Etiket arşivi: Türkiye Sağlık Enstitüleri Başkanlığı Kurulması

SAĞLIK BAKANLIĞI’NIN TIP FAKÜLTESİ KURMASI


Dostlar,

Çok değerli meslektaşımız, ayrıca bizim gibi Halk Sağlığı Uzmanı olan
Prof. Sefer Aycan‘ın bu sitede öğretici yazılarını zaman zaman yayımlıyoruz.

– SON TORBA KANUN TASARISI VE AİLE HEKİMLİĞİ
(http://ahmetsaltik.net/2014/07/08/son-torba-kanun-tasarisi-ve-aile-hekimligi/, 8.7.14)
– SAĞLIK BAKANLIĞI ve SAĞLIK ENSTİTÜLERİ
(http://ahmetsaltik.net/2014/07/03/saglik-bakanligi-ve-saglik-enstituleri/, 3.7.14)
– TÜRKİYE’DE SAĞLIK HİZMETLERİNİN ve HEKİMLERİN DURUMU
(http://ahmetsaltik.net/2014/03/14/turkiyede-saglik-hizmetlerinin-ve-hekimlerin-durumu/, 14.3.14)
– SAĞLIKLI KENT OLMAK..
(http://ahmetsaltik.net/2014/02/19/saglikli-kent-olmak/, 19.2.14)

Dr. Aycan, geçmişte (57. Hükümet döneminde MHP’li Sağlık Bakanı Doç. Dr. Osman Durmuş döneminde Sağlık Bakanlığı Müsteşarlığı da yaptı henüz genç bir doçent iken…
(1996’da biz Uzman Dr. Aycan’ın Doçentlik jürisinde idik ve olumlu oy kullanmış,
yazılı raporumuzun bir örneğini Jüri önünde kendisine sunmuştuk..)

*****

Sağlık Bakanlığı artık deyim yerinde ise apaçık “saçmalamaya” başladı.

Kimler olduklarını iyi – kötü bildiğimiz birtakım aklıevveller, Bakanlığı çıkarları doğrultusunda deyim yerinde ise yönlendirmekte, “rezil etmektedirler”!

Dünyanın hiçbir uygar ülkesinde Bakanlığa bağlı “Üniversite” söz konusu değildir.
Bu olgu “üniversite” kavramının tarihsel özüne aykırıdır. “Üniversite” yi “Üniversite” yapan temel olgu “Bilimsel özgürlüğü ve yönetsel (parasal dahil) özerkliği” dir!

Bu 2 temel karakteristikten uzaklaşıldıkça o yüksek öğrenim kurumu Üniveriste olmaktan uzaklaşır.

Türkiye gibi 1. sınıf bir demokratik hukuk devleti olmayan ülkede bile;
üstelik 12 Eylül Dönemi’nin güdük Anayasası bile bu olguya izin vermemektedir.
Bu bağlamda biz de aşağıdaki makaleyi sitemizde yayımlamıştık (2.7.14, http://ahmetsaltik.net/2014/07/02/akpnin-saglik-bilimleri-universitesi-girisimi-anayasaya-aykiri/)

* AKP’nin Sağlık Bilimleri Üniversitesi Girişimi Anayasaya Aykırı!

Yinelemeden kaçınmak için kısa tutmak istiyoruz.
Bu yazımızın küçük bir bölümünü alıntılamak gerekirse şunları vurgulamıştık :

*****

Hemen belirtelim ki, Anayasa’nın 130. maddesi şöyle başlıyor :

  • “Çağdaş eğitim-öğretim esaslarına dayanan bir düzen içinde milletin ve ülkenin ihtiyaçlarına uygun insan gücü yetiştirmek amacı ile; ortaöğretime dayalı çeşitli düzeylerde eğitim-öğretim, bilimsel araştırma, yayın ve danışmanlık yapmak, ülkeye ve insanlığa hizmet etmek üzere çeşitli birimlerden oluşan
    kamu tüzelkişiliğine ve bilimsel özerkliğe sahip üniversiteler
    Devlet tarafından kanunla kurulur..”

Buna göre, AKP hükümetince kurulması planlanan “Sağlık Bilimleri Üniversitesi” nin İLK özelliği “BİLİMSEL ÖZERKLİĞE SAHİP” olmaktır.

İkincisi, kurucu işlemin hukuksal yöntemi – biçimi ile ilgili olup, Anayasa koyucu bu özneyi “Kanunla kurulur” diyerek TBMM olarak tanımlamıştır. Daha açık söylemek gerekirse,

Yasa Gücünde Kararname ile üniversite kurulması söz konusu değildir“.

Böylesi davranış “erk” gaspı olup, apaçık anayasaya aykırıdır.

*****

Sevgili Prof. Aycan’ın uyarıcı yazısı aşağıda, kendisine teşekkür ediyoruz..
Dileriz sağduyu egemen olur ve böylesi Türkiye’yi utandıracak bir girişim geri çekilir.

Hekimlerin ve tüm emekçilerin özlük haklarının iyileştirilmesi gereği tartışma dışıdır
ve ivedidir. Adil ve hukuka uygun biçimde bu düzeltmeler yapılmalıdır. Profesör ve Doçent hekimlerin emekli aylıklarının öbür hekimlerde  görece “iyi” olması, tüm hekimleri akademik personel yapmayı gerektirmez. Böylesi tuhaf ucube bir mantık ve uygulama dünyanın hiçbir yerinde yoktur. Bu gerekçeyle “SAĞLIK BAKANLIĞI ÜNİVERSİTESİ” ni (!?) savunmak da yukarıda sıkılarak kullandığımız sıfatları hak ediyor..

Türkiye aklını başına almalı..
Gündelik siyaset yapmak istemiyoruz ama AKP’den kurtulmadan bu olanaklı mı??
Şu son 11,5 yılda Türkiye öylesine başkalaştırıldı hatta yozlaştırıldı ki, tanınmaz oldu!

Sevgi ve saygı ile.
16 Temmuz 2014, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net 

==============================================

SAĞLIK BAKANLIĞININ TIP FAKÜLTESİ KURMASI

portresi

 

            Prof. Dr. Sefer Aycan
            Gazi Üniv. Tıp Fakültesi

 

 

Sağlık Bakanlığı’nın TBMM sunduğu “Türkiye Sağlık Enstitüleri Başkanlığı Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı” Sağlık Komisyonundan geçti ve TBMM Genel Kurulunda görüşülmeyi bekliyor. TBMM’ye sunmadan önce tartışılmayan, sır gibi saklanan tasarı, Komisyonda da çok tartışılmadan hızlı bir şekilde kabul edildi. Tasarıda Sağlık Enstitüleri Başkanlığı kurulması ve birçok başka Kanunlarda değişiklik yapılması tasarlanmaktadır. Bu tasarının Sağlık Enstitüleri Başkanlığı kurulması ile ilgili kısmını tartışan bir makale daha önce yazmıştım. Şimdi de tasarının öbür bölümleri ile ilgili görüşlerimi yazmak istiyorum.

Bu torba yasada da yine birçok değişiklik yapılmaktadır. Torba yasa ile daha önce
kabul edilmiş yasalara birçok ek yapılmakta veya var olan maddeler adeta günübirlik değiştirilmektedir. Devlette süreklilik esas iken, bu  tür hareketler Devlet’te tutarsızlık olarak değerlendirilebilmekte ve güvensizliğe neden olmaktadır.
Bu değişikliklerin hep “Torba Yasalar” ile yapılması da ayrı tuhaflıktır. Çorba şeklinde oradan buradan yasa maddeleri değiştirilmekte, kavramlar karışmakta veya belirsizliğe itilmekte, birbiriyle çelişen maddeler ortaya çıkmaktadır.

Şimdi değişiklik yapılan konulara gelirsek, bunlardan bir diğeri ise;
Sağlık Bakanlığına bağlı Üniversite ve buna bağlı Tıp Fakültesi kurulması
ve yüksek öğrenimle ilgili diğer değişikliklerdir.    

Sağlık Bakanlığının Üniversite Kurması

Yasa tasarısında dikkati çeken bir başka konu ise Sağlık Bakanlığı’nın İstanbul’da Sağlık Bilimleri Üniversitesi” adıyla Devlet Üniversitesi statüsünde bir üniversite kurmasıdır. Bu Üniversitede Tıp ve Sağlık Bilimleri Fakülteleri ile
Sağlık Bilimleri Enstitüsü bulunacağı belirtilmektedir.

Peşinen söylemek gerekir ki; böyle ciddi bir konuyu bir torba yasanın içine sıkıştırmak, işi oldu bitti ye getirme çabası olarak değerlendirmemize neden olmuştur.
Tümüyle zorlama, keyfi, uydurma ve ben yaptım oldu mantığıyla yapılan bir iştir.

Öncelikle bu şekilde bir Üniversite Anayasamıza ve YÖK Yasasına da aykırıdır.

Çünkü mevzuatımızda Devlet Üniversitelerinin kuruluş şekli, yönetim organları ve yönetim yapısı bellidir. Bu şekilde herhangi bir bakanlığa ve bakana bağlı üniversite tanımlanmamıştır. Devlet Üniversitesinde Rektörün üzerinde bir
Mütevelli heyeti tanımlanmamıştır. Bunu bilmemeleri olanaklı değildir.
Bu nedenle yapılan iş hukuksuz ve keyfi bir girişimdir.

Bu tasarıda kurulmak istenen üniversiteye hem Devlet Üniversitesi deyip hem de buna Sağlık Bakanlığı’nın üst düzey yöneticilerinden mütevelli heyet oluşturma ve
mütevelli heyetin başkanının da Bakan olması gibi hilenin mevzuatta yeri yoktur.
Bu nedenle tasarının bu konudaki hükümleri Anayasaya ve öbür yasalara aykırıdır. Mütevelli heyet 2547 sayılı yasada Devlet Üniversiteleri için öngörülen bir organ değildir. Yasa tasarısı Mütevelli Heyete, Senato ve Yönetim Kurulunun üstünde yetkiler vermektedir. Rektör adaylarını belirlemektedir. Bu da YÖK yasasına aykırıdır.

Bu şekilde zaten Üniversite olmaz. Burada bilimsel ve yönetsel özerklik olması da olanaklı değildir. Burası olsa olsa Bakana bağlı “yeni bir  birim” olur.

Aslında niyetin ne olduğu bellidir. Asıl amaç bir fason bir Tıp Fakültesi kurmaktır. Yanına göstermelik sağlık bilimleri fakültesi ve sağlık bilimleri enstitüsü eklenmiştir.

Daha önceki Sağlık Bakanı Ankara’da YBÜ Tıp Fakültesini kurmuştu.
Gerçi bu tasarıdaki gibi kendini Mütevelli Heyeti başkanı yapıp, Üniversiteyi kendine bağlamamıştı. Ama tüm yönetim kadrolarını istediği gibi oluşturdu ve Sağlık Bakanlığı’nın bürokratlarından asgari koşulları tutan veya tutar duruma getirilen kişileri de orada öğretim üyesi yaptı. Sağlık Bakanlığı’na ait hastaneyi de Tıp Fakültesine vermişti.

Şimdiki Bakan da (herhalde seçim bölgesi İstanbul olduğundan olmalı)
kendine İstanbul’da bir Tıp Fakültesi kuruyor.
 Yasa tasarısında yine istediği
Sağlık Bakanlığı’na bağlı hastaneleri buraya devredeceği ve istediği yerdeki Doktorları
burada Üniversite Öğretim Üyesi yapacağı belirtilmektedir.

Yalnızca birtakım insanları oldukları yerde öğretim üyesi, profesör ve rektör yapmaya yarayacak olan bu uygulamanın Bakanlığa ve ülkeye bir yararı yoktur.
Oluşturacağı huzursuzluk, çatışmadan başka bir şey değildir. Aslında bu tasarıya
YÖK ve tüm üniversiteler ve öğretim üyeleri de karşı çıkmalıdır.
Bu tasarıya karşı tarafların sessiz kalmasını da anlamak mümkün değildir.

Bu yaklaşımın hastalıklı bir yaklaşımın ürünü olduğunu düşünüyorum.
Gerçek amacın tıp eğitimi yapmak olduğunu da sanmıyorum.
Aslında bu durum; ille de her hastanenin Tıp Fakültesi olması, her doktorun da profesör olma hastalığının göstergesidir diye düşünüyorum.
Bu tam
Sağlık Bakanlığı’nın, sağlığa ticari meta olarak bakanların, hastaneyi ticari işletme olarak görenlerin, piyasa ekonomisi mantığında olanların yaklaşımıdır.
Gereksiz bir kompleksin, rekabetçi piyasada olumsuz görülen durumun düzeltme girişimidir. Hatta haksız avantaj elde etme girişimi olarak da düşünülebilir.

Oysa 2. Basamak hastaneler de en az Tıp Fakülteleri kadar şereflidir ve buralarda çalışmak onurdur. Tedavi hizmeti vermek için hastanenin Tıp fakültesine olması gerekmediği gibi, bu bir aldatmadır. İlle de hastanenin adının Tıp Fakültesi Hastanesi, kişinin adının önüne profesör eklemek gerekmez. O hekim de, her hekim kadar değerlidir ve iyi hekimdir. Hekimin hasta bakması için profesör olması gerekmediği gibi, profesör olan da iyi hekim demek değildir.
Bu da  hastayı aldatma ve haksız avantaj elde etme girişimidir.

Bu nedenlerle hastaneleri tıp fakültesi, yandaş doktorları profesör yapma hastalığından vazgeçilmelidir.

SON TORBA KANUN TASARISI VE AİLE HEKİMLİĞİ


SON TORBA KANUN TASARISI VE AİLE HEKİMLİĞİ

 portresi

            Prof. Dr. Sefer Aycan
            Gazi Üniv. Tıp Fakültesi

 

 

Sağlık Bakanlığı’nın TBMM’ne sunduğu “Türkiye Sağlık Enstitüleri Başkanlığı Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı” Sağlık Komisyonundan geçti ve TBMM Genel Kurulunda görüşülmeyi bekliyor. TBMM’ye sunmadan önce tartışılmayan, adeta sır gibi saklanan tasarı, Komisyonda da çok tartışılmadan hızlı bir şekilde kabul edildi.

Tasarıda Sağlık Enstitüleri Başkanlığı kurulması ve birçok başka kanunlarda değişiklik yapılması tasarlanmaktadır. Bu tasarının Sağlık Enstitüleri Başkanlığı kurulması ile ilgili kısmını tartışan bir makale daha önce yazmıştım. (AS: sitemizde yayımladık; http://ahmetsaltik.net/2014/07/03/saglik-bakanligi-ve-saglik-enstituleri/, 3.7.14)
Şimdi de tasarının öbür bölümleri ile ilgili görüşlerimi yazmak istiyorum.

Bu torba yasada da yine birçok değişiklik yapılmaktadır. Torba yasa ile daha önce kabul edilmiş yasalara  birçok ek yapılmakta veya var olan maddeler adeta günübirlik değiştirilmektedir. Devlette devamlılık esas iken, bu tür hareketler Devlet’te tutarsızlık olarak değerlendirilebilmekte ve güvensizliğe neden olmaktadır. Bu değişikliklerin hep “Torba Yasalar” ile yapılması da ayrı tuhaflıktır. Çorba şeklinde oradan buradan yasa maddeleri değiştirilmekte, kavramlar karışmakta veya belirsizliğe itilmekte, hatta birbiriyle çelişen maddeler ortaya çıkmaktadır.

Şimdi değişiklik yapılan konulara gelirsek, bunlardan biri Ülkemizin sağlık sistemini ve çok kişiyi ilgilendiren Aile Hekimliği ile ilgili olan değişikliktir.

Aile Hekimliği ve Aile Hekimlerinin Nöbet Tutması

Son Torba Yasa tasarısının 39. maddesinde Aile Hekimliği Kanununun
5. maddesine ek yapılarak “Aile Sağlığı Merkezlerinde çalışma saatleri dışında
acil başvuran hastalara hizmet vermek üzere, aile hekimleri ve aile sağlığı elemanlarına nöbet görevi verebilir.” denmektedir. Böylece aile hekimlerinin ve aile sağlığı elemanlarının nöbet tutması, bu kez de Aile Hekimliği Kanununa ek yapılarak getirilmeye çalışıldığı anlaşılmaktadır. Bu uygulamanın detayları belli olmadığı için
en azından uygulamanın nasıl olacağı konusunda bir düzenlemeye ihtiyaç görünmektedir. Fakat yasa tasarısında bu konuda daha sonra düzenleme yapılacağı belirtilmemektedir. Tasarı maddesinin bu haliyle  hem aile hekimleri ve aile sağlığı elemanları için hem de sistem açısından tartışılması gerekir.

Anlaşılan aile hekimlerine ve aile sağlığı elemanlarına ille de bir şekilde nöbet tutturulmak istenmektedir. Burada sayın Sağlık Bakanının “Her hekim nöbet tutmak zorundadır.” şeklindeki yaklaşımı dayanak olarak gösterilebilir.

Sağlık Bakanın bu yaklaşımı ve savunması yanlıştır. Elbette sağlık hizmeti sürekli bir hizmettir. Yani 7 gün ve 24 saattir. Fakat bu her hekimin ille de nöbet tutması zorunludur anlamına gelmez. Özellikle acil hizmetlerde, yoğun bakımlarda ve servislerde sağlık hizmeti 24 saattir. Burada çalışan hekimlerin çalışmaları 24 saat esasına göre düzenlenmelidir. Bu hekimin haftalık çalışma süresini aşmayacak
bir şekilde düzenlenmeyi zorunlu kılar. Fazla çalışmaya diğer insanlar gibi hekimler de zorlanamaz.
Bu durumda özellikli yerlerde bile hekim nöbet tutmak zorundadır veya her hekim nöbet tutar anlamına gelmez. Hekim için normal mesai dışı, çalışma vardır, fakat bu hekimin çalıştığı yerle ilişkilidir.

Ülkemizde halen uygulanan aile hekimlerine hastane acillerinde nöbet tutturulması uygulaması ise hiçbir yerde yoktur ve olması da uygun değildir. Acil sağlık hizmetlerin özel olarak acil için eğitilmiş uzman tabip veya tabipler tarafından verilmesi gerekir. Acil servislerin bu şekilde geçici hekim uygulaması ile yürütülmesi acilin ciddiyetine de aykırıdır. Acil servislerindeki durum aslında hekim dağılımındaki yanlışlığın sonucudur. Fakat yanlışı başka bir yanlışla çözmek mümkün değildir. Oluşacak tıbbi ve adli sorunlar da işin ayrı boyutudur. Bu durum aile hekimliğinin görev tanımına ve Aile Hekimliği Kanununa da aykırıdır. Şimdi Kanun Tasarısı içine
bu şekliyle ek yaparak, aile hekiminin acil servislerde nöbet tutmasına hukuksal gerekçe oluşturulmuş olamaz.
Bu nedenle uygulama hem hukuksuzdur, hem de
idari ve tıbbi açıdan da birçok soruna sebep olacağı mutlaktır.

Tasarıda aile hekimlerine nöbetin gerekçesi “aile sağlığı merkezlerinde çalışma saatleri dışında acil başvuran hastalara hizmet vermek” olarak ifade edilmiştir. Gerçekten amaç çalışma saatleri dışında aile sağlığı merkezlerine acil başvuracak hastalar ise
olayı farklı tartışmak gerekir.
İlle de aile hekimleri nöbet tutsun dayatmasından çıkılır ise veya acillerdeki hekim açığını aile hekimleri ile kapatma niyeti yoksa, gerekçelendirilen duruma başka çözümler üretilebilir.

Aile hekimlerinin kendine kayıtlı kişilerin (mevcut mevzuata göre aile hekimleri kendine kayıtlı olmayan kişilere bakmaya zorlanamaz) çalışma saatleri dışındaki acil durum başvurularında hastalara bakması isteniyor ise aile hekimi kendine kayıtlı kişilere bir şekilde bakabilmesi düzenlenebilir. Fakat durum ne kadar gerçekçidir, veya ihtiyaç ne kadardır? Bu saptanmış mıdır? Bu konuda vatandaşın talebi olduğunu sanmıyorum. Yani vatandaş mesai dışında acil sağlık sorunu olduğunda aile hekimine gitmek istediğini sanmıyorum. Bu nedenle aile hekimliği merkezleri normal mesai dışında açık olsa da, buralar acil hizmet vermeye uygun hale getirilse de,
vatandaş zorlama olmaz ise acil vakalarda aile hekimliği merkezine başvurmayacaktır ve uygulama işe yaramayacaktır.

Aslında vatandaşın isteği mesai dışı saatlerde hastasına hastanede baktırmaktır.
Ya çalışma saatleri nedeniyle ya da ekonomik nedenlerden dolayı hastane acillerinde acil olmayan hasta yoğunluğu yaşandığı bir gerçektir. Burada Hükümetin 1. Basamağı öldürmesi, sevk sistemini kaldırması, hastaları hastanelere yönlendirmesi gibi yanlış politikaların etkisi vardır. Eğer gerçekten amaç bu sorunu çözmek ise bu yanlışlardan vazgeçilerek ve yapılacak düzenlemeler ile sorun çözülür. Ayrıca Aile Hekimliği Kanunu, aile hekimine çalışma saatlerini ayarlama yetkisi vermektedir. İhtiyaç olan yerlerde
aile hekiminin çalışma saatleri düzenlenmesi de ek katkı sağlayacaktır.

Kanun maddesi bu haliyle belirsizlikler taşımaktadır. Aile hekimleri acil hastalar için mutlaka nöbet tutacak ise nerede ve nasıl nöbet tutacağı, nöbet tutacağı yerin donanımı ile ilgili bir yönetmelik, çıkarılacağı Kanuna konmalı ve bu konular da yönetmelikle düzenlenmelidir. Aksi halde yine karışıklık, farklı ve keyfi uygulamalar ortaya çıkacağı kesin gibidir. Bu durumda hiçbir sorun çözülemediği gibi, yeni sorunlar da ortaya çıkacaktır.