, halk tarafından ne denli sevilirse sevilsin, Belediye Başkan Adayı olabilir mi? CHP= 3-5 kişi.
*BDP / KCK/ DTK + Tüm Silahlı Katil sürüsü= Abdullah Öcalan adlı 1 kişi.

İş dünyası da, finans dünyası da, medya sektörü de cemaat ve tarikatlar da aynıdır.
Günümüzde, Erdoğan’a kayıtsız şartsız bağlı çok sayıda yayın organı vardır.
Bunların yayınlarını izleyenlerin, “Erdoğan bunların tümünün sahibi midir” diye sormaması mümkün müdür?

Aydın Doğan, Turgay Ciner, Ferit Şahenk, Mehmet Karamehmet ve
Cemaat Yayın Grubu.
Topu- topu 5-6 kişi. Yani bir avuç insan!…

Bu uzun girişi şunu söylemek için yaptım;

Bunların hepsi birbirlerini oldukça iyi tanırlar ve çok zorunlu kalmadıkça
birbirlerine dokunmazlar.

Türkiye eğer gerçek bir demokrasi ile idare edilecekse, kendini hür dünyanın uygar ve onurlu üyesi olarak görmek istiyorsa, bu sarmalı
“Demokratik Ülkelerdeki Uygulamaları” inceleyerek, gerekli denetim mekanizmalarını kurarak, örgütlü toplumu yaratarak, demokrasisinin standartlarını yükselterek, tüm tarafların katılımıyla tartışıp, karara bağlamak zorundadır.

Bu yapılamazsa, aşağıda yazacağım kimi yalanları daha çok dinleriz;

*ÇOK SAFMIŞIZ, CEMAAT BİZİ KANDIRDI

Bu sözleri, televizyonda Erdoğan söyledi. Erdoğan’ın bu sözleri baştan sona yalandır. Çünkü Erdoğan Gülen’i, Gülen Erdoğan’ı, birbirlerinin ciğer röntgenlerini bilecek kadar iyi tanırlar. Gerçek şudur;

Bu iki “Masum Provokatör” Türk Milletinin menfaatlerine, ülkenin bölünmez bütünlüğüne, Lâik Cumhuriyete ve bağımsızlığımıza bağlılıkları tartışılmaz olan
Türk Ordusunun “Komuta Heyetini” felç edebilmek için “hisseleri oranında
pay sahibi oldukları
” bir ortaklık kurdular. Bu hedeflerine, her türlü yasayı,
kişi hak ve özgürlüklerini, hukuk devletini ve emniyet teşkilatını eğip bükerek ulaştılar.
Bundan sonra, içten içe başlayan daha fazla güç ve para elde etme mücadelesi sonucu, birbirine girdiler. İkisi de saf değildirler, şeytanın yattığı yeri bile bilirler. Kandırılan, aldatılan, saf sayılmak istenen biri varsa o sadece Türk Milletidir…

*Ertuğrul Özkök – Hasan Cemal – Nazlı Ilıcak – Derya Sazak (vb.);

Bu gazeteciler, Türkiye’nin son 30-40 yılına damga vurmuş ve bu yıllardaki tüm olayları ve siyasi figürleri yakından tanıma olanağı bulmuş kişilerdir. Yöneticileri oldukları
yayın organlarının etkin koltuklarında oturduklarında, aldıkları yanlış kararlarla
ülkeye çok zarar vermişlerdir.

Geçmiş zamanda, oluşmamış kişiliklerinin ve bilgisizliklerinin etkisiyle yaptıkları yayınlar ile çok sayıda gencimizi yanlışa sevk ederek, can yitiklerine bile neden olmuşlardır.

Bu gazeteciler 2002 yılına gelindiğinde, Tayyip Erdoğan’ın kapasitesini, aile yapısını, mal varlığını, Türkiye gibi bir ülkeyi yönetip yönetemeyeceğini, yetiştiği biat kültürünün cemaat-tarikat yapısının asla demokrasi ile bağdaşamayacağını, Lâik Cumhuriyete bakışını, Erdoğan’ın kendisinden daha iyi bilmekteydiler.

Bildikleri halde, hiç rezerv koymadan ya korkaklıklarından, ya da patronlarının
üç kuruşluk menfaatleri için, 17 Aralık 2014 tarihine kadar Erdoğan’ı tüm güçleriyle desteklediler. Bu destekleri o kadar ileri noktalara götürdüler ki; kimi Erdoğan’ı “Demokrasi Kahramanı”, kimi “Ekonomi Dâhisi” kimi de “Dünya Lideri” ilan ettiler. Geçmişe küfretmekten, hakaret etmekten utanmadılar. O’na, koşulsuz destek vererek, hak etmediği seçimleri kazandırdılar.

17 Aralık’tan (2013) sonra ise bunlar Erdoğan’ı

“Yüce Divan’a gitmesi gerek”,
– “Adalete doğrudan müdahale” etmekle suçlamaya başladılar.

Hangi dediklerine inanacağız?

– Erdoğan “Melek mi” yoksa “Yolsuzluğa bulaşmış biri mi?”

“Erdoğan Demokrat mı” yoksa “Faşist bir Diktatör mü?”

Evet, bu gazetecilerin şimdi yazdıkları gibi Erdoğan demokratik rejim içinde
mutlaka Yüce Divan’da yargılanacak.

Ama bu yargı sürecinde Erdoğan asla tek başına yürümeyecek.
Belediyeden bu yana emrindeki ekibinin yanında sizler ve sizler gibi Türk Milletini, yazarak-konuşarak yanıltan “Masum Provokatörlerde” Yargıya gidecekler…

Not 1:
Erdoğan; “Boğazından haram lokma geçmemiş oğluma iftira ediyorlar” dedi.
Türkiyeli haklı, “Haram Havuzunda” yüzerken, milyarlarca avro ile oynayan
birinin boğazından “Helal ‘den” başka ne geçebilir ki!
Zaten Bilal oğlan serumla beslenmiyor mu?

Not 2:
Mehmet Barlas; Erdoğan’a “Başbakanım, ne yiyip, ne içiyorsunuz” diye sormuş?
Çok ayıp yaşlı liboşum. Erdoğan TL sevmediğini, Yeşil’e(Dolar) hasta olduğunu,Avro’yu ise tek geçtiğini, kendisi söylemedi mi?
Bakan bebişlerine baksana, onlar da Amcalarını örnek almışlar.
Ne yediklerini görmek istiyorsan, ayakkabı kutularına bakman yeter.

Sağlık ve başarı dileklerimle, 08 Mart 2014