Etiket arşivi: TGB’li gençler

Hüseyin Avni Güler’in Saygın Anısına : 27 Mayıs Devrimi’ne neden ve nasıl katıldım ?


Hüseyin Avni Güler’in Saygın Anısına :

27 Mayıs Devrimi’ne neden ve nasıl katıldım ?

Portresi_Elbistan'in_sesi

(1925 – 1 Mayıs 2013)

Dostlar,

Sayın Hüseyin Avni Güler, Emekli Hava Pilot Kurmay Albay idi ve 27 Mayıs 1960 Devrimi’nin öncü çekirdek kadrosunda yer almıştı. 12 Eylül 1980 sonrasında
Kasım 1983’te yapılan ilk seçimde – CHP de öbür partiler gibi kapatıldığından-
CHP yerine Necdet Calp başkanlığında yeni kurulan, kendisinin de kurucu olduğu-
Halkçı Parti‘nin İstanbul milletvekili seçilmişti (TBMM 17. Dönem, Kasım 1983 –
Kasım 1987).

19 Mayıs 1989’da, rahmetli Prof. Dr. Muammer Aksoy ve arkadaşları ile birlikte davranarak harman yürekli 50 yiğit, ADD’yi (Atatürkçü Düşünce Derneği) kurmuşlardı.
1993’te ADD Edirne Şubesini kurarak biz de Aydınlanma savaşımına (mücadelesine)
eylemli ve etkin olarak katıldıktan sonra, ADD çalışmalarında kendisiyle yer yer birlikte olma onurunu yaşadık.

2010 yazından sonra ADD Bilim – Danışma Kurulu’nda (BDK) 3 yıl birlikte çalıştık.
85 yaşında idi ilk ADD BDK toplantısına onur verdiğinde (2010).
Toplantılarda ağırbaşlılığıyla dinler, hiç söz kesmez hatta söz verilmedikçe de konuşmazdı.
Söz aldığında da engin deneyimi ve birikimi ile, ölçüsüz yurtseverliği ile son derece yürekli değerlendirmeler yapar ve cesur öneriler sunardı. Zerrece korkusu ve çekincesi yoktu.
Siyasal iktidarın son yıllarda Atatürk karşıtı olarak yapıp ettiklerinden ciddi biçimde rahatsızdı ve bunların bir bölümünü açıkça vatana ihanet ile bir tutuyordu.

27 Mayıs Demokratik Devrim Derneğini kurdu (1990) ve yıllarca tüm giderlerini üstlenerek 2011’e dek yaşattı. Son olarak 27 Mayıs 2012’de 27 Mayıs Devrim Şehitlerini mütevazi mezarlarında O’nun başkanlığında bir avuç sayılabilecek yurtseverle ziyaret etmiştik.
(Ali Nejat Ölçen, MBK Üyesi Suphi Karaman’ın oğlu Suay Karaman, Erdal Tüt, biz. vd.)

3 yıl kadar öncesinde de, ADD – BDK toplantısından çıktığımızda, 23 Nisan 2012 günü Ulus’ta 1. BMM önünde TGB’li gençlerin öncülüğünde yapılan kitlesel basın açıklamasına ve iktidarın yasakladığı Atatürk’ün GENÇLİĞE HİTABESİ‘ni okuma protestosuna katılmıştık.
87 yaşında idi.. bir süre ayakta kaldı, bize yorulduğunu belirtti ama ayrılmak da istemiyordu.
İlk Meclisin dış bahçe duvarında bir yeri (ıslak ve çamurlu) temizleyerek oturmasını sağlamıştık… Sonra da bir taksi ile evine geçirmiştik. Bu etkinlikte E. Alb. Sayın Cemil Denk de bulunmuşlardı.

Web sitemizde yer alan 27 Mayıs 1960 İhtilali – Devrimi 54 Yaşında!
başlıklı yazımıza da bakılmasını dileriz.

Sayın Güler ile 2007’de yapılan bir söyleşi metni aşağıdadır..
27 Mayıs Devrimi sonrası Yassıada Mahkemesi kararı ve MBK onay ile idam edilen
– Başbakan Adnan Menderes
– Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu
– Maliye Bakanı Hasan Polatkan‘ı “demokrasi kahraman” ilan ederek 27 Mayıs Devrimi’ne kinlerini kusanlar ibretle okumalı merhum E. Alb. Hüseyin Avni Güler’in çarpıcı sözlerini.

Sevgi ve saygı ile.
27.5.2015, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net
p
rofsaltik@gmail.com

================================================

27 Mayıs Devrimi’ne neden ve nasıl katıldım ?

E. Hv. Pl. Alb. Hüseyin Avni Güler

Atatürk bir gün İsmet Paşa’ya demişti ki:

  • “Biz İstiklâl Mahkemesi’nde imamlar astık. Şu şu rezaletleri yok muydu?
    Vardı. Bütün rezaletleri unutuldu; ama asıldıkları unutulmuyor.”

Bizim de kusurlarımız unutulmuyor. Bugün 60 yaşından küçük insanlar
Yassıada davaları hakkında bir şey bilmiyor, dava dosyaları yayımlanmadı.
Belki bu ikaz, yetkilileri uyandırır.

27 Mayıs 1960’tan 6 Ocak 1961 tarihine kadar ülkeyi Milli Birlik Komitesi (MBK) yönetti.
6 Ocak’tan başlayarak Kurucu Meclis (Temsilciler Meclisi + Milli Birlik Komitesi) yönetti ülkeyi.

Şayet Yassıada davalarından sonra infaz edilen üç idam kararının onayı MBK’ya
değil de, Kurucu Meclis’e verilseydi, söz konusu üç idam infaz edilmeyebilirdi.
Biz 27 Mayısçılar da “kansız bir ihtilal” diye daha övünçlü bir devrimden
söz ederdik.

Ben 27 Mayıs 1960 Devrimi örgütüne 1958 yılında girdim.
Sekiz yıllık evli idim, rütbem üç yıllık yüzbaşı idi.

Beni 27 Mayıs gizli örgütüne iten birkaç olayı anlatmak istiyorum :

1) 1958 yılında Lübnan’da Müslüman Araplarla Hıristiyan Araplar arasında savaş çıkmıştı. Celal Bayar ve Menderes yönetimi, Lübnan’a silah ve cephane yardımına karar vermişti.
Ben Ankara Etimesgut 12. Hava Üs Komutanlığı’nda Uçucu Seyrüseferci Yüzbaşı olarak görevliydim. Üssümüz, C-47 Bakata uçakları ile görev yapıyordu.

Ben Lübnan’a yedi sefer (sorti) uçtum. Her uçuştan önce uçağımız kapalı sandıklarla yükleniyor, ilk yüklemelerde o zamanki Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu meydana geliyor,
uçağın yüklenişine nezaret ediyordu. Kapalı ve büyük sandıklardaki yükümüzün ne olduğunun biz bile farkında değildik; çünkü bilgilendirilmedik.

1958 yılında Kıbrıs İngilizlerin elindeydi. Uçağımız Kıbrıs üzerinden geçerken İngiliz jetlerine parola veriyor ve gidip Beyrut Havaalanı’na iniyorduk. Uçuşk ekibine birer sandviç ve kola veriyorlardı, uçağımız yakıt ikmali yaptıktan sonra o gece üssümüze geri dönüyorduk.
Sonra Beyrut Havaalanı Müslüman Arapların eline geçtiği sırada alana indiğinde bir uçağımız enterne edildi. Uçuş ekibi tutuklandı. Rahmetli (sonra başka bir görevde düşerek şehit olmuştu) Bnb. Rıza Kalaycıoğlu ve ekibi, iki ülkenin anlaşması sonucu ülkeye getirildi.

Bu olaydan sonra Celal Bayar ve Menderes’in milliyetçi, mukaddesatçı ve Müslüman yönetimi tarafından Lübnan’da Müslümanlara değil de Hıristiyanlara Türkiye’den 85 uçak dolusu
silah ve cephane götürdüğümüzü ve bilmeden onların günahına alet olduğumuzu da öğrendik.
O silahları mermileri kullanan Hıristiyan Araplar belki de binlerce Müslüman öldürmüşlerdir. Beni oyunlarına alet eden o kimselere ben şimdi lanet ediyorum; ama ben, “anıtmezar”larda yatan o kimselerin bu durumunu milletime arz ediyor ve yalan söyleyerek ne mal olduklarını açıkladığım için pişmanlık duymuyorum.

Sonradan bu olayın Meclis’ten geçmediğini, hatta Bakanlar Kurulu’nun kararı bile olmadığını öğrenmiş bulunuyorum. Gene bu olayın gerçek olup olmadığını öğrenmek isteyenler için,
bu görevi yapan havacı arkadaşlardan sağ olanların adlarını veriyorum:

Hv. Plt. Kd. Alb. Ahmet Özsungur, Havacı Uçucu Seyrüseferci Kd. Alb. Nevzat Balaban ve Abdül Aksal. Daha detaylı bilgi isteyenler, Hava Kuvvetleri Komutanlığı’na başvurabilirler.

2) Gene Celal Bayar – Adnan Menderes yönetiminin, son yıllarının dış ülkelerden kredi (borç!) alınamadığı için, 1950 seçimlerinden sonra İsmet Paşa’nın Hazine’de biriktirdiği 128 (yüz yirmi sekiz) ton altının çoğunu dışarıya rehin vererek kredi alması meselesi… Bu olayın da Meclis’ten ve Hükümet’ten geçmiş olması gerekir; ancak o günlerin tanığı olanlar ve basında yazıldığını hatırlaması gerekenler bilgi vermediler.

Gene yükümüzün ne olduğunu bilmeden Londra’ya 2 (iki) tondan fazla altın götürdüğümüzü
ve uçaklar dışında gemilerle, trenle ve tırlarla 100 (yüz) ton kadar altının dış ülkelere rehin gönderildiğini biliyorum.

27 Mayıs’ta Maliye Bakanımız büyük insan Kemal Kurdaş, yaklaşık 96 (doksan altı) ton altını geri getirtti. Sayın Kurdaş, tasarruf bonoları çıkararak memur ve işçilerden alınan paralarla bu görevi başardı.

3) Aynı mukaddesatçı, Müslüman Bayar – Menderes ekibi, Cezayir’de Frasızlara karşı bağımsızlık savaşı veren Müslümanları değil de Fransızları desteklemişti.

Böylece halka dindar olduklarını her fırsatta söyleyerek onları bugünkü iktidar gibi aldatan
bu insanlara, devletin parası ile anıtmezarlar yapılıyor. Bütün Türkiye düşmanları,
şimdiki yöneticilerin seçim kazanması için çalışıyorlar.

Ey geçmiştekiler ve şimdikiler!
Allah aşkına siz kimden yanasınız?
(http://www.turksolu.org/142/guler142.htm, 11.6.2007)

Mustafa Kemal’in askerleri mücadeleye yeni başlıyor!


Mustafa Kemal’in askerleri! Mücadeleye yeni başlıyor!

Tüm gözlerin çevrildiği Yargıtay 9.Ceza Dairesi,
Balyoz Davası’nda 237 sanığa verilen mahkumiyeti onadı,
88 sanığın ise tahliyesine karar verdi.
Başta siyasal partiler, kitle örgütleri ve asker yakınları olmak üzere karara
tüm yurtta tepki yağıyor

Yargıtay 9. Ceza Dairesi, Balyoz Davası’nda aralarında eski 1. Ordu Komutanı emekli Orgeneral Çetin Doğan, eski Deniz Kuvvetleri Komutanı emekli Oramiral Özden Örnek, eski Hava Kuvvetleri Komutanı emekli Orgeneral Halil İbrahim Fırtına ve
MHP milletvekili emekli Korgeneral Engin Alan‘ın bulunduğu 237 sanığa verilen mahkumiyeti onadı.

Yargıtay, Balyoz davasında 237 sanık hakkında verilen mahkumiyet kararlarını düzelterek onarken, 88 sanığın tahliyesine karar verdi.

Karar öncesi geniş güvenlik önlemleri alındı

Balyoz Davası’nın Yargıtay 9.Ceza Dairesi’ndeki temyiz duruşmalarının ardından
dün (9.10.13) karar duruşması yapıldı. Karar duruşması için Yargıtay çevresinde
geniş güvenlik önlemleri alındı.

Duruşmayı izlemek isteyenler için de çeşitli yerlerde arama noktaları oluşturuldu.
Duruşmayı avukatlar, sanık yakınları ve akredite yaptıran gazeteciler izledi.

  • CHP milletvekillerinden Emine Ülker Tarhan, Dilek Akagün Yılmaz, Mahmut Tanal, Atilla Kart ve Gürkut Acar da duruşmayı izleyenler arasındaydı.

Yargıtay 9. Ceza Dairesi Başkanı Ekrem Ertuğrul,
Balyoz Davası’na ilişkin temyiz kararını açıkladı.

Karara göre, 36 sanık hakkında verilen beraat kararı onandı.
Ertuğrul, 25 sanık hakkındaki mahkumiyet hükümlerinin sanıkların cezalandırılmasına yeterli her türlü kuşkudan uzak kesin ve inandırıcı delil bulunmadığından beraat kararı verilmesi gerekçesiyle bozulduğunu açıkladı.

Heyet, 63 sanık hakkında ise eylemlerinin suç için anlaşma suçu kapsamında kalması nedeniyle haklarında 5237 sayılı TCK‘nın 316/2 ve CMK’nın 223/4-a maddeleri gereğince ceza verilmesine yer olmadığına karar verdi.

63 sanığın tahliyesine karar verildi.

Bozmanın niteliğine göre bu 88 sanıktan tutuklu olanların tahliyeleri, haklarında yakalama kararı çıkartılanların yakalama kararlarının geri alınması kararlaştırıldı.

Emekli orgeneraller Çetin Doğan, Halil İbrahim Fırtına, Bilgin Balanlı, Ergin Saygun, Şükrü Sarıışık, emekli Oramiral Özden Örnek, emekli Korgeneral Engin Alan,
emekli Koramiral Mehmet Otuzbiroğlu ile emekli albaylar Dursun Çiçek ve Ahmet Zeki Üçok’un da aralarında bulunduğu 237 sanık hakkında verilen mahkumiyet kararlarını, “sanıklara vekalet ücreti yükletilmesi” ve sanık Berna Dönmez hakkında
Türk Ceza Kanunu’nun, “babalık hakkından men edilme” hükmünün uygulanmasındaki hata nedeniyle düzelterek onanmasına karar verildi.

Rütbeler sökülecek!

Çok sayıda general ve amiralin yargılandığı Balyoz davasında verilen kararla beraber rütbeler sökülecek. Böylece komutanlar ve yakınları orduevlerine giremeyecek ve lojmanlarda kalamayacak. Devlet üstün madalyaları ve kılıçları da ellerinden alınacak.

Andımız okundu

Salona giremeyen emekli askerler, sanık yakınları, İşçi Partisi Genel Sekreteri
Dr. Serhan Bolluk ve partililer, TGB’li gençler, CKD üyeleri de Yargıtay girişinde toplandı. Kalabalık, kararın açıklanmasından sonra

  • “Mustafa Kemal’in askeriyiz”,
  • “Ne mutlu Türküm diyene”
  • “Kahrolsun AKP diktatörlüğü”
  • “Kahramanlar hapiste PKK Mecliste”
  • “Cumhuriyet değil AKP yıkılacak”
    sloganları atıldı.

Hep birlikte “Andımız”ı okuyan kalabalık uzun süre tepkisini sürdürdü.

Heyetin çoğunluğu ‘yeni yargı’dan

Balyoz Davasında karar veren 5 kişilik Yargıtay 9.Daire heyetinden başkan dışında öbür 4 üye, 2010 Anayasa referandumu sonrasında Yargıtay’a atanan yeni üyelerden oluşuyor. Çok tartışılan bu durum yargılama öncesinde de gündeme gelmişti.
Yargıtay çevrelerinde Yargıtay 9. Dairesine yapılan atamalara dikkat çekilmiş ve
yapılan atamalar “Silivri atamaları” olarak nitelenmişti.

Yargıtay kulislerinde,

  • Silivri’de hangi karar verilirse Yargıtay’dan o çıkar.
    Yalnızca suçluyu suçsuzu ayırdık’ mesajı vermek için
    ufak tefek değişiklikler yapılır. Asıl plan değişmez.” denmişti.

Komutanlardan açıklama: İntİkam alınmaktadır

Hadımköy Askeri Cezaevi’nde tutuklu komutanlar yazılı açıklama yaptı.
85 komutanın imzaladığı açıklama şöyle:

  • “Bizler uğruna can vermeye yemin ettiğimiz bu kutsal vatan ve onun üzerinde yaşayan Yüce Türk Milleti’nin hiçbir değerine ihanet etmedik,
    görevlerimizi yerine getirirken Anayasa ve yasaların çizdiği yoldan
    asla ayrılmadık. Birlikte yola çıktığımız ve bugünleri göremeyen aziz şehitlerimiz ile bugünleri yaşayarak kahrolan gazilerimizin ve bu ülkenin tek gerçek devrimini gerçekleştiren Mustafa Kemal Atatürk’ün tertemiz hatıraları önünde suçsuzluğumuzu bir kez daha haykırıyoruz.
  • Vatan sağolsun!

Yakınları: Mücadeleye devam!

Kararın açıklanmasından sonra ceza alan komutanların eşleri ve yakınları kararı protesto ederken, mücadeleye devam edeceklerini bildirdiler.
Dimdik ayakta olduklarını kaydeden komutan yakınları şunları söylediler:

Emekli Albay Hasan Basri Aslan’ın eşi Nefise Aslan:

“Eşim serbest bırakıldı ama sevinemiyorum. Buruk bir şekilde mutluluğumuzu yaşıyoruz.Herkesi içerden çıkarttığımız zaman asıl mutluluğumuzu yaşayacağız.
Onları çıkartmadan mücadelemiz bitmeyecek.
İçeride tek bir kişi bile kalmayacak.”

Dursun Çiçek’in kızı İrem Çiçek:

– Bu karar tanınacak bir karar değil.
– Türkiye’de hukukun işlemediğini net olarak gördük.
– Hükümet yarattığı ‘yargıdan’ zevk alabilir.
– Yargıtay, içtihatlarına aykırı kararına imzayı attı.
PKK pazarlığına tutsak edilen Türk askeri içeride.
– Rahat nefes al AKP.

Emekli Org.Çetin Doğan’ın eşi Nilgül Doğan:

Türkiye’de hukuku, adaleti böyle bir mahkemeden beklemek hata olurdu.
Bu dakikadan sonra, Cumhuriyet’e gönül veren, Ordumuzu seven herkesin
haklı mücadelemize daha çok destek vermesi lazım.
Bizler dimdik ayaktayız.
Türkiye Cumhuriyeti parça parça edilirken susmayacağız.
Bu düzen böyle gitmez, gitmeyecek.

Emekli Albay Ahmet Zeki Üçok’un eşi Berrin Üçok:

İlk günden başlayarak heyete güvenemedim.
Ama yine de Türkiye Cumhuriyeti’nin, bir hukuk devleti olduğuna inanmak istiyordum.
Artık hukuk olmadığına inancım tamdır.
Sonuna kadar mücadelemiz devam edecektir.

Olcay Kabaktepe – İlkay Akkaya
10 Ekim 2013

Dilan’ın Gaz Bombası ile Kırılan Kafası ve Demokrasi’nin Boğulması..


Dostlar
,

1 Mayıs 2013,
ülkemiz ve insanlık tarihinde yüz kızartıcı olaylara neden oldu İstanbul’da.

1977’nin kanlı 1 Mayıs’ı olmadı bereket ama, polisin boooooooooooooooooooool
biber gazı ile “boğulma sınırına” geldik.

Anamuhalefet Partisi CHP‘nin yönetici Milletvekilleri de yoğun biçimde etkilendiler, hastanelik oldular!

16 yaşındaki Dilan’ın kafasına gaz bombası rastladı ve kafatası kırıldı! Bu gaz bombasını atan polis memuru çok mu acemi acaba, biber gazı atma aygıtlarını (Canister) uygun kullanamıyor mu? Yere paralel değil, 45 derece açı ile yukarı doğru tutması gerektiğini bilmiyor mu?

Bu polisin dosyasının, eğitiminin mutlaka özenle mercek altına alınması gerek!

Nasıl oluyor da 16 yaşındaki bir kız çocuğunun kafasına kovan denk geliyor ve
kafatası gibi sağlam ve güçlü bir kemik yapıda, üstelik 16 yaşın direnci ve esnekliğiyle..
birkaç kırık-çatlak oluşuyor?? Gencecik çocuk yaşamsal tehlikeye giriyor??
Bir hekim olarak soruyoruz!

Başbakan RT Erdoğan, kamera kayıtlarından TGB’li gençlerin ve öbürlerinin
tek tek görüntü ve kimliklerinin ellerinde olduğunu söylüyor, gözdağı veriyor açıkça!

Demokratik bir ülkenin yöneticisi böyle mi konuşur?

Herhalde “ileri demokrasiler” e özgü bir tablo bu.. Henüz öğrenemedik!?

Anayasal toplantı-gösteri yürüyüşü haklarını kullanan insanlar böylelikle örtülü – açık tehdit mi edilir; bu yetki suç işleme girişiminde bulunan ve işleyenleri kanıtlamak için mi kullanılır?

Örneğin TGB’li gençler hiçbir şiddet olayına karışmadılar şimdiye dek..

Anayasa madde 34 – (Değişik: 3/10/2001-4709/13 md.)

  • Herkes, önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve
    gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir.  
  • Toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı ancak, millî güvenlik, kamu düzeni,
    suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlığın ve genel ahlâkın veya başkalarının
    hak ve özgürlüklerinin korunması  amacıyla ve kanunla sınırlanabilir.
  • …….

Şimdi soruyoruz                   :

16 yaşındaki Dilan’ın kafasını kıran gaz bombasını hangi polis atmıştır?

Sakın “saptanamaz” denilmesin.. Olay yerinde mutlaka görüp – izleyen polis şefleri olduğu gibi, operasyonu merkezden yöneten Emniyet Müdürü ve Valisine dek
tüm alanları çok sayıda kamera ile yüksek çözünürlüklü ekranlarda izleyebilen,
görüntüleri kaydedebilen, odaklayıp büyütebilen, geriye sarabilen, yüz tanıyabilen..
vs. teknik olanakların varolduğunu biliyoruz.

Polislerin kasklarında kimlik numaraları vardır.
Bluetooth vb. yöntemlerle alanlarda tek tek komutlarla yönlendirilebildiklerini de biliyoruz.

Bu polisin derhal kimliği açıklanmalı ve ona talimat veren en yakın şefleri de dahil soruşturulmalıdır. Gaz bombası atmada eğitim belgesi ve / veya bilgi – beceri açığı
var mıdır, ortaya konmalıdır. İhmali – kastı olanlar mutlaka yaptırım görmelidir..

Polis Vazife ve Selahiyetleri Yasası ile Türk Ceza Yasası‘nda eyleme karşılık gelen normlar uygulanmalıdır. En azından taksirle (kasıtsız, kusurlu olarak) adam yaralama, görevde dikkatsizlik – tedbirsizlik – acemilik suçları apaçık ortadadır.

Kasıt” ögesi de elbette özenle irdelenmelidir.

Bu bağlamda Anamuhalefet partisi CHP, Hükümete (İçişleri Bakanına) soru önergesi vermeli ve Meclis Araştırması istemelidir.

Benzer olayları önlemek zorundayız.

1 Mayıs 2013’te Kolluğun (İstanbul Polisinin) orantısız ve de aşırı güç kullandığı
tartışma dışıdır ve bu eylem hukuk dışıdır, en azından görevi kötüye kullanma suçudur.

Dolayısıyla asıl nazik nokta da halkın anayasal toplantı – gösteri yürüyüşü vb.
sokak eylemlerini polisiye önlemlerle, açık faşizme kayarak önlemektir.

Bu gidişin durdurulması gerekmektedir.

Sorun göründüğünden daha derin ve çok boyutludur.

Cumhuriyetin savcıları da elbette en önce ve en hızlı biçimde bu ürkünç (vahim)
acı veren ve ülke demokrasisini – insan haklarını tehdit eden olayı soruşturmak -kovuşturmak zorundadırlar..

*****

İzmir’den dostumuz Sayın Prof. Dr. Kemal Arı (Cumhuriyet – Devrim tarihçisidir
9 Eylül Üniversitesi’nde..), insan duyarlığı ile aşağıdaki yazıyı kaleme almış..
Aşağıda, bu yazımıza ek olarak sunuyoruz.

1 Mayıs’ın sıcağı – dumanı biraz dinginleşsin diye biz bu yazımızı biraz beklettik.

  • Şimdi, bu yazımızın yetkili C. Savcılarınca “ihbar” kabul edilmesini
    ve

    yasal işlem başlatılmasını diliyoruz..

Sevgi ve saygı ile.
10.5.13, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

===================================

Tarih Yakanızı Bırakmaz ki? (-Lütfen Küçük Dilan! Bizi Affet!)

PROF. Dr. KEMAL ARI

Evet, işte böyle…

Tarih, ne yazık ki isteseniz de yakanızı bırakmaz!
Deseniz ki ben her şeyi unutmak istiyorum; beynimden, dağarcığımdan, belleğimden, anımsama yetilerimden silip atmak istiyorum kimi şeyleri!
İstersen dene…
Unuttum sansan bile, o gelir, yakana yapışır…
Böyle garip bir yönü var tarihin…

“1 Mayıs”ın bayram olarak kutlanmasına hepimiz çok sevinmiştik, değil mi?
Ülkemizde demokrasi adına bir adım atılıyordu. Emek, kendini bir gün de olsa gösterecek bir ortamı onca yıldan sonra yeniden yakalıyordu. Emek kutsaldır; en eski dinsel ve ahlaki değerlerden beri bu inanç gelir. Kul hakkı yiyen, ölü eti yemiş gibi sayılır… Bu nedenle, emeğe saygı, insan olmanın onurudur.
O, kendini demokratik bir ortamda gösterecek; ben de varım;
bu demokrasi denilen bilmecenin içinde ben de bir parçayım…
Beni görmezden gelemezsiniz; ben üretiyorum; tek sermayem emeğim ve
alın teri diyecek!

Ne oldu?

1 Mayıs günü, bütün ülkemize, emek dünyasına; ülkesini sevenlere; daha ileri gitmesini isteyenlere zehir oldu çıktı işte.

Küçük Dilan’ın ne suçu vardı?

16 yaşında bir kız çocuğunun kafasında bir gaz bombasının patlaması ne demek?
Vicdanım almıyor benim.

Ülkemin daha olgunlaşması, daha demokratik bir kimlik kazanmasını yürekten istiyorum. Ama bu görüntü benim içimi acıtıyor.
Ve dönüp; “Keşke yaşanmasaydı!” diyorum.
Desem ne?
Yarın bırakın bizi, çocuklarımızın, torunlarımızın önüne çıkıverecek titrek haliyle
yaşlı tarih.
Ve elindeki değneğini yere vurarak, paslı sesiyle boğuk cümlelerinin her biri kafalarda patlayacak:
Bir bayramı zehir etmenin, anlayışsızlığın; azıcık kendini öteki yana koyamamanın; tahammülsüzlüğün anlamı ne?
Değdi mi?
Bu bir utanç tablosu olarak çıkacak karşımıza.
1977 Taksim Olayları diyoruz ya; 2013 yılındaki bu kötü görüntü de sırıtarak o tarihin yanında yerini alacak…
Biz yitirdik ülke olarak ve sırıtık haliyle önyargı, kötü düşünce, sağduyusuzluk kazandı!
Geçmiş olsun Küçük Dilan! Senin acını yüreğimde hissediyorum!
Kafatasındaki kırıklar, lütfen yüreğinde unutulmaz kırıklıklara dönüşmesin!
Yine de umudunu yitirme!
Çünkü sen ve senin gibiler umudunu yitirdiğinizde;
biz geleceğe uzanacak köprülerimizi havaya uçurduk demektir…
Bizi affet; bağışla ve yine de bizlerden olgun davran!
Lütfen… Çok rica ediyorum, lütfen! (03.05.2013)