Etiket arşivi: Av. Hüseyin ÖZBEK

Postmodern Açılımın Turfanda Meyvesi

Postmodern Açılımın Turfanda Meyvesi

MEŞRULAŞTIRILAN AYRILIKÇI TERÖR
GAYRIMEŞRULAŞTIRILAN DEVLET 

portresi

 

 

 

Av. Hüseyin Özbek  
31 Ağustos 2013

Baldıran zehri bünyeye yayılırken kurbanını nasıl geri dönülemez ölümcül uykuya sürüklerse, bilinçlere zerk edilen “açılım” uyuşturucusu da aynı etkiyi yapıyor. Kamuoyu, terörün son bulacağı, PKK unsurlarının dönmemek üzere ülke dışına çıkacağı illüzyonuyla uyutulacak, böylece bölgeyi gerçekte kimin terk ettiğinin anlaşılmaması sağlanacaktı. Yalanın ömrü sabah çiği misali kısa sürüyor. Ne yapılsa mızrak çuvala sığmıyor, “açılım” makyajı çabucak dökülüveriyor. “Açılım” maskesinin ardındaki sinsi tezgahın Atlantik ötesi kurmayları ise kurguladıkları senaryonun sahnelenişini dikkatle izliyor.

Ulus ötesi kurgunun yerel uygulayıcısı PKK’nın bölgede kamu otoritesini yok etme, devleti hükümet konaklarıyla karakollara hapsetme stratejisinden bazı somut örnekler verelim: Haziran ayında Şırnak’ın Cizre ilçesinde terör örgütünün gençlik yapılanması olan Yurtsever Demokratik Gençlik Hareketi (YDG-H) bir başka açılıma imza attı! PKK’nın yerleşim birimlerinde paralel devlet oluşturma ve kamu otoritesini işlemez hale getirme stratejisinin yeni bir uygulaması gerçekleştirildi. Cizre’de asayiş gücü oluşturduklarını ilan eden YDG-H, 23 Haziran günü tören düzenleyerek, üzerinde Öcalan’ın fotoğrafı bulunan siyah giysiler giyip, yüzlerini poşu ile kapatan gruba diploma dağıttı.  Örgüt üyeleri törenden sonra Nusaybin ve İdil caddelerinde lastik yakıp, yoldan geçen araçları durdurarak kimlik denetimi yaptı.

Yüzü poşulu bir PKK’lı tarafından okunan açıklamada;

Diyarbakır’da Nevruz kutlamalarında ilan edilen demokratik kurtuluş ve özgür yaşamı inşa hamlesiyle birlikte yılların özgürlük mücadelesi yeni bir sürece girdi. Kürt ve Kürdistan’ın varlığının kabul edilmeye başlandığı bu süreçle birlikte temel mücadele alanının yeni özgür yaşamı  inşa etmek olacağı kesindir. Bunun ilk ve temel ayağı şüphesiz öz savunmadır. YDG-H olarak öz savunma endeksli asayiş güçlerini oluşturmayı tarihsel bir sorumluluk olarak üstleniyoruz.” denildi.

YDG-H’ nin daha sonra Lice, Diyarbakır, Yüksekova ve öbür kent merkezlerinde benzer eylemleri sürdürmesi ortada masumluk makyajıyla gizlenemeyecek bir durum olduğunu göstermektedir.  Devletin resmi kolluğunun, dayanağını hukuktan alan asayiş uygulaması ve yol denetimlerinin PKK uzantılı üniformalı gruplar tarafından valilik ve kaymakamlıkların gözü önünde, kent merkezlerinde yapılır duruma gelmesi, Türkiye Cumhuriyeti’nin yüksek dozda verilen açılım narkozuyla uyutulduğu ameliyat masasından kalkamayacağına işarettir.

Atlantik ötesinde hazırlanıp siyasal iktidarın eline tutuşturulan Açılım reçetesiyle yutturulan ilaçların devlet organizmasında ve toplumsal bünyede beklenen iyileşmenin aksine ölümcül sonuçlara yol açacağı bilinmelidir. Türk halkına, “açılım”la birlikte terör örgütünün yenilgi psikozu içinde sınır dışına çıkacağı söylenirken yaşanan süreç tam tersi bir duruma işaret etmektedir. Ülkeyi terk eden bir örgütün silahlı ögeleri ve bölgedeki yandaşlarında beklenen ruhsal çöküş ve umutsuzluğun aksine, Türkiye Cumhuriyeti’ ne karşı kazanılan büyük zaferin coşkusu gözlemlenmektedir.  PKK’nın devlete diz çöktürdüğü, sürdürdüğü savaşımın siyasal sonuçlarını almaya başladığı, bundan sonraki aşamanın otoritesi, saygınlığı, caydırıcılığı asgariye indirilen T.C.’nin mülki ve askeri unsurlarının bölgeden kovulmasıyla Kürdistan’ın kurulması olacağı propagandası yapılmaktadır.

Yaratılan zafer atmosferinin özgüveniyle bölgede yapımı sürdürülen karakollara ve kamu inşaatlarına PKK milislerince kitlesel baskınlar düzenlenmekte, medya ordusunun eşliğinde iş makineleri tahrip edilerek şantiyeler kundaklanmaktadır. Kırsaldaki çatışmalarda ölen PKK’ lıların kemikleri toplanarak, yatıra dönüştürülecek örgüt mezarlıklarına gösterişli  törenlerle defnedilmektedir. Yöresel şenlikler bahane edilerek oluşturulan seyyar askerlik şubelerinde ( ! ) PKK’ya kayıt kabul işlemleri yapılmaktadır.   Kamu otoritesine meydan okuyan hukuk dışı milis ve sempatizan eylemlerinin ulaştığı kitlesellik PKK’ya bir tür meşruiyet kazandırırken, acze düşmüş  görüntüsüyle Devlet, etnik histeriye kapılmış kitlelerin gözünde gayrimeşrulaşmaktadır.

Şu anda Güneydoğu’da yaşanan süreç, tadilat yutturmacasıyla yeni bina yapımına benzemektedir. Bilinen numaradır. Mülk sahibi eski binası için tadilat projesi yaptırarak ruhsat alır. Yerel yönetimle işi pişiren açıkgözün etrafını iyice perdelediği inşaat bitip etraftaki perdeler kaldırıldığında ortaya çıkansa yepyeni bir binadır!  Kazan kazan denklemiyle işleyen tadilat dümenin iki tarafını mülk sahibi ile yerel yönetim oluşturmaktadır. Bu alicengiz oyununun yitireniyse hukuk dışı bir durumun söz konusu olmadığı, yasal sınırlar içinde tadilat yapıldığı söylemiyle uyutulan halktır. “Açılım” tadilatının tarafları ise PKK ile devlettir. PKK’nın çekildiği, terörün bittiği, bundan sonra anaların ağlamayacağı propagandasıyla millet uyutulurken açılım ruhsatıyla perdelenen arsada gerçekte Kürdistan inşa edilmektedir. Yaşanan bu süreçle bölgede devletin mülki ve askeri otoritesi sıfırlanırken, paralel devlet yapılanması KCK’nın yaşamın her alanında inisiyatif katsayısı geometrik olarak artmaktadır.

Haziran, Temmuz, Ağustos aylarında yaşananların kısa kronolojisi ayrılıkçı terör cephesinin “Açılım süreci“ndeki kazanımlarını ve beklentilerini görmemizi kolaylaştıracaktır. 15 – 16 Haziran’da Diyarbakır’da,  İran, Irak, Suriye ve Türkiye’den katılımcılarla gerçekleştirilen “Kuzey Kürdistan Birlik ve Çözüm Konferansı”nın 13 maddelik sonuç bildirgesindeki istemlere göz atmak yeterlidir.

Bildirgenin 1. maddesi ;

“Sn. Abdullah Öcalan Kürt Sorununun demokratik ve barışçıl çözümü için tarihi bir fırsat yaratmıştır. Kürt hareketi sorunun barışçıl ve demokratik çözümü için samimi
ve ciddi adımlar atmıştır. Konferansımız, bu bağlamda, müzakere sürecini sağlıklı
ve güvenli bir biçimde sürdürülmesi için demokratik çözüm sürecinin başat aktörü
Sn. Abdullah Öcalan’ın özgürlüğünü talep eder.”

cümleleriyle başlamaktadır. Karakol yapımlarının, askeri hareketliliğin ve yeni koruculuk kadrolarının açılmasına derhal son verilmesi istenen bildirgenin sonraki maddeleri Kürdistan’a statü, anayasal güvence, kamu kaynaklarında pozitif ayrımcılık, terör örgütü üyeliğinden tutuklananların beraatı, azınlıklara geri dönün çağrısı, Rojova’ya destek, PKK’nın terör örgütü listesinden çıkarılması, ulusal konferans çağrısı gibi istemlerle sürmektedir.

Konferans çağrı metninde olsun, İmralı mesajlarında olsun, Kandil ültimatomlarında olsun değişmeyen istem, Türkiye’nin 29 Ekim 1923 kuruluş denkleminden vazgeçmesidir. Ulus devlet, üniter (tekil) yapının tasfiyesi ile Türkiye’nin siyasal tapusunda -o da müstakil tapuya geçinceye dek, şimdilik – paydaşlık ısrarıdır. Türkiye müstakil (bağımsız) tapusundan, tekli mülkiyetten vazgeçmesi için tehdit edilmektedir. Darbelere geçit vermeyecek sivil anayasa demogojisiyle bölünmenin, ayrışma ve ayrılmanın hukuksal meşruuğu sağlanmaya çalışılmaktadır.

Kısacası “açılım masalı”yla bilinci uyuşturulan halkla birlikte Türkiye’nin devlet duyarlılığı da felç edilmişken, yüzyılın fırsatını kaçırmak istemeyen PKK da kentlerde başlatacağı etnik kalkışmanın son provalarını yapmaktadır.

==============================

Dostlar,

Sayın Av. Hüseyin Özbek‘in “İkinci Sarısülük Cinayeti” başlıklı yazısını dün web sitemizde yayımlamıştık (http://ahmetsaltik.net/2015/09/20/ikinci-sarisuluk-cinayeti/). Arşivimizde Sayın Özbek’in 2013 Ağustos’unda kaleme aldığı çok ciddi bir uyarı yazısı vardı. “Açılım” masalının sosyal – psikoloji propaganda tuzaklarıyla kitlelere şırınga edildiği günlerde kaleme alınmıştı ve çok ciddi uyarılar içeriyordu. 2 yıl sonra Sayın Özbek’in o zaman yazdıklarıyla ne denli ileri görüşlü olduğunu izliyoruz..

İbretle okunmalı ve ders alınmalı.. Bugünkü tablonun  sorumlusu AKP – RTE iyice görülmeli.

1 Kasım seçimlerinde kimlere / hangi partilere OY VERİL-ME-YECEĞİ
çok net olarak anlaşılıyor sanırız.

Sevgi ve saygı ile.
23 Eylül 2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

 

İKİNCİ SARISÜLÜK CİNAYETİ

İKİNCİ SARISÜLÜK CİNAYETİ

portresi

Av. Hüseyin Özbek
19 Eylül 2015

 

Etem Sarısülük Gezi eylemleri sürecinde polis kurşunuyla yaşamını yitirdi. Sanık polisin yargılanması halen sürüyor. Bu süreçte kamuoyu Etem’le ilgili haberlerden Sarısülüklerin aile hikayesini de öğrenmiş oldu:  Devrimci Öğretmen mücadelesinden gelen, düzenin acımasız çarkı toplum dışına savurunca, sisteme sırtını dönüp inzivaya çekilen baba, evlatlarına kol kanat geren tipik Anadolu kadını anne, sırt sırta verip yaşamın zorluklarına direnen kardeşler.

Sarısülük cinayeti, sisteme karşı direnişin ölçüsüz polis şiddeti sonucu ölümle sonlandırılmasının travmatik sembolü olarak uzun yıllar unutulmayacak bir örnek teşkil etmektedir. Bundan sonraki süreçte de bir masumiyet ve mağduriyet simgesi olarak hep hatırlanacaktır.

Etem Sarısülük’ün Orta Anadolu’dan, Çorum’dan Alevi Türkmen kökenli, protest gelenekten solcu kimliği, mağduriyet ve masumiyet katsayısının olağanüstü artmasına yol açmaktadır. Bireysel aile trajedisinin politik ve mezhepsel kişilik üzerinden kolektifleşmesine, süreç içinde derinleşip genişleyecek bir nitelik kazanmasına  neden olmaktadır.

Bu girişten sonra sözü Etem Sarısülük’ün ağabeyi Mustafa Sarısülük’ün Ankara 2. Bölge 1. Sıradan HDP milletvekili adayı gösterilmesine getirmenin zamanıdır. Halkların Demokratik Partisi’nin politikasını belirleyen üst irade, partinin siyasal Kürtçü, etnikçi hüviyetinin sol ve mezhep makyajıyla olabildiğince perdelenmesini istemektedir.

Etem Sarısülük, Alevi inanç ve kültür kodlarının günümüze uyarlanmasında Kerbela kültünün mağdur ve mazlum tarafını, canına kast edenler ise zalim tarafın sembolüne dönüştürülebilecek travmatik  özellikler içermektedir.  Postmodern Kerbela’nın Hüseyin’i olarak algılanabilecek bir mazlumiyet simgesini etnik bölücülüğün malzemesi yapma girişimi sanılandan, görülenden öte bir hesabın ürünüdür.

Etnik ayrılıkçı hareketin nihai amacı Türkiye’den ve komşu ülkelerden koparılacak topraklar üzerinde  emperyalizmin vesayeti altında Bağımsız, Birleşik Kürdistan’dır. 

KCK sözleşmesi ve PKK’nın geçmişten günümüze siyasal pratiği bu amacın asla değişmediğini göstermektedir. Bolca kullanılan sol soslu barış ve demokrasi söylemlerinin ülkenin batısına ve sol tribüne yönelik taktiksel bir kandırmaca, etnik hüviyeti perdelemeye yönelik sis bombası olduğu görülmelidir.

Mustafa Sarısülük’ün, Alevi inanç ve kültüründen gelen yurttaşlarımıza yönelik bir mühre olarak HDP vitrinine konulduğu anlaşılmaktadır. Uçar avcısı, ava çıkarken yanına aldığı kafese canına kıyacak olduklarının hemcinsini alır. Av mahalline geldiğinde kafesteki ayağı bağlı mühreyi dışarı salar.  Mühre ötmeye başlayınca yerde gökteki uçarlar kafese doğru süzülmeye başlar. Avcıya gizlendiği siperden tetiği çekmekten başka bir şey kalmaz. Siyasal Kürtçülük vitrinin mührelerinin yüksek perdeden dillendirdikleri emek ve demokrasi söylemleri bu yalın gerçeği örtmeye yetmemektedir. Çünkü kapatıldığı kafesten ne zaman çıkarılacağına, nerede av yapılacağına, ne zaman öteceğine, ne zaman susacağına kafesin sahibi karar verecektir!

Türkiye’nin 1000 yıllık Alevi inanç ve kültürünü siyasal Kürtçülüğün gayya kuyusunda yok etmek, 100 yıllık sol birikimini etnik bölücülük lokomotifine son kompartıman olarak eklemek hesabının arka planı iyi görülmelidir.

Fıratsız, Diclesiz, GAP’sız Türkiye tasarımının sol kotadan ya da mezhep kotasından mühreliği rolü verilenlerin bir kez daha düşünmesi gerekmektedir.

Dünyada ilk kez emperyalizmin yenilebileceğini, emperyalizme rağmen bağımsız bir devlet kurulabileceğini kanıtlamış, mazlumlara direniş modeli olmuş onurlu bir geçmişe sırt çevirmenin ömür boyu sürecek utancından kurtulmanın tek yolu var.

Mazlum figanıyla zalimin çığırtkanlığından tez elden vazgeçip kapatıldığı mühre kafesini parçalayarak mazlumlardan yana kanat çırpmak…

==================================

Dostlar,

Sayın Av. Hüseyin Özbek, İstanbul Barosu’nun Genel Sekreteridir.
Bu yazısında da görev unvanını kullanmadığını sadelik ve sorumluluk içinde davrandığını izliyoruz.

Sayın Av. Hüseyin Özbek  bir bilge düşünürdür. Yazar ve paylaşır, arada Ulusal Kanal, Halk TV, Sokak TV gibi birkaç namuslu kanalda programa alınır. O’nu izlemek ve engin birikiminden yararlanmak gerekir. Son derece güçlü bir sorgulama ve akıl yürütme donanımı çok değerlidir.

Zaten bir insana / insanlara verilecek en anlamlı armağan,
en güçlü donanım da aklını özgürleştirmek ve sorgulayan akıl kazandırmak değil midir?

Uygarlığın motoru işlevini üstlenebilecek başkaca daha hünerli insan yetisi – değeri ne ola ki??

Özgürleştirilen, tabulardan arınmış, prangalarını kırmış, inanç zincirlerinden kurtulmuş; deneysel – gözlemsel bilimle yaşamı anlamaya ve anlamlı kılmaya çalışan bir dizge.
(İnsan aklının zaman ve mekan sınırlarının ve duyularının sınırlılığının ayırdında olarak..)

Rahmetli İlhan SELÇUK Aydınlanma” yı çok yalın ve çarpıcı tanımlardı :

  • AYDINLLANMA, Aklın inançtan, Bilimin de dinden özgürleştirilmesidir.

*****

Sarısülük ailesinin HDP kulvarına çekilebilmiş olması ciddi bir talihsizliktir.

Batı destekli Sosyo-Politik mühendislik doğrusu “iyi” çalışmakta ve toplumun – değerler sisteminin yumuşak karınlarını sistemli biçimde yoklamaktadır.

Alevi – Türkmen toplumu organik – kurumsal örgütlenmelerden önemli ölçüde yoksundur. Bu olayda kurumsal yapılanma, önemli sorunları tartışarak ortak aklı öne çıkarma yolları kullanılamamıştır. “Dedelik” kurumu geliştirilerek günümüze uyarlanabilseydi orada karar verilebilirdi HDP milletvekilliği önerisine. Anlaşılan, Aile meclisi konuyu derinlemesine irdeleyememiştir.

Anadolu’da Alevi – Türkmen assimilasyonu yüzlerce yıldır sürüyor ne yazık ki..
Dün Bizans ve Osmanlı idi, günümüzde ise DİB eliyle Sünni dükalığı..
İktidar ve muazzam parasal fonları ile Suudi – Vahhabi desteği ile

Etem Sarısülük’ün ağabeyi Mustafa Sarısülük’ün HDP adaylığı Ciddi bir yanlış ve üzüntü kaynağıdır; bununla da kalmayabilecektir.

Bu bakımlardan, rahmetli Gezi Şehidi Etem Sarısülük’ün ağabeyi Mustafa Sarısülük’ün Ankara 2. Bölge 1. sıradan HDP milletvekili adaylığından çekilmesi son derece yerinde olacaktır. Bu çağrıyı kamuoyu önünde aileye bir kez de biz yapıyoruz.

Sevgi ve saygı ile.
20 Eylül  2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

MEHMET’i HANGİ KURŞUN ÖLDÜRDÜ ?

MEHMET’i HANGİ KURŞUN ÖLDÜRDÜ ?

portresi
Av. Hüseyin Özbek
İstanbul Barosu Genel Yazmanı (Sekreteri)

 

Ünlü meseldir. Adamı kıstıran hasımları dört koldan yüklenip iyice benzetmektedirler.  Kendini savunmaya çalışsa da yediği yumruklardan suratı çarşamba pazarına dönen zavallı ;

”Ah arkam! Ah
arkam !’ diye feryada başlar. Yumruklar, silleler önden geldiği halde
“arkam” demesinin manası başkadır. İmdadına yetişecek yakınlarının, dostlarının olmadığına yanmaktadır. İsyanı arkasızlığınadır.

Sizi bilmem ama  Hürriyet Gazetesi’nin bu günkü sürmanşeti  (8 Ağustos 2012) bana
dayak yiyen adamın öyküsünü hatırlattı: ANTALYA’NIN YENİ RUSLARI manşetli haberin
alt başlığını birlikte okuyalım: 

“Ankara ile Erbil arasındaki ilişkilerde son yıllarda yaşanan bahar havası Irak’lı Kürtlerin tatil tercihlerine de yansıdı. Erbil-Antalya seferlerinde yer bulunmuyor. Türk turizmciler Iraklı Kürtler için “Antalya’nın yeni Rusları” diyor. 1. sayfadan verilen haber altı
ilk paragrafında;

Türk turizminin gözbebeği Antalya’nın Ruslar ve Araplardan sonra yeni turist kitlesi Iraklı Kürtler. Irak’tan Türkiye’ye gelen turist sayısı yılın ilk 6 ayında % 41 arttı. Bu patlamada ülkenin en istikrarlı ve refah düzeyi en yüksek bölgesi olarak kabul edilen kuzeyde yaşayan Kürtler’in payı büyük.” cümlelerini okuyoruz. 2. paragrafa geçelim;

Iraklı Kürtlerin kıyılara yönelik ilgisini çabuk fark eden Türk havayolu şirketleri Antalya seferlerinin sayısını artırdı. Yaz başından beri %90 dolayında seyreden doluluk oranı  Ramazan Bayramı’nda %100’e çıkacak. Yoğun istem üzerine Erbil-Antalya hattında biletler 1600 TL’ye dek yükseldi.” 3. paragrafla alıntıyı bitirip Hürriyet sayfalarından çıkalım :

“İki ülke arasında artan ticaret hacmi turizme olumlu yansıyor. TÜRSAB başkanı
Başaran Ulusoy;
“2011’de Türkiye’ye gelen Iraklı turist  sayısı 350 bin dolayındaydı.
Bu yılın ilk 6 ayında ise 190 bini aştı. Yıl sonunda 2011’in iki katı olması bekleniyor.
Bu yıl rekor kırılacak ” dedi.”

Yeni Rusların müjdecisi Hürriyet, Antalya’yı şenlendirenlerin geldiği Kuzey Irak’tan sızan teröristlerin şehit ettiği kahramanlara ilk sayfayı çok görmüş olmalı! Cesetler parçalandığı için kimlikleri Ankara’da yapılan DNA testleriyle tespit edilebilen Çukurca Geçimli Jandarma Karakolu şehitlerinden Jandarma Uzman Çavuş Kamil Çelikkaya, Jandarma Er Hakan Oktay ve Yaşar Karadağ bırakalım manşeti, alt haber bile olamamış ilk sayfaya, şehitlerin uğurlanışı 15. sayfadan veriliyor. Yaşamda olduğu gibi ölümde de silah arkadaşlığını sürdürürcesine iç içe geçmiş şehitler Ankara’dan, Ordu’dan, Diyarbakır Çermik’ten son şehitleri arkadan vurulan sille misali iki seksen yere uzatıveriyor. Sınır ötesi kamplardan, dağlardaki eşkıya inlerinden gelecek sinsi saldırılara alışık Koca Çavuş’a Ankara’nın siyasi kumpaslarından, İstanbul’un vatansız sermayesinin silahlarından korunmayı öğretmediler ki. Terör örgütünün saldırı taktikleri, şaşırtmacaları ezberindeydi. Gelen merminin keleşten mi, kanastan mı çıktığını bilen, RPG’nin sesinden patlama anını kestiren, Bikisi’nin tarakalarından yerini, mesafesini, atış yoğunluğunu
anlayan çavuş hasımla karşılıklı mertçe vuruşmaya alışıktı. Koca Çavuş cephe gerisinden yönelen namluları, akıl ermez düzenleri nereden bilecek? Cephe gerisi dümenlerini paramparça vücudundan kalanıyla uzatılıverdiği Kocatepe’nin musallasında biraz anlar gibi oldu…

Şark Meselesi Osmanlı terekesinin emperyalistlerce paylaşım tasarımıydı.
Mustafa Kemal yüzünden tam uygulanamayan parselasyon planı Büyük Ortadoğu Projesi gibi popüler bir kodlama ile yenide gündemdedir. Petrol kartellerinin, dev konsorsiyumların
enerji coğrafyasının yeniden paylaşımı projesinin şimdilik son kurbanları Kamil Çavuşla
silah arkadaşları. Tetikçiler Kandil’den gelse de, tetik çektirenler, Mehmetlere ölümcül pusu atanlar Atlantik ötesinin, Brüksel’in, Londra’nın, Paris’in, Berlin’in güvenli mahfillerinde küresel güvensizliğin master planları için  fazla mesai yapmaktalar.

Türkiye sınırının bitişiğinde inşa edilen Kürdistan’ın tasarımcıları bizim vatansız sermaye ile  inancı vatansızlaştıranlar koalisyonuna altişverenlik (AS: taşeronluk) yaptırmaktalar. Türkiye’yi tez zamanda saracak büyük yangının körükçülüğüne soyunan Bizans sermayesi halka felaketini saadeti gibi gösterme hünerini başarıyla sürdürüyor. Türkiye Cumhuriyeti’nin bütünlüğünü
yok edecek eli kulağındaki etnik kalkışmanın lojistik ve finans kaynağını halkımıza Noel Baba gibi yutturma görevi de Türkiyeli medyaya verilmiş görünüyor. Terör örgütünün kamplarının bulunduğu, barındığı, eğitimini, donanımını yaptığı, militan devşirdiği  Kuzey Irak Bölgesel Kürt Yönetiminin egemenlik alanını huzur bölgesi olarak tanıtma görevini eksiksiz yerine getiriyor.

Hürriyet’in sürmanşetten verdiği haber ortalama okurda; “İyi ki Kürdistan var. İyi ki Barzani var.” dedirtmeyi amaçlıyor. Yayın, emperyalizmin küvezinde yaşam verilen petrol despotluğunu bölgesel İsviçre olarak algılatmaya yönelik parlak bir toplum mühendisliği olarak
kayda geçecektir.

Uluslararası sisteme eklemlenmiş Bizans sermayesiyle inancı, imanı vatansızlaştıranlar koalisyonunun arkadan silleleri kesilmedikçe Mehmetlere sınırda ölüm nöbetleri tutturmak
ne işe yarayacaktır? Dümbüllü’nün ortaoyununda İbiş’in kalburla su taşımaya çalışmasından başka ne anlama gelecektir? Sakın asıl iş Erbil – Antalya turizm hattı derken İskenderun-Adana-Mersin-Antalya zinciriyle Akdeniz’in kelepçelenmesi de olmasın?

=============================

Dostlar,

Sayın Av. Hüseyin Özbek İstanbul Barosu Genel Yazmanıdır (Sekreteri).
Yazısında bu sanını (unvanını) kullanmadığı halde biz ekledik.
Son derece birikimli ve insan duyarlığı dolu bir bir yurtseverdir.
Bu yazısı da çok öğretici ve düşündürücü.

Sevgi ve saygı ile.
12 Ağustos 2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

TÜRK SOLUNU SİYASAL KÜRTÇÜLÜĞÜN MARABASI YAPMAK


TÜRK SOLUNU SİYASAL KÜRTÇÜLÜĞÜN MARABASI YAPMAK
 

Av._Huseyin_Ozbek
Av. Hüseyin ÖZBEK
İstanbul Barosu                                                                                      
28 Mart 2015

 

Cumhurbaşkanlığı seçiminde işe yaradı. Milletvekili genel seçiminde tekrar edilecek. Kürtçü partinin Türk yoğunluklu bölgelerde pazarlanmasında Cumhurbaşkanlığı seçiminin zengin deneyimlerini göz önüne alacaklar. BDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş’a poşusunu, şal şepiğini çıkarttırıp, takım elbiseyle vitrine çıkaran üst akıl,
HDP’yi Haziranın siyasal turfandası olarak piyasaya sürmektedir.

Sözün burasında 10 Ağustos 2014’te yapılan Cumhurbaşkanlığı seçimi arifesinde halkı narkozlayan ibretlik toplum mühendisliğine ilişkin saptamamızı anımsamanın zamanıdır:

“Kimi sendikal oluşumlar, kimi marjinal siyasal gruplar, kimi Alevi dernekleri Demirtaş’ı desteklediklerini ilan etmektedirler. Emek safından tekelci sermayenin dolma kalemliğine hızlı geçiş yapan kimileri de sol söylemli sis bombalarıyla
kafaları karıştırmaktadırlar. Etnik virüs bulaştırılarak ideolojisine, varlık nedenine yabancılaştırılan kimi sol oluşumlar da Demirtaş tribününde yerlerini
almış durumdadırlar.

Sıfır maliyetli, getirisi yüksek seçim kampanyasıyla Demirtaş üzerinden bölücü terör örgütü meşrulaştırılarak siyasal yaşamımızın vazgeçilmez ögesine dönüştürülmektedir. Yakın zamana dek PKK için hain, bölücü, bebek katili, kan içici sıfatlarını kullanan Türkiyeli medya, etnik bölücülüğün siyasi temsilcisini Cumhurbaşkanlığı makamına
en uygun aday olarak alkışlamaktadır.

Seçim kampanyasını PKK’nın meşrulaştırılması üzerine kuranlar,
11 Ağustos’ta devletle masaya eşit muhatap olarak oturtacakları etnik bölücülüğün elini güçlendirecek bir süreci başlattıklarının  bilincindedirler.

Bölücü terör, tarihin altın tepsi içinde sunduğu fırsatı meşrulaşma ve siyasallaşma yolunda sonuna kadar kullanacaktır. Seçilmesi durumunda Cumhurbaşkanlığı yeminini asla etmeyecek olan bir kimliğin Atatürk’ün koltuğuna talip olması gelinen noktanın hazin fotoğrafı olarak gelecek kuşaklar tarafından ibretle hatırlanacaktır.” (1)

Olgularla değil algılarla yönetilen, toplum mühendisliğinin yoğun mesaisine sahne olan bir Türkiye’den bahsediyoruz. Etno-feodal, ayrılıkçı bir siyasi hareketin laikliğin, çağdaş değerlerin, demokrasinin sigortası olarak yutturulmasına yönelik bilinç bombardımanına maruz bırakılan zavallı ülkemizden!

Fıratsız, Diclesiz, GAP’sız Türkiye ile petrol kuyularının bekçiliği görevi verilecek Kürdistan, çevrilen filmin ana temasıdır. Filmde sıradan figürasyondan öte bir konumu olmayan tetikçilerin kendilerini başrol oyuncusu sanmaları işin komedi boyutuyla ilgilidir. Emperyal senaryoda roller en ince ayrıntısına kadar baştan belirlenir. Güncellenip günümüze uyarlanan yüzyıllık senaryonun sahnelenişinde kimin yönetmen,
kimin oyuncu, kimin piyon olacağı, kimin ne oynayacağı çoktan kararlaştırılmıştır.

Sözün kısası etno-feodal, ayrılıkçı bir silahlı hareketi meşruiyet sınırları içinde bir sistem partisi, demokrasinin sigortası olarak pazarlamaya yönelik psikolojik harekat
son hızla sürdürülmektedir. Halkın ortalama algısındaki bölücü imajının buharlaşmasıyla siyasal Kürtçülüğün demokratik yaşamımızın vazgeçilmez bir ögesi olarak kabullenmesini sağlayacak toplumsal hipnozun etkileri sanılanın ötesindedir.

Mütareke  İstanbul’unun İngiliz doğumhanesinde dünyaya gözlerini açan,
İngiliz beslemesi Kürdistan Teali Cemiyetinin (Kürdistan Yükselme Cemiyeti) güncellenmesinden başka bir şey olmayan etno-feodal parti sol makyajla
piyasaya sürülmektedir.

Kürdistan Yükselme Cemiyeti’nin; HEP’ten DEHAP’a, HADEP’ten BDP’ye yılda bir
adı değiştirilse de, çekirdek kimliği ve hedefi asla değişmemektedir. Şimdilik HDP adını kullanan etno-feodal oluşumun amigoluğu da emek savunuculuğu, sermaye karşıtlığı gibi ağır bagajlardan kurtulunca kuş gibi hafifleyen bizim sömürge soluna verilmiştir.
Sınıfsal duyarlılığını yitirince etnik duyarlılıklar geliştiren bizim mütareke solunun görevi emek tribününden yapacağı tezahüratla kafaları karıştırmaktır.

Halk nezdinde hiçbir saygınlığı ve inisiyatifi kalmamış, kerameti kendinden menkul
kimi solcu eskilerinin, kimi siyasal enkazların iltica ettikleri etnik kampa iyi bakınız. Emek safındaki onurlu mücadeleyi terk edince siyasal Kürtçülüğün kapısında marabalıktan, yanaşmalıktan başka yapacak bir işlerinin kalmadığı anlaşılıyor.

Bizim mütareke solcuları anti-emperyalist anti-kapitalist devrimci mücadeleden kopunca feodal dönemin toprak soylusu senyörlere kapılanan serflere
ne kadar da benziyorlar.

1)Hüseyin Özbek
Cumhurbaşkanlığı Seçiminin Galibi Kim Olacak? (22.07.2014)

===============================

Dostlar,

İstanbul Barosu’nun değerli yöneticilerinden Aydınlık insan Sayın Av. Hüseyin Özbek yukarıdaki yazısında bir oyunu boşa çıkarmaya çabalıyor. Sözde, 68’lilerin oyları
HDP’ye gidecekmiş… Gerçek 68’liler aslanlar gibi açıklamalarını yaptılar ve
“Bölücülüğe oy yok!” dediler.
Seçime giderken her şey mübah mı?
Bu ülkede hiç ahlaklı, vicdanlı, hukuka uygun – saygılı dürüst olmayacak mı birileri??

Sevgi ve saygı ile.
30.03.2015, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com