Etiket arşivi: www.ahmetsaltik.net

Lâik Hukukun Kemirilmesi, İslâm Hukukunun Eleştirisi ve Savunulması

Lâik Hukukun Kemirilmesi, İslâm Hukukunun Eleştirisi ve Savunulması

Değerli Meslektaşım,

“İSLÂM HUKUKUNUN DEĞERİ-2: Lâik Hukukun Kemirilmesi, İslâm Hukukunun Eleştirisi ve Savunulması” başlıklı makalemi izleyen linkten okuyabilirsiniz:
http://www.anayasa.gen.tr/islam-hukuku-2.htm

Saygılarımla, Kemal Gözler 

MAKALENİN PLÂNI

I. LÂİK HUKUKUMUZUN KEMİRİLMESİ: SAHTE İSLÂM HUKUKU UYGULAMALARI

A. MÜFTÜLERE VERİLEN EVLENDİRME YETKİSİ

1. Müftülere Evlendirme Yetkisinin Verilmesinin İslâm Hukukuyla Bir İlgisi Yoktur

2. Müftülere Verilen Evlendirme Yetkisi, Modern Hukukumuzu İçten İçe Çürütmektedir

B. HELÂL GIDA SERTİFİKASYONU

1. Helâl Gıda Sertifikasyonu İslâm Hukukuna Aykırıdır

2. Helâl Gıda Sertifikasyonu Lâik Hukukumuzu İçten İçe Çürütmektedir

C. FAİZSİZ BANKACILIK

1. Faizsiz Bankacılık İslâm Hukukuna Aykırıdır

2. Faizsiz Bankacılık Modern Hukukumuzu İçten İçe Çürütür

II. İSLÂM HUKUKUNUN ELEŞTİRİLMESİ

III. İSLÂM HUKUKUNUN SAVUNULMASI

A. Önyargılara Karşı İslâm Hukukunun Savunulması

B. İslâm Hukukundan Modern Hukukumuza Kalan Değerli Miras: Hukuk Dilimiz

SONUÇ    

MAKALEDEN ALINTILAR

16 Aralık 2019 tarihinde yayınladığım “İslâm Hukukunun Değeri” başlıklı makaleme ek olarak bazı şeyler söylemek isterim. Bunları üç başlık altında toplayacağım. İlk başlıkta lâik hukukumuzun kemirilmesi sorununu örnekler göstererek tartışacağım. İkinci başlıkta ise İslâm hukukunun kendisine bir eleştiri yönelteceğim. Üçüncü başlık altında ise İslâm hukukunu bazı önyargılara karşı savunacağım.…

I. LÂİK HUKUKUMUZUN KEMİRİLMESİ: SAHTE İSLÂM HUKUKU UYGULAMALARI

Öncelikle belirtmek isterim ki, önceki makalemde de açıkladığım gibi, Türkiye’de İslâm hukuku tehlikesinin olduğunu, Türkiye’de İslâm hukukuna, belki daha doğru bir deyimle, İslâm hukuku görünümlü sahte bir hukuka geçilebileceğini düşünüyorum. Ancak bu geçişin, birden bire, tek bir gecede, bir hükûmet darbesiyle veya devrim yoluyla olacağını sanmam. Bu geçiş, adım adım, lâik hukuk sistemi kemirilerek, lâik hukukun kurumları tedrici bir şekilde İslâmî veya sözde İslâmî kurumlarla değiştirilerek olacaktır. Nasıl lâik eğitim sistemimiz [1], belli bir ölçüde dinî eğitim sistemiyle adım adım değiştirilmiş ise, pek muhtemelen hukukumuz da adım adım bu sözde İslâm hukuku ile değiştirilecek.

Türkiye’ye İran usûlü devrim yoluyla bir İslâm hukuku getirilmeyeceği açık. Türkiye’de İslâm hukuku, pek muhtemelen lâik hukukun içten içe çürütülmesiyle adım adım gelecek.

Türkiye’de demokrasi nasıl adım adım gerilemiş ise, lâiklik de öyle adım adım geriliyor. Türkiye’de nasıl ifade hürriyetimizi adım adım kaybetmiş isek, lâik hukukumuzu da aynı şekilde adım adım kaybediyoruz.

Türkiye’de lâik hukukumuzun kemirilmesi süreci çoktan başladı. Ben bu sürece aşağıda üç örnek vereceğim. Bunlardan birincisi “müftülere verilen evlendirme yetkisi”ne, ikincisi “helâl gıda sertifikasyonuna”una, üçüncüsü ise “faizsiz bankacılık”a ilişkin.

A. MÜFTÜLERE VERİLEN EVLENDİRME YETKİSİ

(…)

16 Aralık 2019 tarihinde yayınladığım “İslâm Hukukunun Değeri” başlıklı makalemde açıkladığım gibi İslâm hukukunda “imam nikahı” veya “dinî nikah” diye bir şey yoktur. Keza İslâm hukukunda “müftü nikahı” veya “müftülerin evlendirme yetkisi” diye bir şey de yoktur. İslâm hukukuna göre nikah akdi, kadın ve erkeğin evlenme yolundaki iradelerini iki şahit [2] huzurunda açıklamalarıyla inikat eder. Bu açıklamanın imam veya müftü huzurunda yapılması ve keza dua okunması gibi başka bir şartı da bulunmaz. Evlenme engelleri dışında, Türkiye’de kıyılan her resmî nikah, ister belediye başkanı tarafından, ister müftü tarafından kıyılmış olsun, İslâm hukuku açısından da geçerli birer nikahtır; çünkü resmî nikahta da, taraflar iki şahit huzurunda evlenme iradelerini açıklarlar. 

İlave edeyim ki, müftülere evlendirme yetkisi verilmesinin İslâm hukukuyla bir ilgisinin olmadığı gibi, eski ve köklü bir geçmişe sahip olan ve halk nezdinde hâlâ belli bir ölçüde itibarı kalmış ender kurumlarımızdan biri olan müftülük kurumunun geleneksel fonksiyonuyla da bir ilgisi yoktur. Müftülük bir ifta makamıdır. Tarihte hiçbir zaman evlendirme yetkisine sahip olmamıştır. Böyle bir yetkinin müftülere verilmesi müftülük kurumunun ifsat edilmesi anlamına gelir. Bu yetkinin müftülere verilmesinin, müftülük makamının saygınlığı üzerinde de pek çok olumsuz etkisi vardır. Müftü efendilere nikah memuru gibi kırmızı cübbe giydirmek, onları nikah kıymak için düğün salonlarına göndermek, müftülük kurumunun saygınlığıyla ne derece bağdaşır?…

Müftülere evlendirme yetkisi verildi diye Türkiye’ye İslâm hukuku gelmiş olmaz; ama Türkiye’de lâiklik ilkesi kemirilmiş, içten içe çürütülmüş olur. Keza Türk hukukunun bütünlüğü ve tutarlılığı da bozulmuş olur. Hepsi bu.…

B. HELÂL GIDA SERTİFİKASYONU

Oysa Türkiye Cumhuriyetinin Anayasasının 2’nci maddesi Türkiye Cumhuriyeti lâik bir devlettir demektedir. Hiç tartışmaya gerek yok ki, Helâl Akreditasyon Kurumu bütün yönleriyle Anayasamızın 2’nci maddesinde öngörülen lâiklik ilkesine aykırıdır.…

1. Helâl Gıda Sertifikasyonu İslâm Hukukuna Aykırıdır

İslâm hukukunda yiyecek ve içeceklere helâl sertifikası verilmesine, yiyecek ve içeceklerin helâl olduğunun belgelendirilmesine asla gerek yoktur.…

İslâm hukukunda, domuz eti ve içki (hamr) gibi çok az sayıda yenilmesi veya içilmesi haram kılınmış yiyecek ve içecek vardır. İslâm hukukunda açıkça haram kılınmış yiyecek ve içecekler dışında her şeyin yenmesi, içilmesi, çiğnenmesi ve tüttürülmesi helâldir [3]. Tereddütlü bir durum var ise, örneğin bir etin domuz eti olup olmadığı bilinmiyorsa, “eşyada aslolan ibahedir” prensibi uyarınca o şeyin yenilmesi helâldir. Bir üründe domuz eti bulunduğu daha ilk bakışta (prima facie) anlaşılmıyorsa, o üründe domuz eti veya domuzdan elde edilmiş katkı maddesi olup olmadığını da araştırmak gerekmez. Zira Mecellenin 75’inci maddesinde denildiği gibi “tevehhüme itibar yoktur”.

Bir yiyeceğin ve içeceğin helâl olması için delil gerekmez; tersine haram olması için delil gerekir. İslâm hukukunda “helâl sertifikası” diye bir şey olamaz. Bu bir saçmalıktır. İslâm hukukunda olsa olsa “haram sertifikası” olur. Eğer İslâm’a hizmet etmek istiyorsanız, “helâl akreditasyon kurumu” değil, “haram akreditasyon kurumu” kurun! 

İslâm hukuku özgürlükçü bir hukuktur. İslâm hukukunda Kur’an ve hadisle açıkça yasaklanmamış her şey serbesttir. İslâm hukukunda helâlin sertifikasyonu olmaz; olsa olsa haramın sertifikasyonu olur. Helâl sertifikasyonu, İslâm hukukunun bir ürünü değildir. Bu uygulama İslâm hukukunun temel kabullerini tepe taklak eden, İslâm hukukunu özgürlükçü bir hukuk olmaktan çıkaran, İslâm hukukunu yasakçı bir hukuk hâline getiren, İslâm hukukunu özünden saptıran, İslâm hukukunu ifsat eden bir uygulamadır.

Helâl sertifikasyonunun dinî veya fıkhî bir sebebi yoktur. Bunun tek sebebi ticarîdir.…

Helâl sertifikasyonunun dinî veya fıkhî bir sebebi yoktur. Bunun tek sebebi ticarîdir. Ticarî sebeplerle İslâm hukukunun temel ilkesi olan “eşyada aslolan ibahedir (in favorem libertatis)” ilkesi tersine çevrilmiştir. Tacirler kazanmış, İslâm hukuku ise özünü kaybetmiştir.…

Helâl gıda sertifikasyonu İslâm hukukuna zarar verdiği gibi, lâik hukukumuza da zarar vermektedir. Helâl sertifikasyonunun İslâm hukuku ile bir ilgisi yoktur. Ne var ki bunun İslâm hukuku ile bir ilgisi olmasa da, uydurma da olsa, dinî inanışlarla ilgisi olduğu bir gerçektir. Lâik bir hukuk sisteminde dinî düşüncelerle hukukî düzenlemeler yapılması lâiklik ilkesine aykırılık teşkil eder. Bu şekilde lâik hukukun iç tutarlılığı bozulur; sistem içten çürür. Örneğin Türkiye’de lâik devletin bir parçası olan bir kamu tüzel kişisi (Helâl Akreditasyon Kurumu), dinsel içerikli hukukî düzenlemeler yapar hâle gelmiştir. Gerçi yukarıda açıklandığı gibi helâl sertifikasyonunun getirilmesiyle Türkiye’ye İslâm hukuku gelmiş olmuyor, ne var ki, helâl sertifikasyonu konusunda kanun, Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ve yönetmelik çıkararak modern hukukumuzun kendi içinde bütünlüğü bozuluyor; lâiklik ilkesi içten içe çürütülüyor.…

C. FAİZSİZ BANKACILIK

“Faizsiz bankacılık” İslâm hukukuna bütünüyle aykırıdır. Zira İslâm hukukunda, hiç şüphe yok ki, “faiz (riba)” haram kılınmıştır. Kur’an’da faiz yasağına ilişkin pek çok açık ayet var.…

Türkiye’de “faizsiz bankacılık” veya “katılım bankacılığı” denen şey, ne yaparsa yapsın, faiz yasağı kapsamına girer. “Faizsiz bankacılık” veya “katılım bankacılığı” denen sistemde, faiz yasağını aşmak için asıl sözleşmeyi gizler nitelikte araya satım sözleşmesi benzeri uydurma sözleşmeler konulur. Araya konulan bu sözleşmelerin hepsi göstermeliktir; tarafların gerçek niyetleri başkadır. “Faizsiz bankacılık” veya “katılım bankacılığı” çok ileri, çok sofistike bir hile-i şeriyye teorisidir. Dahası bu teori sadece devleti değil, Allah’ı da aldatmaya matuftur.

Mecellenin daha 2’nci maddesinde “bir işten maksat ne ise hüküm ona göredir”; 3’üncü maddesine göre “ukudda i’tibar makaasıt ve meâniyyedir, elfaz ve mebâniye değildir (Sözleşmelerde itibar maksatlara ve manayadır, laflara ve beyanlara değildir)” denir. Bunlar İslâm hukukunda sözleşmelerin yorumuyla ilgili en temel ilkelerdir.

“Faizsiz bankacılık” veya “katılım bankacılığı” denen şey, Mecellenin ikinci ve üçüncü maddelerinde dile getirilen bu en temel ilkelerle çelişki halindedir.

Sözleşme, iki tarafın iradesiyle kurulur. İrade, belli bir sonuç doğurmaya yönelik arzudur. Para ödüncü sözleşmesinde, ödünç alan kişinin amacı, ihtiyaç duyduğu belli miktar bir paraya ulaşmak, ödünç veren kişinin amacı ise verdiği ödünç para karşılığında belli bir kazanç elde etmektir. Burada ödünç verilen paraya istediğiniz adı koyun, sözleşme sonucu ödünç verenin elde edeceği kazanca istediğiniz ismi verin, isterseniz bu sözleşme “satım sözleşmesi (bey’ akdi)”dir deyin, değişen bir şey olmaz. Bu sözleşme, hukukun gözünde bir “ödünç sözleşmesi (karz akdi)”dir. Dahası sadece hukukun gözünde değil, Allah’ın indinde de değişen bir şey olmaz; zira Allah, insanların kalbinden geçenleri bilir. Faizsiz bankacılık veya katılım bankacılığı yapanlar, herhâlde Türkiye Cumhuriyetini kandırdıkları gibi Allah’ı da kandıracaklarını sanıyorlar.…

Faizsiz bankacılıkla Türkiye’ye İslâm hukuku gelmiş olmaz; çünkü bunun İslâm hukuku ile bir ilgisi yoktur. Ama faizsiz bankacılık sayesinde modern hukukumuzun iç tutarlılığı bozulur; hukukumuzun temeli olan lâiklik ilkesi yara alır.…

II. İSLÂM HUKUKUNUN ELEŞTİRİLMESİ

Neden Türkiye’de ve İslâm ülkelerinde “faizsiz bankacılık” diye oxymoron bir kavram var? Bunun sebebi çok basit. Malum iktisatta üretimin bir unsuru sermayedir. Sermaye kullanmadan üretim olmaz. Sermayenin karşılığı da faizdir. Sermaye sahipleri, gelir elde etme beklentisi olmadan neden sahip oldukları sermayeyi müteşebbislere ödünç versinler? Ellerindeki parayı neden riske atsınlar? Faizin olmadığı yerde müteşebbisler sermaye bulamazlar. Dolayısıyla üretim ve gelişme için, sermaye bulmak gerekir; bunun için de faiz vermek gerekir. 

Ne var ki bu açıklama iktisadî bir açıklamadır. Faizin iktisaden gerekli olması, onun hukuken meşru olduğunu göstermez. İslâm hukukuna göre de faiz tartışmasız haramdır. 

İktisadî gereklilikten hukukî sonuç istihraç edilemez. Hukukta sonuç normdan çıkarılır. Faiz iktisaden ne kadar gerekli olursa olsun, fıkhen haramdır. 

İslâm hukukçularının faizi meşrulaştırmak gibi bir görevi yoktur. Hukuk bir bütündür. Kendi içinde tutarlı olmalıdır. İslâm hukukçuları, faizi meşrulaştırmak için hokkabazlık yapmaktan kaçınmalıdır. 

Oysa sadece şimdi değil, geçmişte de, hatta İslâm hukukunun ilk yıllarından bu yana, İslâm hukukçuları arasında hep faize bir kılıf bulmak, faiz yasağını bir şekilde aşmak, yasağı dolanmak konusunda bir çaba olmuştur. Neticede İslâm’da faiz hukuku konusunda gelişmiş, çok sofistike, hacim olarak çok geniş bir literatür ortaya çıkmıştır. İslâm hukukunda faizin binbir çeşidi vardır. Bunları okursanız, neyin faiz, neyin faiz olmadığı konusunda dahi kafanız karışır. Tüm gelişmişliğine rağmen, İslâm faiz hukuku literatürü baştan sona hile üzerine, samimiyetsizlik üzerine kuruludur. İslâm faiz hukuku, çok ileri düzey bir hile-i şeri’yye teorisidir [9].

Bu teori, gerçek niyeti gizleme, şekil, lafız, muvazaa ve hile üzerine kurulu bir teoridir. Bu teori İslâm hukukunun saygınlığını en çok zedelemiş teorilerden biridir. Öyle ki bu teori yüzünden İslâm hukuku denince artık insanın aklına samimiyetsizlik ve hile-i şer’iyye geliyor. İslâm kültürü hile kültürüyle özdeşleşiyor [10]. Oysa İslâm hukukunun bunlarla bir ilgisi yoktur; İslâm hukuku bu dünyada insanların gerçek niyetlerine itibar eder. İslâm dininde de insanların gerçek niyetleri önemlidir. İslâm dininde Allah, insanların sadece yaptıklarını değil, kalplerinden geçenleri de bilir.

III. İSLÂM HUKUKUNUN SAVUNULMASI

Son olarak, burada, İslâm hukukunu bazı önyargılara karşı savunmak ve İslâm hukukunun modern Türk hukukuna dil konusunda yaptığı katkının önemine dikkat çekmek istiyorum.

A. ÖNYARGILARA KARŞI İSLÂM HUKUKUNUN SAVUNULMASI

Türkiye’de maalesef belirli bir kesimde İslâm hukukuna karşı oldukça olumsuz önyargılar vardır. İslâm hukukunda kadınların dövüldüğü, esir kadınların pazarda köle olarak satıldığı iddia ediliyor. İslâm hukukunun gayri medenî bir hukuk olduğundan dem vuruluyor.

Kanımca İslâm hukukuna karşı bu tür önyargıların başlıca üç nedeni var:…

B. İSLÂM HUKUKUNDAN MODERN HUKUKUMUZA KALAN DEĞERLİ MİRAS: HUKUK DİLİMİZ

İslâm hukuku günümüzde Türkiye’de yürürlükte olan hukuk değildir; ama modern hukukumuzun terminolojisi İslâm hukukundan bize tevarüs etmiştir.

Osmanlı’nın son döneminde ve keza Cumhuriyetin başlarında Batıdan iktibas edilen temel kanunlarımızda kullanılan terimler hep İslâm hukukunun ürettiği, bize İslâm hukukundan miras kalan terimlerdir.

Avrupa kanunlarından Türkçeye çevrilmiş 1926 tarihli Türk Medenî Kanununun, 1926 tarihli Borçlar Kanununun, 1926 tarihli Ticaret Kanununun, 1926 tarihli Türk Ceza Kanununun, 1927 tarihli Hukuk Usûlü Muhakemeleri Kanununun, 1929 Tarihli Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun kullandığı hukuk terimleri hep İslam hukukunun terimleridir.

İsviçre kanunlarından iktibas edilmiş olan 1926 tarihli Türk Kanun-u Medenîsi ve 1926 tarihli Borçlar Kanununun dili ile İslâm hukukunun kurallarının derlendiği 1868-1876 yılları arasında ısdar edilen Mecelle-i Ahkam-ı Adliyenin dili arasında en ufak bir fark yoktur. Aynı hukukî kavram, kurum, işlem ve sözleşmeler için hep aynı terimler kullanılmıştır.

….

Görüldüğü gibi Batı kanunları Türkçeye İslâm hukuku terimleri kullanılarak başarıyla çevrilmiştir. Eğer Türkiye’de yerleşik bir İslâm hukuku terminolojisi olmasaydı, Batı hukukunu iktibas etmek belki mümkün olmayacaktı.

Hukuk dili günümüzde 2000 sonrası çıkarılmış temel kanunlar yüzünden çok büyük ölçüde İslâm hukuku terminolojisinden kopmuştur. Koparken de fakirleşmiştir. Eski kanunlarımızdaki hukuk dili, öğrenilmesi zor da olsa, oldukça zengindi. Bu dildeki terimler, kendisi için kullanıldığı kavram, kurum ve nesneleri tam ve sarih olarak ifade ediyordu. Örneğin …

Belirtelim ki, İslâm hukuku terimleri Türkiye’de 2000’li yıllarda mevzuatımızdan tasfiye edilmiştir. Bu tasfiyeyi yapan -2001 tarihli Türk Medenî Kanunu dışında-, muhafazakar olduğunu iddia eden AKP iktidarıdır.

SONUÇ

2. Faiz yasağına ilişkin İslâm hukukuna yöneltilmesi gereken iki eleştiri var. Birinci eleştiri İslâm hukukçularına yöneliktir: Kur’anda faiz açıkça haram kılınmıştır. Oysa İslâm hukukçularının azımsanamayacak bir kısmı, geçmişte de, günümüzde de, bu yasağı dolanmak için enerjilerini tüketiyorlar.

İkinci eleştiri bizzat İslâm hukukunun kendisine yöneliktir: Faiz yasağı, İslâm normlar hiyerarşisinin en tepesinde yer alan Kur’an’da yazılıdır. Dolayısıyla bu yasağı değiştirmek mümkün değildir. Bu yasağı değiştirmek mümkün olmayınca da, modern iktisadî yaşamın ihtiyaç duyduğu tutarlı bir hukuk sistemi oluşturulamıyor. Neticede samimiyetten uzak, hile üzerine kurulu bir sistem ortaya çıkıyor.

İslâm hukuku, geçen makalemde belirttiğim sorunları ve keza bu makalemde belirttiğim faiz sorununu çözememiş bir hukuktur. Bu gibi sorunları çözememiş bir hukukun modern bir dünyada uygulanamayacağını ve uygulanmaya kalkılmasının da felakete yol açacağını düşünüyorum.

3. Türkiye’de belirli bir kesimde İslâm hukukuna karşı oldukça yaygın olumsuz önyargılar var. İslâm hukukunu bu önyargılara karşı savunmak gerekir. Bu önyargılar, bir yandan teori ile uygulama arasında ayrım yapılmamasında, diğer yandan da İslâm hukukunu değerlendirirken, onun ait olduğu zamanı dikkate almamaktan kaynaklanmaktadır. İslâm hukukunda eleştirilen pek çok hususun daha kötüsü Roma hukukunda da vardır. Bu hususlar Roma hukukunu değersiz kılmıyor. Ama kimse de bugün Roma hukukunu iki bin yıl önceki hâliyle uygulanmasını talep etmiyor. Bugün dünyada pek çok ülkede Roma hukuku kaynaklı hukuk yürürlüktedir. Ama yürürlükteki hukuk ile klasik Roma hukuku arasında başta insan hakları, kadın-erkek eşitliği olmak üzere pek çok konuda önemli farklar vardır. Roma hukuku donmuş, gelişime kapalı bir hukuk değildir.

İslâm hukukunda ise durum farklı. Bugün uygulanması talep edilen İslâm hukuku ile 1300 yıl önceki İslâm hukuku arasında çok büyük bir fark yok. İslâm hukukunda normlar hiyerarşisi dinamik değil. Teori, belli bir seviyedeki normlardan daha yukarısındaki normlarda değişikliğe müsaade etmiyor. Bu nedenle de karşılaşılan modern sorunlar çözülemiyor veya bunları çözmek için hile-i şer’iyye yöntemlerine başvuruluyor. Bu hâliyle İslâm hukukunun günümüzde uygulanmaya teşebbüs edilmesi felakete yol açar.

Sonucun Sonucu

İslâm hukuku bırakın modern toplumun sorunlarını çözmeyi, kendi içindeki sorunları bile çözmeyi başarabilmiş bir hukuk değildir.
İslâm hukukunda pek çok konuda belirsizlik, işin içinden çıkılamayacak ölçüde tartışma vardır.
Örneğin İslâm hukuku, faiz meselesini çözmüş bir hukuk değildir. Bu mesele bizzat İslâm hukukunun kendi içinde tartışmalıdır.
Kendi sorunlarını bile çözememiş bir hukuk sisteminden modern toplumun sorunlarını çözmek için medet ummak ne büyük bir saflıktır!
===============================
Dostlar,

Makalenin tümünü okumak için lütfen tıklayınız..

ISLAM_HUKUKUNUN_DEGERI-2

Sevgi ve saygı ile. 27 Ocak 2020, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Siyaset Bilimci, Mülkiyeliler Birliği Üyesi
Sağlık Hukuku Bilim Uzmanı
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

 

KANAL İSTANBUL…

KANAL İSTANBUL…

 

 

 

 

 

 

 

Yansıları izlemek için lütfen tıklayınız.. (434 yansı, 5,1 MB)

KANAL_ISTANBUL_20.01.2020

Milli Merkez Genel Sekreteri, DPT emekli uzmanı dostumuz Sn. Haluk Dural‘a bu nitelikli ve değerli emeği ve paylaşımı için teşekkür ederiz..

Sevgi ve saygı ile. 27 Ocak 2020, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Halk Sağlığı Uzmanı
Sağlık Hukuku Bilim Uzmanı – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net    profsaltik@gmail.com

 

Elazığ ve Malatya Depremi…

Elazığ ve Malatya Depremi…

AB Komisyonunun Kriz Yönetiminden Sorumlu Üyesi Janez Lenarcic, yaptığı yazılı açıklamada, tüm AB’nin Türkiye ile dayanışma içinde olduğunu, Acil Müdahale Koordinasyon Merkezi’nin (ERCC) durumu yakından izlediğini belirtti.

Copernicus Uydu Görüntüleme Sistemi‘nin Türkiye’nin istemi üzerine devreye sokulduğunu kaydeden Lenarcic, bu sistemin sahada arama kurtarma çalışmalarına destek olacağını, AB’nin daha çok destek sağlamaya hazır olduğunu ifade etti.

AB Konseyi Başkanı Charles Michel de Twitter hesabından, “Düşüncelerimiz Türkiye’deki depremde yakınlarını yitiren ve yaralananların aileleriyle. Destek vermeye hazırız.” paylaşımını yaptı. (Cumhuriyet, 25.01.2020)

30 yurttaşımızı yitirdik.. Yüzlerce yaralı var..
Çok sayıda yıkılan bina…
Yüreğimiz acı dolu..
Basmakalıp (klişe sözler) ne işe yarar ki?
Ölenlere rahmet, kalanlara sabır dilemek..
Bu denli kolayca geçiştirilebilir mi?
Yine deprem değil ama binalar “öldürdü”!
1999 Kocaeli depremi ardından çıkarılan Deprem Yönetmeliği tümüyle yaşama geçirilemedi aradan geçen 20 yıla karşın..
Oysa bu amaçla 20+ yıldır on milyarlarca TL vergi ödedik telefon faturalarımızla.
Öte yandan TOKİ eliyle başlatılan kentsel dönüşüm süreci tavsadı ve hatta yozlaştı, rant yolsuzluğuna dönüştürüldü. AKP iktidarı hemen her şeyi özelleştirirken, TOKİ eliyle devlet, sözde konut üreticiliği ve pazarlamacılığı yapmayı bırakmıyor..
Birkaç tane Kamu bankasını da elden çıkar(a)mıyor..
Sonuç ne yazık ki fiyaskodur..
Kısa – orta – uzun erimli stratejik ulusal hedeflerimiz olmalıydı..

  • Örneğin 10 yılda yapı stokunun %50’sini (yarısını!) yenileyeceğiz..
  • 20. yılda tüm ülkede yapı stokları yenilenmiş ya da gerekmeyenler desteklenmiş olacak.. gibi.

Özellikle 1. derece deprem kuşağı olan bölgelerden başlayarak.
İstanbul’a ayrı bir önem ve öncelik tanıyarak.
Ülke nüfusumuzun %90’lara varan kesimi 1. derece deprem kuşağında yaşamakta.

Geçirilen 20 yıla yazık olmuştur. Giderimi telafisi) yoktur. Masum – yoksul insanlar bu skandal politikaların bedelini canlarıyla en ağır ve yakıcı biçimde ödemektedirler, engelli kalmaktadırlar, yakınlarını yitirmenin ağır manevi acıları altında kalmaktadırlar yaşam boyu..
****
AB’nin, AKP iktidarının istemiyle Copernicus Uydu Görüntüleme Sistemi üzerinden Türkiye’ye coğrafi konumlanma bilgi aktarması çok olumludur. Ayrıca insanlı – insansız hava araçlarıyla da tüm bölgenin taranması ve özellikle kırsal köy yerleşimlerine hızla erişim büyük önem taşıyor..

Adı geçen uydu görüntüleme sistemi nedeniyle Polonyalı uzaybilimci Kopernik’i anımsamamak olanak dışı. Kopernik, gezegenler arası çekim yasalarını keşfetmiş ve hesaplamıştı. Ne var ki, ceberrut Katolik kilisesi bilimin – aydınlanmanın önünü kesmişti. Kopernik, kritik önemdeki bu bilimsel buluşlarını yaşamda iken yayımlayamamıştı. Ölümünden sonra bu formüller yatağının altında bulunmuştu..

Öte yandan, ülkemizin GPS tabanlı ulusal uydu sistemlerine sahip olması vazgeçilmez olmuştur. Büyük ATATÜRK‘ün “İstikbal göklerdedir..” sözleri 1930’lara tarihlenmektedir.
****

  • Başta İstanbul olmak üzere, boş olan TOKİ konutları hızla kullanıma sokulmalıdır.
  • Özellikle kentsel dönüşümün hızla yapılması gereken yerlerde bu işlem yapılmalı ve eldeki konut fazlası atıl bırakılmamalıdır.
  • Hatta, özel sektörün elinde biriken, ekonomik kriz nedeniyle satılamayan ve sayısının 1 milyonu aştığı belirtilen konut stokunun da bu bağlamda hızla değerlendirilmesi düşünülmelidir..
    ****

Bölgede özveri ile hizmet veren tüm kamu çalışanlarına, gönüllülere, emekçilere şükranımız sonsuzdur.

Tüm ulusumuzun acısını yürekten paylaşıyoruz.

Sevgi, saygı ve DAYANIŞMA ile. 25 Ocak 2020, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Halk Sağlığı Uzmanı
Sağlık Hukuku Bilim Uzmanı – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net    profsaltik@gmail.com

 

 

Uğur Mumcu anılıyor…

Uğur Mumcu anılıyor…

(AS: Bizim önemli notumuz yazının altındadır..)

Ankara’daki evinin önünde 24 Ocak 1993‘te aracına konulan bombanın patlaması sonucu yaşamını yitiren araştırmacı gazeteci ve yazar Uğur Mumcu’nun katledilişinin 27’nci yılı dolayısıyla pek çok yerde anma ve etkinlik düzenleniyor. Yüzlerce insan, Mumcu’nun Ankara’daki evinin önünde toplandı. Törene CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu da katıldı.

Fotoğraflar: Necati Savaş, Kurtuluş Arı

Gazetemiz yazarı, Uğur Mumcu, ölümünün 27’nci yılında bombalı suikaste uğradığı ve adının verildiği sokaktaki evinin önünde anıldı. Anma törenine CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, TBMM Başkanvekili Levent Gök, CHP’li bazı milletvekilleri ve çok sayıda kişi katıldı. Kılıçdaroğlu, tören öncesinde Mumcu’nun evinde eşi Güldal, kızı Özge ve oğlu Özgür Mumcu ile görüştü.

Görüşmenin ardından Mumcu ailesi ve Kemal Kılıçdaroğlu, Faili Meçhuller Anıtı’na ve Mumcu’nun yaşamını yitirdiği  alana karanfiller bıraktı, mum yaktı. Alandakilerle Mumcu’nun hayatını kaybettiği yerde saygı duruşunda bulunuldu, şarkılar seslendirildi.

Faili Meçhuller Anıtı’nın olduğu alanda Mumcu’nun köşe yazılarının bulunduğu gazeteler, daktilo ve bilgisayarın yer aldığı özel bölüm dikkati çekti.

KILIÇDAROĞLU:
MUMCU’NIN YOLU ENGELLENEMEZ

Kılıçdaroğlu, anma etkinliğinin gerçekleştirildiği sokaktan ayrılırken gazetecilere yaptığı açıklamada, Uğur Mumcu’nun insan olmanın ötesinde unutulmaz bir kişilik olduğunu söyledi. Mumcu’nun bilim insanı, gazeteci, aydın, emekçi ve Kuvayımilliyeci olduğunu dile getiren Kılıçdaroğlu, sözlerini şöyle tamamladı:

Hainler onu yok etmeye çalıştılar ama o, düşünceleriyle yaşıyor. Onu her yıl saygı, sevgiyle anıyoruz. Anmaya da devam edeceğiz. Buraya insanlar da zaten aynı düşüncelerle geliyor. Onun bütün düşüncesi yolsuzluklardan arınmış demokratik bir Türkiye’ydi. Aynı amacı aynı çerçevede sürdürüyoruz, mücadelesini yapıyoruz, kavgasını veriyoruz. Hiç kimse Uğur Mumcu’nun açtığı yoldan yürüyüşümüzü engelleyemez. Bu kararlılıkla yolumuza devam ediyoruz ve edeceğiz. Bütün hedefimiz şu : Mustafa Kemal ve arkadaşlarının kurduğu Cumhuriyet’i demokrasiyle taçlandırmak.”

İSTANBUL

Uğur Mumcu’yu anmak için aralarında Cumhuriyet Gazetesi Çalışanları, TGS Genel Başkanı Gökhan Durmuş, TGS Genel Sekreteri İlkay Akkaya, TGS İstanbul Şube Başkanı Banu Tuna ile TGS üyeleri ile gazeteciler biraraya geldi.

Anmada konuşan Türkiye Gazeteciler Sendikası Genel Başkanı Gökhan Durmuş şunları söyledi: “Bundan 27 yıl önce Uğur Mumcu katledildi. Hedef Uğur Mumcu nezlinde gerçeklerin üstünü örtmek, araştırmacı gazeteciliğe gözdağı vermekti. Ocak ayında 3 gazeteciyi andık. 8 Ocak’ta Metin Göktepe, 19 Ocak’ta Hrant Dink, 24 Ocak’ta Uğur Mumcu katledildi. Gazetecileri öldürürsek gerçeklerin üstünü kapatırız diye düşünenler, gazetecilik mesleğini bitiririz diye düşünenler yanıldıklarını gördüler. Uğur Mumcu’nun öldürüldüğü yıl doğan çok sayıda meslektaşımız bugün Uğur Mumcu gazeteciliği geleneğini sürdürüyor. Gerçekleri topluma ulaştırmak için yeni gazeteciler çıktı sahneye. Onları tutuklamayı, cezaevlerine tıkmayı, davalar açmayı denediler ama yine de gazetecilik mesleğini bitiremediler. Hala gerçekleri topluma ulaştırmak için çaba sarf eden, mücadele eden binlerce gazeteci var. Uğur Mumcu mezarında rahat uyu senin gibi gazetecilik ilkelerine bağlı, geleneğini sürdüren binlerce gazeteci var.”

“UNUTULMAYACAK”

Durmuş’un ardından konuşan Cumhuriyet çalışanı Ozan Yurtoğlu ise, “Cumhuriyet Gazetesi dün olduğu gibi bugün de gazetecilik yapmaya devam ediyor. Her biri duruşuyla toplumda simge haline gelmiş yazarları katledilen Cumhuriyet Gazetesi’nin bugün durduğu yer, yine aynı yerdir. Uğur Mumcu’nun mirasını devam ettiren muhabirleri, yayın kadrosu, yazarlarıyla Cumhuriyet Gazetesi, Mumcu’nun çizgisini sürdürmeye kararlıdır. Mumcu aradan geçen onca yıla rağmen, Cumhuriyet Gazetesi’ne ve muhabirlerimize bıraktığı gazetecilik anlayışıyla vurulduğu yerde unutulmamıştır ve unutulmayacaktır” ifadelerini kullandı.

Açıklamaların ardından meslektaşları Mumcu’nun anıtına karanfil bıraktı.

=========================
Dostlar,

Dün, 2 Ocak 2020 günü, ADD Çankaya Şubemizin düzenlediği Uğur Mumcu ile Demokrasi ve Laiklik şehitlerini anma amacıyla düzenlenen bir toplantıya katıldık.

Yüksek Ticaretliler Derneği’nin Mithatpaşa Cd. 16 no’daki salonunda, Demokrasi – Laiklik şehitlerinden Uğur Mumcu’nun ağabeyi Av. Ceyhan Mumcu‘yu dinledik.

Bize çok önemli bilgiler verdi..

Birini kısaca paylaşalım, kendisini dinlerken aldığımız notlardan aktaralım..

  • Diyarbakır Emniyet Müdürü Ali Gaffar okkan Uğur’un ölüm yıldönümünde yaptığım bir konuşmayı / basın açıklamasını fakslamamı istedi. Uğur Mumcu’yu Diyarbakır’da anacağız ve sizin o tok sesli metninizi Devlet Tiyatrosu sanatçılarından birine okutacağım.. Gönderdim. Telefonda ayrıca, o gün, Türk Polis tarihine geçecek bir operasyon yapacağınız ve katilleri yakalayacağını söyledi.. Biliyorsunuz o gün, 5 koruması ile birlikte, aracı havaya uçurularak öldürüldü…
    ===============================Yorumsuz aktardık…
    Demek ki bu telefon görüşmesi dinlendi..
    Cinayet hazırlığı yapıldı.. Kime, Diyarbakır Emniyet Müdürüne..
    5 korumasıyla birlikte resmi makam otomobili havaya uçurularak..
    Böylesi hain ve büyük bir cinayet operasyonunu planını neden Devlet haber alamadı ?
    Diyarbakır’da bu çapta bir operasyon Devletten saklanarak nasıl yapılabilir?
    Haydi yapıldı, failler ve azmettirenler ortaya kon(a)maz mı??

    Kontrgerilla dışında olasılık geliyor mu aklınıza??

    NATO eliyle 1952’de Demokrat Parti / Bayar – Menderes ikilisinin yurdun bağrına sapladığı hançer..

Yurttaşlarının, üst düzey kamu görevlilerinin kendi vatan topraklarında emperyalizme kurban edildiği bir ülke.. Bunca eli – kolu bağlı mıyız?? Neden çözemiyor ve engelleyemiyoruz?

Uğur Mumcu’nun eşi Güldal Mumcu, Emniyet Genel Müdürü / İçişleri Bakanı Mehmet Ağar ile görüşmesinde duvardaki sır tuğlasını çekmesini istemişti cinayetin aydınlanması için. Ağar ise çekemeyeceğini, devletin çökebileceğini… söylemiş ve gerçek durumu ortaya koymuştu..

AKP = RTE 17+ yıldır tek başına iktidar.. Aydınlatmadılar, aydınlatamadılar bu cinayetleri..

Bu ne anlama gelir, geliyor sevgili halkımız ve AKP’liler ?????

Sevgi, saygı ve ACI ile. 24 Ocak 2020, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

RAHŞAN ECEVİT Yaşama Veda Etti..

RAHŞAN ECEVİT Yaşama Veda Etti..

Ömürlerini hiçbir çıkar gözetmeden, Mustafa Kemal ATATÜRK ve arkadaşlarının izinde, bu ülkenin aydınlık, laik ve demokratik geleceği için tükettiler.

Bizlere politikacı ve devlet adamlığının nasıl olunacağını öğrettiler.

Rahşan Ecevit devlet mezarlığına defnedilecek

Eski Başbakan Bülent Ecevit’in eşi Rahşan Ecevit, yarın devlet mezarlığında Bülent Ecevit’in yanına defnedilecek.

Eski Başbakanlardan Bülent Ecevit’in eşi ve Demokratik Sol Parti’nin (DSP) Kurucu Genel Başkanı Rahşan Ecevit’in cenaze töreni belli oldu. Ecevit, yarın devlet mezarlığında Bülent Ecevit’in yanına defnedilecek. Rahşan Ecevit, dün Ankara’da tedavi gördüğü hastanede, yaşamını yitirmişti.

“BÜLENT ECEVİT’İN YANINA DEFNEDİLMEK İSTERDİ”

DSP Genel Başkanı Önder Aksakal basın mensuplarına yaptığı açıklamada, Rahşan Ecevit’in yanına defnedilmeyi istediğini söyledi. Aksakal, “Bülent Ecevit ve Rahşan Ecevit bir sevgi timsaliydi. Türk siyasetine sevgiyi aşılayan iki insandı. Toprakta da birlikte yatmayı arzu ederlerdi. Bülent Ecevit rahmetli olduğunda özel bir mezar yeri hazırlanmıştı. Ancak sayın Başbakanımızın Devlet Mezarlığı’na defnedilmesi öngörülmüştü. Biz de sayın Cumhurbaşkanımıza Rahşan Ecevit’in bu son arzusunu ilettik. Aynı yerde yatabilmeleri için kendilerinden önemle destek bekliyoruz. Bu bir insani yaklaşımdır. Bu bir Bakanlar Kurulu kararı gerektiriyor. Eğer uygun görülürse ki uygun görülmesini arzu ediyoruz” diye konuşmuştu.

CHP’Lİ ÖZKOÇ: 5 SİYASİ PARTİ ORTAK YASA TEKLİFİ HAZIRLIYOR

CHP Grup Başkanvekili Engin Özkoç, Bülent Ecevit’in eşi Rahşan Ecevit’in Devlet Mezarlığı’na defni için Mecliste grubu bulunan 5 siyasi partinin ortak yasa teklifi hazırladığını bildirdi.

Özkoç, yaptığı yazılı açıklamada, “Meclisteki tüm siyasi partilerin grup başkanvekilleri bir araya geldik. Yaptığımız görüşme neticesinde Sayın Rahşan Ecevit’in Devlet Mezarlığı’na defnine ilişkin 5 grubun ortak yasa teklifi sunmasını kararlaştırdık.” değerlendirmesinde bulundu.

Özkoç, Rahşan Ecevit’in defninin yarın gerçekleşeceğini, yasa teklifinin ise Meclisin ilk Genel Kurul toplantısında yasalaşacağını belirtti.

Meclisteki siyasi partilerin grup başkanvekilleriyle görüşme gerçekleştirdiklerini ve durumun hassasiyetini göz önüne alarak bir çözüm bulmaya çalıştıklarını vurgulayan Özkoç, “Rahşan Ecevit’i yitirmenin üzüntüsünü yaşıyoruz. Kendisine Allah’tan rahmet diliyorum, hepimizin başı sağolsun. Rahşan Ecevit’in son dileğini, vasiyetini yerine getirebilmek için Meclisteki tüm siyasi partilerin grup başkanvekilleri bir araya geldik. Yaptığımız görüşme sonunda Sayın Rahşan Ecevit’in Devlet Mezarlığı’na defnine ilişkin 5 grubun ortak yasa teklifi sunmasını kararlaştırdık. Teklif, bugün Meclis Başkanlığına sunuluyor. Defin, yarın gerçekleşecek. Meclis Genel Kurulu da ilk oturumda kanun teklifini, yasal hale getirecek.” ifadelerini kullandı.

Özkoç, merhume Ecevit için yarın öğle namazının ardından Kocatepe Camisi’nde cenaze namazı kılınacağını, daha sonra da Devlet Mezarlığı’nda toprağa verileceğini kaydetti.

Öte yandan TBMM Başkanı Mustafa Şentop’un, Rahşan Ecevit’in cenazesinin defniyle ilgili “vasiyetinin yerine getirilmesi” için parti gruplarıyla gereken görüşmeleri yaptığı öğrenildi.

ERDOĞAN’DAN TAZİYE

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, eski Başbakanlardan Bülent Ecevit’in eşi Rahşan Ecevit’in vefatı dolayısıyla DSP Genel Başkanı Önder Aksakal ile telefon görüşmesi yaparak taziyelerini bildirdi. Cumhurbaşkanı Erdoğan, görüşmede, Rahşan Ecevit’e Allah’tan rahmet, ailesine ve sevenlerine başsağlığı dileklerini iletti.

HALICI AÇIKLADI

Rahşan Ecevit ve Bülent Ecevit Bilim, Kültür ve Sanat Vakfı Başkan Yardımcısı Emrehan Halıcı, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Rahşan Ecevit’in vefatının ardından taziye dileklerini ilettiğini ve Devlet Mezarlığı’na gömülmesi konusunda bir sorun kalmadığını bildirdiğini söyledi.

Halıcı, taziyelerin kabul edildiği vakıf binasında düzenlediği basın toplantısında, Rahşan Ecevit’in eşi eski başbakanlardan Bülent Ecevit’in yanına defnedilmesinin, hem vakfın hem de tüm Ecevit’i sevenlerinin isteği olduğunu söyledi.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun bu konudaki talebini Cumhurbaşkanı Erdoğan’a ilettiğini belirten Halıcı, “Hem olumlu bir bilgi sayın Kılıçdaroğlu’ndan geldi. Hem de sayın Cumhurbaşkanımız biraz önce aradı ve Rahşan Ecevit için taziyelerini iletti ve TBMM Grup Başkanvekillerinin bugün Meclis’te bir araya gelerek bu konuda bir temenni kararı alacaklarını ve Devlet Mezarlığı’na sayın Rahşan Ecevit’in gömülmesi için herhangi bir sorun kalmadığını bize iletti” diye konuştu.

Bu gelişmenin bütün Ecevit sevenleri çok mutlu ettiğini vurgulayan Halıcı, “Müteşekkiriz. Bütün Ecevit dostlarının, Ecevit’i seven herkesin tekrar başı sağ olsun diyoruz.” ifadesini kullandı.

Halıcı, cenaze töreninin büyük ihtimalle yarın yapılacağını, programa ilişkin detayların gün içinde açıklanacağını kaydetti. Öte yandan vakfa gelen DSP Genel Başkanı Önder Aksakal, eski DSP Genel Başkanı Zeki Sezer ile Rahşan Ecevit’i sevenler, Emrehan Halıcı’ya taziye dileklerini iletti.

BAHÇELİ DE ARADI

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin de Halıcı’yı arayarak başsağlığı dileğini ilettiği öğrenildi. (Cumhuriyet, 18.01.2020)
***

Işıklar içinde olsunlar.. öyledirler de..

Sevgi ve saygı ile. 18 Ocak 2020, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK 
www.ahmetsaltik.net    profsaltik@gmail.com

2019’da EKONOMİ, ENFLASYON ve AKP = ERDOĞAN

2019’da EKONOMİ, ENFLASYON ve AKP = ERDOĞAN

2019 enflasyonu gerçekten TÜİK’in açıkladığı gibi %11,8 ise, “yeniden değerleme
oranı” neden bunun 2 katı olan %22,5’in üzerindedir?
AKP iktidarı neden kamu hizmetlerine “yeniden değerleme oranı” dediği orana göre zam yapmıştır? Niçin TÜİK’in açıkladığı enflasyon oranına göre artış yapılmadı bu kamu mal ve hizmetlerine?? Üstelik TÜİK verileri açıklanmadan epey önce! Yoksa, halktan gizlenen “gerçek enflasyon oranı” en az bu “yeniden değerleme oranı” düzeyinde mi?
Bir Hükümet halka yalan söyler mi, halkı kandırır mı?
Hangi hükümetler halkı yoksullaştırarak ve türlü yalanlarla kandırarak yandaşlarına ve yabancı sermayeye muazzam düzeyde / yüzlerce milyar Dolar!) ulusal serveti akıtır?
Bir iktidar bunu yıllardır yapıyorsa kaza – kader – yazı mıdır; yoksa o iktidarlara boyun eğen kitlelerin akıl fukaralığı ya da kendine ihanet midir?

Bunca ağır sömürüyü – aldatılmayı gören halk yığınları ne yapar? Ne yapmalıdır?
Soruları uzatmaya gerek var mı?

Yanıt   : Halktan yana iktidarlar bunları yapmaz!

O halde AKP iktidarı da halktan yana değil!

Peki kimden yana AKP = Erdoğan iktidarı??

AKP, dinci sermaye ve yabancı sermayeden yana ama halkına dost değil!
O bir tarikatlar koalisyonu çünkü!
***
Şu verilere ne buyrulur ?

Dünya ekonomisinden 200 yıl boyunca aldığımız pay; 

* 1820’de % 0,96
* 1913’de % 0,80
* 1923’de % 0,41
* 1950’de % 0,77
* 1973’de % 0,85
* 2003’de % 1,03
* 2019’da % 0,81

Osmanlının büyük felaket yıllarını gösteren 1914-1923 arasını dışarıda tutarsak, 200 yıldır aynı düzeyde debelenip duruyoruz. Kimse kimseyi kandırıp durmasın! Artık anlamak zorundayız ki; bu topraklara “bilimsel gelişmeyi“, bilimin yaşama aktarılma biçimi olan “teknolojiyi” ve “hukuk bilincini” yerleştirmeden OLMAYACAK! (Prof. Dr. Y. Ziya Yergök, 4.1.20, what’s up)

2019 sonunda toplam ulusal bakımından zar sor 20. sırada olacağız ya da G20’den düşeceğiz! Ama nüfusumuz  tavşanlar gibi büyümeyi sürdürüyor. 2018 boyunca net 1,2 milyon daha çoğaldık ve 82 milyon olduk. 2019 boyunca da aynı hızla %1,47 (veya binde 14,7) hızla çoğaldı isek, en az 1,22 milyon daha nüfus alacak ve 83,2 milyonu bulacağız. Dünya nüfus artış hızı ise %1,12. Dolayısıyla dünya nüfusu içindeki payımız 83,2 milyon / 7,7 milyar = %1,1..
Dünya ekonomisinden %0,81 pay alan ama nüfusu dünya nüfusunun %1,1’i olan bir Türkiye! Dolayısıyla kişi başına yıllık gelirde ilk 60’a giremeyen Türkiye, küresel kişi başına gelir ortalamasının (11 bin $) da en az 2 bin $ altında!

Dünya alem bizi kıskanıyor (!), başımız göğe eriyor (!) asrın lideri ile ama hem rakamlar hem de gerçek yaşam bu söylemlere – masallara hiç ama hiç uymuyor.

Niye acaba??

  • 17+ yıldır tek başına iktidar olan AKP = Erdoğan, bu yıkımdan sorumludur!

    2023 MİLLİ GELİR HEDEFİ 12.484 DOLAR

    Resmi 2023 hedeflerini içeren 11. Kalkınma Planı’nda 2023’te kişi başına ulusal gelirin 12.484 $ olması hedefleniyor. Türkiye’de ulusal gelir 2013’te 12.480$ olarak açıklanmıştı. 2023 ulusal gelir hedefi 10 yıl önceki ulusal gelir hedefinin yalnızca 4 $ üstünde; o da tutarsa..

    Halkımız, yaşadığı gerçeklerin nedenlerini soracak ve bulacak ölçde akıllıdır.
    Sonra da ne yapacağına karar verecek ölçüde bilgedir.
    Son 6 – 7 yıldır toplam ulusal gelir sürekli düşüyor; SÜREKLİ YOKSULLAŞIYORUZ!
    Göreceğiz..

    Sevgi ve saygı ile. 12 Ocak 2020, Ankara

    Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
    Halk Sağlığı Uzmanı, Sağlık Hukuku Bilim Uzmanı
    Mülkiyeliler Birliği Üyesi
    www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

İSTANBUL KANALI İLE AKP NELERİ MASKELİYOR??

İSTANBUL KANALI İLE
AKP NELERİ MASKELİYOR??

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Hekim, Kamu Yönetimi ve Siyaset Bilimci
www.ahmetsaltik.net    profsaltik@gmail.com

Önceki günlerde (09.01.2020) İstanbul Kanal’ı sorununu biz de yazdık sitemizde Sn. M. Aydınlı ile birlikte : KANAL İSTANBUL TARTIŞMASI

AKP = Erdoğan‘ın Türkiye için tam bir yıkım getirecek olan dış dayatmalı girişimden vazgeçmelidir. Hüsnü Mahalli, youtube’da ve 10.01.2020 gecesi TELE1’de bu konuda istemin 2016’da ABD’den geldiğini ve bunun kesin olduğunu belirtti.

TÜBİTAK, İstanbul Kanalı için hazırlanan ÇED Raporunun bilimsel temelli olmadığını açıkladı..

AKP = Erdoğan, İstanbul Kanalı girişiminden vazgeçmek için “Bizi ikna etmelisiniz..” buyurmuş.. Soralım..

Soru 1 : Bütünüyle akıl ve bilim dışı ve dış güdümlü tasarım ortada.. Sizi nasıl ikna edeceğiz?

Soru 2 :
 Bu tümceyi kurarken içtenlikli olduğunuza nasıl inanacağız?
Bizi boşa yorup meşgul ettiğiniz belirlememiz çok güçlü..

Soru 3 : Sizin isteminizi tersine çevirelim; siz azıcık, zerre kadar demokrat, millete saygılı,
dağlarca kibirini denetleyen ve dış baskılardan kurtularak (!????) ulusumuz ikna etmeyi neden düşünmüyorsunuz?

Soru 4 : Hani siz “En büyük millet” buyuruyordunuz; “İsteseniz de istemeseniz de bu kanal yapılacak” anti-demokratik ve halkı hiçe sayan dayatmanızı, hepimizi aşağılayan bu kabul edilemez otokratik – despotik tutumunuzu, size hakaret sayılabilecek sözler etmeden nasıl eleştirebiliriz?? Derdimiz size hakaret hiiiiiiiiiiiç değil ve olamaz.. Bizler yüreği yanan yurttaşlarız ve akılcı – bilimsel davranıyoruz sizin hemen hemen hiiiiç yapmadığınız gibi. Ancak siz, binlerce dava açmış durumdasınız sizi eleştirenlere.. Sizin adaletiniz bunca mıdır?

  • Bu zulme ne buyurursunuz??

    Hemmmmmen dava açmak üzere avukat ordunuz nöbette..

    Böylesi bir uygulama yeryüzünde hangi demokratik hukuk devletinde var?? Türkiye’de apaçık
    yaşandığına göre Türkiye’nin demokratik – hukuk devleti olduğunu söyleme olanağı yok!

  • Bir yandan da dinci kuşatma!

17+ yıl önce iktidara geldiğimizde Türkiye şimdikine göre epey demokratik hukuk devleti idi.
Tek başına 17+ yıllık AKP = Erdoğan iktidarı ile kıytırık bir demokrasi – hukuk devleti artığı kaldı. Bunu iktidarınız, Anayasa’nın özellikle, değiştirilemez – değiştirilmesi teklif bile edilemez
2. maddesinin içini boşaltarak, bilerek ve isteyerek, tasarlayarak siz yaptınız..

  • Anayasayı açıkça ihlal ettiniz.. 
  • Meşruluğunuzu yitirdiniz gerçekte..

    Türkiye’yi hala birtakım akıl – bilim dışı ve en önemlisi dış güdümlü tasarımlarla boşu boşuna yoruyor ve meşgul ediyorsunuz..

Gündem oyunları bir boyutu ile.. 1 taşla birkaç kuş vurma peşindesiniz.
Dürüst ve etik siyaset bu değil.. Müslüman olarak kendinize nasıl yakıştırıyorsunuz??

TÜİK‘in bu gün yayınladığı İŞSİZLİK verilerine bakınız.. Sizin buyruğunuzdaki kurum, ne denli makyajlasa da çırılçıplak gerçekler ortada.. Milyonlarca insan yıllardır ve artan oran da işsiz.. Özellikle üniversite bitirmişler.. İşgücüne katılım oranı %50’nin altında.. Yani, çalışabilecek insanların yarısından azı çalışabiliyor bu ülkede ve siz hala, 3-5 çocuk yapmasını istiyorsunuz insanların.. Bizi ikna edebilir misiniz bu irrasyonel dayatmanız / takıntınız için??

  • 1 (BİR) TL’ye muhtaç üniversite öğrencisi yoksulluk – açlıktan intihar etti İstanbul’da!

İstanbul Üniversitesi Rektörü ödenek sıkıntısını gerekçe gösterdi. Haklı olabilir..
Ama Saray’ın harcamaları sınırsız, denetimsiz örtülü ödenek harcamaları rekorlar kırıyor..
108 m2 tek parça halı 324 bin TL.. Saray’ın bütçesi milyarlarca TL.
Örtülü ödenek hiiiç denetlenemiyor ve rekorlar kırıyor bir yandan.. Niçin, niçin??

İnsanlar borç yüzünden ailece, masum çocuklarıyla siyanür içip intihar ediyorlar..
İktidarınız, borazanlarınız, “dolma” kalemleriniz, besleme basınınız bu alarm verilerini bile
örtbas etme peşinde akla hayale gelemeyecek zırvalar üretiyor..
Bu, açıkça hastalıklı bir ruh halidir.

  • Anaokulu çocuklarını bile türbana boğdunuz..

Asgari ücret açlık sınırının çok altında ve 6,5 – 7 milyon çalışan, aileleri ve çoluk – çocuklarıyla
bu yoksulluğa – sefalete – AÇLIĞA mahkum edildi.. “Jest” yapabilirdi zat-ı aliniz, nerede??

Veeeee, içeride tıkanıp bunalan her iktidar gibi dış politikaya yönelip halkın yurtsever – ulusalcı duygularını sömürme zamanıdır şimdilerde..

Suriye’de, daha önce Irak’ta olduğu gibi ABD’nin kanlı maşası oldunuz, ödediğimiz – ödeyeceğimiz bedel ölçüsüz ve kaldırılamaz.. Şimdi sıra, Libya serüveni ile halkın duygularını sömürmede ve dikkatlerini iç sorunlardan uzaklaştırmada.. Ama artık mızrak çuvala sığmıyor..

  • Kazan kaynamıyor, elektrik – gaz faturaları ödenemiyor..
  • UYUZ salgınını konuşuyor halkımız!

Çocuk aşılama oranları düşüyor, geçen yıl 3 bine yakın kızamık saptandı ülkede,
hala aklınızı başınıza alıp bu bağlamda etkili bir girişim yapmıyorsunuz!
TBMM’ye bu aşıların zorunlu olmasını öneren yasa önerisi sunalı yıllar oldu, kadük ettiniz..

Dinci takıntılarınızla aşıları, pek çok ülkenin yaptığı gibi yasal olarak zorunlu kılmaya yanaşmıyorsunuz..

Örn. TV’lerde halkı bu bağlamda eğitecek ve aşıya teşvik edecek neden tek bir kamu duyurusu (spotu) bile yok?!

Siz ne yapmak istiyorsunuz?
Salgın çıksın ve mazlum – yoksul çocuklar ölsün, engelli mi kalsın!
*****

Türkiye, tarihinde hiiiiiiiiç bu denli kötü yönetilmedi; hiiiiiiiç bunca aşağılanıp zulüm görmedi.
Cok uzattık, gene bir soru ile bağlayalım :

Son soru    : Ülkenin bunca perişanlığını görmüyor musunuz? Önce bu tabloyu görmek ve
kabul etmek zorundasınız.. Ardından, çok ağır ve bağışlanamaz sorumluluğunuzu açıklamak için
2 seçenek var :

Ya kapasiteniz yetmiyor, ya kasıtlısınız.. Hangisi, hangisi??

Ve ne bekliyorsunuz, iç savaş mı, isyan mı, böylesi bir gerekçe ile OHAL ilan edip Anayasayı
bir kez daha tümüyle rafa kaldırıp, yıllarca OHAL Cumhurbaşkanlığı Kararnameleriyle -ki
Anayasa Mahkemesine götürülemiyor!- Cumhuriyetin son kalıntılarını da kazıyıp
Anadolu Federe İslam Devleti ilan etmeyi mi?

Yoksa kutsadığınız ve bir türlü açıkla(ya)madığınız 2023 hedefiniz bu mu?

* A m a  a s l a   b a ş a r a m a y a c a k s ı n ı z !!!

Bu topraklarda daha 1876’da bile Padişahın yetkilerini epey sınırlayan bir Anayasa ve
Meclis kurulmuştu.. 150 yıldır Türkiye’de ve dünyada köprülerin altından çoooook sular aktı.

  • Anti-demokratik, hukuk dışı, irrasyonel, dış güdümlü ve de dinci – gerici takıntı
    ve dayatmalarınıza artık bir son verme zamanı geldi de geçiyor da..

Giderek daha çok ve daha ağır hatalar yapıyorsunuz ve eriyen – tükenen iktidarınızı uzatmak isterken ayağınıza sıkıyorsunuz!”

Hayırlı” olan sizin için de Türkiye için de bu çıkmaz – karanlık yolu, derhal terk etmektir.

Her şeyin bir haddi – hududu vardır ve insan nerede duracağını bilmelidir..

Şunu sakın ha sakın, aklınızdan bir an bile çıkarmayın :

  • TÜRKİYE 1’den çoooooooooook ama çooooooooooooook BÜYÜKTÜR!

Sevgi, saygı ve UMUT ile. 12 Ocak 2020, Ankara

Sağlık Bakanı Dr. Fahrettin Koca’ya Açık Çağrı

Sağlık Bakanı Dr. Fahrettin Koca’ya
Açık Çağrı

(CİMER’e başvuru metnimiz yazının altındadır..)

Ülkemiz sahipsiz.. bırakın kötü yönetilmeyi, yer yer yönetilmiyor da.. Kendi haline terk edilmiş görünümde.. Toplum kendi kendine yol bulmaya çalışıyor, de-kapite kurbağa modeli gibi!

Aşı reddi sorunu giderek büyüyor ve Sağlık Bakanlığının etkili, sonuç verebilecek bir girişimine ne denli hazindir ki tanık olamıyoruz..

Üstelik Sağlık Bakanı bir çocuk hekimi..

Çünkü her şey ama her şey, Saraydaki TEK ADAM’a bağlı!
Bakanlar dünün Bakanları değil, Saray’ın sekreterleri ve ciddi hiçbir yetkileri yok..

Sağlık Bakanına düşen, Saraydaki TEK ADAM‘ın aşılara ilişkin akıl almaz negatif takıntısını – inadını mutlaka ama mutlaka kırmak olmalıdır.

AKP = Erdoğan mutlaka ikna edilmelidir ve bu süreçte baş görev Sağlık Bakanınındır..

Sağlık Bakanı Çocuk Hekimi Dr. Fahrettin Koca, TV’lerde halkı aşılamalar için eğitip yönlendirmeye de yetkili değilse, buna gücü yoksa o koltukta ne için oturmaktadır??

Yapamıyor ya da etkili olamıyorsa, durumu kamuoyuna açıklamalı ve istifa etmelidir. Böylesi bir istifa bile sorunun kamuoyu gündemine alınmasına ve çözümüne, orada atıl oturmaktan kuşkusuz çok daha büyük yarar sağlayacaktır..

Sayın meslektaşımız Dr. Koca‘yı bir seçim yapmaya çağırıyoruz..

Çoook geç kalındı, salgın kapıda ve faturayı ölen, engelli kalan yoksul – mazlum aile çocukları ödeyecek gene.. AKP’nin, Saray’ın… ders alacağını mı sanıyorsunuz ya da ne geri dönecek?? 2019’da 3 bine yakın kayda giren Kızamık olgusu var. Oysa bu sayı 100’ü geçmeyecek denmişti.

Veriler karartılarak, saklanarak mızrak çuvala sığdırılabilir mi?

2018 TNSA (Türkiye Nüfus ve Sağlık Araştırması) raporunda mutlaka bulunması gereken, başlıca o veriler için çalışılan 50 yıllık gelenek (1968-2018) neden bozulmuş ve bebek – çocuk ölümleri verileri yayınlanmamış, Bakanlığınızca engellenerek sansür edilmiştir?

Neden Dr. Koca, neden, neden??

Güneşi balçığınızla nasıl sıvayabilirsiniz?

TNSA 2018 çalışması dünyanın emeği ve maliyetidir.. Bebek – çocuk ölümleri verileri saklanarak – gizlenerek o Raporu nasıl kullanmamızı öneriyorsunuz Bakan Dr. Koca, nasıl??

Bütün bunlar yanlış ise, TV’lere çıkıp çocuk aşıları hakkında programlar yapıp halkı kapsamlı eğitir, anababaları ÇOCUKLARINI AŞILATMAYA çağırır mısınız lütfen??

Hem Bakan, hem Çocuk Hekimisiniz, ne büyük avantaj ve sorumluluk! Hemen yarın ANABABALARI AŞIYA ÇAĞIRAN etkili – başarılı kamu duyurularına (spotlarına), eğitimine, ulusal bir kampanyaya yol verir misiniz??

Madem yasal düzenleme ile çocukluk çağı aşılarını pek çok gelişmiş ülkenin zorunlu kılması gibi bir yolu her nedense izlemeyeceksiniz, seçenek politikanız nedir? Öyle susup oturarak bekleyip geçiştiremezsiniz.

  • Halkın sağlığı kimsenin oyuncağı değildir!

Bu temel teknik konuda olsun Saray’dan bağımsız davranabilir misiniz?
AKP = Erdoğan‘ı ikna edebilir misiniz? Sahi, hiç denediniz mi?? Ne zaman, size ne dedi??

Yoksa siz de mi aynı yolun yolcususunuz Sn. Bakan Dr. Koca??

Hangisi, hangisi??

Sn. Bakan, AA’ya demecinde (8.1.20) “Önümüzdeki dönemde aşı reddi ile ilgili birçok tartışmanın aşıda yerelleşme ve yerlileşme ile daha da azalacağını düşünüyorum.” demiş. AKP, tek başına iktidarının 18. yılında. İlk Sağlık Bakanı bir Profesör hekim idi ve 10 yıl dolayında Bakanlık yaptı. Türkiye hala “yerli aşı” üretecek, yakışıyor mu bu söylem Sn. Bakan?
***
Şu sözler, Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Paşa‘nın :

    • “…Bulaşıcı ve salgın hastalıklara karşı insanları koruma konusunda büyük hizmetleri görülen aşıları hazırlamak ile meşgul Hıfzıssıhha Kurumlarımız tam başarı ile çalışmasına devam ve savaşıma yararlı hizmet yerine getirmektedirler.– 1337 senesi (1921) içinde üç milyon kişilik çiçek aşısı yapabilen Sivas (Hıfzıssıhha) Kurumu, geçen yıl (1929)

      – beş milyon kişilik çiçek aşısı,
      – 537 kg kolera,
      – 407 kg tifo aşıları üretmiş
      ve bunlar halka yaygın biçimde uygulanmıştır

{Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri. Cilt I-III, sayfa 306-7 ve
Türkiye’de Erken Cumhuriyet Dönemi Sağlık Hizmetleri}

2020’de Türkiye ne yazık ki tek bir aşı bile üret(e)miyor! Açıklaması ise “küresel işbölümü”!  15 aşı türünü Sağlık Bakanlığı tümüyle dışalımla (ithalatla) karşılıyor.
****
Ya bilimsel ve dürüst sağlık – ülke yönetimi sürdürün ya da düşün yakamızdan, düşün!

Uyaralım; yakınlarda kazanacağınız sıfatlardan biri de ÇOCUK KATİLİ olmasın!

Sevgi, saygı ve derin KAYGI ile. 12 Ocak 2020, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Halk Sağlığı Uzmanı
Sağlık Hukuku Bilim Uzmanı – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net    profsaltik@gmail.com

Not : Sayın Bakana tweet iletisi olarak da sunulmuştur.
CİMER‘e başvuru metni –zorunlu olarak epey kısaltılmış– aşağıdadır..
=====================================
CİMER’e başvuru metni 

  • Cumhurbaşkanlığı İletişim Merkezi (CİMER)‘ne yapmış olduğunuz başvurunuz 2000111313 sayısı ile alınmıştır. Başvurunuz ile ilgili tüm işlemleri CİMER’in internet adresinden takip edebilirsiniz.

Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’ya Çağrı

Aşı reddi sorunu giderek büyüyor ve Bakanlığın etkili, sonuç verebilecek bir girişimine ne yazık ki tanık olamıyoruz. Üstelik Sağlık Bakanı çocuk hekimi. Çünkü her şey Saraydaki TEK ADAM’a bağlı! Bakanlar Saray’ın sekreteri ve ciddi hiçbir yetkileri yok. Sağlık Bakanına düşen, Saraydaki TEK ADAMIN aşılara ilişkin akıl almaz takıntısını, inadını mutlaka kırmak olmalı. Erdoğan mutlaka ikna edilmeli, görev Sağlık Bakanının. Bakan, TV’de halkı aşılamalar için eğitip yönlendirmeye de yetkili değilse, o koltukta neden oturmakta? Yapamıyorsa kamuoyuna açıklamalı ve istifa etmeli. Böylesi bir istifa bile sorunun kamuoyu gündemine alınmasına ve çözümüne daha büyük yarar sağlar. Dr. Koca‘yı bir seçim yapmaya çağırıyoruz. Çoook geç kalındı, salgın kapıda ve faturayı ölen, engelli kalan yoksul, mazlum aile çocukları ödeyecek gene. TV’de halk aşıya çağrılmalı. Bakan Çocuk Hekimi, büyük avantaj ve sorumluluk! Madem yasal düzenleme ile çocukluk birçok gelişmiş ülke gibi zorunlu kılmayacaksanız, seçenek politikanız nedir? Susup oturarak bekleyip geçiştiremezsiniz. Halkın sağlığı kimsenin oyuncağı değildir! Bu temel konuda olsun Saray’dan bağımsız davranabilir misiniz? Erdoğan‘ı ikna edebilir misiniz? Hiç denediniz mi, ne zaman, size ne dedi? Yoksa siz de mi aynı yolun yolcususunuz Sn. Kara?Ya bilimsel sağlık yönetimi sürdürün ya da bırakın! Uyaralım yakında kazanacağınız sıfatlardan biri ÇOCUK KATİLİ olmasın!
Kaygı ile. Prof. Dr. Ahmet SALTIK MSc BSc. 11.01.2020
******

SONER YALÇIN’a ÇAĞRI

SONER YALÇIN’a ÇAĞRI

Aşı karşıtlığı sorununu bu sitede çoooook işledik. Önceki gün sitemizde yayınlanan bir yazımızda şu dizelere yer verdik :

  • “..Çocuk aşılama oranları düşüyor, geçen yıl (2019’da) 3 bine yakın kızamık saptandı ülkede, hala aklınızı başınıza alıp bu bağlamda etkili bir girişim yapmıyorsunuz!
    TBMM’ye bu aşıların zorunlu olmasını öneren yasa önerisi sunalı yıllar oldu, kadük ettiniz.. Dinci takıntılarınızla aşıları, pek çok ülkenin yaptığı gibi yasal olarak zorunlu kılmaya yanaşmıyorsunuz.. Örn. TV’lerde halkı bu bağlamda eğitecek ve aşıya teşvik edecek neden
    tek bir kamu duyurusu (spotu) bile yok?! Siz ne yapmak istiyorsunuz? Salgın çıksın ve
    mazlum – yoksul çocuklar ölsün, engelli mi kalsın!”..
    http://ahmetsaltik.net/2020/01/10/istanbul-trakyayi-yutamaz/*****

Soner Yalçın’ı da geçtiğimiz yıl SÖZCÜ‘deki köşesinde aşı karşıtı bir yazısı nedeniyle e-ileti ile nazikçe uyarmış, konunun uzmanlık gerektirdiğini belirtmiş ve çok rahat yanlışa düşebileceğini, halkın  – çocukların sağlığına istemeden zarar verebileceğini vurgulamıştık. Telefonumuzu da yazarak dilerse bu gibi yazılarda bizden görüş alabileceğini eklemiştik. Çok kısaca “Teşekkür ederim hocam..” yanıtını almıştık.. Ama gene bildiğini okudu.. (yazışma arşivimzdedir..)

  • Bu konuda hata yapmak, aşıyla korunulabilir hastalıklar yüzünden SALGIN ÇIKMASI anlamına gelir.
  • Böylesi bir salgında masum – yoksul çocuklar (erişkinler de!) ölür, engelli kalır.

Bedel böylesine ağırdır. O yüzden, konuyu uzmanlarına bırakmak zorunludur.

Soner Yalçın çok birikimli, zeki, üretken ve yazdıklarıyla halkımıza ışık tutan nitelikli bir yazardır.

Ancak son kitabındaki ilaç ve özellikle AŞILAR konusunda yazdıkları son derece sakıncalı; halk sağlığını tehdit eden, bilimsel açıdan yanlış, temelsiz içeriklerdir.

Örneğin 0,5 cc (ml) aşı içine 2,5 gm Civa koymak, günümüz bilimsel teknolojisiyle dünyanın hiçbir yerinde asla ve kata olanaklı değildir..

  • Bu dozda civa, dakikalar içinde bir fili bile öldürebilir!

Azıcık Kimya bilgisi sorgulaması yeterlidir böylesine ağır bir gafa düşmemek için.

Soner Yalçın bunu yapmalıydı, belli ki yapmamış ya da danıştıkları kendisini yanıltmış ??!!

Ama faturayı masum halk, hele hele bebekler – çocuklar, yaşlılar asla ödememeli..

Şimdi ne yapmalıdır Soner Yalçın???

Bir deli” kuyuya bir taş atıyor, 40 akıllı yıllarca çıkaramıyor..

Soner Yalçın Bir deli” olmak / kalmak istemiyorsa;

SONER YALÇIN’a çağrı :

– kamuoyuna bir açıklama yapmalı,
– açıkça özür dilemese bile,
– özellikle AŞILAR konusunda yanıldığını,
– yazdıklarını geri aldığını,
anababaların çocuklarını mutlaka aşılatmaları gerektiğini

duyurmalı ve zaten ipe un seren ağır sorumlu AKP iktidarını da derhal göreve çağırmalıdır…

Bunu yapmayan ya da tersini yapanlar, salgın çıktığında ölecek – engelli kalacak masum ve çoğu yoksul çocukların KATİLİ olmaktan kurtulamazlar..

  • Sağlık Bakanlığı hiç yoktan, hemen, ivedilikle TV’lerde kamu uyarıları (spotları) yayınlayarak anababaları çocuklarını aşılamaya çağırmalıdır..
  • Hiç yoktan, hemen, gecikmeden, SALGIN KAPIDA!

Sevgi ve saygı ile. 12 Ocak 2020, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Halk Sağlığı Uzmanı
Sağlık Hukuku Bilim Uzmanı – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net    profsaltik@gmail.com

 

ANTALYA TABİP ODASI : “KAYGI İLE İZLİYORUZ”

Antalya Tabipler Odası

ANTALYA TABİP ODASI :

KAYGI İLE İZLİYORUZ

http://www.antalyatabip.org.tr/haberler/guncel-haberler/kaygi-ile-izliyoruz

(AS: Bizim kapsamlı katkımız yazının altındadır..)

“Ailelerin kafasındaki kuşkular ortadan kaldırılmalıdır.”

Aşılar güvenli ve etkin ürünlerdir.

Aşılar geçen yüzyılın en önemli halk sağlığı kazanımıdır.
Aşılar bireysel yararları yanında toplum bağışıklığı açısından da çok önemlidir.

Yaşamla birlikte bilim de sürekli bir değişim ve gelişim içindedir. Tıp bilimi bu süreci en yoğun yaşayan alanların başında gelir. Tüm bu nedenlerle Antalya Tabip Odası olarak Antalya İl Sağlık Müdürlüğü ile birlikte Aile Hekimlerine yönelik Bağışıklama Kursları düzenledik. Temel amacımız özellikle aşılar konusunda bir anımsatma yapmanın yanı sıra, bu alandaki gelişmeleri paylaşmak, aşı reddi konusunu tartışmak ve yaşamımıza yeni giren aşılar hakkında bilgilendirme yapmaktı.

Antalya Tabip Odası Eğitim Komisyonu ve Onur Kurulu üyesi, Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları AbD Öğretim Üyelerinden Dr. Sevtap Velipaşaoğlu’nun ve İl Sağlık Müdürlüğünden konuşmacıların olduğu eğitim toplantılarımız Merkez, Alanya ve Finike ilçelerinde 6 kez yinelendi. Yoğun ilgi gören eğitimlerimizle 500’ün üzerinde aile hekimine ulaştık. Eğitimler etkileşimli (interaktif) biçimde sürdürüldü. Hekimler, sahadaki sorunları paylaşma, değerlendirme ve ortak tutum belirleme fırsatları buldular.

Aşı konusunda köklü bir tarihi olan bu topraklarda, bugün aşılanmayan binlerce çocuk olmasını ve aşı karşıtlığının giderek yaygınlaşmasını kaygı içinde izliyoruz. Sağlık Bakanlığının rakamlarına göre, çocuğuna aşı yaptırmayı reddeden aile sayısı 2011’de 183 iken 2016’da 12 bine, 2017 ise 23 bine çıktı. Bugün bu rakamın 40 binlerin üzerinde olduğu görülmektedir. Ne yazık ki, aşıyla önlenebilir hastalıklar yalnızca aşı yaptırmayan çocukları değil, aşılı olanları da tehdit etmektedir.

Aşı karşıtlarının asılsız, akıl ve bilim dışı haberleri yaymaları en önemli neden olarak görülmektedir.

Ailelerin kafasında kuşkular oluştuğundan, aşının büyük oranda uygulandığı kurumlar olan aile sağlığı merkezlerindeki sağlık çalışanları aileler ile karşı karşıya kalmaktadır

Eğitimlerde çocuklarımızın gelecekteki sağlığının aşı reddi ile hangi boyutta olumsuz etkileneceği karşısında çözüm yolları ortaya konuldu. Aşı reddi ve karşıtlığı ile oluşabilecek olumsuz sonuçların  yaşanmaması için ilgili tüm kurumlarca aynı doğrultuda topluma dönük bilimsel kanıtlarla bilgilendirme ve eğitimin sağlanmasının en önemli yaklaşım olacağı sonucuna varıldı. Bu konuda görsel sosyal medyanın ve yazılı basının olumlu katkılarının önemi de vurgulandı.

Türk Tabipleri Birliği’nin Aşı Candır Hayat Kurtarır kampanyası önemli bir adımdır.

Aşılar güvenli ve etkin ürünlerdir.

Aşıya karşı çıkanların savlarından biri, aşıların içinde bulunan maddeler nedeniyle güvenilir olmadığıdır. Oysa aşıların geliştirilme süreci öbür ürünlere göre çok daha titiz çalışma ile yürütülmektedir. Kimi aşıların içinde bulunan cıvalı bileşik (tiyomersal) cıvanın organik biçimidir ve otizm yaptığına ilişkin hiçbir bilimsel kanıt yoktur. Yakın zamanda Avustralya’da bir milyondan fazla çocuğu kapsayan bir çalışma bu konudaki tartışmaya son noktayı koymuştur. Aşıların etkisini güçlendirmek amacıyla kullanılan alüminyum çok düşük miktardadır; bu maddeye gıdalar ve hava yoluyla maruz kalma ile karşılaştırıldığında ihmal edilebilir düzeydedir.

Aşılarda domuz jelatini bulunduğu savı ise kolaylıkla açıklığa kavuşturulabilecek bir konudur. Sağlık Bakanlığının, domuz jelatini içeren ürünlerin satışına izin vermediğini kamuoyuna açıklaması ve kaygı duyanları bilgilendirmesi gerekmektedir. (AS: Bakanlık web sitesinde aşılarda domuz jelatini bulunmadığı bilgisi var..)

Bakanlıktan beklenen, topluma güçlü mesajlar vererek aşılanmayı teşvik etmesidir.

Aşı karşıtları bilmelidir ki;

Dünya Sağlık Örgütü’ne göre dünya üzerinde insan sağlığına en çok katkısı olan iki uygulamadan biri aşılar, öbürü suyun dezenfeksiyonudur.

Türkiye’de aşılama oranlarının bugünkü düzeyine erişmesi Birinci Basamakta emek veren sağlık çalışanları sayesinde gerçekleşmiştir. Aşılama hizmetinin yaygınlaşmadığı yıllarda doğan her bin bebekten 150-200’ü bir yaşını görmeden ölüyordu. Aşı yalnızca uygulandığı kişiyi korumaz; hastalık etkeninin toplumdaki dolaşımını engelleyerek toplumdaki riskli kişileri de korur. Sağlık Bakanlığından istemimiz;

– Mevzuatta belirsizliği sona erdirmeli
– Sağlık çalışanlarını aşılar ve aşılama hizmetleri konusunda güncel ve bilimsel bilgiler ile donatmalı
– Kamuoyuna dönük medya ve her türlü iletişim aracını kullanarak aşı savunuculuğu yapmalı; halkın kuşkularına karşı bilimsel ve gerçekçi yanıtlar vermeli, halkı bilgilendirmelidir.

Antalya Tabip Odası olarak Antalya İl Sağlık müdürlüğüne teşekkür ederken, mezuniyet sonrası eğitimlerin öneminin bilinciyle hem bağışıklama hem de farklı alanlarda eğitim programları oluşturulması konusunda ilgili kurumlarla çalışmalarımızı sürdüreceğiz.

ANTALYA TABİP ODASI YÖNETİM KURULU
www.antalyatabip.org.tr
=======================================
Dostlar,

Sağlık Bakanı Dr. Fahrettin Koca’ya Açık Çağrımızdır

Antalya Tabip Odamızı ve işbirliği içinde davranan İl Sağlık Müdürlüğünü kutluyoruz..

Ülkemiz sahipsiz.. bırakın kötü yönetilmeyi, yer yer yönetilmiyor da.. Kendi haline terk edilmiş görünümde.. Toplum kendi kendine yol bulmaya çalışıyor, de-kapite kurbağa modeli gibi!

Aşı reddi sorunu giderek büyüyor ve Sağlık Bakanlığının etkili, sonuç verebilecek bir girişimine ne denli hazindir ki tanık olamıyoruz..

Üstelik Sağlık Bakanı bir çocuk hekimi..

Çünkü her şey ama her şey, Saraydaki TEK ADAM’a bağlı!
Bakanlar dünün Bakanları değil, Saray’ın sekreterleri ve ciddi hiçbir yetkileri yok..

Sağlık Bakanına düşen, Saraydaki TEK ADAMIN aşılara ilişkin akıl almaz takıntısını – inadını mutlaka ama mutlaka kırmak olmalıdır.

AKP = Erdoğan mutlaka ikna edilmelidir ve bu süreçte baş görev Sağlık Bakanınındır..

Sağlık Bakanı Çocuk Hekimi Dr. Fahrettin Koca, TV’lerde halkı aşılamalar için eğitip yönlendirmeye de yetkili değilse, buna gücü yoksa o koltukta ne için oturmaktadır??

Yapamıyor ya da etkili olamıyorsa, durumu kamuoyuna açıklamalı ve istifa etmelidir. Böylesi bir istifa bile sorunun kamuoyu gündemine alınmasına ve çözümüne, orada atıl oturmaktan kuşkusuz çok daha büyük yarar sağlayacaktır..

Sayın meslektaşımız Dr. Koca‘yı bir seçim yapmaya buradan çağırıyoruz bir kez daha..

Çoook geç kalındı, salgın kapıda ve faturayı ölen, engelli kalan yoksul – mazlum aile çocukları ödeyecek gene.. AKP’nin, Saray’ın… ders alacağını mı sanıyorsunuz ya da ne geri dönecek??

Veriler karartılarak mızrak çuvala sığdırılabilir mi?

2018 TNSA (Türkiye Nüfus ve Sağlık Araştırması) raporunda mutlaka bulunması gereken, başlıca o veriler için çalışılan 50 yıllık gelenek (1968-2018) neden bozulmuş ve bebek – çocuk ölümleri verileri yayınlanmamış, Bakanlığınızca engellenerek sansür edilmiştir?

Neden Dr. Koca, neden, neden??

Güneşi balçığınızla nasıl sıvayabilirsiniz?

TNSA 2018 çalışması dünyanın emeği ve maliyetidir.. Bebek – çocuk ölümleri verileri saklanarak – gizlenerek o Raporu nasıl kullanmamızı öneriyorsunuz Bakan Dr. Koca, nasıl??

Bütün bunlar yanlış ise, TV’lere çıkıp çocuk aşıları hakkında bir program yapıp halkı kapsamlı eğitir misiniz lütfen?? Hem Bakan, hem Çocuk Hekimisiniz, ne büyük avantaj ve sorumluluk! Ya da hemen yarın ANABABALARI AŞIYA ÇAĞIRAN etkili – başarılı kamu duyurularına (spotlarına), eğitimine, ulusal bir kampanyaya yer verir misiniz??

Madem yasal düzenleme ile çocukluk çağı aşılarını pek çok gelişmiş ülkenin zorunlu kılması gibi bir yolu her nedense izlemeyecekseniz, seçenek politikanız nedir? Öyle susup oturarak bekleyip geçiştiremezsiniz. Halkın sağlığı kimsenin oyuncağı değildir!

Bu temel teknik konuda olsun Saray’dan bağımsız davranabilir misiniz?
AKP = Erdoğan‘ı ikna edebilir misiniz? Sahi, hiç denediniz mi?? Ne zaman, size ne dedi??
Yoksa siz de mi aynı yolun yolcususunuz Sn. Bakan Dr. Koca??
Hangisi, hangisi??
Ya bilimsel sağlık yönetimi / ülke yönetimi sürdürün ya da düşün yakamızdan, düşün!

Haberiniz olsun; yakınlarda kazanacağınız kara sıfatlardan biri ÇOCUK KATİLİ olabilir!

Sevgi, saygı ve derin KAYGI ile. 11 Ocak 2020, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Halk Sağlığı Uzmanı
Sağlık Hukuku Bilim Uzmanı – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net    profsaltik@gmail.com