Günlük arşivler: 8 Ekim 2012

Suay Karaman : HADDİNİ BİLDİRMİŞ

Suay Karaman

HADDİNİ BİLDİRMİŞ
İlk Kurşun Gazetesi, 8 Ekim 2012

AKP Genel Başkanı Tayip Erdoğan, partisinin 4. olağan kongresini izlemek isteyen bazı medya kuruluşlarına yasak getirdi. Bu yasağı “onlara haddini bildirmek de bizim cevabımızdır” diyerek gerekçelendirdi. Kendisini ve iktidarını eleştiren medyaya haddini bildirince, dağ gibi biriken tüm sorunlar çözüldü mü?
AKP’nin kongresini konuk olarak izleyenler arasında, Irak’taki emperyalizmin en aktif iş görenlerinin önde gelenlerinden Mesut Barzani’nin olması şaşırtıcı değildi. PKK terör örgütünün üyelerini Türkiye’ye teslim etmesi istendiğinde Barzani’nin yanıtı şöyle olmuştu; “Türkiye’ye bir Kürt kedisi bile vermem.” Suriye’deki Kürtleri eğittiğini açıklayan ve PKK terör örgütüne destek veren Barzani’ye kongrede bulunanlar “Türkiye seninle gurur duyuyor” şeklinde bağırdılar. Kongrenin konuklarından bir başkası kendi ülkesinde idama mahkum edilen Irak Cumhurbaşkanı Yardımcısı Tarık Haşimi idi. Hakkında interpol aracılığıyla arama kararı çıkartılan Tarık Haşimi, AKP Genel Başkanı’nın Davos’taki çıkışını unutmadığını söyledi. Kongrenin bir diğer konuğu ise, AKP Genel Başkanı’na “sen öndersin” diyen CIA tarafından devşirilen Filistin İslami Direniş Hareketi’nin (Hamas) sürgündeki lideri Halid Meşal idi.
Kongreye CHP ve MHP gibi muhalefet partilerinin yöneticilerinin çağrılmaması dikkat çeken bir durumdur. Ayrıca bazı medya kuruluşlarına ‘haddini bildirmek” amacıyla yasak getirilmesi de demokrasi dışı bir tutumdur. Bütün bunların yanında Barzani gibi emperyalizmin maşalarıyla gurur duyanlar, ‘ileri demokrasi’ masallarına inanan, bilinç yoksunu zavallılardır.

PKK terör örgütünü destekleyenlerle gurur duyanlardan, aynı ülkede yaşayan bizler de utanç duymaktayız.

Bazı medya kuruluşlarına haddini bildirmek isteyenler, yıllardır terör can alırken, neden PKK terör örgütüne haddini bildiremedi? Neden has ile başlayıp, haslı bir küfür eden Diyarbakır Anakent Belediye Başkanı’na haddini bildiremedi?
Haslı küfürü sineye çekenler, HAS Parti (Halkın Sesi Partisi) Genel Başkanı Numan Kurtulmuş’un AKP’yi yerden yere vuran eleştirilerine karşı neden haddini bildirmedi? “AKP’nin riyakâr davranan, millete tepeden bakan, saltanat heveslisi bir parti olduğunu, kamplaşmacı ve gerilimli bir siyaset izlediğini” söyleyen Kurtulmuş, AKP’yi Kemal Derviş’in ekonomik programını izleyerek bu politika ile Türkiye’deki herkesi borçlu hale getirmek, fabrikaları kapatmak, çiftçi ve esnafın işlerinin bozulmasına neden olmak, Türkiye’yi işsizlik ve fukaralık sürecine sürüklemekle itham ederek, özelleştirmelere karşı çıkmıştı. Bu ağır eleştirilerin ardından Numan Kurtulmuş iktidar partisine katıldı ve genel başkan yardımcısı yapılarak, ödüllendirildi. Haddini bildireceklerine, kurtulmuş gibi devşirerek susturdular.
Demokrat Parti eski Genel Başkanı Süleyman Soylu, geçmişte hükümet, iktidar partisi ve başbakan için çok ağır sözler kullanırken neden haddini bildirmedi? Şu soylu söylemler, Süleyman Soylu’ya ait: “Başbakan padişah olmak istiyor… Bu hükümete zıkkımın kökünü göstereceğiz… Hükümet yolsuzluk çukurunun içinde… Başbakan rantın babasını getirdi… At üzerinde duramayan ülkeyi de yönetemez…” Bu ağır eleştirilerin ardından Süleyman Soylu da, iktidar partisine katıldı ve genel başkan yardımcısı yapılarak, ödüllendirildi. Haddini bildireceklerine, soylu bir şekilde devşirerek susturdular.
Yangın yerine dönen ülkemiz, iç savaşın tam içindedir ve emperyalist isteklerin ‘sıfır sorun’ politikası sayesinde Suriye ile savaşın tam ortasındadır. İşsizlik, açlık, yoksulluk, yolsuzluk ve sürekli yapılan zamlar alıp başını gitmektedir. Subaylarımız, yurtsever aydınlarımız Silivri’de zulüm altındadır. Kahraman ordumuz, terör örgütü olarak gösterilmektedir. ‘İleri demokrasi’ aldatmacasıyla faşizmin içine çekilen ülkemiz, yıllardır emperyalizmin oyunlarıyla bölünme ve parçalanma tehlikesiyle karşı karşıyadır. Sivilleşme ile ihanet birbirine karıştırılmıştır. Bu çetin koşullar altında yaşamaya zorlanan halk, siyasi iktidara haddini bildireceği günü büyük bir özlemle beklemektedir.
Siyasal iktidarlar, sona yaklaşıldığını anlayınca hırçınlaşırlar. Bu hırçınlık siyasal iktidarı demokrasi dışı tutum ve davranışlarda bulunmaya zorlar. Bunun sonucunda siyasal iktidar, kendilerine muhalif olanlara haddini bildirmek için ‘ileri demokrasi’ adını verdikleri faşizme sarılırlar.
‘İleri demokrasiye’ sarılanlar kendilerini usta olarak görseler de, deliğe süpürülmekten korkarlar.
Ancak yolun sonuna gelinmiştir ve korkunun faydası yoktur, süpürülecek delik çoktur…

1651 TUTUKLUDAN AÇIKLAMA: Duyarlı davranacağınızı umarak..

Dostlar,

Balyoz davası sanıkları neler istemişlerdi karar öncesi, biz neler yapabildik e sonuç ne oldu?

Kararın ardından 1 kez daha irdelemekte yarar var.. Bu yüzden, hoşgörünüzle 2. kez veriyoruz bu metni..

Sevgi ve saygı ile.
Ankara, 8.10.12

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

================================================

Duyarlı davranacağınızı umarak...

DIŞARIDA 33 AMİRAL KALDI (!)

1651 TUTUKLUDAN AÇIKLAMA

TUTUKLU ASKERLERİMİZDEN AÇIKLAMA !!

SÖZDE BALYOZ DAVASI NEDENİYLE TUTUKLU OLAN ASKERLERİMİZ; BALYOZ DAVASININ NE OLDUĞUNU, MİLLETİMİZE ANLATMAK AMACIYLA AŞAĞIDAKİ BİLDİRİYİ HAZIRLAMIŞLAR. BU BİLDİRİNİN MÜMKÜN OLDUĞU KADAR ÇOK KİŞİYE ULAŞMASI İÇİN SİZLERİN DESTEĞİNİ BEKLİYORLAR.

LÜTFEN LİSTENİZDEKİ TÜM KİŞİLERE ULAŞTIRMAK VE ONLARIN DA BU ZİNCİRİ DEVAM ETTİRMESİNİ SAĞLAMAK SURETİYLE ASKERLERİMİZİN SESLERİNİ DUYURMALARINA YARDIMCI OLUNUZ. ELEKTRONİK POSTA YOLUYLA ULAŞAMADIĞINIZ KİŞİLERE ALACAĞINIZ ÇIKTILARLA ULAŞINIZ…!

BALYOZ GERÇEĞİ :

1.Darbe teşebbüsü suçlamasına esas teşkil eden sözde Balyoz planının tek dayanağı olan 11 numaralı CD sahtedir. Sahteliği bilirkişi raporlarında gösterilen yüzlerce örnekle ispatlanmıştır. CD’nin gerçek
olduğuna yönelik somut hiçbir kanıt da yoktur. Ancak savcılar ve mahkeme heyeti bu açık, yalın, kesin ve net gerçeği ısrarla görmek istememekte ve bu sahte delillerle herkesi peşinen suçlu kabul etmektedir.

2. 11 numaralı CD’nin imajı, defalarca talep edilmesine rağmen CMK esasları ısrarla ihlal edilerek savunma avukatlarına verilmemektedir. Kanaatimiz odur ki istenen CD’ler verildiği takdirde;

a) 11 numaralı CD’nin sahteliği kısa sürede teyit edilerek hazırlanan komplo ortaya çıkarılacak ve dava çökecektir.

b) Sahte belge üreten şebeke, yeni deliller(!) üretebilmek için zaman bulamayacak, böylece dava süresini uzatmak isteyen komplocuların oyunu bozulacaktır.

3. İddia makamı çeşitli kurum ve kuruluşlardan gelen ve 11 numaralı CD’nin sahteliğini gösteren ve sanıkların lehine olan belgeleri adli emanete(!) almak suretiyle savunmadan ve mahkemeden saklamakla
kalmamış, aynı zamanda bu belgeleri çarpıtarak, bilerek ve yanlış yorumlayarak Mahkemeyi yanıltmıştır. İnternet sitelerindeki öğrenci tezlerinden dahi alıntıların olduğu, soruşturma savcılarının sanıklar aleyhine tek taraflı olarak hazırladığı iddianame bir ucubedir. Bu garabet iddianamenin kabul edilmesi başlı başına bir skandaldır.

4. Sözde Balyoz Planı ve buna paralel ve sahte olarak düzenlenen diğer planlara dayanarak hazırlanan iddianamede gösterilen mağdurlar; ne cebren ıskat veya vazife görmekten men edileceği iddia edilen hükümet, ne de sözde planlarda ismi geçen kişilerdir. Olayın gerçek mağdurları Türkiye Cumhuriyetine ve Türk Silahlı Kuvvetlerine yıllarca canı pahasına hizmet vermiş olan emekli ve muvazzaf 194 askerdir.

5. Savunmaya verilmeyen 11 numaralı CD ve dosyaların varlığı; kutsal savunma hakkımızı özellikle kısıtlamakta, gerçeklerin ortaya çıkarılmasını engellemekte, yapılan tutuklamalar ile süreç, mesleki kariyerleri hukuken sonlandırılmak suretiyle tutuklu askerler aleyhine dolaylı cezaya dönüştürülmekte, bu şekilde bir tasfiye gerçekleştirilmekte ve hukuka saygı kavramının arkasına saklanarak Türk Silahlı Kuvvetleri’ne saldırılar sürdürülmektedir..

6. 11 Şubat 2011 tarihinde evrensel hukuk normları yok sayılarak savunma hakkı verilmeden ve lehte deliller göz ardı edilerek 163 kişi için tutuklama kararı verilmiştir. Üst mahkemeye yapılan itiraz, mahkeme Başkanının hukuk ve adalet adına büyük bir cesaretle kaleme aldığı ve iddianameyi tümüyle çürüten çok haklı gerekçeleri görmezden gelinerek oy çokluğu ile reddedilmiştir. Bu karar mahkeme öncesi yapılan hakim atamaları hakkında kamuoyunda oluşan şüpheleri haklı çıkarır mahiyettedir.

7. 196 sanık ile başlayan dava sürecinin ilk adımı olan Kimlik Tespiti esnasında iddianamenin gayrı ciddi hazırlanması sonucu yanlış kimlik tespiti nedeniyle sanık sayısı 194 ‘e düşürülmüştür. Zaten Temmuz 2010’da 102 sanık için verilen yakalama kararının yanlışlığı da üst mahkeme tarafından düzeltilmişti.İddianamenin okunmasından sonra Mahkeme Savcısı tarafından 181 sanığın tutuklanması talep edilmiş, iki üyesi değişmeyen Mahkeme Heyeti tarafından gerekçesi anlaşılmayan nedenlerle 163 sanığın tutuklanmasına karar verilmiştir. Daha önce soruşturma safhasında bir kez tutuklanan ve yakalama kararı verilen 102 sanık içerisinde de yer alan bir sanık her nedense bu kez tutuklama kararı dışında bırakılmıştır. Bu uygulamalar, yakalama ve tutuklama kıstaslarının tutarsızlığını ve keyfiliğini göstermektedir.

8. Mahkeme heyeti tarafından tutuklama nedenlerinden birisi olarak da delillerin henüz toplanmamış olması gösterilmektedir. Sekiz yıl önce icra edilen bir seminere dayalı sözde delillerin hala toplanamamış olması hiçbir şekilde kabul edilemez. Deliller tamamlanmadan, tamamen sahte deliller ve kişisel kanaatlerle bu iddianame nasıl hazırlanmış ve nasıl kabul edilmiştir? Bu kabul hukuk kurallarına ve mevcut kanunlara göre mi yapılmıştır? Daha toplanacak delil mi vardır? Yoksa komplocuların yeni sahte delil üretip yine bir yerlere saklamaları mı beklenmektedir? unutulmamalıdır ki ; Gölcükte çıkanlar yeni delil değil 11 numaralı sahte CD’nin aynısıdır. Bu husus 11.ci Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı tarafından açıkça ifade edilmiştir.

9. Her kışlasında cami veya mescidi bulunan Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarını, kendi camilerini bombalayan ve kendi uçağını düşüren birer cani gibi gösteren iddianamenin tamamen gerçek dışı olduğunu Türk milletine doğrudan anlatabilmek için; daha önce 10.cu Ağır Ceza Mahkemesi tarafından reddedilen duruşmaların bir televizyon kanalından canlı olarak yayınlanması talebimizi tekrarlıyoruz. Çünkü 2003 yılında icra edilen plan seminerinin tüm konuşmaları Ordu Komutanının emriyle kayda alınmış ve muhafaza edilmiştir. Bu seminerin üst komutanlıklar tarafından emredilen katılımcı ve gözlemci personelin iştirakiyle açıkça ve legal olarak yapıldığını Türk Milleti görmelidir. Müvekkillerimizin uğruna canlarını feda edeceklerine dair namus ve şerefleri üzerine ant içtikleri Yüce Milletimizden saklayacak hiçbir şeylerinin olmadığını ve tüm suçlamaların asılsız olduğunu tüm dünyaya haykırıyoruz.

10. Sonuç olarak;

a) Mevcut durumu itibariyle bir garabet olan bu iddianame bir iftiranamedir! Ve iddianameye esas teşkil eden sözde Balyoz Planı 194 sanık için açık bir komplo ve bir dijital terördür.
b) İddianamedeki suçlamaları tümüyle reddediyoruz.
c) Mahkeme Heyetini Balyoz Güvenlik Harekât Planı denen komployu kimlerin hazırladığını bulmaya davet ediyoruz.
d) Duruşmaların televizyonlardan canlı yayınlanmasını talep ediyoruz.
e) Mahkeme Heyetinden herhangi bir lütuf değil, Türk Milletinin kendilerine verdiği yargılama yetkisini, evrensel hukuk kuralları ve mevcut kanunlar çerçevesinde,vicdanlarının sesine kulak vererek kullanmalarını, hukukun gereklerine ve ettikleri yemine uygun kararlar vermelerini bekliyoruz.

TSK Muvazzaf ve Emekli Asker Tutukluları Adına

(E) Orgeneral Şükrü Sarıışık
Kur.Alb.Yılmaz Çongar

Onur Öymen : Uçurumun Kenarında Dış Politika

Uçurumun Kenarında Dış Politika isimli kitabım hakkında Melih Aşık‘ın bugünkü Milliyet’te yazdığı yazı aşağıdadır.

Uçurumun kıyısında!

Emekli Büyükelçi ve eski CHP Genel Başkan Yardımcısı Onur Öymen’in yeni kitabı: “Uçurumun Kenarında Dış Politika” kitapçı raflarına çıktı…

2002 – 2011 arasında Meclis’te görev yapan Onur Öymen, kitabında bu süre içinde gelişen dış olayların içyüzünü sergiliyor. İktidar partisi ile CHP arasındaki tartışmaları, çatışmaları, görüş farklarını ortaya koyuyor.

Onur Öymen yalnızca dış politikada uzman bir ad değil, aynı zamanda katıksız bir yurtseverdir…

Kitabında;

– Irak’ın işgali,
– 1 Mart Tezkeresi,
– Kürt açılımı,
– Arap Baharı,
– Füze Kalkanı,
– Avrupa Birliği,
– Ermeni Sorunu

gibi konuları ülkenin çıkarları açısından değerlendiriyor. Kendisinin ve partisinin Meclis’te verdiği mücadeleyi anlatıyor.

Son zamanlarda eski Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök’ün de katıldığı bir görüş var…

Deniyor ki; eğer Türkiye 1 Mart 2003 Tezkeresi’ne evet deseydi Türk askeri Irak sınırı içinde bir tampon bölge oluşturarak PKK’yı kontrole alacak, terör örgütü bugünkü gücüne erişmeyecekti…

Onur Öymen kitabında bunu da tartışıyor:

Teşekkürler Sayın Onur Öymen; dünyadan habersiz birileri sizi de “Monşer” olarak nitelese de….

“Bu alanın denetimi PKK’nın Irak’ın kuzeyinden tasfiyesine olanak verecek miydi?
Hayır.
Çünkü PKK’nın esas üssü, karargâhı ve ağırlık merkezi Türk sınırının yaklaşık 60 km güneyindeki
Kandil dağındaydı ve Amerikalılar Türk tarafıyla yaptıkları müzakerelerde Kandil dağına
Türk askerinin müdahalesine hiçbir şekilde razı olmayacaklarınını açıkça belirtmişlerdi…

Açıkçası Türkiye PKK’yla o bölgede yan yana yaşamayı kabul edecekti…”

Onur Öymen 1 Mart 2003 Tezkeresi’ne verilen “ret” oyunu gururla anıyor…

Kitap, dış politikada doğru çizgiyi keşfetmeye meraklı herkesin dikkatine sunulur…

Sevgiler, saygılar.
7.10.12

Onur Öymen

İnsanın tuhaf halleri..

Dostlar,

İnsanın ve yaşamın tuhaf halleri oluyor..

Biri de aşağıda..

Fotoyu yollayan dostumuza teşekkür ederiz..

Akla gelen birkaç soru var :

Görsel algılarımız ne ölçüde güvenilir ??

Kutsadığımız aklımız 5 duyusu ile sınırlı ve de

1. ZAMAN
2. MEKAN..

hapishanesinde..

    Aklımız hem en güçlü aracımıza hem de epey zavallı.

Bunları bilmek ve aşma çabası göstermek elimizi daha da güçlendirmez mi??

Sevgi ve saygı ile.
Ankara, 8.10.12

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

10 Yılda Neler Örüldü ??

Dostlar..

10 Yılda Neler Örüldü ??Ben bu görkemli emanete, kutsal kalıta ne katabilirim?

Azıcık vefası olanın “huşu” içine, bitmez bir vefa ve şükran duygusu içinde yerlere dek eğilerek karşılayacağı bir destandır erken Cumhuriyet” yılları..

Ya da Cumhuriyetin altın on yılı..

Ya da 1923 – 33..

İnsan olanın,

Ben bu görkemli emanete, kutsal kalıta ne katabilirim??” diye sorması gerek..

Ulusal eğitim siteminin de böyle insanlar yetiştirmesi gerek..

Ülke o zaman ayakta kalır ve serpilir..

Büyük Atatürk’ün 10. Yıl Söylevi‘nde dile getirdiği gibi..

“…….

Yurttaşlarım!

Az zamanda çok ve büyük işler yaptık.
Bu işlerin en büyüğü, temeli Türk kahramanlığı ve yüksek Türk Kültürü olan Türkiye Cumhuriyeti‘dir.

Bundaki başarıyı, Türk Ulusunun ve onun değerli ordusunun bir ve beraber olarak azimle yürümesine borçluyuz.

Fakat yaptıklarımızı hiçbir zaman yeterli görmeyiz.
Çünkü daha çok ve daha büyük işler yapmak zorunluluğunda ve azmindeyiz.
Yurdumuzu dünyanın en bayındır ve uygar ülkeleri düzeyine çıkaracağız.
Ulusumuzu en geniş refah araç ve kaynaklarına sahip kılacağız.
Ulusal kültürümüzü çağdaş uygarlık düzeyinin üstüne çıkaracağız.

Bunun için, bize zaman ölçüsü geçmis yüzyılların gevşetici görüşüne göre değil,
çağımızın hız ve hareket kavramına göre düşünülmelidir. Geçen zamana oranla, daha cok çalışacağız.
Bunda da başarılı olacağımıza kuşkum yoktur…”

    …………….

    Gazi’nin, ULUSAL EGEMENLİK ilkesi gereği “Ulusuna hesap veren” şu sözleri özellikle paylaşılmalı :
    (Yine Büyük Atatürk’ün 10. Yıl Söylevi’nden..)

      “…. Büyük Türk Ulusu! Onbeş yıldan beri, giriştiğimiz işlerde başarı vaadeden çok sözlerimi işittin. Mutluyum ki, bu sözlerimin, hiçbirinde, ulusumun, hakkımdaki güvenini sarsacak bir isabetsizliğe uğramadım.

      Bugün, aynı inanç ve kesinlikle söylüyorum ki, ulusal ülküye, tam bir bütünlükle yürümekte olan Türk Ulusunun büyük ulus olduğunu bütün uygar dünya, az zamanda, bir kere daha tanıyacaktır…”

    Çok değerli bir derlemeyi, uzun ve özgün formunu bozmamak için pdf olarak aşağıda sunuyoruz..

    Fotoğraflarıyla görmek ve palaşmak için lütfen tıklar mısınız ??

    10_yilda_neler_oruldu

    Sevgi ve saygı ile.
    Ankara, 8.10.12

    Dr. Ahmet Saltık
    www.ahmetsaltik.net

SEN DE KURTUL MİLLET DE KURTULSUN!

SEN DE KURTUL MİLLET DE KURTULSUN!

E. Albay Cemil DENK
07 Ekim 2012

Emin Çölaşan, YARGIYla ilgili, SÖZCÜ’de: yazdı

“… Balyoz ve Ergenekon gibi davalarda Türk Ordusunun neredeyse tüm
komuta kademesi tutuklandı “… Bir mahkemenin böyle kararlar vermesi
inanılır bir şey değildir:
*Tanıklar Dinlenmeyecek,
* Bilirkişi Raporları Dikkate Alınmayacak,
* Üzerinde Oynanmış, Düzmece, İmzasız Belgeler Delil Olarak Kabul
Edilecek, olacak iş değildir!.”
***

Uğur Dündar, TERÖR’le ilgili, SÖZCÜ Gazetesi’nde yazdı:
“PKK bölücü terörünü iktidarınız döneminde sonlandırmak bir yana,
uyguladığınız politikalarla azdırırsanız”
***

Mehmet TÜRKER, DIŞ SİYASETle ilgili, SÖZCÜ’de Gazetesi:
“… Suriye’nin iç meselesini kendi iç meselemiz gibi üstlenir ve
binlerce Suriyeli sığınmacıyı, ayranı yok içmeye tahterevanla
gider…. misali ülkemize kabul edip en iyi koşullarda misafir etmeye
kalkarsanız,
Sonra da onlarla savaşmaya kalkarsanız size bunun hesabını Türk milleti sorar!”

Emin Çölaşan, DIŞ SİYASETle ilgili, SÖZCÜ Gazetesi’nde yazdı
özetleyerek sunuyorum:

“… AKP’yi kuran dört kişiden biri ve Erdoğan’ın “Başbakan Yardımcısı”
Abdüllatif Şener, televizyon canlı yayınında öyle şeyler söyledi ki bu
sözleri değil yiyen, okuyanın bile sinir sistemi altüst olur!.. Neler
söylenmiş beraberce bakalım;

* “Başbakan kime destek veriyor? Muhalifler deniliyor. [ Suriye’den bahsediyor]
Ne oldukları belirsiz çoğu hapishane kaçkını, katil, haydut tipli bir
ton farklı- farklı gruplar var. Bunların temsilcileriyle Başbakan’ın
karşı karşıya gelip konuşuyor olması bile Utanılacak Bir Durumdur

***

Güner YİĞİTBAŞI, ZAMLARla ilgili, İnternet’te yazdı;
(Sayın Başbakan Erdoğan’a söylüyor)

“…Bu Zamların nedeni, ülkeyi kötü yönetmenizdir…
… Ülkeyi kötü yönetip, bedelini halkımıza ödetmekten vaz geçip,
halktan özür dileyerek İSTİFA edip çekilmeyi düşününüz!”.
***

Emin Çölaşan SÖZCÜ Gazetesi’nde yazdı, özetleyerek sunuyorum:

“… ZAMLARA tepki verilmiyor. Vatandaşın sesi çıkmıyor. Bu kadar
duyarsız ülkede zam doğal. Başbakan bunu biliyor. Bu gidişle devam da
eder.
Din üzerinden siyaset bu ülkede tutuyor.
… Siyasetçi-işadamı işbirliği ile devlet kesesinden gayrimeşru yağma
yapılarak zenginleştiler… … Sadece siyasetçiler ve işadamları değil,
İslamcı aydınlar bile!..”
***

Sayın Başbakan Erdoğan, bunları yap
SEN DE KURTUL MİLLET DE KURTULSUN!

Sayın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan Beyefendi,

Atatürk‘ün, “zaruri olmadıkça, savaş bir cinayettir” sözünü aklından
çıkartmayarak,
Önce Git KOMŞU Ülkelerle bir şekilde ANLAŞ
ANLAŞTIKTAN sonra, çıkıp şöyle bir Açıklama Yap;

“Ey Dünya Kamuoyu!… Biz bundan sonra;

1. “ABD’in de, AB’nin de hükümeti değil!
Kendi milletlerimizin hükümetleriyiz, Kimsenin ianesine [sadakasına] ve de icazetine ihtiyacımız yoktur!
(Çünkü bu Millet, bu vatanı, Kuruluş Savaşı’nda “bir çift Çorap ve bir çift Çarıkla” kazanmıştır.
Gerekirse Aç kalır, Açık kalır Bağımsızlığını yine kazanır.)

2. Biz, ABD’nin BOP (Ortadoğu’daki ülkelerin sınırlarını değiştirme) planını TANIMIYORUZ!

3. Ülkelerimizin refahı için, Suriye, Irak, İran ve Azerbaycan’la İTTİFAK yaptık

* ENERJİ, * EKONOMİK ve * GÜVENLİK konularımızı birlikte planlayıp, birlikte yürüteceğiz!” (Örneğin 1998’de İran ile Güvenlik Anlaşmaları imzalanarak, PKK’ye karşı Ortak Mücadele edilmişti…)

Ülkelerimizin dirlik, düzenliği ve milletinin refahı için aşağıdaki önlemler alınmalıdır:

1- Silivri-Hasdal zindanlarının kapıları derhal açılmalı suçsuz insanlar SERBEST bırakılmalı, en azından, TUTUKSUZ YARGILANMALIDIR,

2. TSK eski moraline ve savaşma gücüne yeniden kavuşturulmalıdır.

3. TERÖRİSTLER dışında, “SINIRLI AF” ilan edilmeli, ülkemize huzur geri getirilmelidir.

4- Hatay’daki terör kampları derhal kapatılmalıdır.

5- İran, Irak ve Suriye’yle İşbirliği yapılarak, TERÖR Bitirilmelidir.

6. Her konuda, özgür ve bağımsız güçlü bir İSTİHBARAT’ımız olmalıdır.

7. DİNSEL ve IRKSAL ayırım yapmaktan vazgeçilmelidir.

8 İç güvenliği sağlamak için, Bütün ülkede, gerekli olan her yerde, TERÖR BİTİRİLİNCEYE kadar, SIKIYÖNETİM ilan edilmelidir…

Türkiye, AKP hükümetinden kurtulmadıkça daha çok sıkıntılar çekecek!

Bunca yanlışları yapan bu Hükümeti;
Saf, temiz kalpli halkımız, bu defa görmezden gelmeyecek!

Ama;

Ben inanıyorum ki; bu HALK, bu UYUYAN DEV önümüzdeki seçimlerde UYANACAK ve kendisine bu acıları çektirenleri görecek, tanıyacak ve

Yunus Emre‘nin dediği gibi,

“İkilik yok, Birlik var,
yalnız bunda Dirlik var.”

diyerek, kendilerine gereken dersi SANDIKTA verecektir.

Saygılarımla. 7.10.12

Tınaz Titiz : Kolektif akıl!

Tınaz Titiz

Kolektif akıl!

“Nasıl olur da bu kadar makûl bir fikir benimsenmez!” Bu ifadeyle dile getirilen sorunu çoğu kişinin yaşadığını sanıyorum; sanmak bir yana bir çoğundan bizzat dinledim.

Üzerinde düşünüp nedenlerini anladığı, o nedenleri giderebilecek çözümleri ürettiğini düşünen bir kimse, vardığı bu sonuçları başkalarıyla paylaşıp gerçekleştirmeye ya da en azından düşüncelerinin onay görmesini sağlamaya çalışır. Ama çoğu zaman bu istekleri gerçekleşmez.

Bu durumu bir hayal kırıklığına çevirmeden önce kişinin muhtemelen kimi çözümlemeler yaparak bu başarısızlığının nedenlerini anlamaya çalıştığı tahmin edilebilir. En güçlü olasılık, bulgularını iyi anlatamamış olduğu sanısıdır. Bu durumda daha açık ifadelerle bulgularını çevresine anlatmaya çalışır.

Birkaç deneyden sonra.. İletişim stili, kullanılan metaforlar, sözcükler vbg parametrelerle oynadıktan ve yine de bulgularının içtenlikli kabul görmediğini deneyimledikten sonraki durak, bulguların paylaşıldığı kişilerin “olması gereken” kişiler olmadığı yargısıdır.

Örneğin, terör konusundaki çözümlemelerini paylaştığı kişilerin bir bölümünün, yaşamın sürükleyiciliğine (http://tinaztitiz.com/wp-content/uploads/2012/05/surukleyici.jpg) kapılmış ve Guliver gibi küçük –ama çok- sayıda iple hareketleri (http://tinaztitiz.com/dosyalar/Cesitli_konular/guliverin_ipleri.pdf) kısıtlanmış kişiler olduğunu düşünebilir.

Yeni durak.. Çok sayıda kişiyle iletişim içine girerek istatistiki olarak, düşüncelerini paylaşıp gerçekleştirilmesini sağlayabileceği yeter sayıda kişiye rastlayabileceğini düşünüp başarılı olamayan kişinin bu aşamadaki yargısı muhtemelen –ve gayet yerinde olarak- kendi düşüncelerinden kuşkulanmaya başlamasıdır. Bu kadar insan eğri, sadece kendisinin doğru düşünmesi mümkün ama küçük bir olasılıktır.

Bu yolla düşüncelerinin bir bölümünden –hatta tamamından- vazgeçip, daha tutarlı fikirler üretebilir ya da ilk fikirlerine yeni kanıtlar aramaya başlar. Her iki halde de, önceki duruma göre daha “satılabilir” düşünceler olmasına rağmen yine de o düşünceler çevresinde anlamlı işbirlikleri mümkün olmayabilir.

Bu aşamanın en dikkate değer yanı, çok sayıda kişiyle iletişim sırasındaki verim kaybıdır. İletişilen her bir kişiye gösterilen saygı, katma değeri küçük konular çevresindeki tartışmalardan kaçabilmeyi güçleştirir ve işbirliğine yararı olmayan ayrıntılar çevresindeki sonu gelmeyen tartışmalarda boğulup gidilebilir.

Son durak: Crème de la crème! Bir önceki aşamanın birçok sakıncasını bir vuruşta yok edebilecek çözüm budur. Bu tür kişiler için zaman değerlidir ve verim kaybı olasılığı düşüktür. Ayrıca, geliştirilmiş olan çözümleme ve çözümlere katkı yapma olasılıkları –birikimleri nedeniyle- yüksektir; işte tam 12 burası olmalıdır.

O da ne? En çok dikkate alınması gerekirken üzerinden uzun atlanıp geçilen nokta, bu tür kişilerin –ünvanları, egoları, enerjileri, evvelce savundukları fikirlere yapışmışlıkları (http://tinaztitiz.com/wp-content/uploads/2012/05/etkilesim8.pdf), birikimleri gibi nedenlerle- kendileri dışından gelebilecek fikirler çevresindeki işbirliklerine pek de açık olmayabilecekleri olgusudur.

Ama bütün bunlar sorunu tam açıklayamıyor.. Yukarda sıralanan nedenler, fikirler çevresindeki işbirliklerinin niçin “her zaman” sağlanamadığını tam açıklayamıyor. “Her zaman” vurgusunun nedeni, bazı hallerde binlerce insanın bir işaretle ve muhtemelen ne olduğuna pek de aldırmadan (http://tinaztitiz.com/5609/o-filme-tepkiler-hakkinda/) belirli bir hedef doğrultusunda hareket edebildiklerine işaret içindir.

Başka neden(ler) de olmalı.. İnsan organizması, kendini çevreleyen fizik ortamlardan etkilenerek –en az zarar görmek için- o çevrelere uyum gösterir. Sıcak ortamlarda terleyip buharlaştırarak, soğuk ortamlarda terleme-buharlaşmayı azaltarak vücut sıcaklığını sabit tutan; az oksijenli ortamlarda solunum sayısını artıran, bazı hallerde bayılıp kontrolu bütünüyle kişinin elinden alan bedenin bu davranışları birer uyum göstergesi değil midir?

Acaba, benzer şekilde zihinsel yapılar da onları çevreleyen çeşitli enformasyon [1] ortamları arasındaki farklılıklardan kaynaklanabilecek olası olumsuz etkilenmeleri en aza indirmek için kimi önlemler alıyor olabilir mi? Örneğin, bir enformasyon kaynağı (medya) ile bir diğer enformasyon kaynağından (okul) gelebilecek yönlendirmeler farklı olabilir.

Okul, başarının yolunun çalışmak, dürüst olmak ve insanlara güvenmek olduğu yönlendirmesini yaparken, çok daha güçlü bir diğer bilgi kaynağı olan medya, başarı yolunun kurnazlık, acımazlık, kimseye güvenmeme ve hak-hukuk gözetmeme gibi yönlendirme yapıyorsa, bu iki farklı yönlendirme aynı anda zihnin ayrı bölmelerinde tutulmaz, aksine bileşik bir hale gelerek biri sözel (sanal), diğeri reel (gerçel) iki ayrı kimlik oluşmasına yol açar.

Pratikte çok sık rastlanan, ağzından bal, elinden kir damlayan insan tipi böyle ortaya çıkıyor olabilir. Acaba, sık sık karşılaştığımız, “söylediklerinize tamamen katılıyorum; keşki bizi yönetenlere de bunları söyleseniz” türü onay gibi reddiye ifadeleri, bu bileşik kimliğin bir ifadesi olabilir mi? Bir yandan tam bir onay, diğer yandan işbirliğine tam bir kapalılık.

Kolektif akıl.. Burada basitleştirilerek ikiye indirilen enformasyon / bilgi kaynaklarının gerçekte çok daha fazla sayıda olduğunu tahmin etmek güç değildir. Bunların bir bölümünün kasıtlı olarak (dezenformasyon amaçlı) yayın yaptığı düşünüldüğünde, -teknik deyimle- “gürültü” ortamının ne denli etkili olabileceği anlaşılabilir.

Bu güçlü “gürültü” ortamının bir bileşen, kalıtsal miras, aile ortamı, eğtim ortamı, kariyer, ego gibi ortamların da diğer bileşenler olmak üzere toplumun bir “kolektif akıl” oluşturduğu varsayılabilir. Tüm olayları çözümleyen, yargılar üreten ve bunlardan oluşan birer bireysel (özgün) kimlikler üreten bir süreç.

Bu tür kimliklerin, kendi dışlarından gelen tüm çözümleme ve çözümleri –ne kadar doğru olduklarından bağımsız olarak- bu kolektif aklın başat etkisinde değerlendirmesi ve işbirliğine yanaşmaması normaldir.

[1] Veri (data), enformasyon (information) ve bilgi (knowledge) tanımları olarak şunlar kabul edilmiştir: Veri, sınıflandırılmamış ham bilgi (örn. bir topluluktakilerin boy, yaş ve cinsiyetleri); enformasyon, sınıflandırılmış veriler (örn. yaş ve cinsiyete göre gruplanmış boylar); bilgi, bir sonuç üretmeye yönelik enformasyon (örn. ileri yaşlardaki kadın ve/ya erkeklerin, daha önceki nesillere göre boylarında bir değişim olup olmadığının araştırılarak ergonomi çalışmalarında yararlanmak.)

(Cumhuriyet Bilim Teknik 05.10.2012)

BALYOZ!

BALYOZ!

Nusret Kebapçı

Balyoz davasının sonuçlanmasının ardından bir kısım yazar “Darbeler dönemi sona erdi” türünden yazılar yazıyorlar ya…

İşte tüm bu yazıları yazanların önemli bir kısmı ne yazık ki içinde bulunulan süreci hiç mi hiç anlamamış.

Şu son 30–40 yıl içinde dünyada meydana gelen darbelere bakın ne görüyorsunuz?
Hemen hepsinde ABD’nin iktidara geldiğini…

Eğer bir ülkede halk ulus devlet yanlısı bir partiyi seçerse ki, bu aynı zamanda ulusal ekonominin canlandırılması…

Yabancı ülkelere olan bağımlılığın azaltılması ve ulusal kaynakların falan da millileştirilmesi anlamına gelir…
Bir başka deyişle de emperyalizmin ülkeden kovulması…

Emperyalizm böyle bir duruma düşmeyi asla istemez…

İşte böyle bir durumda emperyalizm çıkarlarını korumak amacıyla ortaya çeşitli söylentiler ve yalan haberler yayar ki kitle iletişim araçları neredeyse onların kontrolündedir…

Böylece bir kısım insan da kandırılarak desteği alınır ve darbe için gerekli koşullar hazırlanır…

Sonuçta emperyalizmin istediği bir askeri yönetim işbasına gelir
Askeri dönem uzun sürer mi bunu elbette koşullar tayin eder ama amaç kısa sürede iktidarı sözde sivil görüntüsü ardındaki emperyalizm işbirlikçilerine devretmektir.
Yani emperyalizmden bağımsız bir darbe olmaz, olamaz…

İşte seçim gibi işlere doğrudan müdahale edemediği için bizim gibi ülkelerin
NATO gibi örgütlere alınmasının amacı da budur…

Yani ilgili ülkenin askerini kontrol altında bulundurmak
Ama son yıllarda iş yani darbenin oluş şekli değişti…

Son yıllarda başta bölge ülkeleri olmak üzere birçok ülkede örneklerini yaşamaktayız…
Hani yumuşak güç falan deniyor ya işte o şekilde yapılmaktadır…
Elbette büyük bir medya gücünü de ellerinde bulundurunca halka doğruyu yanlış, yanlısı da doğru olarak göstermeleri de haliyle mümkün olmaktadır…

Şimdi size bir soru :

    Ülkemizde işbasında, ABD yanlısı, üstelik bölgede BOP eşbaşkanlığı sıfatıyla onun tetikçiliğine soyunacak kadar ulusal kimliğinden vazgeçmiş ve bu görevi de canla başla, ülkenin kan gölü olması pahasına yerine getirmeye hazır bir yönetim varken… ABD neden darbe yapsın ki…

Elbette böyle bir şey mümkün değil.

Burada herkesin şaşkınlığının asıl nedeni, darbelerin hala eski yöntemle yapılacağını sanmalarıdır ki aslında değil. Günümüzde darbe, emperyalizmin şok operasyonlarıyla uygulanmaktadır ve bir de demokrasiyle…

Hem ordunun yaşadığımız sürece kolayca uyum sağlamasının ip uçlarını burada çok rahatça görebilmekteyiz…

Şimdi bizden bölgede ABD adına nasıl bir model ülke olmaz isteniyor?
Sınırları çok belli olmayan, aslında önemli de olmayan, etnik ve dinsel kimliklere ayrışmış bir ülke… Bunu karşısında ülkede hangi güç bulunmaktaydı… Hiç lafı cimi yok, Ordu… Ordu yaptığı açıklamalarla sürekli olarak ulus kimliğine ve üniter yapıya sahip çıkıyordu…

Sonra, AB…

Tüm müzakere belgelerinde, ilerleme raporlarında görüleceği üzere eğer Türkiye AB’ye girmek istiyorsa Ordu’nun mutlaka sivil otoritenin emri altına girmesini ve siyasete bulaşmaması adına da ulus kimliğini korumak ve üzerine titremekten vazgeçmesini istedi…

Ne zaman mı?

Neredeyse son 6–7 yılın ilerleme raporlarını okuyun hepsinde…
Yani ulus kimliğimizin ve devletimizin yıkılmasında AB süreci başrolü oynamaktadır…

Bu arada unutmadan;

Bu Balyoz yalnızca bir grup askere inmiyor

Asıl balyoz ulus devlete ve kimliğe inmektedir…

Nusret KEBAPÇI
(27–09–2012, bize ulaşması 7.10.12)

İŞÇİ PARTİSİNE KİTLESEL KATILIM

İŞÇİ PARTİSİNE KİTLESEL KATILIM

Levent Kırca: “Bu rozet kalbime takıldı”

Ali Serdar Bolat, 6 Ekim 2012

1700 önder, 1700 yeni üye, “Yeniden Atatürk Devrimi için birleşiyoruz!” dediler.

Sizler Ergenekon’da demirleri eriten, kayaları yaran demircilersiniz.”

Ankara Yenimahalle Belediyesi Nazım Hikmet Kültür Merkezi 6 Ekim 2012

    Yeni üyelerden bir kesit:

Muazzez İlmiye Çığ (Sümerolog, Son Sümer Kraliçesi)
Oktay Akbal (Gazeteci-yazar)
Fikret Otyam (Gazeteci-yazar)
Levent Kırca (Tiyatro sanatçısı)
İlyas Salman (Sinema sanatçısı)
Celile Tolon (Tiyatro sanatçısı)
Ahmet Nergiz (Ressam)
Tansu Bele (Öykü yazarı)
Sarper Özsan (Kompozitör-1 Mayıs Beste ve söz yazarı)
Defne Ilgaz (Müzisyen)
Suzan Aksoy (Tiyatro sanatçısı)
Prof. Dr. Özdemir Nutku (Dokuz Eylül Ü. Güzel Sanatlar Fak. Eski Dekanı)
Prof. Dr. Tülin Onat (Ressam)
Prof. Dr. Tülin Oygün (Gazi Üniversitesi E. Rektör yrd.)
Prof. Dr. Göksan Soner
Prof. Dr. Kaya Özsezgin
Prof. Dr. Gürbüz Çelebi (Ege Ü. Tıp Fak. Biyofizik E. Bşk.)
Prof. Dr. Arslan Akgünlü (Ege Ü. Diş Hh. Fak. Eski Dekanı)
Ziya Birol (Yeni Parti Gen. Bşk. Yardımcısı)
İbrahim Aksoy (Petrol-İş Sendikası E. Başkanı)
Emin Dağ (CHP Tekirdağ Gençlik Kolları Bşk. Yrd.)
Bayram Özaslan (İskenderun İsdemir Emekli ve Çalışan İşçiler Derneği Başkanı)
Ahmet Cengiz Aycan (E. Tuğgeneral)
Haşim Okan Tansev (E. Albay)
Feridun Balatoğlu (E. Albay)
Hüseyin Alphan Tepici (E. Albay)
Mahmut Naim Şimşek (E. Albay)

********************
Törende yapılan konuşmalardan bir kesit:

Levent Kırca:

“Partiye kimsenin çağırmasını beklemeden kendim geldim, yürüyerek değil koşarak geldim

Demin yumruklarımızı kaldırdık. Bu yumruklar böyle havada kalmayacak.
Birilerinin başına inecek. Ant içiyorum.

Bu rozet ceketimin yakasına değil, kalbime takıldı.

Perinçeklere nispet ben de oğlumla geldim. Ve daha pek çok oğul getireceğim.
Ben İşçi Partisi’ne sadece sanat birikimimi getirmedim.
Ben buraya işçilik yapmaya, gerekirse tuvalet temizlemeye geldim.
Herkesi İşçi Partisi’ne çağırıyorum. Hepinizi bekliyoruz.
Başımızın üstünde yeriniz var”

    ********

    Türkiye Komünist Partisi eski üyesi İsmet Eyüboğlu:

    “Mustafa Suphilerin, Zeki Baştımarların, Karadeniz’in cefakar emekçilerinin selamlarını getirdim.
    Nereye geldiğimin farkındayım. 150 yıllık devrim birikiminin partisi burası

    ********

    Doğu Perinçek’in mesajı:

    Milletler büyük zorlukları kahramanlarıyla yenerler.
    Sizlere buradan sesleniyorum: Kahramanlar öne çıksın!
    Buradan görüyorum, hepiniz öne çıkıyorsunuz.
    Sizler Ergenekon’da demirleri eriten, kayaları yaran demircilersiniz.
    Tarihsel görevinizin bilincindesiniz. Sorumlusunuz. Size güveniyorum.
    Halkımıza önderlik görevini başarıyla yerine getireceksiniz.”

    Devrim kaçınılmazdır.

      Hepimiz Kemalist devrimi başaracağız.
      Devrimin yiğitleri, öncüleriyiz.
      Gecemizi gündüzümüze katarak çalışacağız.
      Haydi aslanlar, haydi kahramanlar.
      Halkımıza güveniyoruz.
      Türkiye’mizi Haçlı emperyalizminden kurtaracağız.
      BOP Eşbaşkanlığının diktasını yıkacağız.

      Türkiye’mizi böldürmeyeceğiz, milletimizi birleştireceğiz. ”

    ********

    İşçi Partisi Genel Başkanvekili Hasan Basri Özbey:

    İşçi Partisi, 68 gençlik hareketinde, 15-16 Haziranlarda, Kanlı Pazarlarda, Alibeyköy işçi yataklarında, Demirdöküm direnişlerinde, Ödemiş-İzmir, Adapazarı-İzmit uzun yürüyüşlerinde, 1 Mayıslarda, Maraşlarda, 2 Temmuzlarda vurula, yakıla, Söke Pazarcık köylerinde, toprak işgallerinde, 12 Mart – 12 Eylül zindanlarında, Ziverbey Köşklerinde, Mamaklarda, işçi sınıfının 89 Bahar eylemlerinde, Zonguldak – Ankara Büyük Madenci yürüyüşünde, Bismil Cumhuriyet Köyü’nde, Ermeni Soykırım yalanına karşı Lozanlarda, Berlinlerde, Parislerde, Ergenekon Balyoz tertiplerinde, özelleştirme saldırısına karşı Tekellerde, Sümerbanklarda, Kıbrıs davasında Denktaş’la birlikte, Cumhuriyet mitinglerinde, büyük mücadelelerde inşa edildi!

      40 yıldır sınanan, cesur ve dayanıklı önder kadrolarıyla, sağlam örgütleriyle, fedakârlıkla yarattığı araçlarıyla, gözünü budaktan sakınmayan gençliğiyle ve milleti birleştirmeye yönelik çözümleri ve yaptığı işlerle bugünler için inşa edildi! Bugün İşçi Partisi ile karşılaştırabileceğimiz ikinci bir örgüt yoktur!