Kategori arşivi: Hekim Saltık

Hastanelere operasyon geliyor.. ve Sağlık Bakanlığı’nın hukuk dışı tehlikeli serüveni..


Hastanelere operasyon geliyor..
ve
Sağlık Bakanlığı’nın hukuk dışı tehlikeli serüveni..

Dostlar,

Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı‘nda birlikte çalıştığımız meslektaşımız Prof. Akdur, aşağıdaki yazıyı kaleme almış.. Sağlık Bakanlığı’nın bir yasa tasarısını, teknik açıdan değil fakat ideolojik düzlemde irdelemiş (biraz dilini arıtarak ve maddi hataları düzelterek aşağıda sunuyoruz). Bu yasa tasarısı ne yazık ki, Türkiye’nin bilinçli karmaşa içinde tutulan bulutlu (flu) gündemi içinde kamuoyundan ve ilgili uzman çevrelerden kaçırılarak hızla geçirilmek isteniyor.

Konuya ilişkin daha önce bu sitede 4 yazı yayımlandı. 2’sini biz klavyeye almıştık (artık “kaleme almıştık” diyemiyoruz…), 2’sini de Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı’ndan meslektaşımız Prof. Sefer Aycan (eski Sağlık Bakanlığı müsteşarı).. Ayrıca konuya ilişkin Tıp Fakülteleri Dekanları Konseyi‘nin görüşünü de sitemizde paylaşmıştık..
(http://ahmetsaltik.net/2014/07/16/saglik-bakanliginin-tip-fakultesi-kurmasi/, 16.7.2014)
(– SAĞLIK BAKANLIĞI ve SAĞLIK ENSTİTÜLERİ
(http://ahmetsaltik.net/2014/07/03/saglik-bakanligi-ve-saglik-enstituleri/, 3.7.14)
– TÜRKİYE’DE SAĞLIK HİZMETLERİNİN ve HEKİMLERİN DURUMU
(http://ahmetsaltik.net/2014/03/14/turkiyede-saglik-hizmetlerinin-ve-hekimlerin-durumu/, 14.3.14)
– AKP’nin Sağlık Bilimleri Üniversitesi Girişimi Anayasaya Aykırı.
(http://ahmetsaltik.net/2014/07/02/akpnin-saglik-bilimleri-universitesi-girisimi-anayasaya-aykiri/, 2.7.2014)

Ayrıca, 25 Temmuz 2014 günü Fakültemizde son sınıf öğrencisi İntörn Doktorlarımıza verdiğimiz seminer konularından biri de bu sorundur. 3 değerli öğrencimizin
bizim danışmanlığımızda hazırlayıp sınıfta sunacakları semineri web sitemizde
sizlerle paylaşacağız..  

*****

Bir kez daha uyaralım, bu yapılan :

– Büyük ölçüde akıl ve mantık dışıdır, tutarsızdır.
– Anayasaya aykırıdır (md. 130).
– Buram buram ilkel – çıkarcı – yoz siyaset kokmaktadır.
– Mide bulandıran bir politik kadrolaşma söz konusudur.
– Yaraşırlığı (liyakati, meriti) olmayan yüzlerce insana, akademik derece verilecektir
(unvan ulufesi!) .
– Tıp ve sağlık bilimleri eğitimi kurumları, küresel sermayenin çiftliği yapılacaktır..
– ……

Böylesi kapsamlı bir düzenleme yapılırken, Üniversitede sağlık politikaları – tıp eğitimi konularında ömrünü tüketen bizim gibi çok kıdemli hocaların görüşü alınmamıştır.

Dahası, Tıp Fakülteleri Dekanları Konseyi‘nin raprou bile dikkate alınmamıştır.

Tüm bunlardan sonra + 11,5 yıllık gayrı milli siyaset eklendiğinde şu soruyu sormamak olanaklı mıdır?

  • AKP kimin iktidarıdır?

Sorsak suç, sormasak içimize dert..

Siyasal iktidarı bir kez daha serinkanlılıkla sağduyuya çağırıyoruz.
SAĞLIK BİLİMLERİ ÜNİVERSİTESİ kesinlikle Anayasa md. 130’a ve dünyada geçerli kural ve geleneklere aykırıdır; derhal vazgeçilmelidir.

Türkiye Sağlık Bilimleri Enstitüleri konusu ise ülkenin yetkin uzman ve kurumları katında kapsamlı irdelendikten sonra hukuka uygun biçimde yapılandırılmalıdır.

Sevgi ve saygıyla
24.7.2014, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net 

=====================================================

Hastanelere operasyon geliyor..

Sağlık Bakanlığı’nın TBMM sunduğu

  • “Türkiye Sağlık Enstitüleri Başkanlığı Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı” 

Meclis Sağlık Komisyonu’ndan geçti. Gazze Katliamı, Cumhurbaşkanı seçimi vb. kamuoyunu kilitleyen olaylar arasında Yasa Tasarısı kamuoyundan ve paydaşlardan habersiz, tartışmasız bir biçimde, büyük bir oldu bittiyle yasalaşmak üzere. 

Tasarı TBMM Genel Kurulu’nda kabul edilir ise; Sağlık Bakanlığı’na bağlı iki kuruluş kuruluyor :

1. Türkiye Sağlık Enstitüleri Başkanlığı (TÜSEB)
2. Türkiye Sağlık Bilimleri Üniversitesi

Bu iki kuruluş birbirinden bağımsız ama ilişkili olacak. Adeta birbirini tamamlayacak birbiri ile eşgüdümlü çalışacak biçimde tasarlanmış.

Bu iki kuruluş sayesinde Sağlık Bankalığı YÖK ve Üniversitelerin sahip olduğu tüm işlev ve yetkilere sahip olacak ve onların yapabildiği tüm işleri yapabilecek. Özetle, bu yasa ile kurulacak olan TUSEB sayesinde, Sağlık Bakanlığı’na tüm sağlık bilimleri
(Tıp, Diş Hekimliği, Veteriner, Eczacılık, Hemşirelik, Sağlık Bilimleri) fakültelerindeki hizmeti denetleme, akredite etme, bilimsel araştırmalar yapma ve lisansüstü eğitim yetkisi veriliyor. Tasarı yasalaşır ise Sağlık Bakanlığı, üniversitelerdeki eğitim de dahil, sağlık bilimleri alanında tek otorite olacak.

TIBBİYELİDEN İNTİKAM ALINIYOR

Bu tasarı yasalaştığında İktidar bir taşla iki kuş vuracak. Bir yandan iktidar tıbbiyeliden yıllara dayanan öcünü alırken, öte yandan da ticarileştirdiği sağlık hizmetlerini
altın tepsi içinde uluslararası tekellere sunacak…

İktidar, Tıbbiyeliden geçmişin rövanşını almak istiyor. Bir yandan uyguladığı Sağlıkta Dönüşüm ekonomisi ile tıp fakültelerinin belini kırıp, diz çöktürürken, öte yandan da
bir oldu bitti içinde açtığı kendine bağlı yeni tıp fakültelerini yandaşları ile doldurarak Cumhuriyetin meşalelerinden olan tıp fakültelerini düşünsel kuşatma altına alıyor.

İktidar ve yandaşı medya, özelde tıp fakültesi hocalarına genelde ise tüm hekimlere karşı psikolojik savaşın her tülü yol ve yöntemini acımasızca kullanıyor.
Tıbbiyeliye olan kinlerini açıkça ifade etmekten çekinmiyorlar.

Yasa tasarısı durumuna getirilen bu proje yeni değil. Bundan yaklaşık üç yıl önce
Başbakan’ın küçük bir grupla yaptığı toplantıda konu görüşülmüştü. Orada bulunan Sabah Gazetesi yazarı Emre Aköz, Başbakana yaptığı öneriyi, 11 Aralık 2008 tarihli köşe yazısında şöyle özetlemişti :

“Tıp fakültelerini öbürlerinden ayırmak gerek, çünkü “Türkiye’ye has diyebileceğimiz “ideolojik sorun” var: Türk tıpçıları arasında kaba materyalist, pozitivist, sopayla modernleşmeden yana ve dolayısıyla laikçi tipler çoktur. (İttihat ve Terakki Cemiyeti‘nin Askeri Tıp Mektebinde kurulması rastlantı olmasa gerek.) 

Aynı düşüncede olan Taraf yazarı Ayhan Aktar ise 04 Mayıs 2009 tarihli köşe yazsında şöyle yazmıştı:

“Kangren olmuş olan Çapa’yı kesip çıkarmak, kısacası üniversiteyi bölmek lazımdır.
Benden, söylemesi…”

300 PROFESÖR BİN 200 DOÇENT ATAYACAK

Bilindiği gibi Anayasa ve YÖK yasasına göre kamu üniversitelerinde mütevelli heyeti yoktur. Yasa Tasarısı yasalaşır ise kurulacak üniversite kamu üniversitesi olmasına karşın vakıf üniversitesi yapısında olacak. Yani mütevelli heyeti bulunacak. Vakıf ve mülk sahibinin yerine ise Sağlık Bakanı oturacak. Mütevelli heyetin başkanı Sağlık Bakanı, yardımcısı Müsteşarı, yazmanı Bakanın atadığı Rektör, iki üyesinden biri yine Bakanın atadığı bir profesör, diğeri de YÖK’ün atadığı bir profesörden oluşacak.
Yasa Tasarısı TBMM’den geçerse, 300 profesör 1200 doçent atamakla işe başlanacak . Ankara’daki Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Tıp Fakültesi’ndeki uygulamanın çok daha büyüğü yeniden yaşanacak. Halka makarna kömür, “okumuş yazmışlara”
doçentlik profesörlük kadrosu dağıtılacak.

Yalnızca dersliklerin ve devşirme hocaların bulunduğu tıp fakültelerinin sayıları
hızla artıyor, bu yasa ile daha da artacak. Önüne tıp fakültesi tabelası asılacak olan
üç-beş derslikli binalarda, öğrenciler 3. sınıfa dek devşirme hocaların rahleyi tedrisinden geçecekler. Daha sonra, tekellerin konsorsiyumların şehir hastanelerindeki hastanelerinde staj yaparak doktor olacaklar! Kuramsal bilgileri devşirmelerden,
uygulama bilgisi uluslararası tekellerden.

İktidar bir taşla iki kuş vuruyor :

Bir yandan tıbbiyeliden yıllara dayanan öcünü alınırken, öte yandan da ticarileştirdiği sağlık hizmetlerini uluslararası tekellere sunuyor.

Onlarla rekabet edebilecek tek güç olan tıp fakültelerini de yok ederek,
onlara dikensiz gül bahçesi hazırlıyor.

İktidarın, “Tam Gün”, Performans vb. söylemlerle tıp fakülteleri üzerinden yürüttüğü kampanyanın esas amacı, tüm üniversitelerin medreseleştirilmesidir.

Onlar çok iyi biliyorlar ki; tıbbiyeli sindirilmeden, tıp fakülteleri medreseleştirilmeden üniversiteler medreseleştirilemez.

Prof. Dr. Recep Akdur,
Odatv.com, 23.7.14
(http://www.odatv.com/n.php?n=hastanelere-operasyon-geliyor-2307141200)

TOPLUM RUH SAĞLIĞI MERKEZLERİ ve Son Yıllarda Yarım Milyon Yeni Şizofreni!


TOPLUM RUH SAĞLIĞI MERKEZLERİ ve Son Yıllarda Yarım Milyon Yeni Şizofreni!

AKP döneminde yarım milyon insana ŞİZOFRENİ tanısı kondu!

23.07.2014, Odatv.com

Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu, 2009-14 arasında Şizofreni tanısı konan kişi sayısının 583 617 olduğunu bildirdi.

SİZOFRENI
11 YILDA KAÇ VATANDAŞA
ŞİZOFRENİ TANISI KONDUĞUNU SORDU

CHP Genel Başkan Yardımcısı Sezgin Tanrıkulu, Türkiye’de 2003-13 arasında Şizofreni tanısı konan vatandaş sayısını sordu.

Soru önergesini yanıtlayan Sağlık Bakanı, 2009 yılı öncesine ait sağlıklı Şizofreni hastalık verisi olmadığını belirterek, “Verilerin ülke genelinde daha sağlıklı olarak verilebildiği 2009-14 arasında Şizofreni tanısı konan kişi sayısı 583 617’dir.” dedi.

Sağlık Bakanı, 2007 ile 2013 yılı ilk on ayı arasında şizofreni tedavisinde kullanılan ilaçlar için yapılan toplam harcama miktarının 2 209 166 162 TL olduğunu açıkladı.

Sağlık Bakanı, 2007 yılı ile 2013 yılının ilk on ayı arasında Şizofreni tedavisinde kullanılan ilaçlar için yapılan dışalım (ithalat) tutarının 1 229 796 423 TL olduğunu kaydetti.

TOPLUM RUH SAĞLIĞI MERKEZLERİ’nin
YURT GENELİNDE YAYGINLAŞTIRILMASI ÇALIŞMALAR DEVAM EDİYOR

Bakan Müezzinoğlu, Sağlık Bakanlığınca 2011’de yayınlanan Ulusal Ruh Sağlığı Eylem Planı doğrultusunda toplum temelli ruh sağlığı hizmetleri kapsamında Toplum Ruh Sağlığı Merkezlerinin yurt genelinde yaygınlaştırılması çalışmalarının sürdüğünü söyledi. (AS: 110 sayfalık bu Rapora web sitemizden erişebilirsiniz : ULUSAL_RUH_SAGLIGI_EYLEM_PLANI_2011-2023)

Sağlık Bakanı, okullarda rehberlik ve araştırma servislerinde oluşturulan öğrenci
sosyal ve kişisel gelişim dosyalarında sözü geçen konulara ilişkin izleme sisteminin var olduğunu belirtti.

===========================================

Dostlar,

Konuya ilgi duyanlar, Ankara Üniversitesi ve Ufuk Üniversitesi Tıp Fakültesi derslerimiz kapsamında işlediğimiz “TOPLUMSAL RUH SAĞLIĞI” başlıklı kapsamlı yansılarımıza bakabilirler.. (Toplumsal Ruh Sağlığı / Community Mental Health, 21.5.2012,
http://ahmetsaltik.net/2012/05/21/toplumsal-ruh-sagligi-community-mental-health/)

Ankara Tabip Odası : FİLİSTİN’E ÖZGÜRLÜK İSRAİL’E BOYKOT


ATO_logosu

 

 

 

Ankara Tabip Odası : FİLİSTİN’E ÖZGÜRLÜK İSRAİL’E BOYKOT!

Değerli Çağdaş Hekimler; 

Bileşenleri arasında yer aldığımız Ankara Dayanışması 24 Temmuz 2014 Perşembe günü saat 12:30’da Dışişleri Bakanlığı önünde Filistin halkıyla dayanışma adına İsrail’e karşı bir boykot eylemi gerçekleştirecektir. Eylemde, İsrail devletinin iki haftadır devam eden ve aralarında bebeklerin de bulunduğu yüzlerce Filistin’linin yaşamını yitirmesine neden olan saldırılarına karşı İsrail’le bağıtlanmış olan tüm ticari ve askeri işbirliği anlaşmalarının iptali talep edilecektir.

Boykot eyleminin gerçekleştirileceği Eskişehir Yolundaki Dışişleri Bakanlığı binasına ulaşım için araç kaldırılacaktır. Araç kalkış noktası ve kalkış saati bilgisi en kısa zamanda üyelerimizle paylaşılacaktır.

Ankara Tabip Odası

BASIN AÇIKLAMASINA ÇAĞRI

FİLİSTİN’E ÖZGÜRLÜK İSRAİL’E BOYKOT

İsrail’in, Gazze başta olmak üzere tüm Filistin halkına karşı başlattığı saldırganlık gün geçtikçe şiddetlenerek artıyor. Siyonist İsrail devletinin Filistin’de tekrar ve tekrar gerçekleştirdiği katliamlar, Gazze’ye yönelik başlatılan kara harekâtı ile devam ediyor. Filistin’den ölüm sayıları artık
her dakika güncelleniyor. Filistinlilere yönelik bu soykırım girişimi Filistinlilerin ve dünya halklarının direnişi ve protestosuyla karşılanıyor.

Filistin halkının yalnız olmadığını göstermek ve Filistin’e Özgürlük,

  • İsrail’le Olan Tüm İlişkiler Kesilsin!

istemleriyle bir kez daha sokağa çıkıyoruz. Bu coğrafyanın emekçi halkları, devrimcileri olarak “Her Yer Filistin Her Yer Direniş” ilkesiyle
İsrail’i protesto amaçlı eylemimize katılımınızı bekliyoruz.

24 Temmuz 2014 Perşembe günü Ankara’da, Dışişleri Bakanlığı önünde, İsrail ile hala süren ticari ilişkilerin kesilmesi ve askeri anlaşmaların iptalini isteyeceğiz. Bu eylem, Çarşamba günü (19.00’da), Kadıköy Boğa heykelinden İskele Meydanı’na bir yürüyüş eylemiyle birlikte İsrail ile ilişkilerin kesilmesi istemini yükseltmek için planlanmaktadır.

Filistin İçin İsrail’e Karşı Boykot Girişimi
Tarih: 24 Temmuz, Perşembe
Saat 12:30
Yer: Dışişleri Bakanlığı önü
Ankara için bağlantı 0312) 419 27 17

Not : Eylemde Filistin İçin İsrail’e Karşı Boykot Girişimi imzalı ortak pankartlar taşınmasına ve katılımcı kurumların bir adet filama / bayrak taşıması yönünde kurumlar ile yapılan toplantıda karar alındı.
Dileyen kurum kendi imzasıyla hazırladığı dövizlerle katılım sağlayabilir.
Olanak olduğu kadar çok Filistin bayrağı bulundurulması önemlidir.

Sosyal medya’da eylem: https://www.facebook.com/events/1443625452580521/
Boykot Girişimi twitter hesabı: @israileboykot
FHKC Facebook sayfası: https://www.facebook.com/pages/Filistin-Halk-Kurtulu%C5%9F-Cephesi/233302566838311?ref=hl
FHKC twitter hesabı: @FHKC_tr

SUSUZLUK KAPIMIZDA! HASTALIKLAR ve DERTLER DE…

Istanbul_Tabip_Odasi_logosu

SUSUZLUK KAPIMIZDA! HASTALIKLAR ve DERTLER DE…

SU KESİNTİLERİ ile BİRLİKTE TOPLUMU BEKLEYEN TEHLİKE ve

ALINMASI GEREKEN ÖNLEMLER

 

 

 

Başta İstanbul olmak üzere ülkemizin pek çok bölgesinde gündeme gelen susuzluk tehlikesi sağlık açısından birçok olumsuz sonuca yol açabilecek tehdit ve tehlikeleri birlikte getirmektedir. Sağlıklı olmanın en temel koşullarından biri
yeterli ve güvenli su” sağlanmasıdır. İçme ve kullanma suyunun
yeterli ve güvenli olmaması durumunda, kimisi oldukça tehlikeli olan
çok sayıda hastalık görülebilmektedir.

Barajlardaki, su toplama havzalarındaki ve su kaynaklarındaki kötü kullanım ve endüstriyel Kirlenme, yeterli yağış olmaması gibi mevsimsel nedenlerle de birleştiğinde kullanılabilir, güvenli, yeterli içme ve kullanma suyu sağlanmasında toplum sağlığını olumsuz etkileyebilecek önemli sorunlara yol açmaktadır. Sürecin saydam, bilimsel, akademik-demokratik ve toplumsal çevrelerle eşgüdümlü yönetil(e)memesi, gerekli ve yeterli kamusal ve bireysel önlemlerin zamanında alınamaması, önceki yıllarda olduğu gibi bir yandan vatandaşlarımızda bulaşıcı hastalıklar başta olmak üzere endüstriyel kirlilik kaynaklı, kimyasal ve ağır metallerden kökenli sağlık sorunların oluşabileceğine ilişkin ciddi endişelere neden olurken, öte yandan spekülatif ve manüplatif
ticari faaliyetler için uygun bir ortam oluşturmaktadır.

Karşılaşacağımız sorunları 6 aşamalı olarak değerlendirebiliriz :

  1. Kaynakta kirlilik. Evsel atıklar, tarımsal atıklar (gübre ve tarım ilaçları) endüstriyel atıklar (kimyasallar, ağır materyaller vb.), araçlardan kaynaklı kirlilik,
  1. Su biriktirme alanlarındaki sorunlar. Baraj ve göletlerin su toplama havzalarının yerleşime ve endüstriyel faaliyetlere açılması, (aşırı yapılaşma ve doğanın, ormanların tahrip edilmesi yeraltı ve yüzeysel su miktarında azalma ve kirliliğe neden olmaktadır.)
  1. Arıtma işlemlerinden kaynaklı sorunlar (arıtma sistemleri, kapasiteleri.
    Ağır metaller, kimyasallar tam olarak arıtılabiliyor mu, klorlama eksik
    ya da fazla mı vb.)
  1. Dağıtım şebekesi ile ilgili sorunlar (dağıtım şebekelerinin içinden ve dışarıdan kaynaklı sorunlar. Kanalizasyon sistemi ile ilgili sorunlar (kesintiler, arıza gibi durumlarda sızdırmazlık, negatif basınç vb.)

5. Bireysel kullanıcılardan kaynaklı sorunlar (evlerdeki depolardan kaynaklanan sorunlar, zamanında ve yeterli temizlik, uzun süreli bekletmeler vb.)

  1. Denetimli ya da denetimsiz kişisel su sağlayıcılarından kaynaklı sorunlar
    (tanker, damacana vb.)
    İstanbul’daki baraj doluluk oranlarının % 20’lere düşmüş olması, yakın gelecekte planlı-plansız su kesintilerinin gündeme gelmesine neden olacaktır.
    Bugüne dek alındığı ifade edilen önlemlerin sorunun çözümünde yeterli hatta etkili olmadığı dikkate alındığında, sorunun çözümünde acil ve toplumca benimsenebilecek ve uygulanabilecek önlemlerin alınabilmesi için katkıda bulunabilecek tüm kişi ve kurumlara görev düşmektedir.

Alınacak önlemler ve dikkat edilecek noktalar
aşağıdaki başlıklarda sıralanabilir  :

  1. Su kesintilerinde temel strateji, “kesinti yapmak zorunda kalmamak” olmalıdır.
    Bu açıdan hazırlıklılık en önemli konudur. Su kesintisine yol açabilecek olası durumlar (kuraklık, olağandışı durumlar, afetler vb.) öngörülerek hazırlık ve
    acil su yönetimi planları yapılmalıdır.

Bu planlar halkın katılımıyla hazırlanmalı ve güncellenmelidir.

  1. Alınacak önlemler kesinti öncesi, kesinti sırası ve kesinti sonrası olmak üzere
    3 başlıkta belirlenmelidir.
  1. Hazırlık planlarında yerleşim yerlerinde olası sorunlara karşı yedek su kaynakları ve gerektiğinde kullanımı ile ilgili yapılacaklar da yer almalıdır.
    Bu noktada unutulmaması gereken konu, yedek su kaynaklarının da
    “içilebilir” nitelikte olmasıdır.
    Bu açıdan kaynaklar dikkatle incelenmeli ve analiz edilmelidir.
  1. Suyun yeterli olmaması kişisel temizliği, ortam temizliğini, malzeme temizliğini, gıda hijyenini olumsuz etkiler ve bulaşıcı hastalık riski doğurur. Özellikle toplu bulunulan alanlarda bu risk çok daha yüksektir ve salgınlar ortaya çıkabilir!
  1. Su kesintilerinde kesintinin boyut ve yaygınlığına göre aşamalı bir plan
    devreye sokulmalıdır. Güvenli su kaynakları kullanıma sokulmalı,
    toplumla iyi bir iletişim kurulmalıdır. Kaynağı bilinmeyen suların
    (su tankerleri, kuyu suyu vb.) kullanımı konusunda duyarlı olunmalı gerekirse kullanımları önlenmeli ve bu amaçla iyi bir denetim sistemi kurulmalıdır.
  1. Kesintiler sonrası suyun dezenfeksiyonu sağlanmalı suda 0.5 mg/Lt serbest klor bulunacak biçimde sular klorlanmalıdır. Kesinti sırasında kullanılacak suların da dezenfeksiyonu gereklidir. Bu amaçla topluma sunulacak yedek su kaynakları dezenfekte edilerek kullanıma sunulmalı,
    bireysel klorlama konusunda eğitim yapılmalıdır.
  1. Kesintiler sırasında gereksinimden çok su depolamak çeşitli sorunlara
    yol açabilmektedir. Depolama amacıyla kullanılan araç-gerecin temizliği,
    suyu kirletme riski göz önüne alınmalıdır. Bu açıdan bireysel düzeyde alınacak önlemler konusunda toplumla iyi iletişim sağlanarak aralıklı olarak duyurulmalıdır.
  1. Başta sağlık kurumları olmak üzere okullar, bakımevleri, huzurevleri gibi kurumlarda Özel önlemler alınmalıdır.
  1. Tüm bu vb. önlemlerin etkili olabilmesi için kamuoyu karşısında güven verici,
    açık ve denetlenebilir çabalara ve işbirliğine ivedilikle gereksinim vardır.

TTB ve İstanbul Tabip Odası olarak kamuoyunu bilgilendirmeye,

etkili önlemlerin alınması için tüm örgütlerle ve vatandaşlarımızla birlikte konuyu izlemeye, önerilerimizi iletmeye devam edeceğiz.

Daha büyük felaketlerle karşılaşmak istemiyorsak, doğayı kirleten ve tüketen,
Yaşamlarımızı ve geleceğimizi yok eden, tüketim çılgınlığına dönüşen, her düzeyde eşitsizliği, adaletsizliği, yoksulluğu ve yoksunluğu büyüten
hastalıklı kapitalist yaşam tarzına ve politikalarına itiraz etmeliyiz.
Çevrenin, doğal kaynaklarımızın ve insan emeğinin üretim ve tüketim süreçlerinde ekolojik ve ekonomik kullanımı, sağlıklı ve güvenli bir çevrenin oluşturulması, korunması, doğaya ve insana saygılı bir yaşam biçimin geliştirilmesi için
hep birlikte mücadele etmeliyiz.

TÜRK TABİPLERİ BİRLİĞİ İSTANBUL TABİP ODASI (17.7.14)

*******************

Dostlar,

Sonunda alarm zilleri çalmaya başladı..
Çevre ve Şehircilik Bakanı kezlerce A, B,C.. planları olduğunu kamuoyuna duyurdu.
Ancak bu güne dek nedense bir açıklama duymadık..
Artık o an geldi çattı.. Sorumlu Bakanlık tüm seçenekleri halka açmalıdır.
ÖNLEMLER İVEDİ DURUMA GELMİŞTİR.. Yumurta kapıya dayanmıştır.

Toplum sağlığı ve yaşamı çok ciddi sorunlarla yüz yüze kalabilecektir.
Politik ve yönetsel sorumluluk çok ağırdır.

Bu sitede uzun zamandan beri konuya ilişkin kezlerce uyarı yapılmış ve
öneriler sunulmuştur.. Yalnızca 2 yazı aşağıdadır..

KURAKLIK KIRMIZI ALARM VERİYOR, YÖNETİCİLER AYRIMINDA MI??

(http://ahmetsaltik.net/2014/03/23/kuraklik-kirmizi-alarm-veriyor-yoneticiler-ayriminda-mi/, 23 Mart 2014)

AKP’yi KURAKLIK BİTİRECEK!
(http://ahmetsaltik.net/2014/03/25/akpyi-kuraklik-bitirecek/, 25.3.14)

Bizi, bir HALK – TOPLUM SAĞLIĞI UZMANI
hekim, öğretim üyesi olarak bu güne dek hiçbir yetkili aramamştır.

Hükümeti ve İstanbul Belediyesini – Valiliğini
ivedi olarak eylem planlarını açıklamaya çağırıyoruz.

Sevgi ve saygı ile.
19.7.2014, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

Prof. Dr. COŞKUN ÖZDEMİR : Sağlıkta süregelen sahtelikler – skandallar


Sağlıkta süregelen sahtelikler – skandallar..

coskunozdemir
Prof. Dr. COŞKUN ÖZDEMİR
AYDINLIK, 18.7.14

Üzerinden epey zaman geçti hatırlayacaksınız suların kirliliği, kaynakların, imalathanelerin güvensizliği, damacanaların tehlikesi ile ilgili haberler halk arasında dalga dalga yayılmış ve doğaldır ki kaygılara yol açmıştı. Uzmanlar televizyonlarda yine aylar önce tavsiyelerde bulundular ama net açık bir şey de söyleyemediler.
Kent suyunun en güvenilir olduğu belirtildi. Ya da en güvenilir hale getirilmesi en iyi çözüm olarak ileri sürüldü. Plastik damacanalar, pet şişeler yerine cam şişeler üzerinde ısrarla duruldu. Firma adları yayınlandı. Onlar itirazlar yaptılar. Bir kaos diyebiliriz.
Öyle zengin bir gündemimiz var ki, geride kalanlar unutuluveriyor.
Keşke sağlıkla ilgili derdimiz sudan ibaret olsa.

DENETİM YOK

Piyasada çok sayıda güvensiz ürün var. Kozmetik ürünler, kolonyalar, pudralar, tıbbi aletler, giysilerde kanserojen boyalar, meyve ve sebzelerde tarım ilaçları, salam sucuk hepsi kuşkulu. Balların çoğunluğunun sahte olduğu ileri sürülüyor. İşte böyle bir ortamda ne yapabilirsiniz? Çok iyi, çok etkili denetim mekanizmaları gerekli. O da bizde yok. TV’lerde internette, gazetelerde her hastalığı tedavi eden mucize uydurma ilaç pazarlamaları yapılıyor. TV’lerin de gazetelerin de paraya ihtiyacı var. Para karşılığı
bu sahtecilikleri yayınlıyorlar. Ne yapalım, maaş ödüyoruz diye gerekçe ileri sürüyorlar. Ne hazin değil mi? Sağlık Bakanlığı kimi yasaklar getirdi, para cezaları verdi, ama bunu umursamıyor mucize ilaç mucitleri.

Bir tanesi ve en ünlüsü bir doktor… Benim ilaçlarım tüm hastalıklara (beyin tümörü dahil) iyi geliyor, şifasız hastalık olmaz, üniversiteler, uzman kişiler bunları bilmiyorlar,
gelsinler öğreteyim onlara diye yıllarca meydan okudu. Sağlık Bakanlığı’na da
aynı çağrıyı yapıyor, bu cesur ve cüretkar adam.

Bir de hacamat merkezleri var…

Peygamber efendimiz göğe çıkmadan önce (Miraç) bunu yaptırmış ve “En iyi tedavi hacamattır..” diye tavsiyede bulunmuş. Bununla ilgili hadis olduğunu ileri sürüyor hacamatçılar. Ya Yunus terapi merkezleri, sarılıyorsunuz yunusa şifa veriyor.
Kas hastalarına, otizme engellilere iyi geliyor. Biz binasını büyükşehirden kurtarmaya çalıştığımız derneğimizde bir tarafta tedavisi olmayan genetik kaynaklı kas hastalarına destek vermeğe, yaşam niteliğini yükseltmeye, öte yandan onların sahte tedavilerle aldatılmalarını önlemeye çalışıyoruz.

Kimi aileler, kas hastası çocukları için “Ben onu biyoenerji ile 4 ayda ayağa kaldırırım” diye umut verenleri anlattılar. Ad da veriyorlar. Nasıl bu denli insafsızca bir yalanı bu denli pervasızca söyleyebiliyorlar.

Bir profesörün tavsiye ettiği şeker hastalığı için bire bir doğal ürün var, gazetelerde sık sık rastlanıyor.
Gümüş çamaşırlar var.
Tansiyon için ting tong bilezikler.
Tüy dökücü jel ve basur…

Başbakan yardımcısının

  • “Allah hastalıkları yaratmışsa mutlaka onun tedavisini ve çaresini de yaratmıştır. Tıp fakültelerinde tıbbı-ı nebevi enstitüleri kurulmalı..”

dediği bir memleket bu.

Bir de kök hücre meselesi var.

Kök hücre dejeneratif hastalıklar için bir umuttur.

Ancak çalışmalar ve denemeler henüz klinik uygulama aşamasına ulaşmamıştır.
Ama sorumsuz yayınlar milyonlarca hasta ve ailede olmadık umutlar yaratıyor. Kuşkusuz halkımızın demokrasi bilinci gibi sağlık bilinci de yetersiz.

Sevgili okuyucular,

Bütün bunlar metalaşan sağlık alanımızda halka sunulan ama bilimsel denetimden geçmeyen ürünler yöntemler.

Bu ülkenin bilinen ortamında bunlarla başa çıkmak zor görünüyor.
İstanbul Tabip Odası geçen yıllarda övgüye değer bir girişimde bulundu.
Bir komisyon kuruldu, rapor hazırlandı. Ben de bu komisyonda yer aldım.
Ne olursa olsun bu meydanı boş ve denetimsiz bırakmak olamaz.
Sağlığınızı her şeye karşın iyi koruyacağınızı, bunu başaracağınızı umarım.

******************

Dostlar,

85 yaşlarına yaklaşan bilge hekim, öğrencisi ve dostu, dava arkadaşı olmaktan
övünç duyduğumuz Sayın Prof. Dr. Coşkun Özdemir nefis bir yazı kaleme almış..

Üzerine ekleyeceğimiz tek bir sözcük yok!

Hocamız Sn. Prof. Coşkun Özdemir’e hayranlığımızı belirtiyor,
şükranlarımızı sunuyoruz.

O’na bu yaşında toplumu aydınlatma olanağı sunan AYDINLIK gazetesine de
“bravo” diyoruz..

Sevgi ve saygı ile.
18 Temmuz 2014, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net


LEJYONER HASTALIĞI..


LEJYONER HASTALIĞI..

Eylül ve Ekim en tehlikeli dönem: 10 gün içinde öldürebiliyor!

Su buharcıklarının havadan solunum yoluyla akciğere girmesi sonucu oluşan
“lejyoner hastalığı” (AS: Legionella pnömonisi) 10 gün içinde ölüme neden olabiliyor.
Cadde, sokak ve parklardaki fıskiyeler, su buharlı vantilatörler, duş başlıkları,
su soğutmalı merkezi klima sistemleri, SPA’lardaki jakuziler, astım hastalarının kullandığı buharlı solunum cihazları hastalığa yol açan etkenler olarak gösteriliyor.Özellikle Eylül ve Ekim aylarının en tehlikeli dönem olduğuna işaret eden Antalya’da
özel bir klinik sahibi Enfeksiyon Hastalıkları Uzmanı Dr. Cengiz Yüce Kayabek,
yaz aylarının da lejyoner hastalığı için yine en riskli dönemler olduğuna dikkat çekti.

Türkiye’de, lejyoner hastalığına ilişkin kayıt tutulmadığını belirten Dr. Kayabek,
en son dünyaca ünlü beyin cerrahı Prof. Dr. Yusuf Erşahin’in de Adana’da bir otelde yakalandığı kestirilen ve ölümüne neden olan lejyoner hastalığının, insana havadaki
su buharcıklarını solumasıyla bulaştığını ve 10 gün içinde ölüme neden olabildiğini
dile getirdi.

SU BUHARLI VANTİLATÖRLER

Suyun zerrecikler halinde havayla temas etmiş halini insanların soluması durumunda kısa sürede ölümcül tehlikeye ulaşan bu hastalığa ilişkin risklerin yaz döneminde
çok daha arttığına işaret eden Dr. Kayabek, bulaşma şekillerini şöyle sıraladı:

“Kafe benzeri birçok işletmelerde vantilatör önüne nozul konularak suyun pülverize edilerek (AS: damlacıklar biçiminde püskürtülerek), serinletme amacıyla püskürtüldüğü yöntem çok büyük tehlike. Hem çok sayıda kamu kurumu, hem de özel işletmelerin bahçe ve peyzaj sulamaları sırasında kullandığı fıskiyelerin havaya yaydığı su baloncukları ya da su tozları. Duş başlıkları, hamam ve soğutma kulesi (klima) genellikle oteller, hastaneler gibi alanlarda kullanılıyor. Su soğutmalı merkezi klima sistemleri. Su buharı 2- 3 km kadar çevreye yayılabiliyor ve kontrol edilemiyorsa herkes için tehlike oluşturur.”

**********

Bizim notumuz                                                   : 

Yukarıda Latince adını “Legionella pnömonisi” (İng. Legionnaires’ disease;
gezginci hastalığı
)
diye verdiğimiz hastalığın etmeni bir bakteri (fotoğrafı aşağıda):
Legionella pnuemophila. Bu bakteri 60 santigrad derece (o C) sıcaklıkta etkinliğini yitiriyor (inaktive oluyor). Bu yüzden kişisel ya da ortak (anonim) ortamlarda musluklarda, kurnalarda, banyo ahizelerinde, yüzme havuzlarında.. vb. yerlerde yerleşerek çoğalmaması için (kolonize olmaması için) suyun sıcaklığının 60 derece santigrad ve üzerinde olması gerek. Bu husus büyük önem taşıyor.. Daha düşük sıcaklıklarda suyla duş almak için de önce 60+ santigrad derece sıcaklıkta su akıtarak musluk, 
ahize, kurna, zeminler… yıkanıp daha sonra ılık – soğuk duşa geçilebilir. Ayrıca klima filtrelerinin de en az yılda 1 kez bakımının, dezenfeskiyonunun ve gerektiğinde değişiminin yapılması gerek.. 

(Sıcaklık : Temperature, Isı : Heat olup karıştırılmamalıdır..)



Lejyoner hastalığı salgınları önlenebilir fakat su sistemlerinin, havuzların ve kaplıca – ılıca gibi termal su kaynaklarının büyük özenle temizliği ve dezenfeksiyonu gerekir.

SİGARA içmekten kaçınmak, bu hastalığa yakalanma riskini azaltmak için
başlıca kişisel önlemdir! Sigara içimi, legionella bakterileri ile karşılaşıldığında Legionnaire (Fransızca) hastalığına yakalanma riskini artırmaktadır.
(http://www.mayoclinic.org/diseases-conditions/legionnaires-disease/basics/prevention/con-20028867, 18.7.14) 

**********

BUHARLI SOLUNUM CİHAZLARI

Diş hekimlerinin kullandığı aletlerin ve astımlıların kullandığı solunum makinesinin de lejyoner (AS: doğrusu “lejyonella”) bakterisi taşıdığını belirten Dr. Cengiz Yüce Kayabek,

“Dayıyorlar ağzına insanların. Fakat bu suyun testi yapılmadıysa, otomatik olarak kişiye lejyoner bakterisi (AS: doğrusu “lejyonella bakterisi”) veriliyor.
Ayrıca her kişi için yalnızca başlık değil içindeki suyun da değiştirilmesi gerekiyor. Fakat bizde suyu değiştirmiyorlar. Bazılarında başlıklar bile değiştirilmiyor.”
 dedi.

BAKTERİ ÇOK HIZLI ÇOĞALIYOR

Su buharcıklarındaki bakterinin hava yoluyla burundan içeri girerek akciğere ulaştığını belirten Dr. Kayabek şöyle konuştu:

“Akciğerdeki savunma hücreleri bu bakterileri ortadan kaldırmaya çalışıyor. Lejyoner bakterisi (AS: doğrusu “lejyonella bakterisi”) akciğerde her iki saatte iki kat çoğalıyor. 2 gün içinde milyonlarca bakteri haline gelebiliyor ve 2. günden başlayarak belirtileri ortaya çıkıyor. Profesörde de 3. gün ortaya çıkmış ve
6. gün iyice fenalaşıyor ve kurtarılamıyor.”
(DHA, 17.7.14)

Genelkurmay Başkanı Sn. Org. Necdet ÖZEL Paşa’ya Açık Mektup…


Genelkurmay Başkanı Sn. Org. Necdet ÖZEL Paşa’ya Açık Mektup… 

Dostlar,

Değerli E. Tuğa. Türker Ertürk, aşağıdaki yazısını 12.11.2013’te bize ulaştırmıştı..
Biraz ağır bulduk ve TSK’yı kurumsal olarak yıpratma hakkımızın olmadığını düşündük, yazıyı beklemeye aldık. Ancak aradan 8 ay geçti ve haksız – hukuksuz yasak kararının genişletilerek uzatıldığını öğrendik, ilk 6 aylık tuhaf Orduevi yasağının ardından..

Bu yazıyı, bize göre biraz “tepkisel” de olsa (Sn. Ertürk’e göre “az” bile olabilir!?) yayımlama zamanı geldi, geçiyor.. (Aşağıda sunuyoruz..)

Gn. Kurmay Bşk. Sn. Özel geçtiğimiz hafta “zona” hastalığına yakalandı.
Ağır geçiriyor olmalı ki, GATA’ya yatırıldı ve 15 gün de hekim raporu verildi.

Çook kıdemli (38 yıl!) bir hekim olarak söyleyelim.. Zona virüs etmenli (viral, virütik)
bir hastalıktır. Sinirleri tutar.. Özellikle kaburgalar arasındaki interkostal duyu sinirlerini..
O bölgede ağrılı veziküler döküntüler (içi sıvı dolu kabarcıklar) oluşur.
Hastalığın 2 temel niteliği vardır :

1. Son derece ağrılıdır (nevralji), dayanılması güçtür; güçlü ağrı kesicilerle
ağrı yönetimi yapılmalıdır.

2. Nedeni; bağışık sistemin değişik nedenlerle, başta stres olmak üzere (bulaşıcı hastalıklar, kanser, beslenme bozuklukları, aşırı yorgunluk vb.) zorlanması ve
bir ölçüde de yetersizliğe düşmesidir. Organizma bir anlamda alarm vermekte ve
“imdat” çığlığı atmaktadır gerçekte.

Sn. Org. Özel’e elbette bir insan ve hekim olarak hızla şifa dileriz öncelikle.
Fazıl Hüsnü DAĞLARCA‘nın deyimi ile özel Paşa ,“İyileş de gelecek olsun!”

Ancak, yaşananları açık deyimle ve üzüntüyle

  • AKP İKTİDARININ T.C. GENELKURMAY BAŞKANI ORG. NECDET ÖZEL’e ZONA DÖKTÜRDÜĞÜNÜ… saptamamız gerekecektir.

Dileriz, bu musibet bir işlev yüklensin ve Sn. Komutan Özel, “özel bir muhasebe” yapsın,
hiç yoktan kendi vicdanına özeleştiri versin daha çok gecikmeden..
Şu eli kulağında kritik Yüksek Askeri Şura öncesinde özellikle..

  • Paralel yapı” kılıflı gerici – şeriatçı kılıcın TSK’yı bir kez daha doğramasına var gücüyle karşı koyması zorunluğunu anımsatsın..

Haydi Necdet Paşa, toparla kendini.. Hala çok geç değil..

Ertürk Amiral, hiç de haksız olmamak üzere;

  • “Açılım”ın önünü açabilmek için kafeslenmiş ve zindanlara atılmış askerlerini koruyamıyor ise..”

diye çok ağır bir suçlama getiriyor size.. Siz, bundan sonra atacağınız doğru – yürekli – yurtsever adımlarla bu çoook olumsuz ve haketmemeniz gereken izlenimi silebilirsiniz..
Silmelisiniz.. Çoluk- çocuğunuza olumlu – onurlu bir kalıt bırakmalısınız..

Haydi Sayın Paşam, son kredilerimizi de size sunuyoruz..

  • Haydi Sayın Özel; yığınakta hata yaparak ülkemizi de kendinizi de bitirmeyin..

Biz, her şeye ve peeek çok kimseye karşın sizden umudumuzu kesmedik.
Siz, en azından o Peygamber Ocağı’nın ürünüsünüz ve 45 yıldır bizim de finanse ettiğimiz (15 yaşından beri çalışıyor ve vergi veriyoruz..) karavanayı yediniz..
Bunları yazmaya hem hakkımız var hem de 26+ yıllık bir hekim üniversite hocası olarak boynumuzun borcudur.

Ülkeye ve Ulusa iliklerinize, hücrelerinize dek, ölene dek.. minnet borçlusunuz..

Bu yazıda bile, inançlarınız gereği, şu Ramazan günü bir “hayır” bulabilirsiniz..
Sahi, durup dururken bu yazıyı biz neden yazdık ki Sn. Özel ??

Mektubun tek sayfa A4 pdef formu : Genelkurmay_Baskani_Necdet_OZEL’e_Acik_Mektup

Sevgi ve saygı ile.
14 Temmuz 2014, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

===================================================

KOMUTAN KİMDİR??

portresi_sade

 

 

Türker ERTÜRK

 

 

Arkadan hançerlendiğimizi hafta sonu Milli Merkez’in düzenlediği Forum’a katılmak için gittiğim Mersin’de öğrendim. Genel Kurmay Başkanlığı yazılı emir vermiş ve bu köşenin yazarının da aralarında bulunduğu toplam 28 emekli ve muvazzaf askerin orduevlerine girişini yasaklamış. Yasaklama listesinde toplam 5 emekli general ve
amiral var. Bu 5 ismin yasaklanması bizzat Necdet Bey tarafından istenmiş.

Dün akşam Bağdat Caddesi Forumu’nun düzenlediği konferansta konuşmacı olarak Caddebostan Kültür Merkezi’ndeydim. Yarın İzmir’de, Cumartesi Beşiktaş’ta haftaya Salı Bakırköy’deyim.

İstifa ederek mesleğimden ayrılmamın üzerinden tam olarak 40 ay geçti.
Bu süre içinde çıktığım televizyon ve radyo programları, küçük çaplı sohbetler dışında ortalama olarak her hafta bir yerde konuşmuşum. Bu zaman içinde yalnız Türkiye’de değil Türklerin yoğun yaşadığı dünyanın her yerine gitmişiz. Mesafeleri üst üste toplayınca dünyanın çevresini iki kez dolaştığımızı söylersek
yanlış olmaz.

Konuştuğumuz yerlerde Atatürk’ü, Türk DevrimleriniTürkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş ideolojisini, tarihimizi, ülkemizin jeopolitik ve jeostratejik önemini, denizciliğimizi, emperyalizmin ülkemiz ve bölgemiz hakkında geliştirdiği projeleri, Ergenekon, Balyoz ve Casusluk gibi operasyonel hukuk davalarını, Türk Silahlı Kuvvetleri’ne karşı yapılan tertibi, denizcilerimizin niçin öncelikli hedef olduğunu anlatmaya çalışıyorum.

TSK İç Hizmet Yönetmeliği, subaylar, askeri memurlar ve astsubaylar ile bunların emeklilerinin orduevleri ve askeri gazinoların doğal üyeleri olduğunu belirttikten sonra bunların hangi durumlarda girişlerinin geçici veya sürekli olarak yasaklanabileceğini belirtmiştir. Bu durumlar şöyle özetlenebilir.

İrticacı, yıkıcı ve bölücü müyüz?

1. Orduevi ve askeri gazinolarda siyasal konuşma yapanlar, siyasal telkin ve öneride bulunanlar, yasal ve yasa dışı siyasal parti ve örgütlerin propagandalarını yapanlar,

2. Sarkıntılık, ırza tecavüz ve askeri haysiyet ve şerefe dokunan fiilleri işleyenler,

3. İrticai, bölücü ve yıkıcı faaliyetler içinde yer alanlar,

4. Emeklilerden, muvazzaflık dönemde bulunduğu görev ve görev yerleri hakkında demeç veren, yazı yazan, açıklamalarda bulunan, amir ve komutanlara karşı
güven duygusunu yok etmeye yönelik söz ve davranışta bulunanlar.

Şimdi merak ediyorum Necdet Bey,
Bu maddelerden hangisine dayanarak bizim 6 ay süre ile Orduevlerine girişimizi yasaklamıştır. Yazdıklarımız ve konuşmalarımız ortada!
Yoksa irticacı, yıkıcı ve bölücü müyüz?

Bugüne dek Necdet Bey hakkında “Ters L, Topukcan, Tombalak“ olmak üzere
neler söylenmedi ve yazılmadı ki! Arşivlere girin ve sosyal paylaşım sitelerine bakın,
ne demek istediğim daha iyi anlaşılacak. Bunların hiçbirinin yanında olmadık,
çünkü başka bir Silahlı Kuvvetleri’miz yoktu!

Nereye gitsek emeklisinden görevdekine, büyüğümüzden küçüğümüze dek her düzeyde askerin teveccühüne mazhar oluyoruz (AS: sevgisiyle karşılaşıyoruz..).
Eğer biz görevde iken emrimizdekileri satsaydık, sahip çıkmasaydık istifa ettikten sonra susup keyfimize keyif katsaydık bunlar olabilir miydi? Yasak duyulur duyulmaz yalnızca Türkiye’den değil dünyanın her yanından binlerce ileti aldığımı “Bizim evimiz sizin orduevinizdir“ çağrısı ile karşı karşıya kaldığımı biliyor musunuz?

Niçin 6 ay, deneme süresi mi? Eğer susar bu hukuksuzluklara, göz göre göre bölünmeye ve parçalanmaya doğru gidişe ve emperyalist işbirlikçiliğine ses çıkarmaz isek beni affedecek misiniz?

Yasak şeref madalyasıdır

Bu yasak benim için onurdur ve şeref madalyasıdır. Ya o listede benim adım olmasaydı, ben ne yapardım? Halkın önüne konuşma yapmak için nasıl çıkardım?

Çok sevdiğim mesleğimden ayrıldıktan sonra geçen bu 40 ay içinde 10 kez bile Orduevlerine girmediğimi biliyor musunuz? Yine bu süre içinde TSK’ya ait kış ve yaz kamplarından yararlanmadım ve yararlanma girişiminde bile bulunmadım.
Ayrıca susarak, TSK’ya ait arpalıklardan huzur haklı yönetim kurulu üyeliği istemim de olmadı!

Bu nedenle bana getirilen bu yasaklama kararı, yalnızca TSK ile olan manevi bağıma saldırıdır. Üç kuşaktır asker ve denizci olan ve istiklal savaşı madalyası taşıyan bir aileye düşmanca bir saldırıdır. Asla affedilmeyecektir.

Kimi vardır oturduğu makama şan ve şeref verir, kimi vardır oturduğu makamın saygınlığını aşındırır ve beş paralık eder.

Bir komutan, “Açılım“ın önünü açabilmek için kafeslenmiş ve zindanlara atılmış askerlerini koruyamıyor ise Reşat Çiğiltepe’yi düşünür ve gereğini yapar!

Niye Necdet Bey biliyor musunuz? Çünkü bilgisi, tavrı, önderliği ve yıkılmaz iradesi ile kıtayı, birliği, uçakları, gemileri, orduları ve donanmayı peşinden gelmeye mecbur eden kimse, komutan odur!

Saygılar sunarım.
(12.11.2013)

SAĞLIK BAKANLIĞI’NIN TIP FAKÜLTESİ KURMASI


Dostlar,

Çok değerli meslektaşımız, ayrıca bizim gibi Halk Sağlığı Uzmanı olan
Prof. Sefer Aycan‘ın bu sitede öğretici yazılarını zaman zaman yayımlıyoruz.

– SON TORBA KANUN TASARISI VE AİLE HEKİMLİĞİ
(http://ahmetsaltik.net/2014/07/08/son-torba-kanun-tasarisi-ve-aile-hekimligi/, 8.7.14)
– SAĞLIK BAKANLIĞI ve SAĞLIK ENSTİTÜLERİ
(http://ahmetsaltik.net/2014/07/03/saglik-bakanligi-ve-saglik-enstituleri/, 3.7.14)
– TÜRKİYE’DE SAĞLIK HİZMETLERİNİN ve HEKİMLERİN DURUMU
(http://ahmetsaltik.net/2014/03/14/turkiyede-saglik-hizmetlerinin-ve-hekimlerin-durumu/, 14.3.14)
– SAĞLIKLI KENT OLMAK..
(http://ahmetsaltik.net/2014/02/19/saglikli-kent-olmak/, 19.2.14)

Dr. Aycan, geçmişte (57. Hükümet döneminde MHP’li Sağlık Bakanı Doç. Dr. Osman Durmuş döneminde Sağlık Bakanlığı Müsteşarlığı da yaptı henüz genç bir doçent iken…
(1996’da biz Uzman Dr. Aycan’ın Doçentlik jürisinde idik ve olumlu oy kullanmış,
yazılı raporumuzun bir örneğini Jüri önünde kendisine sunmuştuk..)

*****

Sağlık Bakanlığı artık deyim yerinde ise apaçık “saçmalamaya” başladı.

Kimler olduklarını iyi – kötü bildiğimiz birtakım aklıevveller, Bakanlığı çıkarları doğrultusunda deyim yerinde ise yönlendirmekte, “rezil etmektedirler”!

Dünyanın hiçbir uygar ülkesinde Bakanlığa bağlı “Üniversite” söz konusu değildir.
Bu olgu “üniversite” kavramının tarihsel özüne aykırıdır. “Üniversite” yi “Üniversite” yapan temel olgu “Bilimsel özgürlüğü ve yönetsel (parasal dahil) özerkliği” dir!

Bu 2 temel karakteristikten uzaklaşıldıkça o yüksek öğrenim kurumu Üniveriste olmaktan uzaklaşır.

Türkiye gibi 1. sınıf bir demokratik hukuk devleti olmayan ülkede bile;
üstelik 12 Eylül Dönemi’nin güdük Anayasası bile bu olguya izin vermemektedir.
Bu bağlamda biz de aşağıdaki makaleyi sitemizde yayımlamıştık (2.7.14, http://ahmetsaltik.net/2014/07/02/akpnin-saglik-bilimleri-universitesi-girisimi-anayasaya-aykiri/)

* AKP’nin Sağlık Bilimleri Üniversitesi Girişimi Anayasaya Aykırı!

Yinelemeden kaçınmak için kısa tutmak istiyoruz.
Bu yazımızın küçük bir bölümünü alıntılamak gerekirse şunları vurgulamıştık :

*****

Hemen belirtelim ki, Anayasa’nın 130. maddesi şöyle başlıyor :

  • “Çağdaş eğitim-öğretim esaslarına dayanan bir düzen içinde milletin ve ülkenin ihtiyaçlarına uygun insan gücü yetiştirmek amacı ile; ortaöğretime dayalı çeşitli düzeylerde eğitim-öğretim, bilimsel araştırma, yayın ve danışmanlık yapmak, ülkeye ve insanlığa hizmet etmek üzere çeşitli birimlerden oluşan
    kamu tüzelkişiliğine ve bilimsel özerkliğe sahip üniversiteler
    Devlet tarafından kanunla kurulur..”

Buna göre, AKP hükümetince kurulması planlanan “Sağlık Bilimleri Üniversitesi” nin İLK özelliği “BİLİMSEL ÖZERKLİĞE SAHİP” olmaktır.

İkincisi, kurucu işlemin hukuksal yöntemi – biçimi ile ilgili olup, Anayasa koyucu bu özneyi “Kanunla kurulur” diyerek TBMM olarak tanımlamıştır. Daha açık söylemek gerekirse,

Yasa Gücünde Kararname ile üniversite kurulması söz konusu değildir“.

Böylesi davranış “erk” gaspı olup, apaçık anayasaya aykırıdır.

*****

Sevgili Prof. Aycan’ın uyarıcı yazısı aşağıda, kendisine teşekkür ediyoruz..
Dileriz sağduyu egemen olur ve böylesi Türkiye’yi utandıracak bir girişim geri çekilir.

Hekimlerin ve tüm emekçilerin özlük haklarının iyileştirilmesi gereği tartışma dışıdır
ve ivedidir. Adil ve hukuka uygun biçimde bu düzeltmeler yapılmalıdır. Profesör ve Doçent hekimlerin emekli aylıklarının öbür hekimlerde  görece “iyi” olması, tüm hekimleri akademik personel yapmayı gerektirmez. Böylesi tuhaf ucube bir mantık ve uygulama dünyanın hiçbir yerinde yoktur. Bu gerekçeyle “SAĞLIK BAKANLIĞI ÜNİVERSİTESİ” ni (!?) savunmak da yukarıda sıkılarak kullandığımız sıfatları hak ediyor..

Türkiye aklını başına almalı..
Gündelik siyaset yapmak istemiyoruz ama AKP’den kurtulmadan bu olanaklı mı??
Şu son 11,5 yılda Türkiye öylesine başkalaştırıldı hatta yozlaştırıldı ki, tanınmaz oldu!

Sevgi ve saygı ile.
16 Temmuz 2014, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net 

==============================================

SAĞLIK BAKANLIĞININ TIP FAKÜLTESİ KURMASI

portresi

 

            Prof. Dr. Sefer Aycan
            Gazi Üniv. Tıp Fakültesi

 

 

Sağlık Bakanlığı’nın TBMM sunduğu “Türkiye Sağlık Enstitüleri Başkanlığı Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı” Sağlık Komisyonundan geçti ve TBMM Genel Kurulunda görüşülmeyi bekliyor. TBMM’ye sunmadan önce tartışılmayan, sır gibi saklanan tasarı, Komisyonda da çok tartışılmadan hızlı bir şekilde kabul edildi. Tasarıda Sağlık Enstitüleri Başkanlığı kurulması ve birçok başka Kanunlarda değişiklik yapılması tasarlanmaktadır. Bu tasarının Sağlık Enstitüleri Başkanlığı kurulması ile ilgili kısmını tartışan bir makale daha önce yazmıştım. Şimdi de tasarının öbür bölümleri ile ilgili görüşlerimi yazmak istiyorum.

Bu torba yasada da yine birçok değişiklik yapılmaktadır. Torba yasa ile daha önce
kabul edilmiş yasalara birçok ek yapılmakta veya var olan maddeler adeta günübirlik değiştirilmektedir. Devlette süreklilik esas iken, bu  tür hareketler Devlet’te tutarsızlık olarak değerlendirilebilmekte ve güvensizliğe neden olmaktadır.
Bu değişikliklerin hep “Torba Yasalar” ile yapılması da ayrı tuhaflıktır. Çorba şeklinde oradan buradan yasa maddeleri değiştirilmekte, kavramlar karışmakta veya belirsizliğe itilmekte, birbiriyle çelişen maddeler ortaya çıkmaktadır.

Şimdi değişiklik yapılan konulara gelirsek, bunlardan bir diğeri ise;
Sağlık Bakanlığına bağlı Üniversite ve buna bağlı Tıp Fakültesi kurulması
ve yüksek öğrenimle ilgili diğer değişikliklerdir.    

Sağlık Bakanlığının Üniversite Kurması

Yasa tasarısında dikkati çeken bir başka konu ise Sağlık Bakanlığı’nın İstanbul’da Sağlık Bilimleri Üniversitesi” adıyla Devlet Üniversitesi statüsünde bir üniversite kurmasıdır. Bu Üniversitede Tıp ve Sağlık Bilimleri Fakülteleri ile
Sağlık Bilimleri Enstitüsü bulunacağı belirtilmektedir.

Peşinen söylemek gerekir ki; böyle ciddi bir konuyu bir torba yasanın içine sıkıştırmak, işi oldu bitti ye getirme çabası olarak değerlendirmemize neden olmuştur.
Tümüyle zorlama, keyfi, uydurma ve ben yaptım oldu mantığıyla yapılan bir iştir.

Öncelikle bu şekilde bir Üniversite Anayasamıza ve YÖK Yasasına da aykırıdır.

Çünkü mevzuatımızda Devlet Üniversitelerinin kuruluş şekli, yönetim organları ve yönetim yapısı bellidir. Bu şekilde herhangi bir bakanlığa ve bakana bağlı üniversite tanımlanmamıştır. Devlet Üniversitesinde Rektörün üzerinde bir
Mütevelli heyeti tanımlanmamıştır. Bunu bilmemeleri olanaklı değildir.
Bu nedenle yapılan iş hukuksuz ve keyfi bir girişimdir.

Bu tasarıda kurulmak istenen üniversiteye hem Devlet Üniversitesi deyip hem de buna Sağlık Bakanlığı’nın üst düzey yöneticilerinden mütevelli heyet oluşturma ve
mütevelli heyetin başkanının da Bakan olması gibi hilenin mevzuatta yeri yoktur.
Bu nedenle tasarının bu konudaki hükümleri Anayasaya ve öbür yasalara aykırıdır. Mütevelli heyet 2547 sayılı yasada Devlet Üniversiteleri için öngörülen bir organ değildir. Yasa tasarısı Mütevelli Heyete, Senato ve Yönetim Kurulunun üstünde yetkiler vermektedir. Rektör adaylarını belirlemektedir. Bu da YÖK yasasına aykırıdır.

Bu şekilde zaten Üniversite olmaz. Burada bilimsel ve yönetsel özerklik olması da olanaklı değildir. Burası olsa olsa Bakana bağlı “yeni bir  birim” olur.

Aslında niyetin ne olduğu bellidir. Asıl amaç bir fason bir Tıp Fakültesi kurmaktır. Yanına göstermelik sağlık bilimleri fakültesi ve sağlık bilimleri enstitüsü eklenmiştir.

Daha önceki Sağlık Bakanı Ankara’da YBÜ Tıp Fakültesini kurmuştu.
Gerçi bu tasarıdaki gibi kendini Mütevelli Heyeti başkanı yapıp, Üniversiteyi kendine bağlamamıştı. Ama tüm yönetim kadrolarını istediği gibi oluşturdu ve Sağlık Bakanlığı’nın bürokratlarından asgari koşulları tutan veya tutar duruma getirilen kişileri de orada öğretim üyesi yaptı. Sağlık Bakanlığı’na ait hastaneyi de Tıp Fakültesine vermişti.

Şimdiki Bakan da (herhalde seçim bölgesi İstanbul olduğundan olmalı)
kendine İstanbul’da bir Tıp Fakültesi kuruyor.
 Yasa tasarısında yine istediği
Sağlık Bakanlığı’na bağlı hastaneleri buraya devredeceği ve istediği yerdeki Doktorları
burada Üniversite Öğretim Üyesi yapacağı belirtilmektedir.

Yalnızca birtakım insanları oldukları yerde öğretim üyesi, profesör ve rektör yapmaya yarayacak olan bu uygulamanın Bakanlığa ve ülkeye bir yararı yoktur.
Oluşturacağı huzursuzluk, çatışmadan başka bir şey değildir. Aslında bu tasarıya
YÖK ve tüm üniversiteler ve öğretim üyeleri de karşı çıkmalıdır.
Bu tasarıya karşı tarafların sessiz kalmasını da anlamak mümkün değildir.

Bu yaklaşımın hastalıklı bir yaklaşımın ürünü olduğunu düşünüyorum.
Gerçek amacın tıp eğitimi yapmak olduğunu da sanmıyorum.
Aslında bu durum; ille de her hastanenin Tıp Fakültesi olması, her doktorun da profesör olma hastalığının göstergesidir diye düşünüyorum.
Bu tam
Sağlık Bakanlığı’nın, sağlığa ticari meta olarak bakanların, hastaneyi ticari işletme olarak görenlerin, piyasa ekonomisi mantığında olanların yaklaşımıdır.
Gereksiz bir kompleksin, rekabetçi piyasada olumsuz görülen durumun düzeltme girişimidir. Hatta haksız avantaj elde etme girişimi olarak da düşünülebilir.

Oysa 2. Basamak hastaneler de en az Tıp Fakülteleri kadar şereflidir ve buralarda çalışmak onurdur. Tedavi hizmeti vermek için hastanenin Tıp fakültesine olması gerekmediği gibi, bu bir aldatmadır. İlle de hastanenin adının Tıp Fakültesi Hastanesi, kişinin adının önüne profesör eklemek gerekmez. O hekim de, her hekim kadar değerlidir ve iyi hekimdir. Hekimin hasta bakması için profesör olması gerekmediği gibi, profesör olan da iyi hekim demek değildir.
Bu da  hastayı aldatma ve haksız avantaj elde etme girişimidir.

Bu nedenlerle hastaneleri tıp fakültesi, yandaş doktorları profesör yapma hastalığından vazgeçilmelidir.

Barajlarda kritik su düzeyi!


Barajlarda kritik su düzeyi!

Dostlar,

Bu yaz yaşanması çok olanaklı su kıtlığı hakkında sitemizde epey yazdık.
Önerilerimizi epey süre manşette tuttuk..
Geçtiğimiz ay aldığımız geciken yağmurların “normal” in altında kaldığını,
yersiz iyimserliğin yanlış olacağını belirttik.

Su tasarrufu için yurt genelinde alarm verilmelidir!

Özeksel (merkezi) ve yerel yönetimler mutlaka seçenek politikalar geliştirmeli ve kamuoyu ile paylaşmalıdır. Özellikle İstanbul “kritik ötesi” eşiğe sürüklenmiştir.
Bu 2 ay geçirilse bile sonbaharda su kesintileri zorunlu olabilir..

SU KITLIĞI yaşamı tehdit eden en önemli etmenlerdendir.

  • En ivedi olumsuz sonucu bulaşıcı hastalık salgınları ve yaygın ölümlerdir!

Yetkililerin ne önlemler aldığını mutlaka öğrenmek istiyoruz.

Sokak lambalarında tasarruflu ampullere geçiş için kamu 2 milyar TL harcamaya
karar verdi. Su muslukları için de benzer bir yolla ışığa duyarlı (fotoselli) düzeneğe geçmek için maliyet – yarar, maliyet – etkinlik irdelemeleri (mali fizibilite etüdü) hızla yapılmalı ve uygun görülürse uygulamaya başlanmalıdır.

  • Halkın hızla ve yaygın olarak eğitimi ve duyarlığı sağlanmalıdır.

Sevgi ve saygıyla
12.7.2014, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net 

=====================================

İstanbul’daki barajlarda doluluk % 22,18,
Ankara’da %35 olarak kayıtlara geçti.

Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü ile belediyelerin su ve kanalizasyon idarelerinden derlenen bilgiye göre, İstanbul’daki barajlardan Ömerli %11,77, Pabuçdere %9,76, Sazlıdere % 11,49, Büyükçekmece % 18,02, Alibey %21,22, Terkos %49,76, Kazandere %43,68, Elmalı %33,19, Darlık % 20,29 ve Istrancalar %26,4 dolulukla hizmet veriyor.

DSİ’nin kritik verileri aşağıda..

İl genelindeki barajların doluluğu ise %22,18 ölçüldü.

ANKARA’DAKİ DOLULUK %35’te!

Ankara’daki barajlardan Elmadağ ise %100, Kurtboğazı %65, Kavşakkaya %43, Eğrekkaya %35, Çamlıdere %33, Akyar %29 ve Çubuk %24 doluluğa sahip bulunuyor.

Başkentteki barajların doluluk oranı da %35 olarak kayıtlara geçti.

İZMİR, Bursa, Konya, Adana

İzmir’deki Tahtalı %56,68, Balçova %45,87, Ürkmez % 60,21, Güzelhisar %62,18 ve Gördes Barajı %15,99; Bursa’daki Nilüfer Barajı %88,39, Doğancı Barajı %73,08, Konya’daki Altınapa Barajı %27,7 ve Adana’daki barajlar %74,51 dolulukla hizmet veriyor. (www.cumhuriyet.com.tr, 11.7.14)

AÜTF Dönem 3 “Küreselleşme ve Halk Sağlığı” Dersi Final Soruları


AÜTF Dönem 3 Öğrencilerimize

“Küreselleşme ve Halk Sağlığı” Dersi Final Soruları.. 

Sevgii Öğrencilerimiz,

3 Nisan 2014 günü yaptığımız arasınav sorularının yanıtları sınav kağıdı üzerinde işaretlenmiş ve web sitemize konmuştu :

Arasinav_YANITLARI_3.4.14 veya

http://ahmetsaltik.net/2014/07/12/autf-donem-3-ogrencilerimize-kuresellesme-ve-halk-sagligi-dersi-hakkinda/

Şimdi de 26.6.2014 günü yaptığımız bitirme (final) sınavı soru kağıdını
yanıtları doldurulmuş olarak sizinle paylaşıyoruz..

Bitirme_sinavi_sorulari_YANITLARI_26.6.14

Soru yanıtı ezberlemeksizin konuları anlayarak çalışmanız gerekmektedir.

30 saatin 6’sı 3 farklı öğretim üyesinin idi anımsayacağınız üzere..

– Prof. Dr. D. Ali Ercan : Çevre Sağlığı ve Küreselleşme
– Prof. Dr. A. Gürhan Fişek : İşçi Sağlığı İş güvenliği ve Küreselleşme
– ODTÜ Öğr. Gör. Yıldırım Koç : Sağlık Politikaları ve Küreselleşme

Bunlardan ilkinin yansıları ilgili klasördedir. (Dönem 3 Seçmeli)
Gürhan hocanın da anlatımının 2 bölümü sitemizdedir. (Dönem 3 Seçmeli klasöründe)
Yıldırım hoca ise bir sunum materyali vermemiştir, derste not tutmak gerekmiştir.

Kalan 24 saatin içeriği ise öz olarak ilgili klasörde 240 dolayındaki yansıdadır.
1 saat derste ortalama 10 yansı işlendiğine göre, bizim anlatımlarımızda da kapsamlı not tutmuş olmak gerekirdi.. İlgili klasörde (Dönem 3 Seçmeli) size yardımcı olabilecek dosyalar vardır. Bunlar özenle okunmalıdır

  • Bütünleme sınavı da bitirmeye benzer, boşluk doldurma,
    yazarak soruyu yanıtlama ağırlıklı olacaktır.
     

Şans başarısı / başarısızlığına yer yoktur..
Özenle çalışmalısınız.

http://ogrenciisleri.medicine.ankara.edu.tr/files/2014/07/K%C3%9CRESEL.pdf
, adresinde AÜTF web sitesinde yer alan uyarımızı – duyurumuzu da
dikkatle okumalısınız (11.7.14’te yayımlandı).

25 Temmuz 2014 Cuma günü sabah 08:30’da Bütünleme sınavında görüşmek üzere.

Başarılar dileriz..

Sevgi ve saygıyla.
12.7.2014, 04:13, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net