Atatürk’ü sonsuza uğurlayalı 84 yıl oldu. Her 10 Kasım’da olduğu gibi bu yıl da O’nu özlemle andık; Cumhuriyet ilkelerine ve toplumu dönüştürme yolunda yarattığı Aydınlanma Devrimlerine bağlı kalacağımızı içtenlikle yineledik. Bu yazımızda Atatürk’ün en yakın çalışma arkadaşı İnönü ile ilgili konular üzerinde duracağız. Kimi yanlışları belgelere dayanarak düzelteceğiz.
Atatürk 1881, İnönü 1884 doğumlu oldukları için Harp Okulu ve Harp Akademisi’ni birkaç yıl farkla aynı dönemlerde okudular. İmparatorluğun yıkılmakta olduğunu görüyorlardı. Her ikisi de Osmanlı’nın son döneminde değişik cephelerde Yemen, Libya, Çanakkale, Diyarbakır ve Suriye’de savaştılar. Çanakkale Savaşlarındaki başarılardan sonra Mustafa Kemal, 16. Kolordu Komutanlığı’na atandı ve Mart 1916’da orduya bağlı olarak Diyarbakır’da görevlendirildi. II. Ordu Komutanı Ahmet İzzet Paşa sağlık nedenleriyle İstanbul’a gidince, komutanlığa vekâlet etmek için 16. Kolordu Komutanı Mustafa Kemal görevlendirildi.
YILDIZIN PARLADIĞI AN
Palu ilçesinde bulunan II. Ordu Komutanlığı Karargâhı’na giden Mustafa Kemal Paşa’yı, 25 Kasım 1916’da Ordu Kurmay Başkanı Albay İsmet Bey karşıladı. Bu ilk görev karşılaşması yıldızın parladığı andı. Askeri konumda ast-üst ilişkisi içinde başlayan bu ilk çalışma arkadaşlığı 1937 yılına dek 22 yıl sürdü. Mustafa Kemal’in Diyarbakır’daki bu görevi nedeniyle daha 1917 yılında Albay İsmet’e verdiği sicil, O’nu nasıl beğenip takdir ettiğinin somut belgesidir. İşte bu sicilden kimi pasajlar:
- “Ciddi, faal, düşüncesi gayet açık ve yüksek fikirli... İyi bir görüş yeteneğine ve olayları süratle algılama yeteneğine sahip… Askerliğe ilişkin değerlendirmeleri kapsamlı… Doğru ve duraksamadan karar verebilme ve hareket etme yeteneğine sahip… Mükemmel bir ahlaka sahiptir… Üstlerinin ve astlarının güvenini ve sevgisini kazanmıştır… Orduda ve memlekette üstleneceği önemli vatan görevlerinde kendisinden büyük hizmetler beklenir.”
Askerlik tarihinde bir komutanın, kendisine bağlı olarak görev yapan bir subaya bu derece övücü bir sicil verdiği pek nadirdir. Atatürk, kendisiyle birlikte çalışan hiçbir arkadaşına böylesine etkili bir sicil vermemiştir. Atatürk, İnönü’yü 1916 Kasım ayında Diyarbakır’da keşfetmişti. O tarihten sonra, 1916’dan 1918 yılı ekim ayındaki Osmanlı’nın son savaşı, Suriye Savaşı’na kadar emir komuta ast-üst düzeni içinde savaş cephesinde birlikte çalıştılar.
(Savaş bitmiş, Cumhuriyet kurulmuş… İki yol arkadaşının Anadolu gezisinden hemen önce çekilmiş bir kare.)
GENELKURMAY BAŞKANI ve CEPHE KOMUTANI
23 Nisan 1920’de Meclis açılınca, Albay İsmet Bey, Mustafa Kemal’in isteğiyle Genelkurmay başkanı oldu. Görevi Kuvayı Milliye’nin düzenli ordusunu kurmaktı. Ardından Batı Cephesi Komutanlığı’na getirildi. Milli Mücadele’de, Atatürk’ün en güvendiği Batı Cephesi komutanı olarak görev yaptı. II. İnönü Savaşı ile ilgili savaş telgrafları çok anlamlıdır. Cephe komutanı Albay İsmet Bey’in 1 Nisan 1921 gecesi Ankara’ya gönderdiği telgraf “Düşman, binlerce ölüsüyle doldurduğu savaş meydanını silahlarımıza terk etmiştir.” cümlesiyle bitiyordu. 1 Nisan 1921’de Mustafa Kemal, İsmet Paşa’ya aşağıdaki telgrafla karşılık verdi.
‘TERSİNE DÖNMÜŞ TALİH’
- “Bütün dünya tarihinde sizin İnönü Meydan Savaşlarında üstlendiğiniz görev kadar ağır bir görev üstlenmiş komutanlar pek azdır… Siz orada yalnız düşmanı değil milletin makûs (tersine dönmüş) talihini de yendiniz… Adınızı tarihin şeref abidelerine yazan ve bütün millette size karşı sonsuz bir minnet ve şükran duygusu uyandıran büyük savaş ve zaferinizi tebrik ederken, üstünde durduğunuz tepenin size binlerce düşman ölüleriyle dolu bir şeref meydanı gösterdiği kadar, milletimiz ve kendiniz için yükseliş parıltılarıyla dolu bir geleceğin ufkuna da baktığını söylemek isterim.”
Atatürk’ün bu telgrafı askerlik edebiyatının bir yapıtı olarak savaş tarihine geçmiştir. Atatürk’ün bu telgrafı, İnönü’ye verdiği değeri ve O’nun geleceğinin ne derece parlak olduğunu göstermesi nedeniyle önemlidir.
LOZAN’DAKİ SIKINTI
Milli Mücadele’nin kazanılmasının ardından, Mudanya ve Lozan başarıları birbirini izledi, Lozan’da en son aşamada, çetin görüşmeler ve tartışmalar sonunda bir uzlaşmaya varılmıştı. Başdelege İsmet İnönü, durumu Ankara’ya bildirdi, barış antlaşmasını imzalamak için Ankara’dan yetki istedi. Üç gün geçtiği halde yetki bir türlü gelmiyordu. Başbakan Rauf Orbay işi yokuşa sürüyor, yetki kararını bir türlü göndermiyordu. Başbakandan beklediği yanıtı alamayan İnönü, 18 Temmuz 1923’te Mustafa Kemal’e başvurmak gereğini duydu. Telgraf şöyle bitiyordu:
“Eğer hükümet, kabul ettiğimiz noktalardan dönmemizde kesin olarak direniyorsa bizden imza yetkisini alın… Bu durum, bizim için yeryüzünde görülmemiş bir utanç olursa da yurdun yüksek çıkarları kişisel düşüncelerin üstündedir.”
(İsmet İnönü ve Lozan Barış Konferansı, 1. Dönem çalışmalarına katılan TBMM temsilcileri.)
Konuyu yeniden inceleyen Mustafa Kemal, TBMM başkanı olarak Dışişleri bakanı ve Türk başdelegesi İnönü’ye hemen ertesi günü şu yanıtı verdi:
“Hiç kimsede kararsızlık yoktur. Kazandığınız başarıyı en sıcak ve içten duygularımızla kutlamak için, antlaşmanın imzalandığını bildirmenizi bekliyoruz, kardeşim!”
Böylece Orbay-İnönü anlaşmazlığına ve Lozan’da varılan sonuçlar için de son noktayı koyan Mustafa Kemal, İsmet Paşa’ya olan güvenini de bir kez daha gösteriyordu. İnönü de Atatürk’e şu içtenlikli sözlerle teşekkür etmişti : ‘HIZIR GİBİ YETİŞİRSİN’
- “Her dar zamanımda Hızır gibi yetişirsin. Dört beş gündür çektiğim azabı tasavvur et (düşün). Büyük işler yapmış ve yaptırmış adamsın. Sana merbutiyetim (bağlılığım) bir kat daha artmıştır. Gözlerinden öperim pek sevgili kardeşim, aziz Şefim!”
Daha sonrasını biliyoruz Cumhuriyet ilan edilince 30 Ekim 1923’te, İnönü Cumhuriyet’in ilk başbakanı oldu. Fethi Okyar’ın 103 günlük başbakanlığı çıkarılınca 1923-1937 yılları arasında İnönü, tam 14 yıl 8 ay 13 gün başbakanlık yaptı. Cumhuriyet yasalarının kabul edilmesi, uygulanması, kurumların kurulması, birbirini izleyen Aydınlanma Devrimlerinin yürütülmesi görevlerini üstlendi. İnönü şöyle diyor:
- “Yakın anlaşma, yakın tanışma ve toplumla ilgili düşüncelerde aynı yönde hareket etme…
Bu hayat, Atatürk’ün ölümüne kadar devam etti. Demek 1916’dan 1938’e kadar 22 sene…”
İnönü şöyle devam ediyor:
- “Bu 22 yıl memleketin yeni kuruluşunun yeni devrinin büyük olayların bir oluşum dönemidir… Olayları olduğu gibi görenler var, gerçekte olduğunun tam tersi biçimde değerlendirenler var…” (Abdi İpekçi, İnönü Atatürk’ü Anlatıyor)
İnönü bu sözleriyle özellikle Atatürk Devrimlerinin uygulama yıllarını ve 1937’de başbakanlıktan ayrılışından sonraki günleri anlatmak istiyor.
AYRILMA
20 Eylül 1937 tarihinde, Atatürk-İnönü arasında var olan uzlaşmayla İnönü’nün bir buçuk ay izinli olması uygun bulunmuştu. Devlet yönetimindeki birlikteliğe son verilmiş olmasına karşın birbirini tamamlayan bu iki kişilik arasındaki arkadaşlık ve dostluk bitmemişti. İnönü, daha başbakanlıktan ayrıldığı günün ertesinde (21 Eylül 1937) Türk Tarih Kurumu Kurultayı’nı Dolmabahçe’de Atatürk’ün yanında izlemişti.
Atatürk’ün kendisi hakkındaki düşüncesini öğrenebilmek için de toplantı sırasında İsmet İnönü bir kâğıda, “Akşama benimle gelecek misin? Demek bana çok dargın değilsin?” diye yazıp O’na uzatmıştı. Atatürk de buna karşılık “Hayır, her şeyi unuttum; bildiğin gibi arkadaşım ve kardaşımsın” diye yazarak eski bağlılığın sürdüğünü belirtmişti.
İzinli olarak ayrılmasına karşın İnönü, Atatürk’le birlikte Ege Manevralarına katılmış, kuruluşuna kendisinin katkıda bulunduğu Nazilli Basma Fabrikası’nın açılış töreninde de (9 Ekim 1937) bulunmuştu. Ancak izin süresi dolmadan 25 Ekim 1937’de başbakanlıktan istifa etmişti. Atatürk, aynı gün (25 Ekim 1937) O’na verdiği yanıtta şöyle diyordu:
- “Şimdiye kadar olduğu gibi, bundan sonra da en büyük ve en önemli hizmetlere olan yüksek liyakatinizin (yeteneğinizin) takdirkârı olduğumu burada da tekrar etmekten haz duyarım.”
Atatürk, başbakanlıktan ayrılan İnönü’nün makam aracını kullanmasını da istemişti. İnönü, başbakanlıktan ayrılmasından dört ay sonra, 19-20 Şubat 1938’de Atatürk’ün davetlisi olarak Dolmabahçe’de konuk edildi. Ayın 24’ünde Atatürk’le birlikte Ankara’ya döndüler. Atatürk artık hastalığının son dönemine girmişti ve Dolmabahçe’de tedavi görüyordu. Son günlerinde Atatürk ile İnönü arasında ilişkilerin kesildiği yazılıp çizilmiştir. Oysa, ölümünden yalnızca 3.5 ay önce Temmuz 1938’de Lozan’ı anımsayan Atatürk, 25 Temmuz 1938’de İnönü’ye “takdir ve tebriklerini” belirten bir telgrafı İnönü’ye gönderdi. Ertesi gün İnönü,
- “Büyük Atatürk, velinimetim (bana en büyük iyiliği yapan büyüğüm) Atatürk…
Derin tazimle (saygıyla) ve dayanılmaz bir özleyişle ellerinizden öperim”
diyerek yanıt veriyordu. Birbirleriyle küs olan insanlar böyle mi yazışırlar…
Bu dönemde Başbakan Celal Bayar, Salih Bozok, Dr. Tevfik Rüştü Aras ve Sabiha Gökçen, Atatürk’ten İnönü’ye muntazam haber getiriyorlardı. İnönü de düzenli olarak Atatürk’e mektup gönderiyordu. Örneğin Ağustos 1938, 5 Ekim ve 28 Ekim 1938 tarihlerinde İnönü’nün Atatürk’e yazdığı içtenlikli mektuplar, İnönü Vakfı Arşivi’nde korunmaktadır. Bu arada, İnönü’nün hasta olduğu haberini alan Atatürk, kendisine bakan yabancı doktorları Ankara’ya göndermek istemişti. Atatürk ile İnönü arasında ast-üst ilişkisini aşan ve çok yakın arkadaşlık ilişkisini ortaya koyan yeni belgeler ortaya çıkmıştır. Şimdi gelelim bu son belgelere.
HER AY MAAŞ VERİYOR
İnönü’nün başbakanlığı döneminde 1925 yılından 10 Kasım 1938 tarihine kadar 13 yıl kesintisiz olarak Atatürk’ün İnönü’ye her ay kendi banka hesabından para verdiğinin belgeleri ortaya çıktı. Atatürk, 1925-1929 arasında İş Bankası’ndaki kendi hesabından her ay İnönü’ye o günün parasıyla 1000 TL gönderiyordu. Ocak 1929’dan Eylül 1937’ye kadar sekiz yıl bu ödeme 2000 TL olarak yapılmış, Eylül 1937’de İnönü’nün başbakanlıktan ayrılmasından sonra da Ekim 1937-Kasım 1938 arasında bu ödeme 3000 TL’ye çıkarmıştı. Bu ödemelerin belgelerine gelince...
BELGELER
(Atatürk’e ait İş Bankası hesap özeti.)
Prof. Dr. Uğur Kocabaşoğlu, birlikte çalıştığı altı araştırmacı arkadaşıyla, yayımladığı 732 sayfalık Türkiye İş Bankası Tarihi adlı önemli kitabında, Atatürk’ün ödemeleriyle ilgili yedi adet belgenin fotokopilerini vermiştir. Bu yazımızda bu belgelerin yalnızca iki tanesini kullanıyoruz. İnönü’nün başbakanlığa gelişinden, Ocak 1925’ten, Atatürk’ün vefat ettiği 10 Kasım 1938 tarihine dek Atatürk’ün kesintisiz olarak İş Bankası’ndaki kişisel hesabından her ay İnönü’ye para gönderdiği bu dekontlarla sabittir. Yukarıda belirtildiği gibi İnönü’nün banka hesabına önce 1000 TL, 1929-1937 arasında her ay 2000 TL ödeme yapılıyordu.
Ekim 1937, İnönü’nün başbakanlıktan ayrıldığı tarihtir. Eğer bir dargınlık söz konusu ise bu aylık ödemenin o tarihte durdurulması gerekirdi. Ama bu tarihten sonra Atatürk’ün kişisel hesabından İnönü’ye ödemeler artırılarak sürdürülüyor. Ekim 1937’den Kasım 1938’e dek her ay İnönü’ye Atatürk’ün kendi hesabından gönderdiği para 3000 TL’ye çıkmıştır. Ayrıca 1924-1926 arasında, Atatürk’ün İş Bankası’ndaki hesabından İnönü’ye toplam 65 bin 150 lira gönderilmiştir. Bu ek paranın Pembe Köşk’ün genişletilmesinde ve onarımında kullanıldığı anlaşılıyor.
(Atatürk’e ait 4 No’lu hesap, İnönü’ye gönderilen aylıklar görülüyor.)
İnönü Vakfı Başkanı Özden Toker’in bir açıklamasına göre, “Atatürk aile ortamı özlemini Pembe Köşk’te gideriyordu. O’nun için bu para köşkün genişletilmesinde kullanılmıştır. Ayrıca köşkün genişletildiği ilk yıl bir yılbaşı gecesi kordiplomatiğe Atatürk, bu köşkte yemek ve balo vermiştir.”
Atatürk bu ödemeleri, “1 Aralık 1924 tarihli mektup emri ile” İş Bankası’ndaki 2 numaralı kişisel hesabından yaptırmıştır. Atatürk’ün İş Bankası’ndaki 2 No’lu, 4 No’lu, 4 No’lu mükerrer ve 5 No’lu hesaplarının olduğu bu kitaptaki belgelerden anlaşılıyor. Atatürk’ün Ocak 1925’ten başlayarak her ay kendi kişisel hesabından para vermesi, İnönü’nün başbakanlıktan ayrıldıktan sonra bu ödemeyi yükselterek ödemeye devam etmesi, vasiyetine İnönü’nün çocuklarının öğrenimi için ayrıca bir para koyması aralarındaki bağın ne denli güçlü olduğunu gösterir.
Kanımızca, Atatürk, İnönü’nün çok dürüst olduğunu iyi biliyordu. İnönü devlet malına, devlet hazinesine (beytülmal) el sürmez ve sürdürmezdi. O’nun daha güvenli çalışması için Atatürk böyle bir yola gitmiş olabilir. Unutmayalım, Atatürk ortaçağı yıkıp çağdaş bir toplum, çağdaş bir devlet yaratmak istiyordu. Bunu yaparken giriştiği Aydınlanma Devrimi atılımlarında en yakın çalışma arkadaşı Başbakan İnönü’ydü.
Bu belgelerle, “Atatürk ve İnönü dargındı, Atatürk İnönü’ye dargın öldü” gibi sözler çökmüş, değerini yitirmiştir.
BİRİNCİ ve İKİNCİ ADAM
Ünlü romancı Kemal Tahir, 1992’de yazdığı “Anadolu Savaşı” adlı makalesinde ilginç bir değerlendirme yapmıştır. Şöyle ki:
- “Anadolu savaşı ve sonrasında, Mustafa Kemal Paşa ile İsmet Paşa’yı Birinci ve İkinci Adam diye değerlendirmek aptallık olur. Bunlar birbirleriyle kıyaslanmayacak, birbirlerine hiç benzemedikleri için işe yarayacakları yerlerin ayrı olması bakımından, birbirlerini -eseri- tamamlayan iki birinci insandır. Biri -Mustafa Kemal- karanlıkta çıkar yolu bulmanın, bu yolu dövüşerek açmanın ve kurtuluştan sonra rotayı tekrar ve kolayca karanlığa götürmesi mümkün bütün eski ve tehlikeli yol işaretlerini söküp yenileriyle değiştirmesini bilen; öteki de bu aydınlıkta, devleti bütün korkulu sarsıntılardan ihtiyatla atlatan adamdır. Bu açıdan Mustafa Kemal’e, bizim toplumumuzun özelliklerini taşıyan ‘ihtilâlci’, İsmet Paşa’ya da tarihteki en büyük devlet adamlarından biri demek doğru olur.”
Atatürk ile İsmet İnönü’nün kendi özel unsurları (ögeleri) içinde ölçüp biçmek, değerlendirmek, yargılamak gerekir. İnönü’yü en iyi değerlendiren kişi Atatürk’tür. Yoksa, Milli Mücadele’de O’nu Genelkurmay başkanı, ardından cephe komutanı yapar mıydı? En kritik bir dönemde 1924-1937 arası O’nu başbakanlıkta tutar mıydı? O’na ölünceye dek kendi hesabından düzenli para öder miydi?
Tüm bu nedenlerle “Atatürk-İnönü son dönemde dargındılar” savı geçerliğini yitirmiştir.
KAYNAKLAR
- Şerafettin Turan, İsmet İnönü, Kültür Bakanlığı, 2000.
- Şerafettin Turan, Atatürk, Bilgi Yayınevi, 2017.
- Uğur Kocabaşoğlu, Türkiye İş Bankası Tarihi, İş Bankası Kültür Yay., 2011.
- Alev Coşkun, Asker İnönü, Kırmızı Kedi, 2019.
- Alev Coşkun, Diplomat İnönü: Lozan, Kırmızı Kedi, 2019.
- Mümtaz Soysal, Anayasaya Giriş, İmge Yayınları, 2011.