Etiket arşivi: Prof. Dr. Ahmet SALTIK Mülkiyeliler Birliği Üyesi

İSG Eğitimi Dersi : Hastalıklardan Korunma İlkeleri ve Uygulanması

Dostlar,

Dün Ankara Üniversitesi Eczacılık Fakültesinde 15:30 – 17:30 arasında 2 saat dersimiz vardı.
6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği (İSG) Yasası gereğince yasal zorunlulukla yürütülen bir eğitim. Bu programda bize verilen konulardan biri

  • “Hastalıklardan Korunma İlkeleri ve Uygulanması” idi.

Bir tatil günü ve sabahtan beri bu eğitimi (yasal zorunlu İSG eğitimi) alıyor olmalarına karşın bizim son 2 saate denk düşen sunumlarımızı özenle izlediler. Sunumdan sonra birkaç öğrencimiz bizimle aşağıdaki fotoğrafı çektirdiler.. Kendilerine teşekkür ediyoruz..

Değindiğimiz sunu 61 yansıdan oluşuyor. PDF olarak izlemek için lütfen tıklar mısınız??

Hastaliktan_Korunma_Ilkeleri_Tekniklerinin_Uygulanmasi  (3,45 MB)

Yararlı olmasını dileriz..

Prof. Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı AbD
Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net

profsaltik@gmail.com

İNSAN HAKLARI EVRENSEL BİLDİRGESİ’nin 68. YILINDA EN TEMEL İNSAN HAKKI : SAĞLIKLI – ONURLU YAŞAM..

İNSAN HAKLARI EVRENSEL BİLDİRGESİ’nin 68. YILINDA EN TEMEL İNSAN HAKKI : SAĞLIKLI – ONURLU YAŞAM..

Dün, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin (İHEB) BM (Birleşmiş Milletler) tarafından kabulünün 68. yıldönümü idi. Bizim de üyesi olduğumuz Ulusal Eğitim Derneği, geleneksel Cumartesi konferansları kapsamında bize görev vermişti birkaç hafta önce. Konuyu yukarıdaki gibi birlikte belirledik. Derneğim mütevazi salonu tümüyle dolu idi. Oturum Başkanı Sn. Av. Ayhan Sarıhan toplantıyı yönetti. Kurucu Genel Başkan Sn. Zeki Sarıhan ve şimdiki Gn. Bşk. Sn. Nazım Mutlu da salondaydı. Seçkin ve ilgili bir izleyici kitle vardı.

Önce HAK kavramının tanımlarını yaptık, kısa tarihsel geçmişini sunduk, Köle Spartaküs‘ün MS 70’lerde ayağındaki zinciri farkederek ünlü Roma dönemi kanlı isyanlarını dile getirdik;

  • Bu zincir bizim ayağımızda ne arıyor?? 

1215 önemli bir dönemeçti.. İngiltere Kralı Yurtsuz John’a, feodal aristokratlar kazan kaldırmışlardı. Vergi verdikleri gerekçesiyle yönetimde söz sahibi olmak istiyorlardı. Yönetme yetkisini Tanrı’dan aldığı tartışılmayan Mutlak Monark, sınırlandırılmaya çalışılıyordu. Feodal soylular, ayaklarını yere vurarak;

  • Taxation with representation, Taxation with representation.. diye tempo tutuyorlardı.
    (Vergi veriyoruz, yönetimde söz hakkı istiyoruz..)

İngiltere Kralı kayıtsız kalınca seslerini yükseltmiş, söylemlerini daha da keskinleştirmişlerdi :

  • No taxation without representation, No taxation without representation!
    (Yönetimde temsil edilmeyeceksek vergi vermeyeceğiz!)

Magna Carta Libertatum (Büyük Özgürlük Şartı) 1215’te yayımlandı ve İngiltere Krallığı mutlak monarşiden koşullu (meşruti – şarta bağlanmış) monarşiye doğru büyük bir adım atmış oldu. Veegilendirme birlikte kararlaştırılacaktı.. Askere alma da. Kimse yargılanmadan Kral buyruğuyla öldürül(e)meyecekti..

Osmanlı’da benzer adımların iyimser 1807 (Sened-i İttifak), eh biraz 1839 (Tanzimat Fermanı) ve anayasal olarak 1876’da (1. Meşrutiyet) atıldığı anımsanacak olursa arada 600 yılı, 6 koca yüzyılı bulan bir süre var! 2. Abdülhamit’in daha 2. yılında anayasal meşruti rejimi askıya aldığı, 32 yıl koyu bir baskı rejimi (istibdat) uyguladığı anımsanacak olursa, bu müstebit (baskıcı) Padişahın İtthat Terakki öncülüğünde halk ayaklanmasıyla 2. Meşrutiyet 1908’lere kayıyor ve aradaki fark 700 yıla uzanıyor!

İngiltere’de 1640’larda ilan edilen Cumhuriyet, Büyük Atatürk‘ün devrimci önderliği sayesinde Anadolu’da 400 yıllık bir gecikme ile 1923’ü buluyor..

  • Günümüzde ise AKP – Erdoğan iktidarı yüzlerce yıl gecikmiş Cumhuriyeti ve demokrasiyi Türk halkına çok görüyorlar ve vargüçleriyle çağdışı bir Başkanlık rejimi için Türkiye’yi kuşatmış bulunuyorlar..

1679’un Habeas Corpus’una dokunmadan geçemezdik.. O özgürlük belgesiyle İngiltere halkına çok temel bir hukuksal güvence veriliyordu :

  • Korkma, Kralın adamları seni haksız yere tutarsa,
    bağımsız yargıçlar seni ilk fırsatta salıverecektir..

Böyle deniyordu Habeas Corpus’ta (Kişi Dokunulmazlığı anlamına geliyor..). Bu saygın metin, Kolluğun “tutma” süresini en çok 24 saat olarak sınırlıyordu. Türkiye 5 aydır OHAL rejimi altında inletiliyor ve bu süre 30 gün! Olağan dönemde 24 saat idi ve savcının 1’er günlük uzatmaları ile 4 günü bulabiliyor yargıç karşısına çıkarılana dek gözaltı süresi..

Elbette 1776 Virginia Haklar Bildirgesini, 1789 Fransız Devrimi ve İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisini (Liberte / Fraternite / Egalite)…. satır başları ile anımsattık. Bu şanlı devrimi düşünsel olarak hazırlayan AYDINLANMA Dönemi düşünürlerinin adlarını saygıyla andık.. 6 ciltlik AYDINLANMA Ansiklopedisi yazarı şanlı Denis Diderot’yu, Monteskiyö’yü, Voltaire’i, JJ Rousseau’yu, Robespier’i.. Onların öncüllerini.. İncil’i Latince’den Almanca’ya çeviren yürekli ve aydın din bilgini – papaz Martin Luter’i, Kilisenin yaktığı Jan Huse’u, Giardano Bruno’yu, ceberrut Kiliseyi bilimsel keşifleriyle çökerten Kopernik ve Galile’yi…

Ortaçağın karanlığından deneysel – gözlemsel bilim ile, bilimsel akılcılıkla, siyaset filozoflarının ve bilim insanlarının birkaç yüzyıl süren çok yoğun, çok kanlı ve müthiş saygın çabasıyla çıkabildi insanlık..

Günümüzde yobazlığa, karanlığa, insan hakları düşmanlığına karşı artık bileği bükülmez bir aracımız var : BİLİMSEL AKILCILIK.. Büyük Atatürk’ün bize manevi mirası tam da bu!

İNSAN HAKLARI NOTLARI başlığı altında Ankara Üniv. Siyasal Bilgiler Fakültesi – Mülkiye’deki eğitimimiz sırasında oluşturduğumuz notların ana başlıklarını özetledik.. 47 sayfalık bu özlü ve emekli çalışmayı ekte aşağıda pdf olarak sunuyoruz (730 KB)

İNSAN HAKLARI

Ardından 79 yansıdan oluşan power point yansıları eşliğinde sunumumuzu sürdürdük..Yaklaşık 75 dakika bizim sunuşumuzun ardından katılımcıların soru ve katkıları ile 2 saati doldurduk.. Bu sunumu da pdf olarak site okurlarımızla paylaşıyoruz.. (4.2 MB)

Insan_Haklari_Saglik_Konf._10.12.16

*****

Akşam evlerimize geldikten birkaç saat sonra ise ne yazık ki İstanbul’da polise ve yurttaşlara dönük katliamı duyduk ve içimiz ezildi.. Bu dizeleri yazdığımız dakikalarda son verilerle (11.12.2016, 17:16) 38 can yitiği ve 166 yaralı var… Bu kaçıncı katliam AKP – RTE’nin tek başına iktidarının 15. yılında?? Tayyip bey gene kandırılmakla mı meşgul?? Türkiye tarihinin en kanlı 15 yılının AKP – RTE dönemi olduğu artık söylenip – yazılıyor.. Tarih de bu tür dönemlerin nasıl kapandıklarının acı ve ibre dolu örneklerini gözümüze gözümüze sokuyor.. Bu acı ve yürek yangını içinde yazdığımız yazı sitemiz manşetinde.. Manşet hep güncellendiğinden, yazının sitemizde kalıcılığını sağlamak için pdf olarak bu yazımıza ekliyoruz…

INSAN_HAKLARI_GUNUNDE_ISTANBUL’da_KATLIAM

Okunmasını, paylaşılmasını ve
gereğinin hızla – basiret ve dirayetle – hukuk içinde ve akıl – bilim öncülüğünde
yapılmasını haykırarak seslendiriyoruz artık..

Sevgi, saygı, acı ve kaygı ile.
11 Aralık 2016, Ankara

Prof.Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak.
Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net

profsaltik@gmail.com

Türk Tabipleri Birliği : “İnsan Hakları İhlalleri ve İyi Hekimlik”

ttb_logosu“İnsan Hakları İhlalleri
ve İyi Hekimlik”

10 Aralık 2016, Cumartesi, Gazi Mustafa Kemal Bulv. Şehit Daniş Tunalıgil Sok 2/17-23, Maltepe – Ankara

(AS: Bizim katkımız yazının altındadır..)


10.00 AÇILIŞ
10:15-11-30
I. Oturum: Beden Bütünlüğü /
Medikal kastrasyon  (Hadım cezası)

Oturum Başkanı: Dr. Vedat Bulut
Dr. Koray Başar: Cinsel suç ruhsal bozukluk mudur? Psikiyatrik tedavinin suçun yinelemesine etkisi olur mu?
Dr. Nüket Örnek  Büken: Kişinin bedenine dokunulabilir mi?
Dr. Lale Tırtıl:  Tecavüz /cinsel suçlar bir şiddet mi yoksa hormonal hastalık mı?

11.30-12-30 

  1. Oturum: OHAL’de öğrenim ve çalışma hakkı ihlalleri
    Oturum başkanı: Dr. Taha Karaman
    Dr. Mihriban Yıldırım: Yaşanmış örnek üzerinden eğitim hakkının ihlali
    Dr. Kerem Altıparmak : OHAL hukuku ve eğitim ve çalışma hakkının ihlal edilmesi

12.30-13.30 YEMEK ARASI 

13.30 -15.15
III: Oturum: Olağanüstü hallerde insan hakları ihlalleri
Oturum başkanı: Dr. Halis Yerlikaya
Dr. Cem Kaptanoğlu: İşkence nedir, insanı nasıl etkiler
Dr. Ayşe Uğurlu: İstanbul Protokolü’nün uygulanması
Dr. İbrahim Halil Mert: Sokağa çıkma yasaklarında insan hakları ihlalleri
Dr. Kamiran Yıldırım: Cizre’de yaşanan insan hakları ihlalleri
Av. Gülseren Yoleri:  10 Aralık 2015 – 10 Aralık 2016 tarihleri arasında Türkiye’de yaşanan insan hakları ihlalleri

ARA; 15:00-15.30
15.30-17.00

  1. Oturum: İnsan Hakları İhlalleri ile Mücadele
    Oturum Başkanı: Dr. Deniz Erdoğdu
    Dr. Taha Karaman : Travma ile baş etme
    Dr. Ümit Biçer :TİHV’de  İşkenceyi raporlama ve tedavinin planlanması
    Av. Gülseren Yoleri: Raporların değerlendirilmesi ve insan hakları mücadelesi
    =============================Dostlar,

Bilindiği gibi, tıp doktoru olmamız nedeniyle biz de Türk Tabipleri Birliği‘nin
Ankara Tabip Odası üyesiyiz. Bu toplantının öğleden önceki bölümüne katılacağız.

Yarın, 10 Aralık 2016 günü DÜNYA İNSAN HAKLARI GÜNÜ..

Gerekçesi ise İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin (İHEB – UDHR) BM
(Birleşmiş Milletler) tarafından kabulünün 68. yıldönümü..

Evet, İnsan Haklarının 20. yy’da, somutlaşmış en ileri aşamasının belgesidir bu Bildirge..

Uygarlık, temel insan hak ve özgürlükleri adına son derece sevindirici, bir küresel uzlaşma metnidir. Taa 1215’lerde İngiltere Kralı Yurtsuz John’a doedal aristokratlarca dayatılan
Magna Carta Libertatum‘dan İHEB‘e.. 733 koca yıl geçmişti İHEB ilan edildiğinde..
Köle Spartaküs‘ün ayak bileğindeki tutsaklık – kölelik zincirini ayrımsayarak (fark ederek)

* Bu zincir benim ayağımda ne arıyor??
diye sorarak isyanının özerinden ize neredeyse 1900 yıl geçmişti 1948’e geldiğimizde..
Çoook kanlı oluştu Bu Bildirge‘ye (İHEB) ulaşma savaşımız ve Çağlar geride kalmıştı..

21. yy’a yaklaşırken, çeyrek yy kadar öncesinden gönlümüzden geçirdiğimiz, bu Bildirge’nin
21. yy. ya da 3. Binyıl (Millenium) sürümünü (versiyonunu) yaratabilmek idi..

Ne var ki emperyalizm Küresel ölçekte yaşamın hemen her alanına abanıyor ve yabanıl (vahşi) kapitalizmi dayatıyordu.. Bu yüzden epey mevzi yitirdik, İHEB surlarında çoook gedikler açıldı.. Günümüzde neredeyse örtük ve vekaleten, şimdilik bölgesel sınırlama ile bir 3. Dünya Paylaşım Savaşı içindeyiz ne acı ki!

Biz de yarın, üyesi olduğumuz Ulusal Eğitim Derneği‘nde bir konferans vereceğiz:

  • İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin 68. Yılnda En Temel İnsan Hakkı :
    Sağlıklı Yaşam Hakkı

Duyuru görselini sitemiz manşetine koyduk.. 10 Aralık 2016 Cumartesi, saat 14:00 – 16:00, Necatibey Cd. 13/13, Sıhhiye  – Ankara..

Her 2 toplantıyı da bilgi ve ilginize sunmak isteriz.

Emek verenlere, vereceklere, bize konferans olanağı sunanlara teşekkür ederiz.

Sevgi ve saygı ile.
10 Aralık 2016, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak.
Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net

profsaltik@gmail.com

TBB : “KADININ TECAVÜZCÜSÜ İLE EVLENDİRİLMESİ ÖNERGESİ”

tbb_logosu

“KADININ TECAVÜZCÜSÜ İLE EVLENDİRİLMESİ ÖNERGESİ” HAKKINDA
TÜRKİYE BAROLAR BİRLİĞİ
KADIN HUKUKU KOMİSYONU (TÜBAKKOM) TARAFINDAN YAPILAN AÇIKLAMA

(AS : Bizim katkımız yazının altındadır..)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’na aşağıdaki haliyle sunulmuş olan;

Görüşülmekte olan Kanun Tasarısının Geçici 1. maddesine aşağıdaki fıkranın eklenmesiniz ve teklif ederiz:

“(2) Cebir, tehdit, hile veya iradeyi etkileyen başka bir neden olmaksızın 16/11/2016 tarihine kadar işlenen cinsel istismar suçundan, mağdurla failin evlenmesi durumunda, Ceza açıklanmasının geri bırakılmasına, hüküm verilmiş ise cezanın infazının ertelenmesine karar verilir. Zamanaşımı süresi içinde evliliğin, failin kusuruyla sona ermesi halinde fail hakkındaki hüküm açıklanır veya cezanın infazına devam olunur. Bu fıkra uyarınca fail hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına veya cezanın infazının ertelenmesine karar verilmesi durumunda, suçtan azmettiren veya işlenişine yardım edenler hakkında kamu davasının düşmesine veya infazının ortadan kaldırılmasına karar verilir” şeklindeki önergeyi şiddetle kınıyoruz.

Kadının tecavüzcüsü ile evlendirilmesi fikri, hem evlilik kurumunun hem tecavüzün hem de tecavüz sonrası kadın psikolojisinin bilinmemesinden ve hafife indirgenmesinden ve en önemlisi de kadının bir kimlik olarak kabul edilmemesinden kaynaklanmaktadır.

Bu öneri, ancak ve ancak kadına yönelik işlenen suçları özendirir. Çünkü bu bakış açısı tecavüzü cinsellik olarak görmekte ve tecavüzleri normalleştirmektedir. Oysaki tecavüz bir cinsellik değildir, temel insan haklarına yapılmış alçakça bir saldırıdır.

Tecavüze veya şiddete uğrayan kadının, tecavüzcü ile evlendirilmesi deve kuşunun başını toprağa gömerek kendini tehlikelere karşı korumasına benzemektedir. Birey hak ve özgürlüklerini korumak ve gözetmekle görevli olan devletin bu şekilde davranması kesinlikle kabul edilemez.

2005 yılına kadar Türk Ceza Kanununda yer alan bu ilkel madde, 2005 yılında yapılan değişiklikle kaldırılmıştır. Kadın ve çocuk hakkı ihlalleri için evrensel hukuk normları çerçevesinde mücadele ederken; bugün önümüze konulan önergede somutlaşan fikir ve zihniyet 10 yıl geriye gidiştir, asla kabul edilemez.

TBMM’ye sunulmuş olan bu utanç önerisinin ivedilikle geri çekilmesini, Türkiye Barolar Birliği Kadın hakları Komisyonu olarak talep etmekteyiz. Kamuoyunun bilgilerine sunarız.

TÜRKİYE BAROLAR BİRLİĞİ KADIN HUKUKU KOMİSYONU
TÜBAKKOM
====================================
Dostlar,

AKP gene yapacağını yaptı ve Türkiye gündemini kilitledi.. Son 2 gündür ülkemiz bu faciayı tartışmakta. Adıyaman Gerger’de İHL öğrencilerine cinsel saldırı örtüldü, ENSAR Vakfı – Karaman’daki rezalet geçiştirildi… geçmiş yıllarda da pek çok yerde sayısız mide bulandıran olay yaşandı ve bu utanç verici sorunların çözümü için AKP’den kapsamlı, uygar, laik, temel insan haklarına uygun hemen hemen hiçbir kalıcı çözüm üretilmedi. Hatta 4+4+4 ucube eğitim sistemiyle 1 milyona yakın kız çocuğu ilk 4 yıldan sonra eğitimine devam edemedi.  ÇOCUK GELİNLER olağanlaştırıldı. Açıkça söylemek gerekirse ÇOCUKLARIN TÖRENLE IRZINA GEÇME yaygınlaşıyor. AKP hiç sıkılmadan imam nikahını meşrulaştırmaya, medeni nikahı anlamsızlaştırmaya çabalıyor. Bir Başbakan yardmcısı hiç sıkılmadan, Medeni Yasa’ya aykırı biçimde 2. bir yabancı kadınla karı – koca yaşamı sürdürüyor ve açıklamasını “dini vecibeler yerine getirilmiştir..” diye yapabiliyor özürü kabahatından büyük olarak.. Medeni nikahlı eşi de bu onur kırıcı durumu = zinayı dava konusu etmiyor, edemiyor nedense??!

16 Kasım 2016 öncesinde 3-4 bin “aile” bu duruma düşmüşmüş.. Yani kurban – mağdur kız çocukları tecavüzcüleri ile evlendirilerek oluşturulan “aileler” bunlar.. Ahlak ve hukuk dışı kurulan, tecavüze uğrayan “çocuk kurbanların” özgür ve ergin iradesine dayanması son derece kuşkulu olan “zoraki nikahlar” gerekçe yapılarak dolaylı bir af yasası çıkarılmak isteniyor. Bataklık sürüyor ama deyim yerinde ise sivrisineklerle uğraşılıyor. Bu “af” yasası çıksa bile, birkaç yıl içinde, ülkemizin içine sürüklendiği bu ahlaki sefalette yeniden birkaç bin “zoraki aile” nin oluşmayacağının güvencesi yoktur.

Sorunun çözümü için Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı öncülüğünde uzmanların, meslek kuruluşlarının, toplum temsilcilerinin, tarafların temsilcilerinin… katılımıyla danışma toplantıları ve bilimsel oturumlar düzenlenmelidir. TBMM kimsenin oyuncağı değildir ve yasa çıkarmak ciddi, çok ciddi, sorumluluk isteyen bir iştir. Bir yasa tasarısı / teklifi görüşülürken punduna getirip madde eklemeler siyaset ve hukuk etiğine sığmaz. TBMM’ye, milletvekilliğine, Ulusa ve hukuka açık saygısızlıktır..

Hafta başında sağduyunun egemen olmasını, AKP’nin inatlaşmayı ve restleşmeyi bırakmasını ve ucube tasarının geri çekilerek üst paragrafta belirttiğimiz doğrultuda akılcı, hukuka ve etiğe uygun, adil, kalıcı çözümler üretilmesini diliyoruz.

Çok kıdemli, halen emekli bir tıp hocamızdan gelen çarpıcı ileti :

  • TECAVÜZ  YASASI  ÇIKINCA ERKEK ÇOCUĞA TECAVÜZ EDENLERİN DURUMU NE OLACAK? ACABA EŞCİNSEL YASASI MI ÇIKARILACAK?   PEKİYİ HAYVAN TECAVUZCÜLERİ NE OLACAK..? KEDİ ÖLDÜ!….
    EŞEĞE TECAVÜZ ÇOK SIK DUYULMAKTADIR. O ZAMAN BU ERKEKLER
    EŞ OLARAK BİR EŞEKLE Mİ EVLENECEKLER??.. AMA EŞEĞE DE YAZIK!
    Prof Dr Siber Goksel…

Sevgi ve saygı ile.
19 Kasım 2016, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak.
Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net

profsaltik@gmail.com

Bombalar ve nitratlı gübreler

Bombalar ve nitratlı gübreler

portresi

Prof. Dr. Tayfun Özkaya
Ege Üniv. Ziraat Fak.
YURT Gazetesi, 18.11.2016

(AS: Bizim kapsamlı katkımız yazının altındadır..)

Başbakan Yıldırım gazetelere açıklama yapmış: “Kimyasal gübrenin verime faydası oluyor ama toprağı çoraklaştırıyor, teröristlerce bomba yapımında kullanılıyor, kimyasal gübre işinden çıkacağız… Organik, biyolojik gübre toprağa verimlilik artışı olarak gidiyor, ürün miktarı ve kalitesini artırıyor.

Bu açıklama gübre işindeki iş çevrelerinde şok etkisi yapmış. Verimin düşeceğini, kimyasal gübre yerine biyolojik gübrenin yeterince bulunamayacağını ileri sürmüşler. Kimyasal gübre şirketleri büyük dünya savaşları sırasında bomba üreticisi idiler. Savaş bitince bomba fabrikaları gübre fabrikasına dönüştürüldü. Başbakan Yıldırım’ın açıklaması doğrudur.

Toprak kimyasal gübre ile çoraklaşmaktadır. Ülkemizin kimi bölgelerinde çok kullanılmasa da özellikle kıyı bölgelerinde aşırı kullanım yaygındır. Toprağı ve suyu kirletmesinin yanında yetiştirildiği bitkilerde kanserojen bileşikler de oluşturur. Ancak kimyasal gübre lobisinin de doğru olduğu bir nokta var. Doğru olan şey, hemen kesildiğinde dekar başına verimin düşebilecek olmasıdır. Fakat zaman içinde verim yükselerek eski düzeyine gelebilmektedir.

Sovyetlerin çöküşü sonrası Küba kimyasal gübre ithal edemediğinde bu gözlendi. Hayvansal gübreler, kompost, yeşil gübre, kırmızı solucan gübreleri kimyasal gübrenin yerini alınca verim eski düzeyine üç dört yılda çıktı. Küba bu krizi çözdü.

Verime de o kadar takılmamak gerekiyor. Bizleri kanser yapan yüksek bir verim yerine daha düşük bir verime razı olabiliriz. Dünyada gıdanın dörtte biri kayıp ve israf olmaktadır. Kanımca kimyasal gübre lobisi Başbakanımızın sözlerini kâğıt üzerinde bırakacaktır. Ne yapıp edip kamuoyunu ikna edeceklerdir. Çiftçilerin de çoğu aynı düşüncededir. Onları tersine ikna etmek oldukça zordur, ama imkânsız değildir. Kimyasal gübresiz bir tarım mümkündür. Ama epeyce değişiklik gerekecektir. Örneğin hayvancılık artık yoğunlaşarak ülkenin bazı yerlerinde toplanmıştır. Bir kısım hayvan gübresi tarımda kullanılmayıp ziyan olmakta, çevreyi kirletmektedir. Çiftçiler az sayıda da olsa hayvan yetiştirirlerse tarlaları için gübre de sağlanmış olacaktır. Hayvancılık ülke düzeyine daha eşit dağılmalıdır. Çiftçilerin az sayıda da olsa hayvan yetiştirmemesi için yıllardır her şey yapılmıştır. Meralar sürekli küçülmekte, talan edilmektedir. Çiftçinin eline geçen süt ve canlı hayvan fiyatları çok düşüktür. SEK gibi kuruluşlar özelleştirildi. Süt tekelleri piyasaya hâkim oldular. Yeşil gübreyi, kırmızı solucan gübresini çoğu çiftçi bilmiyor.

  • Kısacası endüstriyel tarım yerine agro-ekolojik ilkelere dayanan bir tarıma geçmek gerekir.

Ama kimyasal gübre, sentetik tarım ilacı (zehir), tohum üreten şirketler, tarım ürünlerini satın alan, işleyen şirketler ve süpermarketlerden oluşan bir kimyasal lobi bunun olmayacağını söyleyeceklerdir ve söylüyorlar.
========================
Dostlar,

Konu ve sorun önemlidir. Ancak Türkiye ne yazık ki siyasal iktidar AKP ve RTE eliyle yapay gündemlerle yerden yere savrulmaktadır. Öte yandan ekonomi giderek köşeye sıkışmıştır ve eldeki olanaklarla mutlaka birşeyler yapılması zorunludur. İktidar, deyim yerinde ise kıvranmaktadır ekonomiyi bunalıma (krize) sokmamak için. Ne var ki kitlelere dönük algı yönetimi sürdürülmekte ve “Dolar” ile başlayan, “Dolar özneli” tümceler kurulmakta ve bu para biriminin değerinin yükseldiği, rekor üstüne rekor kırdığı, rekora doymadığı, “Doların 3,5 attığı” (!)… gibi yönlendirici ifadeler kullanılmakta. Bilim ve medya namusu ortalıkta görülmemektedir; neden çıplak gerçek söylenmemekte ve TL’nin değer yitirdiği açıklanmamaktadır??

  • Zayıf ve çoook borçlu, bir ekonominin,
  • bütçe açığı ve cari açık olmak üzere çifte açık kıskacına dolanmış,
  • sıcak paraya mahkum,
  • turizm gelirleri ciddi düşmüş,
  • yabancıların çıktığı ama sıcak para girişinin çok azaldığı,
  • %1,35 gibi anormal büyük bir nüfus artışı hızına karşın %3 bile büyüyemeyen,
  • orta gelir tuzağına düşmüş ve kişi başına geliri bir türlü on bin doları aşamayan,
  • yolsuzluklara bulanmış,
  • milyar dolarlık hovarda projeleri Merkezi Yönetim Bütçesi dışına çıkararak 5018 sayılı yasa denetiminden kaçıran ve yandaşları birkaç kuşak ileriye doğru karun gibi zenginleştirirken halkın gelecek onyıllardaki kaynaklarını bile bugünden yandaşlara peş keş çeken,
  • kara para aklanan, “net hata noksan kalemi” uydurması ile halkın kandırıldığı,
  • ülke dışında boyundan büyük askeri operasyomlara girişen,
  • ülke içinde ciddi terör harcamaları olan,
  • yargısı – medyası – yasaması “Tek Adam“ın 2 dudağı arasına sıkıştırılan,
  • 17-25 Aralık 2013 muazzam yolsuzluk şaibelerinin iktidar üzerinden kaldırılamdığı,
  • Bloomberg’in dünyanın en kötü 8. ekonomisi ilan ettiği…..bir ülkede Sayın Prof. Tayfun Özkaya‘nın böylesine önemli bilimsel önerilerine kimler kulak kabartacak ve dinleyecektir?? Gübre lobisini geçelim, GDO’lu ürünleri üreten uluslararası tekeller de sınırlarımızı ve mevzuatımızı delik deşik etmediler mi??
  • Küresel Elit, aşırı boyutta ve tehlikeli biçimde çoğalmayı sürdüren dünya nüfusu sorununa kendine yakışır özgün çözümler mi üretiyor acaba??desek komplo kuramı mı üretmiş oluruz?? Örneğin,
  • Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, ülkemize girişine izin verdiği
    GDO’lu hayvan yemi ve insan yiyeceklerinin… listesini açıklayabilir mi??

Sevgi ve saygı ile.
19 Kasım 2016, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak.
Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net

profsaltik@gmail.com

Kübra bebek resmen açlıktan ölmüş!

Kübra bebek resmen açlıktan ölmüş!

SAMSUN’un Tekkeköy İlçesi’nde geçen 17 Ocak tarihinde yaşamını yitiren ve ’açlıktan öldüğü’ haberleriyle kamuoyunun gündemine oturan 2.5 aylık Kübra Nazar Bakırcı’ya, ölümünden 25 gün önce götürüldüğü hastanede ’beslenme yetersizliği’ tanısı konulduğu ortaya çıktı.

Kübra bebek resmen açlıktan ölmüş

Kübra bebeğin ölüm nedeni önce polis bültenine ’beslenme yetersizliği’ olarak yazıldı. Olayın basın tarafından ülke gündemine taşınması üzerine, aynı günün akşamı Emniyet Müdürlüğü bültene ’sehven’ ’beslenme yetersizliği’ diye yazıldığını, ilgili polis memurunun da görev yerinin değiştirildiğini açıkladı. Valilik’ten konuyla ilgili yapılan açıklamada da ’Açlıktan ölümün’ sadece ailenin iddiası olduğu ileri sürüldü. Hastane ve otopsi raporu basından gizlendi.

Ancak, DHA’nın ele geçirdiği hastane ve otopsi raporunda Kübra bebeğin ölmeden 25 gün önce hastaneye götürüldüğü ve ’malnutrisyon-kistik fibrozis’ (Beslenme yetersizliği) tanısı konulduğu ortaya çıktı. Küçük kıza yapılan ilk otopsi raporunda da midesinin boş olduğu açık bir ifade ile yazıldı. Bunun üzerine ailenin avukatı Yalçın Korkmaz, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’na ve Maliye Hazinesi’ne 210 bin TL’lik manevi tazminat davası açtı. Avukat Korkmaz, “İş kazası geçirip sakat kalan babaya SGK gelir bağlamamış, devlet de sosyal görevlerini yerine getirmemiştir. Dolayısıyla baba çalışamadığı için Kübra bebek adım adım ölüme gitmiştir” dedi.

HASTANEYE GÖTÜRÜLÜRKEN ÖLDÜ

Samsun’un Tekkeköy İlçesi Cumhuriyet Mahallesi’nde oturan 26 yaşındaki Necla ve geçirdiği iş kazası nedeniyle işsiz olan 30 yaşındaki Murat Bakırcı çiftinin 2.5 aylık bebekleri Kübra Nazar Bakırcı 17 Ocak günü rahatsızlandı. Kübra bebek Samsun Kadın Doğum ve Çocuk Hastalıkları Hastanesi’ne 112 Acil Servis ambulansıyla götürülürken yolda öldü. Kübra bebeğin hastaneye ölü olarak gelmesi üzerine Cumhuriyet Savcısı, otopsi istedi. Yapılan otopsinin ardından bebeğin kesin ölüm nedeninin tespit edilmesi için alınan parçalar İstanbul Adli Tıp Kurumu’na gönderildi. Kübra Nazar Bakırcı’nın ölüm sebebi, polis kayıtlarına ’beslenme yetersizliği’ olarak geçti.

BASINDA YER ALINCA ’SEHVEN YAZILMIŞ’ DEDİLER

Olayın basında geniş yer bulup ülke gündemine taşınması üzerine önce Emniyet Müdürlüğü yazılı açıklama yaparak, hazırlanan asayiş vukuat bültenine küçük kızın ölümünün kayıtlara ’sehven’ ’Beslenme yetersizliği’ diye geçtiği ifade edildi. Kısa süre sonra da görevli 2 polis memurunun yeri değiştirildi. Samsun Valiliği’nden yapılan yazılı açıklamada da, minik kızın beslenme yetersizliğinden öldüğü yönündeki iddiayı ailenin ileri sürdüğü kaydedilip, kesin ölüm sebebinin otopsiden sonra belli olacağını açıklandı. Başbakanlık da konuyu yakından takip edip Samsun valiliğinden bilgi aldı.

AÇLIĞIN BELGESİ

Kübra bebeğin ölüm nedeninin belli olması için İstanbul Adli Tıp Kurumu’ndan gelecek sonuç beklenirken, DHA Kübra Nazar Bakırcı’nın ölmeden 25 gün önce ailesi tarafından Samsun Kadın Doğum ve Çocuk Hastalıkları Hastanesi’ne götürüldüğünü ve burada yapılan muayenede ’malnutrisyon-kistik fibrozis’ (Beslenme yetersizliği) tanısı konulduğunu gösteren belgeyi ele geçirdi. Basından gizlenen hastane ve ilk otopsi raporunda açık bir dille ’beslenme yetersizliği’nin vurgulandığı ortaya çıktı. 23.12.2010 tarihinde hastane polikliniğinde muayene edilen Kübra bebeğin çok zayıf olduğu ve ’malnutrisyon-kistik fibrozis’ tanısı konularak, Ondokuz Mayıs Üniversitesi (OMÜ) Tıp Fakültesi’ne sevk edildiği belirlendi. Ayrıca Kübra bebeğe Samsun Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yapılan otopside küçük kızın, ölmeden bir hafta önce kardeşi tarafından düşürüldüğünün belirtilmesine rağmen, ’tüm kafa kaide kemikleri sağlam bulundu’, ifadesine yer verildi. Midesinin boş olduğunun tespit edildiği açık bir dille vurgulandı.

’ÖZELLİKLE FAKİR AİLELERDE GÖRÜLÜR’

Minik kıza Samsun Kadın Doğum ve Çocuk Hastalıkları Hastanesi’nde konulan tanıyı değerlendiren, OMÜ Sağlık Yüksekokulu Beslenme ve Diyetetik Bölümü Başkanı Doç. Dr. Aliye Özenoğlu, Malnutrisyon’un kötü, yetersiz ve dengesiz beslenme olduğunu söyledi. Özenoğlu şöyle dedi:

“Eğer kişi yeterli beslenemiyorsa bu durum oluşabilir, ya da kronik bazı hastalıklar buna neden olabilir. Kistik fibzorist bir kronik metabolizma hastalığıdır. Bu kişilerin aldıkları besinler enzim eksizliği nedeniyle sindirilmeden vücuttan dışarı atılır. Vücut yenilen besinlerdeki vitamin, mineral, proteini alamaz. Malnutrisyon özellikle fakir ailelerde yeterli besin alınamaması nedeniyle görülür.”

İKİ KURUMA TOPLAM 210 BİN TL’LİK TAZMİNAT DAVASI

Bakırcı ailesinin avukatlığını yapan Yalçın Korkmaz, Kübra bebeğin ölmeden 25 gün önce rahatsızlanarak hastaneye götürüldüğünü ve burada ’beslenme yetersizliği’ tanısını konulduğunu söyledi. Korkmaz, minik kızın babası Murat Bakırcı’nın 15 Nisan 2008 tarihinde geçirmiş olduğu iş kazası nedeniyle sağ ayağının bilekten kesildiğini ve çalışamadığını belirterek şunları kaydetti:

“Müvekkilime gelir bağlanması için Sosyal Güvenlik Kurumu Müdürlüğü’ne ve SGK İl Müdürlüğü’ne 27.08 2008 tarihinde yapmış olduğumuz müracaata rağmen, kendisine herhangi bir maaş bağlanmamıştır. Aile zor şartlar altında yaşamını sürdürmeye çalışırken, 17. 01. 2011 tarihinde 2.5 aylık bebeklerini kaybetmiştir. Murat Bakırcı, daha önce kızını Samsun Doğum ve Çocuk Hastalıkları Hastanesi’ne götürmüş ve burada Kübra bebeğe ’beslenme yetersizliği’ tanısı konulmuştur. Buna göre de tedavi önerilmiştir. Ancak müvekkilim kendisi çalışamadığı için ilkel koşullarda yaşamını sürdürürken, devletin sosyal devlet olmasından kaynaklanan görevlerini yerine getirememesinden dolayı çocuğuna ihtiyaç duyduğu gıda maddelerini alamamış ve kızını kaybetmiştir. Devlet buradaki görevini açıkça ihmal etmiştir. 3 yıla aşkın süredir kendisine gelir bağlamadığı için bu ölüm olayının meydana gelmesinde devletin kusurları bulunmaktadır. Biz de Samsun İdare Mahkemesi’ne Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ve Maliye Hazinesi hakkında toplam 210 bin TL’lik manevi tazminat davası açtık.” ’

’AÇ İNSANIN MEMESİNDEN SÜT GELİR Mİ?’

Olayın basında geniş yer bulmasının ardından Türkiye’nin her yerinden Bakırcı ailesine yardım yağdı. Samsunlu bir işadamı oturduğu evi tamir ettirdi. Yardımseverlerce eve yeni eşyalar alınıp gıda maddeleri gönderildi. Anne Necla Bakırcı, kızını iyi besleyemediklerini söyleyerek, “İşimiz yok. Zor durumda yaşıyorduk. Bu yüzden kızıma iyi bakamadım. Onu besleyemedim. Aç insanın memesinden süt gelir mi? Bundan sonra dolabım dolmuş neyime. Kızım gitti” diyerek gözyaşı döktü.

Baba Murat Bakırcı da, geçirdiği iş kazası sonrasında işyerine açtığı 501 bin TL’lik tazminat davasının devam ettiğini belirterek, “Bu süre içerisinde SGK bana bir maaş bağlamadı. Bir maaşım olsaydı. Belki kızım ölmeyecekti.” diye konuştu.
(http://www.milliyet.com.tr/kubra-bebek-resmen-acliktan-olmus-gundem-1382057/, 17.11.2016)
========================================
Dostlar,

Sağlık Bakanı Çocuk hekimi Prof. Dr. Recep Akdağ şişiniyor :

  • “Sağlık düzeyi göstergelerimiz büyük bir hızla iyileşti. Dünya bize hayran..
    Ben de bu başarıyı anlatıyorum her yerde, danışmanlık yapıyor, ders veriyorum…”
    diyor..

Kübra bebek ve otopsiyle kesinleşen AÇLIKTAN ÖLÜMÜ de hepimize ders veriyor galiba.. Asıl ders de bu olsa gerek..

AKP – RTE – MHP! Hiç utanıp sıkılmadan, ülke bu hazin halde iken ve OHAL adı altında inletilirken siz “Başkanlık” oyunlarıyla ülkemizi ve kendinizi oyalamaya devam edin..

Zerrece kuşku duymayınız ki, ilahi adalet mutlaka bedelini ödetecektir tüm sorumlularına..

Lütfen derhal yayın yasağı getiriniz bu ve benzeri haberlere de hiç olmazsa yaşamımızın son çeyreğinde bu gibi içimizi kanatan trajedileri duyup – görmeyelim, devekuşu gibi yaşayalım!

Sevgi, saygı ve acı ile.
18 Kasım 2016, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak.
Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net

profsaltik@gmail.com

Ahmet Saltık’tan konferans : 21. YÜZYILDA ATATÜRK’ü ANLAMAK…

21. YÜZYILDA
ATATÜRK’ü ANLAMAK…

Dostlar,

09 Kasım 2016 günü Ankara CANDOSTLAR CEMEVİ‘nde sunduğumuz yukarıdaki başlığı taşıyan görsel konferansımızın pdf yansılarına aşağıdaki erişkeden (linkten) ulaşabilirsiniz..
(179 yansı ve yaklaşık 6 MB olub oldukça varsıl bir içerik paylaşılmıştır..)

21-_yuzyilda_ataturku_anlamak_9-11-16_ahmet_saltik

Kör inanç – bilgisizlik temelli haksız – yanlış yargıları, ilkel öfke ve nefretleri değil..
Nankörlük yerini vefa ve şükrana terk edecek.. Diler ve umarız..

21-_yuzyilda_ataturku_anlamak_9-11-16

Sevgi ve saygı ile.
17 Kasım 2016, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak.
Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

Türk Milleti 29 Ekim’de Meydanlarda!

Türk Milleti 29 Ekim’de Meydanlarda!
İşte il il ya
pılacak eylemlerin buluşma bilgileri :

YAŞASIN;
TÜRKİYE CUMHURİYETİ 93 YAŞINDA!

Başlıklı yazımız, görsellerden altındadır, okunması ve paylaşılması dileğiyle.. (Ahmet Saltık)

Türk Milleti 29 Ekim'de Meydanlarda! İşte İl İl Eylem Bilgileri

ANKARA Yer: Güvenpark  Saat: 13.00
İSTANBUL Yer: İstiklal Caddesi Tünel Meydanı   Saat: 17.00
İZMİR Yer: Karşıyaka İzban Önü  Saat: 16.30
MUĞLA Yer: Cumhuriyet Meydanı  Saat: 20.00
ADANA Yer: Atatürk Parkı Saat: 11.00
KARABÜK Yer: Karabük Anıt Meydanı Saat: 15.00
KIRIKKALE Yer: Cumhuriyet Meydanı Saat: 14.00
SİVAS Yer: Alyans Kafe Saat: 15.00
KONYA Yer: Kılıçarslan Şehir Meydanı Saat: 16.00
DENİZLİ Yer: Çınar Meydanı Saat: 19.00
BURSA Yer: 15 Temmuz Demokrasi Meydanı Saat: 14.00
SAKARYA Yer: Çark Caddesi Atatürk Lisesi Tarafı Saat: 19.00
NİĞDE Yer: Ömer Halisdemir Meydanı Saat: 14.00
KAYSERİ Yer: Talas-DonKişot Kitap Kafe Saat: 17.30
ISPARTA Yer: Belediye Önü Saat: 19.00
ESKİŞEHİR Yer: Adalar Atatürk Caddesi Girişi Saat: 15.00
EDİRNE Yer: Şükrüpaşa İlköğretim Okulu Önü Saat: 18.00
BİGA Yer: Diyarbakırlı Ekrem Ergün İlkokulu Önü Saat: 19.00
ANTALYA Yer: Akdeniz Üniversitesi Meltem Kapısı Saat: 17.30
KOCAELİ Yer: Yahyakaptan SDKM Önü Saat: 19.00
ERZURUM Yer: Havuzbaşı Meydanı Saat: 11.00
KIRŞEHİR Yer: Cacabey Meydanı Karşısı İş Bankası Önü Saat: 11.00
BİLECİK Yer: Edebali Stadı Önü Saat: 18.00
SAMSUN Yer: Atatürk Anıtı Önü/İlk Adım Saat: 10.00
DÜZCE Yer: Anıtpark Saat: 10.00
YALOVA Yer: 15 Temmuz Demokrasi ve Cumhuriyet Meydanı Saat: 18.00
NEVŞEHİR Yer:Türk Telekom Önü Saat: 15.00
ZONGULDAK Yer: İstasyon Caddesi Saat: 18.00
GAZİANTEP Yer: Ulusal Kanal Bürosu Saat: 13.00
BALIKESİR Yer: Atatürkçü Düşünce Derneği Balıkesir Şubesi Saat: 16.00
AYDIN Yer: Sevgi Yolu Saat: 17.00
UŞAK Yer: Anıt Önü (28 Ekim Cuma) Saat: 14.00
KÜTAHYA Yer: Akdemirler İşhanı Önü Saat: 15.00
MERSİN Yer: Cumhuriyet Meydanı Saat: 09:30
Türkiye Gençlik Birliği, tgb.gen.tr
===============================
Dostlar,

YAŞASIN;
TÜRKİYE CUMHURİYETİ 93 YAŞINDA!

“ Ulusumuzun güçlü, mutlu ve güvenlik içinde yaşayabilmesi için
Devletin tümüyle Ulusal bir siyaset izlemesi ve bu siyasetin,
iç kuruluşlarımıza tamamen uygun ve dayalı olması lazımdır.”
Milletlerin tarihinde bazı dönemler vardır ki,
belli amaçlara erişebilmek için maddî ve manevî
ne kadar kuvvet varsa hepsini bir araya toplamak
ve aynı doğrultuya yöneltmek gerekir. Yakın
yıllarda milletimiz, böyle bir toplanma ve
birleşme hareketinin önemli sonuçlarını kavramıştır.
Memleketin ve devrimin, içeriden ve dışarıdan gelebilecek
tehlikelere karşı korunması için,
bütün milliyetçi ve cumhuriyetçi kuvvetlerin
bir yerde toplanması gerekir. Aynı cinsten olan kuvvetler,
ortak amaç yolunda birleşmelidir.
Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK 

Cumhuriyet en büyük bayramımız ve varlık nedenimizdir.
Dolayısıyla O’nun -Cumhuriyetimizin- kurulduğu gün en büyük bayramımızdır..
Büyük coşkularla kutlamak en doğal hakkımız ve ödevimizdir.

Bu bilinçle davranan tüm kişi ve kurumlara teşekkür ediyoruz.

Ne yazık ki bu Cumhuriyet bayramında da AKP yok!
AKP açıkça Cumhuriyet düşmanı gibi davranıyor..
Kasım 2016 sonuna dek tüm toplantı ve gösterileri yasaklayan Ankara Valiliği kararı, Ekim ortasında geldi. En yakında 2 önemli gün vardı; 29 Ekim ve 10 Kasım.. Rastlantı mı?

Yurtseverlerin güçlü çıkışları ve kesin sivil itaatsizlik kararlılığı geri adım getirdi.
Bu 2 gün, yasak kapsamı dışına istemeyerek de olsa, zoraki alındı.

Bir devlet düşünülebilir mi ki, Cumhuriyetinin 93. kuruluş yıldönümünü terör korkusu ve baskısıyla -ya da daha ürküncü bahanesiyle- yasaklamaya kalksın!?
Bu aslında Devletin kendisini yadsıması ve teröre teslim olması demek değil midir??

Ancak AKP yapacağını gene yaptı; TBMM’den bir Atatürk fotoğrafının daha indirildiğini ve ilgili Yönetmelikte değişiklik yapılarak Garnizon Komutanlarının il ve ilçelerde anma törenlerinde protokolden çıkarıldığını üzülerek öğreniyoruz basından. Milletin ordusunun il -ilçelerdeki temsilcisi en üst düzeydeki komutanlar anma törenlerinden nasıl ve neden dışlanmak istenir? Sağduyulu bir gerekçe bulmak olanaksız!

Ne söylenebilir ki bu tür toplumsal birlik ve dayanışmayı baltalayan girişimleri kendisine yakıştıranlara? Korku mu, intikam mı, kin-nefret mi, ilkellik mi, korkunç cehalet ve ufuksuzluk mu, nankörlük mü, çoooook derin aşağılık kompleksi mi ?? Hangisi, hangisi? Yoksa hepsi mi!

Yeryüzünde hangi ülke var ki, kurtuluş ve kuruluş zaferlerinin yıldönümlerini ordusuyla, komutanlarıyla kutlamasın ve Ordusunu – komutanlarını onurlandırmasın??
Hele hele Türkiye’nin kurtuluş ve kuruluşu Ordusu öncülüğünde gerçekleştirilmiş ise..
Ülkemizin asli kurucusu Türk Ordusu ise!
Ordu – Millet işbirliği ve güçbirliği vazgeçilmez bir stratejik zorunluluk değil mi?
Sahi sizin Yenikapı ruhunuz ne oldu?? Bir “sosyal psikolojik derdest operasyonu” idi değil mi? Boyası – foyası çabuk döküldü ve İktidar, aslına rücu etti. AKP’nin Millete vefası işte bu denli!

Bir kez daha üstelik diyelim; bu saygın ve mazlum halk Ordusu, OHAL kararnameleriyle yerden yere vurulurken ama tüm yaralanmalarına karşın aslanlar gibi ülkemizi savunmasını sürdürürken! Yurt içinde ve dışında.. Her gün şehitler – gaziler verirken.. Kolu kanadı kırılmaya çalışılıyor, yaralı biçimde, binlerce insangücünü, pek çok teknik donanımını, istihbaratını, emir- komuta zincirini, sağlık sistemini… büyük ölçüde yitirmiş iken.. Cumhuriyetin Ordu’suna vefa bu mudur??

AKP iktidarını çok tehlikeli biçimde yönlendiren ve bu tür akıl ve bilimdışı, ülkemizin çıkarlarına, geleneklerine, töresine… uygun olmayan girişimlere iten-zorlayan “çelik çekirdek” duracak gibi gözükmüyor, zaptedilemiyor?! Bu saptama kritik önemdedir!

  • Hazin olarak görülen o ki, Türkiye’de Halk Cumhuriyeti yıkılarak 2023’e varmadan bir Anadolu Federe İslam Cumhuriyeti Başkanlığı ısrar ve inatla kurulmak isteniyor, dayatılıyor.
  • Açıkça söylemek zorundayız ki bu ancak İÇ SAVAŞ ile olanaklı..
  • Çoook kanlı ve AKP-RTE’nin kesin olarak yitireceği bir uzun ve kanlı iç savaş…

    Cumhuriyetimizin 93. yılını içimiz coşku dolu kutlayacak ve geleceğe güçlendirerek taşıma kurguları yapacak iken, bu denli vahim içerikte bir saptama yapmak zorunda kalmak bizi kahrediyor. Üstelik küresel konjonktürde son derece yarışmacı, acımasız bir paylaşım savaşı yaşanmakta iken Türkiye’yi bu fay hattına sürükleyenler utanmalı, yerin dibine girmeliler; zerre kadar kaldı ise, -var idi ise- vicdanlarının sesini dinlemek için geç kalmak üzereler..

Başbakan Yıldırım ve 12. Cumhurbaşkanlığı makamını işgal eden R.T. Erdoğan’ın, kamuoyunu olumlu, halkı birleştiren iletiler vermek ve Yürütme işlevini ülkeyi çatışmaya-bölünmeye değil dayanışmaya-birliğe götüren doğrultuda yönlendirmeleri zorunludur. (TBMM Başkanı İ. Kahraman tam olarak umutsuz vakadır, O’ndan bu bağlamda birşeyler beklemek boşunadır..)

Yineleyelim ; Türkiye’de her tür kuşatma ve arkadan vurmaya karşın Cumhuriyetimiz 93 yılını tamamlamıştır. 4-5 kuşak Cumhuriyet insanı yetişmiştir ve çağdaş değerlerle donatılmışlardır. Tarihin çarkını geriye çevirmek ve Türkiye’de suları tersine akıtmak olanaklı değildir. Herkes aklını başına almalı ve laik -demokratik – sosyal – hukuk devletine sahip çıkmalıdır. Anayasa’nın ilk 3 maddesi asla tartışma konusu yapılamaz!. Ülke ve ulusun çelik çekirdeği söz konusu 3 maddedir. O temel çağdaş maddelerde uzlaşmalı ve halkı asla ayrıştırmamalıyız.

Türkiye Cumhuriyeti, kurucusu Büyük Önder Gazi Mareşal Mustafa Kemal ATATÜRK‘ün de şaşmaz biçimde öngördüğü üzere;

  • “Bilhassa kimsesizlerin kimsesi”  olarak “ilelebet payidar kalacaktır..”
  • Gerek Bursa Söylevi’ndeki gerek
  • Büyük SÖYLEV’in sonundaki GENÇLİĞE SESLENİŞ‘in gereği,
    her koşul ve durumda mutlaka, ne pahasına olursa olsun, yerine getirilecektir.

YURTTA BARIŞ – DÜNYADA BARIŞ özlem ve ilkesiyle;

– TÜRK ULUSU’nun – TÜRKİYE DEVLETİ’nin TÜRKİYE CUMHURİYETİ’NİN KURULUŞUNUN 93. YILDÖNÜMÜNÜ
– UMUT, KIVANÇ, COŞKU ve SARSILMAZ BİR KARARLILIK
– ve SINIRSIZ BİR ÖZGÜVENLE KUTLUYORUZ.

BU DURUŞUMUZU DOSTA DÜŞMANA
VARGÜCÜMÜZLE HAYKIRARAK DUYURUYORUZ..

YAŞASIN CUMHURİYET!
YAŞASIN TÜRKİYE CUMHURİYETİ!
YAŞASIN ATATÜRK CUMHURİYETİ!

  • “Benim ölümlü bedenim elbet bir gün toprak olacaktır. Fakat Türkiye Cumhuriyeti
    sonsuza dek yaşayacaktır ve Türk Ulusu, güvenlik ve mutluluğunu temel alacak
    ilkelerle, uygarlık yolunda tereddütsüz yürümeye devam edecektir.“
    Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK

Sevgi ve saygı ile.
28 Ekim 2016, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. Öğretim Üyesi
Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

Yazımızın pdf biçimi : yasasin_turkiye_cumhuriyeti_93_yasinda