Yılmaz ÖZDİL : Ürdün…

Ürdün…

portresi_kravatli

Yılmaz Özdil

 
Sıcak, sakin bir gün.
*
Sekiz kişiydiler. Paris, Roma, Atina üzerinden Amman’a gelmişlerdi. Üçü Fransız,
üçü İtalyan, ikisi Kanada pasaportu taşıyordu. Kimisi işadamı, kimisi turist kimliğindeydi. Otellerine yerleştiler. Kanadalı olanlar otomobil kiraladı. Biri yeşil Hyundai, biri mavi Toyota… Ve, o sabah hedefin peşine takıldılar. Saat 10’du.
*
Hedef, şoförünün yanında oturuyordu. Arka koltukta ikisi kız, üç evladı vardı. Baba işine, çocuklar okula gidiyordu. Tecrübeli şoför aynaya baktı, huylandı. “Takip ediliyoruz” dedi. Hedef, cep telefonunu tuşladı, polisi aradı, plakayı verdi. O sırada, Toyota yanlarından geçti. Çocuklar, Toyota’nın direksiyonunda oturan kişiye neşeyle el salladı, her çocuk gibi…
Bir dakika sonra cep telefonu çaldı, arayan polisti, Toyota’nın Kanadalı bir turist tarafından kiralandığını söyledi, anormal bir durum yoktu. Hedef rahatladı.
*
Saat 10.30 olmuştu. Wasfi Al-Tal caddesine dönüp, ofisin önünde durdular. İndi.
Çocuklarını öptü. Otomobil hareket etti. Tam binaya giriyordu ki, yeşil Hyundai’yi
yan sokağa park eden öbür Kanadalı “afedersiniz” diye seslendi. Hedef bir an durakladı,
o bir an yeterliydi. Kanadalı elindeki aerosol benzeri tüpten fısss diye bi şey sıktı.
Hedef ani refleksle başını çevirdi ama, kaçamamıştı, püskürtülen sıvı sol kulağına denk geldi. Silmek istercesine kulağını ovuşturdu. Şak diye yere yığıldı.
*
Ofisin önündeki korumalar ne olduğunu anlamamıştı, rahatsızlandı zannettiler, hedefin başına koşuştular. Şoförü ise, olan biteni aynadan görmüştü. Zınk diye durdu. Çocukları indirdi. Kanadalı’nın peşine takıldı. Kanadalı yan sokağa daldı, Toyota orada bekliyordu, bindi, topukladılar. Hedefin şoförü bir yandan süratle takip ediyor, bir yandan cep telefonuyla adres verip, “yolu kesin, yolu kesin” diye bağırıyordu. Yollar kesilene kadar, şoför kesti önlerini, Medine caddesinde, daldı Kanadalılara, can pazarı… Polis yetişti. Kelepçelendiler.
*
Hedef, apar topar hastaneye götürüldü. Felç olmuştu. Soluk alamıyordu. Bilinci kapanıyordu.
*
Kimdi?
Halid Meşal’di.
*
Hani şu, AKP kongresine Ahmet Davutoğlu tarafından onur konuğu olarak getirilen,
“Hamas sana canım feda” sloganlarıyla alkışlanan Halid Meşal’di.
*
Sözde Kanadalılar, Mossad ajanıydı. “Süngü” manasına gelen suikast timi
“kidon” üyesiydiler. İsrail yakalanmıştı.
*
Ürdün Kralı Hüseyin öfkeden çılgına döndü, ABD başkanı Clinton’ı aradı, hadiseyi anlattı. Sonra İsrail başbakanı Netanyahu’yu aradı, “benim ülkemde böyle bir işe nasıl kalkışırsın, derhal panzehiri göndereceksin” diye bağırdı. Hemen peşinden, Clinton, Netanyahu’yu aradı, “panzehiri göndereceksin” dedi. Bir saat sonra, İsrail hava kuvvetlerine ait savaş uçağı, Amman’a tekerlek koydu. Panzehir Meşal’e verildi. Kurtuldu.
*
Kral Hüseyin fırsat bu fırsat diye düşündü. Hamas’ın o dönemki lideri şeyh Ahmed Yasin’i gündeme getirdi. İsrail tarafından hapse tıkılmıştı. “Şeyh’i serbest bıraksınlar, karşılığında
bu iki Mossad ajanını bırakayım.” dedi. Tırak diye kabul ettirdi. Müebbete mahkum şeyh,
beş gün sonra bırakıldı, Ürdün’e gönderildi.
*
Ürdün Kralı Hüseyin, diplomasi yeteneğiyle şerden hayır çıkarmıştı.
Hamas liderlerinden birinin canını, birinin özgürlüğünü kurtarmıştı.
*
En azından bi teşekkürü hakediyordu.
Ürdün’e teşekkür edildi.
Amman’da üç otel havaya uçuruldu!
*
Hyatt, Radison ve Days Inn otelleri eşzamanlı olarak canlı bomba saldırısına uğradı. Batılılar bu otellerde kalıyor diye, bu oteller hedef alınmıştı. 57 kişi yaşamını yitirdi.
El Kaide üstlendi. Güya Batılıları hedef almışlardı ama, ölenlerin 40’tan çoğu müslümandı. İsrail’in beceremediğini dinci terör becermişti, Filistin özel kuvvetler komutanı tümgeneral, ölenler arasındaydı.
*
Müslümanlara sahip çıkan Ürdün’ü, besle kargayı misali, kan gölüne çevirmişlerdi.
Hırıstiyan öldüreceğiz diye müslümanları katletmişlerdi.
*
Hyatt otelde yaşamını yitirenlerden biri, Mustafa Akad’dı. “Çağrı” filminin efsane yönetmeniydi… İslamiyet’e sanat yoluyla büyük hizmet veren, Hazreti Muhammed’in mücadelesini tüm dünyaya adeta ezberleten Suriye asıllı Amerikalı sinemacı,
maalesef, din eksenli terörün kurbanı olmuştu.
*
Canlı bombalardan biri sağ kurtulmuştu. Pimi çekmiş, patlamamıştı. Kadındı. Kocası da
canlı bombaydı. Karı-koca gelmişlerdi. Kocası patladı, kendi kurtuldu. İsmi, Sajida Mübarek Rishawi’ydi. Iraklıydı. 2005 senesindeki saldırıdan beri Ürdün’de hapis yatıyor.
*
Gel zaman git zaman, geçen ay… Ürdün hava kuvvetlerine ait savaş uçağı Suriye Rakka’da düşürüldü. Pilot paraşütle atladı. IŞİD tarafından esir alındı. Takas pazarlığı başladı.
IŞİD, esir tutulan Ürdünlü pilota karşılık kimi istedi biliyor musunuz?
Canlı bomba Sajida’yi istedi.
*
Batı basınında yazılanlara göre, IŞİD’le Ürdün arasında yürütülen takas görüşmelerinde Türkiye etkin rol oynuyor, arabuluculuk yapıyor.
*
Yani… Hazreti Muhammed’e yayın yoluyla hakaret edildiğini söyleyen stratejik derin arkadaşlar, Hazreti Muhammed’e yayın yoluyla en büyük hizmeti veren Mustafa Akad’ın celladını kurtarmaya çalışıyor.
*
Hadi hep beraber…
Adam kim, yiğit kim, dürüst kim, Kiziroğlu Ahmet hocaaaa, peh peh peh peh!

======================================

Dostlar,

Yılmaz Özdil üstaddan müthiş bir yazı daha…
Arşivlenecek ve gereği gibi bu gün ve yarınlarda kullanılması gereken bir yazı..

Bravo Yılmaz Özdil..

Bilindiği gibi gazetelerin satışlarını olumsuz etkilememek için biz gün içinde alıntı yapmıyoruz sitemize.. Ertesi günlerde yararlanıyoruz..

Bu arada SÖZCÜ’ye de çooook teşekkür borçluyuz HÜRRİYETten Bay RTE’nin gazabıyla kovulan bilmem kaçıncı yazar olan Yılma Özdil’e de köşe verdiği için.. Ne oldu;
SÖZCÜ günlük 1 milyon satışı aştı, HÜRRİYET yarım milyonun altına sürüklendi..

Ama başta Aydın Doğan, büyük patronlar elbette hesaplarını bizden
çok daha ustaca yapıyorlardır..

Sevgi ve saygıyla.
21.01.2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir