Etiket arşivi: küresel rekabet

Üniversiteler küresel tehdit altında

Erinç Yeldan
Erinç Yeldan
Cumhuriyet, 31 Mart 2021

Üniversiteler küresel tehdit altında

Geçen hafta sonu Boğaziçi Kelepçesiz Akademi öğrencileri Tehdit Altında Üniversiteler başlığıyla uluslararası düzeyde katılımcılarla birlikte önemli bir söyleşi-panel gerçekleştirdi. Macaristan Central European University’den Andrea Peto; Brezilya Pontifical Catholic University of Rio Grande do Sul öğretim üyesi Fernanda Martins, Yunanistan Panteion Üniversitesi’nden Athena Athanasious; Sırbistan Belgrad Üniversitesi’nden Gazela Pudar Drasko ve Boğaziçi Üniversitesi’nden Zeynep Gambetti yaklaşık 3 saat boyunca bizlere tüm dünyada üniversitelerin nasıl bir küresel tehdit altında olduğunu gerek kuramsal gerek tarihsel gerekse de hayattan canlı örnekler vererek paylaştılar.(*)
Andrea Peto konuşmasında, üniversitelerin il-liberal ve otokratikleşen devlet aygıtının giderek birer yandaş kurumuna dönüştürüldüğünü aktardı. Andrea Peto’ya göre bir yanda devlete ve otoriteye bağlılık, bir yandan da piyasa koşullarında kâr amacı güden birer işletmeye dönüştürülen üniversiteler artık özgür bilimin üretildiği kurumlar olmaktan çıkarılmaktadır. Üniversiteler giderek neoliberal devlete ve piyasanın rekabetçilik mantığına meşruiyet kazandırma uğraşına itilen bürokratik örgütler olarak çalışmaktadır. Bu dönüşümün bir parçası olarak artık toplumsal cinsiyet, sosyal eşitlik ve eleştirel bakış açısını korumaya çabalayan çalışmalar akademinin dışına itilmekte, hatta deyim yerindeyse düşman olarak nitelendirilmektedir.
Özetle, piyasanın mantığına aykırı her uğraşın düşman olarak adlandırıldığı bir küresel rekabet dünyasında üniversiteler de payını almaktadır.
Söz konusu otokratikleşme ve merkezileşmeye en çarpıcı örneği ise Fernanda Martins sunmaktaydı. Fernanda Martins, Jair Bolsanaro’nun Brezilyası’nda eğitim kurumlarında idari görevlendirmelerin giderek emekli subaylar, generaller ve askeri personelden oluşturulmaya başlandığını; böylelikle Brezilya’da kamusal eğitimin militarizeleştirildiğini çarpıcı örneklerle aktarmaktaydı.

***

Aynı günlerde bir yandan da Bilim Akademisi’nin yayın organı Sarkaç dergisinde Boğaziçi Üniversitesi’nden Prof. Dr. Ayşın Ertüzün“Dünya çapında üniversite olmak: Akademik özgürlük ve üniversite özerkliği” başlıklı yazısında bilimsel araştırmanın temelinde akademik özgürlük vardır diyerek şu tanımı paylaşmaktaydı:

“Akademik özgürlük, öğretim üyelerinin ve araştırmacıların, araştırma gündemlerini / konularını belirleme; doğruyu bulmak için diğer araştırmacılar ve öğrenciler ile eleştirel fikir tartışması yapma; kanıta, akla dayalı olarak yaptıkları araştırmalara ilişkin çıktıları araştırmacılar, öğrenciler ve kamuoyuyla paylaşma özgürlüğüdür.”

Ayşın Hoca yazısında kısa bir süre önce Gothenburg Üniversitesi V-Dem Enstitüsü tarafından yayımlanan 2021 Demokrasi Raporu’na ve Mart 2021’de de Küresel Kamu Politikaları Enstitüsü (Global Public Policy Institute – GPPi) tarafından yayımlanan “Özgür Üniversiteler: Akademik Özgürlük Endeksini Eyleme Geçirme” başlıklı raporuna atıf vererek Liberal Demokrasi Endeksine (LDE) göre hızla otokratikleşen 10 ülke arasında maalesef Türkiye’nin de bulunduğunu ve Polonya ve Macaristan’ın ardından 3’üncü sırada yer aldığını aktarıyordu.

Ayşın Ertüzün Hoca yazısını “Yükseköğretim kurumlarımıza yön veren mercilerin dünya üniversite sıralamalarında Türkiye’deki üniversitelerin niye ilk 100 üniversite arasında yer almadığı konusunu dikkatle ele almaları, sistematik faktörler yanında söz konusu rapor ve belgeleri birbirlerini tamamlayan bir bütünlük içinde değerlendirerek üniversitelerimizin bu sıçramayı yapabilmelerini sağlayacak akademik özgürlük ortamını ve üniversite özerkliğini yeniden tesis edecek adımları atmaları elzemdir” sözleriyle tamamlamaktaydı.

“Aksi takdirde üniversitelerimizin dünya çapında üniversiteler olmaları ve üniversite sıralamalarında üst sıralarda yer almaları hayalden öteye gidemeyecek”.

Ayşın Ertüzün Hoca’nın uyarılarına katılmamak mümkün mü?

(*) Söz konusu panel YouTube kanalında “Universities At Risk” başlığı altında yer almakta.

TÜRKİYE’de ÇIĞIRINDAN ÇIKAN İŞLENDİRME (İSTİHDAM) POLİTİKALARI ve ACİL ÇÖZÜM

TÜRKİYE’de ÇIĞIRINDAN ÇIKAN İŞLENDİRME (İSTİHDAM) POLİTİKALARI ve ACİL ÇÖZÜM


Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Ankara Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı (E)
Sağlık Hukuku Uzmanı, Siyaset Bilimi – Kamu Yönetimi (Mülkiye)
www.ahmetsaltik.net         profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik     twitter  @profsaltik

Türkiye’de 2017 Anayasa değişikliklerinin ardından yürürlük alan, kendine özgü (sui generis) – siyasal yazında örneği olmayan ucube Cumhurbaşkanlığı Hükümet sisteminde, Cumhurbaşkanına doğrudan bağlı 5 Ofis’ten biri “İnsan Kaynakları Ofisi” dir. 16 Bakanlıktan Sanayi ve Kalkınma Bakanlığı başta olma üzere Milli Eğitim Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı, değişen ölçülerde öbür Bakanlıklar ve YÖK hem eğitim hem istihdam politikaları ile ilişkilidirler. “İnsan Kaynakları Ofisi”, daha çok gereksinim duyulacak insangücünü nicel ve nitel olarak öngörme yanındadır (tarafındadır). YÖK, hem öngörü hem sunu (arz) yönünde ikili bir işlevle yükümlüdür.

İşlendirme (istihdam) politikaları çok değişkenli olmaları bakımından, ciddi güçlükler içerirler. Anılan değişkenler İçsel (Ülkesel) ve Dışsal (küresel, uluslararası) olarak 2 ana kümeye ayrılabilir. Ülkesel değişkenlerin başında nüfus ve demografik nitelikleri belirtilebilir. Sözgelimi Türkiye’de 2020 sonunda 84 milyon vatandaş ve 6 milyon dolayında geçici (?) sığınmacılar, kaçaklar.. olmak üzere 90 milyona varan devasa bir topluluk yaşamaktadır! Her yıl 50 milyona yakın turist gelmektedir (Pandemi koşulları bir yana konursa). Nüfus artış hızı %1,45 gibi dünya ortalaması olan %1,10’dan oldukça yüksektir, 2019’da nüfus net olarak 1,2 milyon artmıştır. Bu sayısal dinamikler bir yandan fırsatlar sunarken, bir yandan da ağır ve çok boyutlu sorunlar doğurmaktadır; İşlendirme (istihdam) sorunu bunların başındadır ve sorun salt ülkesel ölçekte değil, küresel bunalım boyutundadır.

Ülkemizde kritik denge sağlanamamakta, örneğin sayıları 0,5 milyonu aşan mezun edilmiş öğretmen, bir o denli hekim dışı sağlı çalışanı  istihdam edil(e)memektedir. Bu olgu açık, tipik bir sunu (arz) fazlalığı olarak tanımlanmaktadır AKP = RTE tarafından ve salt bu alanlarla  sınırlı da değildir. 330 milyon nüfuslu ABD’de 21 milyon sağlık çalışanı görevdedir, her 1000 (bin) nüfusa 64 sağlık emekçisi düşmektedir. Türkiye’de ise 1,1 m / 90 milyon üzerinden bu ölçüt %o (binde) 12,2 olup ABD’nin 1/5’i düzeyindedir. Zaten SAİG (sağlık insangücü) standartlarında Türkiye, 36 OECD ülkesi içinde sonlardadır.

Hekimlik* dışında hemen her alanda Türk eğitim sistemi, insangücü politikalarında dramatik yanılgılara düşmüş ve çok ciddi sayıda eğitilmiş – diplomalı işsiz yaratmıştır. Öte yandan, ülkesel ve küresel dinamiklere bağlı olarak yaşanan kapitalizmin bitmeyen sürgit dönemsel bunalımları, istihdam yaratma ve artırmada bir istikrar sunamamaktadır. 2008’de başlayan ve hala sonlanamayan küresel ekonomik bunalım, IMF kestirimleri ile 45 milyon işsiz doğurmuştur. Öte yandan, küresel finans-kapital, mali araçlarını bankaları kurtarma yönünde kullanmış, işsizlik ve sonuçları ötelenmiştir. Gizli işsizlik, neredeyse açık işsizlik ölçüsünde yakıcıdır!

Türkiye’de istihdam sorunu her 2 yönüyle “sunu – istem” eksenlerinde ağır biçimde yaşanmaktadır. Ekonomi, içsel – dışsal etmelerin yüküyle, her yıl artan 1,2 milyon dolayında insana istihdam olanağı sunamamaktadır. Kamu kesimi sürekli olarak KüreselleşTİRme (= Yeni emperyalizm!) baskısıyla küçültülmekte, kamu hizmetleri daraltılarak piyasalaştırılmaktadır. Özel sektör ise, en çok kâr dürtüsü ile en az çalışanla işleri götürme politikası gütmektedir.

81 ilde üniversite (!)” politik seçimi ile genç işsizliği birkaç yıl ötelenmiş ancak ulusal kaynaklar ciddi biçimde israf edilirken, bu kesimde işsizlik en yüksek oranlara, 1/3’lere dek tırmanmıştır! PhD (Doktora) derecesi olan bin dolayında işsizimiz vardır ve bu olgu yeterince çarpıcıdır; hızlı bir beyin göçü nedenidir!

Öte yandan bilim – teknolojide dev adımlarla ilerlemeler olmakta, bu gelişmeler yeni uzmanlık alanları gerektirmektedir. Bu olgu da istihdam süreçlerinin “istem” (talep) yanını oluşturuyor. Yazılım mühendisliği, Mekatronik mühendisliği, gen ve moleküler biyoloji, tıp uzmanlık dallarında artan çeşitlenmeler gibi. Küresel rekabet, çok ağır koşullarda kendi dinamiklerini adeta dayatmaktadır.

Ek olarak, üretim desenlerinde – araçlarında devrimsel nitelikte sıçramalar yaşanmaktadır.
MER” kısaltmasıyla uluslararası terminolojiye yerleşen adlandırmayla “Man Equivalent Robot” teknolojisi ufuk ötesi açılımlar getirmiştir. Son yıllarda yapay zeka ile donatılan “AI-MER” ler “Android” / İnsansı olarak adlandırılmaktadır. 2030’a dek, önümüzdeki 10 yılda 800 milyon insan, bu Endüstri 4.0 Devrimi bağlamında istihdam dışı kalacaktır. O halde insangücü arzında sınırlama kaçınılmazdır, bu da NÜFUS PLANLAMASI ile olacaktır. Gelişmiş ülkeler potansiyel gelişmeleri öngörmüş ve önlemlerini almışlardır, negatif nüfus büyümesi aşamasına geçmişlerdir.

Çok ağırlaşan Çevre kirlenmesi başka seçenek bırakmamaktadır; KOVİT-19 salgını tipiktir!

Türkiye, orta erimde nüfusunu 50 milyon dolayında tutmayı hedeflemelidir. Tersine bir tercih, durdurulamayacak bir  sömürgeleşme doğuracaktır!

Çağımızda asıl olan kalabalık – niteliksiz kitleler (gerici – sömürgen siyasal partiler için oy depoları !) değil, nitelikli – küresel rekabet gücünde dinamik bir nüfustur ve bu olgu stratejik önemdedir.

Abraham Maslow’un Gereksinimler Katmanlanması (Hiyerarşisi) kuramında kendini gerçekleştiren “Antropofil Homo Sapiens”e erismenin (Nirvana!?) başkaca bir yolu ve aracı gözükmemektedir.

TSK, yakın geçmişin yarısı kadar sayısal insangücüne indirgenmiştir. Er – erbaş için bile “uzman” nitemi – donanımı aranmaktadır. Yüksek teknolojik donanımlı bir TSK’nın 700 binleri aşan kol gücüne artık gereksinimi yoktur..

“HER AİLEYE 1 ÇOCUK” politikası ülkemizde / dünyada hızla uygulanmaya konmalıdır.

  • Ancak Türkiye’de hala “muazzam” bir nüfus artışı, AKP = RTE tarafından hesapsız (?!) biçimde teşvik edilmektedir.
  • Ülkemiz “Demografik Fırsat Penceresi” ni de kaçırma kritik riskiyle yüzleşmektedir; “sandviç toplum” a doğru sürüklenmekteyiz, örn. SGK ilan edilmemiş bir iflas içindedir!

Ülke kaynakları ve küresel olanakları / güçlükleri dikkate alan çok yönlü ve devingen (dinamik) istihdam politikaları yaşamsal önem taşımaktadır.

  • Yüksek işsizlik oranlarının kısa – orta erimde son derece ciddi stratejik istikrar sorunları yaratması kaçınılmazdır.

Bu bakımdan, DPT’nin (Devlet Planlama Teşkilatı) yeniden açılarak merkezi – ulusal kalkınma planları kapsamında istihdam politikaları da her 2 yönde (sunu – istem), kamusal sorumlulukla ve hızla akılcı (rasyonel) temellere dayandırılmak zorundadır.

  • İktisadi temelde PİYASACILIK ve siyasal düzlemde KÜRESELCİLİK, azgelişmiş ülkelerin iktisadi-siyasi istilası ve işgalidir. Buna karşılık memleketlerin yapabilecekleri şey açıktır:
  • İktisadi temelde PLANLAMACILIK ve siyasal düzlemde BAĞIMSIZLIK.” (K. Nweihed)
  • Kamu öncülüğünde planlı karma ekonomi!
  • Başka çıkış yolu yok, yok, yok!

Sevgi, saygı ve KAYGI ile. 06 Ocak 2021, Ankara

  • Sağlık Bakanlığı 2023’te pratisyen hekimler için, 2030’da da uzman hekimler için zorunlu devlet hizmeti yükümünü kaldırmayı planlamaktadır..

Her eve buzdolabı giriyorsa, memleket refah demekmiş!

Her eve buzdolabı giriyorsa,
memleket refah demekmiş!

Yılmaz ÖZDİL
SÖZCÜ, 08 Haziran 2018

(AS: Bizim katkımız yazının altındadır..)

1 Yeni Zelanda, 2 Norveç, 3 Finlandiya, 4 İsviçre, 5 Kanada, 6 Avustralya, 7 Hollanda, 8 İsveç, 9 Danimarka, 10 İngiltere, 11 Almanya, 12 Lüksemburg, 13 İrlanda, 14 İzlanda, 15 Avusturya, 16 Belçika, 17 ABD, 18 Fransa, 19 Singapur, 20 Slovenya, 21 İspanya, 22 Japonya, 23 Hong Kong, 24 Malta, 25 Portekiz, 26 Estonya, 27 Çekya, 28 Uruguay, 29 Costa Rica, 30 Mauritius, 31 Şili, 32 İtalya, 33 Kıbrıs Rum Kesimi, 34 Polonya, 35 Güney Kore, 36 Slovakya, 37 Letonya, 38 Malezya, 39 Panama, 40 İsrail, 41 Birleşik Arap Emirlikleri, 42 Litvanya, 43 Hırvatistan, 44 Yunanistan, 45 Trinidad Tobago, 46 Katar, 47 Macaristan, 48 Güney Afrika, 49 Arjantin, 50 Romanya, 51 Surinam, 52 Brezilya, 53 Makedonya, 54 Bostwana, 55 Jamaika, 56 Sri Lanka, 57 Bulgaristan, 58 Karadağ, 59 Ekvador, 60 Filipinler, 61 Endonezya, 62 Tayland, 63 Dominik Cumhuriyeti, 64 Peru, 65 Meksika, 66 Sırbistan, 67 Bahreyn, 68 Namibya, 69 Nikaragua, 70 Umman, 71 Kuveyt, 72 Kolombiya, 73 Paraguay, 74 Arnavutluk, 75 Vietnam, 76 Moğolistan, 77 Kırgızistan,

78 biz.

Küresel Refah Seviyesi Endeksi
‘nde Türkiye’nin yeri bu.
*
Eğitim kalitesinde Ruanda’nın Gana’nın Senegal’in Ürdün’ün bile gerisinde 80’inci sıradayız.
Kişisel özgürlüklerde Kamboçya’nın Honduras’ın Burkina Faso’nun bile gerisinde 94’üncü sıradayız.
Sivil toplum birikiminin değerlendirildiği sosyal sermayede Belize’nin Nepal’in Hindistan’ın bile gerisinde 104’üncü sıradayız.
Güvenlikte İran’ın Lübnan’ın Tanzanya’nın Bangladeş’in bile gerisinde 126’ncı sıradayız.
*
Asrın liderimiz hâlâ “Türkiye ekonomisi tüm başlıklarda gelişmiş ülkelerden dahi çok ileri seviyededir, dünyada bir numara” diyor. Hâlâ “her eve çamaşır makinesi giriyorsa, her eve buzdolabı giriyorsa demek ki refah seviyesi var” diyor.
*
O halde 24 Haziran’da Çelik’e oy verseydik keşke. Hem bundan sevimli.
Hem çamaşır makinesi ve buzdolabının yanında televizyonu da var.
*
Ali Koç Aziz Yıldırım’ı kargoladı. Çelik bunu haydi haydi paketlerdi.
======================================
Dostlar,

Ağzına geçelim ATATÜRK‘ü, Mustafa Kemal sözcüklerini bile almamaya yeminli vefa dolu 2. dönem TBMM Başkanı üstadımız İsmail Kahraman da aşağıdaki gibi buyurmuşlar
(SÖZCÜ, 08 Haziran 2018)..

Eklemişler, geldiğimiz yerin değerini bilelim diye..

TBMM Başkanı Kahraman: Artık dünyaya beyin ihraç ediyoruz

Bu sözün neresi irdelenebilir ve düzeltilebilir ki?
Biz tarihe ve Ulusumuzun vicdanına bırakalım..
Ama şunu da ekleyelim : Yüz ifadesi Kahraman’ın deriiiiiiiiiiin endişesini saklayamıyor..
Dolayısıyla doğruyu söylemediğini / söyleyemediğini haykırıyor bereket..
****
Değer mi gündelik siyaset için.. Yazık değil mi bu ülkeye ve halka?

Dürüstlük insan olmanın ve de İslamiyetin baş koşulu değil mi?

Başınızı yastığa koyunca nasıl uyuyacaksınız?

Diyelim ki beyin ihracı gerçekten yapıyoruz; bu doğru mu?
Niçin kaçırıyoruz o beyinleri yaban ellere??
Böyle yaptığımız için mi Türkiye bunca ağır çok yönlü bunalıma sokuldu son 15,5 yılda?

Orta derecede küresel rekabet edebilecek yalnızca 10 üniversitemiz varken mi oluyor bu ihraç?

Sevgi ve saygı ile. 08 Haziran 2018, Datça

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com