Etiket arşivi: ümmetçilik yerine ulusçuluğu

Dinsel Nasyonalizm ve Üniformalar sorunu

Dostlar,

“Entegrasyon Komitesi İsviçre – Vevey” imzalı bir yorum sitemize ulaştı (22.11.13).

“Türban” ın ülkemizin başına doğrudan Başbakan

RT Erdoğan’ın “Velev ki siyasal simge olsun!” meydan okuması ile

giydirilişini izleyen süreçte sitemizde yer alan yazılara yorum olarak ulaştı..
(Esin Duran imzasıyla, e.duran.ekomitesi@gmail.com ve IP no : 92.70.88.130)

Yazının altında çok sayıda başkaca imzada yer alıyor.. Yorumu aşağıya alıyoruz..
(http://ahmetsaltik.net/wp-admin/edit-comments.php?comment_status=approved)

Bir noktada önemli bir çekincemiz var, metinde belirttik :

“.. Kemalizm ve onu yaşatan askeri darbeciler, tek tip, her şeyi Türk ve Müslüman olarak algılayan, Anadolu’ya sanki uzaydan düşmüş bir insan tipini yaratmada
büyük ilerlemeler kaydettiler.. ”

Diye değerlendirme yapılmakta.. Biz ise şu çekinceyi koyuyoruz buaraya :

* Burada çekincemiz var : Kemalist rejim“Türkiye Cumhuriyetini kuran Türkiye halkına Türk milleti denir” diyerek meşru ve insan haklarına uygun, birleştirici – antiemperyalist bir uluslaşma süreci hedeflemiştir ve izlenecek biricik politika da budur.. Ahmet Saltık).

*****

Dinsel Nasyonalizm ve Üniformalar sorunu

başlıklı yazı, “Türban ve din faşizmi” bağlamında değerli bir yazı.
Gönlümüz, sitemizde vitrinde yer alan yazıların altında gözden kaçan bir yorum olmasına elvermedi; öne çıkarmak istedik.. Dilini bir parça arılaştırdık,
elbette öze dokunmadan..

Bu 186 kolektif imzalı değerli irdelemeye emek veren saygıdeğer sitemiz ortaklarına (okurlarına – izleyicilerine) teşekkür ederiz..

Turban_din_ticareti
Sevgi ve saygı ile.
28.11.13, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

========================================

Dinsel Nasyonalizm ve Üniformalar sorunu

Son dönemlerde özellikle Arap toplumlarında görülen ve Türkiye’de de yaygınlaşan
dinci milliyetçiliğin karakteristiklerine daha yakından bakıldığında, bunların 1930’larda Avrupa’ya egemen olmaya başlayan Nasyonal Sosyalizm ile örtüştüğünü görüyoruz.
Arap ülkeleri ve Türkiye’ye hızla yayılmaya başlayan bu türden Dinci milliyetçilik ile Askeri cuntalar arasında da önemli yakınlaşmalar olduğu da görülüyor.

Nasyonal Sosyalizm ırkçılığında <> vardır:

– tek millet
– tek bayrak 
– tek vatan
– tek din
– tek dil vs…

Dinci miliyetçilik olan Politik İslam‘da da bunların benzerlerini görüyoruz.

  • Türban bir üniformadır!
  • Arap ülkelerinde kara veya beyaz çarşaf, sistemi niteleyen ana önemli direklerden biridir.
  • Kadınların çarşafları atması demek, Arap ideoloji ve sisteminin yok olması demektir

Bu rejimlerin varlıklarını sağlayan kadın kölelerdir, bunlar petrol kadar değerli olup üniforma taşırlar.

* Türk islam sentezi ise Türban’ı resmi üniforma olarak benimsemiştir.

Nasyonal Soszyalizm’de olduğu gibi, Politik İslam’da da Üniforma önemlidir.
Üniforma taşımak ideolojinin vurgularından biridir. Müslüman kadınlara dayatılan Türban ve benzeri üniformalar, Cuntaların askeri kıyafetleri kadar önemlidir. Kadınların,
bizzat başbakanın önderliğinde bir çocuk doğurma makinası gibi değerlendirilerek
üç çocuk, beş çocuk tartışmasına muhatap kılındığı Tükiye’de, türban üniforması giderek daha çok önem kazanıyor.

  • Getirilmek istenen, gelen, Anadolu’daki kadınlarımızın yaşmağı,
    başörtüsü değildir.
  • Gelen, Arap-Vahabi ve Abbasi-Emevi İslam yorumunun, Türkiye’ye yönelik tasarımlarının bir simgesi olarak, Türkiye’deki işbirlikçileriyle birlikte
    Anadolu halkına dayatmaya başladığı bir kölelik üniformasıdır …

Bu, konsantrasyon (toplama) kamplarında taşınan Üniformalarla özde aynıdır.

Yeni Tek Tip, türbanlı üniforma, türbanı takmanın kılık kıyafet özgürlüğü kapsamında değerlendirilemeyeceği bizzat Tayyip Erdoğan tarafından da itiraf edilmiştir.

Türban takan kadınlar, bunu, inandıkları dinin kurallarının toplumsal yaşama nüfuz edebilmesini sağlamak için ya da erkekler tarafından dikte edilerek takmaktadırlar.

  • Türban bir simgedir,
  • Türban, dinci gericiliğin yaygınlaştırılmasını sağlayan işlevsel bir araçtır.
  • Din sömürüsünün, yobazlığın, zenginleşme çabasının ürünüdür türban.
  • Tarikat liderlerinin, patronların, din tüccarlarının gücünü pekiştirmeye,
    cüzdanını şişirmeye yarayan, bunun için de zavallı kadınların gözlerini bağlayan ideolojinin yayılmasının simgesidir.

Şeriatla yönetilen ülkelerde bu zorunluluk yaşamı etkileyebilmektedir,
bu ülkelerde kadınlara üniforma gibi giysi zorunluluğu getirilmiştir

  • İslam’a göre kadın ikinci sınıf bile değildir, kadının hiçbir değeri yoktur.
  • Kadının erkekler için yaratılmış olduğu kabul edilir.

Bu yüzden de AKP rejimince hedeflenen kadınlara, ancak kocanın veya abi ya da babanın yanında ve özel durumlarda bunların izni ile seyahat edebilir. Çocuklar üzerinde hiçbir hakkı olmadığı gibi, maddi açıdan da kendi geliri olamaz. Mirastan da eşit yararlanamaz. Eğitim görmek kadınlar için gereksizdir, zaten eğitimli olsa da çalışmasına izin verilmez. Bu kuralların dışında yaşamak isteyen kadınlara,
-ki çoğunlukla buna cüret eden çıkmaz,- hayat zindan edilir.

İşte Dershane ve öğrenci yurtları tartışmaları, bu yönde atılacak adımların
ilk sinyalleridir.. Ayrıca, birçok kız yurdunda kız öğrencilerin kapanması için (veya erkek yurtlarında erkeklerin oruç tutmaya ve namaz kılmaya zorlanması, baskı yapıldığı, baskıyla halledilemediğinde yoksul öğrencilere vakıflardan para yardımı ve kalacak yer sağlamak yoluyla onları aralarına kattıkları ortadadır.

Ne kadar çok türbanlı olursa o kadar örgütlenmiş olacaklar ve arzuladıkları şeriata
biraz daha yaklaşmış olacaklardır. Bu nedenle de türban sorununun dinsel gereksinim olmaktan çıkıp siyasal bir üniforma, siyasal bir araç durumuna geldiği kesinleşmiştir.

  • Türban savunuculuğu özgürlüğün değil gerici bir kısıtlayıcılığın savunuculuğudur. 

Kadınları baskı (tahakküm) altına almak isteyen bir kısıtlayıcılığın savunusudur.
Türban savunuculuğu, kadınların İslami kurallara göre giyinmesinin zorunluk olduğunu savunanların, kadına “güdülmezse yoldan sapar” gözüyle bakmanın bir başka anlatımıdır. Bu düşünce aslında kadınları, kendileri için birer yumurtlayıcı makine gören geri kalmış Müslüman erkeklerin beyinlerindeki yanlış bir işlevden kaynaklanmaktadır. AKP, dershane ve yurtlara bu denli önem veriyorsa, burada, Müslüman üretim mekanizmasının zaafa girme riskini taşıyan etmenlerin denetiminin endişesi yatıyor.

Yalnızca tek parti döneminde yoğunluklu olarak değil, öbür bütün otoriter ve tek parti rejimlerinin önem verdiği bir konudur üniforma kullanımı ve yeni kuşak üretiminin kesintisizliğini sağlayan makinenin sağlam işleyişi. Cumhuriyetin kuruluş yıllarında
etkin olan İtalya faşizmi ve Alman nasyonalizmi, sözde modernleştirici elitler tarafından yapacakları değişikliklerde esin kaynağı olmuştur. Örneğin Anadolu’daki bütün etnik topluluklar resmen ölü sayılmıştır. Bütün insanlara bellek yitimi terapisi uygulanmış, herkes kendisini Orta Asya’dan gelen birer yabancı kişi diye algılamaya başlamıştır.

Bilindiği gibi her siyasal rejimin, ana beslenme kaynağı yaslandığı ideoloji doğrultusunda yetişecek kuşaklardır. Askeri kanatlar 1980’lerde yeni bir yol belirlediler ve şimdiki AKP
kadrosu o zamandan başlayarak yetiştirilmeye başlandı.

Kemalizm ve onu yaşatan askeri darbeciler, tek tip, her şeyi Türk ve Müslüman olarak algılayan, Anadolu’ya sanki uzaydan düşmüş bir insan tipini yaratmada
büyük ilerlemeler kaydettiler..
(Burada çekincemiz var : Kemalist rejim, “Türkiye Cumhuriyetini kuran Türkiye halkına Türk milleti denir” diyerek meşru ve insan haklarına uygun, birleştirici – antiemperyalist bir uluslaşma süreci hedeflemiştir ve izlenecek biricik politika da budur.. Ahmet Saltık)

Her dikta rejimi, aile ve okul eğitimini kendi doktrini çizgisinde topluma dayatmayla başlar. İşte AKP bu yolu izliyor. R.T. Erdoğan da kendi doktirinini uygulamak zorundadır. Aksi halde AKP’nin varlık temelleri ortadan kalkacaktır.

Hiç kuşkusuz bu tek tipleştirici projeyi uygulayanların ana amacı, rejime sadık vatandaşlar yetiştirmektir. Askeri cuntalar bunu yaptı ve AKP sürdürüyor.
AKP rejimi Askeri cuntalar gibi tek tip insan yaratma yolunda sürekli yeni değişiklikler yapıyor, toplumu kendi ideolojisi doğrultusunda yeniden biçimlendirmeye devam ediyor.. Bu haliyle dikta rejimlerini karakteristiklerini taşıyan, Ümmetçilik diye de adlandırılan İslamcı nasyonalizm değişik adlar almasına karşın ortak payda da
aynı kalmaktadır.

  • Dinsel Nasyonalizmin Türkiye’deki adı Türk İslam sentezidir.

Örneğin Tayyip Erdoğan, Barzani’yle yaptığı Diyarbakır gösterisinde bile,
Nasyonal İslam’ın sloganlarını yinelemekten vazgeçmedi:

”ein volk ein reich ein führer’ sloganlarının Türkçesini, Kenan Evren gibi ezbere okuyup duran AKP lideri, burada, amaç için her aracın denenebileceği mesajını verdi.

Erdoğan, T.C. Ordusu’nun, eski ideolojisini İslam nasyonalizminin yayılmacı amaçları doğrultusunda AKP ideolojisine entegre ederek, Askeri kesimleri Türk milliyetçiliği alanında yakın görüşlere yöneltti.

Çobancılık, Dikta ve Baskı sistemi Tarih boyunca İslamiyet’in ayrılmaz bir parçası olmuştur.

İslamcı ümmet Nasyonalizminin, hem siyasal, hem de ideolojik olarak uygulanması, günümüz koşullarının demokratik devlet sistemiyle çelişkiye düşmektedir.

İslamcı kuram, siyasal – dinsel iktidarların birliğini öngörerek Milliyetçiliğini inşa etmektedir.

AKP hükümeti gelinen noktada asker – sivil devşirme güçlerden devraldığı yapının
resmi milliyetçilik söylemini sürdürüyor.

  • T.C. devleti hükümeti olmak, ABD’den verilecek mazbata olmadan olamaz. Mazbata el değiştirdi. Yeni vali Erdoğandır.

Şimdi aynı biçimde aynı Ordu üst yönetimi ve yüksek bürokrasi içindeki
milliyetçi-ulusalcı-Türk-İslam Sentezcisi çevrelerin işbirliği ve teslimiyetiyle rejimin mazbatası AKP’ye verilerek,12 Eylül rejiminin temellerini oluşturan anayasa ile dikta rejimi revize edilmiştir.

  • Erdoğan ve AKP hükümeti iktidara, ABD onayını alarak geldi.

Şu anda AKP, MİT ve öbür çekirdek kadrolarını Başbakanın izni olmadıkça yargılanmaktan koruyacak bir yasaya sahipler; işte bu, her diktatörlüğün çıkış noktasıdır. Her otoriter rejim, çekirdek kadroyu yasa üstüne koyarak işe başlar.

* Erdoğan sorunlu adamları için hemen, <> diyerek onları yasa üstü yapıyor.

Topluma hoş görünmek başka, kendi arkadaşlarını özel yasalarla koruma altına almak başka..! Herkes hukuk önünde eşit ise, ‘yedirmem, ettirmem’ nereden çıkıyor?

Sevgi ve saygılarla.

EĞİTİM İŞ : CUMHURİYETİMİZ SONSUZA DEK YAŞAYACAKTIR!

Dostlar,

Cumhuriyet ve ATATÜRK’ü ANMA haftamız sürüyor..

Bizim de üyesi olduğumuz EĞİTİM İŞ’in açıklamasını sunalım..

Bütünüyle paylaşıyoruz içeriğini..
Eklemelerimiz de var..

10 Kasım 2013 sabahı Yüce ATATÜRK’ümüzü ANITKABİR’inde ziyaret edeceğiz.

29 Ekim 2013 günü, Cumhuriyetimizin 90. yıldönümünde, Tandoğan’daki milyonluk mitingin ardından, tüm zamanların rekoru kırılarak, Anıtkabir Komutanlığı‘nın açıklaması ile

  • 438 bini aşkın yurtsever ATA’yı ziyaret etti,

manevi huzurunda saygı duruşu yaptı, İstiklal Marşımızı okudu,
ANDIMIZI kezlerce okudu..

Güller, karanfiller mozoleye sunuldu..
Kararlılık savsözleri (sloganları) atıldı.
Tam bir izdiham yaşandı mozole salonunda; çın çın çınlıyordu koca salon!
Böylesine bir çoşku seline, sanırız 14 Nisan 2007 mitinginden sonra
2 kez tanık oluyor.

  • Cumhuriyet ve devrimler asla sahipsiz değil!

Amaç, Cumhuriyeti yaşatma azim ve kararlılığını tüm dünyaya haykırmaktı!

Umarız duyulmuştur; duyulduğundan – görüldüğünden eminiz..

Mustafa Kemal Paşa‘nın 22 Haziran 1919 Amasya Genelgesi‘nde saptadığı üzere:

  • 1. Ülke ve ulusun bağımsızlığı ve geleceği tehlikededir.
  • 2 Kurtuluş, ulusun azim ve kararlığındadır..

Tarihsel ileti – buyruk alınmış; kutsal görev – nöbet üstlenilmiştir!

Duyurulur..

Sevgi ve saygı ile.
Ankara, 6.11.13

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

=======================================

CUMHURİYETİMİZ SONSUZA DEK YAŞAYACAKTIR!

CUMHURİYETİMİZ SONSUZA DEK YAŞAYACAKTIR

 

  • “Türk milleti! 
  • Ebediyete akıp giden her 10 senede, bu büyük millet bayramını, daha büyük şereflerle, saadetlerle, huzur ve refah içinde kutlulamanı, gönülden dilerim. 
  • Ne mutlu Türküm diyene! (AS: 10. Yıl Söylevi, 29.10.1933)

diyen büyük önder Mustafa Kemal Atatürk‘ün vasiyetine sahip çıkarak
Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun 90. Yıldönümünü tüm ülkemizde
coşkuyla kutluyoruz.

Çağdaş, demokratik ve laik bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti,
Türk ulusunun birliği, beraberliği, mücadele azmi ve bağımsızlığına düşkünlüğüyle, yokluklar içinde verilen bağımsızlık savaşının sonucunda kurulmuştur.

Türk ulusu; ümmetçilik yerine ulusçuluğu, kulluk yerine yurttaşlığı,
gericilik yerine çağdaşlığı
seçmiştir. Ancak bugün demokrasiyi amaç değil,
kendi ümmetçi anlayışlarını gerçekleştirmek için araç olarak gören zihniyet işbaşındadır. Bu zihniyet, emperyalist güçlerin de desteğiyle, Lozan Antlaşması’yla
elde edilen kazanımları bugün pervasızca yok etmeye çalışmaktadır.

– Cumhuriyetin temel nitelikleri tartışmaya açılmakta;
– tekil (üniter) devlet yapısı hedef alınmakta;
– başta Öğretim Birliği (Tevhid-i Tedrisat) ilkesi olmak üzere
– Devrim Yasaları çiğnenmekte;
Atatürk ilke ve devrimleri doğrultusunda oluşturulan
çağdaş bilim ve eğitim hedefi terk edilmekte;
– Türkiye, bir karanlığa doğru sürüklenmektedir.

90 yıl önce Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunu içlerine sindiremeyen emperyalist güçler, bugün taşeron terör örgütleriyle ülkemizi bölmeye çalışmaktadır.

Emperyalizmin bir dediğini iki etmeyen siyasal iktidar ise, ülkeyi bölmeye çalışan
terör örgütüyle müzakere masasına oturmakta, mutabakatlar imzalanmaktadır.

Ülkemiz, başta Ortadoğu olmak üzere her yandan ateş çemberiyle kuşatılmıştır.

Komşularımızla “sıfır sorun” diye yola çıkan siyasal iktidar, emperyalist güçler ve onların dünyayı paylaşma hırslarının taşeronluğunu yaparak ülkemizi büyük bir savaşın eşiğine getirmiştir.

Ulusal Kurtuluş Savaşı’yla emperyalizme diz çöktürmüş olan bu topraklar, emperyalizmin üssüne dönüştürülmüştür.

  • Bugün özgürlüğümüz ve bağımsızlığımız, birlik ve bütünlüğümüz
    tehdit altındadır.

Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün “en büyük devrimim” dediği laik Türkiye Cumhuriyeti’ne içten ve dıştan yönelebilecek tehditlere karşı, bugün her zamankinden daha dikkatli ve uyanık olmak zorundayız.

İçten ve dıştan gelen gerici, bölücü ve yıkıcı tehlikelere karşı
Ulusumuz, bugüne dek olduğu gibi bundan sonra da birlik ve beraberlik içinde olacaktır.

Eğitim-İş, tam bağımsızlık ve ulus egemenliğine dayanan; laik, demokratik,
sosyal bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti’ni; tekil (üniter) devlet yapısı içinde korumaya ve sonsuza dek yaşatmaya kararlıdır.

Atatürk’ün ve O’nun kurduğu Cumhuriyetin eğitim çalışanları olarak biz,
her türlü tehlikenin farkındayız.

Yetiştirdiğimiz Türk gençliğini de bu konuda uyanık tutmak başlıca görevlerimizden biridir. Bundan hiç kimsenin kuşkusu olmasın.

Cumhuriyetimizin kurucusu Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ü saygıyla anıyor,
tüm ulusumuzun 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’nı kutluyoruz.

MERKEZ YÖNETİM KURULU