Etiket arşivi: DNA testleri

YALANCIYLA KÖPEĞİ

YALANCIYLA KÖPEĞİ

 Prof. Dr. Selçuk EREZ
Cumhuriyet, 01.032018

1981’de ABD’de, Florida’da, Dillon adlı 22 yaşında bir genç, adam öldürme suçundan ömür boyu hapse mahkûm edilmişti. Sanık, duruşmalar boyunca suçsuz olduğunu ısrarla ileri sürmüş, ancak John Preston adlı bir eksper, yetiştirdiği köpeğin cinayetin işlendiği yerde bulunan eşyada Dillon’un kokusunu algıladığını söylediği için hüküm giymişti.

O günlerde, Preston ve köpeğinin yanılmaz olduklarına inanılmakta ve birçok cinayette bu ikiliye danışılmaktaydı. Preston, köpeğinin, su basan, fırtınayla altüst olan cinayet mahallerinde bile katillerin kokusunu algılayabileceğini söylüyor, çok kimse de bu adama inanıyordu. 
Preston, 1984’te şarlatanlığı anlaşıldığında, köpeğinin katillerin kokularını algılamak şöyle dursun, cinayet yerinde bulunan birçok nesnenin üzerine işediği fark edildiği zaman bile köpeğinin asla yanılmadığını ileri sürmüştü. 
Preston’un kurbanı olan Dillon, aslında işlememiş olduğu bu cinayetle suçlanıp 26 yıl hapis yattıktan sonra yapılan DNA testleriyle aklandı. Bugün Preston ve benzerlerinin yalanları ve onlara çıkarları ya da budalalıkları nedeniyle inanmışların ya da inanmış görünmüşlerin tutumları yüzünden çok sayıda insanın haksız yere yıllarca hapislerde kalmış oldukları biliniyor. 
Preston’a bunca zaman neden inanılmıştı? 
Yalancının âlâsıydı. Bunu arkadaşları da, yakınları da biliyordu ama bu gerçeği kimse yüksek sesle söylemiyordu. Neden? Belki de güzel yalan söylediğinden, “Helal olsun! Yalan dediğin işte böyle söylenir!” diye düşündüklerinden… Bazılarının işin Preston’un ve köpeğinin uygun gördükleri şekilde çözülmesinde çıkarları olduğu zamanla anlaşıldı. 
Preston, köpeğini, yalanı bir süre tek başına sürdürdükten sonra daha büyük işler çevirebilmek için edinmişti: Kocaman bir kurt köpeğini kaybolanları bulan, katilleri yakalayan, şaşmaz bir it olarak pazarladığında gelirinin artacağını düşünmüştü: Köpek, önüne iki kemik, bir bayat ekmek atılınca yaltaklanıyor, sahibinin haksızlıklara, hukuksuzluklara yol açacak yalanlarına destek olmakta sakınca görmüyordu. O kadar ki izleyenler bazen kimin yalancı, kimin köpek olduğunu ayırt etmekte zorlanıyorlardı. 
Yıllar sonra boyaları kabarıp foyası döküldükten sonra hilelerine, yalanlarına kurban gidenlere ne denebildi? “Yazık oldu!” denildi ama “yazık” kelimesi bu yalanlara kurban edilenlerin çektiklerini yansıtmaz, cılız kalır. Birçok dilde bu insanların çektiklerini eksiksiz yansıtacak kelime henüz icat edilmemiştir. 
Biz bu acıklı öyküyü bugün neden anlattık? Belki bunu okuyup başkalarına aktaracaklar, yalancılara artık öyle kolay kolay kapılmazlar, belki de böyle yalanlarla haksızlıklara uğramışlara, ezilmişlere karşı duyarlı olanların sayısı çoğalır diye yapmış olabiliriz.
===============================================

Teşekkürler Sayın Prof. Dr. Selçuk Erez hocam…
Dileyip umalım ki ülkemizde, çok gereksinimli kimileri bu yazınızı okur ve bir vicdan muhasebesi yaparlar…

Bu “Fetret devrinin – lanetli yılların” bir an önce sonlandırılması gerekiyor..

Sevgi ve saygı ile. 06 Mart 2018, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

MEHMET’i HANGİ KURŞUN ÖLDÜRDÜ ?

MEHMET’i HANGİ KURŞUN ÖLDÜRDÜ ?

portresi
Av. Hüseyin Özbek
İstanbul Barosu Genel Yazmanı (Sekreteri)

 

Ünlü meseldir. Adamı kıstıran hasımları dört koldan yüklenip iyice benzetmektedirler.  Kendini savunmaya çalışsa da yediği yumruklardan suratı çarşamba pazarına dönen zavallı ;

”Ah arkam! Ah
arkam !’ diye feryada başlar. Yumruklar, silleler önden geldiği halde
“arkam” demesinin manası başkadır. İmdadına yetişecek yakınlarının, dostlarının olmadığına yanmaktadır. İsyanı arkasızlığınadır.

Sizi bilmem ama  Hürriyet Gazetesi’nin bu günkü sürmanşeti  (8 Ağustos 2012) bana
dayak yiyen adamın öyküsünü hatırlattı: ANTALYA’NIN YENİ RUSLARI manşetli haberin
alt başlığını birlikte okuyalım: 

“Ankara ile Erbil arasındaki ilişkilerde son yıllarda yaşanan bahar havası Irak’lı Kürtlerin tatil tercihlerine de yansıdı. Erbil-Antalya seferlerinde yer bulunmuyor. Türk turizmciler Iraklı Kürtler için “Antalya’nın yeni Rusları” diyor. 1. sayfadan verilen haber altı
ilk paragrafında;

Türk turizminin gözbebeği Antalya’nın Ruslar ve Araplardan sonra yeni turist kitlesi Iraklı Kürtler. Irak’tan Türkiye’ye gelen turist sayısı yılın ilk 6 ayında % 41 arttı. Bu patlamada ülkenin en istikrarlı ve refah düzeyi en yüksek bölgesi olarak kabul edilen kuzeyde yaşayan Kürtler’in payı büyük.” cümlelerini okuyoruz. 2. paragrafa geçelim;

Iraklı Kürtlerin kıyılara yönelik ilgisini çabuk fark eden Türk havayolu şirketleri Antalya seferlerinin sayısını artırdı. Yaz başından beri %90 dolayında seyreden doluluk oranı  Ramazan Bayramı’nda %100’e çıkacak. Yoğun istem üzerine Erbil-Antalya hattında biletler 1600 TL’ye dek yükseldi.” 3. paragrafla alıntıyı bitirip Hürriyet sayfalarından çıkalım :

“İki ülke arasında artan ticaret hacmi turizme olumlu yansıyor. TÜRSAB başkanı
Başaran Ulusoy;
“2011’de Türkiye’ye gelen Iraklı turist  sayısı 350 bin dolayındaydı.
Bu yılın ilk 6 ayında ise 190 bini aştı. Yıl sonunda 2011’in iki katı olması bekleniyor.
Bu yıl rekor kırılacak ” dedi.”

Yeni Rusların müjdecisi Hürriyet, Antalya’yı şenlendirenlerin geldiği Kuzey Irak’tan sızan teröristlerin şehit ettiği kahramanlara ilk sayfayı çok görmüş olmalı! Cesetler parçalandığı için kimlikleri Ankara’da yapılan DNA testleriyle tespit edilebilen Çukurca Geçimli Jandarma Karakolu şehitlerinden Jandarma Uzman Çavuş Kamil Çelikkaya, Jandarma Er Hakan Oktay ve Yaşar Karadağ bırakalım manşeti, alt haber bile olamamış ilk sayfaya, şehitlerin uğurlanışı 15. sayfadan veriliyor. Yaşamda olduğu gibi ölümde de silah arkadaşlığını sürdürürcesine iç içe geçmiş şehitler Ankara’dan, Ordu’dan, Diyarbakır Çermik’ten son şehitleri arkadan vurulan sille misali iki seksen yere uzatıveriyor. Sınır ötesi kamplardan, dağlardaki eşkıya inlerinden gelecek sinsi saldırılara alışık Koca Çavuş’a Ankara’nın siyasi kumpaslarından, İstanbul’un vatansız sermayesinin silahlarından korunmayı öğretmediler ki. Terör örgütünün saldırı taktikleri, şaşırtmacaları ezberindeydi. Gelen merminin keleşten mi, kanastan mı çıktığını bilen, RPG’nin sesinden patlama anını kestiren, Bikisi’nin tarakalarından yerini, mesafesini, atış yoğunluğunu
anlayan çavuş hasımla karşılıklı mertçe vuruşmaya alışıktı. Koca Çavuş cephe gerisinden yönelen namluları, akıl ermez düzenleri nereden bilecek? Cephe gerisi dümenlerini paramparça vücudundan kalanıyla uzatılıverdiği Kocatepe’nin musallasında biraz anlar gibi oldu…

Şark Meselesi Osmanlı terekesinin emperyalistlerce paylaşım tasarımıydı.
Mustafa Kemal yüzünden tam uygulanamayan parselasyon planı Büyük Ortadoğu Projesi gibi popüler bir kodlama ile yenide gündemdedir. Petrol kartellerinin, dev konsorsiyumların
enerji coğrafyasının yeniden paylaşımı projesinin şimdilik son kurbanları Kamil Çavuşla
silah arkadaşları. Tetikçiler Kandil’den gelse de, tetik çektirenler, Mehmetlere ölümcül pusu atanlar Atlantik ötesinin, Brüksel’in, Londra’nın, Paris’in, Berlin’in güvenli mahfillerinde küresel güvensizliğin master planları için  fazla mesai yapmaktalar.

Türkiye sınırının bitişiğinde inşa edilen Kürdistan’ın tasarımcıları bizim vatansız sermaye ile  inancı vatansızlaştıranlar koalisyonuna altişverenlik (AS: taşeronluk) yaptırmaktalar. Türkiye’yi tez zamanda saracak büyük yangının körükçülüğüne soyunan Bizans sermayesi halka felaketini saadeti gibi gösterme hünerini başarıyla sürdürüyor. Türkiye Cumhuriyeti’nin bütünlüğünü
yok edecek eli kulağındaki etnik kalkışmanın lojistik ve finans kaynağını halkımıza Noel Baba gibi yutturma görevi de Türkiyeli medyaya verilmiş görünüyor. Terör örgütünün kamplarının bulunduğu, barındığı, eğitimini, donanımını yaptığı, militan devşirdiği  Kuzey Irak Bölgesel Kürt Yönetiminin egemenlik alanını huzur bölgesi olarak tanıtma görevini eksiksiz yerine getiriyor.

Hürriyet’in sürmanşetten verdiği haber ortalama okurda; “İyi ki Kürdistan var. İyi ki Barzani var.” dedirtmeyi amaçlıyor. Yayın, emperyalizmin küvezinde yaşam verilen petrol despotluğunu bölgesel İsviçre olarak algılatmaya yönelik parlak bir toplum mühendisliği olarak
kayda geçecektir.

Uluslararası sisteme eklemlenmiş Bizans sermayesiyle inancı, imanı vatansızlaştıranlar koalisyonunun arkadan silleleri kesilmedikçe Mehmetlere sınırda ölüm nöbetleri tutturmak
ne işe yarayacaktır? Dümbüllü’nün ortaoyununda İbiş’in kalburla su taşımaya çalışmasından başka ne anlama gelecektir? Sakın asıl iş Erbil – Antalya turizm hattı derken İskenderun-Adana-Mersin-Antalya zinciriyle Akdeniz’in kelepçelenmesi de olmasın?

=============================

Dostlar,

Sayın Av. Hüseyin Özbek İstanbul Barosu Genel Yazmanıdır (Sekreteri).
Yazısında bu sanını (unvanını) kullanmadığı halde biz ekledik.
Son derece birikimli ve insan duyarlığı dolu bir bir yurtseverdir.
Bu yazısı da çok öğretici ve düşündürücü.

Sevgi ve saygı ile.
12 Ağustos 2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com