Etiket arşivi: Suay Karaman

KUTSAL İTTİFAK

KUTSAL İTTİFAK 

Suay Karaman

(AS : Bizim katkımız yazının altındadır..)

7102 sayılı “Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” 13 Mart 2018’de TBMM Genel Kurulunda kabul edildi, 15 Mart 2018’de Cumhurbaşkanı tarafından onaylandı ve aynı gün Resmi Gazetede yayımlanarak, yürürlüğe girdi.

TBMM tutanağına göre teklif hakkında Genel Kurulda görüşmeler 12 Mart 2018 Pazartesi günü 69. Birleşimin 5. oturumunda saat 17:21’de başlamış ve 13 Mart 2018 Salı günü 14. oturumunda saat 09.41’de sona ermiştir. Yasa teklifinin hem 26 maddesinin, hem de tümünün kaç oy ile kabul edildiği TBMM tutanağında bile yazmamaktadır. Görüşmeler, TBMM Başkan Vekilinin “Teklifin tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler, kabul etmeyenler.. Teklif kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır, hayırlı olsun” sözleriyle sona ermiştir.

Kabul edilen bu yasa, genel seçimlerde kutsal ittifak yapacak AKP ve MHP’nin kazanmasına yönelik düzenlemeler içermektedir. Bu yüzden Anayasanın eşitlik ilkesine ve temsilde adalet ilkesine aykırıdır. Ancak hukuk dışı tutum ve davranışlardan kaçınmayan siyasal iktidar için bunların hiç önemi yoktur.

İleri demokrasi” adını verdikleri bu yöntem, hukuksuzluktur ve sivil darbedir. (19.03.2018)
=========================================
Dostlar,

Suay kardeşimize bu özlü – kısa ama uyarıcı yazısı için teşekkür ederiz.
Ancak, TBMM’de kabul edilen yasaların Cumhurbaşkanınca onaylanması ifadesi Anayasa bakımından uygun değildir. İlgili Anayasa maddesi aşağıdadır :

  1. Kanunların Cumhurbaşkanınca yayımlanması (1)

Madde 89 – Cumhurbaşkanı, Türkiye Büyük Millet Meclisince kabul edilen kanunları onbeş gün içinde yayımlar.

Yayımlanmasını kısmen veya tamamen uygun bulmadığı kanunları, bir daha görüşülmek üzere, bu hususta gösterdiği gerekçe ile birlikte aynı süre içinde, Türkiye Büyük Millet Meclisine geri gönderir. (Ek cümle: 3/10/2001-4709/29 md.) Cumhurbaşkanınca kısmen uygun bulunmama durumunda, Türkiye Büyük Millet Meclisi sadece uygun bulunmayan maddeleri görüşebilir. Bütçe kanunları bu hükme tabi değildir. (1)

Türkiye Büyük Millet Meclisi, geri gönderilen kanunu aynen kabul ederse, kanun Cumhurbaşkanınca yayımlanır; Meclis, geri gönderilen kanunda yeni bir değişiklik yaparsa, Cumhurbaşkanı değiştirilen kanunu tekrar Meclise geri gönderebilir.

Anayasa değişikliklerine ilişkin hükümler saklıdır.
*****
Buna göre Cumhurbaşkanının yetkisi “onaylama” değil, 89. maddenin başlığında (metne dahil değilse de) “Kanunların Cumhurbaşkanınca yayımlanması” biçimindedir.

“AKP – MHP ittifakı” ndan (işbirliği – dayanışmas) çok “AKP – MHP iltihakı” ndan (katılma, birleşme) söz etmek daha uygun görünüyor. Görünen o ki, bu politik simbiyotik tuhaf işbirliği de murada erişmede yeterli ol(a)mayacaktır. Her 2 parti de ülkemize büyük zarar vermiştir ve Türk Halkı kendisine kurulan tuzakları ayırdedecek politik deneyime – öngörüye sahiptir.

Sevgi ve saygı ile. 19 Mart 2018, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

 

 

PARÇALANMA DİL İLE BAŞLAR

PARÇALANMA DİL İLE BAŞLAR 

Suay Karaman        
 
(AS: Bizim katkımız yazının altındadır.)
Devlet ile vatandaşlar arasındaki tüm resmi işlemlerin resmi dilde yapılması gerekmektedir. Resmi dil, bir ülkede anayasa ile kabul edilen dili tanımlamak için kullanılan terimdir. Bir ülke sınırları dahilinde (AS: içinde) yaşayan kişiler ya da topluluklar farklı diller konuşsalar bile, resmi işlemlerini gerçekleştirirken resmi dil kullanmak durumundadır.
 
Anadil ise, insanın çocukken anasından, babasından, evindekilerden ve soyca bağlı olduğu topluluktan öğrendiği dildir. Anadili ne olursa olsun, insanların resmi dili öğrenmeleri, bilmeleri gereklidir. Çünkü ülke içindeki tüm resmi işlemler gerçekleştirilirken, anadil yerine sadece (AS: yalnızca) resmi dil kullanılır.
 
ABD ve AB’nin çeşitli dayatmaları sonucunda, Türkiye’de bir “anadilde eğitim” söylemleri başladı. İlköğretimden, üniversiteye  anadilde eğitimin özerklik, federasyon ve sonunda da ayrı bir devlet kurma anlamına geldiği bilinmektedir. Emperyalist devletlere şirin gözükmek ve son kullanım sürelerini uzatmak için başlatılan, ama sonuçlarını şimdiden göremeyenlerin dillendirdikleri anadilde eğitim çabaları, ülkemizin Misak-ı Milli sınırlarının değiştirilmesini amaçlamaktadır.
 
Ülkemize; “ulusal devlet öldü, Kemalizm’i unutun” diyen ülkeler, kendi ülkelerinde ulus devlettirler ama Türkiye’ye dayatmalarını sürdürmektedirler. “Kürt açılımı Türkiye’yi AB’ye yakınlaştırıyor” diye bol keseden palavra atan emperyalist güçler, AB üyesi ülke olan Slovakya ülkedeki azınlıkların kamusal alanlarda kendi dilleri ile konuşmalarını yasaklarken utanmıyor mu? Bu yasağa karşı gelmenin cezası 5.000 Euro’dur. Ülkedeki 500.000 Macar asıllı, karara isyan etti ama AB’den bu yasağa karşı tek ses çıkmadı. ABD ve AB’nin, Slovakya hükümetine “Macar açılımı yapın, Macarca televizyon kurun, Macarlar ana dillerinde eğitim yapsın” baskılarında bulunmaması, üzerinde düşünmeye değer bir olgudur.
 
Paris’teki bir mahkemede sanıklar Korsika dilinde konuştukları için mahkeme görevlileri tarafından dışarı çıkartılmışlardı. Avrupa ülkelerinde bu gibi olayların örnekleri çoktur. Hiç kimse bu ülkelere “Korsikaca, Baskça, Brötanca, Oksitanca, Katalanca vb. dillerde televizyon kurun, bu dillerde eğitim yapın” demiyor. Ama konu Türkiye olunca, Kürtçe eğitim yapmaya ve tüm etnik dillerde televizyon ve radyo yayını yapmaya zorlanıyoruz. Başka AB üyesi ülkelerden istenmeyen ve sadece (AS: salt) Türkiye’den istenen bu konuların nedenini çok iyi analiz etmek (AS: irdelemek) gerekmektedir.
 
ABD nüfusunun yaklaşık %30 kadarının ana dili İspanyolca’dır. Ancak ABD’ye “İspanyol kökenlilere ana dillerinde eğitim hakkı verin” diye bir baskı yapılmıyor. 2007 yılında ABD, ‘İngilizce Dil Birliği Kanunu’nu çıkardı. Bu yasanın gerekçelerinden biri, İngilizce’nin “ABD’deki farklı etnik köken, kültür ve dilleri birleştiren temel olgu” olduğu gerçeğidir. Diğeri (AS:  öbürü) ise ülkedeki az gelişmiş bölgelerin dil farkı sebebiyle (AS: nedeniyle) geri kalmalarını önlemektir (Birleşmiş Milletlerin, resmi dil için kullandığı gerekçe budur.).
 
ABD titizlikle bu kanunu uygulamaya yönelirken, her Avrupa ülkesi kendi resmi dilinde yayın ve eğitimde ısrarlı iken, Türkiye’ye hangi amaçla “ana dilde eğitim” adı altında Türkçe dışında eğitim dayatılıyor?
 
Birçok ülkenin parlamentosunda, anadili farklı olan milletvekilleri bulunmaktadır ama hepsi mecliste resmi dille konuşurlar. Hiç Almanya ya da Avusturya’da Türk kökenli milletvekillerinin parlamentoda Türkçe konuştuğu görüldü mü?
 
Her ülkenin dil konusundaki duruşları belliyken, emperyalist güçlerce bize dayatılan  Kürt açılımları meyvelerini vermeye başladı. Etnikçi partinin bazı milletvekilleri TBMM’de Kürtçe konuştu. Etnikçi partinin başkanıbundan böyle devletin Kürtçe ile ilgili düzenleme yapmasını beklemeden, iki dilli hayatı bölgede yaşamın her alanında egemen kılacaklarını açıkladı. Bu açıklamanın ardından Diyarbakır Anakent Belediyesi tarafından 97 tane köy ve mezraya isimleri Türkçe ve Kürtçe olan tabelalar asıldı. Diyarbakır Sur Belediyesi ise, birimlerinin tamamının (AS: tümünün) isimlerini (AS: adlarını) Türkçe, Kürtçe ve İngilizce olarak tabelalara yazdı.
 
“Meclis’te Kürtçe kapatma nedenidir” diyen TBMM Başkanı, BDP’nin kararını; “siyasi propaganda ve palavra kokuyor. Savcılar üzerlerine düşeni yapmalı” şeklinde değerlendirdi. Bu gelişmeler karşısında “Türkiye’nin resmi dili Türkçe’dir” diyen Çankaya’daki AKP’liye sormak gerek; Bitlis’in düşman işgalinden kurtuluşunun 93. yıl dönümü törenlerine katılmak için yaptığı gezide, Güroymak ilçesinden geçerken neden bu ilçenin adına Norşin dedi? Başbakan ise, öğrenci olaylarını eleştirmekten, henüz bu iki dilli yaşam konusunda görüş bildiremedi..
 
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, iki dilli yaşam konusunda AKP’yi suçlayarak; “Türkiye’nin bölünmesine, çok dilli, çok milletli bir yapıya, milli devlet ve üniter yapının tahribatına müsaade edilemez.” dedi. CHP Genel Başkanı, geçtiğimiz Kasım ayında çıktığı Diyarbakır gezisinde esnafla bayramlaşırken kendisine, “Kürt sorunu, anadilde eğitim ve işsizlik” konularında görüşü soruldu. CHP Genel Başkanı’nın verdiği yanıt şöyleydi; “sorunların çözüm adresi biz olacağız, size söz veriyorum. Anadilde eğitim talebini de zaten Meclis’te ilk ben dillendirmiştim.”
 
İki dil konusunda “…Türk Silahlı Kuvvetleri, ulus devlet, üniter (AS: tekil) devlet ve laik devletin korunmasında her zaman taraf olmuş ve olmaya devam edecektir” şeklinde açıklama yapan Genelkurmay Başkanlığı için, “seni ilgilendirmeyen konularda görüş açıklama” diye çıkış yapanlar, patronların kurduğu ve öncelikli ilgi alanı ekonomi ve üretim olan TÜSİAD örgütünün başkanı için aynı şeyi düşündüler mi? Yeni demokrasi hareketi adı verilen partinin başarısız başkanının eşi ve TÜSİAD’ın sadece çağdaş görünümlü başkanı olan bayan, Diyarbakır’da bölgesel kalkınma zirvesi yemeğinde yaptığı konuşmada Kürtçe tümceler kullanmış ve halay çekerek Kürt sorununa “katkı!” sağlamıştır.
 
Bizim okullarımızda okunan ant’tan rahatsızlık duyan emperyalizmin maşaları, ABD okullarında öğrencilerin sabahları ders öncesinde, sınıflarında ayağa kalkarak şu yemini ettiklerini biliyorlar mı? “Amerika Birleşik Devletleri’nin bayrağına ve o bayrağın simgelediği cumhuriyete bağlılık için ant içiyorum. Herkes için özgürlük ve adaletle, tanrının gözetiminde bölünmez, tek vatan için..” Kaynak: Bydigi Forum
http://www.bydigi.net/genel-kultur/263232-ana-dil-nedir-ve-nicin-onemlidir.html#post1945552
Türkiye’nin sorunlarının nedeni iki dilli yaşam, anadilde eğitim ya da Kürt sorunu değildir. Yıllardır devleti küçültmek bahanesiyle kamu varlıklarını değerlerinin çok altında satarak, üretmeden tüketerek, küresel sermayenin emirleriyle tezgahlanan piyasa, insanlarımıza çözüm olarak sunulmaktadır. Sosyal devlet bitirilmek istenmektedir. Sosyal güvence, sağlık güvencesi, barınma olanakları tüketilmektedir. Açlık, yoksulluk, işsizlik kader olarak sunulmaktadır. Ekonomik kriz sonucunda yatırımlar durmuş, fabrikalar kapanmaya başlamış, tarım ve hayvancılığımız bitirilmiştir. Emperyalist güçlerin isteğiyle yapılan açılımlar sorun oluşturmuş, terör azmış, yolsuzluk ve hukuksuzluk büyük boyutlara ulaşmış, siyasi belirsizlik ortaya çıkmıştır. Laiklik ve cumhuriyetimiz çok büyük tehlike altındadır. Türkiye Cumhuriyeti, dışa bağımlı yanlış yöneticiler nedeniyle kuruluş rotasından saptırılmıştır. Kemalist ilkelerden, devrimlerden ve o muhteşem (AS: görkemli) altı oktan (AS “6 Ok” tan) verilen tavizler (AS: ödünler), bugün tüm sorunların kaynağını oluşturmaktadır.
 
Ülkemizin sorunları iki dilli yaşamla çözülemez; Cumhuriyetçilik, Ulusalcılık, Devletçilik, Halkçılık, Laiklik, Devrimcilik ilkeleri, dün olduğu gibi bugün de, yarın da sorunların çözümü için vazgeçilmez bir dayanaktır.
*******************************​​
Dil Derneği’nden Onur Ödülü almamı sağlayan yazımı iletiyorum.
Selamlarımla. 25.09.2017
SUAY
(İlk Kurşun Gazetesi, 20 Aralık 2010)
==================================
Dostlar,

Sevgili kardeşimiz Suay Karaman’ı bu yazısı ile, bizim de üyesi olduğumuz Dil Derneği’nin ödülünü kazanması nedeniyle kutlarız.

Biz de ANADİLİ – ANNE DİLİ bağlamında bu sitede epey yazı yazdık. Bunlardan ikisine aşağıda erişilebilir (üzerinde tıklayarak) : 

Sevgi ve saygı ile. 25 Eylül 2017, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com
Not               : Sevgili Suay kardeşimizin keyfini kaçırmak istemeyiz ama Dil Derneği üyesi olmak ve Dil Devrimini benimsemek kullanılan dile de büyük özeni zorunlu kılıyor. Yazıda Türkçesi olan pek çok Arapça – Farsça sözcük kullanılmış.. yer yer ayraç içinde sunduk.. 

ÖĞRETİM PROGRAMI – MÜFREDAT

ÖĞRETİM PROGRAMI – MÜFREDAT

Suay Karaman

Toplumsal yaşamı kuran ve yön veren eğitim-öğretim, günümüzde siyasi iktidar tarafından toplumsal yaşamı parçalayıcı ve gericileştiren bir niteliğe büründürülmüştür. Ülkemizde yıllardır ve sistemli bir şekilde laik eğitim terk edilmektedir.

Bir yılda 1002 imam hatip lisesi ve ortaokulu açarak, aydınlanma çağına ulaşacaklarını sananlar, şeriat yolunda hiçbir şeye aldırmadan hızla ilerlemektedirler. Bunun yanında son bir yılda 1777 özel okul açılması da, kamusal eğitimin hızla terk edilerek, eğitimin özelleştirilmesi anlamına gelmektedir.

Günümüzde ilkokullarda okullaşma oranı, son on yılın en düşük düzeyine inmiştir. Ülkemizin şiddetle bilime, teknolojiye ve  üretime ihtiyacı varken, inatla teknik meslek liselerin sayısı azaltılarak, yerine imam hatip okulları artırılmaktadır. Laik eğitim sistemimiz hem gericileştirilmenin, hem de özelleştirmenin kıskacı altına alınmıştır.

Günümüzde öğretim programı (müfredat) sorunu, bir ülke sorunu durumuna gelmiştir. Eğitim ve öğretimin anayasası olan öğretim programı, çocuklarımızın ve gençlerimizin nasıl yetiştirileceğini, neyin öğretileceğini, neyin kutlanacağını, neyin anılacağını gösteren bir programlar dizisidir. Yani öğretim programı, geleceğimizi belirleyecek düşünce sistemidir. Öğretim programı, laikliğe karşı eylemlerin odağı olmuş bir siyasi iktidar tarafından değiştirilemez; bu değişiklik mutlaka konunun uzmanlarının katkılarıyla yapılmalıdır.

Demokratik ve laik cumhuriyetimizi dinsel kurallarla yönetmeyi hedefleyen siyasi iktidar, hazırladığı yeni öğretim programıyla çocuklarımızın aydınlanmacı, bilimsel ve laik eğitim hakkını, zorla elinden almaktadır. Bunun sonucunda geleceğimiz karartılmaktadır. Milli Eğitim Bakanlığının düşünmeyen, sorgulamayan dindar ve kindar nesil yetiştirme projesi ile uyum içindeki yeni öğretim programı, bilimsellik yerine inanç temeline oturtulmuştur.

Yeni öğretim programı ile biat kültürü yaygınlaştırılacak, bakanlığın yetkileri dinci tarikatlara, cemaatlere, Ensar, Türgev gibi vakıflara geçecek, karma eğitime son verilecek ve Öğretim Birliği Yasası da ortadan kaldırılacaktır. Yeni öğretim programı, ataerkil aile yapısının ve erkek egemen toplumun ailedeki varlığını tam anlamıyla koruyup yüceltmekte, erkeği ‘reis’ yapmakta ve kadınların kocalarına itaat etmelerini ‘ibadet’ olarak saymaktadır.

Evrim teorisi çıkarılarak bilimsel içeriği yok edilen öğretim programıyla, cihat kavramına övgüler yapılmakta, Osmanlı hayranlığıyla yoğrulmuş bir tarih teziyle de Cumhuriyet düşmanlığı yaratılmaktadır. Bu öğretim programıyla tarih derslerinde Osmanlı tarihi ve İslam tarihinden söz edilmektedir; Ulusal Kurtuluş Savaşımız, Atatürk ilke ve devrimleri üstün körü geçiştirilmiştir. Benzer şekilde müzik derslerinde çocuk şarkıları ve marşlar yerine sadece ilahi ve benzeri dini müzikler öğretilecektir. Bunun yanı sıra bazı ders kitapları şiddet, kadın düşmanlığı ve şeriat ile yoğrularak, bilimsel gerçeklere ve evrensel değerlere karşı bilgilerle doldurulmuştur. Recm, öldürme, kısas, el-ayak kesme gibi günümüzle bağdaşmayan olgular da ders olarak okutulacaktır.

  • Tek din, tek mezhep ilkesi sadece zorunlu ve seçmeli din derslerinin içeriğini değil, yeni öğretim programının tamamını şekillendirmektedir.

8 Haziran 2017 tarihinde yürürlüğe giren “Milli Eğitim Bakanlığı Eğitim Kurumları Sosyal Etkinlikler Yönetmeliği”ne göre etkinlik listesinden
– 19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı,
– 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı ile
– 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı çıkarılmıştır.

Bu ulusal bayramlar yerine 15 Temmuz gibi ne olduğu tam olarak anlaşılmayan, soru işaretleriyle dolu bir gün ile kutlu doğum, Ku’tül Amare, İstanbul’un fethi gibi etkinliklere yer verilmiştir.

Yıllardır eşsiz liderimiz Mustafa Kemal Atatürk’e karşı sistemli bir sindirme politikasının sonucunda yeni öğretim programından Atatürk de kaldırılmıştır. Halbuki Atatürk, öğretim programı için zorunluluktur, olmazsa olmazdır. İşte siyasi iktidarın hazırladığı yeni öğretim programı, laik ve bilimsel eğitim anlayışına, cumhuriyet değerlerine, Atatürk ilke ve devrimlerine açılan bir savaş manifestosudur. Geleceğimize sahip çıkan herkes ve her kuruluş, siyasi iktidarın yeni öğretim programına karşı çıkmalıdır. Eğitimdeki gerici dayatmalara karşı ortak mücadele edilmesi gerekmektedir.

Bunun için yurtsever siyasi partilerin, eğitim sendikalarının ve demokratik kitle örgütlerinin tek ses olarak bu mücadeleye katkı vermeleri bir zorunluluktur. Ülkemizin aydınlık geleceği olan çocuklarımız, düşünen, sorgulayan, haksızlıklar karşısında boyun eğmeyen, insanlık değerlerine saygılı, bilime, sanata, müziğe, edebiyata ve spora ilgi duyan, sevgiyle beslenmiş bireyler olarak barış içinde yetişmelidir. Bunu sağlamak, eğitimdeki ve ülkemizdeki emperyalist kuşatmayı yok etmek hepimiz için en önemli görev ve sorumluluktur. (18.09.2017)

NAZIM HİKMET’İ SAYGIYLA ANIYORUZ..

NAZIM HİKMET’İ SAYGIYLA ANIYORUZ..
(15 Ocak 1902 – 3 Haziran 1963)

Suay KARAMAN

Yok öyle umutları yitirip
Karanlıklara savrulmak..
Unutma; aynı gökyüzü altında
Bir direniştir yaşamak...

NAZIM_HIKMET_Suay_Karaman_3Haziran2017
==============================================
Dostlar,

Sevgili dostumuz Suay Karaman‘ın hazırladığı yansıları izlemek için
yukarıdaki erişkeyi (linki) tıklamak gerekiyor..
Aramızdan ‘‘vatan hasreti” ile ayrılan bu büyük yurtseveri 54 yıl sonra bir kez daha anıyoruz..

Sitemiz manşetinin an altında epeydir bu büyük ulusal ozanın (milli şairin) önemli bir sözünü tutuyoruz : Hiçbir korkuya benzemez, halkını satanların korkusu!

Sevgi ve saygı ile. 04 Haziran 2017, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

27 MAYIS 1960

27 MAYIS 1960

Suay Karaman

(AS: Bizim kapsamlı katkımız yazının altındadır..)

Askeri harekatlar ki buna darbe, ihtilal, devrim de denebilir, topluma olumlu getirileri ya da olumsuz götürüleriyle önem kazanırlar. Devrim ya da darbe oldukları da ancak bu şekilde belirlenir. 27 Mayıs 1960 Devrimi’nin 57. yılını kutladığımız bugünlerde, henüz bunun ayırdına varamayanların, 27 Mayıs 1960 Devrimi’ni anlayamayanların olduğunu görmek, şaşırtıcı gelmemelidir.

Koşullar tamam olduğu zaman ihtilal kaçınılmaz olur. Her ihtilalin, onu yapanlar kadar onun koşullarını hazırlayanların da eseri olduğunu unutanlar, 27 Mayıs konusunda sürekli hataya düşmektedirler.

  • 27 Mayıs 1960, seçimle gelen sivil iktidarın demokrasi dışı tutum ve davranışlarıyla diktatörlüğe giden yönetimine karşı bir tepki sonucu gerçekleştirilmiştir.

    27 Mayıs 1960 için “demokrasiye darbe” diyenler, 27 Mayıs 1960 öncesinde demokrasi olduğunu sanan aymazlardır.

On yıllık Demokrat Parti iktidarında devrim karşıtı hareketler ve olgular yaratılmıştı. Bunun yanında anayasa ve hukuk dışına çıkılarak, ülke büyük karışıklıklara sürüklenmişti. Özellikle Meclis Tahkikat Komisyonu kurularak, diktatörlüğe giden bir yolun başlangıcına gelinmişti.
İşte bu koşullarda Türk Silahlı Kuvvetleri, anayasa ve hukuk dışına çıkmış bir siyasal iktidara karşı direnme hakkını kullanmış ve ülke yönetimine el koymuştu. Türk Silahlı Kuvvetleri’nin arkasında milletin desteği bulunmaktaydı. Siyasal iktidarın baskısına ve faşist diktatörlüğe gidişe karşı verilen bu mücadelede üniversite, gençlik, aydınlar, basın ve muhalefet partileri de Türk Silahlı Kuvvetleri ile birlikteydi.

27 Mayıs 1960 Devrimi’nin en büyük eseri 1961 Anayasası’dır. Bu çağdaş anayasa, Cumhuriyet Senatosu, Anayasa Mahkemesi, Devlet Planlama Teşkilatı, Yüksek Öğrenim ve Kredi Yurtlar Kurumu, Devlet Personel Dairesi, Türk Standartları Enstitüsü, Basın İlan Kurumu başta olmak üzere getirdiği kurumlarla demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletinin yolunu açmıştır. 1961 Anayasasıyla bağımsız yargı ve hakim güvencesini sağlayacak kurumlar oluşturulmuş, grev ve toplu sözleşme hakkı kurumlaştırılmış, üniversiteye ve TRT’ye özerklik sağlanmıştır. Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Yasası, Basın-Fikir İşçileri Yasası, İlköğretim ve Eğitim Yasası, Sağlık Hizmetlerinin Sosyalleştirilmesi Yasası, Gelir Vergisi Yasası gibi yeni düzenlemeler yapılmıştır. 1961 Anayasası ile ülkemize sosyal devlet anlayışı yerleştirilmiş, özgür bir ortam yaratılmış, çağdaş bireysel hak ve özgürlüklerin sağlanması başarılmıştır.

Türk halkının insanlık, haysiyet ve haklarını, fikir ve vicdan hürriyetini koruyan, demokratik bir düzen içinde ve ekonomik bir planla kalkınabilmesinin şaşmaz reçetesi olan

  • 27 Mayıs 1960 Devrimi’nin Anayasası, Atatürk İlke ve Devrimlerine bağlılığın
    bilinci ile hazırlanmıştır.

    Bu çağdaş anayasa ile geçen altmışlı yıllar, Türk toplumun aydınlık ve özgürlük yıllarıdır.

Seçimle iktidara gelen bir partinin kurduğu hükümetin ve onu oluşturan

  • Siyasi iktidarın, her koşulda hukuka, adalete, ahlaka ve
    bütün halkın çıkarına dayanması gereklidir
    .

    Ülkeyi yöneten iktidarların hukuk devleti ilkelerine bağlı kalarak, gerçek demokrasiyi etkin hale getirdikleri zaman, darbe ya da darbe ortamları yaşanmaz. Gerçek demokrasiyi yok eden darbelerin her türlüsüne, her zaman ve her koşulda karşı konulmalıdır. Hukuk devleti ve demokrasiyi ortadan kaldıran askeri darbelerin ve içinde yaşadığımız sivil darbe sürecinin,
    haklı ve meşru gösterilebilecek bir yanı yoktur. Sivil yönetimler demokrasiyi benimsedikleri, hukuk ilkelerine bağlı kaldıkları ve ülkenin çıkarlarını korudukları zaman, darbe ortamlarının yaşanmadığı herkes tarafından görülecektir.

  • 27 Mayıs 1960 Devrimi, ülkemize 1961 Anayasası ile özgürlüğün ve evrensel demokrasinin kapılarını açmıştır.
  • Getirdiği kurumlar ve sonuçlarıyla 27 Mayıs 1960, tartışmasız bir devrimdir..
    (İlk Kurşun Gazetesi, 29 Mayıs 2017)
    ====================================
    Dostlar,

    Değerli dostumuz sevgili Suay Karaman‘ın yukarıda yazdıklarına birebir katılıyoruz..
    Kendisi, 27 Mayıs 1960 Devrimi’nin MBK (Milli Birlik Komitesi) üyesi merhum
    Suphi Karaman‘ın oğludur ve babasından, O’nun arşivinden bu konuyu en iyi bilenlerdendir.
    Bu kez yazısı 2 gün gecikerek geldi!?.. Merhum MBK üyesi Suphi Karaman; Menderes, Polatkan, Zorlu’nun idam cezasının infazı için MBK’da “hayır” oyu kullanan üyelerdendir…

    Bu şanlı Devrimin ülkemize en görkemli katkılarından biri de
    SAĞLIK HİZMETLERİNİN SOSYALLEŞTİRİMESİ‘dir. Bu amaçla, aynı adı taşıyan
    224 sayılı Yasa, 5 Ocak 1961’de çıkarılmıştır. Sağlık Bakanı olmayıp Müsteşarlığı tercih eden Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi öğretim üyesi Doç. Dr. Nusret H. Fişek, halktan yana
    bu sağlık sisteminin ve adı geçen yasanın mimarıdır. 1961-65 yılları arasında Sağlık Bakanlığı Müsteşarlığı görevini üstlenmiş ve bu sistemi kurmuştur. 1965 genel seçimlerinde Adalet Partisi seçimi kazanıp Süleyman Demirel 41 yaşında Başbakan yapılınca ilk işlerinden biri
    Nusret Fişek hocamızı görevden almak olmuştu! Fişek hoca Danıştay’a başvurmuş, daha sonra, Hacettepe Tıp Fakültesini kuran sınıf arkadaşı Prof. Dr. İhsan Doğramacı’nın çağrısıyla bu Fakülteye Prof. olarak atanmış ve Toplum Hekimliği Bölümü‘nü kurmuştu. Bu Üniversitede halen yaşayan Nüfus Etüdleri Enstitüsü‘nü de Fişek hoca kurdu. Müsteşarlığı döneminde
    27 Mayıs 1960 Devrimi’nin felsefesi ile uyumlu olarak 224, 555 ve 557 sayılı çok önemli 3 yasanın mimarlığını üstlenmişti. 557 sayılı yasayı 1983’te 2827 sayılı yasa ile güncelledi.

    Biz de bu kalpaksız kuvayı milliyeci 27 Mayıs Devrimcisi Prof. Nusret Fişek‘in Hacettepe
    Tıp Fakültesinde öğrencisi ve asistanı olmanın onurunu yaşıyoruz; vasiyetine uygun olarak TÜRKİYE’de  SOSYAL TIBBI KORUMAYA ÇALIŞIYORUZ.. 27 Mayıs Devrimcilerinin ve O’nun ülkemize – halkımıza armağanı idi.. Dinci – sağcı – sermayeci – işbirlikçi – dış güdümlü siyasal iktidarlar ise bu halktan yana harika sağlık sistemini yok ettiler.. Onlar, işte bu nedenlerle 27 Mayıs Devriminin ve Devrimcilerinin iflah olmaz düşmanı, kinci intikamcısıdırlar..

    27 Mayıs 2017 günü web sitemizde yayımladığımız öbür dosyaların da okunmasını dileriz.

    Sevgi ve saygı ile. 29 Mayıs 2017, Ankara

    Prof. Dr. Ahmet SALTIK
    Halk Sağlığı – Toplum Hekimliği Uzmanı
    AÜTF Halk Sağlığı AbD   Mülkiyeliler Birliği Üyesi
    www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

Eyyy AKP : 19 Mayıs Yasaklarını Der-hal kaldırın ve kutlamalara siz de katılın..

Eyyy AKP : 19 Mayıs Yasaklarını Der-hal kaldırın ve kutlamalara siz de katılın..

Sevgili dostumuz Suay Karaman‘dan, 19 Mayıs kutlaması için bir power point sunumu aldık.. Değerli Karaman güzel güzel öz bilgiler verirken, arka düzlemde etkili görseller ve marşlar sunuyor. Çok başarılı ve etkileyici. Tanımı zor, en iyisi sesli ve kendi akışında izlemek..
Birkaç dakika ve 3,5 MB

19_MAYIS_2017_Suay_Karaman

Sevgili Karaman’a teşekkür ediyor, 19 Mayıslarımızın kutlu ve mutlu olmasını bir kez daha diliyoruz.

Öte yandan;

  • AKP iktidarını, 19 Mayıs kutlamalarıyla ilgili her türlü kısıtlamayı der-hal ve koşulsuz kaldırmaya çağırıyoruz.. 

Halkımızın bu coşkuyu hep birlikte yaşaması ve ulusal birliğin güçlendirilmesi çok ama çoook gerekli. İktidar gerekli güvenlik önlemlerini alsın ve korkmasın.. Kendini de bizi de aldatmaya kalkmasın.. 16 Nisan öncesinde Erdoğan ve Binali beyin çooooook sayıda, devlet destekli, toplama kalabalıklarla mitingleri yapıldı.. Hiç de provokasyon olmadı..

Sözde provokasyon gerekçesi ile ulusal bayram ertelenemez!

Ayıptır.. kendinizi de ülkemizi de dünya aleme rezil etmeyin, akıllı olun, kinci değil.
Unutmayın, siz de varlığınızı ve günümüzdeki yönetici konumunuzu
19 Mayıslara – Cumhuriyete borçlusunuz..

Vefalı olun, azıcık olsun Alla’tan korkun..

Halkın sinir uçlarıyla oynamayın.
Asıl bu isyan ettirici yasaklama provokasyona gerekçe olabilir..
Göreviniz yasaklama değil, makul ölçüde güvenlik önemleri almaktır.

  • Der-hal kaldırın tüm yasakları ve halkla birlikte siz de meydanlara gelin, kutlayın..

Sevgi ve saygı ile. 19 Mayıs 2017, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

ŞAİBE UNUTTURULMAMALI

ŞAİBE UNUTTURULMAMALI

Suay Karaman
 
(AS: Bizim katkımız yazının altındadır..)
16 Nisan 2017 günü yapılan halk oylamasında tüm toplum, Hayır oyunun, Evet oyundan çok daha fazla olduğunu bilmektedir. Bu yüzden Evet oyu verenlerin kutlamaları bile sönük kalmıştır. Yüksek Seçim Kurulu (YSK) geçici sonuçları açıklamadan önce “atı alan Üsküdar’ı geçti” diye yangından mal kaçırır gibi açıklama yapmak da, bu ezikliğin dışa vurumuydu. Halk oylamasında YSK, başından beri hukuku çiğnemiş ve daha da ileri giderek katletmiştir. Böylece halk oylamasının üzerindeki şaibe ve açık hile gözler önüne serilmiştir. Büyük bir çoğunlukla ve kararlılıkla “Hayır” iradesini ortaya koyan toplum, halk oylaması sonuçlarının meşru olmadığını hep tartışacaktır.
 
En başta ana muhalefet partisi olmak üzere bu Hayır oylarına sahip çıkılmalı ve tüm hukuksuzluklara karşı ciddi yaptırımlarda bulunulmalıdır. Hukuken yapılacak ne varsa yapılmalı, Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne gidilmelidir.
 
Gündemin sürekli ve yoğun olarak değiştirildiği bir ortamda, halk oylamasındaki bu açık hukuksuzluğun unutturulmak istenmesine karşı, bilinçli ve örgütlü olarak hareket edilmeli ve sonuç alınana kadar devam edilmelidir.
 
Meşru olmayan bu halk oylaması sonuçlarına, meşruluk kazandırmak için yapılan ve yapılacak tüm girişimlere karşı dikkatli ve uyanık olmak zorundayız. Bu halk oylamasındaki mühürsüz oylar konusu tam anlamıyla çözülmemiştir ve şaibelidir. Bu süreçte bunu görmeden, iki yıl sonra yapılacak cumhurbaşkanlığı seçimi için aday belirleme salvoları yanlıştır, yanıltıcıdır, düşündürücüdür.
 
Mutlaka bu süreçte tüm muhalefet partilerinin yönetimlerinde bir hesaplaşma, bir yenilenme olması normaldir ve yapılması gereken de budur. Ancak bu yapılırken, hukuk sürecinin devam ettiği bir dönemde halk oylamasının sonuçlarına meşruluk kazandırmak gibi bir oyuna da gelinmemesi gerekir.
 
CHP eski genel başkanı ile şimdiki genel başkanının 2019 yılında yapılacak seçimler için açıklama yapmaları çok erkendir ve bu tartışma, halk oylamasının sonuçlarını onaylamak anlamına gelebilir. Yıllardır partide bazı disiplinsizliklere göz yumulurken, yönetimi eleştirenler için birden bire disiplini işletmeye başlamak normal değildir. Bir televizyonda canlı yayın sırasında Tuncay Güney adlı sahte haham, CHP için Cesur Hırsızlar Partisi derken, Ergenekon ve Balyoz gibi davalardaki olumsuz duruşu bilinen Fikri Durmuş Sağlar’ın gülmesi unutulmamıştır. ABD başkan yardımcısının Türkiye’ye gelip sadece TR 705 ve Fikri Durmuş Sağlar ile görüşmesi de çok ilginçtir. Ama bu aşamada, yönetimi eleştirdi diye partiden ihraç gündeme getirilmemelidir.
 
Bilderberg toplantıları, dünya ile ilgili kararların alındığı zirve olarak tanımlanmaktadır. Dünyada en çok bilinen ama toplantılarda konuşulanların dışarıya aktarılmadığı Bilderberg toplantılarının mali kaynakları Rockefeller Vakfı ile ünlü banker Rothschild ailesi tarafından karşılanmaktadır. Bu toplantılarda, dünyanın yönetimi ve küreselleşme konusunda emperyalist dayatmaların yapıldığı bilinmektedir. 11-14 Haziran 2015 tarihleri arasında Avusturya’nın Tirol eyaletinde yapılan Bilderberg toplantısına CHP Genel Başkan Yardımcısı Selin Sayek Böke de katılmıştır. CHP’de yaşanan ihraç krizinin ardından Selin Sayek Böke, sahibinin sesi olarak yaptığı açıklama ile, partideki yönetim görevinden istifa etmiştir. Genel başkanı ile her konuda anlaşırken, aniden istifa etmesi anlaşılmamıştır. Sanki bir yerlerden düğmeye basılmış ve Hayır bloğunun dağıtılarak, halk oylaması sonuçlarının kabul ettirilmesi gündeme oturtulmuş gibi bir durumla karşı karşıyayız. CHP’ye ulusallıkla, yurtseverlikle ilgisi olmayanların doldurulması boşuna değildir. CHP’de yalnızca yönetim kadrosu değil, Atatürk ilke ve devrimlerini özümsemeyen, tam bağımsızlık ve emperyalizm karşıtlığından yana tavır almayan herkesin değişmesi gerekir. Ama bütün bu değişiklikler yapılırken, halk oylamasındaki şaibe, hep gündemde tutulmalıdır, unutturulmamalıdır..
===================================
Evet dostlar..
Ülkemizin yakıcı sorunları sürüyor. CHP elbette sorunlarımızın çözümünde en temel kurumlardan biri hatta başta geleni. Bu yaşamsal ve biricik işlevi – sorumluluğu nedeniyle milyonlarca yurttaşın gözü ve umudu bu siyasal partide, kadrolarında ve yapıp – ettiklerindedir. CHP bir kitle partisi olmakla birlikte seçmen tabanı AKP ile asla karşılaştırıl(a)mayacak ölçüde eğitimlidir. Dolayısıyla düşünmekte ve sesini yükselterek eleştiri yöneltmektedir. Bu olgu siyasetbilimi açısından sağlıklı ve istenendir. Ancak, bu Cumhuriyet kurucusu siyasal partinin içinden eller çekilmemektedir, çekilmeyecektir. Yurtsever taban, tüm sağduyusu ile CHP’ye kol kanat germektedir ancak “siyaset” yaman oyundur özellikle Nicholo Machavelli’den bu yana.. Hele hele emperyalizmin Anadolu coğrafyası iştahı, dinmeyen Sevr özlemleri gündemde tutulurken.

Dolayısıyla CHP’ye dönük iyi niyetli – yapıcı eleştiriler sürmelidir. Eleştiriler politika önerilerini de içermelidir demokratik sorumluluk ve siyasal etik gereği. Kurumsal olarak CHP’ye zarar verici her tür girişimin “HAYIR” oy veren 25 milyon dolayında yurttaşın birlikteliğine de çok zarar vereceği kuşku dışıdır.

En kritik güncel konu, HAYIR oylarının pekiştirilmesi (konsolide edilmesi) hatta artırılması için topyekun – seferberlik bilinciyle çalışmayı sürdürmektir.

YSK’nın su götürmez “tam yasasızlık” dayatması ile halkoylaması sonucunun tersine çevrilmesi asla kabul edilemez, edilmeyecektir. İktidar ve yandaşlarının ucuz politikalarıyla gayrı meşru halkoylaması sonucunu unutturarak gündemden düşürmeye çalışmasına asla izin verilmemelidir, verilmeyecektir.
Herkesin söz ve eylemlerini her zamankinden çoook daha duyarlı ve özenli olarak ayarlaması, Türkiye’nin geleceği bakımından tam bir zorunluluktur. AKP – RTE’nin kökü dışarıda gayrı-milli politikaları Türk Ulusunu teslim alamayacaktır. Bu gayrımilli politika ve kuşatma sonuna yaklaşmaktadır. Erken yapılmazsa, tüm yumurtaları tek siyasal sepete yükleyen AKP – RTE için, 3 Kasım 2019’da yapılacak çifte seçim tam bir çöküş ve yokoluş olmaya adaydır. AKP – RTE %50’yi aşamadığında iktidardan uzaklaştırılmış olacak, koalisyon hükümetleri kurulacaktır.

Halkımıza gerçekleri anlatmaya ve HAYIR oylarının hakkını aramaya devam..

Sevgi ve saygı ile. 09 Mayıs 2017, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

NAZIM HİKMET’in DOĞUMUNUN 115. YILDÖNÜMÜ..

NAZIM HİKMET’in DOĞUMUNUN
115. YILDÖNÜMÜ..

 

 

 

 

 

 

Bu vesile ile dostumuz sevgili Suay Karaman‘ın yolladığı görsel dosya aşağıda..
Power point yansıları ve arka fon müziğiyle kendi akışında izlenmeli

NAZIM HIKMET.

Ellerine sağlık değerli Suay Karaman..

Sevgi ve saygı ile.
15 Ocak 2017, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

GÜLE GÜLE CASTRO

GÜLE GÜLE CASTRO…

portresi_gulumseyen

Suay Karaman 

(AS: Bizim kapsamlı katkımız yazının altındadır..)

Küba devriminin efsane lderi, emperyalizme diz çöktüren ve Mustafa Kemal Atatürk hayranı Fidel Alejandro Castro Ruz, 25 Kasım 2016’da 90 yaşında yaşama gözlerini yumdu. 31 Aralık 1958’de diktatör Fulgencio Batista’nın ülkeyi terk etmesiyle, 1 Ocak 1959’da Küba devrimine liderlik eden Fidel Castro, emperyalist ABD’nin tüm engelleme ve sayısız suikastlarına (AS: suikast girişimlerine) karşın, yaklaşık elli yıl boyunca ülkesini yönetti. Devlet yapısında yeni düzenlemelerin geliştirildiği bu yönetim sürecinde, güçlü ve merkezi bürokrasiye dayanarak toplumsal ve ekonomik yaşamdaki yönlendirici rolünü sürdüren Fidel Castro, sömürülemeyen Küba’yı 21. yüzyıla taşımayı başarmıştır.

Fidel Castro’nun mutlu insanların ülkesi Küba için yaptıkları saymakla bitmez. Nüfusu yaklaşık 12 milyon olan Küba’da okuma yazma oranı %100 ve herkes için dokuzuncu sınıfa dek eğitim zorunludur. Büyük bir eğitim seferberliği başlatılmıştır, herkes sağlık ve eğitim hizmetlerinden ücretsiz yararlanmaktadır. Kurulan üniversitelerde özellikle tıp eğitimi çok başarılıdır. Küba, Latin Amerika ve 3. Dünya Ülkelerine binlerce doktor gönderen ve bu ülkelerden gelen 17.000 tıp öğrencisine ücretsiz eğitim veren küçük ama büyük bir ülkedir.

Koruyucu hekimlik dalında çok büyük bir aşama gösteren Küba‘da, ortalama yaşam süresi kadınlarda 77, erkeklerde 75 yıla dek yükselmiştir. ABD’de binde 12, Türkiye’de binde 80 (AS: Sağlık Bakanlığı Eylül 2016 verisiyle binde 7,6!) olan çocuk (AS: bebek) ölüm oranları, Küba’da binde 6 olmuştur. Akciğer kanseri aşısını Kübalı doktorların bulması tesadüf değildir. Ülkede her 100-120 aileye bir doktor düşmektedir. İşsizliğin olmadığı Küba’da, her aileye, ailenin büyüklüğüne göre konut tahsis edilmektedir.

Sağlıklı bir kuşak ve devrimin kültürel anlamda yerleşmesini sağlamak amacıyla onbinlerce spor kompleksi, kültür merkezi ve enstitü açılmıştır. Sanatsal etkinlikleri düzenleme ve yaygınlaştırma amacıyla kurulan kültür merkezleri bünyesinde sanat okulları açılmıştır. Kültür merkezleri aynı zamanda, sanatı kullanarak ahlaksal, kültürel, politik ve sosyal değerler kazandırmayı da amaçlamaktadır. Toplumsal yaşamla iç içe olan öğrencilere sanat ve spor eğitimi verilmektedir. Öğrenciler için derslerden sonra haftada en az altı saat sanat çalışması zorunluluğu getirilmiştir. Küba’da her üniversitede güzel sanatlar akademisi bulunmaktadır.

Sendikalaşma oranının %95 olduğu Küba’da çalışanların %60’ı, parlamentonun yarısı kadındır. Milletvekilleri maaş almazlar, yalnıca yasama etkinliklerine katıldıkları zaman, çalıştıkları kurumdan izinli sayılır. İnsanların kentlerle, kentlerin doğayla barış içinde olduğu Küba’da, insan ruhunu strese sokan kent hareketliliği yoktur. Çünkü kapitalizmin tüketim odaklı yaşam biçimi yerine, sosyalizmin yaşam odaklı bir toplum düzeni kurulmuştur Küba’da. Her ailenin gıda karnesi ve sağlıklı beslenme hakkı anayasal güvence altına alınmıştır.

“Tanrının Türk milletine en büyük hediyesi Atatürk’tür” diyen Fidel Castro, 1996’da Habitat Zirvesi için ülkemize geldiğinde şu mesajı vermişti:

  • “Biz devrimciliği, devletinizin devrimcisi Atatürk’ten öğrendik.
    Mustafa Kemal Atatürk’ün yaptıklarını ben asla başaramazdım.
    Asıl devrimci Atatürk’tür. Ben de devrim gerçekleştirdim ama Kemal Atatürk’ün yaptıklarını başaramazdım. Atatürk’e ve devrimlerine hayranım.
    Sakın kendinize başka esin kaynağı, başka bir önder aramayın.”

Fidel Castro’nun söylediği şu sözler, emperyalizmi henüz tanımayanlar için çok önemlidir:

  • “ABD ve AB destekli Türkiye’deki olayları yakından izliyorum.
    Sizin oradaki PKK öncülüğünde süren Kürt hareketi,
    ABD’li Yankee’nin petrol bekçisidir..”

Fidel Castro, arkasında zengin bir ülke bırakmadı ama emperyalistlere boyun eğmeyen, onurlu ve mutlu bir toplum bıraktı.

Güle güle Castro, senin gibi büyük bir devrimciyi asla unutmayacağız, ışıklar içinde uyu…
====================================
Dostlar,

Biz de Küba devrimcisi, meslektaşımız Dr. Che Guevera‘nın dava yoldaşı – özgürlük savaşçısı, anti – emperyalist, onurlu ve başı dik…. saygın insan Fidel Castro’yu saygı ve sevgi ile, hayranlıkla selamlıyoruz..

Fidel Castro ile ilgili görsel sonucu

Küba halkının ve halk devrimcilerinin acısını paylaşıyoruz..

Castro gibi yüzyılar içinde ender yetişen bir önderi bağırlarından çıkardıkları için saygın ve sevgin (aziz) Küba halkı dostlarımızı kutluyoruz. Castro’nun önderliğinin değerini kavrayarak emperyalist İspanyollara karşı özgürlük – bağımsızlık savaşı verdikleri ve başardıkları için kendilerini dostlukla selamlıyoruz..

Yarım yüzyılı bulan utanmaz ve sefil ABD ambargosunu kınıyor ve boş bir eldiven olarak sorumlu(suz), utanmaz ABD yöneticilerinin yüzüne fırlatıyoruz..

Küçücük bir adada (110 bin km2, Türkiye’nin 1/7’si) ABD’nin emperyalist nefesinin boğuculuğunda yaşama tutunmak isteyen birkaç milyon (günümüzde 12 milyon) yoksul ve geri bıraktırılmış mazlum halka büyük özverilerle başarılı ve sonuç alan desteğini sunan önceki SSCB’ye ve günümüzün Rusya Federasyonu’na, dayanışmacı Rus devrimcilerine alkış tutuyoruz..

Küba’nın sağlık hizmetlerinde örnek öncülüğü gerçekten şapka çıkarmaya değer. Tümüyle kamusal, bütçeden karşılanan, koruyucu sağlık hizmeti odaklı ve ağırlıklı, yaklaşık 250 Dolar / kişi / yıl sağlık harcamasıyla, neredeyse 40 katı harcama yapan ABD halkının sağlık düzeyine yaklaşan başarısını “kıskanarak” izledik. Hatta yoksul ABD’lilere sağlık hizmeti verişini de!

Başkent Havana’da ülkemizin – ulusumuzun saygın önderi Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK‘ün yontusunu (anıtını) yaptırmasını coşkun bir sevgi ile karşılıyoruz..

Havana'da Atatürk anıtı ile ilgili görsel sonucu

(AKP – RTE tarafından 2006’da AB Uyum yasaları gereğince devlet dairelerinden Atatürk resimlerinin kaldırılmasının istendiğini …)

Bunları Biliyor muydunuz ?

1- Castro’nun devrim yoldaşı Arjantinli devrimci Dr. Che Guevara, 1967’de Bolivya’da dağlarında öldürüldüğünde sırt çantasından Atatürk’ün Büyük NUTKU’nun çıktığını.. (AS: Fransızca çevirisi)

2- Fidel Castro’nun 12 Mayıs 1961’de Havana’da görevli genç Türkiye diplomatı
Bilal Şimşir‘den ABD’nin BİLGİSİ OLMAMASI koşuluyla
“Atatürk’ün Büyük Nutuk Kitabını” istediğini…

Ve “Devrimci M. Kemal ATATÜRK varken Türk gençleri neden kendilerine
başka önder arıyorlar?”
dediğini..
(Daha fazlası için : http://ahmetsaltik.net/2015/02/09/prof-dr-ozer-ozankayadan/)
*****

İnsanlık onuru elbette faşizmi, kapitalizmi, emperyalizmi yenecek ve insan onuru ile bağdaşan toplumcu – halkçı – adil düzenleri kuracaktır; hem de 21. yy bitmeden..

Sevgi ve saygı ile.
28 Kasım 2016, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak.
Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net

profsaltik@gmail.com