Yazar arşivleri: Ahmet SALTIK

Ahmet SALTIK hakkında

Atılım Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ahmet SALTIK’ın özgeçmişi için manşette tıklayınız: CV_Ahmet_SALTIK Hekim (Halk Sağlığı Profesörü), Hukukçu (Sağlık Hukuku Uzmanı) Mülkiyeli (Kamu Yönetimi - Siyaset Bilimci)

Cumhuriyet’in 20 Ocak 2013 günlü sayısı ve yorumlarımız..

Dostlar,

AKP hükümeti çemberi daraltmayı sürdürüyor..

  • DHKPC operasyonu tam bir dehşet..
  • Bizzat Polis kameralarından izletiliyor. Sözde hem DHKPC‘nin “muhkem inleri” sergileniyor hem de polisin kahredici gücü ve araçları..
    Nereden buyurursanız.. Bulunanlar ise dergi basma malzemeleri vb.

İtfaiye merdivenleri ile tırmanmalar, kapı pencere kırma-delmeler..

  • Ve de çok sayıda avukatın bildik nedenlerle gözaltına alınması..

Hemen soralım :

  • İmralı’dan iletileri kim getirip götürdü uzun yıllar??
    Öcalan’ın avukatları değil mi??
Cumhuriyet 20.01.2013
Barolar Birliği ve Yargıçlar Sendikası’ndan avukatların
gözaltına alınmasına
sert kınama

‘Hukuka saldırı’

‘Kriminalize etme çabası’

TBB Başkanı Vedat Ahsen Coşar, avukatların gözaltına alınmasını ve
Çağdaş Hukukçular Derneği’nin aranmasını sert bir şekilde kınadı.

Hiçbir suçlama ve gerekçe gösterilmeden yapılan baskılarla derneğin
hedef alınarak kriminalize edilmeye çalışıldığını” belirten Coşar,
avukatların mahkeme kararı olmadan gözaltına alındıklarına dikkat çekti.

  • ‘Savunma hakkının ihlali’

Yargıçlar Sendikası’nca yapılan açıklamada, hukukun kendisini savunamaz hale getirildiği belirtilerek “savunma ve gözlemci avukatlar ile görevli savcı beklenmeden arama ve tespit işlemlerinin yapılması açık hukuk ihlalidir” denildi. Açıklamada “Avukatlık mesleğinin icrasına yapılan saldırı, hukuka yapılmış saldırıdır.” görüşü kaydedildi.

2 milyon liralık GDO’lu çeltik!

  • Mersin’de, 2 milyon TL değerinde genetiği değiştirilmiş organizmalı (GDO) çeltik (pirinç) ele geçirildi. ABD’den bir gemiyle getirilen 1642 ton çeltiğe el konuldu. Olayla ilgili 7 kuşkuşu hakkında düzenlenen soruşturma dosyası, Mersin Cumhuriyet Başsavcılığı’na sevk edildi.

Bilindiği gibi ülkemize GDO’lu insan yiyeceklerinin dışalımı, Biyogüvenlik Kurulu‘nun bilimsel raporlara dayalı iznine bağlı. Bildiğimiz kadarıyla GDO’lu pirinç dışalımı (ithali) için yasal izin yok..

Tüm giriş kapılarında, gıda gümrüklerinde son derece dikkatli olunarak
halkın sağlığının korunması gerek.

Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığını çok titiz olmaya, aldığı önlemleri kamuoyu ile paylaşmaya ve gelişmeleri de, bu yakalama dahil, saydam olarak halka aktarmaya çağırıyoruz.

Sevgi ve saygı ile.
Ankara, 21.1.13

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

FEDERİCO GARCİA LORCA’dan…

Frederico_Garcia_Lorca_portresi

FEDERİCO GARCİA LORCA’dan…  

Ah işte her şey orda…
Ben severim omuzlarımı bir gün
Sırmaları, apoletleri olmasa da.
Ben severim omuzlarımı bir gün
Göçen bir maden direğinin altında

Su akar kendir tarlalarından
Ah her şeyim…
Ben severim omuzlarımı bir gün
Savaşta bir başka omuzun yanı başında
Yatakta bir ince omuzun yanı başında

Yol uzun, hava sıcak
Kırbaçlarım atımı varırım Kurtuba’ya…
İndiğini görürsem bir gün sığırcıkların
ve sürüler halinde, ovaya
İnsanların dünyayı bölüştüklerini hatırlarım

Bir gün daha…
Sevişirim ölürüm, savaşırım ölürüm
Doldururum çantama kara ekmek ve peynir
Varırım Kurtuba’ya…
“saat beşte akşamleyin”

Ah ellerim ve kalbim
Her şey orada kaldı.
Keçeler keçeler ve portakallar
Kireç döktüler yere. Kara gözlüm, kalbim,
Halkımın fakir akşamlarıdır, biliyorum

Kanlı bir mendil diye bağlanan gözlerime
Kireç döktüler yere,
Bir duvarın dibinde
Bir deppoy un önünde
Kiraz ağaçlarına ve sığırcıklara karşı

…….

Bir halkın gösterişsiz, sessiz cömertliğinde
Ölüm nasıl söylenirse öyle
İspanyol dilinde
ve her dilde…
obra completas 

Artık katiyen biliyoruz;
Halk adına dökülen kan
Sapı güldalı güzelliğinde bir bıçaktır.
Dişlerin arasında…
İspanya da ve her yerde…

divider_yesil_fiyonk

ÇİFT PIRPIRLI MEKTUP!

Dostlar,

Yurtsever yazar Mustafa Mutlu‘dan insanı kahreden bir yazı…

Anadolu’da bir şehit ailesinin orada konferansta iken kendisine verdiği bir mektup metni..

Daha fazla tanıtıma gerek de yok, benim gücüm de yok..

Özellikle vicdan sahibi AKP’li kardeşlerimiz ve vicdanı nasır bağlamamış AÇILIMCILAR, en önemli sorun KÜRT SORUNU korosunun üyeleri okusun..

Ama mutlaka okusun..

Sevgi ve saygı ile.
Ankara, 20.1.13

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

====================================

MUSTAFA MUTLU

Mustafa_Mutlu_portresi

çİft pırpırlı mektup!

Konferans davetleri nedeniyle Anadolu’yu karış karış dolaşıyorum. En son gittiğim yerlerden birinde sohbet bittikten sonra yanıma altmışlı yaşlarda bir beyefendi yanaştı.

Ben yıllarca devlete hizmet ettim. Bunu daha sonra okumanız için size vermek istiyorum ama lütfen şimdi açmayın” dedi.

Verdiği bir zarftı, katlayıp cebime koydum.

Bir gün sonra İstanbul’a döndüm, ceketimi çıkarıp askıya asmak için ceplerini boşaltmaya başladım.

O sırada fark ettim zarfı ve hemen açtım. İçinden önce askerlerin “çift pırpır” dedikleri bir çavuş rütbesi çıktı.

Daha da meraklandım ve zarftaki mektubu çıkarıp okumaya başladım. Aslında bu mektubu yayınlamayacaktım ama… Fransa’da öldürülen teröristlerin dünkü cenaze görüntülerini izledikten sonra, farz oldu:

***

“Mustafa Bey. Şehrimize geleceğinizi duyduğum günden beri bu mektubu yazıp yazmamak konusunda karar veremedim. Şimdi yazıyorum ama size verip veremeyeceğimi bilmiyorum. Belki son anda vazgeçerim.

Eğer okuyorsanız; cesaretimi toplamışım demektir.

Beyefendi.

Mektubumun kahramanı biricik oğlum S.

Bir de kızımız var Allah bağışlarsa.

O sadece mektubumun değil, annesinin, benim, bütün ailemizin ve şehrimizin kahramanı. Bugün geldiğiniz kentte adını taşıyan bir ilköğretim okulu bile var.

Meslek Lisesi’nde okudu oğlum, motor bölümünde.

Okulunu bitirir bitirmez de mesleğiyle ilgili bir iş buldu. Takım anahtarları elinde kelebek gibi uçuşurdu. Cin gibi bir çocuktu. Askerlik yaşı gelince koşa koşa gitti. Annesi biliyormuş ama ben sonradan öğrendim, sevdiği bir kız varmış, onunla bir an önce evlenmek istiyormuş. O yüzden askerlik engelini önünden kaldırmakmış niyeti.

Askere 1998’in Mart ayında uğurladık oğlumu davulla zurnayla. Acemiliğini Bilecik’te jandarma olarak yaptı. Orada onbaşı oldu. Sonra dağıtımı Şırnak’a çıktı. Dağıtıma gitmeden önce memlekete uğradı, öpüşüp koklaştık. Bu, onu son görüşümüz oldu. Çünkü 6 ay 19 gün sonra şehit olduğu haberi geldi. Meşhur karakol baskınlarından birinde can verdi.

Haberi duyduğumuzda kahrolduk tabii, o bizim tek oğlumuzdu. Cenazesi, şehit haberinden üç gün sonra geldi. Biz karımla ve kızımla bu sürede bir karar verdik:

Ne cenazede, ne de cenaze sonrasında ağlamayacaktık. Çünkü gözyaşlarımız oğlumuzun ruhunu huzursuz eder diye düşündük.

Söz verdiğimiz gibi; gözyaşlarımızı içimize akıttık.

1998’in on ikinci ayından beri, geçen ayın ortasına kadar kimse bizim ağladığımızı görmedi. Ne zaman televizyonda bir şehit haberi duysak, günlerce uykularımız kaçtı ama ağlamadık.

Karım, oğlumuzu toprağa verdiğimiz günden beri oğlumun arkadaşlarıyla karşılaşmamak için sokağa çıkmıyor.
14 yılda sadece 16 kez sokağa çıktı:

14’ü oğlumuzun doğum gününde kabristana gitmek için, iki kere de zorla hastaneye götürdüm.

Balkona bile çıkmıyor. Kendisini eve hapsetti. Evet; söz verdiğimiz gibi ağlamıyor ama yaşamıyor da…

Geçen aydan beri ise durum değişti Mustafa Bey.

Gece gündüz, durmadan ağlıyor. Ne yapsak, ne kadar yalvarsak durduramıyoruz. Kızımın kocası doktor, sakinleştirici hap veriyor, iğne yapıyor ama o bana mısın demiyor.

Neden ağladığını ise tahmin etmişsinizdir sanırım.

Devletimiz, adını bile anmak istemediğim o alçakla kaldığı inde görüşmeye başladı ve bunlara genel af gibi söylentiler çıktı ya işte o yüzden.

‘Helaaaaalllll etmeeeem, helaaaallll etmeeeem. O köpeklerin elini eteğini öpenlere hakkımı helaaaallll etmeeeemm’ diyerek hıçkıra hıçkıra ağlıyor.

Elbette biz de vicdan ve insaf sahibi her vatandaş gibi akan kanın dinmesini istiyoruz Beyefendi.

Suça bulaşmamış olanların kazanılmasını da istiyoruz.

Ama söz konusu olan cinayetse af yetkisi sadece maktulün annesinde, babasında, karısında ve çocuğundadır.

Biz affetmiyoruz Mustafa Bey…

Nasıl affederim ki, onlar sadece oğlumu öldürmediler; kızımın, karımın, benim hayatımızı bitirdiler. Soframızdaki bereketi kuruttular, yüzümüzü soldurdular. Bizi canlı ceset haline getirdiler.

Müebbet hüzne mahkûm ettiler.

Ne yediğimizi biliyoruz, ne içtiğimizi.

Karım her gün beş vakit namazdan sonra, ‘Al benim de canımı, kavuştur oğluma Allah’ım’ diye dua ediyor; bu duaya 12 yıldır günde beş kez tanıklık etmek nasıl bir duygudur bilir misiniz Mustafa Bey…

Son yıllarda karımın bu sesli duasını duyduktan sonra ben de her defasında ‘Beni de unutma Ya Rabbim’ diyorum.

Allah bize oğlumuzun katillerinin yüzünün güldüğünü göstermesin. Adaletsiz acı, kanayan parmak bırakmasın.

Ve Allah, bizi yönetenler dahil hiç kimseye böyle bir acı yaşatmasın Mustafa Bey…

Bu mektubu size verirken bu kadar kararsız kalmamın nedeni, yine karım.

Hani siz yayınlarsınız da ona da yazınızı okuyan komşular haber verir ve acısı katlanır diye endişe ediyorum. Bu yüzden ne olur oğlumuzun ve şehrimizin ismini, bizim isimlerimizi yazmayın. Bizi tanıyan komşulardan da rica ediyorum; lütfen karıma haber vermeyin.

Fakat siz bu mektubumu yayınlayın ki her gün ekranlara birilerini çıkarıp, ‘Şehit aileleri İmralı’da sürdürülen uzlaşma çabalarını destekliyor’ diye haber yapan televizyoncular biraz utansın.

Öyle düşünen aileler de olabilir ve onlara saygı duyarız. Ama biz oğlumuzu bizden alan katilleri affedeni affetmeyiz.

Bu dünyada hesabını soramazsak bile öbür dünyada iki elimiz yakalarında olur.

Allah sizi, tüm yakınlarınızı ve milletimizi, bizim yaşadığımız acıları yaşamaktan korusun.”

***

Bana “İmralı’daki gizli görüşmelerde konuşulan çok önemli detay” haberleri gelmez…

Anadolu’yu gezerim; bir beyefendi buğulu gözlerle yanıma yaklaşır, elime bir zarf tutuşturur…

Açarım o zarfı; içinden şehit bir çavuşa ait “çift pırpır”la, babasının yazdığı bir mektup çıkar…

Yani halkım gibidir, bizim kaderimiz:

Bize hep acı düşer!

*****

GÜNÜN SORUSU

Sorum İmralı’da cezasını çeken teröristle pazarlık yapan devlet görevlilerine:

Yukarıdaki mektubu yazan babanın bana gönderdiği “çift pırpır”ı içinizden birine göndermek istiyorum. Kabul edebilecek kimse var mı?

(İLK KURŞUN, 18.1.13)

Aşık Erbabi : İte Kulubesi Dar Geldi..


Dostlar
,

İmralı ile Batı güdümünde yapay ve dayatma gündemli “görüşmeler” (!?) sürerken Anadolu halkının ezik yüreğinin ezgilerini ve zekasını
kara mizahı… aşağıdaki kısa görselde izleyebilirsiniz, izlemelisiniz..

AŞIK ERBABÎ – İTE KULÜBESİ DAR GELDİ..

Sevgi ve saygı ile.
Ankara, 20.1.13

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

PATRİOTLARIN GELİŞİ SAVAŞ HABERCİSİ Mİ?


Dostlar
,

Dostumuz Sayın Em. Tüg. Naci Beştepe‘nin son derece uyarıcı, öğretici ve düşündürücü yazısı aşağıda..

Başbakan RTE’nin Gaziantep’te (Nizip’te) ve Suriyeli sığınmacıların (mültecilerin)
konuk yerleşkelerinde konuşmaları Arapça çevirisi ile bangır bangır TV’lerden ve de yinelenerek verilmekte.. Çevirmenin coşkusu da maaşallah Başbakandan
eksik değil. Sesi daha gür çıkıyor.. iyi seçilmiş anlaşılan..

Başbakan RT Erdoğan kendinden geçmiş, komşu bir devletin, kardeş Suriye’nin seçilmiş devlet başkanı Beşer Esad’a, İngilizce telaffuzla “Esed” diyerek (oysa pek çok Arapça kökenli Tükçe’ye geçmiş sözcüğü bilerek ve isteyerek Arapça vurgu-entonasyon ile telaffuz ediyor!?..), hiç düşünmeden, tüm uluslararası diplomatik nezaket ve terbiye kurallarını hiçe sayarak “cani” demekte sakınca görmüyor!?
Bu davranış salt Esad ile sınırlı değil ki, Suriye halkına da ağır ve açık hakaret.

Başbakan RT Erdoğan, bağımsız bir komşu – kardeş ülkenin demokratik tercihini aşağılama hak ve yetkisini nereden alıyor?

Türkiye Cumhuriyeti, 3.-5. sınıf bir kabile devleti mi ki böylesine ucuz davranabilsin?

Başbakan RT Erdoğan, “Monşer” diye aşağılayarak dışladığı Dışişlerinin deneyimli diplomatlarına danışsa idi, kendisini ve ülkemizi bir tür utanç bataklığına sürükleyen bu sözleri eder miydi?

Çok talihsiz ve çook da yazık..

Tüylerimiz ürperiyor..

Utanıyoruz, herkesin yerine de.. Bu denli mi emperyalizmin sözcülüğü olur ??

Şimdi bir-iki yaygın ve iyi bilinen atasözünü anımsasak suç olur mu ?

  • Kem söz sahibinindir…
  • İnsanın kelamı aklının terazisidir..

*******************

Herkes, Suriye’ye sınırı olan güney illerinin, başta Hatay, Gaziantep-Kilis ve Urfa olmak üzere ekonomilerinin çöktüğünü unutmuş (?!) görünüyor..

Gaziantep Üniversitesi’nde üstada bir kez daha Onursal (Fahri) Doktora sanı veriliyor.. Ne kattıysa sosyal bilimlere, bizim hiç ama hiiiç haberimiz yok nedense. Üstad jest yapmaktan da geri kalmıyor ve akademik doktora binişini giydirmek isteyen üniversite rektörü yerine korumasından yardım alıyor..

Burada da polis devleti..

Ufuklarımız kilitlenmiş.. Banal bir boyut ama kim ayrımında ya da kimin umurunda?? Banallik gırtlak boyu, neresinden tutalım ki? Belki genç bir sosyal Bilim Doktoru bayan asistan şık ve zarif düşebilirdi bu ritüel için.. O gönüllü kişi de adıyla takdim edilerek.. Nesneleştirilmeden yapmalıydı, Başbakanla toka etmeli ve sahneden öyle ayrılmalıydı ..

Hal böyle iken, ülkenin yalın ve acı gerçeklerini Beştepe Paşa’nın özlü yazısından ürküntü ile okuyoruz.

Gazi Mustafa Kemal Paşa‘nın 16 Mayıs 1919 günü İstanbul’dan Samsun’a
yola çıkarken Boğaz’daki işgalci İtilaf Devletleri donanmaları için ünlediği gibi :

– Geldikleri gibi giderler..

Hem de işbirlikçileri ile birlikte..
Bu Ulus buna yetkindir (kadirdir).

Teşekkürler Naci Paşam..

Sevgi ve saygı ile.
Ankara, 20.1.13

Dr. Ahmet Saltık

www.ahmetsaltik.net

======================================

E. Tümg. Naci BEŞTEPE

Naci_Bestepe_portresi

PATRİOTLARIN GELİŞİ SAVAŞ HABERCİSİ Mİ?  
NEYİN SAVAŞI?  
NATO ÜSLERİ GERİ Mİ GELİYOR?

3 Ekim 2012’de, AKP Hükümeti’nin TBMM’den Suriye’ye yönelik tezkereyi geçirmesi ile “SAVAŞ MI GELİYOR?” demiştik.

NATO’nun tahsis ettiği 3 PATRİOT BATARYASI’nın ülkemizin güneyinde konuşlanmaya başlaması ile aynı soru akla ve gündeme geldi.

Yanında başka sorularla?

  • Suriye ile savaşmamıza gerekçe var mı?

Türkiye istemeden de savaşa girmek zorunda kalır mı?

NATO üsleri tekrar mı geliyor?

Şimdi kısaca bu sorulara yanıt arayalım.

  • Önce, savaş nedir ve ne için yapılır        ?

Savaş, bir tanıma göre siyasetin güç kullanılarak devamıdır.
Yani siyasal bir eylemdir.

Siyasetin amacı nedir?

Ülkenin ulusal çıkarlarını korumak, halkın refah ve güvenliğini sağlamaktır.

Suriye bizim hangi ulusal çıkarımıza tehdit oluşturmaktadır veya
biz Suriye ile savaşarak ulusal çıkar olarak ne elde edeceğiz?

Savaş isteyenlerin bunu ortaya koyması ve Türk ulusunu inandırması gerekir.

Suriye gerek mevcut içler acısı haliyle gerekse iç huzuru ve birliğini sağlamış haliyle Türkiye’nin hiçbir ulusal çıkarına (sınırların değiştirilmesi, toprak talebi, yer altı
ve yer üstü kaynaklarımızı ele geçirme, askeri varlığımızı zafiyete uğratma,
dış ticaretimizi engelleme vb.) tehdit oluşturacak potansiyele sahip değildir.

Uzun menzilli kitle tahrip silahlarının varlığı, tek başına tehdit oluşturmasına yetmez.

  • Bizim de Suriye’den ele geçirerek kazanacağımız bir şey yoktur.

Türkiye; tarımda da sanayide de Suriye’den çok öndedir. Suriye bizim için
iyi bir dışsatım pazarıdır. Çıkarımız ticaretin geliştirilmesindedir.

Sonuçta tereddütsüz ve çok net olarak şunu söyleyebiliriz:

  • Suriye ile savaşmamız ulusal çıkarlarımızın gereği değildir. 
    Suriye ne bize tehdit ne de düşmandır.

Durum bu denli açıkken, varolan yönetim neden ısrarla Suriye üzerine gitmekte,
iç işlerine karışmakta ve mutlaka Esad’ın yönetimden ayrılmasını istemektedir?

Bunun yanıtı yukarıda verilmiştir.

Bu istek ve ısrar Türkiye’nin ulusal çıkarı için değildir.

Öyleyse kimin içindir?

Enerji kaynaklarını ve ulaşım yollarını denetlemek isteyen emperyalist güçlerin,
en başta da ABD’nin çıkarı içindir.

Irak petrolünün Akdeniz’e en kısa, en ekonomik ulaşım yolu Suriye’den geçmektedir.

Suriye, İran’ın direnç noktalarından biridir. Şii ekseninin kırılması gerekmektedir.

Irak büyük ölçüde denetim altındadır. Tam denetim için gerekli yapılaşmanın
basamak taşları döşenmeye devam edilmektedir.

Artık sıra Suriye’ye gelmiştir.

Suriye direnmektedir.

Direncini kırmak için her yol denenecektir.

Silahlı müdahale son seçenektir ancak çok da uzak olmadığı Esad’a duyumsatılmalıdır.

PATRİOT’lar bunun için gelmektedir.

Demokles’in kılıcı gibi tepesinde sallanacak, “NE ZAMAN KAFAMA DÜŞECEK?”
korkusu eksik olmayacaktır.

Peki düşer mi?

Bir gün ansızın düşebilir.

Tıpkı Valdimir PUTİN’in dediği gibi,

  • Duvarda asılı duran silah bir gün mutlaka patlar.

Süs olarak asılmamıştır.

Peki kim patlatır?

Tetik kimde ise o. Yani Türkiye dışında öbürleri.

İstemesek de mi?

Evet, istemesek de.

Türk Hükümeti istemese de mi?

Öyle bir seçenek görülmüyor çünkü Türk hükümeti herkesten çok müdahale heveslisi görünüyor.

Türk halkı olarak istemesek de, emperyalist  güçlerin isteklerini koşulsuz yerine getiren bir yönetime sahipsek…

Savaş olasılığı var ama bugünden yarına hemen gibi değil.
ABD’nin yaklaşımı da öyle gösteriyor. Önce eldeki öbür olanaklar kullanılacak.

Olmadı o zaman savaş çıkarmak sorun değil. Uygun bir gerekçe bulunur. Suriye’de yaşanan antidemokratik yönetim, biyolojik silahlar, insan hakları, cinayetler vs. vs…

Bu arada uzun erimli (vadeli) hazırlıklar tamamlanmaktadır.

Kürecik radarı işletmeye alınmıştır.

  • 3 PATRİOT Bataryası gelmiştir.

Sovyetlerin dağılmasından sonra birer birer azalan ABD/NATO üsleri
birer birer artmaya başlamaktadır.

Eskiden bizi Sovyet işgaline karşı koruyanlar, şimdi enerji kaynaklarının denetimi için bizi ve topraklarımızı kullanmaya gelmektedir.

Umarım geldikleri gibi giderler.

Türk ulusu bunu sağlayacaktır.

Em. Tümg. Naci BEŞTEPE
20.1.13, Ankara  

IŞIĞI YANAN EVLER…

Dostlar,

Nefis bir sunu ve de çok kısa…

Bir tıp doktorunun Konya bozkırında Tanrı konuğu edilmesi.. ve
yok edilen ama hayranolunası geleneklerimiz..

Mutlaka izlemelisiniz..

Üreten ve paylaşan dostlara şükranla..

Isigi_Yanan_Evler

İndirdikten sonra ekranın sol altında oluşan dosya logosu tıklandığında açılmayabiliyor.. O zaman bilgisayarınızın “indirilenler” (downloads) klasöründen yükleyebilirsiniz..

Sevgi ve saygı ile.
Ankara, 20.1.13

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

REDHACK’in Yayımladığı YÖK Belgelerinin Hukuksallığı??


Dostlar
,

Pazar sabahı kimsenin keyfini kaçırmayalım ama, geçtiğimiz ay (18.12.12) ODTÜ’de yaşanan (kurgulanan ?!) çok üzücü olayların ardından, ODTÜ gerçekten mağdur edildi. Çok sayıda öğrenci ölçüsüz şiddet gördü 1 TUGAY POLİS‘ten.. (yakl. 3500 koruma polisi!?). ODTÜ yerleşkesi fiziksel bakımdan da epey incindi. Çok yazık, ulusal servetimiz her şeyden önce….
Derken RED-HACK, YÖK bilgisayarlarına girdi ve çok önemli yolsuzluk belgelerini yayımlamaya başladı..
Bu bir anlamda ODTÜ’ye kalkan, YÖK’e gözdağı olmalı.
Şimdi ortaya çok boyutlu ciddi sorunlar çıkıyor.. Bu belgelerden biri aşağıda..
Biraz ortalık durulsun diye 10 gün dolayında beklettik. Bu belgeleri YÖK ya da ilgili kurum ve kişiler muhatap almadılar. Anlaşılan bu yönde bir hukuksal danışmanlık almış olmalılar. Çünkü hukukumuzda, yasa dışı yollarla elde edilen belgelerin
kanıt sayılamayacağına ilişkin somut kural var :
Ceza Muhakemeleri Yasası (CMK) md 217/2 aşağıdaki gibi :
  • Yüklenen suç, hukuka uygun bir şekilde elde edilmiş
    her türlü delille
    ispat edilebilir.

Ayrıca Anayasa Mahkemesi (AYM) de geçtiğimiz ay, Yüce Divan olarak yaptığı
bir yargılamada aynı doğrultuda karar verdi. Belki de bu içtihata gerek yoktu,
malumu ilan etti bir bakıma AYM.. Fakat bu içtihat, Anayasa’nın 153/son maddesi uyarınca bağlayıcıdır ve aksi yönde yasama işlemi de yapılamaması bakımından
önem taşımaktadır.

  • Anayasa Mahkemesi kararları Resmi Gazetede hemen yayımlanır
    ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını,
    gerçek ve tüzelkişileri bağlar.
Şimdi ne olacaktır ?
Göz göre göre somut suç, yolsuzluk belgeleri “postmodern yöntemlerle”
ele geçirilip yayımlanmakta ve bir temel hukuk kuralına göre yasal işlem yapıl(a)mamaktadır!? Hatta eylem bir siber suç / bilişim suçu sayılabilecektir!
  • Hukuk; başlıbaşına bir tabu olmadığına göre,
    son çözümlemede, kadim adaletin aracı yüksek bir ülkü değil midir?
Peki örneğimizde bu canalıcı işlevini yerine getirebilmekte midir,
getirebilecek midir?
Görünen o ki, biçimsel pozitif hukuk normu açısından yol tıkalıdır (CMK 217/2).
Peki o zaman içine düştüğümüz devekuşu konumundan nasıl kurtulabiliriz?
Bu sorunu Türkiye’nin tartışması gerekmektedir.
Bir yandan ülkemizin asker-sivil aydınlarına dönük sahteliği kezlerce ve kesin olarak kanıtlanmış belgelerle yaşam boyu hapis cezaları, 5-6 yıla varan tutuklamalar, görevden uzaklaştırmalar vb.; bir yandan da CMK md. 217/2..
Biz, hiç olmazsa, somut örneğimizde REDHACK‘in yayımladığı belgelerin
gerçek olup olmadıklarının” adli ve / veya idari yollardan soruşturulmasının olanaklı ve hatta zorunlu olduğuna inanıyoruz. Gerçek oldukları anlaşıldığında
zaten kaçınılmaz olarak idari / adli işlemler de bu aşamayı izleyecektir.
Unutulmasın; her şey adalet – eşitlik – özgürlük için bir araçtır.
Hukuk da!Bu yüksek amaçlara engel herhangi bir durum varsa, -göksel olmadıklarına göre- sorgulanmalıdırlar yüreklilikle..
Hukuk felsefesi ve bilimi de böylelikle kendisini açarak ve aşarak gelişmekte..

Sevgi ve saygı ile.
Ankara, 20.1.13

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

====================================
REDHACK BOMBALARI

 

Sahte belgeyle doçent atamışlar!

YÖK’ün elektronik paylaşım sisteminini çökerten muhalif hacker grubu RedHack, üniversitelerdeki yolsuzluk iddialarına dair yazışmaları yayımlamayı sürdürüyor. Yayımlanan belgelere göre, Karamanoğlu Mehmet Bey Üniversitesi’nde sahte belgelerle doçent ataması gerçekleştirildi.

Dönemin YÖK Başkanı Yusuf Ziya Özcan, Çukurova Üniversitesi’ndeki
4,5 milyon dolarlık kamu zararı ile ilgili olarak soruşturma başlatmadı. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının haklarında soruşturma başlattığı RedHack üyelerinin yayımladığı belgelere göre, gündeme gelen iddialar şöyle:

Sahte akademisyen   :

Karamanoğlu Mehmet Bey Üniversitesi’nde sahte belgelerle doçent ataması gerçekleştirildi. Yazmadığı makaleleri yazmış gibi, kadrosunda yer almadığı projeleri de çalışmış gibi gösteren Mustafa Mortaş’ın atama kararının altında üniversitenin bölüm başkanı Prof. Dr. Mehmet Karataş’ın da imzası bulunuyor. Karataş, ODTÜ olaylarını “Anarşistlik akademik özgürlük değildir.” sözleriyle değerlendirmişti.

KPSS belgeleri :

Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, soruların önceden dağıtıldığı iddia edilen 2012 KPSS’ye ilişkin başlattığı soruşturmada görevsizlik kararı vererek dosyayı YÖK’e gönderdi. 7 öğrencinin yakınmacı olduğu kararda,
ÖSYM Başkanı Ali Demir ve diğer yetkililer “şüpheli” olarak gösterildi. Kararda, yakınmacıların (müştekilerin) yakınmalarında (şikâyetlerinde)
7 Temmuz 2012’de yapılan sınavın sabahında, 05:45’te daha sınav gerçekleşmeden genel kültür ve eğitim bilimleri sınav sorularının internette dolaştığı, birçok kentte soruların fotokopi ile çoğaltılarak dağıtıldığını belirttiği, kuşkuluların da (şüphelilerin de) bu nedenle görevlerini kötüye kullandıklarını ifade ettiği anlatıldı.

Marmara’da fazla fazla maaş :

Maliye Bakanlığı, 2007’de Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi Vakfı’na ait Academic Hospital ve Tıp Merkezi’nde görevlendirilen akademisyenlere
17.5 milyon TL fazla ve yersiz ödeme yapıldığını belirledi. Marmara Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Zafer Gül ise Sayıştay’dan bu fazla ve yersiz ödemenin tahsilinden vazgeçilmesini talep etti. Konuyla ilgili Maliye Bakanlığı’nın görevli olduğu ve ücretin tahsilinden vazgeçilmesinin Maliye Bakanlığı’na bağlı olduğu belirtilirken, Maliye Bakanlığı da konuya ilişkin bir işlem yapmayacağını belirterek dosyayı ve yetkiyi Marmara Üniversitesi’ne geri gönderiyor.

Usulsüzlüğe koruma :

Çukurova Ünivresitesi Tıp Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Yalçın Kekeç,
12 Ekim 2012 tarihli suç duyurusunda İslam Kalkınma Bankası’ndan alınan
8,9 milyon $ kredi ile çıkılan yoğun bakım ihalesinin “usulsüz yapıldığı, cihazların eksik ve bozuk kabul edildiği” gerekçesiyle iptal edildiğini belirtti. Oluşan kamu zararı mahkeme kararı ile 4 537 592 $ olarak belirlendi ve sorumlular hakkında soruşturma başlatıldı. Kekeç’in iddialarına göre Çukurova Üniversitesi yetkilileri tarafından, “Yüklenici firmanın taahhütlerine uymuş olduğuna, kabulün de şartnameye uygun yapıldığına” dair bir rapor hazırlanarak resmi belgede sahtecilik suçu işlendi. Rapor üzerine üniversite zarara uğratıldı, firma beraat etti. Kekeç, firmanın davayı kazanması için sahte rapor hazırlayan ve mahkemeye sunan firma ile işbirliği yapan Prof. Dr. Alper Akınoğlu ve Prof. Dr. Behnan Alper ve diğer sorumlular hakkında disiplin ve ceza soruşturmasının açılması için 2008 ve 2009 yıllarında
YÖK’e başvurdu ancak istemler üzerine herhangi bir işlem yapılmadı. (Cumhuriyet 10.01.2013)

ÇELENKLERE VE GELENLERE DİKKAT


Dostlar
,

Paris’te 12.1.13 günü öldürülen 3 PKK’lı kadın operasyonunun ardalanını
bu denli derinlikli ve gerçekçi, sağduyulu irdeleyen bir çözümleme (analiz) sanırım siz de okumadınız.

Sayın E. Amiral Türker Ertürk’e teşekkür borçluyuz..

Sevgi ve saygı ile.
Ankara, 19.1.13

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

==================================

E. Amiral Türker Ertürk

portresi_sade

ÇELENKLERE ve GELENLERE DİKKAT

Paris’te öldürülen Sakine Cansız, Fidan Doğan ve Leyla Söylemez adlarındaki
3 PKK’lının dün (17.1.13) Diyarbakır’da cenaze törenleri oldu. Bu yazıyı kaleme aldığımda ve gazeteye gönderdiğimde cenazeler Türkiye henüz getirilmiş
ama törenleri yapılmamıştı.

Beklentim, AKP yönetiminde zıvanadan çıkmış Türkiye’de Diyarbakır’da yapılacak törenin Habur rezaletini aratmayacağı yönündedir.

Hükümet tek bir işe odaklanmıştır. Diyarbakır’da yaşanacakları halkın gözünden nasıl kaçırabilirim. Yandaş ve yalaka medya bugünler için vardır. Cenaze sırasında yaşanacakları sizlerin gözünden mümkün olduğunca kaçıracaklar ve bunları normal şeylermiş gibi size takdim edeceklerdir.

Çırnık okurları bilirler, biz bu köşede daha önce de yazdık; 2002’de bitme noktasına gelen, silahlı mücadelede tümüyle yenilen PKK terörünü yeniden diriltmek, azdırmak ve Türkiye’yi pazarlık masasına oturtmak maksadıyla yaptırılan Kürt açılımının ve birbirini izleyen süreç içinde Habur kepazeliğinin, Oslo görüşmelerinin ve en son olarak İmralı açılımının arkasında ABD vardır.

  • Hedef Barzanistan’ı Irak’tan koparmak, Suriye’yi bölerek kuzeyinden denize çıkarmak, Diyarbakır ve havalisi ile birleştirerek federatif yapıda Türkiye’nin korumasına vermek ve kukla Kürt Devleti’ni kurmaktır.
  • Bu özerk yapı uluslaşma sürecinin inşasından sonra zamanı gelince bağımsız devlet olarak Türkiye’den ayrılacaktır.
  • Kuzey Irak petrolleri bu projenin ana havucu, terörün azdırılması ve kırılgan ekonomimizin sürekli ihtiyacı olan sıcak para girişinin engellenmesi ana sopalarıdır.

Projenin planlayıcıları, takipçileri ve destekçileri

Bu projenin planlayıcıları ve sıkı takipçileri ABD ve İsrail’dir.

Bu projeye AB’de destek vermektedir. 

Bunun anlamı şudur:

Projenin gerçekleşmesine engel olmaya çalışan veya çalışacak çevreler, projenin sahipleri ve destekleyicileri tarafından tehdit olarak algılanacaktır.

Emperyalizm ayrıca bir taşla birden fazla kuş vurma peşindedir.

ABD ve İsrail bir gerekçe yaratarak İran’a müdahale peşinde koşmaktadır.

Kukla Kürt Devleti oluşumu projesi, İran’ın tehdit algılamasında en üstte
yer almaktadır. Bunun anlamı, İmralı açılımı ile bu projenin gerçekleştirilmesi yönünde ilerleyen

  • Türkiye, önünde sonunda İran ile savaşmak zorunda kalacaktır.

Kürecik radarına ve Patriot füzelerine bu nedenle ihtiyaç duyulmuştur.

  • Gelelim Paris’teki infazlara...

Çeşitli tevatürler dolaşıyor. Kişisel hırslar, uyuşturucu ve haraçtan elde edilen paraların paylaşımında anlaşmazlık, Türkiye’de çözümü istemeyen derin devlet yapılanması, PKK içi hesaplaşma, çözümü istemeyen İran ve Suriye gibi ülkelerin istihbarat örgütlerinin işi gibi.

İnfazlar Paris’in göbeğinde yapılmıştır.

Avrupa’da özellikle Fransa, Almanya ve İngiltere gibi ülkelerde Türkiye kökenli Kürt, köktendinci ve tarikat faaliyetleri çok yakından izlenir ve denetim altında tutabilmek için parasal yardım da dahil her türlü destek verilir.

Çoğu zaman bu ögelere örgütlenebilmeleri için kimikez çok ucuza,
kimikez ücretsiz evler ve binalar tahsis edilir.
 Amaç bu örgütleri kendi ülkelerinin güvenliği açısından yakından izlemek, denetim altında tutmak ve gerektiğinde çıkarları için kullanabilmektir.

Fransa’nın yüksek çıkarları

Bu nedenle Fransız istihbaratı, jandarması ve polisinin bilgisi dışında
böyle bir infazın gerçekleştirilmesi olanaksızdır.

  • Eğer failleri yakalanamıyorsa arkasında Fransa’nın yüksek çıkarları vardır. 

Aynen ASALA terörüne şehit verdiğimiz diplomatlarımızın canilerinin bulun(a)madığı gibi.

Başbakan Erdoğan “infazların İmralı sürecine yönelik olduğunu” söylüyor ve Fransa’yı suçluyor. Kandil, AKP’yi suçluyor ve PKK’yi tasfiye operasyonunun bir parçası olarak yorumluyor. BDP sanırım bir yerlerden kulağına sufle edilmiş olacak ki ağız değiştiriyor, İran ve Suriye’yi hedef gösteriyor.

Cinayetlerin sorumlusu Türkiye’deki derin devlet olabilir mi?

Bu en başta neye derin devlet dediğinize göre değişir. Bugün bu derinliği mafya, tarikat (F Tipi Örgüt) ve gladyo (ABD, NATO, CIA) elde tuttuğundan,
soruya mümkündür yanıtı verebiliriz.

İran ve Suriye olabilir mi?

Bu öldürmelerin arkasında İran ve Suriye olabilir mi? Olamaz. Olsa idi, emin olun hemen suçüstü yaparlardı. Zaten böyle bir hata yapılmasını bekliyorlar.
Ama Avrupa çapında genişletilen soruşturmalara bakılırsa suçu İran ve Suriye’nin üzerine atma olasılığını yok saymamak gerekir.

Analizimiz göstermektedir ki;

  • Bu cinayetlerin amacı;
  • Erdoğan-Öcalan ittifakının ve kukla Kürt Devleti’ne gidecek İmralı sürecine direnç gösterenlerin ortadan kaldırılması operasyonudur.
  • Kuşku duymayınız ki, infazın arkasındaki irade ile 
    sürecin arkasındaki irade aynıdır.

İnfaz ettiklerinin cenazelerine çelek ve temsilci göndermek mafya geleneklerindendir. Bu gözle Diyarbakır’da yapılan cenaze törenine sonrasındaki timsah gözyaşlarına dikkat.

Saygılar sunarım.
18.1.13

Avrupa Kooperatif Üniversitesi


“Sevdiklerinizi gömmeyin,
organlarını bağışlayarak onları onurlandırın.”
 

Prof. Dr. Alihan Gürkan

Dostlar,

Muğla Üniv.’den emekli Sayın Prof. Dr. Ayhan Çıkın hocamız önemli bir derleme yapmış..

Bizim önümüze “En önemli sorununuz Kürt sorunudur” diye içeriden ve dışarıdan dayatılırken, dışımızdaki dünye nelerle meşgul..

Bu arada özellikle balonlaştırlan gündemle (3 PKK’lının cenaze töreni ve
Mehmet Ali Birant‘ın ölümü) Silivri Zulümhanesi unutturulmak isteniyor.
Bir de 7 ilde yeni bir baskın dalgası ve ilerici avukatlar da dahil kapsamlı gözaltı..

  • Kooperatifler ülkemiz için yaşamsal önemde..

Gazi Mustafa Kemal Paşa da işin bilincinde ve Tarım Kredi Kooperatifleri Birliği‘nin kurucusu. Silifke Şubesi’nin de 1 sayılı üyesi..

Yüce ATATÜRK, 30.6.1936’da Silifke Tekir’de ilk Tarım-Kredi Kooperatifini kurarak kendisi 1 sayılı üye olmuş ve özellikle yoksul köylüyü, çok sınırlı gücünü
biraraya getirmek üzere Kooperatif örgütlenmesine teşvik emiştir.

Sakın kimse Kooperatiflerin komünist icadı olduğunu savlamaya kalkmasın.

Bu dayanışma birimlerinin -kooperatiflerin- anavatanı İngiltere ve kuruluşu
21 Aralık 1844!

21 Aralık, Rochdale Haksever Öncülerinin İngiltere / Manchester’da 1844’te kurdukları tüketim kooperatifi ile ekonomide yarattıkları soylu devrimin yıl dönümüdür. AB ülkeleri, günümüz kalkınmışlık düzeylerini başta sömürü olmak üzere başlıca kooperatiflere borçludurlar.

Uluslararası platformlarda kooperatifin kabul görmüş 2 tanımı var :

Birincisi Uluslararası Kooperatifler Birliği’nin (ICA) kuruluş kurallarında yer alan tanımdır. Buna göre;

  • Kooperatifler; kişilerin karşılıklı yardımlaşma esasına dayanan girişimlerinin, üyelerinin ekonomik ve sosyal gelişimi için kullanıldığı örgütlerdir.

2. tanım da ILO (Uluslararası Çalışma Örgütü) kararlarında yer almıştır :

  • Kooperatifler; kişilerin gönüllü olarak belli ortak bir amacı gerçekleştirmek için oluşturdukları, gerekli sermayeye eşit koşullarda katıldıkları,
    üyelerin aktif girişimlerindeki kâr ve risklerin adil olarak paylaşıldığı
    demokratik denetimli örgütlerdir.

Anlaşıldığı gibi, kooperatiflerin 2 temel yönü bulunmaktadır;
hem sosyal, hem ekonomik birimlerdir. Bize göre de, kooperatif hareketin
en temel özellikleri, yurttaşların örgütlenme ve dayanışma gereksinimlerine
yanıt vermesidir.

Ayrıca BM geçtiğimiz yılı, «2012 Dünya Kooperatifçilik Yılı» olarak duyurmuştu.

Bu bağlamda ülkemizin 2 temel alanda daha ülke düzeyinde örgütlenmiş Kooperatifleşmeye gereksinimi var :

1. Sağlık Kooperatifleri

2. Eğitim Kooperatifleri

İlki özellikle piyasalaştırlıdı giderek erişilmez, bedeli ödenemez olmakta; SAĞLIKTA DÖNÜŞÜM Masalının balayı dönemi bitti..

İkincisi ise, piyasalaştırlmaya ek olarak bir de özellikle 4+4+4 ile dincileştirldi.

Her iki küresel güdümlü saldırıya direnmenin yollarından biri bu koooperatifler.

Ama sorun gündemde değil ne yazık ki!

Niçin ??

Bu konuyu tartışmamız gerek..

Prof. Ayhan Çıkın, “takma kalbi” ile 10. yılında, web sayfasında aydınlanma çabasını azimle sürdürüyor. Kendisine şükran borçluyuz. Bu yüzden de bu dosyamızın en üstüne organ aktarımı ile ilgili bir öneri koyduk; yineleyelim :

  • “Sevdiklerinizi gömmeyin,
    organlarını bağışlayarak onları onurlandırın.”

Sevgi ve saygı ile.
Ankara, 19.1.13

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

=====================================

Avrupa Kooperatif Üniversitesi

Avrupa Kooperatif Üniversitesi (AKÜ), “kooperatif kolejleri birliği” aracılığı ile geliştirilmiş bir proje birliğidir.

Avrupa Kooperatif Üniversitesi (AKÜ)[1],[2], 2003’de kurulmuş açık bir Avrupa internet ağıdır.

Bu ağ içinde kooperatif kolejlerinin tüzel kişilikleri ile gerçek kişiler toplanmıştır. Amacı, sosyal girişimciler tarafından gerçekleştirilen üretim, sermaye birikimi (capitalisation) ve bilgi iletim alanının canlandırılması ve yapılandırılmasıdır.
AKÜ, Avrupa düzeyinde dinamik bir sosyal girişimci modelinin gelişmesine katkıda bulunur[3]. Avrupa Kooperatif Üniversitesi, Leonardo da Vinci Avrupa Programı çerçevesi içinde “kooperatif kolejleri birliği” aracılığı ile geliştirilmiş bir proje birliğidir. Bu projenin konusu,“sosyal ve dayanışma ekonomisi işletmecilerinin eğitimiyle yükümlü üniversiteler ve eğitim kuruluşları için Avrupa düzeyinde kooperatifçilik deneyim ve araştırma alanı” yaratmaktır[4].

AKÜ KAYNAK MERKEZİ

AKÜ Kaynak Merkezi, Sosyal ve Dayanışma Ekonomisi işletmecilerinin bilgilerini, uygulamalarını ve yenilikçi araçların kullanımını ve araştırma, sermaye birikimi (capitalisation), yardımlaşma ve yayılma süreçlerinde besleyici pedagojik kaynaklar sunar.

Ağ olarak AKÜ’nün başta gelen hedeflerinden biri, kooperatif pedagojisiyle ilgili akılcı bir eğitim yöntemi açısından ve sosyal ekonomi girişimlerinin farklı ailelerinin kurallar sisteminin ve özel ilkelerinin büyük bir kısmının, içerik açısından,
bizzat kendilerine bağladığını kabul eder; sosyal ekonomi girişimcilerinin formasyonunun özelliği de, eylem ve kuram düzeylerinde kaynakla beslenmesi gereğini önemser.

AKÜ PROJESİ

“Avrupa Kooperatif Üniversitesi” projesinin kuruluş teklifi,  “Kooperatif Kolejleri Birliği” (Groupement des Collèges Coopératifs) tarafından getirilmiştir. Bu projenin orijininde ikili bir meydan okuma vardır :

1.   Sosyal ve Dayanışma Ekonomisinin yeni mesleki niteliklerinin ihtiyaçlarına
yanıt vermek

Tatmin edilemeyen ihtiyaçlara cevap vermeye uygun yenilikçi projeler, onların destekçileri ve işletmecileri için yeni becerileri gerektirir. Bu projeler, küresel yaklaşımlar ve stratejik uyarlamalar isterler. Sosyal ve Dayanışma Ekonomisi’nin aktörlerinin bölge içinde kökleşmesi ve uzaktan eğitim uygulamalarının gelişmesi, pedagojik araçların ve yöntemlerin gelişmesini ve yeniden kurulmasını gerektirir :

*  Avrupa düzeyinde nöbetleşe uygulamalar,

*  Eylem araştırması,

Kooperatif eğitimi.

Sosyal ve Dayanışma Ekonomisi aktörlerinin kazandığı yeni beceriler pek az bilinmektedir ve bu becerilerin bir doğrulanma sisteminden geçmesine ihtiyaç duyulmaktadır.

2 – Avrupa düzeyinde Sosyal Ekonomi ve Dayanışma Ekonomisi profesyonellerinin, eğiticilerinin, araştırıcılarının ve  bilgi birikiminin yakınlaşmasını teşvik etmek.

Bu başlığı üç amaç altında özetlemek mümkündür :

*  Avrupalı sosyal girişimcilerinin uygulamalarının araştırılması, kimlikleştirilmesi ve profesyonelleşmesi için bir referans belgesi oluşturmak;

*  Sosyal ve Dayanışma Ekonomisi’nde girişimcilik ve toplumsal yenilikçilik için
bir Avrupalı eğitim mekanizmasını başlatmak.

*  Kısa sürede, Avrupa Kooperatif Üniversitesi çerçevesinde bu eğitimi geliştirmek ve sürekli kılmak.

AKÜ PROJESİNİN 3 EVRESİ  : 1999-2009

Avrupa Kooperatif Üniversitesi projesinin ilk evresi : 2001-2004[5]

Bu projeyi yürütme sorumluluğunu “Provence Alpes Méditerranée (P.A.M.) 
Kooperatif Koleji[6] üstlenmiştir. Bu ilk dönem bir hazırlık dönemidir :

*  Sosyal girişimcilerin günlük faaliyetlerinde kooperatifçilik ilkelerine uygulamaya koyan bir Avrupa girişimci Referans belgesinin geliştirmesi[7];

*  Bir AKÜ Şart’ının hazırlanması[8];

*  5 grup (Belçika, İtalya, İspanya, Fransa, Portekiz) sosyal girişimcilere uzaktan
deneysel eğitim kursunun açılması;

*  Kaynak merkezinin ve web sitesinin ilk belgesel temelinin kurulması.

Avrupa Kooperatif Üniversitesi projesinin 2. evresi  : 2005-2007[9] 

Bir önceki proje evresini tamamlayan, “2005-2007 Avrupa Kooperatif Üniversitesi Ağı” evresinde, sosyal ekonominin genel ilkelerini ve demokratik yönetim pratiklerini uygulamaya koyması, dayanışmanın sonuçlarını takip ederek karakterize olmuş girişimlerin yöneticilerini, sosyal girişimcilerin formasyonu üzerine bir Avrupa ağı yapılandırmayı ve geliştirmeyi hedeflemektedir. Projenin  bu evresinde 3 eksen geliştirildi :

1.    Dört uzmanlık konusuna göre  yenilikçi eğitim araçları ve uygulamaları, bilgi-bulgularının toplanması, yardımlaşma, bunların yayılması ve kullanımına olanak veren  bir “Avrupa sosyal girişimcilik eğitimi kaynak merkezi” kurulması :

Kooperatif eğitim araçları ve uygulamaları, sosyal ekonomi girişimcileri eğitiminin özel içeriği, sosyal girişimcilik ve formasyon mühendisliği, sosyal girişimcilikte eğitim aktörleri sistemi;

2.    Sosyal Ekonominin mesleki örgütleri  (Kooperatifler, Yardımlaşma Sandıkları ve Dernekler) ve formasyon aktörleri (öğretici-araştırıcı, eğiticiarasında değişimi geliştirme ve sağlamlaştırma;

3.     Sosyal Ekonomi birlikleri ve federasyonları, formasyon aktörleri ve yerel belediyelerin, Avrupa düzeyinde bir mobilizasyon stratejisiyle bu ağın sürdürülebilir koşullarının oluşturulması.

Avrupa Kooperatif Üniversitesi projesinin  3. evresi  :  -2009 : UCE-GIFES projesi

1999’dan beri AKÜ projesini yükümlenen “P.A.M Kooperatif Koleji”, projenin bu evresinde, eğitim aktörleri ağını açma ve remobilize etmeyi amaçlamaktadır. Bu bağlamda, P.A.M. Kooperatif Koleji, “Avrupa Kooperatif Üniversitesi Uluslararası Sosyal Ekonomi Eğitimcileri Birliği Ağı” (UCE-GIFAES)[10] için yeni bir proje geliştirir. Bu projenin iki amacı vardır :

*  Ağın önemli araçlarını teşkil eden “Kaynaklar Merkezi’nin ve sitesinin kooperatif çalışma sürecini kayıt altına almak;

*  Kendi bilgilerini ve pratiklerini yardımlaşmacı bir yaklaşım içinde ve sosyal girişimcilerin formasyonunda sürekli yükümlü eğitici bir topluluğu oluşmasına (ulusal ve uluslararası düzeyde) teşvik etmek ve organize etmek.

SONUÇ                     :

  • Türkiye’de kooperatifçilikle ilgili eğitimi, araştırmayı, vb…
    ne zaman ve nasıl gerçekleştirebiliriz ?

Dr. Ayhan ÇIKIN
18.1.13



[1] L’Université Coopérative Européenne (UCE)
[2] Daha ayrıntılı bilgi için bkz:  http://uce.universite-cooperative.coop/index.php?option=com_content&task=view&id=489&Itemid=365
[3]http://fr.wikipedia.org/wiki/Coll%C3%A8ge_coop%C3%A9ratif
[4]http://www.entreprises.coop/decouvrir-les-cooperatives/se-former-a-la-cooperation/prix-et-recherche-cooperative.html
[5] Daha ayrıntılı bilgi için bkz: http://uce.universite-cooperative.coop/images/pdf/uce%20fra%2001_04.pdf
[6] “Provence Alpes Méditerranée Kooperatif Koleji” 1979’da kurulmuştur. O, “Aix-Marseille II”üniversitesi ile işbirliği ile kurulmuş ve “Avignon  ve  Montpellier II” üniversiteleri ile ortak çalışmaktadır.
[7]  Daha ayrıntılı bilgi için bkz: http://uce.universite-cooperative.coop/images/pdf/resume%20entrep%20soc_8%20pages%20fran%20defin%20coul.pdf
[8] Daha ayrıntılı bilgi için bkz: http://uce.universite-cooperative.coop/images/pdf/charte%20uce%20fr.pdf
[9] Daha ayrıntılı bilgi için bkz: http://uce.universite-cooperative.coop/images/pdf/plaquette%20version%20francaise%2002%2005%2006%20definitive.pdf
[10] « Groupement International des Formateurs d’Economie Sociale de l’Université Coopérative Européenne en réseau » (UCE-GIFES).

AFRİKA BİLETİ..

Dostlar,

E. Amiral Türker Ertürk‘ün gittikçe mükemmelleşeen yazılarından biri daha..

Müthiş bir metafor geliştirmiş Sayın Ertürk :

  • El Kaide geçmişte ABD’nin Afganistan’a, Irak’a ve Ortadoğu’ya tüm ağırlıkları ile girebilmesinin bileti idi. Şimdi ise El Kaide, ABD’nin Afrika bileti.

Atalar boşuna söylememiş.. Her şeyin hayırlısı.. diye.

Türker paşa bir gadirle görevinden koparıldı ve çoook erken emekli edildi.
Deniz Kuvvetlerine eminiz çooook hizmetleri olacaktı.
Ülkemiz bundan yoksun bırakıldı.
Ama bir başka güzellik oluyor..
Paşa her gün bir yerlerde konferanslarda, ülke içinde ve dışında..
Halk TV’de, Ulusal Kanal’da, AYDINLIK’ta, İlk Kurşun’da.. Bizlerin köşelerinde.. Çook daha büyük kitlelere Aydınlanma hizmeti veriyor; yetkin ve seçkin emeği ile, derin birikimi ve yüksek zekası ile.. Yazılarını araştırarak, kanıta dayalı yazıyor.
O, Atatürk’ün askeri.. Akıl ve bilim dışında rehberi olabilir mi??

Türker Paşa’yı daha tuğamiralken adeta dalından koparan zalimler
acaba şimdi dizlerine vuruyorlar mı?

Yoksa ne yapıp edip O’nu susturmaya bir kılıf mı hazırlıyorlar..
Paşa her şeyi göze almış, özgürlüğü de güvencesi de yürekliliğinden..

Vira Amiralim vira..

Hak ve adalet hiçbir zaman sonsuza dek engellenememiştir.
Belki bir süre..
Ama İlahi adalete hep ama hep hesabı verilmiştir, verilecektir.
Bunu k,mseni aklından çıkarmaması gerekir.
Bu uyarımız, özellikle zulüm sahiplerine onlara da iyilik içindir..

Teşekkürler Türker Amiralim, Betz hücrelerinize sağlık..

Sevgi ve saygı ile.
Ankara, 15.1.13

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

=========================================

Em. Amiral Tüker ERTÜRK
portresi_sade

AFRİKA BİLETİ

Geçen hafta Cuma günü Fransa, Afrika ülkesi olan Mali’de askeri operasyon başlattı. Fransa Cumhurbaşkanı Francois Hollande “Askeri operasyonun
Mali Devlet Başkanı Dioncounda Traoure’nin yardım isteği üzerine
bu ülkenin kuzeyini ele geçiren İslamcı militanlara karşı başlatıldığını,
askeri müdahalenin uluslararası hukuka uygun olduğunu ve gerektiği kadar süreceğini”
 söyledi. Mali yetkilileri de “Fransızlar yanında Senegal ve Nijerya askerlerinin de Mali’de olduğunu ve operasyona katıldıkları” bildirildi.

Mali Kuzeybatı Afrika ülkesi olup Türkiye’nin yaklaşık iki katı büyüklüğünde ve nüfusu 15,5 milyondur. Denize kıyısı bulunmayan ve 1960’ta Fransa’dan bağımsızlığını kazanan Mali’nin komşuları Senegal, Moritanya, Cezayir, Nijer, Burkina Faso, Fildişi Sahili ve Gine’dir. Mali’nin % 90’ı Müslüman, % 1’i Hıristiyan % 9’u ise yerel dinlere inanmaktadır. Geçmişte Fransız sömürgesi olması nedeniyle ülkenin resmi dili Fransızcadır.

Fransa’nın askeri müdahaleye başlamasından bir gün sonra, geçtiğimiz Cumartesi İngiltere Başbakanı David Cameron “Mali’deki müdahaleye lojistik destek sağlayacaklarını fakat asker göndermeyeceklerini“ belirtti.

Mali’de yapılan askeri harekatın amacı Nisan 2012’den beri ülkenin kuzeyine
hakim olan El Kaide yanlısı grupların da içinde olduğu İslamcı militanların güneye ilerleyişini ve başkent Bamako’yu ele geçirmesine mani olmaktır.

Dün Libya’da bugün Mali’de

İslamcı militanların ve özellikle El Kaide’nin Mali’de etkinliğinin artmasının en büyük nedeni, 2011’de Libya’da Kaddafi’yi karşı yapılan NATO operasyonu olduğu bilinmektedir. Şu anda Mali’de isyancılar safında savaş veren yabancı militanlar, daha önce Libya operasyonunda taşeron olarak kullanılmıştır. Kaddafi’nin devrilmesi sonucunda oluşan istikrarsızlık Afrika’da güneye doğru yayılmakta, ayrıca Libya’da isyancıların ve yabancı militanların eline geçen silah ve cephane bugün Mali’de ve diğer Afrika ülkelerindedir.

Afrika kıtasında Batı’nın artan bu hareketliliği bize sürpriz gelmemeli. Bunun belirgin ipuçlarını 2006’da görmeye başlamıştık. Zamanın ABD Savunma Bakanı Donald Rumsfeld, “Afrika’dan ABD güvenliğine yönelik olası tehditleri göz önünde bulundurarak bu kıta için yeni bir komutanlık oluşturulmasının düşünüldüğünü” belirtmişti. Daha sonra 2007’de bu sefer zamanın Savunma Bakan Yardımcısı Eric Edelman “Çin’in Afrika’daki yoğun faaliyetlerinin ABD çıkarlarına zarar vereceğini“ açıklamıştı. Sonunda ABD harekete geçti, Başkan George Bush döneminde 1 Ekim 2008’de Afrika Komutanlığı (USAFRICOMresmi olarak kuruldu ve karargahı Stuttgart/ Almanya’da Kelley kışlasında
teşkil edildi.

Gerçekte Afrika’dan ABD güvenliğine yönelik tehdit yoktu. Ama Afrika demek altın, uranyum, petrol, doğal gaz, kıymetli maden, sömürülecek kaynak demekti. ABD bu konuda rakip ve ortak istememekteydi. Açıkça söylenemeyen tehdit buydu!

Geçen yılın son günleri ABD Savunma Bakanlığı (Pentagon) tarafından
“2013 başından itibaren 35 Afrika ülkesinde asker konuşlandırılacağı ve Afrika’daki ABD askeri varlığının artırılacağı“ açıklanmıştı. ABD bu kapsamda bugünlerde Kansas’ta bulunan 3500 kişilik bir piyade tugayını Afrika’ya göndermek üzeredir.

Bu tugayın harekat eğitim takviminde 35 Afrika ülkesinde 100 tatbikatın planlanmasına rağmen, gelişen ve başkenti tehdit eden isyancılar nedeniyle
tugayın ivedi olarak tümüyle Mali’de konuşlandırılması gerekebilecektir.
Bu durumda Afrika’da daha fazla sayıda Amerikan askerine gerek olacaktır.

Amerikan barışı (Pax Americana)

ABD tek kutuplu dünya düzenini sürdürmek, dünyanın her yerinde hegemonyasına direnenleri ezmek, tüm yer kürede Amerikan barışını
(Pax Americana) kabul ettirmek ve dünyanın ekonomik, askeri ve siyasi
güç merkezinin doğuya doğru kayışını durdurmak istemektedir.

ABD bu maksatla doğunun yükselen gücü Çin’i Asya Pasifik Bölgesi’nde kuşatmaya, bu ülkeyi istikrarsızlaştırmaya, Ortadoğu’da hegemonyaya direncin başat gücü İran’a müdahale için stratejik müttefiki İsrail ile beraber fırsat kollamaktadır.

CIA bordrolarından yıllarca maaş almış, Afganistan’da, Libya’da ve Suriye’de işbirliği yapmış ve yapmakta olan El Kaide, ABD’nin Afrika kıtasında askeri varlığını artırabilmesinin gerekçesidir. Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra yeni düşman Radikal İslam veya Köktendinci İslam’dır.

El Kaide geçmişte ABD’nin Afganistan’a, Irak’a ve Ortadoğu’ya tüm ağırlıkları ile girebilmesinin bileti idi. Şimdi ise El Kaide, ABD’nin Afrika bileti.

Çin petrol olarak körfeze, madenler olarak Afrika’ya çok bağımlıdır. Çin’in Afrika’da çok büyük yatırımları vardır. Petrol, doğal gaz, maden ve diğer tabii kaynaklar bakımından çok zengin olan Afrika kıtasında Çin ile ABD arasında soğuk savaş sürmektedir.

Fransa’nın Mali’ye müdahalesini, ABD’nin Afrika’daki askeri varlığını artırmasını, Erdoğan’ın 2011’de Somali, geçen hafta ilk ikisi Mali’nin komşusu olan Senegal, Nijer, Gabon ziyaretlerini ve F Tipi Örgütün Afrika’da CIA denetiminde yaptığı misyoner faaliyetlerinibu bağlamda değerlendirmek lazım.

Saygılar sunarım.