Etiket arşivi: www.ahmetsaltik.net

TBMM önünde ‘müftü nikahı’ tepkisine polis müdahalesi: 11 gözaltı

BMM önünde ‘müftü nikahı’ tepkisine
polis müdahalesi: 11 gözaltı

17 Ekim 2017, Cumhuriyet internet sitesi

Mütftülere nikah yetkisini TBMM önünde protesto etmek isteyen Kadın Platformu üyelerine polis müdahale etti. TBMM Dikmen Kapısı önünde toplanan ve kendilerini Kadın Platformu’na üye bir grup kadın, müftülerin nikah yetkisini protesto etmek istedi. Polisin uyarılarına rağmen dağılmayan grup, gerginliğe neden oldu. Çevik Kuvvet ekipleri direnen göstericilere müdahale ederken, arbede yaşandı. Arbede sırasında 11 eylemci gözaltına alandı.

Haber görseli
Müftülere nikah yetkisini TBMM önünde protesto etmek isteyen bir grup kadına polis müdahale etti. Müdahale sonrasında 11 kişi gözaltına alındı.

Haber görseli

TBMM Dikmen Kapısı önünde toplanan ve kendilerini Kadın Platformu olarak nitelendiren bir grup kadın, müftülerin nikah yetkisini protesto etmek istedi. Polisin uyarılarına rağmen dağılmayan grup, müdahale edildi. Çevik Kuvvet ekipleri direnen göstericilere müdahale ederken, 11 eylemci gözaltına alandı.
Haber görseli
Olayı duyan bazı CHP’li milletvekili Meclis Dikmen Kapısı’na geldi. Gözaltına alınan eylemcilerin bırakılmasını isteyen milletvekiller, kendilerine yasayı anlatan polis müdürü ile tartıştı. Polis müdürü, 2911 sayılı Kanuna göre Meclisin 1 kilometre çevresinde eylem yapma izni olmadığını milletvekillerine açıklamaya çalıştı.
Polis müdürüne sert çıkan CHP Malatya milletvekili Veli Ağbaba, “Sizinle ilgili suç duyurusunda bulunacağız, senin vatandaşa böyle davranma hakkın yok. Her seferinde sizi görüyoruz. Bunun hesabını sizden soracağız.” ifadelerini kullandı.
Haber görseli
CHP’li vekiller ve kalabalık daha sonra olay yerinden ayrıldı.
Haber görseli

Haber görseli

=======================================
Dostlar,

TBMM kapısında protesto eylemi yapan kadınlara polisten sert müdahale ve 11 gözaltı.. Yazıklar olsun..
İşte AKP demokrasisi (!) bu.
Niyedir bu öfke, dinleyin ne söyleyecekler, yararlanın..
OHAL’i bu koyu İslamıofaşizm için mi ilan ettiniz?
Çok yanlıştasınız çooook..
TBMM önünde biz pek çok çaıklamaya katıldık..
O zaman bu 1 km yasağı anımsanmadı??
Yakında önünden geçmeyi de yasaklar bu korku denizinde boğulan AKP iktidarı?
Çare mi?
Hayır, tam tersine kısır döngü ve kaçınılmaz sonuca koşar adım giden bir iktidar..

Gözaltına alınan 11 kişi derhal serbest bırakılmalıdır…

İktidar bu ölçüsüz ve orantısız sertliğe son vermek zorundadır.

Sevgi ve saygı ile. 17 Ekim 2017, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

NYT’den eleştiri yağmuru

NYT’den eleştiri yağmuru

(AS : Bizim katkımız yazının altındadır..)
Türkiye ile ABD arasındaki ilişkinin dramatik bir biçimde kötüleştiğini yazan gazete, ilişkiler çökmeden Türkiye’de tutulduğu iddia edilen nükleer silahların taşınması çağrısında bulundu

Türkiye ile ABD arasındaki krizi dokuz soruluk bir başyazıyla ele alan New York Times (NYT), ABD’nin Türkiye’de tuttuğu iddia edilen ve şimdiye kadar varlığı resmen kabul edilmeyen nükleer silahların güvenlik gerekçesiyle geri çekilmesi çağrısında bulundu. NYT’nin haberinde “Bu silahları, Türk-Amerikan ilişkileri çökmeden taşımak akıllıca olacaktır.” ifadesi kullanıldı. New York Times (NYT), Washington’la Ankara arasındaki krizi başyazılarından birinde değerlendirdi. Gazete, krizi dokuz soru ve yanıtla mercek altına aldı.

“Türkiye hakkında bazı acil sorular” başlıklı başyazının girişindeki soru – yanıt bölümünden önce şu yorum yapıldı: “Türkiye 2’nci Dünya Savaşı’ndan bu yana ABD’nin yaşamsal bir müttefiki. NATO’nun ABD’den sonraki 2. büyük ordusuna sahip ve İttifakın doğu kanadını tutuyor. Yaklaşık 50 taktiksel nükleer silahın konuşlandırıldığı İncirlik dahil, Ortadoğu’daki Amerikan operasyonları için merkezi önem taşıyan askeri üslere ev sahipliği yapıyor ve Müslüman dünya ile Batı arasında bir köprü görevi görüyor. Recep Tayyip Erdoğan’ın 2003’te iktidara gelmesinden ve reformlara başlamasından sonra, Türkiye model bir Müslüman demokrasi olma yolunda görünüyordu.

Fakat son yıllarda Türkiye ile ABD arasındaki ilişki dramatik biçimde kötüleşti. Erdoğan temel sivil özgürlükleri ve diğer demokratik normları ihlal etti, Rusya’dan hava savunma sistemi alıyor ve şu an Amerikalıları rehin tutuyor. Erdoğan’ın Amerikan karşıtlığının yanı sıra artan güvenlik endişeleri göz önünde bulundurulduğunda, Trump yönetimi

  • ABD’nin Türkiye’deki nükleer silahlarını çekmeyi ciddi ciddi düşünmeli.” (cumhuriyet.com.tr14.10.2017)
    ===============================================
    Dostlar,Bu yazı özel editoriyal olarak New York Times’te 13.10.17’de yayınlandı
    (https://www.nytimes.com/2017/10/13/opinion/turkey-erdogan-nuclear-weapons.html)
  • Some Urgent Questions About Turkey

Aşağıdaki görsele de yer verildi özel dosyada..

Yazının son paragrafı şöyle :
Why not agree to extradite Mr. Gulen?
“Under American law, there are rules for extradition. The US is asking Turkey to present credible evidence that Mr. Gulen committed a crime. Turkish authorities have not done that, despite repeated American requests.”

Yani; “Gülen’in sınır dışı edilebilmesi için ABD hukukuna göre geçerli kanıtlar gerek..
ABD bunu Türkiye’den kezlerce istemesine karşın, Türkiye gereğini yapmadı..” denilmekte.

AKP’ye sorarsanız onlarca dosya kanıt gönderildi!? hangisine inanmalı??
CHP ısrarla ne diyor :

1. Haber alınan
2. Engellenmeyen – önlenmeyen
3. Ama sonuçları kullanılan… 15 Temmuz darbe girişimi..

AKP’nin ödü patlıyor ve TBMM raporuna CHP’nin ekini koymadan bastırıyor!?

TELE1‘den yazar Merdan Yanardağ yeni kitabı ile çok daha da net vurguluyor :
DARBE İÇİNDE DARBE!

Sevgi ve saygı ile. 15 Ekim 2017, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

Kısa ABD-Türkiye ilişkileri tarihi

Işık Kansu

Kısa ABD-Türkiye ilişkileri tarihi

Truman doktrininden bu yana ABD’nin, Türkiye’deki siyaseti doğrudan belirlediğini biliyoruz. Adım adım gidelim: 
– Türkiye’yi NATO’ya sokan, ABD’ye göbekten bağlayan ikili anlaşmaların imzacısı Adnan Menderes’in iktidara taşınması. 
– 27 Mayıs’ın ertesinde, Türkiye’nin, adı, temsilciliğini yaptığı Amerikan şirketi ile anılan Morrison Süleyman’a teslimi. 
– Süleyman Demirel’in İskenderun Demir Çelik, Seydişehir Alüminyum, Bandırma Sülfürik Asit, Artvin Yonga tesisleri ve Aliağa Rafinerisi’nin yapımı için Ruslardan yardım alması üzerine; 27 Mayıs Anayasası’nın özgürlük ortamından hoşlanmadığını “Sosyal uyanış, ekonomik gelişmeyi aştı” diyerek açık eden Orgeneral Memduh Tağmaç’a 12 Mart darbesinin yaptırılması
– Ecevit-Erbakan koalisyonunun 1974 Kıbrıs Harekâtı’nı düzenlemesi üzerine konan ABD ambargosu. 
CHP’nin yeniden iktidara gelmesi üzerine, Aralık 1978’de gerçekleştirilen Kahramanmaraş katliamı (olayın içinde casus olarak görev yapan sözde Milli Piyango satıcıları ile ABD Büyükelçiliği Başkâtibi Robert Alexander Peck de vardır) ve ardından gelen öldürümler, toplu kıyımlar, yurttaşların birbirine kırdırılması. 
– Beyaz Saray’dan, ABD Milli Güvenlik Konseyi Türkiye Masası sorumlusu Paul Henze’ye “Senin generaller Türkiye’de darbe yaptılar” ifadesiyle aktarılan 12 Eylül 1980 darbesinin gerçekleşmesi. 
– CIA Ortadoğu Şefi Graham Fuller’in deyimiyle güçlenen sol hareketin yerine Türkiye’nin siyasi İslamcılığın “yeşil kuşağı” ile sarılması
– ABD’de her anlamda form tutturulan Turgut Özal’ın iktidara getirilmesi. 
ABD vatandaşı Tansu Çiller’in Başbakan olması. 
Bundan sonra kurulan Bülent Ecevit’in başkanlığındaki koalisyonun, Ortadoğu, Irak ve Kıbrıs politikaları konusunda ABD ile ters düşmesi üzerine gelişen olayları da şöyle özetleyebiliriz: 

Başta ABD olmak üzere dünya egemenlerinin Dünya Ekonomik Forumu toplantısı 2002’de New York’ta toplandı. Toplantıya Türkiye’den üç “yükselen lider adayı” çağrılmıştı. Biri dönemin ekonomiden sorumlu Devlet Bakanı Kemal Derviş, ikincisi dönemin Dışişleri Bakanı İsmail Cem, diğeri de İstanbul Belediye Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’dı. 
New York toplantısı sonrası, ABD’nin yükselen lider adaylarından Kemal Derviş, Mayıs 2002’de ABD’ye gitti ve ortadan kayboldu. Başbakan Ecevit bile kendisine ulaşamazken Derviş aniden Türkiye erken seçime gitmeli” açıklaması ile siyaset meydanına döndü. MHP Başkanı Devlet Bahçeli bu öneriyi havada kaptı. 
Ecevit’in partisi DSP, “yükselen lider adayı” İsmail Cem ve Hüsamettin Özkan eliyle parçalandı ve yeni bir parti kuruldu. 
Solu bölen partiyi kurduran Kemal Derviş son anda CHP’ye kaydırılınca; “yükselen lider” adaylarından Recep Tayyip Erdoğan’ın partisi AKP aradan sıyrılarak seçimi kazandı ve iktidar oldu. 
ABD’nin Irak’ı işgali için Meclis’e getirilen tezkereye karşı çıkan Deniz Baykal, ABD’ye sığınmış emekli vaizin cemaati tarafından çekilmiş bir kasetle CHP’nin genel başkanlığından uzaklaştırılırken Recep Tayyip Erdoğan, ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi eşbaşkanlığına getirildi. 
ABD’nin son vizeyi askıya alma sürecini, bu kısa tarihsel akışı göz önünde tutarak değerlendirirsek; Suriye ve Irak’ta -Ruslarla da dayanışma içinde- “bağımsız” bir politika izlediğini sanan Saray’daki AKP’linin durumunu çok daha iyi algılarız.
==========================================
Teşekkürler değerli dostumuz Işık Kansu..
Özet köşe taşlarını yerine oturtmuş.
Son paragraf ise bam teline vurmuş..

Sevgi ve saygı ile. 15 Ekim 2017, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK

Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

 

Hakiki cumhuriyetçiysen Kürt hareketiyle çözüm ararsın

Hakiki cumhuriyetçiysen
Kürt hareketiyle çözüm ararsın

Prof. Dr. Korkut Boratav

AKP’nin de-facto bir İslamcı rejim inşa etmeyi ve cumhurbaşkanlığına süresiz dokunulmazlık kazandırmayı öncelik edindiğini söyleyen Prof. Korkut Boratav’a göre AKP ile Fethullahçılar çatışmasalar, önlerini kimse alamazdı. Öte yandan Boratav’a göre mevcut gidişata karşı durabilecek toplumsal ve siyasal güçler ortak bir cephe oluşturamaz ama ortak bir muhalefet inşa edebilir. Boratav, laik-demokrat Kürt hareketiyle “aydınlanmacı Kemalistler” ve bunun ortasında kalan muhaliflerin tek seçeneğinin de ortak muhalefette olduğu görüşünde.

Bir yanda defnedilmiş bir anneyi toprağın altından çıkarmakla tehdit eden ırkçı güruh, diğer yandan bu vahşetin dehşetine kapılanlar. Türkiye ortadan ikiye değil, her yanından çatlayıp yüzlerce parçaya bölünmüş görünüyor. Kendinden başka herkesi düşman belleyenlerin başlattığı savaşa karşı direnenler de var, onlara uyum sağlayanlar da; bu dehşet saçan vahşete karşı direnenler de var, sessiz kalıp seyre dalanlar da. Peki, tarihin neresindeyiz? Bu sorunun yanıtını kestiremeyecek düzeyde karanlık bir tünelde gibiyiz.
*****
………………….
…………………….
MUSTAFA KEMAL ve İNÖNÜ PROLETARYA DEVRİMCİLİĞİNE RAKİPTİR

Peki bu ülkede neden çoğunlukla sağ akımlar egemen oldu?

Aydınlanmacı akımın egemen olduğu dönemleri unutmayın. Türkiye’deki Ortaçağ kurumlarını tasfiye eden büyük dönüşümü sağ değil, aydınlanmacı kanat yapmıştır. Hilafetin kaldırılması, cumhuriyetin ilanı, tevhid-i tedrisat, tekke ve zaviyelerin kapatılması…

Ama çok partili hayata geçişle birlikte çeşitli kesintiler bir yana Demokrat Parti,
Adalet Partisi, ANAP ve AKP’ye kadar devam eden bir süreç var.

Büyük dünya dengeleri içinde Türkiye, esas olarak Amerikan yörüngesine oturmayı tercih etti. İsmet Paşa’nın bütün aydınlanmacı özelliklerine rağmen, Sovyet sempatizanlığının sınırı vardı. Mustafa Kemal’in de vardı. Her ikisi de sosyalist değil ve aydınlanmacılıkları sosyalizme varılmaz. Marksist literatürle konuşacak olursak, küçük burjuva devrimcileri olarak proletarya devrimciliğiyle rakiptirler. Birleşebilirlerdi ama bu biraz da iç sınıfsal dengelere bağlıydı.

Mustafa Kemal, Milli Mücadele’yi kongrelerle örgütledi; Sovyetleri örnek aldı. Ama Türkiye toplumu kongrelerinin bileşimini esas olarak Anadolu’nun orta ve üst mülk sahibi sınıflarının katılımıyla gerçekleştirdi. Küçük burjuva radikalizmi o sınıfları sürükledi. Dolayısıyla bu bir proleter devrimciliği değildi ve aralarında daima bir mesafe oldu.
******
……….
………
SARRAF DAVASINI AMERİKAN USULÜ
BİR UĞUR MUMCU YAZINCA ANLAYABİLECEĞİZ

Sizce Batı şu an nasıl bir Türkiye tahayyül ediyor?

Siyasi odaklar büyük ihtimalle Türkiye için daha ılımlı bir geçiş modelini tercih edecekler. Yani keşke büyük bir koalisyon gelse diyorlardır. Fazla belirsizleşen bir iktidar yerine daha istikrarlı bir ittifak oluşması özlemleri olduğunu tahmin ediyoruz. Ama bu özlemi hayata geçirme manivelaları yoktur. Onun için kısa vadede gidişat değişmeyecek, acılarını da biz çekeceğiz.

ABD, Rıza Sarraf davasından ne amaçlıyor sizce?

Amerika’nın amaçlarının ne olduğu; kimlerce manüple edildiği belli değil şu an. ABD yönetiminin büyük bir karışıklık ve belirsizlik içinde olduğunu biliyoruz. Onun için bu davanın iç dünyasını deşifre etmek çok zor. Mesela Trump’a yakın bir isim olan Rudolph Giuliani, Sarraf tarafından avukat olarak tutuldu ve Türkiye’ye geldi. Trump’ı mı, müvekkilini mi yoksa Türkiye yöneticilerini mi temsil ediyor, bilmiyoruz. Burada kiminle ne görüştüğü de belli değil. Sarraf, New York Federal Mahkemesi’nde yargılanıyor. Suçlamaları yapan Bharara görevden alındı, yeni atanan savcı devam ediyor. New York Federal Mahkemesi’nin savcısı büyük ihtimalle Trump tarafından atanmıştır. Trump’ın iradesine rağmen bu suçlamalara devam eder mi, etmez mi? Trump’ın henüz tam kontrol edemediği bir de Adalet Bakanı var. Dolayısıyla bu iş kontrolden çıkmış dahi olabilir. Bir gün Amerikan usulü bir Uğur Mumcu bunları yazacak ve biz de o zaman hikâyeyi anlamış olacağız.
===========================================
Dostlar,

Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesinin nam salmış (duayen) hocalarından yaşı 80’i aşan (13 yıldır emekli) Sayın Prof. Dr. Korkut Boratav ile yapılan 9 sayfalık kapsamlı bir söyleşiyi paylaşmak istedik. Söyleşinin künyesi şöyle :

İrfan Aktan iaktan@gazeteduvar.com.tr  15 Eylül, 2017
https://www.gazeteduvar.com.tr/yazarlar/2017/09/15/korkut-boratav-hakiki-cumhuriyetciysen-kurt-hareketiyle-cozum-ararsin/

Yazı uzun olduğundan giriş, gelişme ve sonuçtan seçmeler sunduk.

Tam metin için lütfen tıklayınız : Hakiki_cumhuriyetciysen_Kurt_hareketiyle_cozum_ararsin

Sevgi ve saygı ile. 14 Ekim 2017, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net   profsaltik@gmail.com

Küfürbaza civciv, namusluya şahin devlet!.. 

Küfürbaza civciv, namusluya şahin devlet!.. 

Mehmet Faraç

Mehmet Faraç
Aydınlık Gazetesi, 12.10.2017

(AS: Bizim katkımız yazının altındadır..)
Birkaç tane küçük trafik cezası varmış… Üstelik kanunsuz ve uydurma gerekçelerle yazılmış sözde “ceza”lar bunlar!.. Ve de FETÖ’cü hakimlerin adaletsizce sonuçlandırdığı basın davalarıyla ilgili küçük yargılama giderleri… Hem de bazıları müvekilini satan, avukat kılıklı çıkarcıların hatalarının yolaçtığı cezalar!!! İşte Maliye Bakanlığı yememiş-içmemiş, aylar önceden itibaren bu basit alacaklarının peşine düşmüş!.. Yalnızca bizim gibilerin değil, zehir hafiye misali bu ülkedeki milyonlarca kişinin peşine de düşmüş maliye!.. Hem de en hızlı atlara binerek, hem de en küçük alacakları için!!! Yani; çoğundan habersiz olduğumuz birkaç yüz liralık sözde vergi “borç”ları için devlet neredeyse yanına kılıç-kalkan ekibini de alarak, sokak sokak vergi avına çıkmış!..Atak halde, cesaretle ve de amansızca mücadele etmiş Türkiye Cumhuriyeti’nin “alacak”larına hakim olan koca devleti!..
Nefes aldırmadan, bir an olsun göz açtırmadan ve en önemlisi de zerre kadar taviz vermeden takibe girişmiş devletin alacağı için bürokrasi neferleri… Aferin “büyük devlet”e ve onun yoksuldaki alacağı için amansızca uğraşan cengaver elamanlarına!!! “Borç” ya bu, tahsil etmek lazım, devlet ve milletin büyük ve ebedi yararı için!!! İşte bu yüzden mektup üstüne mektup, çağrı üstüne çağrı göndermiş defalarca maliye… Hem de kağıda, zarfa, matbaa giderlerine, pul paralarına ve boşa giden mesai harcamalarına hiç de acımadan…
DÜŞ PEŞİNE YOKSUL YURTTAŞIN…
Bilmeyen de sanabilir ki, binlerce çalışanı olan bir holdingin patronunun ya da emlak zengini bir işadamının vergi borçlarını takip ediyor koca devletimiz!.. Ya da sanılabilir ki, Bank Asya’dan ve devlet bankalarından çektikleri ucuz kredilerle yalı-konak alan “gazeteci” kılıklı satılmışların peşine düşmüş anlı-şanlı devlet!..Kimbilir belki de milleti dolandıran, vergi kaçırmak için her türlü yöntemi deneyen “işadamı” kılıklı dalaverecilerin arkasından koşmuş maliye hafiyeciliği!..

Ne yazık ki bunların hiçbiri değil devleti, memuru, bürokratı acımasızca ve pervasızca, “007 Bond” gibi harekete geçiren, kovboylar gibi iz sürmeye zorlayan ve “alacak” tahsil etmek konusunda ısrarlı ve kararlı tutan… Heyhat ki hiçbiri değil!…

Yaşamı boyunca tek bir bankadan kredi almamış, çoluk çocuğuna haram yedirmemiş bir gazeteci olarak devlet mektupla ve SMS’le peşimize düşünce, boynumuz kıldan ince dedik ve duyarlı-örnek yurttaşlar gibi borçlarımızı aylar önce “yapılandır”dık, tıkır tıkır da ödüyoruz “faiz”iyle birlikte…

NEREDE ‘ADALET?..’

Peki; yoksul, gariban, emekli ve en önemlisi de namuslu vatandaştan alacağı için teyakkuzda olan koca devlet, halka utanmazca küfürler eden terbiyesizlerin, kredi vurguncusu işadamlarıyla “özelleştirme” talancısı sırtlanların vergi borçlarına karşı neden bu kadar aciz davranıyor acaba?..

  • Söyler misiniz; bu millet; yurttaşların anasına ahlaksızca küfürler ederek küçülen “işadamı” kılıklı kan emicilerin kredi borçlarının silindiğini kıyamete kadar unutabilir mi?..

Yalnızca devletin değil, aslında milletin de parasının “vergi” adı altında tahsil edilmesi gerekirken, kanunları nasıl çiğneyebilir AKP, “eşitlik” ilkesini nasıl bir tarafa atabilir ve “yetim hakkı”nı nasıl hiçe sayabilir?..

Nasıl silermiş devlet küfürbaz işadamlarının milyonlarca liralık vergi borçlarını?..
Ne hakla sildi AKP bir çırpıda milletin zenginden alacaklarını?..

Hangi yasanın emridir bu?.. Ve kim verdi bu yetkiyi AKP’ye?..
AKP’ye yıllardır oy veren vergi borçlusu fakir fukara, küçük esnaf ve iflas eden işadamları içlerine sindirebildiler mi bu kanunsuzluğu ve ikiyüzlülüğü?..

Velhasıl en önemlisi de, “adaletin timsali” Hz. Ömer yaşıyor olsaydı ne derdi bu büyük ihanete ve ikiyüzlü rezalete?..

MİNAREYE KILIF!..

Durup dururken anımsatmadık vergi kanunsuzluklarını ve “Ali- Cengiz oyunu”nu!.. Merak etmeyiniz, birkaç yüzliralık trafik ve yargı gideri borcu da zorlamadı bu yazıyı yazmamızı… Çünkü millet vergi baskısı yüzünden ekmeğe muhtaç kalırken, emeklilerin üç kuruşluk maaş artışları fahiş zamlarla geri alınırken ve ağır maliye yaptırımları binlerce esnafa kepenk kapattırırken AKP iktidarı, yeni bir vergi silme operasyonuna hazırlanıyormuş… Üstelik yine zengini korumak ve daha da zengin etmek için!!!

İşte, CHP’li Aykut Erdoğdu önceki gün sosyal medyadan duyurdu, AKP’nin Meclis’e getirdiği “torba yasa” tasarısındaki yeni vergi silme numarasını!..

Büyük bölümü yabancılara ait olan Vodafone, Turkcell ve Telekom’un 5 milyar liraya ulaşan kamu borcu silinecekmiş!.. Demiş ki CHP yöneticisi;

  • “Biz abone olarak her ay şirketlere ödediğimiz faturalarla %15 Hazine payı da ödüyoruz. Şirketler eğer bu payı Hazine’ye aktarmazlarsa üç katı ceza ödemek zorundalar… Yapılan düzenlemeyle Hazine’den kaçırılan alacaklarla ilgili ceza bir kata indiriliyor… Hazine 2012 yılına kadar yapılan incelemelerden yaklaşık 2,2 milyar TL alacaklı durumda. 2017 yılına kadarki alacak tahmini olarak 5 milyar TL… Bu tutarla ilgili hükümet bir tür af getiriyor… Üstelik Maliye Bakanlığı’na şirketlerle uzlaşma yetkisi veriliyor… AKP, uzlaşma kurumunu yandaşların vergilerini silmek için kullandı… Getirilen uzlaşmalarla ilgili dava açma hakkı bile kaldırılıyor… Minareyi çalacaklar, kılıf hazırlanıyor… Bu yasayla vergi yükü gariban vatandaşın sırtına yükleniyor…”

Şimdi bu yeni vergi oyunu da, AKP’ye ısrarla oy verenlerin hakkıdır diyeceğim ama olmuyor işte… Asıl soru şudur; yoksul yurttaştan alacağına “şahin”, uyanık zenginden alacağına ise “civciv” kesilen bir siyaset anlayışının “adalet”i takiyyeden öteye gidebilir mi?..
=======================================
Dostlar,

Ağzımızı açsak suç işleyeceğiz neredeyse . Yazı bizi öylesine yaraladı.
İktidardaki partinin adında “Adalet” var değil mi? İlk sözcük hatta.
İkinci sözcük “Kalkınma”!
15 yılda ülkemizde hangisi kaldı?

  • Adalet yerine zulüm – OHAL ve TEK ADAM diktası;
  • Kalkınma yerine de “BORCU BORÇLA ÖDEYEBİLEN” batakta ekonomi, iflas..

    Bir insan, milyonlarca seçmeni nasıl böyle afsunlayabilir??
    Nasıl 20 milyonu aşkın insanın basireti bağlanır ve sorgusuz – sualsiz müritleşirler?
    Basın nasıl akıl almaz ölçüde yandaş – yalaka – yoz – çıkarcı – sahibinin sesi olabilir?

Tek bir açıklaması var : ALÇAKÇA TALANA REZİLCE ORTAK OLMA SEFALETİ!

Bu necip millet/ümmet “… Milletin a’sına koyacağız..” diyen Mehmet Cengiz’i unuttu mu?
Bu iktidar, bütün zamanların en yüz kızartıcı suçunu işleyen bu kişilere neden hala ihale verir?

Bu iktidar kimden yana mıdır?
Gerçekten Müslüman mıdır; tüüüüüm muazzam yolsuzluklarına dini kalkan mı etmektedir?
Ve son bir soru : Yağma Hasan’ın bu böreği tükenmeyecek midir?
Kuru ekmeğe muhtaç derecede yaratılan onmilyonlarca yoksul ile bu ülkede nasıl barış – huzur içinde yaşayacaksınız?

Ödenemez eşiği geçen borçları nasıl ve neyle ödeyeceksiniz?

  • Mehmetçiğin kanıyla mı; vatan toprağıyla mı?

Hangisiyle, hangisiyle eyyyy AKP’li olan saf / görünen mücrim Müslimin!

Sevgi ve saygı ile. 13 Ekim 2017, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net   profsaltik@gmail.com

Güvenilir müttefiklik pespayeliği ve uşaklık

Güvenilir müttefiklik pespayeliği ve uşaklık

Orhan Bursalı

(AS: Bizim katkımız yazının altındadır..)

Saroz açıklarında ortak askeri tatbikat sırasında, Amerikan Saratoga uçak gemisinden atılan iki adet SeaSparrow füzesi Muavenet askeri gemimizi vurdu: Sonuç, gemi komutanı dahil 5 şehit 22 yaralı. Yıl ise 1992, 2 Ekim. Bunun kaza olduğuna inanacak bir enayi yoktu. Füze ancak 6 kademeden sonra gemi komutanının emriyle ateşlenebilirdi. ABD, Irak için Çekiç Güç’ü 1991’de kurmuş ve İncirlik’ten operasyonlarla Irak bölünüyor, Kürdistan kuruluyordu. Her altı ayda bir Çekiç Güç’e Ankara’dan Meclis’ten onay çıkması gerekiyordu ve bu onay da tartışmalara neden oluyordu. Mesela ordu içinden Eşref Bitlis gibi komutanlar, Amerikalıların Irak’ta yarattığı fiili durumun tümüyle aleyhimize geliştiği görüşündeydiler. 
1993’ün 17 Şubat’ında Jandarma Genel Komutanı Eşref Bitlis’in uçağı düştü. Genelkurmay’a göre bu sabotaj değildi. 
4 Temmuz 2003’te Irak- Süleymaniye’de bulunan Türk özel kuvvetlere ait birliğe baskın yapan Amerikalılar, Türk subaylarını, başlarına çuval geçirerek kamyonlara doldurmuş ve esir almışlardı.

Bunlar ‘müttefikliğin gereği’ idi! 
Bu olaylar tümüyle ABD ile Türkiye arasındaki “derin ve stratejik müttefikliğin gereği” idi! 
Dahası, sonraki olaylar da: Ergenekon ve özellikle Balyoz davaları ile ordunun defterinin dürülmesi ve darbe yapacak FETÖ’cü subayların önlerinin açılarak yükseltilmesi de, “Türk-Amerikan derin müttefikliği”nin çok başarılı bir örnek olayıydı! 
Daha geriye giderseniz bu ittifakın çok başarılı başka meyvelerini de görürsünüz. Özellikle 12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980’de yine Amerikancı ordu ve subayların darbeleri, mesela. Kıbrıs için askeri ambargolar, mektuplar… 
Ortalık yeni karışmadı. Ortalık zaten epey bir süredir karmakarışıktı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın son Beyaz Saray ziyaretinde de ittifak yalanlarıyla beynimizde boza pişirdiler.

Amerikan sözlüğünde ittifak 
Amerikan sözlüğünde Türkiye ile ilgili müttefiklik maddesinde Türkiye’nin yapması gerekenler için şu yazar: Amerikan çıkarları doğrultusunda hareket!.. Bunu yaptığı sürece Türkiye inanılmaz derecede en güvenilir müttefiktir… 
ABD Dışİşleri Bakan Yardımcısı Philip Gordon yazmış: “Türkiye artık güvenilirmüttefik değil, bir Ortadoğu ülkesi! İki ülkenin bölgesel güvenlik çıkarları da tehlikeli bir şekilde ayrıştı...” 
Koskoca bakan yardımcısı diyor ki, biz Suriye’de IŞİD’den doğacak boşluğu  İran’ın doldurmasına asla izin vermeyeceğiz ve Kürtlerle ittifakı sürdüreceğiz… 
Sanırsınız ki İran, Suriye’yi işgal edecek. Bu da tabii, Amerikalıların Ortadoğu ülkelerini bölüp parçalamak için uydurdukları İran bahanesi… Amerikalı, enayilere gerekçe sunuyor! Yersen.

İttifakın ürünü: Bugünkü iktidar 
Amerikalı, Türkiye’de keyfi hukuksuzluk, siyasi esir alma ve sonra değiş tokuş, adaletsizlik gibi, ciddi sorunlarımıza da işaret ediyor tabii ki. Ki, Erdoğan’ın tüm dünyaya karşı karnının en zayıf olduğu ve savunulamayacağı konular… 
Ama şüphem yok ki, eğer ABD ile tam bir askeri ittifak halinde istediklerine destek verilseydi, bunların hiçbirisini de ciddi olarak gündeme getirmeyeceklerdi! 

  • 1950’de başlayan ABD – NATO ile uşaklık ittifakı politikasının siyasi ürünü 15 yıllık AKP iktidarı ve bugün yaşadıklarımızdır. 

    Tarihsel gelişim, bu kadar basittir.
    ======================================
    Dostlar,

    Cumhuriyet’in çok değerli yazarı dostumuz Orhan Bursalı’nın yazısı acı ve yürekli saptamalar içeriyor. Ay-nen katılıyoruz yazdıklarına..

    Proje parti AKP, ülkemizi bu yıkımın eşiğine sürüklemiştir.
    Kadronun başı felaket tam tamlarını artık iyice işitmektedir hatta gece – gündüz kulaklarından eksilmemekte, giderek şiddeti artmaktadır bu sağır edesi çan çınlamaları..
    Ciddi, açık ve yakın tehlike görülmektedir ve ülkemize dayatılan OHAL boyunduruğu yetmemektedir.
    AKP içinde ve gereken her yer ve zamanda sıkıyönetime gereksinim duyulmaktadır.
    Ancak bu şiddet sarmalından çözüm çıkmaz; kısırdöngü ve kapitonaj (kendi üstüne çökme) çıkar. Siyaset bilimi – siyasi tarih – politik sosyoloji bilgilerimiz biz bunu söylüyor.

    Lütfen şu yazımıza bakar mısınız (15 Eylül 2015) ?? 

  • TOPLUMSAL BASKININ SOSYO-POLİTİK DİNAMİĞİ ve VARACAĞI YER..

    -Ya AKP = RTE frene basacak ve ülkemizi normalleştirecek, usulca tek başına iktidarı yitirecek, sonuçlarına katlanacak;
    -Ya da kör kör şiddet ve irrasyonelite (akıldışılık) sarmalında AKP = RTE daha hızla tükenecek.

    3. seçenek yok; ancak her 2 durumda da Türkiye’nin fatura ödemesi sürecek..
    Bu tablonun aktörleri de elbet şöyle ya da böyle bedel ödeyecek.

    Unutulmasın ki; artık Türkiye’nin daha fazla dinci dayatmaya, AKP = RTE keyfiliğine, tek adam despotizmine sabretme gücü kalmamıştır. Cummhurbaşkanlığı zırhı gerisinde ağır düzeyde saldırgan bir parti başkanı tutumu etik ve hukuk dışıdır, kabul edilemez.

    Bu gün (13.10.17) Kılıçdaroğlu için “Toplumumuz genellikle dini nikah kıyar, Kılıçdaroğlu’nun ne yaptığını bilemem..” içerikli söylem, her türlü ağır negatif sıfatı hak ediyor.. Ne var ki silahlar denk değil; ayrıca bizim terbiyemiz elvermez. Öte yandan ağımızı açınca ensemizde Cumhurbaşkanına hakaret tehdidi duruyor. Ama kendisi o zırhın gerisinde herkesi aşağılıyor, haşlıyor, hakaret ediyor hatta basın önünce açık tehditler savuruyor. Hukuk devleti bunun neresinde?? Bu tablo daha nereye ve ne zamana dek sürdürülebilir? Ülke açık hapishane oldu! Artık halkın gündem oyunların da yutacak durumu kalmadı Durup dururken merhum Ecevit’e çatmalar, kin ve öfke kusarak Çanakkale Belediye Başkanını diline dolamak, ABD ile vize sorunu çıkarmak, Suriye’de pek çok tehlike barındıran İdlib operasyonu, otomatiğe bağlanan OHAL uzatmaları, AKP içinde sürdürülen tehdit dolu ama türlü kılıflarla boşuna yumuşatılmaya çalışılan istifa ettirme terörü.. Halkın seçtiklerine, millet iradesine TEK ADAM vesayeti.. Necip AKP’li seçmen ne buyuruyor bunlara? Yarı tanrı adam ne yapsa dinen caiz mi?

    Erdoğan gemileri yakmış görünüyor!?

    Gene de, küplere binmeden önce, Kılıçdaroğlu’nun uyarısına çoook kulak vermeli :

    * “Benim söylediklerimi anlayacak kıratta değilsin..”

    Hala, hızla tükenen fırsat var Erdoğan ve en geniş anlamda oyuncağı AKP için..

    Sevgi ve saygı ile. 13 Ekim 2017, Ankara

    Dr. Ahmet SALTIK
    Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
    www.ahmetsaltik.net   profsaltik@gmail.com 

AÜTF Halk Sağlığı Anabilim Dalı Asistan Eğitimi Programı

AÜTF Halk Sağlığı Anabilim Dalı
Asistan Eğitimi Programı

Sevgili AÜTF Halk Sağlığı Anabilim Dalı Asistanlarımız, Öğrencilerimiz

Asistan eğitimi programı kapsamında her yıl düzenlediğimiz dersler yıl boyu haftada 2 yarım gün, 3’er saat olarak sürmektedir. Anabilim Dalı öğretim üyeleri bu dersleri ilgi ve uzmanlaşma alanlarına göre üstlenmektedir.

Bu yıl 15 modülde toplam 58 konu başlığı belirlenmiş ve 8 öğretim üyesince konular paylaşılmıştır. 09 Ekim 2017 – 30 Mayıs 2018 tarihleri arasında 58 konu, toplam 174 saat süre ile gerektiğinde uygulamalarla birlikte işlenecektir.

Programı görmek içi tıklayınız :Asistan_Egitimi_Programi_AUTF_2017-18

Bu kapsamda 11 Ekim 2017 günü işlediğimiz ilk dersin konusu ULUSLARARASI SAĞLIK idi.  Yansılar pdf olarak aşağıdadır. Yararlı olması dileğiyle.. (54 yansı, 2,67 MB)

ULUSLARARASI_SAGLIK

 

Sevgi ve saygı ile.
13 Ekim 2017, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. –
Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net   profsaltik@gmail.com

 

Yedekci’nin eğitim raporunda çarpıcı rakamlar

CHP’li Yedekci’nin eğitim raporunda çarpıcı rakamlar

CHP İstanbul Milletvekili Yrd. Doç. Dr. Gülay Yedekci, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde bir basın açıklaması yaparak 2002 yılından bu güne dek eğitim sisteminde yaşanan sorunları rakamlarla açıkladı. (cumhuriyet.com.tr, 12 Ekim 2017) 

Yedekci, “2002 yılından bu yana eğitim sistemimiz çağdaş bilimsel normlardan uzaklaşıp, dogmatik bir yapıya evrilmiştir. Eğitim alanındaki başarısızlık hükümet tarafından da itiraf edilmiştir. Her geçen gün AKP tarafından Cumhuriyet değerlerine bağlı eğitim sistemini yerle bir edilmeye çalışılmaktadır. Sizlere eğitim sistemimizle ilgili kimi sorunlardan söz etmek istiyorum.” diyerek eğitimde adaletsizliği vurgulayan eğitim raporunu açıkladı.

 2016-17 eğitim öğretim yılında yaklaşık 1.897.524 öğrenci okullaşamadı.

455.119 ataması yapılmayan öğretmen yine atanamadı. Milli Eğitim Bakanlığı Ağustos ayında kadrolu atama yapmak yerine tüm İl ve İlçelerde ücretli öğretmenlik alımı yapmaya başladı. Ayrıca sözleşmeli öğretmenlik sistemi ile öğretmenlerin iş güvencesi ortadan kaldırıldı. (En az 100 bin olan öğretmen açığı, derhal kadrolu öğretmen ataması ile kapatılmalıdır.)

2016 yılında en zengin %onluk kesim ile en yoksul % onluk kesimin eğitim harcamalarında 64 kat fark oluştu. Yoksul aileler harcayabilecekleri her 100 liranın yalnızca 50 kuruşunu eğitime ayırabilirken, en varsıl %10’luk kesim ise 100 liralık harcamasının 5,2 lirasını eğitime harcayabilmiştir.

2016-17 eğitim öğretim yılında 817.799 öğrenci, 43,466 okul taşımalı eğitim kapsamında 11.900 merkeze taşındı. TEOG sonuçlarına göre yaklaşık 1 milyon 200 bin öğrenci liselere yerleştirildi. Binlerce öğrenci istemediği okulla ya da evinden çok uzak okullara yerleştirildi. Sınavsız girilen Genel Liselerin kapatılması nedeniyle öğrenciler evlerinden uzak istemedikleri okullara kayıt yaptırmak zorunda kaldı.

Üniversiteleri kazanan yüzbinlerce öğrenci, Devlet yurtlarında yer bulamadığı için vakıf/dernek ya da özel yurtların önünde kuyruk oluşturdu. Devlet, üniversite öğrencilerinin %14,51’ine yurt olanağı sağlayabildi.

Köy okullarının ve Yatılı İlköğretim Bölge Okullarının (YİBO) kapatılması nedeniyle köylerdeki yoksul aile çocukları cemaatlerin arkasında olduğu vakıf ve dernek yurtlarına terk edildi. 2002 yılından bu yana Yatılı okul sayısında % 34,54, öğrenci sayısında ise %66,07 oranında azalma meydana geldi.

Ailelerin en önemli sorunlarından birisi de, okul harcamalarıdır. Okula başlama maliyetlerini ve aylık sabit eğitim harcamalarını alt ve orta gelir düzeyindeki ailelerin karşılaması mümkün görünmemektedir. Üç çocuklu ailenin minimum bir aylık eğitim gideri 2460,87 TL’dir.

Devlet okullarında niteliğin düşmesi nedeniyle özel okullara rağbet arttı. Veliler zorunlu olarak çocuklarını özel okullara göndermeye başladı. Yaklaşık 1,3 milyar TL özel okullara giden öğrenciler için “”eğitim öğretim desteği” veriliyor. Bu bütçe Devlet okullarına ayrılmalıdır. Bu kaynak ile Devlet okullarına (ilk-ort-lise), öğrenci başına 75 TL bütçe ortaya çıkmaktadır. Öğrencilerin öğle yemeği verilmesi sorunu bu kaynakla çözülebilir.

Neredeyse tüm okullarda velilerden zorunlu bağış toplanıyor. Okulların temizlik, güvenlik gibi tüm sorunları velinin üzerine yıkılmıştır.

Okul yöneticilerinin %84’ü yandaş bir sendikanın üyelerinden atandı. Liyakat ilkesi ortadan kalktı. Öğretmenlere yönelik siyasal baskı arttı.

Dershanelerin kapatılması sonucu apartman dairelerine TEMEL LİSELER açıldı. Dershane eğitimi veren bu liselerin fiyatları 10-20 bin TL oldu. Dershanelerin ve Etüt Merkezlerinin kapatılması ile merdiven altı kurumlar arttı.

Plansız programsız İmam Hatip Liselerine yerleştirilen öğrencilerin yalnızca 1/5’i üniversite sınavını kazanabildi.

Milli Eğitim Bakanlığı Millî Eğitim Bakanlığı Kurum Açma, Kapatma ve Ad Verme Yönetmeliğinde 15 Eylül 2017’de değişikliğe gitmiştir. Yönetmeliğin değiştirilen 7. maddesi ilk bakışta olumlu gibi görünse de, Anadolu lisesi açılabilmesi için; 9 uncu sınıfa kayıt olacak en az 2 şube sayısında öğrenci koşulu getirilirken, Anadolu İmam Hatip Liselerinde öğrenci sayısı koşulu getirilmediği için yine nüfusu az olan ilçe merkezlerinde yalnızca Anadolu İmam Hatip Lisesi açılabilecektir.

AKP iktidarı ile birlikte temel eğitimden ortaöğretime geçiş sistemde sayısız değişiklik yapıldı.

LGS, OKS oldu,
OKS, SBS oldu,
SBS, çoklu SBS’lere dönüştü,
Çoklu SBS’ler TEOG’a dönüştü.
Cumhurbaşkanı “Başbakana söylerim TEOG kalkar” dedi. TEOG kalktı.

Sınav sistemi değişikliği öğrencilerde kaygı yaratıyor

Sayın Başbakan ve Milli Eğitim Bakanının açıklamalarından anlaşıldığı kadarı ile TEOG yerine üç farklı model üzerinde çalışmakta ancak Başbakan ve Bakan tarafından açıklanan modellerde farklılıklar olduğu görülüyor. Yeni uygulanacak modelde netlik olmaması nedeniyle, aileler ve öğrenciler kaygılı ve tedirgin bir şekilde bekliyor. Öğrenciler sınav olacak mı, olmayacak mı? Olacak ise nasıl yapılacak? Bu sorular bir an önce yanıtlanmalı ve Ülkemizin aydınlık geleceği çocuklarımızın kaygı içinde bekleyişi bir an önce son bulmalıdır.

Açıklanan modellerden birincisi; “Her lisenin kendi sınavını yapması” bir kaos yaratacak

Bu model uygulamaya konursa öğrenciler, yaz boyunca liselerin sınavlarını izleyerek sayısız sınava girmek zorunda kalacaklar. Bu nedenle öğrencilerin sınav stresi artacak. Ayrıca sınav güvenliği sağlanamayacağı için kopya ve torpil mekanizması devreye girecek. Ayrıca sınav günleri çakışacağı için öğrenciler istedikleri tüm liselerin sınavlarına giremeyeceklerdir. Yeni bir kaos ortamı oluşacaktır.

Diğeri ise “Adrese dayalı kayıt sistemi” eğitimde adaletsizliktir

Tüm okullar donanım, fiziksel imkanlar ve akademik nitelik açısından eş seviyeye getirilmeden, çocuklarımıza aynı olanakları sunmadan adrese dayalı kayıt sistemi tek başına çözüm olmayacaktır. Eğitimde adaletsizlik yaratacak bu sistem çocuklarımızın eğitim hakkını gasp edebilir.

Üçüncü model ise; “MEB tarafından oluşturulan soru bankasından soruların çekilerek kimi yazılı sınavların açık uçlu sorularla merkezi yapılması”

Bu model şu an uygulanan TEOG modelinin ikiz kardeşidir. Sınav sisteminde köklü bir değişiklik yapılıyormuş gibi bir algı uyandırılmaktadır. Dağ fare doğurmuştur.

Cumhurbaşkanının TEOG fermanından sonra, MEB verilen emre uygun çözüm bulmaya çalışmış ancak ortaya attığı modeller sorunu çözmeye yeterli değildir. Hükümet kanadından yapılan açıklamalar, 8. sınıfta yine merkezi bir sınav yapılacağını neredeyse kesinleştirmiştir. Yeni türetilen model TEOG’un benzeri hatta ikizidir.

Ülke genelinde okulların nicelik ve niteliği eşitlendikten sonra yeni bir model üzerinde tartışılması gerekir. MEB merkezi sınavı kaldırmış gibi yapmaktadır. Liselerin kaçının ve hangi türlerinin sınavla öğrenci alacağı, sınavın şekli ve içeriği belli değildir.

Bakanlık tarafından önerilen modeller, yoksul aile çocuklarının NİTELİKLİ EĞİTİME ERİŞİM HAKKI engellenecektir. Ekonomik durumu iyi olan ailelerin çocuklarını ise avantajlı duruma geçirecektir. Milli Eğitim Bakanlığı sınav sistemi sorununu çözebilmek için acilen MİLLİ EĞİTİM ŞURASInı toplamalıdır.

Kamu malları hoyratça kullanıldığı Fatih Projesi çöktü

Fatih Projesi kapsamında yaklaşık iki yıldır tablet dağıtımı yapılmadı. 2014’te bitirilmesi planlanan Fatih Projesi çöktü. Bu proje 2010’da başlamıştır. Başladığı yıl Milli Eğitim Bakanlığı 2014’te tamamlanacağını duyurdu. 2014’e gelindiğinde 2015’te tamamlanacağı söylenen projenin bitim süresi daha sonra 2017’ye uzatıldı, şu an ise 2018’de tamamlanacağı belirtilmektedir. Son bir yıldır Proje kapsamında alım yapılamamaktadır. Okullarda proje ile ilgili olumlu bir gelişme olmadığı belirlemeler arasındadır. Yapılan araştırmalar Fatih Projesinin niteliğe etkisinin alt düzeylerde kaldığını göstermektedir. Son günlerde Fatih Projesinin üç büyük GSM operatörüne devredileceği söylenmektedir. Buna neden gerek duyulduğunun kamuoyu ile paylaşılması gerekmektedir. Bakanlık yapamadı, GSM operatörleri mi yapsın denmektedir?

Proje kapsamında onlarca soruşturma açılmış, birçok bürokrat görevden alınmıştır. Başarısız olmuş bir projenin sonlandırılması gerekirken, yine kamu kaynaklarının hoyratça kullanılacağı bir yol seçilmeye çalışılmaktadır. MEB bürokratlarının proje kapsamında sürekli yurt dışı gezilerine katıldıkları bilinmektedir. Bu gezilerden nasıl sonuçlar elde edilmiştir? Projeye hangi katkıları olmuştur? MEB Fatih Projesi ile ilgili samimi ve güvenilir açıklamalar yapmak zorundadır. Aksi halde şaibeler ortadan kalkmayacaktır.

YAŞANABİLİR BİR TÜRKİYE İÇİN EĞİTİM SİSTEMİNDEKİ YANLIŞLAR DÜZELTİLMELİDİR!

Gençlerimizin, çocuklarımızın yap-boz tahtası olarak kullanılmasından bir an önce vazgeçilmelidir.

  • Sosyal, adil, eşit, çağdaş, Atatürkçü, uygar ve laik bir eğitim sistemi uygulanmalıdır.
  • Eğitim sistemi yüzünü bilime, fenne ve teknolojiye dönmelidir.

=====================================

CHP İstanbul Milletvekili Yrd. Doç. Dr. Gülay Yedekci‘nin basın açıklamasında dile getirdiği olgular son derece önemlidir. AKP = RTE bu yozlaştırıcı saldrılarına hemen son vermelidir.

Sevgi ve saygı ile. 12 Ekim 2017, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

Fazıl Hüsnü Dağlarca anılıyor

Usta şair Fazıl Hüsnü Dağlarca anılıyor

Fazıl Hüsnü Dağlarca, ölümünün 9. yıldönümünde 13-20 Ekim arasına yayılan bir dizi etkinlikle anılacak. (cumhuriyet.com.tr, 11 Ekim 2017 )

Ataşehir Belediyesi’nce düzenlenen Dağlarca’yı anma etkinlikleri kapsamında 13 Ekim’de Novada Ataşehir AVM Cemal Süreya Sergi Salonu’nda İsa Çelik’in hiçbir yerde yayımlanmamış Dağlarca fotoğraflarından oluşan sergi açılacak. 30 fotoğrafın yer alacağı “İsa Çelik’in objektifinden Dağlarca Fotoğrafları” sergisi 20 Ekim’e kadar ziyaret edilebilecek. Dağlarca’nın ölüm günü olan 15 Ekim’de ilk olarak saat 13.00’te Karacaahmet mezarlığında şairin mezarı başında yapılacak anma töreninin ardından, saat 15.00’ten sonra İçerenköy’deki Neşet Ertaş Kültür Evi’nde panel düzenlenecek. Alâettin Bahçekapılı’nın “Görsel Radyo” biçeminde sunacağı panele ünlü eleştirmen ve yazar Doğan Hızlan, şair ve akademisyen Hilmi Yavuz, edebiyat tarihi araştırmacısı Konur Ertop, Çocuk Vakfı Başkanı şair Mustafa Ruhi Şirin, Dağlarca Şiir Ödülü sahibi şair Ömer Erdem, fotoğraf sanatçısı İsa Çelik ve Dağlarca’nın yakın dostu Ruhan Ertop konuşmacı olarak katılacak.

İçerenköy’deki Neşet Ertaş Kültür Evi’nde 15 Ekim Pazar günü saat 15.00’te başlayacak panel etkinliğinde, Dağlarca’nın kitaplarından oluşan bir sergi de yer alacak.

Dağlarca Şiir Ödülü Çiğdem Sezer ve Turgay Fişekçi’nin

Beşiktaş Belediye Başkanlığı tarafından, PEN Yazarlar Derneği ve Türkiye Yazarlar Sendikası’nın desteği ile bu yıl 3’üncüsü gerçekleştirilen Dağlarca Şiir Ödülü, Çiğdem Sezer ve Turgay Fişekçi’ye verildi. Arife Kalender, Ataol Behramoğlu, Doğan Hızlan, Enver Ercan, Ertan Mısırlı, Haydar Ergülen ve Tarık Günersel’den oluşan seçici kurul oy çokluğuyla, 3. Dağlarca Şiir Ödülü’nü Çiğdem Sezer’in “Küçük Şeyler Mevsimi” ile Turgay Fişekçi’nin “Nerdesin?” adlı kitaplarına verdi. Seçici Kurul ayrıca 2018 yılının Dağlarca’nın ölümünün 10. yılı olması nedeniyle Beşiktaş Belediyesi’nin öncülüğünde “Uluslararası Dağlarca Sempozyumu’’nun düzenlenmesine karar verdi.

3. Dağlarca Şiir Ödülü töreni 15 Ekim Pazar günü Saat 18:00’da Beşiktaş Belediyesi Akatlar Kültür Merkezi’nde gerçekleştirilecek. Ödül töreni öncesinde Saat 17:00’da, 22 ressamın Dağlarca’ya bir saygı duruşu niteliğinde olan Dağlarca için: RESİM/ SESİM sergisinin açılışı gerçekleştirilecek.
===========================================
Dostlar,

Fazıl Hüsnü Dağlarca  gerçekten büyük bir şair..

Ozan Dağlarca, ölümünden (2008) 2 yıl önce hastalığı sırasında hastaneye ziyarete gelenlerin hep “geçmiş olsun” demesinden yakınır.. Söyleşiyi yapan Cumhuriyet muhabiri şaşırır ve “ne demeliydiler?” diye sorar. Dağlarca’nın yanıtı çok ama çok öğreticidir :

Kimse, Fazıl Hüsnü iyileş de gelecek olsun!” demedi.. der.

Kurtuluş Savaşımızdaki tarif edilmez ağır yokluklar karşısında şu dizeleri yazar :

Atım acından hasta, çalmışlar kılıcımı
Üşürüm
İçimde silah sesleri,
Sabaha kadar, tövbe tövbe,
Gecelerle dövüşürüm.
*****

O’nun Küreselleşme (= Yeni emoeryalizm) hakkında yazdığı kısa şiir çok çarpıcıdır. İlk 4 dize tüm çıplaklığı ile KüreselleşTİRme vahşetini tüm çıplaklığıyla ortaya koyuyor. İzleyen 5 dize ise olması gereken insancıl düzeni betimliyor.


Birbirimizi yaşamamız” sözleri, olabilecek en derin özdeşim = empati çağrısı ve de tanımı değil mi?

Üstad Dağlarca, 94 yıl süren yaşamını 75 yılını şiire ve Türkçe’mizin arılaşmasına adayarak Türk yazınında (Edebiyatında) saygın bir yer edinmiş ve simgeleşmiş bir şairdir. Hiçbir akımdan etkilenmeyip kendi şiir akımını yaratmıştır. Türk yazınının en verimli dönemlerinden olan erken Cumhuriyet Dönemi, Türk şiirinin özgün temsilcilerinden biri olan, dilimize

*“Türkçem benim ses bayrağım” 

deyişini kazandıran ozan Dağlarca, dilimizin olanaklarını zorlayarak Türkçe’nin söz varlığını varsıllaştırmıştır. Bunu yeni sözcükler türeterek ve konuşma dilinin ağız özelliklerini ve halka ait sözcükleri kullanarak yapmıştır.

Bir Dil Derneği üyesi olarak O’nun üretken çabalarını kıvançla karşılıyoruz..
*****

Söyle Sevda İçinde Türkülerimizi

“Söyle sevda içinde türkümüzü,
Aç bembeyaz bir yelken
Neden herkes güzel olmaz,
Yaşamak bu kadar güzelken?

İnsan, dallarla, bulutlarla bir,
Ayrı maviliklerden geçmiştir
İnsan nasıl ölebilir,
Yaşamak bu kadar güzelken?”
*****

O’nu özlem ve şükranla anıyoruz..
Daha çok çocuğa okutacağız güzelim şiirlerini ve O daha çok yaşayacak böylelikle..
Biz erişkinler de ara sıra çocuklaşacak ve O’nun şiirlerini çocuksu çocuksu okuyacağız.

Sevgi ve saygı ile. 12 Ekim 2017, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi – Dil Derneği üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

Ahmet Şık: “Türkiye bizim evimiz; tası tarağı toplayıp gitmeyeceğiz”

Cesur Gazetecilik Ödülü alan Ahmet Şık:
“Türkiye bizim evimiz; tası tarağı toplayıp gitmeyeceğiz”

Halen tutuklu bulunan gazeteci Ahmet Şık Raif Bedevi Cesur Gazetecilik Ödülü’ne
layık görüldü. Avukatı Can Atalay aracılığıyla ödül törenine bir mesaj gönderen Şık,
“Hakikat ve hakikati konuşanlar düşman ilan edilip yok edilmeye çalışılıyor” dedi.

Bu yıl 69’ncu kez düzenlenen Frankfurt Kitap Fuarı’nda 5 yıldır Suudi Arabistan’da hapsedilen blog yazarı Raif Bedevi (Raif Badawi) adına verilen ‘Cesur Gazetecilik’ ödülüne Ahmet Şık layık görüldü. Dünyanın en büyük yayıncılık buluşması olan Uluslararası Frankfurt Kitap Fuarı’nda düzenlenen törende ödülü Ahmet Şık adına avukatı Can Atalay aldı.

Törende Ahmet Şık’ın gönderdiği mesaj okundu.

Ahmet Şık mesajında;

  • “Gazetecilik yapmak/ hakikati dile getirmek ve düşüncelerini ifade etmekten dolayı tutsak edilmiş biri olarak; başka bir ülkede yine düşüncelerini ifade ettiği için tutsak edilmiş ve işkence görmüş Raif Bedevi adına verilen bu ödüle layık görülmek benim için gurur verici olmasının yanı sıra aynı zamanda can yakıcı… Bir gazetecinin, zaten görevi ve sorumluluğu olarak işini yapmaya çalışmasından ötürü baskıya maruz kalmasının utancını ise Türkiye’deki sahiplerine bırakıyorum.” dedi.

“YAŞAR KEMAL’E İNANAN BİZLERİN UMUDU VAR”

“Hakikat ve hakikati konuşanlar düşman ilan edilip yok edilmeye çalışılıyor” diyen Ahmet Şık’ın mesajı şöyle devam etti: “Kendileriyle suç ortaklığı yapmayı reddeden medyayı kuşatıp, gördüğü hakikati anlatmakta ısrarcı davranmaya devam eden gazetecileri hapsettiler. Korkuyla hakim kılınan bir suskunlukla tüm ülke bir sessizlik sarmalına girince iktidarlarının kalıcı olacağı yanılgısına düştüler. Oysa ki, bir toplumun gerçek hayatı ve hakikati sustuklarında saklıdır. Çünkü sessizlikte daha fazla duyar insan. ‘İnsan umutsuzluktan umut yaratandır’ diyen usta Yaşar Kemal’e inanan bizlerin umudu var. Çünkü zulmün elindeyken direnmeyenler için yaşanılası bir hayat olmayacağını bilen bizler için, umut kendi gerçeğini yaratır. Ve umudun öfkesinden korkacak olanlar yalnızca suçlulardır. Evet, karanlığın gölgesinin daha da koyulaştığı, karamsarlığın yaygınlaşıp daha da derinleştiği zamanlar. Hiçbir şeyin iyi olamayacağını düşündürten zamanlar… Tası tarağı toplayıp gitmeyeceğiz Çünkü biz buradayız ve varız. Var kalmaya devam edeceğiz. Türkiye bizim evimiz. Hayatımız. Geçmişimiz. Barış, Hak, hukuk, adalet ve eşitliğin hakim olduğu geleceğimiz.”

Ödül, beş yıldır cezaevinde bulunan, on yıl ve bin kırbaç cezasına mahküm edilen Raif Bedevi’nin eşi Ensaf Haydar tarafından verildi.

“AHMET ŞIK’IN CESARETİNDEN ÇOK ETKİLENDİM”

Haydar ödülle ilgili, “Ahmet Şık’ın cesaretinden çok etkilendim. Raif ve o aynı kaderi paylaşıyorlar, her ikisi de düşündüklerini söyledikleri için hapsedildiler” diye konuştu.

Ödül törenine katılan Almanya’nın eski İçişleri Bakanı Gerhart R. Baum da Şık’ın davasının Türkiye’de halihazırda hüküm sürmekte olan politik durumla ilgili olduğunu vurguladı.

Türkiye’de 170 tutuklu gazetecinin bulunduğuna dikkat çeken, Baum, gazetecilerin kaderlerini, Türkiye’de basın özgürlüğü ve anayasal hukukun üstünlüğü konusunda bir barometre olduğunu belirtti.

Almanya’daki Müslüman Forumu adına ödül töreninde konuşan Ahmed Mansur ise, “Ödülü kazanın gerçeğin peşine düştüğü için yargılanan ve hapsedilen cesur bir insana verilmesi onur verici. Özgür ve demokratik bir düzenin olmazsa olmazı ifade özgürlüğüdür” dedi.

Friedrich Naumann Vakfı tarafından verilen Raif Bedevi Cesur Gazetecilik Ödülleri‘nin sponsorluğunu Alman Yayıncılar ve Kitapçılar Birliği yapıyor.
=============================================
Dostlar,

Değerli ve yürekli araştırmacı – gazeteci Sayı Ahmet ŞIK’ı kutluyoruz.
Hızla salıverilmesini ve gerekiyorsa tutuksuz yargılanmasını diliyoruz..

Sevgi ve saygı ile. 12 Ekim 2017, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com