Etiket arşivi: geçici koruma statüsü

Türkiye’nin düzensiz göçmen sorunu: Afganlar

Cumhuriyet, 11 Mayıs 2022

Bilindiği üzere ülkemiz son zamanlarda hızlanarak artan Afgan göçü ile birlikte büyük bir düzensiz göç sorunuyla karşı karşıya.

Afganistan’da 1990’lardan bu yana süregelen çatışmalar ve bunun sonucunda ortaya çıkan iç karışıklık 2000’lerin başından itibaren (bu yana) bölgede yaşayan Afganların ülkelerini terk etmesine yol açtı. 2001’de Amerika’nın El Kaide’yle mücadeleyi bahane ederek Afganistan’a müdahale etmesi sonrası ülkeden göç edenlerin sayısı artarak devam etmiş, 2021’de Taliban’ın Afganistan’da egemenliğini ilan etmesi sonucu doruk noktasına ulaşmıştır. Afganlar bu süreçte Pakistan ve İran başta olmak üzere Türkiye, Tacikistan, Özbekistan gibi ülkelere göç etmiştir ve bu göç günümüzde de sürmektedir.

HUKUKSAL DURUM

Türkiye özellikle Suriye iç savaşının başlangıcıyla birlikte (2011) büyük bir sığınmacı problemiyle karşılaşmış, bu süreçte Suriye’den Türkiye’ye daha önce benzeri görülmemiş büyüklükte bir göç gerçekleşmiştir. Göç İdaresi Başkanlığı tarafından 21 Nisan 2022’de açıklanan verilere göre Türkiye’de kayıt altına alınmış geçici koruma statüsündeki Suriyeli sayısı toplam 3.7 milyon-dur. Bu kişiler, Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu’nun 91. maddesi ve Geçici Koruma Yönetmeliği gereğince “Geçici koruma statüsündedir”.

Bu statü, YUKK’nin 91. maddesine göre kitlesel olarak Türkiye Cumhuriyeti sınırlarına gelen ve uluslararası koruma talebi bireysel olarak değerlendirmeye alınamayan yabancıların uluslararası koruma ihtiyacının sağlanması için acil çözümler bulmak üzere geliştirilen korumayı ifade etmektedir. Bu düzenleme, Suriyelilerin durumu özelinde uluslararası hukuktan bağımsız olarak oluşturulmuş bir iç hukuk düzenlemesidir. Bu düzenlemeyle Suriyeli sığınmacılar kayıt altına alınmış ve kendilerine geçici bir kimlik kartı verilmiştir.

Afganistan’dan ülkemize gelenlerin durumu ise Suriyeli sığınmacılardan farklıdır. Bu kişilerin büyük bölümü kayıt dışı ve hukuki statüsü bulunmayan düzensiz (kaçak) göçmenlerdir ve bu kişiler için uluslararası koruma süreci başlatılması da hukuken mümkün değildir.

‘KAÇAK GİRİŞ’

Bunun sebebi Türkiye’nin taraf olduğu Cenevre Sözleşmesi ve YUKK’de bulunan düzenlemelerdir. YUKK’nin 74. maddesi,

“Başvuru sahibinin, sözleşmeye uygun korumayla sonuçlanabilecek bir uluslararası koruma başvurusu yaptığı veya başvurma imkânının olduğu güvenli üçüncü bir ülkeden geldiğinin ortaya çıkması durumunda başvuru kabul edilemez olarak değerlendirilir ve güvenli üçüncü ülkeye gönderilmesi için işlemler başlatılır” demektedir.

Afganistan’dan gelenler Türkiye’ye gelmek için yine Cenevre Sözleşmesi’ne taraf ülkelerden olan İran’dan geçmekte ve buradan Türkiye’ye varmaktadır. Dolayısıyla bu kişilerin İran’da uluslararası korumaya başvurma imkânı (olanağı) bulunmaktayken bu sürecin işletilmeden Türkiye’ye giriş yapmaları “kaçak giriştir”. Türkiye’nin, sınırlarından kaçak giren bu kişiler için uygulayabileceği bir koruma statüsü bulunmamakla birlikte, YUKK’nin 74. maddesi bu durumda uygulanması gereken hukuksal işlemi açıkça göstermektedir.

SINIR DIŞI EDİLMELİLER

  • Türkiye’de Afganistan’dan gelerek ülkeye kaçak giriş yapan yaklaşık 1 milyon düzensiz göçmenin bulunduğu tahmin edilmekte ve bu sayı giderek artmaktadır.

Bu aşamada, tehlikenin başka bir boyutuna dikkat çekmek için Afganistan’dan gelen kişilerin, Suriye’den gelen sığınmacılardan farklı olarak geçmişte ülkesinde savaşmış olan savaşçılar olduklarını ve daha siyasi nedenlerle Afganistan’dan kaçtıklarını belirtmekte fayda var. Bu durum ülkemiz için hem bugünümüzü hem de yarınımızı tehdit eden büyük bir güvenlik sorunudur.

Bütün bunlar göz önüne alındığında;
– sınırlarımızdaki kaçak göçmen geçişine karşı bir an önce gereken tedbirler alınmalı ve
– ülkemize kaçak giriş yapanlar için YUKK’nin 74. maddesi işletilerek bu kişiler sınır dışı edilmelidir!

AV. ARİF ANIL ÖZTÜRK

FLASH TV Konuşmamız – Türkiye’nin Demografik Yapısını Dinamitleyerek Parçalamak

Dostlar,

Bu gün, 2 Mart 2022 Çaramba günü saat 14:00’te FLASH TV‘de olacağız.

Sn. Gülgün FEYMAN BUDAK bizi konuk edecek sağolsun..

Programın adı : Beni İkna Et.. 45-50 dk. süremiz olacak

Konu                                       :

Türkiye’nin Demografik Yapısını Dinamitleyerek Parçalamak

Türk halkının %80’den çoğu ülkemizdeki düzensiz göçmen – geçici koruma statüsü altında olanların ülkelerine yollanmasını istemekte.
AKP seçmeninde bu oran %84..
Ancak Erdoğan iktidarı, bu olguyu da göre göre”göndermeyeceğiz” demekte. Buyruk (emir) büyük yerlerden olmalı?

Ne denli acı ve ne denli tehlikeli ülkemiz için değil mi??


Oysa tablo sanıldığından, gösterildiğinden çook daha ciddi..


Hatay BŞB Başkanı meslektaşımız Doç. Dr. Lütfü Savaş, deyim yerinde ise çığlık atmakta..

  • Hatay’lı yurtseverler acı içinde, her yeri satılan Hatay için SATAY demekteler.

Büyük ATATÜRK’ün olağanüstü çabalarla anavatana diplomasi ile kattığı Hatay, en hafif deyimi ile aymaz iktidarlarca emperyallere feda mı edilecek??

Bu gidişi durdurmalıyız, durdurmak zorundayız.

25 Mart 2022 akşamı saat 19:00 – 20:00 arasında Meltem TV‘de bu konuyu bir kez daha i

şleyeceğiz Sn. Gülgün Feyman ile.

Bilgi ve ilginize sunarız.

Sevgi, saygı ve kaygı ile. 23 Mart 2022

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
A​tılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı ​AbD
​Sağlık Hukuku Uzmanı, ​Kamu Yönetimi – Siyaset Bilimci (​Mülkiye​)​
www.ahmetsaltik.net        profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik      twitter : @profsaltik    

 

 

HALK TV Programımız – 21 Ağustos 2021

Dostlar,

Türkiye gündem kor alev. Her yan ağır sorun.
Neden çok açık, AKP = RTE iktidarı; bilerek – bilmeyerek ülkemizi tükettiler!

Konuşmamızın 1. ve 2. bölümünü izlemek için tıklayınız (toplam 26 dk):
https://www.youtube.com/watch?v=fBlWEcYqjEM
https://www.youtube.com/watch?v=lkUGzpOHhoU

İlk 3 çeyrek saatte katıldığımız program derecelemede (rating) gene 1. oldu! Ulusumuza gerçekleri anlatacağız hep. HALK TV ve Sn. Fatih Ertürk’e her hafta bizi bu programa ilk ve sürekli konuşmacı aldıkları için ve destekleyen halkımıza içten teşekkür ediyoruz. AYDINLANMA kazanacak!

***
– Ülke nüfusunun 1/10’una tırmanan görülmemiş “yurttaş olmayan nüfus”.
Bu insanlara Uluslararası Hukuk diliyle mülteci de, sığınmacı da göçmen de denemez. O yüzden, “geçici koruma statüsü“ne alınan “yurttaş olmayan nüfus” nitelemesini yeğliyoruz.

AKP = RTE iktidarının göçmen politikası demografik yapıyı dönüşümsüz ve çok ağır biçimde alt üst edecek nitelikte, üstelik orta erimde.. 1-2 onyıl içinde! 19 yıldır iktidarda olan bir siyasal kadronun bu olağanüstü ağır bedelleri öngör(e)memesi olanak dışı. Öngör(e)miyor ise GAFLET, tersi İHANETTİR!

– 28 Temmuz’da başlayan ve 3 haftayı geçen önlenemeyen / söndürülemeyen yaygın orman yangınları..

– Ekonomideki kara delikler, ülke kaynaklarının yurtdışına akıtılması, yüksek enflasyon, işsizlik, yoksullaşTIRma..

– Demokratik – laik- sosyal Hukuk devletinin neredeyse bitirilmesi; temel hak ve özgürlüklerin OHAL’den öte eylemli olarak (fiilen, de facto) sınırlandırılması.

– Dış politikada süren beceriksizlikler, düzeysizlikler, ağır fatura.. Etyopya Başbakanının Mustafa Kemal ATATÜRK hakkında olumlu sözlerinin sözde çevirmenlik yemini etmiş bir şarlatan tarafından çeviride kasıtlı olarak atlanması ve bu sözcüklerin herkesçe duyulduğunu bile hesap edemeyen zeka fukaralığı.

– Yurttaşların can ve mal güvenliğinin kalmaması.

– AKP döneminde yapılan yolların çökmesi, köprülerin yıkılması, havaalanı pistlerinin çatlaması, HES’lerin patlaması…. imar rantı iştahının doymazlığı ile talan edilen doğal çevre ve geleceğimiz.

– Eğitimdeki bilinçli çökertme ve üniversite giriş sınavlarında dökülen yüzbinlerce genç.. buna karşın yurt dışına nitelikli beyin göçü; yeni sömürgeleştirme!

– Nüfus artışının akıl almaz biçimde teşviki ile Ulusun kalabalık – niteliksiz bir sürüye yozlaştırılmak istenmesi ve zavallı ve ilkel çobanlık hevesleri.

– Yandaşlara ihale, vergi bağışıklığı, birkaç maaşlı işler, kamuda kritik konumlar..

75-80 yaş üstü emekli generallerini hapse atan bir ülke.. Oysa 28 Şubat 1997 kararları resmen MGK Kararına dönüşmüş hukuksal belge, devlet arşivinde. 28 Şubat MGK kararlarını Başbakan N. Erbakan ve Yardımcısı T. Çiller imzaladı. Bu kararlar Abdullah Gül tarafından bir genelge işle işleme kondu. Başına “28 Şubat Kararları” denmeksin halk onayına sunulsa ne denli oy alır acaba?

Veee, yönetilemeyip sokağa bırakılan sahipsiz, ÖKSÜZ – YETİM SALGIN! Ölüm sayısının günde 200’leri aştığı, her gün 20 binler dolayında yeni hasta..
***
Yanıtı verilmesi gereken yakıcı soru, Türkiye’nin bu lanetli ve kurgulu kuşatmaya nereye dek dayanabileceği, tüm koşulları fazlasıyla oluşan MEŞRU DİRENME HAKKINI ne zaman ve nasıl kullanacağıdır.

  • Ulusa önderlik, öncülük edilmesi ve örgütlenmesi kaçınılmaz ve ertelenmez bir tarihsel yükümlüktür. TBMM içi ve dışı toplumsal muhalefet hızla organize olmak durumundadır.
  • Yarın çok geç” uyarısını hak edecek güncel topludurumdan (konjektürden) daha tipik olanı deneyimlenmemiş olsa gerektir ancak günümüz Türkiye’sinde yaşanmaktadır.
    ***
    Tüm bunlar en çok 30 dakikalık bir TV programında nasıl konuşulabilir ki!? 20 Ağustos 2021 akşamı verileri aşağıda. Günlük ölüm sayısı 200 gibi devasa bir rakamı aşkın. Günlük yeni olgu / vaka / hasta sayısı 20 bin! Hastalığa yakalanan her 100 kişiden 1’i ölüyor (%0.9). Bu oran nedense dünya ortalamasının yarısı!

Dünyada günlük tanı alan yeni olgu sayısı tırmanıyor.. Bu rakam 20 Ağustos 2021 günü 700 bine çok yaklaştı. Türkiye’ye, nüfusuna göre bu toplamın kabaca %1,1’ü düşmesi beklenirken, nerdeyse 3 katı düşmekte. Evet, dünyada da tırmanış var ama bizde 3 kat daha hızlı! Niçin ?? Bunca aşılama (?!) varken?? Delta varyantı yaygınlığının %93’lere vardığını Dr. Koca’dan daha yeni öğrendik!

6,2 milyona varan toplam olgu / vaka / hasta sayısı ile dünyada 7. sıradayız ama nüfusumuz bakımından 17. sıradayız. Hastalık yükü dünya otalamasının üstünde! Komşumuz İran Dünya 2.si, Rusya ise dünya 8. si.. İran’dan Afgan göçmen akıyor, Rusya’dan da turist..

Almanya ve İngiltere Türkiye’yi kırımızı listede tutmakta, ABD ise en üst düzey olan 4 / Kırımızı alarm kümesine koydu ülkemizi ve yurttaşlarına “gitmeyin” dedi!

Geçtiğimiz hafta, önceki haftaya göre dünyada Kovit-19 ölümleri yaklaşık %1 azalırken, bizde %42 arttı! Niçin? Neler oluyor??

Aktif hasta sayısı 441,472’ye ulaştı! Yani iyileşenden çok yeni hastamız var!
1 Temmuz 2021’de tüm kısıtlar kaldırıldığında toplam aktif hasta sayısı 80 bin idi, 50 günde 442 bine vurdu, 5,5 kat büyüdü! Neyi seyretmekteyiz?
Ölümler, 1 Temmuz 2021’de tüm kısıtlar kaldırıldığında 42 idi, 50 günde 232’ye erişerek neredeyse 6’ya katlandı. Salgını yönetebiliyor muyuz gerçekten??

Alttaki çizimde (grafikte) 4. dalga çok net olarak görülmekte, 2. dalgayı aşmak üzere. 1 Temmuz 2021 kararı ile tüm kısıtları kaldırarak bu sonucu bile bile iktidar politik seçimini yapmıştır.


Salgın Epidemiyolojik ilkelerin gereği olarak değil, politik – popülist – ekonomik – turistik gerekçelerle sözde yönetilmekte, özde sahipsiz bırakılmaktadır, ÖKSÜZDÜR!

Ölenlerin resmi toplamı 54 bini geçmiştir ve Dünya Sağlık Örgütü bu sayıları 3 ile çarpma gereğini vurgulamaktadır. Nitekim TÜİK, hala 2020 ölüm istatistiklerini açıkla(ya)mamıştır, siyaset kurumu gerçekleri saklamaktadır.
***
Zaman ölçüsünde bunları, yeni gelişmeleri, aşı karşıtlığını konuşacağız / KONUŞTUK

Bilgi ve ilginize sunarız.

Sevgi ve saygı ile. 21 Ağustos 2021

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Atılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı
Sağlık Hukuku Uzmanı, Siyaset Bilimi – Kamu Yönetimi (Mülkiye)
www.ahmetsaltik.net          profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik     twitter  @profsaltik

Mülteci sorunu böyle çözülmez

Mülteci sorunu böyle çözülmez

Deniz Yıldırım
Cumhuriyet, 04.03.2020
İdlib’de askerlerimizin şehit edilmesinin ardından iktidarın ilk tepkilerinden birisi, Avrupa’ya kaçak geçişlerin önünü açmak oldu. Mesaj da belliydi: “Batı bize bu konuda destek vermezse, aynı sorunu kapısında bulur.” O günden beri İçişleri Bakanlığı neredeyse saat saat, kaç mültecinin Türkiye’den Avrupa’ya geçtiğinin bilgisini paylaşıyor. Son sayı yüz yirmi binin üzerindeydi.

Diyelim ki böyle. Bu yöntem sorunu çözer mi? Yine verilerle konuşalım. İçişleri Bakanlığı Göç İdaresi Genel Müdürlüğü yıllara göre Türkiye’ye giriş yapan düzensiz göçmenlerin (özellikle doğu sınırımızdan giren Afganistan, Pakistan göçmenleri) ve geçici koruma statüsündeki Suriyelilerin sayısını yayımlıyor. Epey de düzenli; bunun için teşekkür edelim. Biz Batı sınırını açıyoruz da; Doğu sınırındaki durum ne olacak dedirten cinsten veriler. 2015’te 146 bin 485 göçmen kaçak yollarla giriş yapmış. Bu sayı 2018’de ise 268 bine yükselmiş. Tahmin edin, 2019’daki durum nasıl? Ben söyleyeyim: 454.662’ye yükselmiş. Bu elbette yakalanıp kayıt altına alınanların sayısı. 4 yıl öncesine göre 3 kat; geçen yıla göre neredeyse %70 artış. Son 15 yılın rekoru. İllegal sınır geçişleri, “sınır güvenliği” konusunun en çok vurgulandığı dönemde katlanarak artmış. Özetle iktidar Yunanistan’a geçişleri açsa da çoğu kişi gitmiyor, gidenlerin çoğu da sınırdan çevriliyor. Batı’dan gidebilenlerden çok sayıda insansa Doğu’dan gelmeyi sürdürüyor.

Ağırlık noktası da belli. 2018’de kaçak yollarla girenlerin 100.841’i Afganistan uyrukluydu; 2019’da ise 201.437’si. Üstüne bir de Türkiye’de geçici koruma statüsünde yaşayan 3 milyon 588 bin Suriye vatandaşını ekleyin; tablo ortada.

  • 4 milyonun üzerinde sığınmacı Türkiye’de, yıldan yıla da bu sayı artıyor. 

Kaç yıldır Almanya ile, AB ile benzer sürtüşmeler yaşanıyor. O sürtüşmelerden beri Türkiye’nin barındırdığı mülteci sayısı arttı mı, azaldı mı? Sorunu Türkiye lehine çözmeye yetti mi bu politika tarzı? Hayır.

Dolayısıyla yapılan iş daha çok iç politikaya dönük kanımca. Onlarca askerimizin bir başka ülkede şehit edilmesi sonrasında milli tepkiyi yönetmekte zorlananların, toplumsal huzursuzluğun başka bir yansıması olan mülteciler kartı üzerinden, Batı’ya kafa tutulduğu izlenimi de yaratarak milliyetçi rüzgârı yeniden kendi lehine çevirme girişimi olarak da görülebilir yapılanlar. Etkisi oldu mu? Oldu; iç kamuoyunun odağını başka bir alana kaydırdı.

Batı’nın rolü ve ‘ne yapmalıyız’ ?

  • Oysa mülteciler sorunundan dünyada en çok etkilenen ülkeyiz.

Akılcı hareket etmeli, yalnızlaştıracak eylemlerden kaçmalıyız. Tek başımıza çözemeyiz. İktidarın mültecilerle ilgili olarak Batı’yı sorumluluk paylaşmaya çağırması doğru. Ancak izlenen yöntem de, politika da yanlış.

Peki iktidarın yanlışları, Batı’yı aklar mı? Hayır. Bu noktada özellikle emperyalist merkezlerin ikiyüzlü tutumunu not etmekte yarar var. Batı ne diyor? “Parasını verelim, bize yollamayın”. Sonuç mu? BM Mülteci Örgütü’nün 2018 verisine göre dünyadaki sığınmacıların yalnızca %16’sı gelişmiş ülkeler tarafından kabul edilmiş. Yani sorumluluğu yeterince paylaşmıyorlar.

Ne yapsın gelişmiş ülkeler? Sınırlarını korumasınlar mı?” Sınırlarını korumak için, başka ülkelere sınır ötesi harekâtlar, emperyal müdahaleler yapmaktan vazgeçebilirler öncelikle. Bir başka veri… AB’den bu kez. Avrupa Birliği ülkelerine en çok sığınma başvurusu yapan mülteciler hangi ülkelerin vatandaşı? Sırasıyla Suriye, Afganistan, Irak.

Binlerce km öteden Suriye Savaşı’na dahil olanlar, şimdi mülteciler söz konusu olunca, “biz yokuz” diyorlar.

Afganistan, 11 Eylül saldırıları sonrasında ABD tarafından işgal edildi. NATO ittifakı bu işgale ortak oldu; çatışmalar, iç savaş, bitmeyen kavgalar sonunda mülteci akını oluştu.

Irak, Afganistan’dan sonra işgal edildi. ABD öncülüğündeki “koalisyon” tarafından. Talan edilmiş, günlük yaşamın altüst olduğu, işgal ve iç kavgalarla geleceksizleştirilmiş bir ülkeden kaçışlar arttıkça arttı. Nerede şimdi o “koalisyon” güçleri?

Kimse kusura bakmasın. Dünyada en çok göç veren ülkeler, Batılı devletlerle ortaklarının petrol, para, jeopolitik üs hevesleriyle işgal ettiği, iç savaş ihraç ettiği ülkeler.

Göç veren ülkelerin çoğu otoriter rejimlere sahip, refah düzeyi düşük, ama kaynakları zengin ülkeler; göçü daha da tetikleyen ülkelerin çoğu ise, gelişmiş, refahı yüksek, kendine demokrat ülkeler.

  • Göçleri, yol açan nedenleriyle önlemek gerek. 

Askeri yöntemler çözüm değil!

Çare;

1. İç işlerinde demokratik, müreffeh (AS: gönençli) ülkelerin çoğalmasından;
2. uluslararası ilişkilerde ise emperyalist müdahaleciliğin olmadığı bir dünya düzeninin inşasından geçiyor.

Bir ülkenin tek başına başaracağı şeyler değil bunlar. Yalnızlaştıran değil, çevresinde geniş bir blok toplayan siyaset gerektiriyor.

Geldik mi yine, “Yurtta barış dünyada barış” programına.
Yaşam dört koldan dayatıyor. Particilikle, hamasetle uğraşanlar anlamaz bunu.

Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi Sonuçları, 2019

Sayı: 33705           04 Şubat 2020           Saat: 10:00

Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi Sonuçları, 2019

Suriyeliler meselesine hukuki yaklaşım

Suriyeliler meselesine hukuki yaklaşım

Prof. Dr. Sibel ÖZEL
Marmara Üniv. Hukuk Fak. 
Milletlerarası Özel Hukuk Anabilimdalı Bşk.
Cumhuriyet, 29.7.19

Suriyeliler sorununun insan hakları ile ilgili sloganlar, faşistlik ithamları ve siyasal çıkarların ötesinde sağlıklı bir biçimde tartışılması ancak konuya ilişkin uluslararası ve ulusal hukuk normlarının algılanması ile mümkündür. Türkiye Cumhuriyeti’nin yükümlülükleri de hukuk kurallarıyla belirlenmiştir. Suriyeliler hukuken mülteci statüsünde değildir.

Geçici koruma statüsü 

  • Suriyelilerin statüsü Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu m. 91’e göre
    geçici koruma statüsüdür.

AB Kosova krizinde Kosova Arnavutlarına 1951 Sözleşmesi kapsamında mülteci statüsü vermemek için geçici koruma statüsü tesis etmiştir. Zira geniş kitlelerin mülteci olarak kabulü AB için bir tehdit olarak algılanmıştır. YUKK (AS: Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu) m. 91’e göre;

  • Ülkesinden ayrılmaya zorlanmış, ayrıldığı ülkeye geri dönemeyen acil ve geçici koruma bulmak amacıyla kitlesel olarak sınırlarımıza gelen veya geçen yabancılar geçici koruma altına alınır.
  • Geçici koruma statüsü, Suriyelilere Türkiye’de koruma sağlarken, şartlar düzeldiğinde vatanlarına dönmelerini zorunlu kılan bir statüdür.

Dolayısıyla yılın belli dönemlerinde Suriye’deki akrabalarını ziyaret edip, Türkiye’ye dönüp yaşamını burada südürmek, statünün anlamı ile bağdaşmaz. Bu durum, mülteci statüsü ya da uluslararası koruma statüsü ile de bağdaşmaz. Kaçtığı ülkeye kendi rızasıyla dönen ve sonra sığındığı ülkeye geri gelen kişi uluslararası hukuk anlamında mülteci de değildir, uluslararası koruma kapsamında da değildir. Geçici koruma statüsü de anlamını yitirmiştir. Bu durum hukuki değil, tümüyle siyasi bir karardır. Geçici koruma statüsünden yabancılar için öngörülen öbür statülere geçiş söz konusu değildir.

  • Öte yandan bu statünün T.C. vatandaşlığına alınma yoluyla sonlandırılması da ulusal ve uluslararası hukuka aykırıdır.

Kurallara uyma borcu
Vatandaşlık kişinin devlet ile olan hukuki bağını ifade eder. Vatandaşın yabancıdan farklı olarak devletine sadık olma borcu bulunmaktadır. Yabancının borcu, bulunduğu ülkenin kurallarına uymasıdır. Bu nedenle Uluslararası Adalet Divanı vatandaşlık iktisabının (AS: edinmenin)  yalnızca sözlü tercih olmadığını; yeni bir devlete sadakat borcu doğurduğunu açıkça vurgulamıştır. Vatandaşlığa alınacak kişinin yeni millet kimliğinin parçası olması yani dil, kültür ve geleneksel değerleri paylaşması gerekmektedir. Sadece uzun dönem mülteciler (en az bir kuşağın geçmesi durumu) için uluslararası hukukta kabul edilen vatandaşlığa alma yöntemi, geçici koruma altında olan Suriyeliler için hukuksal bir istem olarak ileri sürülemez.

  • Öte yandan Türkçe konuşup yazamayan, Türk tarih ve kültürünü bilmeyen ve özümsemeyen Suriyelilerin kitlesel olarak vatandaşlığa alınmaları hukuka aykırı olduğu gibi, kamu düzenini bozan ciddi sosyolojik ve siyasal sorunların doğumuna yol açacaktır.

Hukuk devleti olmanın gerekleri
Türkiye bir hukuk devleti olarak bütün yabancılara ayrım gözetmeksizin hukuku uygulamak zorundadır. Bu kuralların kimi kez uygulanıp kimi kez göz ardı edilmesi Türkiye Cumhuriyeti’ni kamuoyu önünde zor durumda bırakmaktadır. Suriyeliler geçici koruma statüsünde olmasına karşın çıkarılan yönetmeliklerle çalışma ve sosyal haklar kazanmışlardır. Ancak bu durum Türkiye’de kalıcı olmalarının altyapısı olarak değerlendirilemez. AB ile yapılan Geri Kabul Anlaşması ile Türkiye üzerinden Avrupa’ya giden yasa dışı göçmenler Türkiye’ye iade edilecektir. Bir başka anlatımla mülteci ve göçmen sorununda Türkiye AB’yi korumakta ve duvar görevi üstlenmektedir. Öte  yandan Türkiye, hiçbir gelişmiş ülkenin yapmadığı biçimde, 5 milyondan çok sığınmacıya ülkesinde güvenlik ve aş sağlamaktadır. Demografik yapıyı kökten değiştiren, büyük ekonomik ve toplumsal sorunlara neden olan bu sorunda hukukun uygulanması, ırkçılık ya da faşizm olarak değerlendirilemez. Sorunun Almanya’ya işçi olarak, Almanya’nın davetiyle denetimli sayılarla giden ve Alman ekonomisine büyük katkı yapan Türk işçilerle ilişkilendirilerek konuşulması da olanaklı değildir.

Olayın sosyolojik boyutu

Geçici koruma statüsü kaldırıldığında Türkiye’de ikamet etmek isteyenler için öbür yabancılara uygulanan hukuksal rejimin uygulanması veya genel T.C. vatandaşlığına alınma koşullarına göre vatandaşlığın verilmesi söz konusu olabilir. Ancak istisnai (AS: ayrıksı) vatandaşlığa alınma yöntemiyle

  • Türkiye’nin değerler sistemini kabul etmeyen bir Suriyelinin vatandaşlığa alınması mümkün değildir.
  • Türkiye’nin değerler sisteminin laiklik ve kadın-erkek eşitliği noktasında temsil edildiğini vurgulamak gerekir.

– Şiddet eylemlerine katılmış,
– laik hukuk düzenini kabul etmeyen,
– çokeşliliği kimliğinin bir parçası olarak gören

Suriyelilerin Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığına alınmaları hukukça olanaklı olmadığı gibi, siyasal nedenlerle bu yola gidilmesi çok ciddi sosyolojik sorunlara yol açacaktır.

Duygusal tavırları ve AB çıkarlarını korumayı bir kenara bırakarak, hukukun istisnasız uygulanması gerekmektedir.